Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/218 E. 2023/1001 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/218 Esas
KARAR NO: 2023/1001 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/186 Esas – 2022/491 Karar
TARİHİ: 26/10/2022
BİRLEŞEN 2020/185 ESAS SAYILI DOSYA
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli) Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin)
KARAR TARİHİ: 08/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVADA Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin 2008 yılında zor durumda borca batık bir şekilde iflas aşamasına geldiğini, dava konusu … Ltd. Şti.’ne 1.500,00 TL ödemek sureti ile % 50 pay sahibi ve aynı oranda ortak olduğunu, şirketi o dönemde iflasın eşiğine getiren ve piyasaya ve bankalara aşırı borçlanmasını gerektiren ortaklığın diğer tarafını oluşturan davalılar başarılı bir yönetim sergileyemediklerinden ve müvekkili de bu durumu bildiğinden yönetimin en az 5 yıl süre ile müvekkili tarafından ya da atayacağı bir müdür ile yönetileceğinin birlikte kararlaştırıldığını, davalıların mali sıkıntılarını atlattıktan sonra çok kısa bir sürede sürekli şirkete ve müvekkiline ihtarlar çekmek, asılsız suçlamarla suç duyurusunda bulunmak, yönetim aleyhine sürekli davalar açarak yönetimi işlemez duruma getirmek sureti ile sürekli ihtilaf çıkarmaya ve müvekkilini yıldırmaya çalıştıklarını, en son 2016 yılı başlarında da şirketin seçili organlarının asılsız ve mesnetsiz itamlarla şirkete kayyum atanmasına sebebiyet verdiklerini, şirketin 2016 yılı Mart ayından bu yana kayyum eli ile yönetildiğini, şirket müdürü …’ün tedbiren 2016/147 esas sayılı dosya üzerinde görevden alındığını, 30/05/2016 tarihinde yapılan olağan genel kurulda müdür olarak atanan müvekkili ortak …’ün müdürlüğünün kayyum tarağından ilan edilmediğini, 30/07/2016 tarihinde kayyum çağrısı ile yapılan genel kurulda da ortaklar arasında oy çokluğu ile yeni bir müdür ataması yapılmadığını, şirketin birbirleri ile ihtilaflı ortaklarından her bir taraf % 50 hisse ve payını oluşturduğundan şirkete yeni bir yönetici yapılamadığına davalı tarafın blok halinde hareket ettiğini, şirketin kayyum eli ile yönetiminin Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/147 esas sayılı dosyası üzerinden rütin ve sürekli hale getirildiğini, 30/05/2016 tarihli genel kurul tarihi ve gündemi % 80 katılımı ile gerçekleşen 31/12/2015 tarihli genel kurulda oybirliği ile belirlenmesine rağmen ve gündemi ve diğer ayrıntıları Şubat 2016 tarihinde ortaklara müdür tarafından noter marifeti ile bildirilmesine binaen 30/05/2016 tarihinde belli edilen zaman ve şirket merkezinde yapıldığını, ortaklardan …’ün bu toplantıda usulüne uygun olarak seçildiğini, ancak bu seçimin kayyum tarafından ticaret siciline götürülerek ilan ettirilmediğini, mahkeme de bu hususta ticaret siciline bildirimde bulunmadığını ve kayyumluk görevini de sona erdirmediğini, şirkete bundan sonra müdür atanmasının da zor olduğunu, ortaklar arasındaki derin itilaflar sebebi ile mutabakat ile yönetici seçimi ve şirketin devamının da mümkün görünmediğini, şirketin petrol işinden inşaat işine yöneldiğini, kayyum elinde bulunan inşaatların de elinden gittiğini, yeni işe girilmesinin zor olduğunu, şirketin kayyum elinde devam etmesinin sadece mevcut mal varlığına erime ve eksilmeye sebebiyet verileceğini beyanla şirketin TTK’nın 636. maddesi hükümlerine göre sona erdirilmesi ile tasfiyesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap ve karşı dava dilekçesi ile; davalı-karşı davacı olan müvekkillerinin … Ltd Şti’nin hissedarı olduklarını, davanın TTK’nın 636. maddesine dayalı fesih davası olduğunu, bu davanın şirket tüzel kişiliğine karşı açılması gerektiğini, şirketin yönetimsiz kalması sebebiyle kayyım atandığını, şirketin halen kayyım eliyle yönetildiğini, şirketin feshini gerektirecek haklı bir sebebin bulunmadığını, davacının limited şirket ortaklığından çıkma hakkının bulunduğunu, mahkemenin de şirket feshi yerine davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve şirketten çıkarılmasına karar verilebileceğini, davacı ile 02/01/2008 tarihli 23 maddelik hususi bir sözleşme imzalandığını ve davacının şirketin %50’lik hissesine sahip olduğunu aynı zamanda şirket müdürlüğüne de davacının kardeşi …’ün atandığını, davacının şirkete hissedar olmasından sonra ve kardeşi de müdür olduktan sonra bir çok hukuksuzluklar gerçekleştirdiğini, davacının şirkete ortak olmasından bir kaç ay sonra şirketin 300 metre aşağısındaki … Petrolün tamamını satın aldıklarını ve her iki şirketin Eylül 2015 tarihine kadar tek bir şirket gibi yönettiklerini, davacı ve karşı davalının taraflar arasındaki iş ortaklığı sözleşmesinin 8. ve 15. maddesini ihlal ederek 2010 yılında … Ltd Şti’nin Puaj ile yaptığı bayilik anlaşmasını sonlandırarak … Ltd Şti’ne karşı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/390 Esas sayılı dava dosyasında tazminat davası açılmasına sebep olduklarını, ortaklık sözleşmesinin 2 ve 4. maddesinde belirtilen akaryakıt istasyonunun üzerinde faal olduğu taşınmazı ele geçirdiklerini, Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/147 Esas sayılı dava dosyasında 21/12/2015 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının iptali için dava açıldığını, Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/604 Esas sayılı dava dosyasında davacının sahip olduğu … Şirketine karşı haksız rekabetten kaynaklanan maddi tazminat davası açıldığını, Kocaeli 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/1417 Esas sayılı dava dosyası ile … Ada … Parsel sayılı taşınmazda müvekkillerinin bilgisi ve rızası dışında davacı … ile kira sözleşmesi imzalayarak akaryakıt faaliyeti sürdüren … Şirketine karşı tahliye davası açıldığını, Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/52 Esas sayılı dava dosyasında davacının … Ltd Şti’ne ortak olduğu 02/01/2008 tarihli sözleşmeye aykırılıktan kaynaklı olarak cezai şartın ödenmesi talebi ile müvekkilleri tarafından davacı tarafa karşı itirazın iptali davası açıldığını, Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/409 Esas sayılı dava dosyasında müvekkilleri tarafından davacıya ve diğer ilgililere karşı … Ltd Şti’nin kötü yönetildiği, yönetim kayyımı talepli, haksız rekabet ile şirketin zararlandırıldığı iddiasıyla 2008 ile 2015 yılları arasını kapsayan açılmış bir dava olup Yargıtay incelemesinde bulunduğunu, Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/547 Esas sayılı dava dosyasında … Ltd Şti’nin akaryakıt sahasında dahil olan Kocaeli ile İzmit ilçesi, … Mah. … Ada … Parsel nolu taşınmazın davacı ile şirket müdürlüğünden azledilen davacının abisi … tarafından … Ltd. Şti.’nin akaryakıt sahasında hukuka aykırı olarak faaliyet gösteren … Şirketine satıldığını, bu taşınmazın tapusunun iptali için dava açıldığını, taraflar arasında imzalanan 02/01/2008 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin 17. Maddesi ile … Ada … Parsel nolu taşınmazın tasarruf hakkının müvekkillerine bırakılmış olmasına rağmen taşınmazı cebren ele geçirmiş olan davacının yıllarca kendi tasarrufunda kullandığını, bu taşınmazın 300.000,00 TL kredi borcunun müvekkillerinin ödediğini ancak davacının bu 300.000,00 TL’yi inkar ettiğini, 2014 yılında davacı tarafından müvekkillerinin şirket ortaklığından çıkarma talepli olarak Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/137 Esas sayılı dava dosyası ile dava açtığını, şirkete yönetim kayyımı atandıktan sonra davacı tarafın şirket yönetiminin hukuka aykırı olarak ele geçirmek, şirketin fiilen tasfiyesini sağlamak amacı ile hukuka aykırı girişimlerinin devam ettiğini, bu doğrultuda şirketin 30/05/2016 tarihinde olağan genel kurulu toplantısının kararlaştırıldığını ancak davacının cenazesi olması nedeni ile toplantıya katılamayacağını belirttiğini, buna rağmen davacının aynı gün müvekkillerinin ve kayyımın haberi olmaksızın toplantı gerçekleştirdiğini, bu durumun kayyım raporu ile belgelendirildiğini, şirketin akaryakıt sektöründen çekilerek inşaat faaliyetlerine yönelmesi müvekkillerinin bilgisi ve rızası dışında gerçekleştiğini, bu hususun davacının ve azledilen şirket müdürü kardeşi …’ün tek yanlı kararları ile hayata geçtiğini, ortaklıktan çıkarılması talep edilen davacı ve karşı davalının tasfiye payına TTK’nun 636/4. Maddesi gereğince gerek müvekkillerinin gerekse şirketin uğradığı ve uğrayacağı zararların teminatı olarak ihtiyati tedbir mahiyetinde ihtiyati haciz konulmasını talep ettiklerini, davacının … Ltd Şti’nin uğradığı ve uğrayacağı zararlardan tazmin yükümlülüğünün bulunduğunu, buna göre davacının İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/390 Esas sayılı dosyası üzerinden açılan davada … Ltd Şti’nin aleyhine yürütülmesi muhtemel ciddi bir tazminat borcunun olacağını, şirketin çalışanlarından bir tanesinin Kocaeli 4. İş Mahkemesinin 2015/97 Esas sayılı dava dosyasında hükmedilecek işçilik alacağından davacının sorumlu olduğunu, … Ada … Parsel nolu taşınmazın … Şirketine kiralanması nedeni ile Kocaeli Ticaret Mahkemesinin 2016/604 Esas sayılı dava dosyasında açmış oldukları tazminat davasında … Ltd Şti’nin uğradığı zararlardan davacının sorumlu olduğunu, Kocaeli 1. Ticaret Mahkemesinin 2014/409 Esas sayılı dava dosyasında davacının şirkete verdiği zararlardan sorumlu olduğuna ilişkin açmış oldukları davada verilen tazminattan davacının sorumlu olduğunu, … Ada … Parsel nolu taşınmaz ile ilgili açılan tapu iptali davasındaki yargılama giderlerinden davacının tasfiye payından tazmininin sağlanması gerektiğini yine davacı aleyhine 01/02/2008 tarihli sözleşmeye aykırılıktan açılan cezai şart davasında hükmedilmesi muhtemel alacağın davacının tasfiye payından tazmininin sağlanması gerektiğini, Kocaeli C. Başsavcılığının 2016/6911 Hazırlık soruşturmasında yürütülen soruşturma sonucunda muhtemel kamu davası sonucunda davacı karşı davalı tarafından gerek şirkete gerekse müvekkillerine verilen maddi ve manevi zararların tazmini nedeni ile davalar açılacak olup bu zararların tazmininin davacının tasfiye payından sağlanması gerektiğini, bu nedenle öncelikle davacının şirket ortaklığından kaynaklanan tasfiye payı üzerine teminatsız olarak ihtiyati haciz konulmasına, açılan davanın mahiyeti ve taraflar arasında devam eden hukuki uyuşmazlıklar dikkate alınarak … Ltd Şti adına kayıtlı taşınır ve taşınmazların 3. Kişilere devrinin önlenmesini teminen toplu ve trafik kayıtlarına teminatsız olarak ihtiyati tedbir konulmasına ayrıca müvekkillerinin uğramış olduğu zararın yılı itibari ile tespiti ile davacı ve karşı davalıya isabet edecek olan tasfiye payından ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline, ayrıca şirketin feshine yönelik davacı tarafından açılan davanın reddi ile davacının şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN 2020/185 ESAS SAYILI DOSYA; Davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkilinin 2008 yılında, zoru durumda, borca batık bir şekilde iflas aşamasına gelmiş dava konusu … Nakl. İnş. Ltd. Şti.’ye 1.500.000,00 TL ödemek suretiyle %50 oranında ortak olduğunu, davlı şirketi o dönemde iflasın eşiğine getiren, piyasaya ve bankalara aşırı borçlanmasına sebep olan ortaklığın diğer tarafını oluşturan davalıların başarılı bir yönetim sergileyemediklerini, müvekkilininde bu durumu bildiğinden yönetimin en az 5 yıl süre ile müvekkili tarafından yada atayacağı bir müdürle yönetileceğini birlikte kararlaştırdıklarını, müvekkilinin bu şartlarla ortak olduğu şirkette davalıların mali sıkıntıları atlattıktan çok kısa bir sürede sürekli şirkete ve müvekkile ihtarlar çekildiğini, asılsız suçlamalarla suç duyurusunda bulunduğunu, yönetim aleyhine sürekli davalar açarak yönetimi işlemez duruma getirerek sürekli ihtilaf çıkarmaya, dava ve şikayetlerle müvekkili yıldırmaya ve en nihayetinde 2016 yılı başlarında da şirketin seçili organlarını asılsız ve mesnetsiz ithamlarla ve usulsüz tebligatlarla gerçeğe aykırı beyanlarla şirkete kayyım atanmasına sebebiyet verildiğini, davalı şirketin 2016 yılı Mart ayından bu yana Kayyım eliyle yönetildiğini, şirket müdürü …’ün 2016/147 Esas sayılı dosya üzerinde tedbiren görevden alındığını, 30/05/2016 tarihinde yapılan olağan genel kurulda müdür olarak atanan müvekkil ortak …’ün müdürlüğünün kayyım tarafından ilan ettirilmediğini, 30/07/2016 tarihinde kayyım çağrısı ile yapılan genel kurulda ortaklar arasında oy çokluğu ile yeni müdür atamasının yapılamadığını, davalı şirketin yasanın aradığı uzun süreli zorunlu organ oluşturulamaması ve bundan sonra da mutabakatla şirketi yönetecek organ oluşturulamaması koşullarının ortadan kalktığını, davalı şirketin petrol işinden inşaat işine yöneldiğini, kayyım elinde bulunan inşaatlarında müvekkilin elinden gittiğini, yeni işe girilmesinin zor olduğunu, şirketin kayyım elinde devam etmesinin sadece mevcut mal varlığında erime ve eksilmeye sebebiyet vereceğini, bu sebeplerle sona erme koşulları oluşan şirketin TTK’nın 636. maddesi hükümlerine göre mahkeme kararı ile sona erdirilerek tasfiye edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Müvekkili şirketin yöneticisi olarak …’ün atanmasına ilişkin 21/12/2015 tarihli Genel Kurul kararına karşı diğer ortaklarca Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/147 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, yapılan yargılamada şirket yöneticisinin atanmasına ilişkin TTK’nın 623. Maddesine aykırı olması sebebi ile Genel Kurul kararının iptaline karar verildiğini, bu kararın henüz kesinleşmediğini, müvekkili şirkete kayyım atandığını, kayyım atamasının devamlılık arz edecek nitelikte bulunmadığını, mahkeme kararı çerçevesinde yeni bir genel kurul ile usulüne uygun şekilde yönetici atanması ile kayyım görevinin sona ereceğini, 30/05/2016 tarihli genel kurulda yeni müdür atanmasına ilişkin kararın ilanı için kayyım tarafından Kocaeli Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne başvuru yapıldığını, bu başvuruya verilen cevapta Kocaeli Ticaret Mahkemesinin 2016/147 Esas sayılı kararının kesinleşmesi halinde işlem yapılacağının bildirildiğini, bu işleme karşıda Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/885 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, mahkemece 30/05/2016 tarihli genel kurul kararının tesciline karar verildiğini, bu kararın henüz kesinleşmediğini, müvekkili şirkette genel kurul toplantısı yapılması hususunda bir sıkıntı yaşanmadığını, şirketin geçici olarak kayyım eli ile yönetildiğini, dolayısıyla TTK’nın 636/2 maddesine uyar bir yan bulunmadığını, davacı tarafın tasfiye taleplerinin bu sebeple reddi gerektiğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Asli müdahiller vekili asli müdahale dilekçesi ile; davalılar arasında Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/88 Esas sayılı dosyasında devam eden limited şirketin feshi ve tasfiyesi davasında davalı …’ün davalı şirketin fesih ve tasfiyesini talep ettiğini, söz konusu davada davalı şirket yanında feri müdahil olarak yer aldıklarını, davalı …’ün şirketin feshi ve tasfiyesi talebinin yerinde olmadığını, bilakis kendisinin davalı şirkete zarar verdiğini, müvekkilleri ile davalının şirket ortaklığının devamının imkansız hale geldiğini, davalının şirketin zararına hareket ettiğini, taraflar arasında imzalanan iş ortaklığı sözleşmesini ihlal ettiğini, taraflar arasında görülen davalar ve soruşturma dosyasının bulunduğunu beyanla davalı …’ün davalı şirketin feshi ve tasfiyesi talebinin reddine, davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına, davalının şirkete vermiş olduğu zararların tespiti ile tasfiye payından tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 26/10/2022 tarih ve 2020/186 Esas – 2022/491 Karar sayılı kararında; “Dava, davalı şirketin TTK 636/2 ve 3. Maddesine göre feshi olmadığı takdirde davacının ortaklıktan çıkmasına izin verilmesine ilişkindir. Mahkememizden verilen 24/01/2017 tarih ve 2016/98 Esas 2017/21 sayılı Kararı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 05/03/2020 tarih ve 2018/1657 Esas 2020/330 Karar sayılı ilamıyla kaldırılarak mahkememiz işbu esasına kaydı yapılmıştır. Kaldırma kararı yapılan yargılama sonrasında davacı vekili asıl davasını ıslah ederek davalıların ortaklıktan çıkarılmasını talep etmiş, karşı davada da karşı davacılar karşı davalının ortaklıktan çıkarılmasını talep etmiş iseler de TTK.nun 640/3 maddesi uyarınca açılıp görülen asıl davada; ortaklıktan çıkarma talep hakkı münhasıran şirkete aittir. Diğer ortakların mevcut yasal düzenlemeye göre ortaklıktan çıkarma talep hakkı olmadığından (Yargıtay 11 HD nin E: 2018/940 K: 2019/2893 sayılı ilamı) asıl davanın ve karşı davanın aktif husumet nedeni ile reddine, karşı davacılar karşı davalının şirketi zarara uğrattığı iddiası ile tasfiye payına ilişkin takas mahsup talebinde bulunmuş iseler de , zarar söz konusu olsa bile bu zararın şirkete ait olduğu, bu durumda da şirket ancak takas mahsup talebinde bulunabileceğinden takas definin reddine karar verilmiştir. Birleşen dava yönünden davacının davalı şirkete %50 oranında ortak olduğu, davacının öncelikle davalı şirketin TTK 636/2 maddesine göre organsız kalması sebebi ile feshine istemiş ise de Uyaptan yapılan kontrolde Kocaeli 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/885 e sayılı dosyası ile …’ün müdür olarak atanmasına ilişkin genel kurul kararın tesciline ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesi sebebi ile şirketin organsız kalmadığı anlaşılmakla TTK 636/2 maddesi kapsamında değerlendirme yapılmamıştır. Şirketin ekonomik durumuna ilişkin alınan bilirkişi raporunda davalı şirketin öz kaynak tutarının yeterli olduğu ,sermaye kaybı ve borca batıklık durumunun gerçekleşmediği, şirketin feshini gerektirecek mali bir tabloya sahip olunmadığı belirtilmekle ,Şirketler Hukuku bakımından şirketin devamlılığının sağlanılması esas olup, düzenleme uyarınca ekonomik değer taşıyan şirketin feshi yerine şirketi ayakta tutacak diğer çözüm yollarının hakimce değerlendirilmesi zorunlu olduğundan (Yargıtay 11.H.D nin E:2016/8624 K: 2017/6728 sayılı ilamı) TTK 636/3 maddesi kapsamında fesih talebi reddedilmiştir.Ortaklar arasında ciddi anlaşmazlıkların bulunduğu, ortakların birlikte çalışmalarını ciddi şekilde güçleştiren olayların meydana geldiği ve bu durumun limited şirketten çıkmak için haklı bir sebep oluşturacağı anlaşılmakla ,davacının ortaklıktan çıkmasına izin verilmiş, 5.725.943,00 TL ayrılma akçesinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Asli müdahil olan ortakların davacının ortaklıktan çıkmasına ilişkin talepleri yönünden yapılan değerlendirmede; bir ortağın mahkeme kararı ile ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin dava açma hakkı TTK 640/3 maddesi gereği şirkete tanınmış bir hak olduğundan , ortakların buna ilişkin talepleri reddedilmiş, asli müdahillerin aynı zamanda davacının ortağı olduğu müşterek şirkete vermiş olduğu zararların tespiti ile tahsili talep edilmiş ise de; dava konusunun şirketin feshi olması , asli müdahilin HMK 65/1 maddesine göre dava konusu hak veya şey üzerinde kısmen veya tamamen hak iddia etmesi olduğundan talebi ile dava konusu farklı olduğundan asli müdahilin talebinin reddine karar verilmiştir.Ayrılma akçesinde vekalet ücreti yönünden ;emsal nitelikte olan Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 15.04.2015 günlü ve 2014/15964 E.,2015/5203 K.sayılı ilamı, 11.01.2013 gün ve 2011/15531 E., 2013/499 K. Sayılı ilamı, 28.11.2016 gün ve 2015/11702 E.,2016/9153 K.sayılı ilamlarında maktu harçla karara bağlanan ortaklıktan çıkarılma kararlarının temyiz sonucu bozulmadığı, esasen ortaklıktan çıkarmanın ferisi nitelikte olan çıkma payı alacağının maktu harca tabi olması gerektiğinden(İstanbul BAM 13.H.D nin E 2017/24 Esas K: 2017/43sayılı ilamı) davacı lehine maktu vekalet ücreti verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile asıl ve karşı davanın husumet nedeniyle reddine, karşı davadaki takas talebinin reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne, birleşen davadaki asli müdahillerin davasının reddine karar verilmiş ve karara karşı asıl davada davalı karşı davacılar vekili ve birleşen davada asli müdahiller vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl davada davalı karşı davacılar vekili istinaf dilekçesi ile; davalı … İnşaat Limited Şirketi’nde davacının %50, müvekkilleri … ve …’in %15’er, müvekkili Melek Beller’in ise %20 hissesinin bulunduğunu, davacının, uzun yıllardır şirket müdürlüğü görevini yürüttüğünü, şirkette diğer ortaklara herhangi bir istişare olanağı sağlamaksızın, tek başına faaliyet gösterdiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun bir ortağın şirket ortaklığından haklı sebeple çıkarılması için iki temel yol öngördüğünü, bunlardan ilkinin, Kanunun 621. maddesinde düzenlenen, genel kurul kararıyla şirket ortaklığından çıkarma yöntemi olduğunu, yönteme ilişkin genel kurul kararının geçerli bir şekilde alınması için kurula esas sermayenin salt çoğunluğunu temsilen katılım sağlanması ve temsil edilen oyların en az üçte ikisinin teklifi kabul etmesi gerektiğini, ikinci yöntemin ise Kanunun 640/3. maddesinde düzenlenen, şirketin talebi üzerine, mahkeme kararıyla şirket ortaklığından çıkarmak olduğunu, kanunun, bu yöntemde de dava açma ehliyetinin münhasıran ilgili şirkete ait olduğunu düzenlediğini, davacının şirket ortaklığına taraflar arasında imzalanan ve dosyada sureti bulunan, 2/1/2008 tarihli inanç sözleşmesiyle dahil olduğunu, müvekkillerinin, davacıya şirketin ana taşınmazı ve faaliyet merkezi olan, Kocaeli İli, İzmit İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parsel üzerindeki akaryakıt tesisinden hisse verdiklerini, şirket sermayesinden pay devrettiklerini ve davacıyı şirkete temsil ve ilzama yetkili müdür olarak tayin ettiklerini, davacının, müvekkillerinin bu tasarrufları karşılığında, şirketi sözleşmede belirtilen koşullara uygun olarak yönetme, müvekkillerine düzenli olarak kâr payı dağıtımını gerçekleştirme ve başta akaryakıt dağıtım firmalarıyla yapılacak olan anlaşmalar olmak üzere, şirketin ticari geleceğini ilgilendiren esaslı hususlarda müvekkillerinin rıza ve iznini alma yükümlülüklerini üstlendiğini, bunun yanı sıra taşınmaz üzerindeki ortaklığın sürdürülmesi, bazı şirket malları üzerindeki tasarruf yetkilerinin kısıtlanması ve mevcut dağıtım firmasıyla kurulan hukuki ilişkinin devam ettirilmesi gibi hüküm ve yükümlülüklere de sözleşmede yer verildiğini, davacının üstlendiği yükümlülüklerin tümünü ihlal ettiğini, hisse çoğunluğunu kullanarak şirket üzerinde müvekkillerinin menfaatleri hilafına tahakküm kurduğunu ve şirketteki tüm ticari birikimi başka şirketler lehine tüketerek rekabet hukukuna aykırı hareket ettiğini, taşınmaz üzerindeki ortaklığın sürdürülmesi yükümlülüğüne kasıtlı bir şekilde aykırı hareket eden davacının T.C. Kocaeli 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1644 Esas sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi için dava açtığını, davanın reddedilmesi üzerine müvekkillerini şirketten dışlama faaliyetlerini hızlandıran davacının, açık yükümlülüğü hilafına kâr payı dağıtımı yapmamaya başladığını, bu alışkanlığını günümüze kadar sürdürerek müvekkillerinin şirkette gelir elde etme olanaklarını bütünüyle ortadan kaldırdığını, Ticaret Sicili Gazetesi üzerinden tescil edilen genel kurul tutanaklarından da anlaşılacağı üzere müvekkillerinin kendilerine kâr payı verilmesine ilişkin taleplerinin söz konusu hisse tahakkümü yoluyla art arda reddedildiğini, yönetim yetkisini kullanmak suretiyle mevcut dağıtım firması … Anonim Şirketi ile yapılan bayilik anlaşmasını fesheden davacının, bu esnada TTK’nin 623/1. maddesine aykırı şekilde şirket müdürlüğüne kardeşi …’ü genel kurul kararı yoluyla tayin ettiğini, bunun üzerine müvekkilleri tarafından T.C. Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/147 Esas sayılı dosyasında kararın iptali için dava açıldığını, tedbir talebinin haklı bulunarak şirkete kayyum tayin edildiğini ve genel kurul kararının iptaline karar verildiğini, davacının, 2015’te davalı şirketi akaryakıt tesisinden bütünüyle tasfiye ettiğini, aynı yıl kurulmuş olan … Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi isimli bir şirketin, tesiste sözde kiracı sıfatıyla faaliyet göstermesini sağladığını, davacının aynı dönemde ilgili vergi dairesine yazılı bildirimde bulunup davalı şirketin akaryakıt faaliyetini sonlandırdığını beyan ettiğini ve planlı eylemlerini tamamladığını, gelinen noktada davalı şirketin, birkaç gayrimenkulün kısıtlı semeresine mahkûm edildiğini, akaryakıt ile ilgili herhangi bir faaliyet yürütmekten alıkonulduğunu ve davacının ortağı olduğu şirketler grubundaki başka akaryakıt şirketlerinin gölgesinde atıl duruma getirildiğini, müvekkillerinin uzun yıllardır kâr payı alamadıkları için üstesinden gelemedikleri bir borç yükünün altına girerek maddi ve manevi olarak çöktüklerini, şirkete tebligat çıkarılması, genel kurullara katılım sağlanması veya şirketin idari işlerinin yürütülmesi için herhangi bir faaliyet adresinin dahi mevcut olmadığını, dosyaya ibraz ettikleri T.C. Kocaeli Ticaret Sicili Müdürlüğünün 26/3/2021 tarihli ve … sayılı yazısında da bu hususun sabit olduğunu, tüm bunların yanı sıra davacının şirketin nakdi ve ayni mal varlığı üzerinde yaptığı usulsüz işlemlerin ve şirketteki müdürlük görevini kötüye kullanımının T.C. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 2022/1101 sayılı dosyasında soruşturulduğunu ve soruşturmanın iddianame aşamasında olduğunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde “kanunun haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” düzenlemesinin yer aldığını, TTK’nin şirketler hukukuna ilişkin hükümlerinin ticari yaşamı ayakta tutacak kuralları düzenleme, şirketlerin devamlılığını ve ortakların haklarının güvence altına alınmasını sağlama ve şirketlerin işleyişine resmî bir nosyon kazandırma amaçlarını taşıdığı açık olup bu amaçlar yerine getirilmediği takdirde ülke genelinde ekonomik problemlerin yaşanmasının olası olduğunu, şirket hissedarlığının, T.C. Anayasa Mahkemesinin 10/5/2017 tarihli ve 2014/11382 sayılı kararında öne sürüldüğü gibi Anayasal mülkiyet hakkı kapsamında koruma altında olduğunu, TTK hükümlerini normativist bir perspektiften, katı bir şekilde yorumlamak yerine her ticari davanın kendisine özgü bazı koşullarının bulunduğu da dikkate alınarak sübjektif değerlendirmeler yapmak gerektiğini, tüm bu vakıalar göz önünde bulundurulduğunda eldeki davaya TTK’nın 621. ve 640/3. maddelerinde düzenlenen çoğunluk ve ehliyet koşullarının uygulanmasının hakkaniyetli olmayacağının anlaşıldığını, şirketin mevcut hisse yapısında müvekkillerinin çoğunluğunu tek başına elinde bulunduran davacının ortaklıktan çıkarılması için karar alamayacağının ortada olduğunu, davacının hisse yapısı nedeniyle, şirketin temsil ve ilzam yetkilerini ve müdürlüğünü bizzat istemediği sürece devretmeyeceğini, bundan ötürü müvekkillerinin bu davayı doğrudan şirket tüzel kişiliği üzerinden açmasının olanaksız olduğunu, Yerel mahkemenin, TTK’da öngörülen koşulları katı normativist bir şekilde yorumladığını ve TTK’ya egemen olan ticari işlevselliği bütünüyle ortadan kaldıran bir karara imza attığını, genel kurul düzenleyecek bir adresi bile bulunmayan davalı şirkette yıllardır mağdur edilen müvekkillerinin şirket tüzel kişiliğini mahkeme önünde temsil edecek çoğunluğa sahip olmamaları veya genel kurul kararı aldıramamaları gibi soyut nedenlerle dava açma haklarından mahrum bırakılmalarının, ilk önce mülkiyet hakkının TMK’nın 683. maddesindeki yetki ve getirilerine aykırılık teşkil ettiğini, dilekçenin ekinde aynı yönde hukuki değerlendirme yapılan ve husumet ehliyetinin varlığının kabul edildiği bir yargı kararının yer aldığını, müvekkillerinin, artık aile yadigârı şirketlerine ve akaryakıt tesislerine kavuşmayı ve şirket faaliyetleri ile hak ettikleri semereleri elde etmeyi istediklerini, bu müktesep haklara kasıtlı, sistemli ve istikrarlı bir şekilde engel olan davacının şirket ortaklığından çıkarılmasının bunun tek yolu olduğunu beyanla Yerel mahkemenin 26/10/2022 tarihli ve 2020/186 Esas 2022/491 Karar sayılı kararının karşı dava yönünden kaldırılmasına, karşı davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen davada asli müdahiller vekili istinaf dilekçesi ile; davalı … Limited Şirketinde davacının %50, müvekkilleri … ve …’in %15’er, müvekkil …’in ise %20 hissesinin bulunduğunu, davacının, uzun yıllardır şirket müdürlüğünü yürüttüğünü, şirkette diğer ortaklara herhangi bir istişare olanağı sağlamaksızın, tek başına faaliyet gösterdiğini, HMK’nın 65/1. maddesinin, “Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir.” şeklinde düzenlendiğini, davacının şirket ortaklığına taraflar arasında imzalanan ve dosyada sureti bulunan, 2/1/2008 tarihli inanç sözleşmesiyle dahil olduğunu, müvekkillerinin, davacıya şirketin ana taşınmazı ve faaliyet merkezi olan, Kocaeli İli, İzmit İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parsel üzerindeki akaryakıt tesisinden hisse verdiklerini, şirket sermayesinden pay devrettiklerini ve davacıyı şirkete temsil ve ilzama yetkili müdür olarak tayin ettiklerini, davacının, müvekkillerinin bu tasarrufları karşılığında, şirketi sözleşmede belirtilen koşullara uygun olarak yönetme, müvekkillerine düzenli olarak kâr payı dağıtımını gerçekleştirme ve başta akaryakıt dağıtım firmalarıyla yapılacak olan anlaşmalar olmak üzere, şirketin ticari geleceğini ilgilendiren esaslı hususlarda müvekkillerinin rıza ve iznini alma yükümlülüklerini üstlendiğini, bunun yanı sıra taşınmaz üzerindeki ortaklığın sürdürülmesi, bazı şirket malları üzerindeki tasarruf yetkilerinin kısıtlanması ve mevcut dağıtım firmasıyla kurulan hukuki ilişkinin devam ettirilmesi gibi hüküm ve yükümlülüklere de sözleşmede yer verildiğini, davacının üstlendiği yükümlülüklerin tümünü ihlal ettiğini, hisse çoğunluğunu kullanarak şirket üzerinde müvekkillerinin menfaatleri hilafına tahakküm kurduğunu ve şirketteki tüm ticari birikimi başka şirketler lehine tüketerek rekabet hukukuna aykırı hareket ettiğini, taşınmaz üzerindeki ortaklığın sürdürülmesi yükümlülüğüne kasıtlı bir şekilde aykırı hareket eden davacının T.C. Kocaeli 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1644 Esas sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi için dava açtığını, davanın reddedilmesi üzerine müvekkillerini şirketten dışlama faaliyetlerini hızlandıran davacının, açık yükümlülüğü hilafına kâr payı dağıtımı yapmamaya başladığını, bu alışkanlığını günümüze kadar sürdürerek müvekkillerinin şirkette gelir elde etme olanaklarını bütünüyle ortadan kaldırdığını, Ticaret Sicili Gazetesi üzerinden tescil edilen genel kurul tutanaklarından da anlaşılacağı üzere müvekkillerinin kendilerine kâr payı verilmesine ilişkin taleplerinin söz konusu hisse tahakkümü yoluyla art arda reddedildiğini, yönetim yetkisini kullanmak suretiyle mevcut dağıtım firması … Anonim Şirketi ile yapılan bayilik anlaşmasını fesheden davacının, bu esnada TTK’nin 623/1. maddesine aykırı şekilde şirket müdürlüğüne kardeşi …’ü genel kurul kararı yoluyla tayin ettiğini, bunun üzerine müvekkilleri tarafından T.C. Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/147 Esas sayılı dosyasında kararın iptali için dava açıldığını, tedbir talebinin haklı bulunarak şirkete kayyum tayin edildiğini ve genel kurul kararının iptaline karar verildiğini, davacının, 2015’te davalı şirketi akaryakıt tesisinden bütünüyle tasfiye ettiğini, aynı yıl kurulmuş olan … Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi isimli bir şirketin, tesiste sözde kiracı sıfatıyla faaliyet göstermesini sağladığını, davacının aynı dönemde ilgili vergi dairesine yazılı bildirimde bulunup davalı şirketin akaryakıt faaliyetini sonlandırdığını beyan ettiğini ve planlı eylemlerini tamamladığını, gelinen noktada davalı şirketin, birkaç gayrimenkulün kısıtlı semeresine mahkûm edildiğini, akaryakıt ile ilgili herhangi bir faaliyet yürütmekten alıkonulduğunu ve davacının ortağı olduğu şirketler grubundaki başka akaryakıt şirketlerinin gölgesinde atıl duruma getirildiğini, müvekkillerinin uzun yıllardır kâr payı alamadıkları için üstesinden gelemedikleri bir borç yükünün altına girerek maddi ve manevi olarak çöktüklerini, şirkete tebligat çıkarılması, genel kurullara katılım sağlanması veya şirketin idari işlerinin yürütülmesi için herhangi bir faaliyet adresinin dahi mevcut olmadığını, dosyaya ibraz ettikleri T.C. Kocaeli Ticaret Sicili Müdürlüğünün 26/3/2021 tarihli ve .. sayılı yazısında da bu hususun sabit olduğunu, tüm bunların yanı sıra davacının şirketin nakdi ve ayni mal varlığı üzerinde yaptığı usulsüz işlemlerin ve şirketteki müdürlük görevini kötüye kullanımının T.C. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 2022/1101 sayılı dosyasında soruşturulduğunu ve soruşturmanın iddianame aşamasında olduğunu, tüm bu vakıalar göz önünde bulundurulduğunda eldeki davada müvekkillerinin şirket hisseleri üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduklarından bahisle bu hakları doğrultusunda şirkete verilen zararların şirket hesabına tahsilini talep etmelerinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, Yerel mahkemenin HMK’da öngörülen koşulları katı normativist bir şekilde yorumladığını ve TTK’da egemen olan ticari işlevselliği bütünüyle ortadan kaldıran bir karara imza attığını, genel kurul düzenleyecek bir adresi bile bulunmayan davalı şirkette yıllardır mağdur edilen müvekkillerinin sırf şirket tüzel kişiliğini mahkeme önünde temsil edecek çoğunluğa sahip olmamaları veya genel kurul kararı aldıramamaları gibi soyut nedenlerle dava açma haklarından mahrum bırakılmalarının, ilk önce mülkiyet hakkının TMK’nin 683. maddesindeki yetki ve getirilerine aykırılık teşkil ettiğini, bu nedenle eldeki davada HMK’nin 65. maddesinde düzenlenen koşullar yönünden herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığının ve yargılama boyunca ispatladıkları zararların davacıdan şirket lehine tahsil edilebileceğinin kabulü, ilgili zararların parasal karşılığının tespiti için davalı şirketin ve şirket merkezinde hukuka aykırı olarak faaliyet gösteren … Gıda Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin bilanço kayıtlarının, banka hesap hareketlerinin ve karar defterlerinin celp edilmesi, şirketin tesisten elde etmesi gereken fakat davacı tarafından mahrum bırakıldığı semereler ve müvekkillerine TTK ve ana sözleşme gereğince dağıtılması gereken kâr paylarının hesaplanması, davacının şirketin ayni ve nakdi mal varlığına yönelik para çekme, taşınmaz devri ve düşük bedelli kira tahsisi gibi hukuka aykırı işlemlerinin parasal karşılığının tespit edilmesi ve ortaya çıkacak bulgulara göre sonuca gidilmesi gerektiğini beyanla Yerel mahkemenin 26/10/2022 tarihli ve 2020/185 Esas 2022/491 Karar sayılı kararının asli müdahil olarak açtıkları dava yönünden kaldırılmasına, asli müdahale davasının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava limited şirketin TTK’nın 636. maddesi uyarınca feshi ve tasfiyesi, karşı dava davacı karşı-davalının şirket ortaklığından çıkarılması ve davacı-karşı davalının eylemleri nedeniyle uğranılan zararın tespiti ile tasfiye payından tahsili, birleşen dava limited şirketin TTK’nın 636. maddesi uyarınca feshi ve tasfiyesi, birleşen davada asli müdahale davacı ortağın limited şirket ortaklığından çıkarılması ve şirkete verdiği zararın tespiti ile tasfiye payından tahsili taleplerine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile asıl ve karşı davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne, birleşen davadaki asli müdahale davasının reddine karar verilmiş, asıl ve birleşen davada davacı …’ün karardan sonra 28.10.2022 tarihli dilekçesi ile asıl ve birleşen davadan feragat ettiğini beyan etmesi üzerine Mahkemece bu kez 25.11.2022 tarihli ek karar ile asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, karşı davada davacılar vekili; davalının şirket ortaklığından çıkarılması talebinin reddi kararına, birleşen davada asli müdahiller vekili ise; birleşen davada davacı ortağın şirkete verdiği zararın tespiti ile bu zararın tasfiye payından tahsili talebinin reddi kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.TTK’nın 640/3. maddesi uyarınca limited şirket ortağının haklı sebebe dayanılarak ortaklıktan çıkarılmasını talep hakkı münhasıran şirkete tanınmış bir hak olup, ortakların istisnai hallerde dava açabileceğine dair bir düzenleme de bulunmadığından Mahkemece karşı davada davacıların, davalının şirket ortaklığından çıkarılması talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Karşı davada davacılar vekilinin istinaf başvurusu haksızdır.Asli müdahale, görülmekte olan bir dava veya çekişmesiz yargı işinde, o yargılama konusu şey veya hak üzerinde, yargılamanın tarafları veya ilgilileri ile hukuki yararı çatışan üçüncü bir kişinin, bu kişilere karşı aynı mahkemede ayrı bir dava açmasıdır. Asli müdahale gerçekte üçüncü kişinin açılmış bir davaya müdahalesi olmayıp, ilk davanın taraflarına karşı açılmış bir davadır. Asli müdahale davasının konusu ile daha önce açılmış davanın konusunun veya uyuşmazlığa konu edilen hakkın aynı olması gerekir. Birleşen dava, … İnşaat Limited Şirketi’nin TTK’nın 636. maddesi uyarınca feshi ve tasfiyesi talebi ile açıldığı ve şirket ortağı olan davacının eylemleri nedeniyle şirketin uğradığı zararın tazmini talebi, bu davada ileri sürülen talepten tamamen farklı olduğundan Mahkemece asli müdahillerin, davacının eylemleri nedeniyle şirketin uğradığı zararın tespiti ve tasfiye payından tahsili taleplerinin HMK’nın 65. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, asıl davada davalı-karşı davacılar vekili ile birleşen davada asli müdahiller vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl davada davalı – karşı davacı, birleşen davada asli müdahillerin karşı dava ve birleşen davada asli müdahaleye yönelik istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından karşı davaya ve birleşen davada asli müdahaleye yönelik olarak ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına,3-Karşı davaya yönelik istinaf başvurusu yönünden; dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenlerden ayrı ayrı alınması gereken 179,90’ar TL karar harcından istinaf talep edenler tarafından ayrı ayrı yatırılan 80,70’er TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20’şer TL’nin istinaf talep edenlerden ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına,4-Birleşen davada asli müdahaleye yönelik istinaf başvurusu yönünden; dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenlerden ayrı ayrı alınması gereken 179,90’ar TL karar harcından istinaf talep edenler tarafından ayrı ayrı yatırılan 80,70’er TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20’şer TL’nin istinaf talep edenlerden ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 08/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.