Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/2149 E. 2023/2002 K. 14.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/2149 Esas
KARAR NO: 2023/2002 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/1004 Esas – 2023/256 Karar
TARİHİ: 21/03/2023
DAVA: 6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktöring Ve Finansman Şirketleri Kanunundan Kaynaklanan (Alacak)
KARAR TARİHİ: 14/12/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, temlik eden … Bankası A.Ş. ile imzalanan sözleşme hükümlerine uyulmaması üzerine Bursa … İcra Müdürlüğü … e. sayılı icra dosyası ile borçlular …Tic.A.Ş., … Ve … aleyhine icra takibi başlatıldığını, söz konusu banka alacağı icra takip dosyası davacı … A.Ş.’ne temlik edildiğini, borçlu … borcun doğumundan sonra kardeşi … 01.07.2020 tarihinde ortak olduğu … Limited Şirketi üzerinden ancak borçluların hesabına çalışmaya başlandığını, bu … şirketi ile nam’ı müstear ilişkisi kurmak suretiyle alacaklılardan mal kaçırdıklarını, perdeli şekilde grup şirketleri aracı kullanarak kredilerden faydalandıklarını ve kurduklarını iç ilişki ile borcun ödenmesi yollarını engellediklerinin tespit edildiğini, borçlular alacaklılardan mal kaçırma saikiyle hareket ettiklerini, nam-ı müstear aracılığı ile ticari faaliyet esnasındaki işlerinin semerelerini başka bir kişiye/şirkete yaptırılmasını sağlandığını, borçlular ile davalılar arasında birinci derece akrabalık ve organik bağ olduğunu, … Limited Şirketi, borçlu … kardeşi … borcun doğumundan sonra ortağı olarak ve borçlu şirket ile birebir aynı faaliyet alanında olan bir şirket olduğunu, gerçekleştirilen haciz işleminde borçlular ile namı müstearların birlikte tek bir kişi gibi çalıştıkları tespit edildiğini, haciz zaptında” Adreste çalışan olduğunu söyleyen … hazır geliş nedeni anlatıldığı, borçlu … sorulduğunda “…’nun buranın sahibi olduğunu ,şuanda burada olmadığını söyledi” şeklinde belirtildiğini, borçlu … borcun doğumundan sonra alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile kardeşi … ortağı olduğu namı müstear … üzerinden faaliyetine devam ettiğini, borçlu … … şirket adına yakın tarihlerde birçok araç alım satımı yaptığını, davalılar ve borçluların muvazaa içerisinde hareket ettikleri, haklı davalarının kabulü ile 500.000 TL alacağın davalılar …’den tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, davalının … Limited Şirketi’ne 01.07.2020 tarihinde %50 ortak olduğunu, davacı tarafın, 2008 yılında borçlular … A Ş, … ve … aleyhine icra takibi başlatıldığını ve bu takibin kendilerince temlik alındığını belirttiklerini, müvekkili, diğer davalı … şirketine ortak olduktan sonra çok kısa bir süreliğine kardeşi … olarak istihdam edildiğini ve fakat yeterli verim alınamadığından bir süre sonra istifa ederek işten ayrıldığını, hatta bu süreçte maaşına hacizler de gelmiş olup haciz yazılarının gereği şirket tarafından yerine getirildiğini, davacı varlık yönetim firması tarafından, bu durumdan yola çıkılarak 2008 yılında başlatılan icra takibinin borçlusu olan …, müvekkili tarafından 2020 yılında ortak olunan bir firmada kısa süreliğine istihdam edilmesini muvazaa iddiasıyla bağdaştırılarak işbu dava açıldığını, müvekkili hakkında pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın esasa girilmeden reddi gerektiğini, borçlu … … firması üzerinden borçlular hesabına çalıştığı iddiası akla ve mantığa aykırı olduğunu, davanın esastan reddini talep etmiştir. Diğer davalılar … San. Ltd. Şti. ve …, vekili vasıtası ile verdiği cevap dilekçesinde özetle, öncelikle davacının mahkemece verilen süre içinde taraf teşkilini sağlamadığı için HMK 115/2 maddesi gereği davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, müvekkili … yönünden yetki itirazının kabulü ile Bursa Mahkeme ve İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğuna karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar … Tic. ve San. Ltd. Şti. ve … karşı dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkilinin işyerine haksız yere gelerek mallarını kaldırdığını, müvekkilinin istihkak davası açmak zorunda kaldığını, bu nedenle maddi zarara uğradığını, davacı tarafından talep edilen aleyhlerine ihtiyati haciz talebinin şartları oluşmaması sebebiyle reddine, her halükarda yargılama sonunda davalı karşı davacının haksız ve mesnetsiz davanın ve diğer taleplerinin reddine, HMK 329. maddesindeki kötü niyetli dava açılmasına ilişkin hükmün uygulanmasına, müvekkili ile aradaki vekâlet sözleşmesi gereğince tarafına ödenmesi gereken vekâlet ücretinin davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini, HMK 329/2 gereğince para cezası kararının da hem davacı asil hem de vekilleri yönünden uygulanmasına karar verilmesini, mukabil dava ve taleplerinin kabulünü, fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak şimdilik kaydı ile belirsiz alacak davası olarak, 100.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 21/03/2023 tarih 2022/1004 Esas – 2023/256 Karar sayılı kararında;”….Eldeki dosyada dava şartının yerine getirilip getirilmediğine dair yapılan incelemede; İstanbul Anadolu 8.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan esas davanın dava tarihi 29.03.2022, karar tarihi ise 08.04.2022, karşı davanın dava tarihi 10.05.2022 olup davacı ve karşı davacı tarafça arabuluculuğa başvurulmamıştır.Dosyanın görevsizlik kararıyla Mahkememize gönderilmiş olması davanın açılış tarihine etkili olmayıp görevsizlik kararıyla dosya kendisine gelen Mahkeme yargılamaya kaldığı yerden devam edeceğinden, her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirilmesi esas olduğundan ve 6325 sayılı HUAK’nın 18/A maddesinin 2.fıkrasında yer alan “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucuk tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” hükmü gereği arabuluculuğa başvuru tamamlanabilir dava şartı olmadığından (emsal Trabzon BAM 5.HD 2022/2369 esas, 2022/1769 karar, Konya BAM 8.HD’nin 2022/2140 esas, 2023/135 karar sayılı ilamları) görevsiz Mahkemede davanın açıldığı tarihte arabulucuğun yürürlükte olmasına rağmen dava tarihi itibariyle ve en azından görevsizlik kararından sonra dosya Mahkememize tevzi edilmeden önce arabuluculuk dava şartı yerine getirilmiş olmadığından esas davanın ve karşı davanın usulden reddine karar verilmiştir.”gerekçesi ile, Asıl dava ile davalılar … vekilinin açmış olduğu karşı davanın ayrı ayrı arabuluculuk dava şartı yoluna başvurulmadığından usulden reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı- karşı davalı vekili tarafından asıl davaya yönelik istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı-karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak davanın arabuluculuk dava şartı yoluna başvurulmadığından usulden reddine karar verildiğini, Açmış oldukları davanın zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığını; yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini; davanın TBK M.19 ve İİK 227 vd. MADDELERİNE GÖRE görülmesi gereken davalardan olduğunu, Davanın nam-ı müstear, muvazaa ve kanuna karşı hile iddiası ile Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisine Dayalı açılmış olan dava olduğunu; borçluların mal kaçırmak için muvazaalı olarak ve namı müstear kullanarak faaliyetlerini kanuna karşı hile yaparak davalılar üzerinden devam ettirmekte olup borçlular ile diğer davalılar arasındaki bu tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacaklı müvekkilinin alacağına kavuşmasını sağlaması amacı ile yerel mahkemede bu davanın açıldığını, Bu hususun doktrinde de açıkça ifade edilmiş olup, Prof. Dr. … konu husustaki yorumunun aşağıda ki gibi olduğunu, Nam-ı müstear davasında, görevli mahkeme, davanın açılması gereken süre, davanın açılması için gerekli koşullar ve uygulanacak yargılama usulü bakımından farklı bir özellik olmadığını; bu hususlarda, İİK.m.277 vd.’nda öngörülen düzenlemelerin aynen uygulama alanı bulacağını; buna göre, yetkili mahkeme konusunda İcra ve İflas Kanunu’nda özel bir hüküm olmadığını, (Bankacılar Dergisi, Sayı 59, 2006)İİK.m.277 ve devamı maddelerine ilişkin açılan tasarrufun iptali davalarında arabuluculuk başvurusunun zorunlu olmadığını; dolayısı ile görülen davada da arabuluculuk başvuru şartı aranmamakta olup yerel mahkemenin davanın ARABULUCULUK dava şartı yokluğu nedeni ile USULDEN REDDİNE karar vermesinin haksız ve hukuka aykırı olup yerel mahkemenin iş bu kararının kaldırılması gerektiğini, Emsal teşkil eden T.c.istanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi’nin 2022/2140 E.,2022/1580 K. “…Somut uyuşmazlıkta, davacının avukatı aşamalardaki dilekçelerinde ve en son istinaf başvuru dilekçesinde açıkça; görülmekte olan davanın TBK’nın 19.maddesi ve İİK’nın 277 ve devamı maddeleri kapsamında açıldığı ve bu hükümler dairesinde çözümlenmesi gerektiği, nam-ı müstear, muvazaa ve kanuna karşı hile iddiası ile Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisine Dayalı açılmış olan dava ile amaçlarının; borçlu şirketin mal kaçırmak için muvazaalı olarak ve namı müstear kullanarak faaliyetlerini kanuna karşı hile yaparak davalılar üzerinden devam ettirdiği, borçlu şirket ile diğer şirketler arasındaki bu tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacaklı müvekkilinin alacağına kavuşmasının sağlanması olduğu yönünde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır, Dolayısıyla davacı tarafça davada; davalılar arasında ki tasarrufların davacının alacağının tahsili için iptali talep edildiğine göre, açılan dava ticari dava değildir. Yukarıya aktarılan emsal Yargıtay içtihatlarında da açıklandığı üzere davaya bakma hususunda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir.Hal böyle olunca da; ilk derece mahkemesince davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devam edilerek istinaf incelemesine konu kararının verilmesi hatalı olmuştur. ” şeklinde olup ekte sunulduğunu, Emsal İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2023/67 Esas 2023/628 Karar Sayılı 18/4/2023 Tarihli Kararının ” …Somut olayda, davacı taraf, TBK’nın 19. maddesinde düzenlenen genel muvazaanın bir alt kategorisi olan nam-ı müstear iddiası, TBK 202. maddede düzenlenen işletme devri ve ayrıca, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında, takip konusu alacaktan, takip borçlusu konumunda olmayan diğer davalıların da sorumlu tutulmasını talep etmektedir. İddianın ileri sürülüş biçimine göre eldeki davada amaçlanan şey ile İİK 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davasıyla amaçlanan aynıdır.Uygulamada, bu türden taleplere ilişkin davalar da tasarrufun iptali davası olarak kabul edilmektedir. Nam-ı müstear işleminde bazen bir sözleşme yapmak isteyen kimse çeşitli düşünce ve hesaplarla o sözleşmenin tarafı olarak gözükmeyi istemez ve sözleşmede kendi yerine bir başkasının yer almasını sağlar. Nam-ı müstear, sözleşmeyi kendi adına ancak gizlenmek isteyen kişi hesabına yapar ve onun bu sözleşmenin gerçek tarafı olmasının ve bilinmesini önler. Böylece genel anlamda danışıklı bir işlem yapılmış olur. Çünkü nam-ı müstear işlemi bir danışıklı işlemdir ve muvazaanın alt kategorisini oluşturur. Sözleşmede taraf gözükmeyen kişi sözleşmenin kendi hesabına yapılmış olduğunun tespitini isteyebilir. Tasarrufun iptali davası yönünden ise alacaklıdan mal kaçırmak isteyen borçlunun kendi adını gizli tutarak hukuki işlemi kendi hesabına, başka bir kişiye yaptırmasıdır (Yargıtay 17 Hukuk Dairesi 2014/11519 Esas – 2016/3929 Karar sayılı kararı). Bu türden iddialar 05/02/1947 tarih, 20/6 sayılı İBK’ya göre sözleşmenin tarafları bakımından yazılı delille; işleme taraf olmayanlar bakımından ise her türlü delille ispat edilebilir.Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda, alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları, şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir. Borç yükümlüsü olarak bir tüzel kişilik bulunmakta iken, şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı borçtan dolayı yönelinemez. Ancak, tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle, gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilmektedir.Uygulama ve doktrinde, tüzel kişi ile ortaklarının ya da birden fazla tüzel kişi şirketin birbirinden ayrı olan çalışma alanlarının ve malvarlıklarının birbirine karışması halinde ve ayrıca borçlu şirketin sermayesinin yetersiz kalması durumunda, yani istisnai hallerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği kabul edilmektedir.Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması üç şekilde görülebilmektedir. İlki tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması, bu hal şirket borcundan dolayı şirket yönetici ve ortaklarına gidilme olanağı sağlamaktadır. İkincisi tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması, bu hal şirket yönetici veya ortağının borcundan dolayı şirket tüzel kişiliğine gidilmesini sağlamaktadır. Üçüncüsü ise tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması olup, bu hal ise hakim şirketler topluluğunda söz konusu olabilmektedir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/5447 Esas – 2021/7321 Karar sayılı kararı) Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/4654 Esas – 2019/12348 Karar; aynı daire 2017/4654 E. – 2019/12348 Karar sayılı kararı ve benzer nitelikteki diğer kararlarında da açıklandığı üzere, tasarrufun iptali davaları ticari bir dava olmayıp, BU TÜRDEN DAVALARA BAKMA GÖREVİ ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNE AİTTİR. ” şeklinde olduğunu, Yerel mahkemenin görülen davada, İİK. M. 277 vd. Maddelerinin kıyas yolu ile uygulanması gerektiğini; YHGK-K.2016/129 “Özellikle vurgulandığı gibi tasarrufun iptali davasında ya da somut olayda olduğu gibi TBK’nın 19. maddesi gereğince ve İİK’nın kıyasen uygulanması istemli olarak açılan davalarda alacaklı ile borçlu taraflar arasındaki ticari nitelikteki alım satım ya da banka alacağını oluşturan ticari ya da genel kredi sözleşmeleri görevin belirlenmesinde dikkate alınamayacaktır. ne tasarrufun iptali davası, ne de tbk m. 19 gereğince iik’nin 283. maddesinin kıyasen uygulanması istemli muvazaa davası ttk’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olduğundan 6100 sayılı hmk’nin 2. maddesi gereğince genel görevli asliye hukuk mahkemesi’nin görev alanında kalmaktadır.”Yukarıda belirttilen istinaf ilamı ve Yargıtay Genel Kurulu Kararı ile de sabit olduğu üzere namı müstear davaları için tasarrufun iptali davalarında olduğu gibi arabuluculuk başvuru şartının aranmadığını, Görülen davada da; davalılar ve borçluların muvazaa içerisinde hareket ettikleri ve birbirleri ile sıkı bir organik bağ içerisinde oldukları ayrıntıları ile dava dilekçelerinde açıklandığını; bu çerçevede, biçimsel olarak borçlular ile diğer davalıların ayrı kişilikler olduğunun ileri sürülmesi, M.K. md.2 gereğince hakkın kötüyle kullanılması olacağından, perdenin aralanması ilkesi çerçevesinde davalarının haklılığının da ortada olduğunu, emsal yargıtay 17. hukuk dairesi 2019/2825 e. 2020/6311 k. sayılı 27.10.2020 tarihli kararının; “Uygulamada borçlunun, gerçekte kendi adına satın almak üzere bedelini ödediği bir taşınmazı (veya bir aracı) alacaklılarından kaçırmak amacı ile yakını (eşi, oğlu vs) adına tescil ettirmiş olması halinde, tasarrufun (hukuki işlem) dışarıdan üçüncü kişiler arasında yapılmış görünmesine rağmen, gerçekte bedeli borçlunun mal varlığından çıkmış fakat karşılığı borçlunun arkasına gizlendiği kişinin mal varlığına girmiştir. Namı müstear (inançlı işlem) ile gizlenmiş muvazaalı işlemler hakkında iptal davaları açılabileceği Yargıtay uygulamaları ile kararlılık kazanmıştır. (Yargıtay HGK’nin 12.10.2001 gün ve 2001/2-515 E., 605 K sayılı; 17.Hukuk Dairesinin 20.06.2011 gün ve 2010/11090 E.-2011/6367 K. sayılı kararları). Bu tür işlemlerin İİK 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak iptali istenilerek davacı alacaklının alacağına kavuşması sağlanır. Dosya kapsamına göre, davalılardan …’un 19 yaşlarında bir öğrenci olduğu, düzenli bir gelirinin bulunmadığı, ailesine bağımlı olarak yaşadığı, hayatın olağan akışına aykırı olarak böyle bir kişinin …, … gibi piyasa değerleri yüksek olan araçları satın alamayacağı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, davalı …’in yaşı ve geliri itibariyle dava konusu araçları alabilecek güçte olup olmadığının araştırılması ve namı müstear durumunun somut olayda değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.” şeklinde olduğunu, Yukarıda açıklanan ve dava dilekçelerinde açıklanan nedenler ile görülen davada arabulucuya başvurma şartının aranmadığını; görülen davada arabuluculuğa başvurmanın zorunlu kılınmasının iş bu davanın doğasına da aykırı olduğunu; tasarrufun iptali davalarında da bu nedenle arabuluculuğa başvuru şartının aranmadığını; yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek, yukarıda açıklanan ve dava dilekçeleriy de açıklanan nedenler ile istinaf taleplerinin kabulü ile yerel mahkemenin davanın usulden reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava ilk olarak 29/03/2022 tarihinde İstanbul Anadolu 8 AHM’de 2022/186 Esas sayısı ile açıldığı, bu mahkemece 08/04/2022 tarih ve2022/186 Esas, 2022/209 Karar sayılı kararı ile; İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dava dosyası İstanbul Anadolu 11 Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi edilmesi üzerine bu mahkemece 05/12/2022 tarih ve 2022/930 Esas – 2022/803 Karar sayılı kararıyla Dosyanın, İstanbul Anadolu 6 ve 7. Asliye Ticaret Mahkemelerine tevzi edilmek üzere İstanbul Anadolu Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosuna tevdine karar verildiği, bu karar üzerine dosyanın İstanbul Anadolu 6 Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi edilmesi üzerine, bu mahkemece yapılan yargılama sonucu istinafa konu karar verilmiştir.Asıl dava; Bankacılık işlemi niteliğindeki genel kredi sözleşmesinden kaynaklı borçluların ödemesi gereken takip konusu borcun tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak davalılardan tahsiline karar verilmesi istemine ilişkin alacak davasıdır.Karşı dava ise; Haksız olarak haciz yapıldığı iddiasıyla açılan maddi ve manevi tazminat davasıdır.Mahkemece, asıl dava ile davalılar … vekilinin açmış olduğu karşı davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle ayrı ayrı usulden reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı- karşı davalı vekili tarafından asıl davaya yönelik istinaf başvurusunda bulunulmuştur. TTK’nın 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Davanın konusu (müddeabih), dava dilekçesindeki talep sonucu, yani neticei talep esas alınarak belirlenir. Neticei talebin bir para alacağının tahsili veya tazminata ilişkin olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olması dava şartıdır.Alacak davalarında davacı, bir para alacağının tahsilini amaçladığından, dava açılmadan önce, yukarıdaki yasal düzenlemeye göre arabulucuya başvurulmuş ve arabulucu tarafından onaylanmış anlaşmaya varılamadığına ilişkin tutanağın dava dilekçesine eklenmiş olması dava şartıdır. Somut olayda bir miktar paranın ödenmesi, para alacağının tahsili talep edilmiştir. Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; bir miktar paranın ödenmesi istemine ilişkin iş bu alacak davası TTK hükümleri uyarınca ticari dava niteliğinde olduğundan arabulucuya başvurulmasının TTK’nın 5/A maddesi uyarınca dava şartı olduğuna dair ilk derece mahkemesinin değerlendirmesi isabetli olup somut olayda davanın görevsiz mahkemede açıldığı 29/03/2022 tarihinden önce davacı tarafça arabulucuya başvurulmamıştır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi gereğince arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğine dair emredici ve özel nitelikteki düzenleme dikkate alındığında, mahkemece davanın, arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı- karşı davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir.Sonuç itibariyle; dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı- karşı davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı-karşı davalı vekilinin asıl dava yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85. TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 14/12/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.