Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/2104 E. 2023/1928 K. 07.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/2104
KARAR NO: 2023/1928
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2023/691 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ: 09/10/2023 (Ara Karar)
DAVA: 6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunundan Kaynaklanan (İtirazın İptali)
KARAR TARİHİ: 07/12/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu beyanla kötü niyetle yapması muhtemel devir ve temliklerin önlenmesi ve mal kaçırmanın engellenmesi için davalının malvarlıkları hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 09/10/2023 Ara Karar Tarihli 2023/691 Esas sayılı ara kararında;”Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin alacağın varlığı yargılamayı gerektiriyor olması, yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediğinden talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili istinaf dilekçesi ile; davanın konusunu, davalı … İstanbul … İcra Müdürlüğü tarafından … E. sayılı dosya kapsamında tebliğ edilen ödeme emrine karşı davalının yapmış olduğu itirazın iptali ve alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi talebinin oluşturduğunu; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389. maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle bir hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı yada tamamen imkânsız hâle geleceği veya gecikmesinde sakınca bulunması yahut ciddi bir zararın ortaya çıkacağı endişesi bulunan hâllerin, genel bir ihtiyatî tedbir sebebi ve şartı olarak kabul edildiğini, Mahkemece, ihtiyatî tedbir yargılamasının gerektirdiği inceleme ve ispat kuralları dikkate alınarak, yapılan incelemeden sonra, bu sakınca veya zararı ortadan kaldıracak her türlü tedbire karar verilmesinin mümkün olacağını;Yargıtay uygulamalarında ve doktrinde de kabul edildiği üzere ihtiyati tedbir talebinde, tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve bir ihtiyati tedbir sebebinin varlığının yaklaşık ispat çerçevesinde var olmasının arandığını, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde bulunan ve yukarıda esas bilgileri verilen dosya incelendiğinde tasfiye sürecinin ilgili kanun hükümlerine uygun şekilde tamamlanabilmesi için tedbir kararının gerekli olduğunun aşikar olduğunu, aksi takdirde kamusal tasfiye süreci sekteye uğrayarak tasfiyeye ilişkin hukuki sürecin telafisi mümkün olmayan bir yola gireceğini ve tamamlanamayacağını;Huzurdaki uyuşmazlık konusu olayda müvekkili şirket alacaklılarının ve kamusal menfaatin korunması açısından tedbir kararı verilmesinde kamu yararı olduğunun açık olduğunu, dosya kapsamında şirketin mevcut malvarlığı değerlerinin korunması gerekli olup bu amacın gerçekleşebilmesi açısından en elverişli kurumun ise geçici hukuki korumalar olduğunu, işbu sebeple hem müvekkili şirketin, hem de müvekkili şirket alacaklılarının mülkiyet haklarının korunması, malvarlığı değerlerinin azalmaması veya yok olmaması için davalıya ait malvarlığı değerlerine tedbir konulması gerektiğini, aksi durumun mülkiyet haklarının geri dönülemez şekilde zarar görmesine yol açacağını, bu açıdan davalının mal varlığına tedbir konulmasının orantılılık ilkesine de aykırı olmayacağını;Türk Hukukunda hükümlerin mahiyeti itibariyle herkese veya her olaya uygulanması mümkün olan kanunlara genel kanun denildiğini, buna mukabil belli kişilere veya belli olaylara uygulanan kanunlara ise özel kanun denildiğini, belirli bir olayı düzenleyen iki ayrı kanunun aynı zamanda yürürlükte bulunduğu durumların görüldüğünü, söz konusu iki yasanın olayı düzenleyen hükümleri arasında bir çelişki yoksa sorun doğurmayacağını, iki yasa aynı olayı farklı biçimde düzenlemişlerse, bu durumda hangi yasanın söz konusu olaya uygulanacağı sorununun ortaya çıktığını, aynı anda aynı olayı düzenleyen biri genel diğeri özel iki ayrı kanun yürürlükte bulunduğu takdirde ise, eğer önceki kanun genel, yeni kanun özel ise, bu takdirde olaya özel olan yeni kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğini, açıklanan nedenlerle tedbir kararı verilirken HMK dikkate alındığı gibi ayrıca 6361 sayılı Kanunun 50/A maddesinde yer alan atıf sebebiyle 5411 sayılı Kanunun ilgili hükümlerinin de dikkate alınması gerektiğini, bahsedilen özel hükümlerin dikkate alınmaması durumunda ise kamusal tasfiye sürecinin sekteye uğrayacağını ve mağduriyetlerin oluşacağını; 6361 sayılı Kanun’un 50A/4 hükmünün atfıyla 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun; “Fon Ve Faaliyet İzni Kaldırılan Bankalara İlişkin Malî İstisnalar’” başlıklı 140. maddesinin beşinci fıkrasına göre “Fonun, Fon bankalarının ve tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas ve tasfiye idarelerinin, mahkeme ilâmını alması ve tebliğe çıkartması işlemlerinde karşı tarafa yükletilmiş olan harcın ödenmesi ve her türlü ihtiyatî tedbir, ihtiyatî haciz ve tehir-i icra taleplerinde teminat şartı aranmaz.” şeklinde olduğunu; Müvekkili Tasfiye Halinde … A. Ş. tarafından ihtiyati tedbir talebi için teminat yatırılması gerekmediğini, aynı Kanun’un 109. maddesinin;”Faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bankaların ana sözleşmelerinde yer alan düzenlemelerin, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tâbi olmaksızın, genel kurul yapılmaksızın değiştirilmesine ve tescil ettirilmesine Fon yetkilidir.Fon, faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bankaların hâkim ortaklarından ve tüzel kişi ortaklarının sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarlarından ve yöneticilerinden, bunların eşlerinden, üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar kayın hısımlarından, evlatlıklarından ve kendilerini evlat edinenlerden kendilerine ait taşınmaz ve iştiraklerini, haczi caiz olan taşınır hak ve alacaklarını ve menkul kıymetlerini, her türlü kazanç ve gelirleri ile yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını ve ayrıca bildirimden önceki iki yıl içinde ivazlı veya ivazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz, haczi caiz taşınır, hak, alacak ve menkul kıymetlerini gösterir birer mal beyannamesi vermelerini istemeye yetkilidir. Mal beyannamesinin en geç yedi gün içinde Fona verilmesi zorunludur. Bu mal beyanının hüküm ve sonuçları hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ilgili hükümleri geçerlidir.Fon, faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bankada mevduat ve katılım fonu sahipleri ile diğer alacaklıların haklarını korumaya yönelik olarak gerekli göreceği her türlü tedbiri alır. Faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bankanın hâkim ortakları ve tüzel kişi ortaklarının sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarları ve yöneticilerinin mal, hak ve alacaklarına Fonun talebi üzerine mahkeme tarafından teminat şartı aranmaksızın ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulabilir, bu kişilerin yurt dışına çıkışları yasaklanabilir. Bu şekilde alınan ihtiyatî tedbir ve ihtiyatî haciz kararları, karar tarihinden itibaren altı ay içinde dava, icra ve iflas takibine konu olmaz ise kendiliğinden ortadan kalkar. İlgililer hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 11 inci bab hükümlerine göre açılacak iptal davalarında aciz vesikası şartı aranmaz.” şeklinde olduğunu; Bu maddede de görüldüğü üzere faaliyet izni kaldırılan yahut Fona devredilen söz konusu şirketler bakımından alacaklıların haklarının korunabilmesi için her türlü tedbirin alınması gerektiğini, bu durumun herhangi bir şart ve koşula da bağlı olmadığını, fon alacaklarının tahsili amacıyla yarar görülmesi halinde şirketlerdeki hakim ortak adına hareket eden ve onlar hesabına ve kendi adına para, mal veya hak edinen şirketlerin ortak temettü hariç ortaklık hakları ile bu şirketlerin yönetim ve denetiminin fon tarafından devir alınması imkanı getirildiğini, aynı kanun maddesinde fonun bu maddede sayılan alacaklara ilişkin olmak üzere para, mal, hak, her türlü hak ve alacaklara ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz koymaya, muhafaza altına almaya yetkili kılındığını, davalının hesaplarına yapılan açıklamasız bu denli yüklü bir para aktarımının ticaret hayatında herhangi bir açıklamasının bulunmadığını, ilgili işlemlerin müvekkili şirket malvarlığını eksiltmeye yönelik muvazaalı işlemler olduğunu, bu durumun 5411 Sayılı Kanunun 134. maddesi uyarınca hukuken korunmasının mümkün olmadığını, aksinin ispatının 5411 Sayılı Kanun’un 17. maddesi uyarınca “Fon tarafından bu Kanunun 108 ve 110 uncu maddeleri hükümleri uyarınca açılmış ve açılacak davalarda ispat külfeti davalılara aittir.” davalı tarafa düştüğünü, 5411 sayılı kanunun “Fon Alacaklarının Tahsiline İlişkin Diğer Yetkiler” başlıklı 134. maddesi uyarınca elde edilen her türlü mal, hak ve alacakların banka kaynağı kullanılmak suretiyle edinildiği ve/veya edindirildiğinin kabul edildiğini ve işlemlerin Fon’a karşı hüküm ifade etmeyeceğini, para ve mal kaçırmaların önüne geçilmesi amacıyla tedbir kararı verilmesi gerektiğini beyanla İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/691 Esas sayılı dosyasında verilen 09.10.2023 tarihli ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara kararın kaldırılması ile davalının kötü niyetle yapılması muhtemel devir ve temliklerinin önlenmesi ve mal kaçırmanın engellenmesi amacıyla davalı/borçluya ait malvarlıkları hakkında ivedilikle ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, davacı tasfiye halinde şirket tarafından, dava dışı şirketten satın alınan ve bedeli davalıya ödenen ancak resmi olarak devri gerçekleştirilip teslimi yapılmayan araç için ödenen bedelin tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali talebiyle açılan davada, davalının mal varlığına üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi maksadıyla ihtiyati tedbir konulmasına ilişkindir.Talep eden davacı şirketin tasfiyesinde 6361 sayılı Kanun’un 50A/4 hükmünün atfıyla 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Fona tanıdığı yetkiler kıyasen uygulanmaktadır. Her ne kadar davacı taraf 5411 sayılı Kanun’un 109. maddesinde; “….Fon, faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bankada mevduat ve katılım fonu sahipleri ile diğer alacaklıların haklarını korumaya yönelik olarak gerekli göreceği her türlü tedbiri alır. Faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bankanın hakim ortakları ve tüzel kişi ortaklarının sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarları ve yöneticilerinin mal, hak ve alacaklarına Fonun talebi üzerine mahkeme tarafından teminat şartı aranmaksızın ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulabilir.” şeklinde yer alan düzenlemenin özel kanun hükmünde olduğunu, öncelikle bu madde hükmüne dayanılarak davalının mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir konulması gerektiğini iddia etmiş ve aynı iddiasını istinaf sebebi olarak ileri sürmüş ise de; davalının, davacı şirketin hakim ortağı, tüzel kişi ortaklarının sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarı ve yöneticisi olmadığı, bu minvalde anılan özel nitelikteki hükme dayanılarak ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği anlaşılmış olup, ihtiyati tedbir kurumuna ilişkin genel nitelikteki düzenleme olan HMK’nın 389 vd maddelerinin somut olay yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir.6100 sayılı HMK’nın 389. maddesinde, ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, 1. fıkrası; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” şeklindedir. Yine HMK’nın 390/3. maddesine göre, tedbir talep eden, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Buradaki ispatın ölçüsü, “yaklaşık ispat” kuralına göre belirlenir.Somut olayda; dosyada mübrez delillerden davacı tarafça davalıya araç bedeli açıklaması ile bir kısım ödemeler yapıldığı, davalı tarafından da istinaf incelemesine konu ara karar tarihinden sonra sunulan cevap dilekçesi ile, yapılan ödemelerin araç satışı işin olduğu ancak satıştan vazgeçilmiş olması sebebiyle elden davacıya iade edildiklerinin beyan edildiği anlaşılmaktadır. Davacı ödenen bedellerin iadesini talep etmekte olup, para alacağı talepli davalarda şartları mevcut ise ihtiyati haciz kararı verilebileceği, ihtiyati tedbir yolu ile mal varlığının devrinin önlenmesi mümkün olmadığından, Mahkemece verilen karar sonucu itibariyle doğrudur. İhtiyati haciz talep edilmesi halinde yargılamayı yapan İlk Derece Mahkemesi’nce şartlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı harçtan muaf olduğundan istinaf harçlarının tahsiline yer olmadığına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 4-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Dava dosyasının ilk derece mahkemesine iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 07/12/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.