Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1928 E. 2023/1816 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1928 Esas
KARAR NO: 2023/1816 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: TEKİRDAĞ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2023/505 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ: 09/08/2023 (Ara Karar)
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 23/11/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili dava dilekçesi ile; davacı müvekkilinin … A.Ş.’nin %33,33’e tekabül eden “B” grubu hissesinin sahibi olduğunu, A ve C grubu payların ise …, … ve … ait olduğunu, davalı şirketin 29.04.2022 tarihli genel kurulunda “B” grubu hisseleri temsilen … A.Ş.’nin yönetim kurulu üyeliğine oybirliği ile seçildiğini, 26.04.2023 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulda ise A ve C grubu pay sahiplerinin %66,66 oyu (oy çokluğu ile) davacıya ait B grubu payları temsilen yönetim kurulunda yer alan … A.Ş.’nin yönetim kurulu üyeliğinden azline karar verildiğini, genel kurulda yeni yönetim kurulu üyesi seçimi yapılmadığını, ana sözleşme ve yasaya aykırı bu olağanüstü genel kurul kararının hükümsüzlüğünün tespiti talebi ile açılan davanın Mahkemenin 2023/426 Esası sayısında kayıtlı olduğunu, dava konusu 03.05.2023 tarihli, 2023/12 sayılı yönetim kurulu kararı ile de, olağanüstü genel kurulun azil kararı ile yönetim kurulu üyeliğinin boşaldığı gerekçesiyle … yönetim kurulu üyeliğine seçildiğini, kararın A ve C grubu yönetim kurulu üyeleri … tarafından alındığını, dava konusu yönetim kurulu kararının hukuka, şirket ana sözleşmesine ve yasaya aykırı olduğunu, geçerli olarak doğmadığını, davalı şirket ana sözleşmesine göre, yönetim kurulunun A, B, C grubu pay sahibi veya ilgili grubu temsilen pay sahibinin önereceği dışarıdan ( pay sahibi olmayan) katılacak üç kişiden olacağını, yönetim kurulunun tüm pay sahiplerinin katıldığı toplantıda oybirliği ile seçileceğini, dava konusu yönetim kurulu kararının eşitlik ilkesine ve ortaklık temel yapısına aykırı olduğunu, karar ile şirketin temel yapısının bozulduğunu, ana sözleşme ile A, B ve C pay gruplarına eşit hak ve yetkiler tanındığını, pay grupları arasında eşitlik ve denge kurulduğunu, bu eşitlik ve dengenin uygulamada da devamının temini amacıyla ana sözleşme ile yönetim kurulu seçimi, ana sözleşme değişikliği, sermaye artırımı gibi kararların alımında oybirliği koşulunun getirildiğini, bu şekilde açık veya gizli anlaşmalar ile oluşturulan çoğunluğun diğer grup – azınlık aleyhinde karar almasının, azınlıkta kalan grubun haklarının kısıtlanması veya ortadan kaldırılmasının önüne geçilmesinin amaçlandığını, oy birliği ile karar alma koşulunun, pay gruplarının haklarının teminatını oluşturduğunu, yönetim kurulu seçiminde ise oy birliği seçim koşulu yanında paylar gruplara ayrılarak, pay gruplarının yönetim kurulunda temsiline ilişkin açık ve ayrıntılı düzenlemeye yer verildiğini, dava konusu yönetim kurulu kararı ile B grubunun yönetim kurulunda temsil hakkı engellenerek, yönetim kurulu A ve C gruplarından oluşturulduğunu ve eşitlik ve dengenin bozulduğunu, Mahkemenin benzer nitelikteki 2021/1183 Esas, 2022/166 Karar sayılı kararında; A, B, C gruplarından oluşması gereken yönetim kuruluna, B grubunu dışarda bırakacak şekilde geçici üye atanması yönündeki yönetim kurulu kararının, eşitlik ve ortaklar arasındaki dengeyi bozması nedeni ile batıl olduğunun tespitine karar verildiğini, 26.04.2023 tarihli olağanüstü genel kurulda A ve C grubu pay sahiplerinin ( … ) oyları ile B grubu yönetim kurulu üyesinin azli kararı alındığını, bu karar sonrasında dava konusu yönetim kurulu kararı ile … yönetim kuruluna atandığını, dava konusu kararın davacının vazgeçilmez nitelikteki yönetim kurulunda temsil edilme imtiyazını ortadan kaldırıldığını beyanla davalı … A.Ş.’nin 03.05.2023 tarih ve … sayılı yönetim kurulu kararının yürütülmesinin tedbiren geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 09/08/2023 tarih ve 2023/505 Esas sayılı ara kararında;”İhtiyati tedbir, kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır. Bu kapsamda ihtiyati tedbir diğer fonksiyonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu üzerinde yeni birtakım ihtilafların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki korumadır. Nitekim 6100 sayılı HMK’nın onuncu kısmının birinci bölümünde düzenlenen ihtiyati tedbir müessesesi 389. madde başlığında “geçici hukuki korumalar” olarak vasıflandırılmış ve aynı maddenin birinci fıkrasında “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şeklinde belirtilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 392/1. maddesine göre: ” İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir.” denilmektedir. Bu madde gereğince, tedbir talep edenin haksız çıkması durumunda, karşı tarafın ve üçüncü kişilerin uğrayacakları muhtemel zararlar için alınacaktır. Tedbir talep edenden kural olarak teminat alınması zorunludur. İhtiyati tedbir, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun onuncu kısım birinci bölümde geçici hukuki korumalar üst başlığı ile, ihtiyati tedbirin şartları ise 389. maddede düzenlenmiştir. Maddede, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesi önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakınca yahut ciddi bir zarar doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği belirtilmiştir. Yani ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için yasanın düzenlediği şartların varlığı gerekli olmakla birlikte, şartların varlığı halinde bir davada her konuda ihtiyati tedbir kararı verilmemekte yalnızca uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilmektedir. Dava konusu uyuşmazlıkta, davacı vekilinin ihtiyati tedbir isteminin yönetim kurulu kararının yürütmesinin tedbiren geri bırakılmasına ilişkin olduğu, Türk Ticaret Kanunu’nun 449. maddesi “Genel kurul kararı aleyhine iptal veya butlan davası açıldığı takdirde mahkeme, yönetim kurulu üyelerinin görüşünü aldıktan sonra, dava konusu kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verebilir.” hükmünün yer aldığı, söz konusu maddenin kıyasen yönetim kurulu kararına uygulanamayacağı, ayrıca esas hakkında nihai kararla hüküm altına alınacak bir menfaatin tedbir yoluyla elde edilemeyeceğinden, bir başka deyişle davanın esasını çözecek şekilde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğinden talep yargılamayı gerektirdiğinden davacı vekilinin ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” gerekçesi ile davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve verilen ara karara karşı ihtiyati tedbir talep eden davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkemece tedbir talebinin reddedildiğini, Mahkemenin bu kararı ve karar gerekçesinin dava ve davanın özelliği itibari ile yerinde olmadığını, dava konusu yönetim kurulu kararının davalı şirket ana sözleşmesine ve yasaya açık olarak aykırı olduğunu, TTK’nın 391. maddesinde batıl yönetim kurulu kararlarına örnek olarak sayılan hukuka aykırılıkların tümünü taşıdığını; Davalı şirket ana sözleşmesine göre; sermayeyi oluşturan hisselerin A, B, C gruplarına ayrıldığını, müvekkilinin B grubu payların sahibi olduğunu, üç kişiden oluşan yönetim kurulunun A, B, C grubu hissedar veya ilgili grubu temsilen pay sahibinin önereceği pay sahibi olmayan dışarıdan katılacak üyelerden oluşacağını, yönetim kurulunun oybirliği ile seçileceğini, yönetim kurulu üyelerinden herhangi birinin herhangi bir nedenle boşalması halinde, boşalan üyeliğe boşalan gruptan hissedar veya hissedar olmayan gerçek veya tüzel kişi bir kişinin atanması gerektiğini, buna göre her bir pay grubunun yönetim kurulunda temsilinin zorunlu olduğunu;Dava konusu yönetim kurulu kararı sonucu yönetim kurulunun sadece A ve C grubu hissedarlardan oluştuğunu, müvekkiline ait B grubu payların yönetim kurulunda temsil hakkının ortadan kaldırıldığını, davalı şirketin yönetim kurulunun 29.04.2022 tarihli genel kurulda 3 yıl süre ile seçildiğini, buna göre yönetim kurulu … ( A ve C grubunu temsilen) ve … Tic. A.Ş.’den ( B grubu temsilen) oluştuğunu, 26.03.2023 tarihli olağanüstü genel kurulda A ve C grubu pay sahiplerinin oyları ile (%66,66 oyla) B grubu payların yönetim kurulundaki temsilcisi … A.Ş.’nin yönetim kurulu üyeliğinden azledildiğini, ana sözleşme gereği, yönetim kurulu üyelerinin %100 nisap ile seçilmesinin zorunlu olduğunu, nisap ile seçilen üyelerin çoğunluk kararı ile azli ana sözleşmeye aykırı olduğu gibi dürüstlük kuralları ile de bağdaşmayacağını; Azil kararından sonra A ve C grubu pay sahibi olan yönetim kurulu üyelerinin davaya konu yönetim kurulu kararı ile C grubu pay sahibi …’ı yönetim kurulu üyeliğine atadıklarını, aynı yöntemi A ve C grubu pay sahiplerinin 2019 yılında da uyguladıklarını, azil kararının alındığı 2019 yılındaki ve 2023 yılındaki olağanüstü genel kurullarda bir üyenin azli kararı alınmasına rağmen yerine yeni bir yönetim kurulu üyesi seçilmediğini, yönetim organında boşluk yaratılarak, genel kurula ait yeni üye seçme yetkisinin yönetim kuruluna devredildiğini, genel kurul ve yönetim kurulunun kararları ile yasa ve ana sözleşmenin dolanılarak müvekkiline ait B grubu payların yönetim kurulunda temsil hakkının engellendiğini; A ve C grubu pay sahiplerinin genel kurulda aldıkları azil kararından sonra aynı grup yönetim kurulu üyelerinin B grubunu yönetim kurulu dışında bırakacak şekilde geçici üye atamalarının, bunun iki kez tekrarı dikkate alındığında dava konusu yönetim kurulu kararının dürüstlük ve iyi niyetle bağdaşmayacağının açık olarak görüldüğünü, dava konusu kararın eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu; TTK’nın 360 md. göre; yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınan payların imtiyazlı sayıldığını ve pay grubunun önerdiği yönetim kurulu adayını genel kurulun seçmekle yükümlü olduğunu, TTK’nın 363. maddesi gereği yönetim kuruluna geçici üye atanması halinde atanacak yönetim kurulu üyesinin boşalan gruptan olmasının zorunlu olduğunu, yasal zorunluluk olan bu durumun esasen ana sözleşmede de yer aldığını, dava konusu yönetim kurulu kararının, ana sözleşme ve yasanın B grubu paylara tanıdığı ve pay sahibi açısından vazgeçilmez nitelikte olan yönetim kurulunda temsil hakkını fiilen ortadan kaldırdığını; Ana sözleşmenin genel yapısının pay grupları arasında eşitlik ve dengenin sağlanması olduğunu, çoğunluk kararı ile pay grupları arasındaki eşitliğin bozulmasının engellenmesinin amaçlandığını, dava konusu yönetim kurulu kararı ile ana sözleşmenin dolanılarak bu amacın ihlal edildiğini, şirketin temel yapısının bozulduğunu, tüm bunların dosyada mevcut belgeler, dava dosyaları ve Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtları ile sabit olup, dava konusu yönetim kurulu kararının geçerli olarak doğmadığının, hükümsüzlüğünün kanıtı olduğunu; İhtiyati tedbir kararı verilmesi için HMK’nın 389. maddesinin aradığı yaklaşık ispat ölçüsünü sağlayacak delillerin mevcut olduğunu, dava konusu yönetim kurulu kararının hükümsüzlüğü açık olarak mevcut deliller ile görüldüğünü, davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceğini, ihtiyati tedbir karar verilmediği takdirde dava konusu hakkın elde edilmesinin imkansız hale geleceğini, 29.04.2022 tarihli olağan genel kurulda seçilen yönetim kurulunun görev süresinin 29.04.2025 tarihinde sona ereceğini, dava sürecinin genel itibari ile davaların sonuçlanma süreleri dikkate alındığında, davanın kazanılması halinde müvekkilinin yönetim kurulunda temsil hakkına kavuşmasının mümkün olmayacağını, Uyap sisteminde öngörülen dava süresine göre dahi davanın Yerel Mahkemede 2024 sonuna doğru biteceğini, fiiliyatta iş yoğunluğu nedeni ile bu sürelerin çok daha uzun sürdüğünün de bir gerçek olduğunu;Dava sonuçlanıncaya kadar müvekkilinin yönetim kurulunda temsil edilmemesi hak kaybına neden olacağı gibi, bu durumun telafisinin de mümkün olmayacağını, dava konusu yönetim kurulu kararının dava sonuna kadar uygulanmaya devam etmesi halinde davanın kabulü yönünde verilecek kararın uygulanma olanağının kalmayacağını, çoğunluğun davada ve daha önce uyguladığı azil ve geçici üye atama yöntemini gelecek dönemlerde de uygulamasının önünde bir engel kalmayacağını, ana sözleşme ve yasal düzenlemelerden kaynaklanan hakların sadece tanınması değil, bunların temininin de zorunlu olduğunu, davada dava konusu yönetim kurulu kararının uygulanmasına devam edilmesi halinde müvekkilinin ana sözleşmeden kaynaklanan hakkının kullanılmasının mümkün olmayacağını;Genel kurul kararlarının yürütülmesinin geri bırakılmasının düzenlendiği TTK’nın 449. maddesinin, yönetim kurulu kararlarının butlanı davasında kıyasen uygulanamayacağı veya davanın esasına yönelik tedbir kararı verilemeyeceği gerekçesi ile tedbir talebinin reddinin yerinde olmadığını, HMK’nın 389. maddesinde ihtiyati tedbir konusunda hakime geniş bir takdir alanı verildiğini, davanın sonucunu beklemenin müvekkilinin yönetim kurulunda temsil hakkının uygulanmasını sonuçsuz bırakacağını;Davada tedbir kararı verilmesi için yasanın aradığı tüm koşulların mevcut olduğunu, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. HD 22.11.2019 tarih ve 2019/2677 E. 2019/1971 K. sayılı kararında belirtildiği gibi, davaya konu hak ve şey bakımından ortaya çıkacak tehlike ve zararın önlenmesi için her türlü tedbire karar verilebileceğini, davada müvekkilin hak kaybının, zararının daha fazla büyümemesi için, davaya konu yönetim kurulu kararının uygulanmaması yönünde tedbir talebinin kabulü gerektiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 14.06.2021 tarih ve 2021/777 E. 2021/730 K. Sayılı kararının da bu doğrultuda olduğunu;2019 yılında müvekkili temsilcisinin yönetim kurulundan azli ve davada olduğu gibi A ve C grubu pay sahiplerinin … yönetim kuruluna atamalarından sonra şirketin özvarlığının tamamına yakını ve faaliyet konusunu oluşturan taşınmaz, alış-veriş merkezi üzerinde üçüncü şahıs … A.Ş’ nin kredi borçlarının teminatını oluşturmak üzere ipotek tesis edildiğini, şirketin mal varlığının tamamı veya önemli bir kısmının satımı veya üzerinde kısıtlayıcı hak tesisinin genel kurulun yetkisinde olduğunu, (TTK 408) bu işlemin genel kurul kararı alınmadan yapıldığını, anonim şirketlerin ortaklarından bağımsız birimler olduğunu, lehine teminat ipoteği verilen … A.Ş.’nin fiili yönetim kurulu ile davaya konu yönetim kurulu kararı sonrasında oluşan davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin aynı kişilerden oluştuğunu, … hem davalı şirket, hem de lehine ipotek verilen … A.Ş.’nin yönetim kurulu üyeleri olduğunu, bu durumun TTK’nın 396. maddesindeki rekabet yasağına da aykırılık oluşturduğunu, tüm bunların dava konusu yönetim kurulu kararının yarattığı zararı ve yaratabileceği zararları gösterdiğini, zarar sadece müvekkilinin yönetim kurulunda temsil edilmemesi ile sınırlı olmayıp, şirketin geleceğinin de tehlikeye sokulduğunu, bu nedenlerle tedbir talebinin reddi kararının usul ve esas yönünden yasaya aykırı olduğunu Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09.08.2023 tarih ve 2023/505 E. sayılı tedbir talebinin reddine ilişkin ara kararın kaldırılmasına, yönetim kurulu kararının yürütülmesinin tedbiren geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep; anonim şirket yönetim kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada, kararın yürütmesinin durdurulmasına yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmesine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile talebin reddine karar verilmiş, karara karşı talep eden davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 6100 Sayılı HMK’nın 389. maddesinde, ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, 1. fıkrası; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” şeklindedir. Yine 6100 Sayılı HMK’nın 390/3. maddesine göre, tedbir talep eden, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Buradaki ispatın ölçüsü, “yaklaşık ispat” kuralına göre belirlenir.Eldeki dosyada; davalı şirketin 26.04.2023 tarihli olağanüstü genel kurul toplantı tutanağı, şirket ana sözleşmesi, davalı şirketin 2023/11 sayılı yönetim kurulu kararı, davalı şirket tarafından davacıya gönderilen Noter ihtarnamesi ve ara karar tarihi itibariyle dosyada mevcut sair delillerden, TTK’nın 363. maddesi de nazara alındığında, ihtiyati tedbir kararı verilmemesi halinde hakkın elde edilmesinin zorlaşacağı veya imkansız hale geleceği, ya da gecikme sebebiyle bir zarar doğacağı yönünde kanaat oluşturacak şekilde davada haklılığın yaklaşık olarak ispat edilemediği, HMK’nın 389. maddesinde düzenlenen ihtiyati tedbirin koşulları oluşmadığından, Mahkemece talebin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-İhtiyati tedbir talep eden davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının Hazineye gelir kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacıdan alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın Hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/11/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.