Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1925 E. 2023/1661 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1925 Esas
KARAR NO: 2023/1661 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/759 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ:14/09/2023 (Ara Kara Tarihi)
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 26/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekilinin birleşen dosyada dava dilekçesinde özetle, Müvekkillerinin … A.Ş.’nin hissedarları olduğunu, şirket sermayesinin %50 sine sahip olduklarını, Davalı …’ün 19/12/2022 tarihinden bu yana şirketin yönetim kurulu üyesi olduğunu, istifa eden eski yönetim kurulu Başkanı … yerine atandığını, müvekkillerinin yönetimden uzaklaştırıldığını, davalıların şirketi haksız şekilde kontrol ettiklerini, şirketin zarar gördüğünü, müvekkili …’un yönetimden ayrıldığı tarihten bu yana şirketin beş adet taşınmazının elden çıkartıldığını, bu nedenlerden dolayı; ihtiyati tedbir taleplerinin kabulü ile Şirkete yönetim ya da denetim kayyımı atanmasına, kabul görmemesi halinde 4 ile 7 nolu davalıların hisselerinin yönetim yetkisine kayyım atanmasına, bunun da kabul görmemesi halinde şirkete ait taşınmazların üçüncü kişiye devri ve üzerinde herhangi bir kısıtlama tesisinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 14/09/2023 (Ara Kara Tarihi) tarih 2022/759 Esas (Derdest Dava Dosyası) sayılı kararında;”HMK’nın 389/1. maddesinde “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenleme getirilmiştir. HMK’nın 390/3 maddesinde ise ” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. ” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Davacı tarafça dava konusu şirkete kayyım atanmasına, aksi halde 4 ile 7 nolu davalıların hisselerinin yönetim yetkisine kayyım atanmasına, bunun da kabul görmemesi halinde şirkete ait taşınmazların üçüncü kişiye devri ve üzerinde herhangi bir kısıtlama tesisinin önlenmesine yönelik ihtiyati tedbir talep edilmiş ise de; dava konusu şirket yöneticisi olan davalılar hakkında açılan tazminat talebine ilişkin açılan davada davacı taraflarca HMK 390/3 gereği davanın esası yönünden haklılığını yaklaşık olarak ispat etme koşulu oluşmadığından ve dava konusu şirkette organ boşluğunun söz konusu olmaması nedeniyle şirkete ve hisselerin yönetim yetkisine kayyım atanmasını gerektirir haklı bir neden bulunmaması, eldeki davanın türü ve niteliği gereği dava konusu şirkete ait taşınmazların uyuşmazlık konusu olmaması nedeniyle davacıların dava konusu şirkete kayyım atanmasına, hisselerin yönetim yetkisine kayyım atanmasına, şirket taşınmazlarına tedbir konulmasına ilişkin ihtiyati tedbir taleplerinin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.”gerekçesi ile, Davacılar vekilinin birleşen İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/567 Esas Sayılı dosyasındaki ihtiyati tedbir taleplerinin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf dilekçesinde özetle, İstinaf başvurusunun müvekkilleri ve pay sahibi oldukları Şirketi davalıların zarar verici eylemlerinden korumak maksadıyla ikame edildiğini; istinaf başvurusuna konu birleşen davada ileri sürdükleri ihtiyati tedbir taleplerinin, asıl davada ileri sürdükleri tedbir taleplerinin reddinden sonra Şirketin son derece kıymetli iki taşınmazı yok pahasına satılmış olmasına ve bu durumun delilleriyle yaklaşık ispat derecesinin de ötesinde ortaya konulmasına rağmen, delil durumunda değişiklik olmadığından bahisle reddedildiğini; aşağıdaki açıklamaları ve dava dosyasında bulunan delillerinden, davalıların kasıtlı ve istikrarlı bir şekilde kendi menfaatlerine olacak şekilde Şirkete zarar verdiğinin açıkça görülmekte olduğunu; bu nedenle, maddi vakaların eksik veya hatalı tespiti suretiyle verilen ret kararının hukuka aykırı olduğunu; yargılama sürerken müvekkillerinin ve şirketin hakkının koruma altına alınabilmesi, daha fazla zarar görmesinin engellenmesi ve davalıların yeni davalara sebep olacak fiillerinin önüne geçilmesi adına Şirkete yönetim veya denetim kayyımı atanmasının zorunlu olup bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dairemizce ihtiyati tedbir kararı verilmesinin talep edilmekte olduğunu, Müvekkillerinden …, …, … ve …’un, … Anonim Şirketi’nin (“Şirket”) hissedarları olduğunu; müvekkilleri, Şirket’in sermayesinin toplamda %50’sine sahip olmasına rağmen, …’un maliki olduğu payların 650 adedine (Şirket’in sermayesinin %1’ine) ilişkin devam eden uyuşmazlık sebebiyle Müvekkillerinin toplam pay oranının Şirket pay defterinde %49 olarak kayıtlı olduğunu, Müvekkilleri ile davalılar arasında uzun yıllardır süregelen uyuşmazlıkların mevcut olduğunu; 2014 yılında müvekkillerinden …’un Şirket sermayesinin diğer yarısına sahip olan hissedarların haksız ve kötü niyetli girişimleri ile yönetimden uzaklaştırması ile başlayan uyuşmazlıkların halen devam etmekte olduğunu; bu uyuşmazlıkların doğası ve sebebinin dava dilekçelerinde detaylı bir şekilde açıklandığını, Şirket’in kurulduğu 1981 yılından 2013 yılına kadar müvekkillerinin oluşturduğu blok ile … ve çocuklarının (4 ila 7 no’lu Davalıların) oluşturduğu blok arasındaki toplam pay adedinin eşit seyrettiğini ancak …’un (9 no’lu Davalı; … ve …’un kardeşi), Şirket’te %4 oranında pay sahibiyken, 16.12.2013 tarihinde müvekkilleri …’a %2 payını devrettiğini ve elinde %2 oranında pay kalmış olmasına rağmen 22.01.2015 tarihinde sahip olmadığı %3 payı …’a devretmek için bir bağış sözleşmesinin akdettiğini, Akabinde … ve …’un, kendisinin katılımı olmadan aldıkları yönetim kurulu kararı ile müvekkili …’un imza yetkisini kaldırarak …’a münferit imza yetkisi vermeye çalıştığını; bu kararın butlanı için açılan ve neticede butlanla sonuçlanan (Bkz. 01.09.2023 tarihli dava dilekçesi EK-1 ve EK-2.) bu dava devam ederken, …’un müvekkillerinin bilgisi olmadan önemli malvarlığı satışlarında bulunduğunu, Bu esnada Müvekkillerini yönetimden uzaklaştırmaya çalışan davalıların 30.03.2015 tarihinde, yönetim kurulu başkanı …, …’un …’un kendisine devrettiği payların pay defterine işlenmesi talebini reddederken …’un %3 oranındaki payını … adına kaydedilmesi talebini kabul ettiğini, (Bkz. 01.09.2023 tarihli dava dilekçesi EK-3.) böylelikle müvekkillerinin oluşturduğu hissedar bloğunun elindeki toplam pay oranının %50 olmasının haksız ve usulsüz bir şekilde önüne geçildiğini, 4 ila 7 no’lu davalıların Şirket’in kontrolünü usulsüz bir şekilde ele geçirdiğini ve 25.12.20215 tarihli genel kurul toplantısında …’un yönetim kurulu üyeliğine seçiminin reddedildiğini, (Bkz. 01.09.2023 tarihli dava dilekçesi EK-4.) Bu işlemler neticesinde 4 ila 7 no’lu davalıların toplam payının Şirket kayıtlarında %51’e çıkarken, Müvekkillerinin toplam payının %48’e düştüğünü, müvekkillerinin Şirket’in yönetim ve temsiline ilişkin sahip oldukları yetkilerinden mahrum edildiğini, Müvekkillerinden …’un, maliki olduğu payların kendi adına tescili için açtığı dava sonucunda uyuşmazlığa konu %2 paydan, Şirket pay defterinde … adına kayıtlı bulunan %1’lik kısmın … adına kaydedilmesiyle …’un pay sahipliğinin sona erdiğini, Müvekkillerinin toplam pay oranının ise %49’a ulaştığını; müvekkillerinin talebinin kalan %1 oranındaki paya ilişkin kısmı hakkında ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin, … adına kayıtlı iken bağışlama yoluyla …’a devredilen %3 oranındaki paydan %1’inin …’a ait olduğunu tespit ettiğini ve bu payın … adına kayıt ve tesciline karar verdiğini, (Bkz. 01.09.2023 tarihli dava dilekçesi EK-5.) anılan kararın, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi nezdinde temyiz incelemesinin devam etmekte olduğunu, onanması halinde taraflar arasındaki dengenin tekrar kurulacağını; dairemiz tarafından Şirket’e kayyım atanmasına dair karar tesis edilmezse ise karar onanana kadar geçecek sürede davalıların Şirket’in malvarlığı üzerindeki usulsüz ve Müvekkillerini zarara uğratan tasarruflara devam edeceğini, Müvekkillerinin ise bu süreç boyunca kendi haklarını korumak ve Şirket’in zararlarını tazmin edebilmek için her yolu denediğini; son olarak işbu istinaf başvurusuna sebebiyet veren yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davalarını ikame ettiklerini; ilk sorumluluk davasının İstanbul 20 Asliye Ticaret Mahkemesi (“İlk Derece Mahkemesi”) nezdinde ikame edildiğini ancak daha Davalıların Şirket’e zarar verici eylemlerinin devam etmesi üzerine bu kez İstanbul 1 Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde ikinci bir sorumluluk davasını ikame ettiğini; anılan bu iki davanın ise İstanbul 1 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.09.2023 tarihli kararı ile birleştirildiğini,(Bkz. İstanbul 1 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.09.2023 tarihli birleştirme kararı. )Müvekkillerinin anılan davaların yargılama süreçlerinde Şirket’in içinin tamamen boşaltılmasını önlemek amacıyla Şirket’e yönetim veya denetim kayyımı atanmasını talep etmişlerse de bu taleplerinin HMK’da öngörülen yaklaşık ispat koşulunun sağlanmadığı ve Şirket’te organ yokluğu bulunmadığı gerekçeleri ile İlk Derece Mahkemesi tarafından reddedildiğini, İşbu sebeplerle, İlk Derece Mahkemesi’nin hem somut olay koşullarına hem de hukuka aykırı bu kararının kaldırılmasını ve Şirket’e yönetim veya denetim kayyımı atanmasını dairemizden talep etme zaruretinin doğduğunu, Müvekkillerinin ve şirket’in davalıların zarar verici eylemlerinden korunması için şirket’e kayyım atanması gerektiğini, 4 ila 7 No’lu Davalıların, Şirket’teki usulsüz hâkimiyetlerini kötüye kullanarak ya bizzat yönetim kurulu üyeliği yaptığını ya da Şirket’e kendilerinin her dediğini sorgulamadan ve ne pahasına olursa olsun yerine getirecek diğer davalıların aralarında olduğu kişileri yönetim kurulu üyesi atadığını ve bu kişiler marifetiyle yapılan iş ve işlemler neticesinde Şirket’in zarara uğramasına neden olduklarını, Bugüne kadar Şirket’e ait birden çok taşınmazın Şirket’e kasten zarar verecek derecede düşük bedeller karşılığında üçüncü kişilere devredildiğini, bununla da yetinilmeyerek bu satışlardan “kayıtlara göre” elde edilen gelir “ortaklara borç” perdesi arkasına sığınılarak 4 ila 7 No’lu davalılara aktarıldığını; her ne kadar bu konudaki detaylı beyanlarının dosyada mübrez (Bu konudaki detaylı beyanlarımız için bkz. 01.09.2023, 18.07.2023, 22.06.2023, 27.04.2023, 23.02.2023 ve 07.12.2023 tarihli dilekçelerimiz.) olsa da Şirket’e kayyım atanmasının ne kadar elzem olduğunu bir kere daha vurgulamak adına Davalıların Şirket’e zarar verici eylemlerinın aşağıda özetlendiğini, …’un, 29.05.2014 tarihinde Küçükçekmece’de bulunan fabrikayı değerinin çok altına, daha sonra butlanına karar verilmiş olan yönetim kurulu kararında kendisine verilen yetkiye dayanarak sattığını, 20.10.2017 tarihinde Şirket’in Eyüpsultan ilçesinde bulunan taşınmazı ve üzerindeki fabrika binasının, 24.10.2016 tarihinde ise Şirket’e ait Beyoğlu ilçesinde bulunan daire değerinin katbekat altında satıldığını, Şirketin, 2014 yılından bu yana gayri faal olmasına rağmen, her sene yaklaşık 3 milyon TL tutarında içeriği izah edilemeyen gidere maruz bırakıldığını; gayri faal Şirketin sözde bakım masrafları için harcanan bu paranın karşılığında gerçekte alınan bir hizmetin ise olmadığını, 4 ila 7 No’lu Davalıların 2019 yılından itibaren Şirket’le mütemadi bir para alışverişine girdiğini, adeta kendilerine Şirket tarafından milyonlarca lira fon aktarımı yapıldığını; Şirketin, bu parayı işletmek yerine, …’a verdiğini; …’a verilen bu paraların borç adı altında işlenmiş olmakla beraber, Şirketin, sözde bakım giderleri için …’dan alacağını tahsil etmek yerine taşınmaz satmaya devam ettiğini, Şirkete ait taşıtların neredeyse tamamının satılarak, 30 09 2015 tarihinde …’un adının baş harflerini taşıyan … plakalı … ve …’un adının baş harflerini taşıyan … plakalı … marka araç alındığını, 30.12.2022 tarihinde Şirket’in Kemerburgaz ilçesinde bulunan taşınmazlarının değerinin çok altında satıldığını; davalılar tarafından muvazaalı bir şekilde gerçekleştirilen bu satıştan ve diğer usulsüz işlemlerden kaynaklanan sorumluluk için istinaf başvurusuna konu ara kararın verildiği birleşen davanın açıldığını ve dava dilekçeleri birlikte Davalıların Şirket’e zarar verme kastını ispat eden sayısız delilin ibraz edildiğini, Davalıların kendi hazırladıkları Şirket bilançolarına göre 2019 yılından itibaren Şirket’ten para çekmeye ve bu paraları borç adı altında muhasebeleştirmeye başladığını; 131-Ortaklardan alacaklar hesabından izlenen bu para aktarımlarının yıllara göre, 2019 yılı aralık ayında1.074.374,92-TL iken 2022 yılı aralık ayında 20.848.975,57-TL’ye çıktığını, Bu konu Davalılara sorulduğunda ise Davalılar Şirket’in boştaki parasını hiçbir gelir kapısı bulunmayan …’a yaşam giderlerini karşılamak için verdiği ve buna karşı bugünün ekonomik koşullarında son derece yetersiz olan yasal faizi uyguladıklarını belirttiklerini; ancak gelinen noktada Şirketin, Davalılardan olan alacağını tahsil etmeye dahi yeltenmediğini; Şirket’in ve Şirket’e karşı özen ve sadakat borcu bulunan bir yöneticinin Davalılara aktarılan bu parayı daha iyi değerlendirmesi ve Şirket’in alacaklarını tahsil etmek gayesi ile en azından girişimlerde bulunması gerektiğinin tartışmasız olduğunu; bu borç verme ve tahsilden imtina etme yönündeki davranışın hiçbir geçerli açıklamasının olmadığını; bu alacakların bilinçli bir şekilde tahsil edilmediğini, Davalıların Şirket kaynaklarını kişisel menfaatleri için kullanmakta olduklarını; gayrifaal durumdaki Şirketin 2017 ile 2022 yılları arasında toplamda 13.766.853 TL tutarında harcama yaptığının görüldüğünü; bu harcamaların Edirne’deki fabrikayla ilgili bakım, onarım ve idari giderler olduğu söylense de detaylı mizanlar incelediğinde bu harcamaların sayısız … süpürge, Samsung … TV, sayısız …, baza, fritöz, otomobil buzdolabı, robot süpürge, koltuk takımı, ses sistemi, dijital kamera ve buzdolabı gibi Şirket için alınmadığı ortada olan taşınır alımları için yapıldığının anlaşıldığını, Şirket’e ait Etiler ilçesinde, Nispetiye Caddesinin hemen arkasında bulunan son derece değerli bir dairenin … tarafından Davalıların da kabul ettiği üzere bilabedel kullanılmakta olduğunu, …’un, 30.12.2015 tarihi ila 21.10.2021 tarihi arasında yönetim kurulu üyeliğinde bulunduğunu; Yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldıktan sonra da Şirket’e sözde “danışmanlık” adı altında bir finansal ilişkiye girildiğinin anlaşıldığını; akabinde ise 2022 yılında Şirket’te istihdam edilmeye başlandığının Davalılar tarafından itiraf edildiğini; gayri faal bir Şirket’in bir tane kiracısı ile olan ilişkisinin yönetilmesi için üç yönetim kurulu üyesinin yanına bir de …’un istihdam edilmesinin taraflarınca anlaşılamadığını; …’un bu yolla kendisine gelir sağladığını, Davalıların, Şirket’e ait Edirne’de bulunan makine ve teçhizatların mevcut kiracı tarafından kullanılmayan parçalarını Çorlu’da ve sair illerde peyderpey açıktan satmakta olduklarını; bu satışların Şirket kayıt ve defterlerine işlenmemekte olduğunu, gelirlerinin Davalılarca kendi uhdelerine alınmakta olduklarını, Davalıların bu eylemlerinin önüne geçmek için Şirket’e yönetim veya denetim kayyımı atanmasının talep edildiğini ancak İlk Derece Mahkemesi tarafından bu taleplerinin hukuka aykırı olarak reddedildiğini, İhtiyati tedbir koşullarının oluştuğunu; davalıların kendilerine menfaat yaratabilmek için Şirket’e zarar vermekten ve Müvekkillerinin haklarını haleldar etmekten çekinmediklerini; bu minvalde İlk Derece Mahkemesi nezdindeki yargılama süresince Müvekkillerinin hali hazırda gördüklerinden katbekat daha fazla zarar göreceklerini, İlk Derece Mahkemesi nezdinde ikame edilen ilk sorumluluk davasında HMK m 390/3 uyarınca yaklaşık ispat koşulunun sağlamadığından bahisle taleplerinin 08.12.2022 tarihinde reddedildiğini; (Bkz. İlk Derece Mahkemesi’nin 08.12.2022 tarihli ara kararı. ) Bu ret kararı üzerine Şirketin, Davalıların yönetiminde kalmaya devam ettiğini; davalıların adeta bu ret kararından güç aldıklarını ve Şirket’in Kemerburgaz’daki iki adet taşınmazını 30.12.2022 tarihinde yok pahasına sattıklarını, Bu satıştan haberdar olunur olunmaz durumun İlk Derece Mahkemesi’ne arz ettirildiğini ve bir kere daha Şirket’in iş ve işlemlerinin kontrol ve denetimini sağlamak amacıyla Şirket’e yönetim veya denetim kayyımı atanmasının talep edildiğini; davalıların kendileri hakkında yargılama devam ederken bile bu şekilde hareket etmelerinin kendilerine karşı başvurulan yasal yollar sonuç verene kadar Şirket’in malvarlığını tasfiye etme gayesi ile hareket ettiklerini kanıtladığını; ancak İlk Derece Mahkemesinin bu kere de taleplerini “dosyanın bulunduğu aşama itibariyle mevcut delil durumunda değişiklik bulunmaması (…)” sebebiyle reddettiğini; (Bkz. İlk Derece Mahkemesi’nin 23.02.2023 tarihli ara kararı.) taraflarınca bu kararın anlaşılamadığını; Davalıların Şirket’e ait iki kıymetli taşınmazı daha yok pahasına sattığına dair delillerin tamamının dosyaya ibraz edildiğini, (Bkz. 22.02.2023 tarihli beyan dilekçesi.) İlk Derece Mahkemesi’nin bu kararında da Davalıların Şirket’e zarar verici eylemleri hız kesmeden devam ederken beyanlarını ve delillerini değerlendirmeye gerek bile duymadığını; HMK m.390’da düzenlenen ihtiyati tedbir koşullarının vuku bulması için Mahkemenin daha ne olmasını beklediğinin anlaşılamamakta olduğunu; Davalıların Şirket’in neredeyse tüm gayrimenkullerini sattığını, Bu kapsamda yaklaşık ispat koşulunun sağlandığını; HMK m. 390/3 hükmünde düzenlenen yaklaşık ispat koşulunun, iddianın tam olarak ispatı değil, kuvvetle muhtemel olduğunun ortaya konmasını ifade etmekte olduğunu; Doktrinde Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’in bu durumu şu şekilde açıkladığını:[EK-1]: “Ancak burada tam ispat aranmayıp yaklaşık ispatla yetinilecektir (m.390/3). Yani ispatı gereken hususların tam olarak değil; kuvvetle muhtemel gösterilmesi yeterlidir. (…) Şüphesiz, talep eden bir ispat faaliyetinde bulunmuşsa bunu tam ispat seviyesinde aramamak gerekir;” Yargıtay içtihatları kapsamında da ileri sürülen iddianın ağırlık ihtimal olarak ortaya konması ihtiyati tedbir talebinin kabulü bakımından yeterli değerlendirilmekte olduğunu; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun emsal niteliğindeki kararında bu durumun şu şekilde açıklandığını, [EK-2]: “Yaklaşık ispat durumundan ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Bu çerçevede aslında ispat ölçüsü bakımından bir yenilik getirilmemekle birlikte, ” Yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.” Bu çerçevede, dosyadaki mübrez delillerinin de dikkate alındığında talepleri bakımından HMK m 390/3’teki yaklaşık ispat koşulunu sağladıklarının kesin olduğunu; dosyaya sundukları delillerin, Şirket malvarlığıyla Davalıların kişisel mallar edindiğini, Şirket mallarının Davalılara yok pahasına kullandırıldığını veya örtülü finansman sağlandığını açıkça ortaya koymakta olduğunu; Davalıların mübrez delillerden de tespit edileceği üzere Şirket’e borçlu oldukları parayı Şirket’e koymak yerine, Şirket taşınmazlarını satıp açıktan para aldıklarını, İhtiyati tedbir kararı verilmemesi halinde Müvekkillerinin haklarını elde etmesinin imkansız hale geleceğinin aşikar olduğunu; Davalıların kendi menfaatlerini korumak için Şirket’e zarar vermekten çekinmediklerini; Müvekkillerine Şirket’in işleyişi, malvarlıklarının durumu hakkında hiçbir bilgi verilmediğini; Müvekkillerinin 2014 yılından beri bir yandan %50 pay sahibi oldukları Şirket’i bir yandan da kendi haklarını korumaya çalıştıklarını; Şirket’e yönetim veya denetim kayyımı atanmayan her gün Şirket’in bir taşınmazının satılmakta olduğunu; Şirket’in Kemerburgaz’daki taşınmazlarının sorumluluk davası devam ederken yok pahasına satılmasının Davalıların yargıdan da korkmadığını kanıtlar nitelikte olduğunu; Müvekkillerinin haklarına geri döndürülemez nitelikte zarar gelmemesi için Şirket’e yönetim veya denetim kayyımı atanmasının elzem olduğunu, Sayın Başkanlık tarafından yönetim veya denetim kayyımı tedbirinin kabul görmemesi halinde, alternatif olarak Şirket’in taşınmazlarının ve malvarlıklarının üçüncü kişilere devir ve tesliminin önlenmesi ve bankalardaki nakit varlığı üzerinde azaltıcı tasarrufların engellenmesi yönünde tedbir kararı verilmesini talep ettiklerini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin benzer bir uyuşmazlıkta Davalıların hisselerinin yönetim yetkisine de kayyım atanabileceği yönünde hüküm kurduğunu, [EK-3] “Davanın Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan Tazminat ve Şirkete Kayyım Atanmasına ilişkin olduğu, Mahkemece; dosya kapsamı mevcut delil durumu, davanın vasıf ve mahiyeti, TTK’nun 408/2 bend (b) fıkrası ve TMK’nun 426 ve mütekaip maddeleri gereğince her ne kadar şirkette organsızlık hali söz konusu değil ise de, ortaklar arasındaki anlaşmazlık bulunduğuna dair yaklaşık ispat ölçütlerindeki delil durumu ve müşterek imza nedeniyle olumlu fiili eylemlerle zarar doğurucu işlem gerçekleştirilmesi mümkün değil ise de; olumsuz fiili eylemler ile şirketin işlerinin aksatılması mümkün olması yanında davalının da kısmen kabulünde olan ve bilirkişi tarafından da tespit edilen şirket gelirinin şirket kayıtlarına geçirilmemesi iddiaları dikkate alındığında davalı yetkilerinin tedbiren kaldırılarak yerine yönetici kayyumu atanması gerektiği nazara alındığında, şirket yönetiminde meydana gelen çekişmenin ve şirketin zarar görmesinin önlenmesi adına HMK’nun 389 ve müteakip maddeleri gereğince müşterek imza sahiplerinden %50 hisseye sahip davalı …’a ait hissenin yönetim yetkisinin ihtiyati tedbiren teminat alınarak kısıtlanarak, bu hisselerin yönetimi için kayyım atandığı, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin takdirine göre; verilen ihtiyati tedbir kararının gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi (…)” Şirketin gayri faal olduğunu; bu sebeple tedbire hükmedilmesi halinde Şirket’in mahrum kalacağı hiçbir faaliyet kesintisi veya zararın olmayacağını; talep edilen tedbir bakımından herhangi bir zarar tehdidinin bulunmadığını, Dolayısıyla, talep edilen tedbirin niteliği ve Müvekkillerinin durumu dikkate alınarak ihtiyati tedbir kararının teminatsız verilmesini talep ettiklerini; kesin ve süresiz teminatın nakdi olarak ibrazının gerçek kişi müvekkilleri için olağanüstü güç olmakla birlikte, bunun yerine teminat mektubu ibraz edilmek istense dahi bankalar tarafından mektup tutarı kadar nakit blokaj ve mektup tutarının %3-4’ü civarında komisyon talep edildiğini; öte yandan Müvekkillerinin Şirket pay sahibi olduğu ve Şirket paylarının mameleklerinde bulunduğu hesaba katıldığında, tedbir kaynaklı olası zarar için ayrıca bir nakdi teminata ihtiyaç bulunmadığını; ihtiyati tedbir taleplerinin taşınmazın satılmamasına yönelik olup, kabulü halinde malikin satış ve takyidat eklenmesi dışındaki tasarruf haklarının engellenmemiş olacağını, Ayrıca Müvekkillerinin gayrifaal olan Şirket’in pay sahibi gerçek kişiler olduğunu; şirketin, Davalıların kontrolünde olduğunu ve varlıklarının bu kişilerce kullanılmakta olduğunu; hal böyleyken ve dosyadaki delillerden yapılan işlemlerin usulsüzlüğü açıkça belli olmaktayken Müvekkillerinden ihtiyati tedbir kararı için teminat istenmesinin hakkaniyete aykırı olacağını, İleri sürerek, 14.09.2023 tarihli ara kararının kaldırılarak ihtiyati tedbir taleplerinin kabulü ile şirket’e yönetim ya da denetim kayyımı atanmasına, kabul görmemesi halinde 4 ila 7 no’lu davalıların hisselerinin yönetim yetkisine kayyım atanmasına taleplerinin kabul görmemesi halinde başkanlık tarafından müvekkillerinin haklarının korunması için elverişli görülecek başkaca bir tedbire karar verilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep; yönetici sorumluluğu nedeniyle tazminat istemiyle açılan birleşen davada; dava dışı şirkete tedbiren yönetim ya da denetim kayyımı atanması, bunun kabul görmemesi halinde birleşen davalılar, …, …, … ve …’ın hisselerinin yönetim yetkisine kayyım atanması, bunun da kabul görmemesi halinde, şirkete ait taşınmazların üçüncü kişiye devrini ve üzerlerinde herhangi bir kısıtlama tesisini önlemek üzere, teminatsız olarak tedbir kararı verilmesi istemlerine ilişkin olup, mahkemece taleplerin reddine karar verilmiş, karara karşı birleşen davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 6100 Sayılı HMK’nın 389. maddesinde, ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, 1. fıkrasında; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” hükmü düzenlenmiştir. Buna göre şartların mevcut olması durumunda ancak uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir. 6100 Sayılı HMK’nın 390/3. maddesine göre, tedbir talep eden, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Somut olayda birleşen davacılar vekilinin, asıl davada ileri sürdükleri vakıaları tekrarla, asıl dava tarihinden sonra; birleşen davalıların, şirket taşınmazlarını gerçek değerinin çok altında bedellerle satarak, bu satışlardan “kayıtlara göre” elde edilen gelirleri “ortaklara borç” adı altında, birleşen davalılar …, …, … ve …’a aktararak, şirket kaynaklarını kendi menfaatleri için kullanarak şirketi zarara uğrattıkları yönündeki iddialarının esası bakımından, mevcut delil durumuna göre yaklaşık ispat koşulu oluşmadığı gibi, eldeki dava tazminat davası olduğundan, şirket taşınmazlarının doğrudan uyuşmazlığın konusunu teşkil etmedikleri, yine davanın mahiyeti gereği, tedbir kararı verilmemesi halinde, dava sonucunda elde edilmesi umulan hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağına dair yaklaşık ispat koşulunun da sağlanmadığı, mahkemece tedbir istemlerinin reddedilmesinde usul, yasa ve kamu düzenine aykırılık bulunmadığı anlaşılmış olup, birleşen davacılar vekilinin, birleşen davada verilen tedbir isteminin reddine yönelik karara karşı yaptığı istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- Birleşen davacılar vekilinin birleşen davada verilen tedbir isteminin reddine yönelik karara karşı yaptığı istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85. TL istinaf karar harcı istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/10/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.