Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1896 Esas
KARAR NO: 2023/1770 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/613 Esas – 2022/817 Karar
TARİH: 13/10/2022
DAVA: Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan (İtirazın İptali)
KARAR TARİHİ: 08/11/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, TMSF’ye devredilen … A.Ş ile davalı … A.Ş ile genel kredi sözleşmesinin akdedildiğini, diğer davalıların borca müteselsil kefil olduğunu, kullandırılan kredinin geri ödenmemesi nedeniyle hesabın kat edilerek Beşiktaş … Noterliğinden 16.10.2001 tarihli ihtarın gönderildiğini, daha sonra dava konusu alacağın banka tarafından müvekkili TMSF’ye temlik edildiğini, davalıların halen borcu ödemediklerini, bu nedenle alacağın tahsili bakımından İstanbul … İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasından icra takibi yapıldığını, davalıların borca itirazı üzerine takibin durdurulduğunu, itirazın haksız olduğunu, zira TMSF’nin, dava konusu alacağı bedelini … A.Ş’ye nakden ödeyerek temellük etmiş olup alacağın sahibi sıfatıyla her türlü talep ve dava hakkına sahip olduğunu, borçlular tarafından itiraz dilekçesinde bildirilen Danıştay kararında taraf olanın TMSF değil, BDDK olduğunu, dolayısıyla Danıştay tarafından TMSF hakkında verilmiş bir karar olmadığını, …’ın fona devri kararının Danıştay tarafından iptalinin sadece …’ın eski sahipleri bakımından sonuç doğurabileceğini belirterek alacağı bankadan temlik alan müvekkilinin yaptığı icra takibinde haklı olması nedeniyle davalıların icra dosyasındaki itirazlarının iptaline, takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, davaya esas İstanbul … İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesince verilen kararla takibin iptal edildiğini, davacının davayı açmaya aktif husumet ehliyeti olmadığını, davacı TMSF’nin takip konusu alacağı … A.Ş’ye bankalar Kanunun 14. maddesine göre el koyması sonucu 26.10.2001 tarihli alacak temlik sözleşmesine dayalı olarak istediğini, oysa takip tarihinden önce anılan bankaya el konulmasına ilişkin 06.12.2000 tarihli Danıştay 10. Dairesinde iptal edildiğini ve temyizi üzerine de onandığını, daha önceden … A.Ş’nin alacaklarının gerek TMSF gerekse TMSF’den alacağı temlik alan … A.Ş tarafından başlatılan takiplere karşı, el koyma kararının Danıştay 10. Dairesinde iptal edilmesi nedenine dayalı olarak itiraz edildiğini ve itirazın iptali için İstanbul 2. ATM’de açılan davada esastan verilen kararın yargıtayca TMSF’nin tasarruf yetkisi bulunmadığı, bunun sonucunda da alacağı temlik alan … A.Ş’nin aktif dava ehliyetinin olmaması nedeniyle kararın bozulduğu ve davanın bu yönden reddi gerektiğine işaret edildiği, mahkeme tarafından bozmaya uyularak bu doğrultuda davanın aktif husumetten reddedildiğini, davacı TMSF’nin iddiasının aksine alacağın temlikinin sebebe bağlı bir işlem olduğunu, temel ilişkinin geçersiz ya da sonradan ortadan kalkmaması halinde temlikin gerçekleşmeyeceğini ya da geçerliliğini yitireceğini, bunun dışında TMSF tarafından aynı kredi sözleşmesine dayanılan takip yapıldığını, İstanbul … İcra Dairsinin … E. sayılı dosyasına itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasının da davacının aktif husumeti olmaması nedeniyle reddedildiğini, aynı alacağın takip konusu yapılmasından sonra yeniden icra takibine konu edilmesinin mümkün olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, tüm bunların dışında bankayla akdedilen 08.04.1994 tarihli protokol kapsamında yapılan ödemeler ve 06.09.1995 tarihli protokole göre yapılan gayrimenkul devirleri nedeniyle borcun sona erdiğini belirterek davanın öncelikle takibin iptal edilmiş olması sebebiyle reddine, bunun dışında TMSF’nin aktif husumetinin olmaması ve zamanaşımı nedeniyle reddine olmadığı takdirde esastan reddine karar verilmesi savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 13/10/2022 tarih 2020/613 Esas 2022/817 Karar sayılı kararında;”….Mahkememizce, bankanın TMSF’ ye devrine ilişkin kararın iptali ile alacağın temlikinin sebebe bağlı bir tasarruf işlemi olduğu, temlik sebebinin ortadan kalktığı gerekçesi ile davanın usulden reddine dair verilen 20/02/2020 tarih ve 2015/673 Esas – 2020/116 K sayılı karar, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13.Hukuk Dairesinin 2020/1426 E 2020/1136 K sayılı kararı ile birleştirilen dosyada taraf teşkili sağlanmadan karar verildiği gerekçesi ile kaldırılmış ve dosya yeniden esasa kaydedilerek yargılamaya devam edilmiştir.Birleştirilen 2016/58 E sayılı davada … 13/07/2019 tarihinde vefat ettiği anlaşılmış, mahkememizin 13/10/2022 tarihli duruşmasında birleştirilen 2016/58 E sayılı dosya davalısı … yönünden terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesine karar verilmiş olduğundan bu davalı hakkındaki davanın karar kesinleşinceye kadar durdurulmasına karar verilmiş ve birleştirilen dosya yönünden … yönelik dava tefrik edilerek mahkememizin 2022/788 Esas sırasına kaydedilerek yargılamaya devam edilmiştir. Dava, davalıların asıl borçlu ve müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan ve Beşiktaş …. Noterliğinin 16/10/2001 tarihli kat ihtarına konu edilen alacağın tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. 4389 Sayılı Bankalar Kanununun 14. maddesine göre Fon yönetim kurulunun 06.12.2000 tarihli kararının dayanağı BDDK’nın 06.12.2000 tarihli 123 sayılı kararıdır. BDDK tarafından 06.12.2000 tarihli 123 sayılı kararla banka TMSF’ye devredilmiştir. Ancak BDDK kararının iptal edilmiş olması nedeniyle artık Fona devredilmiş bir bankadan söz edilemeyeceği açıktır. 01.11.2005 tarih ve 25983 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 168/A fıkrasında, 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve bunu değiştiren tüm kanunların, bu kanunun geçici maddesindeki düzenlemeler hariç olmak üzere yürürlükten kaldırdığı belirtilmiştir.5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun, geçici 11/1. maddesinde, “Bu Kanunun yayımı tarihinden önce, 26.12.2003 tarihine kadar temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fona intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilişkili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılarak tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve her türlü Fon alacakları tahsil edilinceye kadar bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Kanun’un 14, 15, 15/a, 16, 17, 17/a ve 18’inci maddeleri, ek 1, 2, 3, 4, 5 ve 6’ncı maddeleri ile geçici 4’üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.” hükmü düzenlenmiştir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 11. maddesi gereğince uygulanmasına devam edilen 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15/3. maddesinin ilk cümlesi, “Fon her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. 14’üncü maddenin (6) numaralı fıkrasının (b) bendi ile verilen yetkiler saklı kalmak kaydıyla, Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile (7) numaralı fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.5411 sayılı Bankacılık Kanununun; 141. maddesinde; “Bu kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır.” 168. Maddesinde ise; “Bu kanunun geçici maddelerindeki düzenlemeler hariç olmak üzere, 18.06.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile ek ve değişiklikleri yürürlükten kaldırılmıştır.” 5411 sayılı Bankacılık Kanunu Geçici Madde 13’te; “Sermayesinin yarıdan fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan ya da hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda (Tasfiye Hâlinde … Bankası A.Ş. dâhil) 26.12.2003 tarihinden önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlal edenler ile münferit veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı aynî hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan hakların da, diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan arî hakları aleyhine olmamak üzere Fon alacaklarının tahsiline ilişkin 123, 134, 136, 137, 138, 140, 142 ve 165 inci madde hükümleri, tasarrufun iptali davalarında aciz vesikası şartı aranmaması, tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu ve borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama dahil bankalarınca uygulanır.” hükümleri yer almaktadır. Somut olayda, … A.Ş nin sermayesinin yarıdan fazlasının kamu kurum ve kuruluşlarına ait olmadığı, hisselerinin çoğunluğu üzerinde kamu kurum ve kuruluşlarının idare ve temsil yetkisi bulunmadığı, dava konusu alacağın hesap kat ihtarı ile 16/10/2001 tarihinde muaccel olduğu, 26/10/2001 tarihli temlik sözleşmesi ile alacağın davacıya temlik edildiği, takibin ise 18/03/2015 tarihinde başlatıldığı, dava konusu alacağın temlikine dair sözleşmenin düzenlendiği 26/10/2001 tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15/3. Maddesi kapsamında alacağın, Fon alacağı niteliğinde olmadığı zira … A.Ş’nin TMSF’ye devrine ilişkin 06/12/2000 tarihli kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 18/12/2003 tarih 2003/782 Esas 2003/960 Karar sayılı kararı doğrultusunda iptal edildiği ve kararın 15/12/2005 tarihinde kesinleştiği, … A.Ş’nin fona devrinin iptal edilmiş olması nedeni ile yalnız alacağın temlik alınması ile kredi alacağının Fon alacağı haline gelmesi mümkün olmadığından fon alacakları hakkındaki 20 yıllık zamanaşımı süresinin dava konusu alacağa uygulanamayacağı, genel zamanaşımı süresi olan 10 yıllık zamanaşımı süresinin somut olaya uygulanması gerektiği, işbu dosyada davalıların zamanaşımı itirazında bulundukları, alacağın muaccel olduğu 16/10/2001 tarihinden takip tarihi olan 18/03/2015 tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu nazara alınarak davanın zamanaşımı yönünden reddine, fon alacağının tahsiline ilişkin bir dava olmadığından davalılar lehine nispi vekalet ücreti takdirine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile, Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Usule ilişkin olarak; işbu davaya ilişkin olarak 2015/673 Esas sayılı dosyası ile verdiği önceki hükmün istinaf mahkemesince usuli eksiklik sebebi ile kaldırıldığını, bir hükün usuli eksiklik sebebiyle kaldırılması halinde usuli eksikliğin giderilmesi, giderilme sonrasında önceki hükmün değiştirilmesini gerektiren bir hukuki durum ortaya çıkmazsa önceki hükmün yeniden verilmesi gerektiğini, olayda ise yeni bir hukuki durum ortaya çıkmaması önceki hükme karşı istinaf talebinin baki olmasına ve istinaf incelemesinin henüz yapılmamış olmasına rağmen hükmün değiştirildiğini, Yerel mahkemece istinaf sonrası yeniden yapılan yargılamada usuli eksikliğin giderilmesi sonrasında önceki hükmün değiştirilmesini gerektiren yeni bir hukuki durum ortaya çıkmadığını, mahkemenin önceki hükmünün hem gerekçe hemde sonuç yönünden değiştirilmesinin usul hukukuna aykırı olduğunu, 13/10/2022 tarihli karar ile müvekkili kurumun usuli müktesep hakkı ihlal edildiğinden kararın hukuka ve yerleşik yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu, 20/02/2020 tarihli hükümde davalı taraf lehine 3.400,00.TL maktu vekalet ücretine hükmedildiğini, bozma sonrası hukuki durumda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen 13/10/2022 tarihli hükümde bu kere nispi hesaplama ile 565.691,40.TL hükmedildiğini,Yerel mahkemenin 20.02.2020 tarihli ilk hükmünde müvekkili kurumun davalı tarafa 3.400.-TL maktu vekalet ücreti ödemesine karar verildiğini, anılan hükme karşı istinaf talebinde bulunulduğunu ancak davalı taraf herhangi bir istinaf talebinde bulunmadığını, bu nedenle karşı taraf vekalet ücreti bakımından müvekkili kurum lehine usuli müktesep hak oluştuğunu, davaya ilişkin hukuk kuralları 20.02.2020 tarihinde ne ise 13.10.2022 tarihinde de aynı olduğunu, bir hükme karşı istinaf yoluna başvurmanın o davaya ilişkin bir usul işlemi olduğunu, davalı taraf 20.02.2020 tarihinde verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurmadığını, sözkonusu ilamı maktu vekalet ücreti dahil hiçbir yönü ile istinaf etmeyerek anılan hükümde bulunan ve müvekkil Kurum lehine olduğu değerlendirilebilecek tüm hususlar bakımından müvekkili Kurum lehine usuli müktesep hak oluştuğunu, 13/10/2022 tarihli hükümde davalı taraf lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin HMK’nın “Taleple Bağlılık İlkesi” başlığını taşıyan 26.maddesine ve HMK’nın 25.maddesini düzenleyen “taraflarca Getirilme İlkesine” de aykırı olduğunu, Usul hukuku gereği bir dava hakkında sadece tek bir hüküm verilebileceğini, iki hüküm verilemeyeceğini, 20.02.2020 tarihli ilk hüküm hukuken halen yürürlükte olduğunu, henüz istinaf mahkemesince incelenmemiş olan 20.02.2020 tarihli hükmün sanki istinaf mahkemesince esastan ortadan kaldırılmış gibi hareket edilerek yeni bir hüküm tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 13/10/2022 günlü tefrik kararının dayağı olan Silivri Sulh Hukuk Mahkemesi’ndeki terekenin tasfiyesi davasının kesinleşmediğini, anılan davanın sonucu netleşmeden tefrik kararı verilmesinin hatalı olduğunu, tefrik ettiği dosya bakımından görüşünü belli ettiğini,Maddi hukuka ilişkin istinaf sebepleri; hükmün gerekçesinde müvekkili kurumun aktif dava ehliyeti bulunmadığından bahisle davanın reddi gerektiği değerlendirmesi yapıldığını, hüküm fıkrasına gelindiğinde bu gerekçe ile çelişerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiğini,İşbu davaya konu icra takibinin ikinci 10 yıllık süre geçilmeden açıldığını, zamanaşımının sözkonusu olmadığını,Yerel mahkemenin kararına dayanak gösterdiği davaların hiçbirinde kurumun taraf olmadığını, o davalarda hiçbir şekilde temsil edilmediğini, … TMSF’ye devrinin iptali istemiyle Danıştay’da görülen idari dava ile … A,Ş.’nin davalılar aleyhine açtığı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen itirazın iptali davasında müvekkili Kurumun taraf olmadığını, Danıştay’da görülen, … T.A.Ş.’nin eski sahiplerinin BDDK aleyhine açtığı işlem iptali davası olduğunu ve o davada müvekkili TMSF’nin taraf olmadığını, o davada verilen hüküm sadece Bankanın TMSF’ye devri yönündeki BDDK kararının iptalini içerdiğini ve BDDK aleyhine verildiğini, kararın muhatabının BDDK olduğunu, dava konusu kredi alacağını -Danıştay’ın iptal kararından yıllar önce- bedelini … T.A.Ş.’ye ödemek suretiyle temlik almış olup, alacağın tek yasal hak sahibi olduğunu, İdari işlemin iptali ile birlikte ortadan kalkan; iptal edilen idari işlem ve dayanağını iptal edilen idari işlemden alan sonraki idari işlemler olduğunu, özel hukukun / borçlar hukukunun alanına giren işlemler ise idari işlem olmadığını, idari işlemin iptalinden etkilenmeyeceğini bunların iptali için Adli Yargı’da dava açılıp bir ilam alınmadığı sürece geçerli olduğunu,Müvekkili kurumun hak sahipliğinin ve aktif husumet ehliyetinin dayağı …’ın fona devredilmesi değil, borçlar kanunu hükümlerine göre alacağın hak sahibi olunması olduğunu,Danıştay’ın iptal kararı ile sona eren … T.A.Ş ile ilgili tek taraflı idari işlem yapma yetkisi olduğunu, iki taraflı sözleşme ile kazanılan hakların iptal kararı ile sona ermeyeceğini, … T.A.Ş., aralarında davalıların da bulunduğu … grubu şirketlerine kullandırdığı kredilerden kaynaklanan alacaklarını müvekkili TMSF’den tahsil ettiğini, … T.A.Ş.’nin sözkonusu kredilere ilişkin alacaklarını müvekkili Kurumdan tahsil ettikten sonra müvekkili TMSF’ye devretmesi işlemi bir idari işlem olmadığını bu nedenle Danıştay kararının hukuki sonucu olarak müvekkils kurumun özel hukuka göre sahip olduğu hakların ortadan kalkmış kabul edilmesi, yok sayılması gibi kabullerin hukuka aykırı olduğunu, Temlikin sebebe bağlı olup olmadığı tartışması ancak … T.A.Ş. ve … T.A.Ş. eski hakim ortağı tarafından ileri sürülebileceğini, banka ve bankanın hakim ortağı bu iddiada bulunmazken bu konuda hak sahibi olmayan borçlu tarafından ileri sürülmesi, mahkemenin de bunu kabul etmesinin hukuka aykırı olduğunu, Hukukta hiç kimse hakkında, tarafı bulunmadığı bir davada gıyabında yargılama yapılamayacağını, hüküm kurulamayacağını, gıyapta yapılan yargılamada verilen hüküm başka bir davada gıyapta yargılananın aleyhine delil oluşturamayacağını, … A.Ş. ile davalılar arasında İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada kurumun taraf olmadığını, o dava, kurumun dışında, … ile davalılar arasında görülmüş, müvekkili kurum davaya dahil edilmeden, görüşü sorulmadan müvekkili kurumun alacakları hakkında değerlendirme ve yargılamanın yapıldığı ve sonuçta müvekkili kurum alacakları ile ilgili olarak gıyapta hüküm kurulmuş bir dava olduğunu, anılan davaya ait hükmün müvekkili kuruma karşı delil olarak ileri sürülmesi, yerel mahkemece işbu davada hükme dayanak yapılması T.C.Anayasası, 6100 sayılı HMK ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu başta olmak üzere, hukuka aykırı olduğunu, kararın davanın taraflarının bakımından yekdiğerine karşı hüküm ifade edeceğini fakat davanın tarafı olmayan kurumumuza karşı ileri sürülemeyeceğini, mahkemece davanın ret gerekçesi yapılamayacağını, Hüküm bu haliyle kesinleştiği takdirde müvekkili kurumun …’a ödediği temlik bedeli geri alınamayacağı gibi hükmolunan yüksek tutardaki vekalet ücreti de ayrıca müvekkili kurum bünyesinden ödenmek zorunda kalınacak ve büyük bir kamu zararı oluşacağını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dairemizin 2020/1426 Esas – 2020/1136 K Sayılı kararı ile birleştirilen dosyada taraf teşkili sağlanmadan karar verildiği gerekçesi ile İDM kararı kaldırılmış ve mahkemece birleştirilen dosya yönünden dava tefrik edilerek mahkemenin 2022/788 Esas sırasına kaydedildiği ve asıl dava yönünden istinafa konu kararın verildiği anlaşılmıştır.Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı alacağın tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Somut olayda, dava dışı … T.A.Ş ‘nin Maçka Şubesi İle davalılardan … Tic. A.Ş. Arasında 1993 tarihli, diğer davalıların müşterek borçlu müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmeleri kapsamında krediler kullandırıldığı, … T.A.Ş Maçka Şubesi tarafından, Beşiktaş …. Noterliğinin … yevmiye nolu 16/10/2001 tarihli ihtarnamenin keşide edildiği, ihtarnamede, belirtilen süre içerisinde borcun ödenmemesi üzerine davacı TMSF tarafından 18/03/2015 tarihinde davalılar ve dosyası tefrik edilen birleşen dosya davalısı hakkında ilamsız icra takibinde bulunulduğu, davalılar tarafından borca itiraz edilmesi üzerine eldeki itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince işbu davaya ilişkin olarak 20/02/2020 tarih ve 2015/673 Esas – 2020/116 K sayılı kararı Dairemizin 2020/1426 Esas – 2020/1136 Karar sayılı kararımız ile, birleşen dosyada taraf teşkili sağlanmadan karar verildiği gerekçesi ile ile esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeden kaldırıldığı, dairemiz kararından sonra mahkemece önceki karardan farklı yeni bir karar verilmesinde dairemizce verilen kararın mahiyeti gereği yasal bir engel olmadığı, usuli kazanılmış bir hak oluşturmadığından davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. BDDK’nın 06.12.2000 tarihli ve 123 sayılı kararı ile, … A.Ş’nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi 4389 Sayılı Bankalar Kanunun 14/3. maddesine dayalı olarak TMSF’ye devredilmiştir. Fon yönetim kurulu 06.12.2000 tarihli kararıyla … A.Ş hakkında 4389 Sayılı Yasanın 14/5-a-b uyarınca banka hisse senetlerinin tamamının banka zararının ödenmiş sermayeye tekabül eden 275.000 milyar TL tutarındaki kısmının … A.Ş’ye aynı tutarda yapılacak ödeme karşılığında devralınmasına ve hisse senetlerinin banka pay defterine fon adına kaydedilmesine karar verildiğimiştir. TMSF’nin … A.Ş ile akdettiği 26.10.2001 tarihli alacak temlik sözleşmesi yaptığı anlaşılmıştır. 4389 Sayılı Yasanın 14/3. maddesi uyarınca … A.Ş’nin TMSF’ye devredilmesine ilişkin karara dayanak BDDK’nın 06.12.2000 tarihli 123 sayılı kararına karşı bankanın hakim hissedarı … A.Ş tarafından danıştayda dava açıldığı ve dava konusunun bankanın TMSF’ye devrine ilişkin 06.12.2000 tarihli BDDK kararının iptalini oluşturduğu, Danıştay 10. Dairesinin 2004/8038 E. 7170 K. sayılı 05.11.2004 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptal edildiği, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 18.12.2003 tarih 2003/782 E. – 960 K. sayılı bozma kararına uyularak bu karar doğrultusunda işlemin iptali yoluna gidildiği ve kararın 15.12.2005 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davalılar vekilince yasal süresinde cevap dilekçesi ile zamanaşımı defi ileri sürülmüştür. … A.Ş’nin TMSF’ye devredilmesine ilişkin karara dayanak BDDK kararına ilişkin idari işlemlerin kesinleşen idari yargı kararları ile iptal edilmesi karşısında, fon alacağı niteliğinde bulunmayan dava konusu itirazın iptali davası bakımından, fon alacaklarına ilişkin olarak düzenlenmiş olan 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması mümkün değildir. Somut olayda hesabın kat edildiği 16/10/2001 tarihinde alacağın muaccel hale geldiği, 818 yılı BK 125.maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı, icra takip tarihi olan 18/03/2015 tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır. Bu süre içinde 818 yılı BK.nun 132,133 ve 6098 Sayılı TBK’nın 153 ve 154 maddelerinde belirtilen zaman aşımının kesilmesi ve durması hallerinin somut olayda gerçekleştiği davacı tarafça ispatlanamamıştır. Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı harçtan muaf olduğundan, davacı tarafından istinaf aşamasında yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 4-Artan gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 08/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.