Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1539 E. 2023/1372 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1539 Esas
KARAR NO: 2023/1372 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2023/371 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİH: 02/06/2023
DAVA: Sözleşmenin İptali
KARAR TARİHİ: 28/09/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalının mal kaçırma ihtimali mevcut olduğundan teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve sözleşmenin iptali ve muarazanın men’i, bu taleplerin kabul edilmesinin mümkün olmaması halinde ise sözleşmeden doğan zararın bilirkişi marifetiyle hesaplanarak müvekkiline iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 02/06/2023 tarih 2023/371 Esas sayılı kararında; ” İhtiyati tedbir HMK. 389. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nın 389. Maddesinde Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Somut olayda davanın niteliği de gözetildiğinde, talep yargılamayı gerektirdiğinden ve ihtiyati tedbir kararı ancak uyuşmazlık konusu hakkında verilebileceğinden, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar vermek gerekmiştir….”gerekçesi ile, Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, Müvekkilinin 16 Temmuz 2021 tarihinde 3 şirketin %50 hissesi karşılığı … ile 10 milyon TL’ye anlaştıklarını, … o gün için yaptıkları protokole göre yatırımcı olacağını ve tüm işleyişin eskisi gibi devam edeceğini, …’nun resmi ortak olmayacağını, yetkilisi … olan davalı … Şirketi’nin resmi ortak olacağını ve kendisinin temsilcisi olduğunu, borsada işlem gören … A.Ş.’nin mali borsa takip işlemlerini yürttüğünü, güvendiği biri olduğunu ve davalı şirket yetkilisi olan …’ün arkadaşının kızı olduğunu, ancak tüm takip işlemlerini kendisi ile yürüteceklerini ve haftalık toplantılarla sürecin ilerletileceğini söylediği için müvekkilinin kabul ettiğini, … o tarihte müvekkilime 3 şirketin ortaklığı karşılığı ödemesi gereken 10.000.000 TL’nin 500.000 TL’sini ödediğini, 4.500.000 TL’sini şirkete borç olarak gönderdiğini müvekkilinin sonradan öğrendiğini, kendisine şirketin ihtiyacı olmasına rağmen artık ödeme yapamayacağını söylediğini, müvekkilinin davalı şirket yetkilisi … ve … hakkında dolandırıcılık ve tehdit suçlarından bahisle Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’na 2023/32078 soruşturma numarasıyla şikayette bulunduğunu ve soruşturmanın devam ettiğini, …’nun kendisine ait 3 şirketi (… A.Ş. dahil) adına kestiği fiktif faturaların 3,5 milyonu ile ilamsız ödeme emri gönderdiğini, müvekkilinin yaptığı itiraz, tek başına yetkisi yok diyerek, … ve … 2 tarafla da ilişkisi olarak borç beyan edip, haczi onaylattıklarını, akabinde ortaklık esnasında alamadıkları müvekkilimine ait …, eşi …’ye ait … marka aracı ve ayrıca …, … ve … plakalı araçlar içinde icra yakalama emri ile bağlattıklarını, okullara haciz geldiğini, Tümüyle Kurumlarda; yemek, kira, eğitim, öğretim hizmetleri, maaşlar vb. bozulduğu için müvekkilinin mecbur kaldığından yaklaşık 5 ay sonra 1 Haziran 2022 tarihinde okullara ait; Tek … A.Ş ‘nin %50 kalan hisselerini, … Ş. ‘nin %50 kalan hisselerini davalı … Şirketine devir etmiştir ve kendi Rafting Şirketinin %50 hissesini devir aldığını, …’ya o günkü şartlarda oluşan mobbing, zorlama ve çaresizlik içinde şirket hisselerini devir etmek durumunda kaldığını, … ve … ‘ün avukatlarında müvekkilinin de vekaleti olduğu için şirkete başka avukat getirmeden … tarafından içeriğinin müvekkili açısından hep negatif olacak şekilde, yanlı, art niyetli bir sözleşme olduğunu çok zor şartlarda ve o günün psikolojisi ile fark edemeden ekteki ikinci sözleşmeyi imzalamak durumunda kaldığını, bu ikinci sözleşmede birinci sözleşmeye atıf yapılarak ilk sözleşmenin devamı niteliğinde olan bir sözleşme olduğunu, davalı ve … 1 Haziran 2022 tarihinde imzalanan bu sözleşmelerdeki yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davalı tarafça müvekkili tarafından verilen 1.500.000 TL tutarında olan müşteri senetlerini de … 2021 yılının Kasım ayında almasına rağmen kendisinin matbaasında bastırmış olduğu Rafting Yayınlarına ait ürünlerin basımlarına ait çekleri mahsuplaşmayarak ilk çeki yazdırarak müvekkili aleyhinde çek yasağına sebep olduğunu, 1 Haziran 2022 tarihli anlaşmaya göre müvekkilinin davalıya bedelsiz isim haklarını kullanma izni vermesine rağmen marka tabelalarını indirerek bu alanda tüm kariyeri boyunca elde ettiği bilinirlik ve marka değerini bitirdiklerini, markaların kullanma hakkı müvekkilimde olmasına rağmen; ajans sözleşmeleri devir ettiği şirkette kaldığı için markalara ait hiçbir kurumsal şifreyi, bilgiyi müvekkiline kullandırmadıklarını, şirketinin ilk ortaklıktaki %50 hissesi karşılığı alması gereken 9.500.000 TL’yi dahi davalıdan alamadığını, davalı taraf olarak müvekkilinden devraldıkları şirketlere bağlı olan eğitim kurumlarının ruhsatlarının satılarak iflasa sürükleyeceklerinden endişe ettiklerini, sırf bu nedenle dahi devrin engellenmesi açısından ve malların elden çıkarılabilme ihtimali nedeniyle teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ettiklerini, Müvekkili ve davalı arasında 01/06/2022 tarihinde ekte sunulan “Hisse Devir ve Sulh Sözleşmesi” başlıklı ikinci sözleşme imzalandığını, Ortada cendere sözleşme olduğunu, teker teker tartışılmamış olan bir sözleşme koşulu iyiniyet kurallarına aykırı olarak, müvekkilinin zararına olacak şekilde, tarafların sözleşmeden doğan hak ve borçlarında önemli bir dengesizliğe sebep olduğundan haksız bir sözleşme olduğunu, sözleşme özgürlüğünü kısıtlayan kayıt ve şartların geçersiz olduğunu, müvekkilinin, pandemi döneminde geçirdiği ekonomik zorluk neticesinde yaşadığı buhran nedeniyle çalışma esasları ve kazanca ilişkin yanlış bilgilendirme ve yönlendirme üzerine bu sözleşmeyi imzaladıklarını, sözleşmenin devamı süresince doğabilecek her türlü risklerin müvekkilinee yüklendiğini, Yasanın sözleşmenin tarafları arasında öngördüğü risk paylaşımı sistemi, tamamen davalı lehine düzenlendiğini, Yasaların taraf çıkarlarını adil biçimde dengeleme amacı taşıyan kurallarının yürürlük dışı kaldığını, çıkar dengesinin müvekkili aleyhine bozulduğunu, oysa sözleşmenin, tarafların çıkarlarının adil biçimde dengelenmesinin hukuki aracı olduğunu, davalı tarafın tek taraflı olarak doğabilecek riskleri müvekkiline yüklediği şartların, haklı ve adil görülmesinin mümkün olmadığını, Müvekkilin iyi niyetinden ve tecrübesizliğinden faydalanıldığını, aşırı oransızlığın karşı tarafın özel durumundan yani müzayaka veya hiffeti yada tecrübesizliğinden bilerek yararlanması sonucu doğması gerekir ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu´nun 5.2.1969 tarih, ve 66/1-263/90 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi “Gabin vardır diyebilmek için, objektif şart ile birlikte sübjektif şart teşkil eden müzayaka veya hiffet veyahut tecrübesizlik hallerinden birinin dahi bulunması ve alıcının bu durumu bilmesi ve ondan faydalanması, diğer bir deyimle karşı tarafın durumunun istismar etmesi lazımdır.” denildiğini, Müvekkili taraf bir silsile halinde sürekli bir edim yerine getirirken, karşı tarafın üstlendiği bir iş veya edim mevcut olmadığını, Borçlar Kanununda: “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.” denildiğini, “YARGITAY 15. Hukuk Dairesi 2006/4666 E.N , 2007/5275 K.N. Dava konusu olayda, hataya düşürüldüğünü ileri süren ve gabine dayanan davacı, dosyada mevcut nüfus kayıtlarına göre 01.01.1931 doğumlu bir kadın olup, bu haliyle inşaat yapım işlerinde tecrübesiz bulunduğu tartışmasızdır. Tecrübesizlik BK’nın 21. maddesinde de belirtildiği üzere, gabinin sübjektif unsurlarındandır. Gabinin değer şartı ise, karşılıklı edimler arasında açık nispetsizlik bulunmasıdır. Olayda sözleşme dışında elde edilen dairelerin adedi gözetildiğinde açık oransızlığın bulunduğu da ortadadır. Böyle bir paylaşımın hoşgörü sınırlarını aştığı, edimler arasında denge kurulamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda paylaşıma ilişkin ek sözleşmenin kottan kazanılan dairelerle ilgili maddesinin iptali gereklidir. O halde mahkemece yapılacak iş, sözleşme dışında kottan kazanılan dairelerin sözleşmeyle kararlaştırılan %45,5, %55 paylaşım oranı gözetilerek yanlar arasında paylaştırılması ve davanın buna göre çözümünden ibarettir.Mahkemece delillerin takdirinde hataya düşülerek davanın reddi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.” Yargıtay da kararlarında çağdaş hukukun bir gereği olan uyarlama istemlerine olumlu yakalaşmakta ve kararlılıkla aşağıdaki gerekçeleri savunduğunu, (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1997/11–460 K. 1997/651 T. 17.9.1997, YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 1998/5829 K. 1998/7843) Özel hukuk alanına giren sözleşmenin, tek taraflı feshedilmesini engelleyen yasal bir düzenleme bulunmadığını, müvekkilinin, sözleşme yapma özgürlüğü kısıtlayıcı şekilde sözleşmenin devamına zorlanamayacağını, mevcut sözleşmenin, davalı açısından hiçbir edim yerine getirmeden tek taraflı kâr payı alma statüsüne dönüştürüldüğünü, davalı tarafın müvekkili aleyhine başlattığı icra takiplerinin mevcut olduğunu, menfi tespit hükmünde Murazanın Men’i talepleri bulunduğunu,
YARGITAY KARARLARI: “(…) Gabinin söz konusu olabilmesi için edimler arasında aşırı bir değer farkı olması, bu durumun diğer tarafın müzayaka ( darda kalma ) veya hiffetinden veya tecrübesizliğinden yararlanılarak meydana getirilmiş bulunması gerekir. Tacir olan banka B.K.nun 21.maddesinde belirtilen hiffet veya tecrübesizlik hallerine dayanmazsa da müzayaka halinden istifade suretiyle meydana gelen edimler arasında açık bir nisbetsizlik bulunan hallerde akdi feshedilebilir (…)”, Yarg, HGK, E. 2004/19-346, K. 2004/374, T. 23.6.2004 İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, sözleşmenin iptali ve muarazanın men’i, bu taleplerin kabul edilmesinin mümkün olmaması halinde ise sözleşmeden doğan zararın bilirkişi marifetiyle hesaplanarak davacıya iadesi istemi ile açılan davada davalıya ait menkul ve gayrimenkul mallar için ihtiyati tedbir kararı verilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, ihtiyati tedbir talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 6100 Sayılı HMK’nın 389. maddesinde, ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, 1. fıkrası; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” şeklindedir. Yine 6100 Sayılı HMK’nın 390/3 maddesine göre, tedbir talep eden, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Buradaki ispatın ölçüsü, “yaklaşık ispat” kuralına göre belirlenir. Somut olayda, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların ara karar tarihi itibariyle yaklaşık düzeyde ispat olunamadığı, bu hususların iddia ve savunma doğrultusunda toplanacak deliller ve yapılan yargılama neticesinde ortaya çıkacaktır. Dava dosyasına ibraz edilen belgeler yaklaşık olarak ispata yeterli değildir.Davalı tarafın, mallarını kaçırmaya, gizlemeye çalıştığını gösterir delil de sunulmamıştır. Bu hali ile, ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediği, değişen durum ve şartlara göre de her zaman yeniden talepte bulunulabilecek olup buna göre, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin takdirine göre talebin reddine ilişkin verilen karar dosya kapsamına göre yerinde olup davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 179,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95‬.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,7-Dava dosyası dairemize UYAP sistemi üzerinden elektronik dosya olarak gönderildiğinden, ilk derece mahkemesine UYAP sistemi üzerinden iade edilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 28/09/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.