Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1493 E. 2023/1276 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1493 Esas
KARAR NO: 2023/1276 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2023/373 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ: 09/06/2023 (Ara Karar)
DAVA: Bankalarca Kullandırılan Ticari Kredilerden Ve Ticari Kredili Mevduatlardan Kaynaklanan Davalar (İtirazın İptali)
KARAR TARİHİ: 14/09/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; temlik eden … T.A.Ş. tarafından “Genel Kredi Sözleşmeleri”ne istinaden, davalı/borçlu şirket ve gerçek kişi müşterek borçlu ve müteselsil kefaleti ve icra takibindeki diğer borçluların müşterek borçlu ve müteselsil kefaleti ile teminat mektupları kredisi uyarınca davalı/borçlu şirket … A.Ş. ve diğer borçlu kişi …’ın, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla takipte kesinleşen asıl alacak 210.974,97 TL tutar yönünden müvekkiline karşı sorumlu olduklarını, temlik eden tarafından borçlulara gönderilen Beyoğlu …Noterliğinin … yevmiye numaralı 21.08.1998 gönderim, 02.09.1998 tebliğ tarihli ihtarnameye rağmen davalı borçlular tarafından işbu borç tutarı ödenmeyerek temerrüte düşüldüğünü, davalı/ borçlular hakkında İstanbul … İcra Dairesi’nin … E. (Eski esas .. E.) sayılı.cra dosyası ile yenilenip icra takibine devam edildiğini, davalıların takip dosyasına 01/03/2017 tarihinde, haksız, mesnetsiz, usul ve yasaya aykırı olarak itiraz ettiklerini, arabuluculuk süreci de anlaşmama yönünde tamamlandığı için işbu huzurdaki itirazın iptali davasını ikame etme zarureti hasıl olduğunu, davalı borçluların, müvekkili şirkete borçlu olduklarının müvekkili şirkete ait ticari defterlerin, kredi sözleşmelerindeki imzaların incelenmesiyle açıklığa kavuşacağını beyanla müvekkili alacaklı şirketin alacağının temini bakımından davalı borçlular adına kayıtlı menkul ve gayrimenkul mallar ile 3.kişilerdeki hak ve alacaklarının ihtiyati haczine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 09/06/2023 Ara Karar Tarihli ve 2023/373 Esas sayılı ara kararında; “İhtiyati hacze konu alacağın, icra takibine konu edildiği, itiraz üzerine işbu davanın açıldığı, alacağın çekişmeli olduğu, alacağın varlığı ve miktarının işbu davada yapılacak yargılama ile ortaya çıkacak olduğu, bu kapsamdaki alacağın varlığı ve miktarının yargılama gerektirmesi nedeniyle, şartları oluşmayan ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiştir.”gerekçesi ile ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Davalı borçluların, müvekkili şirkete borçlu olduklarının müvekkili şirkete ait ticari defterlerin, kredi sözleşmelerindeki imzaların incelenmesiyle açıklığa kavuşacağını, ancak bu yargılama aşamasının hem mahkemelerin dosya yükünden sebep, hem de teknik incelemeler ve raporlar bekleneceğinden çok uzun süreceğini, borçluların müvekkili şirkete borçlu olduklarının dosyaya sundukları sözleşme, ödeme yapmadıklarını gösteren noterden çekilmiş ihtarnameler, sair sunulan imzalı tüm evraklar, icra dosyası ve içeriği ve de yargılama aşamasında dinletecekleri tanıklar, bilirkişi raporu gibi ek delillerle anlaşılacağı ve davalıların müvekkili şirkete borçlu oldukları sundukları resmi ve imzalı evraklarla çok açıkken haklı ihtiyati haciz talebinin usul ve yasaya aykırı olarak reddedildiğini;Borçluların yükümlülüklerine aykırı hareket ederek muaccel olan borçlarını ifa etmekten kaçındıklarını ve basiretli bir tacir gibi davranmadıklarını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 12’nci maddesinde tacirin genel olarak bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişi olarak tarif edildiğini, maddenin devamında tacir kavramının içine kimlerin dahil olduğunun daha geniş bir şekilde tanımlandığını, tacir olmanın hükümlerinin TTK’nın 18’inci maddesinde düzenlendiğini, maddenin 2’nci fıkrası hükmüne göre: Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir denildiğini, tacirin, tacir sıfatına sahip olmayan kişiye göre ticari hayatta daha bilgili ve sorumluluk sahibi olduğunu, tacirin ticaret alanıyla ilgili, bu alanda sıradan bir insandan çok daha fazla tecrübe ve bilgiye sahip olduğunu, öngörü yeteneğinin bu bilgi ve tecrübe birikimi dolayısıyla daha yüksek olduğunu, bu nedenle tacirin bilgisizliğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacağını, basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğünün, tacirin tüm ticarî faaliyetlerinde göstermesi gereken dikkat, özen, sağduyu ve ölçülü hareket etme yükümlülüğü demek olduğunu, bu yükümlülüğün sübjektif değil objektif bir özen ölçüsünün gerçekleştirilmesi demek olduğunu, ortalama bir tacirin benzer durumlarda ticarî faaliyetinin niteliğine göre göstereceği özen olduğunu, tacirin basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğünün onun aynı zamanda iyiniyet ve dürüstlük kuralları çerçevesinde davranmasını gerektirdiğini; İyiniyet ve dürüstlük kurallarının, tacirlerin tüm muamelelerinde uygulanmasının TMK. m. 2 ve m. 3 gereği olduğunu, ancak tacirlerin özel ilişkilerinde dürüstlük kurallarına riayet etmeleri yeterli olduğu halde, ticarî işlerinde bu kurallara uymanın yanında basiretli bir iş adamı gibi hareket etme zorunluluklarının da olduğunu, basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğünün, tacire, dürüstlük kurallarına riayet etmekten daha da fazla bir dikkat, ihtimam ve özen gösterme borcu yanında tedbirli olma borcunu da yüklediğini; Borçlu davalıların, mezkur icra takibine haksız ve mesnetsiz olarak itiraz ederek takibin durmasına sebep olduklarını, gerek temlik sözleşmeleri gerekse kredi sözleşmeleri ile ticari defter kayıtları uyarınca; borçlu davalıların, müvekkili şirkete borçlu olduğu sabit olmasına rağmen kötü niyetli olarak borca itiraz ettiklerini, borçlu davalıların, müvekkilinin haklı ve yerinde olan alacağının tahsilini geciktirmek, engellemek amacıyla kötü niyetle hareket ettiğinin açık olduğunu; Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarından ihtiyati tedbir taleplerinde ispata yönelik çoğu kararlarına bakıldığında davanın haklılığının yaklaşık olarak ispat ediliyor olması şartının arandığı“yaklaşık ispat ölçüsü”nün kabul gördüğünün açıkça görüldüğünü;“…İhtiyati tedbir kararının kabul edilebilmesi bakımından tedbir isteyenin haklılığı konusunda kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı öngörülmüştür…” (Yargıtay 1. HD, 10.01.2012, 436/7) Yerel mahkeme tarafından verilen ara kararda gerçek hak ve haklılık durumunun yapılacak yargılama ile belirleneceği gerekçesiyle ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmişse de, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararının kabul edilmesi bakımından tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil yaklaşık ispatın yeterli olacağını, Asıl hukuki korumanın zaman alması ve işin aciliyeti gibi nedenlerin, ihtiyati tedbir kararlarını giderek önemli hale getirdiğini, diğer taraftan etkin hukuki himaye açısından da ihtiyati tedbir kararlarının öneminin artık kabul gördüğünü, günümüzde dava konusunun korunmasının öneminin artık tartışılmadığını ve bu önemin gün geçtikçe arttığını, teknolojinin, sanayinin karmaşıklaştığından bahisle davaların çok hızlı bir biçimde sonuçlanması gerektiğini, hızlı müdahalede bulunulmadığı takdirde davanın sonuçlanmasının anlamsızlaşacağı günümüzde geçici hukuki himaye tedbirleri özelinde ihtiyati tedbirlerin son derece önem arz ettiğini, yaklaşık ispatın, geçici hukuki himayenin alt türü olan ihtiyati tedbir kararlarında olduğu gibi, hâkimin çoğu kez acele karar vermesi gereken haller ile delil gösterilmesinin oldukça zor olduğu ve bu sebeple kesin ispatın beklenemeyeceği hallerde dikkate alınan ispat ölçüsü olduğunu, gerek Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, gerekse de kanunun açık düzenlemesi gereği kanun koyucunun, ihtiyati tedbir talep eden tarafın haklılığının “yaklaşık ispat ölçüsü” ile ispatını aradığını, HMK’nın 390/3. maddesinin gerekçesinin yaklaşık ispat ölçüsünün aranacağı noktasında açık olduğunu; Mahkemenin ihtiyati hacze ve ihtiyati tedbire karar verebilmesi için, kesin delille ispat kuralı gereği ihtiyati tedbir talep eden tarafın kesin delille ispata ilişkin senedini dosyaya sunmasının aranması gerektiğini ancak, o senedin tüm özellikleri bakımından geçerli bir senet olduğunun ispatının da şimdilik aranmaması gerektiğini, hakim tarafından senedin geçersizliğine yönelik eksiklikler tespit edilememişse, hakimin bu senedi ilk bakışta şimdilik doğru kabul etmesi gerektiğini, bu senede dayalı olarak ihtiyati tedbir kararı verebilmesini, zira ağır basan ihtimalde bölümlenme, dava konusu olayın sunulan senet çerçevesinde “ihtimal dâhilinde” ya da “ihtimal dışı” olduğu şeklinde olduğunu, yaklaşık ispatı ifade eden ağır basan ihtimalin, ispat edilen olaya uygun ise, olayın şimdilik ispat edilmiş sayılması gerektiğini;Yerel mahkeme tarafından ihtiyati haciz şartlarının mevcudiyeti ve dosyanın münderecatı irdelenmeden, bir gerekçeye bağlanmadan ve yasal somut bir gerekçe ileri sürülmeden haklı ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dosyada mevcut mübrez belgelerden davanın en azından yaklaşık ispat edildiğinin ortada olduğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, itirazın iptali davasında ihtiyati haciz kararı verilmesine ilişkindir.Mahkemece ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiş, karara karşı davacı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur.İK’nın 257/1.maddesinde “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.” hükmü, İİK’nın 258/1.maddesinde ise; “Alacaklı, alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeye mecburdur.” hükmü yer almaktadır. Somut talep yönünden yapılan değerlendirmede; davacı tarafça iddia edilen alacağın bulunup bulunmadığı, karşı taraftan talepte bulunulabilmesi için gerekli şartların oluşup oluşmadığının ancak yapılacak yargılama neticesinde belirlenebileceği, yargılamanın bulunduğu aşamaya göre karar tarihi itibariyle mübrez delillerin yaklaşık ispat için yeterli olmadığı, davalı tarafın mallarını kaçırmaya, gizlemeye veya kendisinin kaçmaya çalıştığını gösterir nitelikte delil de bulunmadığı dikkate alındığında, ihtiyati haciz koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla, mahkemece davacının ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun görülmüştür.Açıklanan nedenlerle dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95‬ TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/09/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.