Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1421 E. 2023/1836 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1421
KARAR NO: 2023/1836
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/05/2023
DOSYA NUMARASI: 2023/234 Esas – 2023/500 Karar
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/11/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin müteveffa … ile beraber 1994 yılında dava dışı … Anonim Şirketini kurduğunu, 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanununun o dönemde kuruluş için zorunlu kıldığı en az 5 ortak şartını sağlamak adına davalının annesi, ev hanımı olan dava dışı … ve davalı …’i göstermelik bir şekilde kağıt üzerinde şirkete ortak olarak aldıklarını, davalının şirkette bulunduğu sürede hangi sürede olursa olsun sürekli bir şekilde usulsüz işler içerisinde olduğunu, 2001 yılında ise şirkete yönetim kurulu başkanı seçildiğini, yönetim kurulu başkanlığınca çeşitli usulsüzlükler yaparak şirketi ve şirket paydaşlarını sürekli zarara uğrattığını ve bunların üzerini kapattığını, bu usulsüzlüklerin vergi dairesi tarafından da tespit edildiğini, usulsüzlük ve yolsuzlukların gün yüzüne çıktığını, davalının bu davranışları sebebi ile dava dışı şirket ile şirket ortaklarının büyük bir borç yükü ve vergi cezası ile karşı karşıya kaldıklarını, tüm borçların şirket hesabından çekildiğini ve şirket ortaklarının da bu hali ile zarara uğradığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin dava, talep ve alacak hakları saklı kalmak kaydı ile bilirkişi incelemesi sonunda ileride artırılmak sureti ile 30.000,00 TL maddi tazminatın davalı tarafından hissesi oranında müvekkiline ödenmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının davayı açmaktaki amacının müvekkili ile davacı arasındaki ailevi sorunlar, müteveffa baba müşterek muris … kalan miras ve buna bağlı olarak davacının haksız olarak müteveffanın mirasının %75’ini istemesi ile gelişken kavgalar, davacının miras sebebiyle devamındaki ithamlarıyla açtığı onlarca dava ile müvekkilini bezdirmek istemesi olduğunu, zaman aşımı defi dikkate alındığında başkaca incelemeye gerek olmaksızın davanın reddinin gerektiğini, davacının iddialarının haksız ve gerçek dışı olduğunu, davacı müvekkilinin kusurunu ispatlayabilecek herhangi bir delili de dosyaya sunmadığını, bu yönüyle de davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının iddia ettiği usulsüzlükleri yapanın bizzat davacının kendisi olduğunu, davacının Küçükköy Vergi Dairesi incelemesi sırasında anlaşıldığı üzere kayıtdışı satışlar yaparak 2003 – 2005 yılları arasında zimmetine para geçirdiğinin anlaşıldığını, ve bunun haricinde yüz milyonlarca lirayı da zimmetine geçirdiğini, davacının tümü ile kötü niyetli olduğunu, iddia olunanların kendisinin kurgusu olduğunu, şirketin hesaplarının incelenmesi durumunda davacının tüm iddialarının yersiz olduğunun anlaşılacağını, kabul anlamına gelmemekle birlikte zararın davacıya ödenmesine karar verilemeyeceğini, bu nedenlerle öncelikle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini, zamanaşımı iddialarının göz önüne alınarak davanın reddini, ispata yarar bir delil sunulmadığından davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/05/2023 tarih ve 2023/234 Esas – 2023/500 Karar sayılı kararı ile; ” Dava, anonim şirket ortağının, şirket yöneticisinin sorumluluğu esasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın TTK’nın 553.maddesinde düzenlenen şirket yöneticilerinin sorumluluğuna ilişkin hükümleri uyarınca yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen anonim şirket yöneticileri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetim kurulu aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ancak, zarar gören ortakların da yönetim kurulu aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortakların dava açma hakkı doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yöneticilerin ortaklığın mal varlığının azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları da etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak, ortak, TTK’nın 553. maddesi uyarınca dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. İkinci durum ise, doğrudan zarar halidir. Bu ihtimalde yöneticilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur. Anılan zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Esasen, bu zararın üçüncü kişinin gördüğü zarardan tek farkı, ortak olmanın sonucu olmasıdır.Bu dava türünde ise ortaklar, talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isterler. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda çokça tartışılan doğrudan zarar ve dolaylı zarar kavramlarına 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yer verilmemiştir.Ancak yeni Kanunda da şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara adıkları zararlar için dava açma hakkı tanınmıştır. Bu kişiler, uğradıkları doğrudan zararların tazmini için kusurlu yönetim kurulu üyelerine yönelebilirler. Ayrıca şirketin uğradığı zararlardan yansıma yoluyla zarar gören yani dolaylı zarara uğrayan pay sahibi ve alacaklılar da belli koşullarda sorumluluk davası açabilirler (TTK 553, 556). Doğrudan ve dolaylı zararlar, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davasında pay sahipleri ve alacaklılar bakımından önemli kavramlardır. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin, pay sahibinin veya alacaklının alanında doğrudan yol açtığı zararlara doğrudan zarar denir. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin malvarlığına zarar verdiği ve bu zararın pay sahiplerini veya alacaklıları etkilediği zararlara da dolaylı zarar denir. Somut olayda öncelikle, söz konusu talebin davacının doğrudan mı yoksa dolaylı zararını mı oluşturduğu hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı anonim şirketler hukukunda sorumluluk çerçevesinde, ortağın veya alacaklının doğrudan kendi malvarlığında mı, yoksa şirketin zararı dolayısıyla “yansıma” (…) bir zarara mı maruz kaldığı sorusunu cevaplamaya yarar. Bu iki kavram yalnızca ortakların ve alacaklıların zararı halinde kullanılır, zira sorumluluk hükümleri çerçevesinde anonim şirket yalnızca doğrudan zarara uğrayabilir, ortaklar ve alacaklılar bakımından ise hem doğrudan hem de dolaylı zarar söz konusu olabilir. Doğrudan doğruya zarar,anonim şirket ortaklarının ve alacaklıların yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zarardır. Şirketin ortakları ve alacaklıları, ortaklık zarar görmeden de bir zarara uğrayabilirler. İşte ortaklık malvarlığında herhangi bir azalma meydana gelmeden ortağın ve alacaklının malvarlığında meydana gelen azalmaya şirketler hukukunda doğrudan zarar denilmekte ve bu durumda pay sahibine hükmedilecek tazminatın kendisine ödenmesi talebiyle dava açma imkanı tanınmaktadır. Ortakların veya alacaklıların doğrudan doğruya zararı, yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda bu kimselerin ferdi ve hususi haklarının ihlali şeklinde ortaya çıkar. Ortakların ve alacaklıların doğrudan zararına ilişkin olarak başlıca şu örnekler verilebilir: Sermaye artırımında ortağın rüçhan hakkının kullanımının engellenmesi, ortağa payına uygun temettü ödenmemesi, ortağın genel kurul toplantısına katılmasına veya toplantıda oy kullanmasına haksız yere engel olunması, hazırlanan yanlış bilançoya istinaden ortağın hisselerini satması veya yeni hisse senedi alarak zarara uğraması, alacaklının yanlış bilgiye dayanarak şirkete kredi açması. Alacaklıların ve ortakların doğrudan zarar görmeleri nedeniyle uğradıkları zararın tazminini talep etmeleri, genel hukuk prensibi olan sorumluluğun bir sonucudur. Doğrudan doğruya uğranılan zararlardan dolayı açılacak davalarda ortaklar ve alacaklılar tazminatın kendilerine verilmesini talep edebilirler. Birden fazla pay sahibi veya alacaklı aynı fiille zarara uğramış olsalar dahi talep edilebilecek tutar bizzat uğradıkları zarar ile sınırlıdır. Aslında ortakların ve alacaklıların doğrudan zararı şirketler hukukuna özgü tipik bir sorumluluk davası olmayıp şirketin haksız fiilini teşkil eder. O nedenle bu davalarda anonim şirketlere özgü aktif ve pasif dava ehliyeti, doğrudan ve dolaylı zarar, farklılaştırılmış teselsül gibi özel düzenlemeler dışında esas itibarıyla haksız fiil sorumluluğuna ilişkin zarar, illiyet bağı, hukuka aykırılık ve kusura ilişkin kurallar uygulama bulur. Doğrudan zarara istinaden dava hakkı her bir ortağa ve alacaklıya direk ve kişisel olarak tanınmıştır ve diğer ortakların, alacaklıların veya şirketin tazminat talebinden tamamen bağımsızdır. Zararın doğrudan zarar olması halinde, ortak bu davayı hem yönetim kurulu üyelerine hem de şirkete yöneltebilir. Dolayısıyla zarar olarak nitelendirilen zarar ile kastedilen, ortakların veya alacaklıların, yönetim kurulu üyelerinin ortaklık malvarlığını kötüleştiren davranışlarından şirketin zarara uğraması neticesinde uğradıkları zarardır (yansıma zarar/…). Burada doğrudan zarar gören şirket olmakla birlikte, onun malvarlığında azalma meydana getiren bütün işlemler, ortaklar ve alacaklılar bakımından dolayısıyla zarar teşkil etmektedir, çünkü bu zarar nedeniyle şirketin ödeme gücünde meydana gelen azalma, alacaklıların ve ortakların taleplerinde bir kayba yol açmaktadır. 6102 s. TTK mülga TTK md. 309 dan farklı olarak dolaylı zarar kavramını kullanmamış, şirketin uğradığı zararın şirket ve ortaklar tarafından talep edilebileceğini belirterek dolaylı zarara üstü kapalı olarak yer vermiştir. Ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararından ancak şirketin zarara uğraması ve bu zararın ortakların ve alacaklıların malvarlığında bir azalmaya sebep olması halinde bahsedilebilir. Şirketin zararı ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararının “olmazsa olmaz/conditio sine qua non” şartıdır.Dolaylı zararın talebi halinde ise davanın anonim şirkete yönetilmesi mümkün değildir. Zira bu durumda asıl zarara uğrayan şirketin kendisidir. Ortak ile alacaklı şirketin zararının giderilmesi talebiyle bu davayı açmaktadır. Huzurdaki davada davacı, davalı yönetim kurulu başkanının,şirketi yönetirken yaptığı usulsüzlükler nedeniyle şirketin zarar gördüğünü bu zarardan kendi ortaklık payının da etkilendiğini ileri sürerek uğranılan zararın kendisine ödenmesi talep etmektedir. Davacının talep konusu ettiği şirketin malvarlığında azalmaya yol açan eylem ve işlemler nedeniyle davacının dolayısıyla uğradığı zararlar olup, burada davacının şirketler hukuku anlamında doğrudan bir zararından bahsedilemez. Davacı ortak örneğin şirket ödenmesi gereken bir kâr payını ödememiş olsaydı doğrudan zarara uğrayacakken, şirketin zarar etmesi dolayısıyla kâr payı dağıtmaması halinde asıl zarara uğrayan şirket olacağından buradaki zarar davacı bakımından dolaylı zarar teşkil eder. Dava dışı şirketi yöneten davalının usulsüz işlemleri nedeniyle şirketin zarara uğramasından kaynaklanan zarar davacının doğrudan değil dolaylı zarardır. Bu durumda davacının şirketin uğradığı yansıma zararı ortak sıfatıyla talep edebileceği bir başka ifade ile davacının aktif dava husumeti bulunmakla birlikte huzurdaki davada,davacının, 6102 sayılı TTK’nın 555/1 maddesi gereğince tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebileceği, davacının ise tazminatın doğrudan kendisine ödenmesini talep ettiği, bu şekilde dava açılamayacağı (Yüksek Yargıtay 11 inci Hukuk Dairesi’nin 17/11/2016 gün ve 2016/7730 esas,2016/8878 karar,15/11/2016 gün ve 2015/11797 esas, 2016/8840 karar, 02/05/2016 gün ve 2015/9695 esas,2016/4941 karar sayılı ilamları) anlaşıldığından davanın HMK’nın 114/2 ve 115/2.maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davacının iddia ettiği zarar dolaylı zarar olup, böyle bir davada hükmedilecek tazminatın ancak dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açılabileceği, oysa davacının kendi adına tazminatın hüküm altına alınmasını istediği anlaşılmakla, bu şekilde dava açılamayacağından, davanın HMK’nın 114/2 ve 115/2.maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesi tarafından verilen 25.05.2023 tarihli kararın, usul ve yasaya aykırı olduğunu ve bu nedenle istinaf kanun yoluna başvurduklarını, Davalının, 2001 yılında, dava dışı … Ticaret A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı seçilmiş olduğunu, sonrasında ise 2001 yılından 2007 sonuna kadar, değişik bankalarda … ve … (kendisi) ve ayrıca dava dışı şirkette çalışan onlarca işçinin adlarına, kimsenin haberi olmaksızın, usulsüz bir şekilde vadeli ve vadesiz yüzlerce hesap açtığını, yüklüce paralar yatırıp çektiğini ve hesapları kapattığını, davalının ayrıca dava dışı şirkete ait banka kasalarında saklamış olduğu çekleri bu hesaplar üzerinden tahsil etmek amacı ile kasa verdiğini, çek bordroları düzenlediğin, çeklerin arkalarına, adına hesap açtığı kişilerin taklit imzalarını attığını ya da arttırdığını, karşılıksız çıkan çeklerin imza karşılığı iade alınarak ödenen çeklerin bedellerinin ise başka hesaplara virman yapıldığını, ancak bunlar sanki kasadan nakit çekilip diğer hesaplara nakit yatırılmış gibi muamele yapılarak paraların izinin sürülmesinin engellenmeye çalışıldığını, Davalının, dava dışı şirketteki bu usulsüzlükleri ile kayıt dışı işlemlerinin, bir süre sonra vergi dairesi tarafından tespit edildiğini ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğu … Ticaret A.Ş.’nin, 2003, 2004 ve 2005 dönemleri ile ilgili olarak inceleme altına alındığını, nitekim daha sonradan davalının, dava dışı şirketi kullanarak milyonlarca liralık usulsüzlük ve yolsuzluk yaptığının anlaşıldığını, bunun doğal sonucu olarak dava dışı şirket ve ortaklarının, ciddi bir borç yükü ve vergi cezası ile karşı karşıya kaldıklarını, şirket adına tahakkuk eden vergi cezalarının, yönetim kurulu başkanı davalı … tarafından ödenmesi gerekirken, davalının imzası ile dava dışı şirketin hesaplarından ödenmiş olduğunu, tüm bunları bizzat ve diğer ortaklardan gizli bir şekilde yapan davalının faili olduğu, milyonlarca liralık usulsüzlük yaptığı hukuka aykırı bu işleri müvekkiline isnat etmeye çalışarak İstanbul 2020/112541 Soruşturma sayılı dosyası ile şikayette bulunduğunu, ancak dosyadan takipsizlik kararı verildiğini, bu hususta şirket tarafından ödenmek zorunda kalan paranın, günümüz rayiç değerleri dikkate alınmak sureti ile hesaplanması talepleri bulunmakta olduğunu, YK Başkanı olduğu dönemde dava dışı … San.ve Tic. A.Ş.’nin gelir gider dengesinin, davalı tarafından sistematik bir şekilde bozulduğunu, şirketin ödemek zorunda olduğu kira paralarının davalı tarafından bilinçli bir şekilde ödenmediğini, kendi uhdesine geçirildiğini ve şirket hakkında bu nedenle Gaziosmanpaşa … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı, Gaziosmanpaşa İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, Gaziosmanpaşa 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2020/545 ve 2022/460 Esas sayılı dosyaları ile davalar açıldığını, dava dışı şirketin davacı tarafından 3.000.000,00TL’nin üzerinde bilinçli bir şekilde borçlandırılmış olduğunu, işbu dosyaların halen derdest olduğunu, dava dışı şirket hakkında ayrıca Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/291 Esas ve Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2022/869 Esas sayılı dosyası ile haksız işgal ve ecri misil talepli davalar açılmış olduğunu, tüm bu davaların tek sorumlusunun ise şirketin YK Başkanı davalı … olduğunu, Davalının, 2009 ile 2019 yılları arasında şirket çalışanlarından bazılarına ortada hiçbir haklı ve hukuki neden olmaksızın ve yıllık yasal sınır azami 270 saat olmasına rağmen, 1000 saatin üzerinde fazla mesai yaptırılmış gibi göstererek, gayrı faal bir hale getirilmiş şirkete yüklü miktarlarda paralar ödettirmiş olduğunu, halbuki davalının, açmış olduğu ve ayrıca kendisi hakkında açılan birçok davada, dava dışı şirketin gayrı faal olduğunu, hiçbir iş yapılmadığını yazılı bir şekilde defalarca dile getirmiş olduğunu, bununla beraber, çalışması olmayan, davalı tarafından pasif hale getirilen dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ nin fazla mesai ödemesi yapması bir yana, ödettirilen fazla mesailerin de normal ücretin hafta tatillerine rastlayan günlerde 1.5 kat, ulusal bayram ve tatil günlerinde ise 1 kat olarak yasal sınırlarda hesaplanması gerekirken, yeni bir usulsüzlük ile her iki durumda da normal mesainin 2 katı olarak hesaplanarak ödeme yaptırıldığını ve şirketin bu yönüyle de ciddi bir şekilde maddi zarara uğratılmış olduğunu, tüm bunların dava dışı şirketin muhasebe kayıtları, ücret bordroları, puantaj defterlerinde çok açık bir şekilde yer almakta olduğunu, Kendisine yakın gördüğü ve usulsüzlüklerine göz yuman şirket çalışanlarına, şirketin parası üzerinden bir hayli bonkörce davranan davalının, yapmış olduğu usulsüzlüklere taraf olmayan, bunların içerisinde asla yer almayan, her fırsatta bunları davalıya cesur bir şekilde söyleyerek doğru yoldan ayrılmayan şirketin emektar personelini, sorgusuz sualsizce tek başına işten kovduğunu, bir kısım personelin de davalının tavırları yüzünden erkenden emekli olup şirketten uzaklaşmak zorunda kaldıklarını, davalının tacizleri sonrasında kendi isteği ile ayrılmak zorunda kalan personelden bazılarının, davalının uzlaşmaz tutumlarına rağmen alacaklarını talep noktasında dava açmadıklarını, ancak bazı çalışanlar tarafından davalı şirket hakkında, Bakırköy 16. İş Mahkemesi’nde 2019/1217 Esas ile Bakırköy 29. İş Mahkemesi’nin 2020/428 Esas sayılı dosyaları ve başkaca tazminat davaları açılmış olduğunu, bu meyanda dava dışı şirketler hakkında tazminat vs hükmedilmiş olduğunu, Davalının, kendisine yakın gördüğü birkaç şirket işçisine karşılıksızca yüklü miktarlarda maaş ödemesi, geçmişe dönük zamlar, prim ödemesi vb. isimler altında karşılığı olmayan paralar ödeyerek şirketi büyük maddi zararlara uğratmış olduğunu, Hal böyle iken davalının, dava dışı şirketi ciddi bir şekilde borçlandırdığını ve şirketin parasını, zimmetine geçirmek, kabarık ve suni masraflar göstermek, üretim makinelerinin, ham maddelerin ve maddi değeri milyonlarca liranın üzerindeki metal ve plastik hurdaların satışından elde edilen gelirleri için açıktan alınan paraları elden kendisine almak vb. yollarla eritmiş olduğunu, bu durum karşısında davalının gayri faal hale getirdiği şirkete ait bankalarda bulunan ne kadar parasını harcadığının, dava dışı şirketi borçlandırmak suretiyle yaptığı harcamaların miktarının, satışı yapılan üretim makine ve teçhizatları ile ham maddelerin kağıt üzerinde gösterilenin dışındaki gerçek değerlerinin, ayrıca şirket kayıtlarına geçmeyen tamamen kayıt dışı olan hurdaların satış bedellerinin, şirket kasasından yaptığı maaş, ikramiye vb. tüm ödemelerin mutlaka araştırılması ve bu yönde de mutlaka hesaplama yapılması gerektiğini, Davalının ayrıca, kendi şahsi harcamalarını ve şirket ile ilgisi olmayan işlerle ilgili olarak teminat mektuplarını dahi dava konusu şirket üzerine yüklemiş olduğunu, davalının her türlü özel hizmeti ve işlerini mesai saatleri içerisinde şirket çalışanlarına yaptırmış olduğunu, davalının kendi bindiği aracın yakıtını dahi uzun yıllardır dava dışı şirkete ödetmekte olduğunu ve ortakların hakları ile menfaatlerinin hiçe sayılmakta olduğunu, davalının kendi şahsi işleri ve özel hizmetleri için adamlar tuttuğunu ve bunları şirket personeli olarak göstererek maaş vs. ödemeleri şirkete yaptırılmış olduğunu, davalının hizmetindeki bu kimselere maaş ödemelerinin dışında ayrıca fazla mesai ödemeleri dahi yapıldığını, bu kişilerin kimler oldukları, sayıları ve aldıkları paraların … A.Ş.’ nin kayıtlarında yer almakta olduğunu, Dava dışı şirkette maaş artışlarının, olması gerektiği gibi performans, kıdem, hakkaniyet ve eşitlik esası yerine kim daha fazla davalı …’e ve onun amaçlarına hizmet ederse ona göre yapılmış olduğunu, dava dışı şirketin gayrı faal hale gelmesinin en önemli nedenlerinden bir tanesinin de bu olduğunu, zira çalışanların büyük çoğunluğunun bu nedenle şirketin menfaatlerini ilk sırada tuttuklarını, böyle bir zihniyetin şirketi ayakta tutabilmesinin düşünülemeyeceğini, davalının şirketin gayrı faal hale gelmesinden, muhtemel, beklenen karlardan yoksun kalmasından vb. sorumluluğunun olduğunu, Sadece 2019 yılı için düşünüldüğünde dava dışı şirkette çalışan, işini yapan emekçi insanlara ” şirket zararda, zaten üretim yapmıyoruz ” denilerek %5-10 gibi asgari ücret artış oranının bile çok altında insafsız bir zam yapılırken, davalıya tam olarak biat etmiş özel işlerinde çalışıp, özel hizmetlerinde bulunanlara %45-50 zam yapıldığını, üstelik bu zam kararlarının, 6 ay öncesinden geçerli sayılarak hiçbir faaliyeti olmayan şirketin kalan kaynakları suistimal edilerek zarara uğratılmış olduğunu, Davalının, … A.Ş.’ye ait üretim makinelerini sattığını, bakımsızlıktan çöken binalar ile ilgili olarak sigorta şirketlerinden aldığı tazminatları da gizleyerek bunları da kendi cebine koyduğunu, davalının YK başkanı olduğu tarihten kısa bir zaman öncesinde çok sayıda işçisi olan, muazzam üretim ve ticaret yapan … A.Ş.’nin yerinde şu anda yeller esmekte olduğunu, bu meyanda dava dışı şirketin gelir gider dengesinin araştırılmasını, ne kadar giderinin olduğunu, bu giderlerin miktarı ve çeşidinin araştırılmasını, şirket ile ilgisi olmayan işlerle ilgili olarak teminat mektubu karşılığında ödediği paraların miktarını ve dava dışı şirketin uğradığı zararların tespitini talep ettiklerini, Davalının, 2010 yılında yasal zorunluluğa rağmen, Genel Kurul kararı ve hatta en azından bir yönetim kurulu kararı dahi olmaksızın sırf canı öyle istediği için olsa gerek bir anda, 200 kişinin üzerinde çalışana istihdam sağlayan, sektörünün lideri olan dava dışı … A.Ş.’ nin üretimini durdurduğunu, faaliyetini sonlandırdığını, çalışanları işten çıkardığını, makine ve teçhizatı çürümeye terk ettiğini, bir arada bu kadar zararı şirkete YK başkanı bir yana, ancak şirketin düşmanı olan birisinin belki verebileceğini, davalının 02.03.2010 yılında yapılan Genel Kurul toplantısında hiçbir geliri olmayan, faaliyetini sona erdirdiği dava dışı şirketten kendisine aylık 10.000 TL yani o dönemde 9.000 USD huzur hakkı adı altında ödeme yapılması kararını aldırdığını ve 2 sene boyunca yaklaşık 150.000 Dolara yakın bu ödemeleri aldığını, halbuki kurulduğu tarihten beri daha önce şirketin tarihinde yönetim kurulu üyelerine böyle bir ödeme yapılmadığını, bu paraların da mutlaka dava dışı şirkete ödenmesi gerektiğini, Davalının, kendisi adına gayrimenkul alınması için dava dışı şirketin … Beyazıt Şubesinde bulunan hesaplarından 30.03.2010 tarihinde 400.000,00 Amerikan Doları, 28.04.2010 tarihinde 200.000,00 Amerikan Doları olmak üzere toplamda 600.000,00 Amerikan Doları nakit parayı, bankaya yazıp tek başına imzaladığı talimat ile babası … hesabına aktarmış olduğunu, davalının böyle bir hakkı bulunmadığını ve zararı tazmin etmesi gerektiğini, Davalının 17.08.2011 tarihinde ise, dava dışı şirket ile hiçbir ilgisi olmayan bir konuda kendi şahsi hesaplarından karşılaması gerekirken şirket adına yazıp imzaladığı talimat ile şirketin … Beyazıt şubesindeki 181.500,00 TL parasını teminat olarak bloke ettirerek … adına teminat mektubu aldığını, 31.01.2013 tarihinde ise bu kez dava dışı şirketin … Beşyüzevler Şubesinde bulunan 191.400,00 TL hesabını bloke ettirerek yine … adına teminat mektubu aldığını, şirketin asla ilgisinin olmadığı, …’in şahsi işi olan bu teminat mektupları nedeniyle 2011 yılından bu yana blokede olduğu için hem parasını kullanamadığından enflasyon karşısında paranın değerinin 10’da 1’lere kadar gerilediğini hem de iade edilmeyen bu teminat mektupları için 12 yılda Yüzbinlerce TL komisyon ve masraf ödemesi yapılmak zorunda kalındığını, bu ödemelerin halen dahi devam etmekte olduğunu, davalının bu zararları mutlaka şirkete iade etmesi gerektiğini, Davalının, 06.09.2011 tarihinde şirket kasasından 80.000,00 TL’yi, … ödeme yapılmış gibi göstererek, ödeme makbuzunu …’in imzasını taklit etmek suretiyle başkasının yerine kendisinin sahte imzalar atmış olduğunu, bu hususun oldukça önemli olduğunu, davalının sahte imzalar ile belgeler düzenlemekte hiç bir sakınca görmediğini, 04.03.2013 tarihinde ise yazıp imzaladığı talimat ile şirketin … Beyazıt Şubesindeki hesabında bulunan 100.000,00 TL parasını, ortada hiçbir haklı neden olmaksızın … isimli şirket çalışanının … Bankası’nda bulunan hesabına EFT yaptırdığını, hem sahte imza ile … ödenmiş gibi işlem yapılan 80.000,00TL’nin, hem de … isimli kişinin hesabına aktarılan 100.000,00 TL’nin … hesabına borç olarak kaydedilmiş olduğunu, bunun da mutlaka şirkete ödenmesi gerektiğini, Davalının, 2019 yılında hiç yapılmamış bir Genel Kurul toplantısına dair sanki toplantı yapılmış gibi sahte Genel Kurul Tutanağı düzenlediğini, vekili ile beraber imzaladıkları sahte tutanağı ticaret sicil müdürlüğüne tescil ettirerek … A.Ş. ‘yi tek başına yönetme ve imza ile temsil etme yetkisini elde ettiğini, şirketin bütün organlarının tek bir kişiden oluşmakta olduğunu, bu sahtecilik ve dolandırıcılık nedeniyle davalının, İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 2021/1081 Esas sayılı dosya ile yargılanmakta olduğunu, dava dışı şirketin sözleşmeli ve her ay düzenli bir şekilde ödemesi yapılan avukatları ve muhasebecisi olmasına karşın davalının, kendi özel avukatları ve muhasebecisine şirket üzerinde işler vererek yüklü ödemeler yaptığını şirket parasını onlara aktardığını, davalının kendi şahsi işleri için ödemesi gereken paraları da bu şekilde şirket üzerinden ödemiş olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu, tüm bunların da tespiti ve şirkete iadesi gerektiğini,Davalının, dava dışı …A.Ş.’nin, şu andaki maddi değerleri milyonlarca olan üretim araçlarını, kazanlarını, ham maddelerini ve depoda bulunan malları ile plastik ve metal hurdaları, diğer ortaklardan gizlice bir şekilde ve yok pahasına elden çıkarmış olduğunu, oysa yönetim kurulu başkanı da olsa davalının böyle bir hakkının asla olmadığını, nitekim davaya konu şirketin davalının tek başına tasarruf edebileceği bir işletme olmadığını, davalının bu hususta da hesap verme yükümlülüğü söz konusu olduğunu, ancak davalının hesap vermek bir yana diğer ortaklara bu yönde en küçük bir bilgilendirme dahi yapmadığını ve bu yönde kendisine yöneltilen sorulara cevap dahi vermediğini, bu meyanda davalının halihazırda aktif görünen şirketin üretim araçları ve makinelerini neden sattığının, bunların göstermelik satış bedellerinin gerçekleri yansıtıp yansıtmadıklarının, paralarının nerelerde kullanıldığının, şirketin uğramış olduğu maddi zararların mutlaka tespiti gerektiğini, tüm bunların yanında ayrıca, tasfiyesi kesinleşmemiş dava dışı şirketin, üretim araçlarının elden çıkarılarak tamamen üretim ve iş yapamaz hale getirilmesi nedeniyle uğradığı maddi zararının da hesaplanması talepleri bulunduğunu, Davalının, dava dışı şirketteki usulsüzlükleri sonucunda elde ettiği muazzam servetin izini kaybettirebilmek ve aklayabilmek amacıyla bu paraların bir kısmını, 2019 yılında 30.000.000,00 TL sermaye ile tek başına paravan bir şekilde kağıt üzerinde kurduğu ancak hiçbir iş yapmayan “… A.Ş.”ye aktarmış olduğunu, bu şirketin fiiliyatta hiçbir iş yapmamasına rağmen milyonlarca liralık bir mal varlığına sahip olduğunu, normal şartlar altında böyle bir şeyin olabilmesinin mümkün olmadığını, … A.Ş.’nin hangi iş ya da işlerden kazandığı paralarla aktiflerini çoğalttığının meçhul olduğunu, mezkur şirketin büyük olasılıkla, davalının hem para aklama hem de şahsi vergisel yükümlülüklerinden kurtulabilmek amacına da hizmet etmekte olduğunu, bu şirketin (….A.Ş.) sahibi olduğu her şeyin iş gerçeğinde, dava dışı … A.Ş.’nin ve payı oranında ise müvekkilin olduğunu, davalının bu tür hileli yollar ile dava dışı ….A.Ş.’ nin ve müvekkilinin haklarını uhdesine geçiremeyeceğini, bu durum karşısında davalıya ait … A.Ş.’nin ticari kayıtlarının incelenmesi ve müvekkilinin ortağı olduğu dava dışı … A.Ş.’ den buraya aktarılan paranın hesaplanması talepleri bulunduğunu, Davalının, yönetim kurulu başkanı olarak faaliyetlerine son verdiği 2010 yılında … A.Ş.’nin kasası ve banka hesaplarında yaklaşık 10 MilyonTL nakit parası, çok değerli bir arsada hisseleri ve makine parkı ile teçhizatı bulunmakta olduğunu, o dönemde 1 Amerikan Dolarının ortalama 1,4 TL olması karşısında bu paranın döviz karşılığının 7.000.000,00 Amerikan Doları olduğunu, bu paranın günümüzdeki Türk Lirası karşılığının ise, 130.000.000,00 TL’nin üzerinde olduğunu, tek başına bu hesaplamanın dahi davalının ne kadar büyük paraları dava dışı şirketten ele geçirdiğini ortaya koymakta olduğunu, Aradan geçen 10 yılda bu parayı çeşitli yöntemlerle eriten geride pek bir şey bırakmayarak kendisi ve adamlarının banka hesaplarına aktaran davalının, başına geleceklerin farkına varınca bu kez yaptığı usulsüzlüklerin üzerini örtebilmek ve hesap sorulmasını engellemek amacıyla 2020 yılında şirkete karşı fesih istemli dava açmış olduğunu, hatta öyle ki bu davayı dahi, aynı zamanda feshi talep edilen şirketten de vekalet verdiği özel avukatına açtırdığını, yani avukatın hem şirketin feshini isteyen …’in hem de haklarının ve varlığının devamının savunulması gereken şirketin avukatının aynı kişi olduğunu, üstelik böylesine önemli davayı yıllardır şirketin avukatlığını yapan sözleşmeli aylık ücret alan şirket avukatına bile ihbar etmeyerek şirketin kendini savunmasını, davaya cevap vermesini bile engellemiş olduğunu, Davalının, dava dışı şirketin savunma ve cevap haklarının bilinçli bir şekilde kısıtlanması nedeniyle verilen fesih kararı henüz kesinleşmemiş iken ve Genel Kurul toplanarak alınmış herhangi bir tasfiye kararı da olmaksızın 2022 yılında şirketin tüm üretim hattını, makine ve teçhizatını satarak, piyasa değerinin çok altında gösterilen satış bedelini dava dışı şirketin kasasına, geri kalan büyük orandaki parayı da kendi zimmetine geçirmiş olduğunu, tasfiyeye ilişkin kararın şu an temyiz aşamasında olduğunu, işbu usulsüz karar bozulduğu, fesih kararı ortadan kaldırıldığı zaman dava dışı şirketin bir daha eski haline dönebilmesinin daha şimdiden neredeyse imkansız bir hale gelmiş olduğunu, davalının kendisini adeta kanunların dahi üzerinde görerek yapmış olduğu bu işlerin hesabını mutlaka adalet önünde vermek zorunda olduğunu, zira davalının tacir olduğunu ve basiretli olmak zorunda olduğunu, Davalının, tüm bu usulsüzlükleri para ve mal hırsının etkisinin altında, kötü niyetli ve kasıtlı bir şekilde yaptığını, davalının dava dışı şirketi ve pay sahibi müvekkilini ciddi bir şekilde zarara uğratmış olduğunu, davalının 6102 sayılı TTK’nın öngördüğü kusurluluktan ziyade kasıtlı ve kötü niyetli olduğunu, tek amacının ise diğer ortaklardan olan müvekkilinin haklarını engellemek ve dava dışı şirketin bütün aktiflerini kendi menfaati için kullanmak olduğunu, davalının bunu yukarıda izah edildiği üzere başardığını ve hem dava dışı şirketi tüketme noktasına getirdiğini hem de hakkı olmayan ciddi paralar elde ettiğini, davalının bir an için kötü niyetli yerine kusurlu olduğu kabul edilse dahi o zaman da sorumlu olacağını, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ nun 553/I. maddesinin; “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” şeklinde olduğunu, Yargıtay 11.HD. 13.6.1974 tarih ve 1974/1913e -1974/1990 k sayılı kararına göre; TBK hükümleri gereğince şirket işlerini idare eden müdürün, tıpkı vekil gibi sorumlu olacağını, Bu genel sorumluluk prensibi gereğince dava hakkının; şirket tüzel kişiliğine, ortaklara ve şirket alacaklılarına ait olduğunu, Türk Ticaret Kanunu uyarınca şirketin yönetim kurulu başkanının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kast ve/ veya kusurları ile ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olduklarını, Esas sözleşme ve genel kurul kararına göre; davacı müvekkil …’in, dava dışı … Ticaret A.Ş.’nin ortağı olup TTK 644 yollamasıyla TTK 553 maddesi gereğince davacı sıfatı ve taraf ehliyeti olduğunu, Davalı …’in de dava dışı … A.Ş.’nin ortağı ve yöneticisi olup TTK 644 yollamasıyla TTK 553 maddesi gereğince davalı sıfatı ve taraf ehliyeti bulunduğunu, 6102 sy TTK nun 626 maddesinin; ” (1) Müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler. 202 ilâ 205 inci madde hükümleri saklıdır. (2) Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemiş veya diğer tüm ortaklar yazılı olarak izin vermemişse, müdürler şirketle rekabet oluşturan bir faaliyette bulunamazlar. Şirket sözleşmesi ortakların onayı yerine ortaklar genel kurulunun onay kararını öngörebilir.(3) Müdürler de ortaklar için öngörülmüş bulunan bağlılık borcuna tabidir. ” şeklinde olduğunu, Yönetim kurulu başkanı aleyhine açılacak sorumluluk davasının hukuki niteliğinin kanundan doğan sorumluluk olduğunu, çünkü, TTK m.626 ve TTK 644 yollamasıyla TTK 553 maddelerinde sorumluluk davasının ayrıntılı olarak düzenlenmiş olduğunu, Ticaret Kanunu’nda boşluk olması halinde de, vekâlet akdi hakkındaki Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiğini, Yasal bu düzenlemeler karşısında, ilk derece mahkemesinin, müvekkilinin aktif dava ehliyetinin olmadığını öne sürerek davanın usulden reddine karar vermesinin bir hayli yanlış olduğunu, bu durumun hukuka ve mevzuata aykırı olduğunu beyanla; Açıklanan nedenlerle; – Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/234 Esas- 2023/500 Karar sayılı dosyasından verilen 25.05.2023 tarihli gerekçeli kararın kaldırılarak, istinaf taleplerinin kabulüne, – Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; yasal dayanağını TTK’nın 553. maddesinden alan davacının ortağı olduğu dava dışı anonim şirket yönetim kurulu başkanı ve üyesinin sorumluluğu sebebiyle tazminat talebine ilişkindir. Mahkemece davanın dava şartı eksikliği sebebiyle usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, davacının dava dışı …Anonim Şirketi’nin ortağı, davalının yönetim kurulu başkanı ve üyesi olduğunu, davalının kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ederek ve dava dilekçesinde ve istinaf dilekçesinde belirtilen usulsüz işlemleri ile dava dışı şirketi zarara uğrattığını ve şirketin zarara uğraması sebebiyle kendisinin de zarara uğradığını, şirket ortağı olarak uğradığı maddi zararın hissesi oranında davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, dava konusu şirketi asıl davacının zarara uğrattığını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki ihtilaf; şirketin yönetim kurulu başkanı ve üyesi olan davalının şirketin ortağı olan davacıyı doğrudan ve/veya dolaylı olarak zarara uğratıp uğratmadığı, uğratmış ise miktarı, davacının davalıdan bu zararın tahsilini talep edip edemeyeceği hususlarındadır. TTK’nın 553/1 maddesine göre; kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. TTK’nın 555/1 maddesine göre; şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler. Bu hüküm uyarınca yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa ait ise de, zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Bilindiği gibi; Yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa ait olup, böyle bir davanın açılabilmesi genel kurulun bu yönde bir karar alması koşuluna bağlıdır. Ancak, zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortak tarafından açılacak dava, ortaklığın dava açabilmesi için alınması gerekli genel kurul kararına da bağlı değildir. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik gösterir. Yöneticinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak TTK’nin 555. maddesi gereğince ortak, dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisine değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21/03/2018 tarih, 2016/8965 esas ve 2018/2193 karar sayılı ilamı) Somut uyuşmazlıkta; davacı, ortağı olduğu dava dışı anonim şirketin davalı tarafından kötü şekilde yönetilmesi ve usulsüz işlemler yapılması nedeniyle malvarlığının azaltıldığını ve kötüleştiğini ve bu sebeple zarara uğradığını iddia ederek iş bu tazminat davasını açmıştır. Dava dilekçesinde davalıya yöneltilen isnatların tümü usulsüz işlemler ile şirketin mal varlığının azaltıldığı, başka şirkete, kişilere ve davalıya aktarıldığı eylemlerini içermekte olup, nitelikleri itibarı ile dava dışı şirket yönünden doğrudan zarar, davacı ortak yönünden ise dolaylı zarar iddiasını içermektedir. Davada, davalı yöneticinin şirketi kötü yönetimi sonucu şirketi zarara ve dolayısıyla davacı ortağı da zarara uğrattığı ileri sürüldüğüne göre, dava konusu edilen zararın davacı yönünden dolaylı zarar niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında mahkemece, davanın ancak hükmedilecek tazminatın dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açılabileceği, davacı tarafça tazminatın bizzat kendisine hissesi oranında ödenmesinin talep edilmesi karşısında iş bu davanın dinlenemeyeceği nazara alınarak davanın reddine karar verilmesi isabetli olup, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcı peşin olarak yatırılmış olmakla, başkaca harç tahsiline yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı bulunması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 23/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.