Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1305 E. 2023/1164 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1305 Esas
KARAR NO: 2023/1164 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/765 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ: 12/05/2023
TALEP: İhtiyati Tedbir
BİRLEŞEN İSTANBUL 10.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2022/868 Esas SAYILI
DOSYASINDA:
TALEP: İhtiyati Tedbir
BİRLEŞEN İSTANBUL 18.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2023/212 Esas SAYILI
DOSYASINDA;
KARAR TARİHİ: 13/07/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla; dairemize UYAP sistemi üzerinden elektronik olarak gönderilen dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Ana dosyada İhtiyati Tedbir isteyen davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davaya konu şirket hisselerinin tamamının şeklinin nama yazılı pay senedi şekilinde görüldüğünü, nama yazılı pay senetlerinin devrinin ciro ve teslim yolu ile mümkün olduğunu, bu durumda devrin çok kolay bir vaziyette gerçekleştirilebileceğini ortaya koyduğunu, davalılar adına kayıtlı olan hisse devirlerinin iyi niyetli üçüncü kişilere karşı devredilmesi durumunda hakkın kullanımının imkansız hale geleceğini, zira mevcut hisse senedinin, yukarıda açıkladığımız sebeple devrin önlenebilmesi adına tedbir kurumuna başvurulması gerektiğini, tedbir kurumu düzenlenirken tedbir için gerekli şart olan tedbir sebebi ve türünün ne şekilde olacağını ve yaklaşık ispat koşulunun HMK 390/3’de düzenlendiğini, esas sözleşme ile şirketin pay senedinin devrinin kısıtlanabilir ise işbu hüküm kıyasen uygulandığında mahkemenin vereceği tedbir doğrultusunda da mahkeme kararı ile de pay devrnini sınırlandırılabileceğini, hisse senetlerinin devrinin yahut devir kabiletinin dava sonuna kadar Tİcaret Sicil Gazetesi’ne yapılacak ilan ile kısıtlanmasını, davalılardan senet asıllarının celp edilerek senetlerin kıymetli evrak olması sebebiyle mahkeme tarafından dava sonuna kadar muhafaza altına alınmasını, ciro ve teslim suretiyle devredilen senetlerin iyi niyetli 3. Kişilerin eline geçmesinin önlenmesi ve iyi niyetin ortadan kaldırılması için TSG’ye ilan yapılmasının elzem olduğunu, davalıların mevcut ekonomik durumu göz önüne alındığında müvekkilinin elden çıkan hisseleri geri alamadığı senaryoda davalılara rücu’ya yöneldiğinde tahsil imkansızlığı problemi ile karşılaşacağını, davalıların mevcut ekonomik gücünün bu şirket hisselerinin değerini karşılayabilecek vaziyette olmadığını, öncelikle İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen genel kurul kararının iptali konulu yargılamada edinilen deliller ve kararların başlı başına ispat yaklaşık ispat koşulunu sağladığını, İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde yer alan tereke dosyasına bakıldığında vergi dairesinden celp edilen bilanço kaydında ise murisin tek hissedarlık bilgisinin mevcut olduğunu, TSG’nde yer alan murise ait ilanlara bakıldığında sözde hisse devrinden itibaren 3 sene sonra hayatın olağan akışına aykırı vaziyette şirket işlemlerine müdahale etmesinin devrin sahte imza ile 2022 yılında yapıldığını gösterir vaziyette olduğunu, zira hakim ortak konumunda olan davalı …’un 3 sene sonra şirket işlemlerine müdahale etmesinin hele ki bu kadar büyük ölçekte mallarlığına sahip şirkete müdahalede geç kalınmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ayrıca durum ve koşulların varlığı göz önüne alındığında talep ettikleri tedbirin davalıların yargılama sonuçlanıncaya kadar hisse devri dışında şirketten alabilecekleri karı engeller vaziyette olmadığını, bu sebeple hakkın kullanılmasın önüne engel teşkil etmediğini, hisselerin devrinin engellenmesi açısından değerlendirmesinde ise şirketin 2019-2021 bilonçosunda da görüleceği üzere son 3 senede içerisinde yaklaşık 3 milyar TL zararda gözüktüğünü,bu kadar zararın ve borcun arasında şirket hisselerinin hangi edim karşılığı devredileceğinin hayatın olan akışına ve mantığa aykırı olduğunu beyanlarla ihtiyati tedbir taleplerinin kabulü ile; … A.Ş tarafından basılan tüm pay senetlerinin TSG’ye yapılacak ilan ile devrinin kısıtlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/212 Esas Sayılı dosyasında ihtiyati tedbir talep eden davacı vekili dava dilekçesinde özetle; %34 payla şirketi yöneten davalı … AŞ’nin %75 nisapla alaınması gereken genel kurul kararı olmaksızın konusu taşınmazları satmasının olanaklı olmayacağı nazara alınarak şirket taşınmazlarının üçüncü kişilere devirlerinin ve aynı sınırlamalara tabi tutulmasının önlenebilmesi amacıyla tedbir kararı verilmesini; terdiden Mahkeme’nin tedbir talebini kabul etmemesi halinde davalı … AŞ’nin taşınmazlarla ilgili tapuya “davalıdır” şerhi verilmesini, dava konusu gerçekte … AŞ’ye aitken davalı … AŞ adına pay defterine kaydedilen %66,74 hissenin üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Birleşen İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/868 Esas Sayılı dosyasında ihtiyati tedbir talep eden davacı vekili 28/02/2023 tarihli dilekçesinde özetle; davalı … AŞ’nin tüm sırlarına vakıf olan vekilleri Av. … ve Av. …, anılan Şirket’in temsil ve ilzam yetkisini sahteliği raporlanan ciroyla ele geçiren …’ın da vekilliğini ve ilgili soruşturmada (esasen) Şirket’e karşı savunmasını ifa etmiş olduğundan, İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin de tespit etmiş olduğu üzere “menfaat çatışması”na rağmen her iki tarafında da vekaletini ısrarla sürdürdüğünden, Av. … ve Av. …’nın, birbiriyle zıt menfaatleri bulunan davalı … AŞ ile …’ın vekalet görevlerini aynı anda yürütmekte olmalarının, aynı iş kapsamında kalan işbu dava bakımından da “menfaat çatışmasına” sebep olması ve işbu davada davalı … AŞ’nin temsili için temsil yetkisi verecek şahsın da … olacağı gereçeği karşısında “Şirket menfaatlerinin gözetilmeyeceği” anlaşıldığından TMK md. 426/3 uyarınca davalı … AŞ’nin işbu davada temsili amacıyla temsil kayyumu atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/05/2023 tarih 2022/765 Esas (Derdest Dava Dosyası) sayılı kararında; “Talep; ana dosya ve birleşen dosyalar içerisinde ihtiyati tedbir ile temsil kayyımı atanması talebine ilişkindir.6100 Sayılı HMK’nın 389 vd. Maddelerinde ihtiyati tedbir hükümleri düzenlenmiştir. Buna göre; HMK.nın 389 ve devamı maddelerinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir … İhtiyati tedbir, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir…Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır …” hükmü yer almaktadır.Dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre; mahkememiz dosyası arasında celp edilen İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/422 E. Sayılı dosyasına dayanak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 12. Hukuk Dairesi’nin 17/11/2022 tarihli ve 2022/1823 E. ve 2022/1606 K. Sayılı gerekçeli ilamı da göz önüne alınarak davacıların korunması gereken güncel hukuki menfaatlerinin bulunması, 3. Kişilere pay devrinin yapılması durumunda telafisi imkansız zararların doğma ihtimali bulunması hususları göz önüne alınarak HMK ‘ nın 389 maddesinde belirtilen şartların mevcut olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin ana dosyamız açısından ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, Birleşen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/212 Esas Sayılı dosyasında; 4721 sayılı TMK’nun 1010. Maddesinde; “Aşağıdaki sebeplere dayanan tasarruf yetkisi kısıtlamaları, tapu kütüğüne şerh verilebilir: 1. Çekişmeli hakların korunmasına ilişkin mahkeme kararları, 2. Haciz, iflâs kararı veya konkordato ile verilen süre, 3. Aile yurdu kurulması, artmirasçı atanması gibi şerh verilmesi kanunen öngörülen işlemler. Tasarruf yetkisi kısıtlamaları, şerh verilmekle taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. 4721 sayılı TMK’nun 1010. Maddesi uyarınca taşınmazın davalı olduğunun açıklanması, TMK 1023. Maddesindeki iyiniyet iddiasının ortadan kaldırılması mahiyetinde bulunduğu, Yüksek Yargıtay HGK’nun 21/10/2015 gün 2015/2-247 E. – 2015/2323 K ve 1. H.D.’nin 24/05/2012 gün 2012/6976 E. – 2012/6023 K ve 01/03/2011 gün 2010/11608 E. – 2011/2254 K. Sayılı kararlarında da belirtildiği üzere mahkemece konulan belirtme bu anlamda sonradan taşınmazı devralacakların iyiniyet iddiasını ortadan kaldıracak nitelikte bulunduğundan HMK.’nun 389 ve devamı maddelerinde ön görülen tedbir amaçlarına, usul ve yasaya, hak ve yarar dengesine, dosya kapsamına uygun olacağı, ayrıca dosya içerisine celp edilen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 2022/1823 E., 2022/1606 K. Sayılı ilamı da göz önüne alınarak yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiği kanaatine varıldığından dava konusu davalı … AŞ’nin taşınmazları üzerine “davalıdır” şerhi konulmasına karar vermek gerekmiştir. Konulan davalıdır şerhi HMK 390 ve devamı maddeleri uyarınca taşınmazın tasarrufunu engelleyici nitelikte bulunmadığından teminat alınmasına gerek olmadığına karar vermek gerekmiştir. Birleşen İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/868 Esas Sayılı dosyasında ise; Dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre; yargılamanın bulunduğu aşama ile şirketlerin aslolan temsilcileri vasıtasıyla yönetilmesi gerekeceği hususları göz önüne alınarak davacı tarafın şirkete kayyım atanması talebinin reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.”gerekçesi ile, 1-Ana dosyamız açısından davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile, – … Anonim Şirkiti tarafından basılan tüm pay senetlerinin devrinin engellenmesi yolunda ihtiyati tedbir konulmasına, bu durumun Ticaret Sicili Müdürlüğü’ne bildirilmesine ve ilanına, 2- Birleşen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/212 Esas Sayılı dosyasında İhtiyati tedbir talep eden vekilinin davalı … AŞ’nin taşınmazları üzerine ihtiyati tedbir konulması talebinin kabulü ile; Davalı … AŞ’nin taşınmazları üzerine “DAVALIDIR” şerhi konulmasına, -Teminat alınmasına yer olmadığına, -Şerhin ifası için Tapu Sicil Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, 3-Birleşen İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/868 Esas Sayılı dosyasındaki tedbir talebinin reddine, 4-Tedbir kararının tedbir isteyen tarafa tefhim veya tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde tedbirin uygulanmasının istenilmediği takdirde ihtiyati tedbir kararının HMK 393/1. Maddesi gereğince kendiliğinden kalkmasına, karar verilmiş ve asıl davada verilen davalı şirket tarafından basılan tüm pay senetlerinin devrinin engellenmesi yolunda ihtiyati tedbir konulmasına, bu durumun Ticaret Sicili Müdürlüğü’ne bildirilmesine ve ilanına dair tedbir kararına karşı davalılar … A.Ş ile … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl davada davalılar … A.Ş ile … vekili istinaf dilekçesinde özetle, davacı tarafın 07.12.2022 tarihli ihtiyati tedbir talepli dava dilekçesiyle müvekkili şirket hisselerinin sahtecilikle devredildiği iddiaları kapsamında müvekkili şirket hisselerinin devrinin engellenmesi için işbu paylara ihtiyati tedbir konulmasını talep ettiğini; gelinen aşamada davacı tarafın iddialarına hukuken itibar edilmesi mümkün olmadığı gibi eldeki davada birçok usuli eksiklik olduğu göz önüne alındığında işbu talebin değerlendirilebilmesinin dahi mümkün olmamasına rağmen mahkemece 11/05/2023 tarihli duruşmada ihtiyati tedbir talebinin kabul edildiğini ve müvekkili şirket pay senetlerinin devrinin engellenmesi yolunda ihtiyati tedbir kararına hükmedildiğini; hal böyleyken işbu haksız ihtiyati tedbir kararına karşı HMK m. 341/1-b ve 391/3 hükmü gereğince istinaf kanun yoluna başvurma zaruretinin hasıl olduğunu, davacı tarafın ihtiyati tedbir talep etmek bakımından taraf ehliyetinin olmadığını, İhtiyati tedbir isteyen kişinin her şeyden önce dava ve taraf ehliyetine sahip olması gerekmekte olduğunu; (Ayşegül Akyayla, İhtiyati Tedbirin Başvuru Şartları, Marmara Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2019, s. 36.) Yine ihtiyati tedbir talebinde bulunan tarafın, taraf ehliyetine ve dava ehliyetine sahip olmasının yanında ihtiyati tedbir talep etmekte hukuki yararının da bulunması gerekmektedir. (Cengiz Serhat Konuralp, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre İhtiyati Tedbirler, İÜHFM, 2013, s. 231.) fakat eldeki dosyada, davacı tarafın bu koşullardan hiçbirini karşılamamakta olup, işbu talebinin salt bu nedenle dahi reddine karar verilmesi gerektiğinin açık olduğunu Eldeki dosyada davacının iddialarını dayandırdığı hak sahipliğinin miras intikalinden kaynaklandığını, bu hususla ilgili olarak TMK m. 640/2 “Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.” şeklinde hüküm altına alındığını, bu halde davacının miras ortaklığını temsilen tek başına işbu davayı açma hakkı bulunmadığı gibi, ikame edemeyeceği bir dava konusu bakımından tedbir talebinde bulunabilmesinin de mümkün olmadığını, konuya ilişkin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/6350 Esas ve 2011/17847 Karar sayılı ilamından da görüleceği üzere açılacak davada tüm mirasçıların birlikte hareket etmesinin gerektiğini, mezkur kararın ilgili bölümünde “…mahkemece muristen intikal eden şirket hisselerinin mirasçılar arasında yazılı bir sözleşme ile paylaştırılmadığı, genel kurul tarihi itibariyle miras şirketine mümessil de tayin edilmediği, aynı şekilde davalı şirket tarafından miras paylarına göre hazırlanan hazirun cetvelinin de miras paylaşım sözleşmesi olarak kabul edilemeyeceği ve bu durumda şirket hissesi üzerinde tüm mirasçıların elbirliği mülkiyetinin devam ettiği göz önüne alındığında, genel kurul toplantısına tüm mirasçıların birlikte veya miras şirketi temsilcisi vasıtasıyla katılmaları keza davanın da aynı şekilde miras şirketi adına açılması gerektiğinin nazar alınmaması bozmayı gerektirmiştir.”denildiğini, eldeki dosya değerlendirildiğinde; diğer mirasçı … tarafından İst. 1. Sulh Hukuk Mah. 2020/33 esas sayılı dosya üzerinden terekenin defterinin tutulması ve tespiti istemli bir dava ikame edildiğini, işbu dava derdest olup henüz taksim edilmemiş bir miras ortaklığı bulunmakla birlikte halihazırda terekeye atanmış bir temsilci de bulunmadığını, miras ortaklığı adına ikame edilmiş işbu davada diğer mirasçıların muvafakatlerinin alınarak davaya dahil edilmelerinin usuli bir şart olduğunu, nitekim diğer mirasçıların eldeki davaya muvafakatlerinin olmadığını dosyaya sundukları 03/02/2023 tarihli beyanlarla açıkça ifade ettiklerini, gelinen aşamada terekeye atanmış herhangi bir temsilci de bulunmadığından miras ortaklığı dışında terekeyi temsile yetkili herhangi bir kurum bulunmadığını, eldeki dava açısından TMK m. 640 hükmü gereğince mirasçıların el birliği ile sahip oldukları terekeye ait tüm haklar üzerinde birlikte tasarruf etmek -birlikte dava ikame etmek- zorunda olduklarını, eldeki dosyada taraf teşkili sağlanmadığını, Ayrıca belirtmek gerekir ki davacının mirasçısı olduğunu iddia ettiği müteveffa …’nun terekesinin resmi defterinin tutulması talebiyle mirasçılardan … tarafından İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2020/33 Tereke sayılı dosyası üzerinden dava ikame edilmiş olup, ilgili dosyanın derdest olduğunu, bilindiği üzere mirasçılardan biri tarafından tereke için resmi defter tutulması amacıyla dava açılmasının, “Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.” hükmünü haiz TMK m. 599/1 hükmünün uygulanmasına engel oluşturduğunu, bu kapsamda muris …’nun terekesi için terekenin resmi defterinin tutulması talebiyle ikame edilen dava derdest olduğundan, davacının henüz tereke kapsamında mirasçılık sıfatının bulunmadığının sabit olduğunu, söz konusu dava nedeniyle asıl dosya davacısının mirasçılık sıfatının askıda olduğunu, hal böyleyken eldeki dava nezdinde diğer mirasçıların davaya muvafakatleri sağlanmadan davanın esasına girebilmenin ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahip olmayan davacının talebiyle ihtiyati tedbire hükmedebilmenin olanaklı olmadığını, Davacı tarafın ihtiyati tedbir talep etmek bakımından hukuki yararı olmadığını, bilindiği üzere nama yazılı hisse senetlerinin ciro + zilyetliğin devri ile devredildiğini, Eldeki dosyada da 19/04/2022 tarihli genel kuruldan önce müvekkili …, … tarafından kendisine devredilen nama yazılı senetleri müvekkili şirkete ibraz ederek, pay defterine kaydettirdiğini, devamla, müvekkili şirket hisselerinin bakiye %95’inin …’e ciro+zilyetliğin devri yoluyla devredildiği bilgisinin taraflarınca devralan 3. kişi … tarafından mezkûr %95 oranındaki hissenin 03/11/2022 tarihinde müvekkil şirkete ibraz edilmesi üzerine öğrenildiğini, hisse senetlerinin devralan tarafından 03/11/2022 tarihinde müvekkili şirkete ibrazının akabinde müvekkili şirket tarafından bu hususta yönetim kurulu kararı alındığını ve bahsi geçen hisselerin usulüne uygun biçimde pay defterine kaydedildiğini, Halihazırda anlaşıldığı üzere müvekkili şirket hisselerinin %5’inin müvekkil …’a; %95’inin ise, nama yazılı hisse senetlerini müvekkil şirkete ibraz eden, nama yazılı hisse senetlerinin ibrazı ve pay defterine kaydı ile ilgili tüm koşulları sağlayan …’e ait olduğunun ortaya çıktığını, gelinen aşamada müteveffa …’nun müvekkili şirketin hissedarı olmadığını, bu sebeple davacı da dahil olmak üzere … mirasçısı olduğunu iddia eden hiçbir şahsın müvekkili şirket üzerinde hak sahibi olmadığını, nitekim bu hususun HMK m. 396 uyarınca kanun yoluna tabi olmayan İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/12/2022 tarihli ara kararı ile tevsik edildiğini, Devamla; Sayın Yerel Mahkeme işbu ihtiyati tedbir kararının gerekçeli kararında her ne kadar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2022/1823 E. ve 2022/1606 K. Sayılı ilamına atıf yapmış ve söz konusu kararda belirtilen ”davacıların korunması gereken güncel hukuki menfaatlerinin bulunması” gerekçesine dayanmışsa da bu yaklaşımın hatalı olduğunu, nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi tarafından tesis edilmiş olan kararın ardından somut olayda koşulların değiştiğini ve bu değişen koşullar neticesinde yargılamanın devam ettiği İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/422 Esas sayılı dosyasında 14/12/2022 tarihli ara kararla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin ilgili kararının kaldırıldığını, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından tesis edilen işbu kararın kesin mahiyette olup, kararın gerekçesinde müvekkili şirket hisselerinin %100’ünün üçüncü kişilere ait olduğu dolayısıyla şirketin tereke malı olmadığı hususuna vurgu yapıldığını, hal böyleyken tereke malı olmayan ve mirasçılar nezdinde ileride doğabilecek hiçbir hakkın bulunmadığı, hisselerin mirasçılara intikal edebileceğine dair hiçbir somut verinin olmadığı müvekkili şirket hakkında davacının ihtiyati tedbir talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının mevcut durumda hukuki yararı olmadığını, dolayısıyla mezkur koşullara göre yargılama yapılmış ve ardından İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/422 Esas sayılı dosyasında kesin olarak kurulan hükümle kaldırılmış olan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2022/1823 E. Sayılı dosyasında yapılmış olan bir tespitin eldeki dosyada verilen ihtiyati tedbir kararına dayanak yapılmasının hukukla bağdaşmadığını, Eldeki dosya bakımından ihtiyati tedbirin koşullarının oluşmadığını, davacı tarafın dava dilekçesinde müvekkil şirket pay devirlerinin sahteliğinden ve hukuka aykırılığından bahsetmişse de dosyaya işbu asılsız iddialarını destekler mahiyette hiçbir delil sunamadığını, davacı tarafın yalnızca asılsız iddialarına dayanak oluşturmak için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde işbu iddialarını tekrarlar mahiyette suç duyurusunda bulunduğunu, davacı her ne kadar pay devirlerinin sahtecilikle tesis edildiğini iddia etse de, davacının iddialarının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2022/235332 Soruşturma nolu dosya nezdinde incelendiğini ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma neticesinde kyo kararı tesis edildiğini, Ayrıca belirtmek gerekir ki başkaca müştekiler tarafından da benzer suçlamalarla suç duyurularında bulunulduğunu, Konuyla İlgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2022/150724 Sor. VE 2022/214150 Sor. Sayılı Dosyalar kapsamında gerekli soruşturmalar yapılmışsa da İşbu dosyalarda da kyo kararı tesis edildiğini ve ilgili kararların da kesinleştiğini, davacının tüm bu iddialarının yalnızca müvekkili şirketten haksız yarar sağlamaya yönelik olduğunu, tüm kyok kararlarının dilekçeye ekli olduğunu, Devamla, tıpkı eldeki asıl dosyada olduğu gibi müvekkil şirket aleyhine ikame edilen başkaca davalarda da davacılar ihtiyati tedbir taleplerinde bulunmuşsa da tüm bu taleplerinin reddedildiğini, İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2023/43 Esas sayılı dosyasında davacının; müvekkil şirkete sözde muvazaalı işlemlerinden ötürü kayyım atanmasını ve bir takım taşınmazlarına ”davalıdır şerhi” konulmasını talep ettiğini, işbu taleplerin mahkemece 12/04/2023 ve 17/03/2023 tarihli ara kararlarıyla reddedildiğini, aynı şekilde İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/422 Esas sayılı dosya kapsamında da tedbir taleplerinin yinelendiğini, bu dosyada da 15/12/2022 ve 09/01/2023 tarihli ara kararlarla tüm tedbir taleplerinin reddedildiğini, bir diğer dava olan İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/742 Esas sayılı dosyada da ihtiyati tedbir talep edilmişse de Mahkemenin 28/11/2022 ve 11/11/2022 tarihli ara kararlarıyla işbu talepler, reddettiğini, bu durumun eldeki dava birleşen dosyası İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/868 Esas sayılı dosya bakımından da cari olduğunu, hal böyleyken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ilgili dosyaları ve yukarıda tek tek belirtilen hukuk mahkemeleri dosyalarında tesis edilen kararlar göz önünde bulundurulduğunda tedbir talebinin gerekçesini teşkil eden ”sahtecilik” iddialarının tümünün somut gerçeklikten ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu dolayısıyla mevcut durum açısından ihtiyati tedbirin koşullarının oluşmadığının birden fazla kararla göz önüne serildiğini, Yine bilindiği ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında devamlı olarak vurgulandığı üzere ihtiyati tedbir taleplerinin değerlendirilmesinde öncelikle yaklaşık ispat kuralı geçerli olup davacının haklılığı konusunda mahkemede kuvvetle muhtemel bir kanaat oluşmasının gerektiğini, eldeki davada ise yalnızca davacı tarafın tek yanlı beyanları esas alınarak ihtiyati tedbir kararı verildiğini, davacının yanlı beyanlarının işbu ihtiyati tedbir kararı açısından yaklaşık ispata yeterli olmayacağını ve bu şekilde bir gerekçelendirme yapılamayacağını, nitekim bu husus Sayın Mahkeme tarafından tesis edilen işbu istinaf başvurusuna konu ihtiyati tedbir kararının gerekçesinde atıf yapılan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2022/1823 E. ve 2022/1606 K. Sayılı ilamını kaldıran İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/422 Esas sayılı dosyası ilgili ara kararında da ”Davacı, yasal miras payına tekabül eden %25’lik hisse yönünden HMK’nın 389. maddesi uyarınca tedbir talep etmiş ve istinaf mahkemesi tarafından bu talep uygun görülmüş ise de; gelinen aşamada davalı şirkete ait hisselerin %100’ünün davacı mirasçı dışındaki üçüncü kişilerin uhdesinde bulunduğu, bu kişilerin ciro silsilesi itibarıyla görünüşte yetkili hamil oldukları ve şirket pay defterine kayıtlarının yapıldığı, mevcut haliyle şirket hisselerinin yasal mirasçılara intikal edebileceğine dair yaklaşık ispatın bulunmadığı ve dolayısıyla terekeye temsilci atanana kadar ihtiyati tedbir kararının devam ettirilmesinde davacı mirasçı yönünden hukuki yarar kalmadığı değerlendirilmiş…” ifadeleriyle mevcut durumda yaklaşık ispatın sağlanamadığının tespit edildiğini, gerek KYO kararları, gerek diğer mahkemelerce tesis edilmiş ihtiyati tedbir taleplerinin reddi kararları karşısında eldeki dosya kapsamında müvekkil şirket hisselerinin devrinin engellenmesine yönelik olarak ihtiyati tedbire hükmedilmiş olmasının son derece hatalı olduğunu, “İhtiyati Tedbir Talebi” başlıklı HMK m. 390/3 ; ”Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” hükmünü amir olduğunu, eldeki davada davacı tarafın dava dilekçesinde ihtiyati tedbir talebinde bulunduğunu, davacı tarafın dava dilekçesinde hiçbir somut delil sunmadığı gibi dava dilekçesinin 8. sayfasında birtakım asılsız beyanlarda bulunmuşsa da bu hususların tümünün halihazırda çürütüldüğünü, şöyle ki; davacı tarafın yukarıda zikredilen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin ilgili kararına atıf yapmış ve bu kararda müvekkil şirkete kayyım atandığı dolayısıyla işbu ihtiyati tedbir taleplerinin de haklı olduğu varsayımında bulunduğunu, ancak yukarıda detaylıca izah edildiği üzere, işbu kararın İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/422 Esas sayılı dosya kapsamında kesin olarak kaldırıldığını, davacının delil olarak nitelendirdiği bir diğer hususun ise senet fotokopileri üzerinden yanlı bir şekilde aldırılmış olan gramafoloji raporu olduğunu, fotokopi evrak üzerinden imza incelemesi yapılabilmesinin mümkün olmadığını, davacının adeta kesin delilmişcesine dayandığı bu durumun hiçbir hukuki zeminde kabul göremeyeceğini, ayrıca taraflarınca senet asılları üzerinden yapılan inceleme sonucu alınmış bir gramafoloji raporunun da mevcut olduğunu, bu raporda senetlerdeki imzaların müteveffa … eli ürünü olduğunun, söz konusu senetlerde hiçbir sahtelik ibaresi bulunmadığının belgelendiğini, hal böyleyken davacının işbu ihtiyati tedbir talebine dayanak olarak sunduğu hukuki hiçbir delil bulunmadığını, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi somut olayla hemen hemen aynı olan bir uyuşmazlıkta bu hususa dikkat çektiğini, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2023/46 E., 2023/298 K., 02.03.2023 T.: (EK-4) ”İlk derece mahkemesince… …davalı şirkette diğer davalı …’na ait hisselerin üçüncü kişilere devrinin önlenmesi yönünden istenilen ihtiyati tedbir talebinin ise talep yargılamaya muhtaç bulunmakla mevcut dosya kapsamı uyarınca yasada aranan yaklaşık ispat koşulunun bu aşamada yerine getirilmediği gerekçesiyle davacı vekilinin 6100 sayılı HMK’nın 389 vd. maddeleri kapsamında koşulları oluşmayan tüm ihtiyati tedbir istemlerinin reddine karar verilmiştir. … anonim şirket hisse devrinin geçersizliğinin tespiti ve iptali, yönetim kurulu kararlarının ve genel kurul kararlarının iptali, kar payı alacağının ve hisse devir bedelininödenmesi ve şirkete kayyım atanması istemleriyle açılan dava kapsamında, ihtiyati tedbir talebinde bulunan davacının bu aşamada HMK’nın 390/3. Maddesinde düzenlenen ihtiyati tedbir isteminde yaklaşık ispat ölçütünü yerine getirmemiş bulunmasına, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdiği itirazların yerinde olmamasına, ihtiyati tedbir isteyen davalı şirket kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.” denildiğini, İlgili yargı kararında da görüleceği üzere HMK m. 390/3 maddesi uyarınca ihtiyati tedbir isteyenin bunu delillendirmesi ve yaklaşık ispata ulaşmasının bir zorunluluk olduğunu; ayrıca işbu kararda değinilen bir diğer husus ise davacının davalı şirketin hisselerinin devrinin önlenmesi yönünden istediği ihtiyati tedbirin ise yargılamaya muhtaç olması olduğunu, eldeki davaya konu uyuşmazlıkla birebir aynı mahiyette olan yukarıda atıf yapılan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinde görülen uyuşmazlıkta Sayın Daire’nin henüz yargılama yapılmaksızın yalnızca davacının beyanları doğrultusunda ileride haklarının zedelenebileceği gerekçesiyle ticari hayatına devam eden bir şirketin işlemlerini sekteye uğratma tehlikesi arz eden bir ihtiyati tedbir kararının verilemeyeceğini belirttiğini, mevcut durum değerlendirildiğinde eldeki davada henüz ön inceleme duruşması dahi yapılamadığını, taraf teşkili sağlanamadığını ve yargılama başlamamışken yalnızca davacı tarafın mesnetsiz iddiaları doğrultusunda işbu ihtiyati tedbire hükmedilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, davacının iddialarını hiçbir şekilde delillendiremediği ve dosyada bu yönde henüz yargılama yapılamadığı değerlendirildiğinde mahkemece tesis edilmiş olan işbu ihtiyati tedbir kararının kaldırılması gerektiğini, Bir an için yukarıda belirttilen hususlar yönünden dairemizde aksi yönde kanaat oluştuğu varsayımında dahi işbu ihtiyati tedbir kararına teminat karşılığı hükmedilmesinin gerekmekte olduğunu, Türk hukukunda teminatsız olarak ihtiyati tedbire hükmedilmesinin istinai bir durum olduğunu; ihtiyati tedbirin geçici bir hukuki koruma olup, telafisi güç zararların önlenmesi adına yalnızca yaklaşık ispatla dahi tesis edilebilen bir karar olduğunu; hal böyleyken kesin olarak ispatlanmamış bir vakıaya dayanılarak bir şirketin ve müvekkili gerçek kişinin paylarına devir bakımından tedbir konulmasının ihtiyati tedbir talep edenin haksız çıktığı varsayımında bu süreçte şirketi ciddi miktarlarda zarara uğratacağından işbu karar tesis edilirken teminata hükmedilmesi gerektiğinin kaçınılmaz olduğunu, HMK m. 392’ye göre ”İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır.” ifadelerine yer verilerek karşı taraf ve 3. kişilerin uğrayabileceği zararlara karşılık; ihtiyati tedbir kararında, aleyhine ihtiyati tedbire hükmolunanın da uğrayabileceği muhtemel zararlar göz önünde bulundurularak işbu tedbire karşılık teminat alınması gerektiğine değinildiğini; hükmün devamında ”Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir.” denildiğini ve teminatsız olarak ihtiyati tedbire karar vermenin bir istisna teşkil ettiğine değinildiğini; nitekim eldeki dava açısından işbu kararın, kanun hükmünde ifade edildiği şekliyle resmi belgeye veya başkaca bir kesin delile dayanmayan iddialar doğrultusunda tesis edildiğini; mevcut durum açısından yaklaşık ispat koşulları oluşmamasına rağmen ihtiyati tedbir kararına hükmedildiğini; işbu ihtiyati tedbir kararı neticesinde aleyhine karar verilen müvekkili şirketin ve müvekkili gerçek kişinin telafisi güç zararlara düçar kalacağının aşikar olduğunu; hal böyleyken bu karar doğrultusunda teminata hükmedilmesi aksi kanaatte ise mahkemenin takdir yetkisini kullandığı ve teminatsız olarak işbu ihtiyati tedbire hükmettiği varsayımında işbu kararın gerekçelendirilmesi gerektiğini; konuya dair kanun metninin açık olmakla birlikte yüksek mahkeme kararlarının da bu yönde olduğunu, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2021/292 E., 2019/489 K., 20.05.2021 tarihli kararında: ”… Diğer yandan davaya konu bu taşınmazların yargılama aşamasında üçüncü kişilere devredilmesi durumunda taraf teşkilinin sağlanması hususunda karşılaşılması muhtemel güçlükler ve “Usul ekonomisi ilkesi”, dosya arasına sunulan protokoller, yazışmalar ile birlikte bir bütün halinde değerlendirildiğinde yukarıda bahsedilen taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulması için aranılan yaklaşık ispat koşulunun oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Dairemizce davacılar vekilinin Ankara İli,…nolu taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir konulması talebi yerinde bulunmuştur. HMK. 392. maddesi uyarınca ihtiyati tedbir taleplerinde teminat alınması kuraldır. Teminat alınmayacak ise bunun gerekçesinin gösterilmesi gereklidir. Dairemizce dosya kapsamı değerlendirildiğinde dosya arasına sunulan protokolde taşınmazların değeri olarak gösterilen 2.000.000,00 USD’nin % 10’una karşılık gelen TL miktarınca teminat alınması gerekli görülmüştür. Davacılar vekilinin diğer hususlara ilişkin tedbir talepleri yönünden yaklaşık ispat koşulunun sağlanamadığı değerlendirilmiştir…” şeklinde ifade edildiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1860 E., 2019/95 K. Sayılı 23.01.2019 tarihli kararında: ”… Teminat alınmayacak haller, talep, resmi belgeye, başkaca kesin delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına karar verilebilir. Burada bahsi geçen resmi belge ve kesin delil kavramları HMK 199 uncu maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Somut olayda, davacıların haklılığın gösterir resmi belge bulunmadığı, delillerinin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, bu nedenle teminatsız tedbir talebinin reddine yönelik verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da bulunmadığından, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği …” şeklinde ifade edildiğini, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2013/3045E., 2013/4079K., 06.03.2013 tarihli kararında:”…Mahkemece, HMK’nın 392. maddesine göre alacağın amme alacağı olduğu gözetilerek uygun miktarda teminat alınması, tedbir kararının teminatsız verilmesinin talep edildiği hallerde ise teminat alınmama gerekçesinin kararda açıkça belirtilmesi gerekirken yetersiz gerekçe ile teminat alınmadan ihtiyati tedbir kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” şeklinde ifade edildiğini,Yukarıda atıf yapılan içtihatlarda işaret edildiğini, ihtiyati tedbirde yaklaşık ispat kuralının tesis edilmesinin bir zorunluluk olmakla -eldeki dosya açısından işbu hükmün yerine getirildiğinin söylenemeyeceğini- birlikte ayrıca ihtiyati tedbirde teminat gösterilmesinin asıl, teminatsız ihtiyati tedbir kararının ise istisna olduğunu; buna rağmen, mahkemenin davacının haksız olma ihtimalini de dikkate alarak talepte bulunandan teminat almadan, tedbire karar vermesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek, yukarıda izah edilen ve resen göz önünde bulundurulacak sebeplerle; istinaf başvurularının kabulüne, açıklanan tüm nedenlerle, davacı tarafın, haksız ve temelden yoksun iddiaları ile talep ettiği ihtiyati tedbir talebinin kabulüne ilişkin İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi 11.05.2023 tarihli duruşmasında tesis edilen (12/05/2023 tarihli gerekçeli ara karar) ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, (2) nolu taleplerinin uygun görülmemesi halinde ihtiyati tedbir için teminat alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava; davalı … Anonim Şirketi’nde davacının murisi …’nun pay sahibi olduğu, şirketteki pay sahipliğini nama yazılı senetlere bağlı payların ciro ve teslim yolu ile diğer davalılar … ve …’e devredildiği, ancak bu senetler üzerinde yer alan davacının murisine atfen atılmış ciro imzalarının sahte ve murise ait olmadığı, şirket paylarının tamamının murisin terekesine ait olduğu, bu payların pay defterine işlenmesine yönelik yönetim kurulu kararının iptali için ayrıca açılan davanın İstanbul 3 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/422 esas sayılı dosyasında derdest olduğu iddialarına dayalı olarak, davalı … Anonim Şirketi tarafından basılmış tüm nama yazılı pay senetlerinin iptali ile davalı şirketin tüm paylarının muris … adına kayıtlı olduğunun tespit ile terekeye intikaline, şirket pay defterine kaydına karar verilmesi istemine ilişkin olup, davacı tarafından şirketin nama yazılı payların üçüncü kişilere devrinin önlenmesine ilişkin ihtiyati tedbir talep edilmiştir. Mahkemece duruşmalı olarak incelenen tedbir talebinin kabulüne karar verilmiş, iş bu karara karşı davalılar … A.Ş ile … vekili tarafından 6100 Sayılı HMK’nun 341/1-b maddesi uyarınca istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 6100 Sayılı HMK’nun 389. maddesinde, ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, 1. fıkrasında “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. ” hükmü düzenlenmiştir. Buna göre şartların mevcut olması durumunda ancak uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir. 6100 Sayılı HMK’nun 390/3 maddesine göre, tedbir talep eden, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. 6100 Sayılı HMK’nun 392/1 fıkrası uyarınca hakim gerekçesini açıkça belirterek ihtiyat tedbir kararını teminat alınmaksızın verebileceği gibi, adli yardımdan faydalananların tedbir taleplerinde teminat aranmaz. Somut olayda; davacının eldeki davayı davalı şirket hisselerinin terekeye intikali talebi ile açtığı, TMK’nun 640/2 maddesi uyarınca terekeden doğan yüm haklar üzerinde mirasçıların birlikte tasarrufu zorunlu ise de, aynı Kanunu 640/4 maddesi uyarınca mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği, diğer mirasçıların anılan davaya muvafakat edip etmeyecekleri belirlenene dek, geçici hukuki koruma mahiyetindeki ihtiyati tedbir isteminin mirasçılardan biri olan davacı tarafından da ileri sürülebileceği, yine mahkemece davacının adli yardım talebi kabul edildiğinden ihtiyati tedbir talebi için teminat aranmasına gerek bulunmadığı, davacının, murisi …’nun nama yazılı hisselerinin davalılar … ve …’e ciro yoluyla devrine yönelik ciro altındaki imzaların sahte olup olmadığı hususunda hem davalılar hem de davacılar tarafından dosyaya farklı sonuçları içeren uzman görüşlerinin sunulduğu, dava konusu şirket paylarının üçüncü kişilere devri ve ilerde bu payların terekeye ait olduğunun anlaşılması halinde, hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağının veya imkansızlaşacağının kuvvetle muhtemel olduğu, değişen durum ve koşullara göre tedbir hususunda yargılamayı yapan mahkemeden her zaman talepte bulunulabileceği, açıklanan gerekçelerle mahkemece tedbir talebinin kabul edilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediği, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla, davalılar … A.Ş ile … vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- Asıl dava davalıları … A.Ş ile …’ın asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından ayrı ayrı peşin olarak yatırılan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95‬’ er‬ TL’nin istinaf talep eden davalılar … A.Ş ile …’dan ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Dava dosyası dairemize UYAP sistemi üzerinden elektronik dosya olarak gönderildiğinden, ilk derece mahkemesine UYAP sistemi üzerinden iade edilmesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 13/07/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.