Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1187
KARAR NO: 2023/1834
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2022
DOSYA NUMARASI: 2021/865 Esas – 2022/1073 Karar
DAVA: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/11/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili …’in, … unvanıyla müteahhitlik yaptığını ve konut inşa ederek satışını gerçekleştirmekte olup bu işi çerçevesinde kendisine ait … Mahallesi, … Yolu, Numara … Bahçelievler İstanbul adresinde kain tapuda … pafta … parsel numarasıyla kayıtlı arsa üzerine inşaat yapmaya başladığını, müvekkilinin söz konusu inşaatta kullanılmak üzere davalı taraftan … olarak bilinen … kalitesinde beton satın almış ve davalıya bedelini ödediğini, taraflar arasında böylelikle ticari alım – satım ilişkisinin kurulduğu konusunda şüphe bulunmadığını, taraflar arasındaki anlaşmaya göre … kalitesinde olması gereken bu betonların 05.03.2021 tarihinde zemin kata, 12.03.2021 tarihinde ise 1. Kata dökümü gerçekleştirildiğini, yasal mevzuat gereği, inşaatın … Ltd. Şti. unvanlı … şirketi tarafından 12.03.2021 tarihinde zemin kattan, 19.03.2021 tarihinde ise 1. kattan alınan numunelerin laboratuvar tarafından incelenmesi sağlanmış ve betonların 7 günlük ve 28 günlük sürelerde oluşması gereken basınç dayanımları tespit edildiğini, ancak ne var ki, yapılan incelemeler sonucunda inşaatın zemin ve birinci normal katından alınan betonların … kalitesinde beton olmadığı, 7 günlük ve 28 günlük basın dayanımlarının olması gereken ortalamaların altında kaldığını, dolayısıyla davalı tarafından müvekkiline … kalitesinde olduğu iddia edilerek satışı yapılan ve inşaatta kullanılan bu betonların hem mevzuata hem de satış şartlarına aykırılık arz edecek şekilde dayanıklı olmadığının anlaşıldığını, bunun üzerine, … firması tarafından Bahçelievler Belediye Başkanlığı Yapı Kontrol Müdürlüğü’ne hitaben yazılan 29.04.2021 tarihli yazı ile müvekkilimize ait inşaatın; 19.02.2021 tarihinde dökülen temel 26.02.2021 tarihinde dökülen bodrum kat kolon perde 12.03.2021 tarihinde dökülen zemin kat kolon perde tabliye 19.03.2021 tarihinde dökülen 1. Normal kat kolon perde tabliye betonlarında 28 günlük beton sonuçlarının öngörülen limitlerin altında kaldığını, alınan karot numunelerinde temel ve bodrum kat seviyelerinin şartname limitlerini kurtarmış olmasına rağmen zemin ve 1. Normal kat seviyelerinin limitlerin altında olduğunu, devam eden süreçte ise, Bahçelievler Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından müvekkiline hitaben yazılan 05.05.2021 tarih ve … sayılı “… parsel beton sonuçları” konulu yazı ve 07.06.2021 tarih ve … sayılı “… parsel” konulu yazı ile “devam etmekte olan inşaata ait alınan karot sonuçlarının öngörülen limitlerin altında kaldığını, bahse konu inşaatta inşai faaliyetin durması gerektiğini, aksi halde hakkında yasal işlem başlatılacağı” müvekkiline bildirildiğini, Konuyla ilgili Türk Ticaret Kanunu’nun “Ticari satış ve mal değişimi” başlıklı 23. Maddesinde; “Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanununun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.” denilmekle Türk Borçlar Kanunu’nun konuyla ilgili düzenlemelerinin tacirler arasında da uygulanacağı kabul edildiğini, Türk Borçlar Kanunu’nun taşınır satışına ilişkin düzenlemeleri arasında yer alan 219. Maddesi ile satıcının ayıptan sorumluluğu düzenlenmiş olup maddeye göre “Satıcının alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” Türk Borçlar Kanunu’nun 112. Maddesine göre, “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” Ayrıca sorumluluğun ve giderim borcunun kapsamını belirleyen 114. Madde ise şu şekildedir; Borçlu, genel olarak her türlü kusurdan sorumludur. Borçlunun sorumluluğunun kapsamı, işin özel niteliğine göre belirlenir. İş özellikle borçlu için bir yarar sağlamıyorsa, sorumluluk daha hafif olarak değerlendirilir. Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır.” Somut olayda, davalının taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak müvekkiline ayıplı ürün göndermiş olması sebebiyle müvekkilinin pek çok zarara uğradığını, ayrıntılı olarak açıklamak gerekirse; müvekkilinin davalı tarafından gönderilen ve inşaatta kullanılan betonun kalitesinin tespiti amacıyla yapılan labarotuvar çalışması için 1.062,00 TL ödeme yapmak zorunda kaldığını, müvekkilinin inşaatın durduğu süre boyunca gündüz bekçisi, gece bekçisi ve şantiye şefi gibi çalışanlara maaş ödemeye ve sigorta primlerini yatırmaya devam ettiğini, bu işlerin takibi için mali müşavire ödeme yaptığını, zira inşaat durmuş olsa bile bu kişiler istihdam edilmeye devam etmek zorunda olduğundan maaşları ödendiğini, zaten bu dönem boyunca işçi çıkarma yasağının bulunduğunu, yapılan ödemeler; Maaş ödemeleri: 30.815,17TL, SGK Prim ödemeleri: 12.667,81 TL, Stopaj ödemeleri: 2.525,00 TL, Mali müşavire yapılan ödemeler: 1.200,00 TL ,3 ay 9 gün duran inşaatta istihdam edilen işçiler için yapılan bu ödemelerin toplamı 47.207,98 TL’ olduğunu, müvekkilinin inşaatın yeniden devamı için gereken tadilat projesi için mühendislik firmasına KDV dahil 15.000,00 TL ödemek zorunda kaldığını, müvekkili tarafından yukarıda da bahsedildiği üzere delil tespiti için başvuru yapılmak zorunda kalınmış olup bu başvuru için toplamda 969,10 TL masraf yapıldığını, tarafımızca Bakırköy Arabuluculuk Bürosu’nun … nolu dosyasıyla ticari uyuşmazlıklarda dava şartı olan arabulucuğa başvurulmuşsa da 17.09.2021 tarihinde gerçekleşen toplantı sonucunda taraflar arasında anlaşma sağlanamadığını ileri sürerek; davamızın kabulü ile müvekkilinin uğradığı zarar sebebiyle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere şimdilik 65.239,08 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.05.2019 tarihli 2016/1166 E, 2019/576 K sayılı kararında şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan davanın reddine, ek bir süre verilmemesine, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeler Kanunu’nun 30. maddesinde Usul Ekonomisi İlkesi düzenlenmiş olup, maddede Hâkim’in yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğunun belirtildiğini, mahkemece talepler davacıya açıklattırılıp daha sonra dosya tefrik edilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken, usul ekonomisine aykırı şekilde davanın usulden reddine karar vermek usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirdiğini, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün olmadığını; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, Müvekkili şirket Bahçelievler’de bulunan şirketinde beton, demir, çimento, tuğla, kum, kireç, çatı malzemeleri, sıva harçları her türlü kaba ve ince malzemesi alım satımı ile uğraştığını, şirket, uzun süredir inşaat ve yapı malzemeleri alım satımı işiyle uğraşmakta olup, güvenilir bir şirket olarak çalışmalarına devam ettiğini, müvekkili şirket, davacı yanın … unvanıyla müteahhitlik yaptığı şirket ile ticari faaliyette bulunduğunu, Türk Borçlar Kanunu madde 362. Göre Eğer meydana getirilen eserin teslim alındığı sırada usulüne uygun yapılan gözden geçirme ile var olan kusurları görülmemişse, ortada gizli bir ayıbın olduğu kabul edilir. Ayıp, sonradan ortaya çıkarsa, yükleniciye derhal bildirmek zorundadır. İş sahibi bu yükümlülüğünü yerine getirmemişse, eseri zımnen kabul etmiş sayılacağını, Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlü olduğunu, tacirler arasındaki satış sözleşmeleri bakımından TTK m. 23/I-b. (c) ile “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” hükmü tayin edildiğini, Gözden geçirme ve bildirimi gerçekleştirmek zorunluluğu, alıcı için bir borç değil; külfet niteliği taşır. Bu bakımdan, söz konusu külfetlerin yerine getirilmemesi halinde satıcının tazminat talep etmesi ya da alıcıyı bunları yerine getirmeye zorlaması mümkün değildir. Külfetlerin yerine getirilmemesi, satılanın kabul edildiği varsayımına kaynaklık eder ve ayıp nedeniyle ortaya çıkan hakların kaybedilmesi sonucu ortaya çıkacağını, Yargıtay HGK, E. 2014/13-1125, K. 2016/587, T. 4.5.2016, ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal ( dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede ), ihbar edilmesini; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması gerekmektedir. Derhal ihbardan kastedilenin de makul süre olduğunda duraksama bulunmamalıdır…” Hal böyle olunca, ayıp ihbarının yasanın öngördüğü süre içerisinde yapılmadığı için açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” Yargıtay 13. HD, E. 2016/37131, K. 2017/7568,T. 19.6.2017, K. yukarıda belirtilen kanun maddelerinden ve dosyaya sunulan delillerden de anlaşılacağı üzere Davacı taraf müvekkiline hiç bir bildirimde bulunmadan, müvekkiline seçimlik bir imkan tanımadan bu davayı açtığını, müvekkiline süresinde yapılmış bir ayıp ihbarı olmadığından davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/11/2022 tarih ve 2021/865 Esas – 2022/1073 Karar sayılı kararı ile; ” Tarafların iddia ve savunmaları, sundukları deliller, dosya kapsamı belgeler ve her iki tarafa ait ticari defter ve kayıtlar incelenmek sureti ile davacının davalıdan satın almış olduğu Betonların istenilen özelikte olup olmadığı, betonlarda ayıp olup olmadığı, ayıbın varlığının tespiti halinde davacının ayıp ihbar süresine riayet edip etmediği, ayıbın varlığı halinde davacının bu ayıptan kaynaklı zararlarının bulunup bulunmadığı, ayıp var ise gizli ya da açık ayıp olup olmadığı, ayıba denk gelen miktarın değerinin ne kadar olduğu, ayıptan kaynaklı ayrıca davacının başkaca zararlarının bulunup bulunmadığı, bunların tespiti halinde tespit edilen zararların davalıdan tahsili şartlarının oluşup oluşmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş bilirkişi … İnşaat Malzemeleri konusunda uzman … ‘ın 26/09/2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Dosyasıda ve yerinde yapılan incelemeler neticesinde yapının tamamlanarak kullanıldığı, yapının inşaatının beton dayanımı yetersiz olması nedeni ile 23/03/2021 tarihleri ile 01/07/2021 tarihleri arasında yetkili kurum ve kuruluşlarca durdurulduğu iddiasının yerinde olduğu, davacının bu tarihler arasında inşaat çalışmalarının durdurması yasal zorunluluktan kaynaklandığı, Yapıya ait inşaatın durdurulması ve inşaatın gecikmesinden kaynaklı Davacının maliyet artışına dair talebin yerinde olup olmadığı konusunda takdir yetkisi Sayın Mahkemede olmak üzere heyetimizce sunulan faturalar ve diğer bilgi ve belgeler incelendiğinde inşaatın durdurulması ve geç tamamlanmasından kaynaklanan maliyet artışı 38118,71TL ( Otuzsekiz bin yüz on sekiz Türk Lirası yetmişbir kuruş ) olarak hesap edilerek takdir edilmiştir ” görüş ve kanaatine varıldığını bildirilmiştir. Dava, davacının davalıdan almış olduğu betonların istenilen özellikte olup olmadığı, betonlarda ayıp olup olmadığı, ayıbın varlığının tespiti halinde davacının ayıp ihbar süresine riayet edip etmediği, ayıbın varlığı halinde davacının b ayıptan kaynaklı zararların bulunup bulunmadığı, var ise ne kadar olduğu, tespit edilen zararların davalıdan tahsili şartlarının oluşup oluşmadığı istemine ilişkindir. Dava, taraflar arasındaki ticari satım ilişkisinden kaynaklanmaktadır. TTK’nın 23/c maddesi uyarınca malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise 2 gün içinde alıcı durumu satıcıya ihbar etmelidir. Şayet açıkça belli değil ise alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemeli veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbar ile yükümlüdür. Tüm dosya kapsamı esas olmak üzere iddia, savunma, itibar edilen bilirkişi raporuna göre, faturadaki malların davalı tarafça davacıya satıldığı ve teslim edildiği konusunda ihtilaf bulunmadığı, davacı tarafın itirazı malların istenilen özellikte olmadığına yöneliktir. Mahkememizce alanında uzman bilirkişiden alınan ve hükme dayanak yapılan raporda belirtildiği üzere, davacı tarafından satın alınan malların ayıplı olduğu ve buna göre davacı alıcının 6102 sayılı TTK’nun 23/c maddesine göre belirtilen hak düşürücü sürede ayıp ihbarında bulunmasının kanuni zorunluluk olduğu buna rağmen davacının ihbarda bulunduğuna ilişkin dosya kapsamına delil sunmamış olduğu, TBK 223 üncü maddesi gereğince davacı alıcı tarafından faturaya konu betonların kabul edilmiş sayılacağı, artık davalı satıcının sattığı malları geri alma zorunluluğu bulunmadığı kanaatine varılmış, davacının hak düşürücü süre içerisinde ihbarda bulunmaması nedeniyle dava hakkında aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; “1-DAVANIN HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE NEDENİYLE REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Taraflar arasında gerçekleşen ticari alım satıma konu malların ayıplı olması üzerine müvekkilinin zararının tazmini istemiyle Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/865 E. dosyasından açmış oldukları dava neticesinde mahkemece davanın reddine karar verildiğini, davanın reddine dair verilen kararın usul ve yasa hükümlerine aykırı olup süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurduklarını, istinaf başvuruları üzerine yapılacak istinaf incelemesi neticesinde işbu kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Yerel mahkemece de uyuşmazlık konusu olarak tespit edildiği üzere davanın, müvekkilin davalıdan almış olduğu betonların istenilen özellikte olup olmadığı, betonlarda ayıp olup olmadığı, ayıbın varlığı halinde müvekkilin bu ayıptan kaynaklı zararların bulunup bulunmadığı, var ise ne kadar olduğu, tespit edilen zararların davalıdan tahsili şartlarının oluşup oluşmadığı istemine ilişkin olduğunu, Yargılama aşamasında, tespit edilen uyuşmazlığın çözümü amacıyla tarafların iddia ve savunmaları, sundukları deliller, dosya kapsamı belgeler ve her iki tarafa ait ticari defter ve kayıtlar incelenmek sureti ile yapılan bilirkişi incelemesi ile müvekkilin davalıdan satın almış olduğu betonların istenilen özellikte olmadığı, mevzuata aykırı olduğu ve dolayısıyla ayıplı olduğu, yapı sahibi olan müvekkilin beton dayanımından kaynaklı inşaatın geç tamamlandığı iddiasının yerinde olduğu, ayıp nedeniyle sahaya betonu sağlayan firma veya firmaların yani somut olayda davalının sorumlu olduğu hususunun açık bir şekilde tespit edilmiş olduğunu, yani taraflar arasındaki ticari satıma konu betonların yapılı olduğu ve bu ayıptan satıcı davalının sorumlu olduğu konusunda şüphe bulunmadığını, Ancak yerel mahkeme kararının gerekçesinde bilirkişi raporunda yapılan tespitlerden de hareketle taraflar arasındaki satım konusu malların ayıplı olduğu ve müvekkilinin bu ayıp nedeniyle zarara uğradığı değerlendirilmesine rağmen davacı müvekkilin 6102 sayılı TTK’nun 23/c maddesine göre belirtilen hak düşürücü sürede ayıp ihbarında bulunmasının kanuni zorunluluk olduğu buna rağmen davacının ihbarda bulunduğuna ilişkin dosya kapsamına delil sunmamış olduğu, TBK 223 üncü maddesi gereğince davacı alıcı tarafından faturaya konu betonların kabul edilmiş sayılacağı, artık davalı satıcının sattığı malları geri alma zorunluluğu bulunmadığı kanaatine varıldığını ve bu gerekçe ile davanın reddine karar verildiğini, yerel mahkemenin bu değerlendirmesinin hatalı olduğunu, Somut olayda ayıbın varlığı konusunda şüphe bulunmadığını, ayıbın varlığı halinde alıcının satıcıya karşı kanundan doğan seçimlik haklarını kullanabileceğinin de bilinen bir husus olduğunu, ancak alıcının bunun yanında genel hükümlere dayalı olarak da satıcıdan zararının tazminini isteyebileceğini, yani alıcının belirli prosedürleri yerine getirmek kaydıyla 227. maddede sayılan seçimlik haklarını kullanabileceğini, ancak aynı zamanda alıcının ayrıca maddenin 2. fıkrasında da belirtildiği üzere genel hükümlere göre tazminat isteme hakkının saklı olduğunu, bu düzenleme ile birlikte kanun koyucunun açık bir şekilde, ayıptan sorumluluğa dair özel hükümlerin varlığının genel hükümlere gitme yolunda bir engel teşkil etmeyeceğini ve bu iki düzenlemenin birbiriyle yarışacağını kabul etmiş olduğunu, bu durumda alıcının, diğer hakları ile beraber genel hükümlere göre tazminat hakkını kullanabileceği gibi satıcının ayıptan sorumluluğu kapsamındaki haklarını kullanmaksızın sadece genel hükümlere göre tazminat da talep edebileceğini, yani herhangi bir koşula bağlı olmaksızın TBK m. 112 vd. hükümlerine, haksız fiil gibi düzenlemelere dayanabileceğini, ( Alıcı, satıcının ayıplarından dolayı her zaman bir seçimlik imkanına sahiptir. O,dilerse ayıba karşı tekeffül hükümlerine dilerse gereği gibi ifa etmeme hükümlerine göre satıcıyı sorumlu tutabilecektir. Bunun için de, her iki düzenlemenin gereklerini ayrı ayrı yerine getirmiş olmak yeterlidir; yani ayıba karşı tekeffül hükümlerine göre hareket etmek isteyen alıcı, örneğin satılanı muayene ve ayıplarını bildirme külfetlerini zamanında yerine getirmek ve taleplerini de, BK md. 207’de öngörülen zamanaşımı süresi içinde kullanmalıdır; hâlbuki BK. Md. 96 vd. hükümlerine göre talepte bulunan alıcının, bu gibi zorunluluklara uyması gerekli değildir. Ayıba tekeffül hükümleri, alıcıya daha avantajlı bir durum sağladığı kabul edilmektedir; o halde, buna bağlı olarak, alıcının kendi yararına olan bu özel düzenleme hükümlerini tercih etmeyerek genel hükümler çerçevesinde hareket edebileceği de mümkün görülmelidir. Zaten, satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğu ile ifa etmeme sebebiyle sorumluluğu kapsam ve sonuçları itibariyle birbirine oldukça yaklaşmaktadır. (Haluk Tandoğan Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri Cilt 1/1 Sayfa 206, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 8918/2052, 13. Hukuk Dairesi 16.3.1984, 5994/7349, 13. Hukuk dairesi 19.3.1992, 3842/2617 sayılı içtihatları.) Huzurdaki davanın, müvekkilin ayıp karşısında satıcıya yöneltebileceği seçimlik haklarına ilişkin olmadığını, gerek yukarıda gerekse de dava dilekçelerinde açıkladıkları üzere dayanağını yasal düzenlemelerden alan zararın tazmini talebine ilişkin olduğunu, müvekkilin bu şekilde genel hükümlere dayalı olarak sahip olduğu dava açma hakkının herhangi bir şarta bağlı tutulmasının ve ayıp ihbarında bulunulmadığı gerekçesiyle ayıplı malların müvekkil tarafından kabul edilmiş sayılacağına dair bir değerlendirme yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, yerel mahkemenin davanın hukuki niteliğine göre dayanağını oluşturan yasal düzenlemelere ilişkin yapmış olduğu değerlendirmenin hatalı olduğunu, Hiçbir şekilde müvekkil açısından böyle bir şartın varlığını kabul anlamına gelmemek kaydıyla, yerel mahkemenin davanın reddine gerekçe oluşturan bu hatalı değerlendirmesi kapsamında ayıp ihbarının gerekliliği ortaya konulurken istisnalara yer verilmemiş ve bu açıdan bir değerlendirme yapılmamış olmasının da gerekçeyi ve verilen kararı hatalı hale getirdiğini, zira somut olay açısından ayıbın açık ayıp olmadığı durumda 8 gün içinde inceleme (betonların ancak dökümden sonra yasal prosedürlere uygun olarak numune alımı ve laboratuvarda incelenmesi ile usulüne uygun bir inceleme mümkün olduğunu) ve satıcıya bildirme yükümlülüğü bulunduğunun değerlendirilmiş olduğunu, oysa Türk Borçlar Kanunu’nun 225. maddesinin de “Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz. Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.” şeklinde olduğunu, huzurdaki davada ayıbı gizleyen ve satıcılığı meslek olarak yapan yani ağır kusurlu olan davalı satıcının ayıbın kendisine bildirilmediği savunmasında bulunmasının, yalnızca kötü niyetli olduğunu, Müvekkilin davalıdan yalnızca dava konusu betonları satın almadığını, müvekkilin davalı ile birden çok kez alışveriş içerisinde bulunduğunu, ancak elbette ki gerekli incelemeler yapıldıktan ve betonların anlaşmaya ve mevzuata aykırı yani ayıplı olduğu öğrenildikten hemen sonra müvekkilin sürekli irtibat içerisinde bulunduğu davalıya bu durumu bildirdiğini, somut olayın şartları ve satın alınan malın beton olması sebebiyle sözleşmeden dönme koşullarının var olmadığı öngörülerek haliyle sözleşmeden dönme iradesinin kullanılmadığını ve ayıbın yazılı olarak bildirilmediğini, sonuçta tacirler için yapılan düzenlemede, ihbar ve ihtar usullerinin karşı tarafı temerrüde düşürme, sözleşmeyi feshetme ve sözleşmeden dönme bildirimleri için uygulanmasının zorunluluk olarak öngörüldüğünü, yoksa ayıp ihbarı için olmadığını, bu durumda müvekkilin ihbar yükümlülüğünden bahsedilecek olursa dahi somut olay açısından yazılı bir bildirim yükümlülüğü bulunmayan müvekkilin bunu ancak tanık ile ispat edebilmesi mümkün olacakken mahkemece somut olayda bu hususun aydınlatılması gereken bir husus olduğu açıklanmadan ve müvekkile ispat noktasında buna ilişkin bir imkan verilmeden doğrudan sonuca gidilmesinin hatalı olduğunu, ayıp ihbarının seçimlik hakların kullanılması için bir ön koşul olduğu ve huzurdaki uyuşmazlık bakımından bu koşulun aranmaması gerektiğinin ise unutulmaması gerektiğini, Tüm bu sebeplerle, gerek davanın niteliği gerekse de uyuşmazlık konuları hakkında hatalı bir değerlendirme yapılarak sonuçta davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine dair verilen kararın usul ve yasaya aykırı olup istinaf başvuruları üzerine yapılacak istinaf incelemesi sonucunda başvurularının kabulü ile Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2021/865 E- 2022/1073 K sayılı ilamının kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiklerini beyanla; Açıklanan ve HMK 355 maddesi gereğince re’sen göz önüne alınacak nedenlerle; – İstinaf başvurularının kabulü ile Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2021/865 E- 2022/1073 K sayılı ilamının kaldırılmasına, – Dosyanın eksiklikler giderildikten sonra karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine, – Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taraflar arasında akdedilen beton satış sözleşmesine aykırı ifa sebebiyle oluşan zararın TBK’nın 112. maddesi kapsamında davalıdan tahsili talebine ilişkindir. Mahkemece davanın ayıp ihbar sürelerine uyulmaması sebebiyle reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, davacının yüklenicisi olduğu inşaatta kullanılmak üzere davalıdan … kalitesinde beton satın alınmasına rağmen inşaat yapıldıktan sonra … Firması ve Belediye Başkanlığı tarafından yapılan kontrollerde davalı tarafından teslim edilen betonların sipariş edilen ve vaad edilen … kalitesinde olmadığının tespit edilerek inşaatın durdurulduğunu ve bu sebeple zarara uğradıklarını, söz konusu zararın TBK’nın 112. maddesi kapsamında davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, davacı tarafından kendilerine süresine ayıp ihbarı yapılmadığını ve bu sebeple davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasında; dava konusu beton satış sözleşmesi akdedildiğine, sözleşme kapsamında davacının ürün bedelini ödediğine ve davalının ürünleri davacıya teslim ettiğine dair ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf satış sözleşmesinde kararlaştırılan nitelikteki ürünlerin davalı tarafından davacıya teslim edilip edilmediği, davalının sözleşmeye aykırı davranıp davranmadığı, davranması halinde davacının bu sebeple zarara uğrayıp uğramadığı, uğramış olması halinde miktarı hususlarındadır. TBK’nın 227/2.maddesi gereğince alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. TBK’nın 112. maddesinde ise borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde borçlu, kendisine hiç bir kusurun yüklenmeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararlarını gidermekle yükümlüdür.Somut uyuşmazlıkta; davalı tarafından davacıya satılıp teslim edilen betonun … kalitesinde beton olması gerektiği bizzat davalı tarafından düzenlenen faturalarda belirtilmiştir. Ancak davalı tarafından davacıya teslim edilen betonların … kalitesinde olmadığı … Firması ve Bahçelievler Belediye Başkanlığı tarafından yapılan laboratuvar incelemeleri ile ve Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi ile tespit edilmiştir. Bu durumda davalı tarafından davacıya taraflar arasındaki sözleşmede kararlaştırılan üründen farklı kalitede bir ürün teslim edildiği anlaşılmıştır. “Çeşidiyle belirlenen bir menkulün satımında, sözleşenlerin çeşidini belirlemek için sözleşmede öngördükleri vasıflardan biri teslim edilen şeyde bulunmazsa artık ayıplı teslim değil satılandan başka bir şeyin teslimi (aliud teslimi) söz konusudur. Bu durumda ise uyuşmazlığın çözümünde TBK’nın 112. ve devamı hükümlerinin nazara alınması gerekecektir.” (Yargıtay 11.HD. 09.06.2015 Tarih, 2014/11508 E., 2015/7972 Karar sayılı ilamı). Bu durumda iş sahibi için muayene ve ihbar külfetinden söz edilmesi mümkün olmadığından, uyuşmazlık halinde ayıp ihbarına ilişkin sürelerin uygulanması söz konusu olmayıp genel zamanaşımı sürelerinin dikkate alınması gereklidir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 22/03/2021 tarih, 2020/3883 esas ve 2021/2731 karar sayılı ilamı) Aliud ifa halinde iş sahibi bu teslimi kabul etmiş ise, yüklenici TBK’nın 112. maddesi gereğince sözleşmeye aykırı ifada hiçbir kusuru olmadığını kanıtlamadıkça oluşan zarardan sorumludur. Mahkemece bu hususlar dikkate alınmadan davanın ayıp ihbar sürelerine uyulmaması sebebiyle reddine karar verilmesi ve Mahkemenin kabulüne göre de TBK’nın 225. maddesinin somut uyuşmazlıkta değerlendirilip tartışılmaması da isabetli olmamıştır. Bu sebeple davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür. Açıklanan nedenlerle davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-4-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/11/2022 tarih ve 2021/865 Esas – 2022/1073 Karar sayılı kararının 353/1-a-4-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Dairemizce verilen kararın mahiyeti gereği İİK’nın 36/5 maddesi uyarınca icranın geri bırakılması için yatırılan teminatın talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/11/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.