Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1021 E. 2023/1755 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1021
KARAR NO: 2023/1755
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 02/03/2023
DOSYA NUMARASI : 2021/571 Esas – 2023/216 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 3.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2021/985 ESAS – 2021/1116 KARAR SAYILI DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/11/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: ASIL DAVADA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 45 yıl önce ” … ” markası ile Türkiye’de kurulduğunu, 2008 yılı itibariyle Ortadoğu, Körfez ülkeleri, Kuzey Afrika, Uzakdoğu bölgelerini kapsayan çok geniş bir coğrafyada faaliyet gösteren çok uluslu … şirketin parçası haline geldiğini, müvekkili şirket ile davalı market zinciri şirket arasındaki ticari ilişki uyarınca müvekkili şirketin davalıya Ayçiçek yağı ve zeytinyağı sattığını, satılan ürün tutarına karşılık fatura düzenlemekte olduğunu, müvekkili şirket tarafından davalıya satılan ürünlerin bedelinin davalı tarafından müvekkili şirkete ödenmediğini, bu hususun ticari defter incelemesi neticesinde ortaya çıkacağını, davalının müvekkili şirkete olan borcunu ödememesi sebebiyle Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile davalıya icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, müvekkili şirket tarafından davalıdan olan alacağını tahsil edemeyince aralarındaki ticari ilişkinin zedelenmemesi adına tüm iyi niyetiyle Beşiktaş .. Noterliğinin 17/09/2019 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesini çektiğini, davalı tarafından Bakırköy … Noterliğinin 01/10/2019 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile “davalının müvekkili şirkete herhangi bir borcunun bulunmadığının” ileri sürüldüğünü belirterek davalarının kabulü ile davalının Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline davalı tarafça haksız ve kötü niyetli olarak yapılan itiraz sebebiyle alacaklarının % 20’si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı şirket ile müvekkili arasında akdedilen … Tedarik Sistemi Çerçeve Tedarik Sözleşmesinin 19.9 maddesi uyarınca İstanbul Mahkemeleri ile icra müdürlüklerinin yetkili olduğunu, yetkisiz icra takibine dayanan itirazın iptali davasının reddine karar verilmesi gerektiğini, mahkeme tarafından tesis edilen 20/07/2020 tarihli 3 nolu ara karar doğrultusunda davacı tarafın kesin süreye riayet etmeyerek gerekli harç ikmalini sağlamadığını, dosyanın işlemden kaldırılması gerektiğini, davacı tarafın dava dilekçesi içeriği ile netice-i talep kısmının uyuşmadığını, davacı tarafından talep sonucunun açıklanması gerektiğini, mevzuat ve yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda iddiasını ispat külfetinin davacı tarafta olduğunu, gerçekle bağdaşmayan iddialar kapsamında huzurdaki davanın ikame edildiğini belirterek icra takibinin yetkili İstanbul İcra Müdürlüğü yerine Bakırköy İcra Müdürlüğünde başlatılmış olması sebebiyle yetkisiz icra takibine dayanan itirazın iptali davasının reddine, dosyanın yetkili İstanbul Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, haksız ve mesnetsiz davanın reddine, davacı aleyhine alacağın % 20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA; Davacı vekili Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2021/985 Esas sayılı dosyasına verdiği dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ve davalı market zinciri şirket arasındaki ticari ilişki uyarınca müvekkili şirketin davalıya, ayçiçek yağı ve zeytinyağı satmakta olduğunu ve satılan ürün tutarına karşılık fatura düzenlediğini, müvekkili şirketin amacının her tacir gibi ürünlerini satmak, para kazanmak ve kar elde etmek olduğunu, davalının ise müvekkili şirket gibi birden fazla tedarikçiden satın aldığı ürünleri zincir mağazasında, piyasada uygun fiyatlı ürün satma hedefi kapsamında satışa arz ettiğini, müvekkili şirketin ve davalı arasındaki ticari ilişkinin özü buna dayandığını, müvekkili şirket tarafından davalıya satılan ürünlerin bedeli davalı tarafından müvekkili şirkete ödenmediğini, ticari ilişki neticesinde müvekkili şirket tarafından davalıya ürün satıldığını ve faturası düzenlendiğini; ancak davalı söz konusu faturalara mesnet ürün bedelini müvekkili şirkete ödemediğini zaten faturalara da itiraz etmediğini, bu husus ticari defter incelemesi neticesinde de ortaya çıkacağını, davalının müvekkili şirkete olan borcunu ödememesi sebebiyle mahkeme huzurunda ikame edilen işbu itirazın iptali davasına mesnet Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davalıya icra takibi başlatıldığını, icra takibinin ekinde yer alan fatura tutarı ise müvekkili şirket tarafından davalıya satılan; ancak davalı tarafından müvekkili şirkete bedeli ödenmeyen ürünlerin faturasını oluşturduğunu, yerleşik Yargıtay içtihatları ve Vergi Usul Kanunu uyarınca faturanın tanımı yapılmış olup fatura müvekkili şirket tarafından satılan ürünlerin karşılığında davalının ne kadar borçlandığını gösteren yazılı ve ticari bir belge olduğunu, Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca adına fatura düzenlenen kişiye bu faturaya karşılık itiraz imkânını tanımış olup davalı bu hakkını da kullanmadığını, sonuç olarak davalı, müvekkili şirkete olan borcunu ödemediğini, müvekkili şirketin davalıdan olan alacağını hiçbir şekilde tahsil edemediğini ,müvekkili şirketin davalıdan olan alacağını tahsil edemeyince aradaki ticari ilişkinin de zedelenmemesi adına ve her şeyden önce tüm iyi niyetiyle davalıya borcunun ödenmesi için ihtarname keşide ettiğini, davalının müvekkili şirkete herhangi bir borcunun olmadığını ileri sürüldüğünü, müvekkili şirketin muhtelif tarihlerde davalıya satmış olduğu 117.155 adet ürünün davalı tarafından müvekkili şirkete iade edildiğini ve fakat iade faturası kesilirken dahi davalı hesaplama hataları yaptığını , ticarete aykırı davrandığını, müvekkili şirkete düzenlenmiş olan iade faturaları müvekkili şirket tarafından incelendiğinde iadeye konu ürünlerin birim fiyatının, müvekkili şirket tarafından davalıya satışın gerçekleştiği tarihte geçerli olan fiyatlar olmadığı tespit edildiğini, diğer bir ifadeyle, davalı tarafından kesilen iade ürün fatura tutarı davalı tarafın müvekkili şirket ürünlerini zincir mağazasından satışa arz ederken uyguladığı indirimli fiyatlar üzerinden iade edildiğini, müvekkili şirketin ürünlerinin davalının zincir marketlerinde iade sebebiyle satılamayacağı için davalının da herhangi bir ek menfaate hak kazanamayacağında tereddüt bulunmadığını, ancak davalı tarafından bu konuda dahi ticari iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı davranılmak suretiyle indirim (ıskonto) uygulanmış tutarlar üzerinden müvekkil şirkete iade faturası düzenlediğini, anılan sebeple müvekkili şirket tarafından çıkan fiyat farkı hesaplandığını ve davalıya fatura edildiğini ve davalı bu hususta ihtarname keşide edilmek suretiyle de bilgilendirildiğini, müvekkili şirket tarafından, iade edilen ürünler neticesinde, iadeye konu ürün tutarına karşılık gelen alacak miktarı düştüğünü ve müvekkili şirkete davalıdan olan alacağının ödenmesi için davalıya 5 günlük müddet verildiğini, ancak davalı tarafından müvekkili şirketin alacağı müvekkili şirkete ödenmediğini, müvekkili şirketin aylarca maruz kalmış olduğu davalının bu haksız ve hukuksuz tutumuna karşılık Bakırköy … İcra Dairesi … Esas ile ¨ 21.469.351,25’lik icra takibi başlattığını; ancak söz konusu icra takibine de yine davalı tarafından haksız bir şekilde tamamına itiraz edildiğini ve müvekkili şirketin alacağı hukuk nezdinde dahi haksız bir şekilde inkâr edildiğini, davalı tarafın haksız itirazının ise 21.01.2020 tarihinde tebliğ edildiğini, akabinde ticari davalarda zorunlu arabuluculuk süreci başlatılmış, süreç 10.07.2020 tarihinde anlaşamama olarak tamamlandığını, arabuluculuk süreci sonunda karşı taraf ile anlaşılamaması üzerine müvekkili firma Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/435 Esas sayılı dosyası ile kısmi dava ikame ederek davaya konu icra takibine yapılan itirazın ¨ 6.250.000,00 bedel üzerinden itirazın iptalini talep ettiklerinin ancak işbu dosyanın kesinleşmediğini, bu nedenle Bakırköy … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası kapsamında kalan ¨ 15.219.351,25 yönünden itirazın iptalini davalarının kabulünü, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyasında davalı tarafından yapılan itirazın ¨ 15.219.351,25 yönünden iptaline ve takibin bu miktar üzerinden devamını, davalı tarafça haksız ve kötüniyetli olarak yapılan itiraz sebebiyle dava değerinin %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemesine hükmedilmesini, yargılama giderleri ile avukatlık vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2021/985 Esas sayılı dosyasına verdiği cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu icra takibinin yetkisiz icra dairesinde başlatılmış olması ve icra dairesinin yetkisine açıkça itiraz edilmiş olması nedeni ile işin esasına girilmeden huzurdaki davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın, müvekkili şirket ile olan ticari münasebeti çerçevesinde huzurdaki davaya konu Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takibini başlatmış olup söz konusu icra takibine müvekkili şirket tarafından itiraz edildiğini, takibe yapılan itiraz üzerine, davacı tarafından Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/435 Esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası ikame edildiğini, işbu dosyada, huzurdaki davaya konu icra takibinin yetkili icra dairesinde başlatılmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verildiğini ancak kesinleşmediğini, bu nedenle, aynı konuda, tarafları aynı olan bir başka dava devam ederken huzurdaki davanın derdestlik sebebi ile reddine karar verilmesi gerektiğini itirazın iptali davasının kısmı dava olarak açılmasına hukuki yarar bulunmadığını, iş bu nedenle de usulden reddi gerektiğini, hukuk ve hakkaniyete aykırı bir şekilde ikame olunan huzurdaki dava muhteviyatında davacı tarafça mesnetsiz bir şekilde girişilen Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip kapsamında sunulu itirazın kaldırılması talep olunmakta ise de işbu davanın takip tutarının ¨ 21.469.351,25 iken işbu meblağ haricinde ¨ 15.219.351,25 üzerinden kısmi tutarla açılmasına hukuki yarar bulunmadığını, dava hukuki niteliği itibarıyla itirazın iptali davası olup belirsiz alacak davası olmadığını, davacı taraf harca esas değer olarak belirttiği ¨ 15.219.351,25’lik tutarın icra takibine konu ettiği hangi faturalara ilişkin olduğunu, hangi gerekçe ile işbu tutar üzerinden dava ikame etmiş olduğunu, işbu tutar üzerinden dava ikame etmekte hukuki yararının bulunup bulunmadığını açıklamaksızın huzurdaki davayı ikame ettiğini, davacı tarafından takip konusu yapılmış olan alacak tutarına müvekkili şirket adına gerçekleştirilen külli itiraz göz önüne alındığında huzurdaki davanın kısmi dava olarak ikame edilmesinde hukuki yarar olmadığını, aksini iddia eden davacı tarafın hangi gerekçe ile ve hangi faturalara istinaden ¨15.219.351,25 tutarında dava ikame ettiğini, bakiye kısmın neden dava konusu edilmediğini açıklaması gerektiğini, davacı tarafından müvekkili aleyhine Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/435 Esas sayılı dosyası ile ¨ 6.250.000,00 değerinde açılan kısmi dava usulden reddedildiğini ve derdest olduğunu, davacı tarafından her ne kadar müvekkili şirkete satışı gerçekleştirilen ürünlere ilişkin bedellerin davacı tarafa ödenmediğini ve devamında ilgili tutarların tahsili amacıyla Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasıyla takip başlatıldığı iddia edilmekte ise de tümüyle mesnetsiz işbu takibe karşı yasal süresi içerisinde borç ve tüm ferileri yönünden itiraz edildiğini, huzurdaki dava ile ileri sürülen iddiaların aksine, müvekkili şirket tarafından taraflar arasında akdedilen sözleşmeler gereği üzerine düşen tüm yükümlülükler eksiksiz olarak yerine getirilmiş olduğunu ve davacıya borcunun olmadığını, davacı tarafından müvekkili adına kesilen faturalara karşı gerekli ödemelerin yapılmadığını, fiyat indirim destek faturalarının dayanağının bulunmadığını bu durumun müvekkillin keyfi uygulaması olduğuna dair davacı ifadeleri, taraflar arasında uzun döneme baliğ ve yüksek tutarlarla gerçekleşmiş ticari ilişki kapsamında gerçek dışı olduğunu, tarafların ticari ilişkisinin süresi/volumü gözönüne alındığında davalının icra takibine konu ettiği tutarda bir alacağın ödenmeksizin ticari ilişkinin sürmesi mümkün olmadığını, müvekkili şirketin davacı ile süregelen ticari ilişki içerisinde gerekli tüm edimlerini yerine getirmiş olmasına karşın davacı tarafın hukuksuz ve kötüniyetli yaklaşımının önüne geçilemediğini, davasını ispatla mükellef davacı taraf ile müvekkili arasında keşide edilen ihtarnamelerde de yer aldığı şekliyle davacının mutabakattan kaçınma çabası açıkça görüldüğünü, davalı müvekkili tarafından defaatle dile getirildiği ve dahi davacı ilgili birimlerinin de bilgisi dahilinde olduğu şekliyle taraflar arasında, davacının müvekkile ödemekle yükümlü bulunduğu fatura bedellerini süresinde ödememesi dolayısıyla hesap mutabakatı sağlanamadığını, davacının kendi iç işleyişinde yaşanan aksaklıkları müvekkilin bir kusuru olarak kabul edilmesini istediğini, müvekkili tarafından düzenlenen faturalara karşı yapılması gereken ödemeleri görmezden gelerek finans biriminden onay alınamadığına dair yaklaşımın hukuken izahı olmadığını, iddiasını ispat külfeti davacıda iken işbu hususun aksine gerçekle bağdaşmayan iddialar kapsamında huzurdaki dava ikame edildiğini ,ispattan yoksun huzurdaki davanın reddi gerektiğini, davacının itirazın iptali davasına konu takibi mücerret bir alacak tanımına ilişkin olup, aynı takibe ilişkin itirazın iptali davasında takip talebinde dayanılmayan faturalardan bahsedilmesi takip hukukunun temel ilkesine aykırı olduğunu, bu sebeple davacı tarafından bu aşamada alacağın dayanağı olarak işaret edilen ve ancak işbu aşamada dahi herhangi bir şekilde dosyaya sunulmayan ve bilgisine yer verilmeyen faturalarının yargılamaya esas alınmamasını ve dosyada mübrez delilleri doğrultusunda ispattan yoksun davanın reddini gerektiğini, bu nedenlerle davaya konusu icra takibinin yetkili İstanbul İcra Müdürlüğü yerine yetkisiz Bakırköy İcra Müdürlüğü nezdinde başlatılmış olması nedeni ile yetkisiz icra dairesinde başlatılan takibine dayanan itirazın iptali davasının reddini, huzurdaki uyuşmazlığın çözümünde mahkemenin yetkili olmaması nedeni ile davanın yetkisiz mahkemede açılması sebebiyle reddini, dosyanın yetkili İstanbul Ticaret Mahkemesine gönderilmesini, yetki itirazlarının baki kalmak kaydıyla aksi kanaat hasıl olması halinde davanın derdestlik nedeniyle reddini, nihayetinde haksız ve mesnetsiz işbu davanın reddini, davacı aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 02/03/2023 tarih ve 2021/571 Esas – 2023/216 Karar sayılı kararı ile; ” Dava ; Cari hesaba dayalı alacağın tahsili için girişilen ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK.67.maddesi gereği iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir.Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davacının davalıdan icra takibinde talep ettiği alacağının olup olmadığı, var ise miktarının tespiti noktalarında toplandığı tespit edilmiştir. Bakırköy …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası celp edilmiş, incelenmesinde; davacı-alacaklı tarafından davalı-borçlu aleyhine 21.469.351,25 TL alacağın tahsili için icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 10/01/2020 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlunun vekili vasıtasıyla yasal süresi içerisinde takibe, borca ve fer’ilerine itiraz ettikleri, itirazın yasal 7 günlük sürede yapıldığı, işbu itirazın iptali davasının da 1 yıllık süre içerisinde açıldığı görülmüştür. Davacının mahkememizin asıl dosyasında alacağın bir kısmı için itirazın iptalini talep ettiği, birleşen dosya ile kalan kısmı için itirazın iptalini talep ettiği anlaşılmıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nin 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerekir. İspatın konusu, ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu 6100 sayılı HMK.nin 187, 190 ve 200’üncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir.Bilirkişi … 02/03/2022 tarihli ön raporunda özetle; Davacı ve davalı taraf şirket merkezlerine gidildiğini ve belgeler üzerinde incelemeler yapıldığını, davacının dava dosyasına sunduğu klasör evrakların incelenmediğini, davacı tarafça yapılması gereken açıklamalar ile ilgili klasörlerde mevcut ise, bu evrakların ayrıntı yapılması gerektiğini, dosyaya SAP muhasebe programını bilen bir SMM bilirkişisinin atanması gerektiğini, esas dava için rakamsal bir sonuca varılamadığından birleşen Bakırköy 3. ATM’nin 2021/985 esas sayılı dosyası ile ilgili de bir inceleme yapılmadığını bildirmiştir. Bilirkişiler … ve … 23/08/2022 tarihli raporlarında özetle; Yanlar arasında uzun yıllara dayanan ve davacı şirketin davalı şirkete çoğunlukla yçiçek yağı ve zeytinyağı satışına dayalı ticari ilişki bulunduğu, davacı ticari defterlerine göre icra takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 17.859.231,86 TL alacaklı gözüktüğü, davacının alacağına dayanak faturaların tamamının davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı ticari defterlerine göre ise icra takip tarihi itibariyle davalının davacıdan 159.540,90 TL alacaklı gözüktüğü, yanlar arasında 18.018.772,76 TL ihtilaf olduğu, ihtilafın 16.020.882,40 TL’sinin davalının kestiği faturaların davacı kayıtlarında olmamasından, 1.988.455,93 TL’sinin de (doğrusu 1.988.837,51 TL’dir) davacının kestiği faturanın davalı kayıtlarında olmamasından kaynaklandığı, davalının davacıya iade ettiği ürünlerin fiyatlarını alış faturalarında yer alan fiyatlar üzerinden kestiği, ancak davacı tarafından davalıya satılan tüm ürünlere karşılık satış faturalarındaki iskontolar haricinde davalının ek iskonto faturası düzenlediğine ve davalının kesmesi gereken ve buna göre kabul edilen faturalara ilişkin detaylı hesaplamaların sunulduğu, davacı tarafından sunulan ayrıntılı hesaplamalara göre 1.988.837,51 TL’lik fiyat farkı faturasının uygun olduğu, davalı tarafından aksini ispat eder şekilde, davacıdan aldığı tüm ürünlere değil de, davacıdan alınan ürünlerden sadece satılan miktarlar yönünden iskonto faturası düzenlediğine ilişkin dayanak bir bilgi, belge veya ispat vasıtası sunulmadığı, davalının davacıya aldığı tüm ürünler yönünden değil de, sadece sattığı ürünler yönünden ek iskonto faturası düzenlediğini ispat etmesi halinde davacının 1.988.837,51 TL’lik faturasının uygun olmayacağı, rapor içerisinde davacıda olmayan davalı faturalarına ilişkin tek tek tespit ve açıklamalar yapıldığı, yine taraflarca sunulan veya sunulmayan delillere rapor içerisinde ayrıntılı bir şekilde yer verildiği, Syf.27…-32’de yapılan tespitlerin özetine tekrar yer verildiği, buna göre seçenekli hesaplamaların şu şekilde olduğu; davacının icra takip tarihi itibariyle davalıdan 17.453.532,84 TL alacaklı olduğu, davacının fiyat farkı faturasının uygun olmadığına kanaat edilmesi halinde, icra takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 15.464.695,33 TL alacaklı olacağı, davalı …’nun kestiği ve davacı kayıtlarında olmayan 14.208.246,10 TL’lik faturanın davalı alacağı olarak değerlendirilip değerlendirilmemesi takdirinin Sayın Mahkemenizde olduğu, Sayın Mahkemenizce varılacak kanaate göre davalı … alacağı olarak değerlendirilecek tutarlar olması halinde, seçenekli hesaplanan davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiği, dava konusu icra takip dosyasına dayalı olarak, davacının asıl davada 6.250.000,00 TL’ye itirazın iptalini, birleşen davada ise 15.219.351,25 TL’ye itirazın iptalini talep ettiği, Sayın mahkemenizce varılacak sonuca göre asıl ve birleşen dava konusu alacak talepleri yönünden değerlendirilme yapılması gerektiği, yanlar arasındaki ticari ilişkide vadenin 35 gün olduğu ve davacı tarafından davalıya gönderilen Noter ihtarnameleri ile bir kısım alacaklar yönünden temerrüdün gerçekleştiği, ancak, Sayın Mahkemenizin takdirlerinde olan alacağın yüksekliği ve bu alacağın bir çok faturalardan kaynaklanması nedeni ile çok fazla seçenekli hesaplama olabileceği, izah edilen nedenle bu aşamada takip öncesi işlemiş faiz hesabı yapılamadığını bildirmişlerdir. Bilirkişiler …, … ve … 16/01/2023 tarihli ek raporlarında özetle; Davacı ticari defterlerine göre icra takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 17.859.231,86 TL alacaklı gözüktüğü, davacının alacağına dayanak faturaların tamamının davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı ticari defterlerine göre ise icra takip tarihi itibariyle davalının davacıdan 159.540,90 TL alacaklı gözüktüğü, yanlar arasında 18.018.772,76 TL ihtilaf olduğu, ihtilafın 16.020.882,40 TL’sinin davalının kestiği faturaların davacı kayıtlarında olmamasından, 1.988.455,93 TL’sinin de (doğrusu 1.988.837,51 TL’dir) davacının kestiği faturanın davalı kayıtlarında olmamasından kaynaklandığı, kök raporda mali olarak yapılan ve ek rapor kapsamında da hem sektörel hem de mali yönden yapılan değerlendirmeler neticesinde; davalının kestiği ve davacının kabul etmediği fatura muhteviyatlarının doğruluğuna ilişkin herhangi bir dayanak belge yada hesaplama sunulmadığından, yine davacı tarafından davalının fatura içeriklerinin doğru olmadığına ilişkin sunduğu hesaplamaları çürütecek aksi bir dayanak belge yada hesaplama sunulmadığından, davacının davalıdan 17.449.084,02 TL alacaklı olduğu sonucuna varıldığı, dava konusu icra takip dosyasına dayalı olarak, davacının asıl davada 6.250.000,00 TL’ye itirazın iptalini, birleşen davada ise 15.219.351,25 TL’ye itirazın iptalini talep ettiği, asıl davada davacının 6.250.000,00 TL asıl alacağına takip tarihine kadar 360.402,40 TL işlemiş faiz hesaplandığı, birleşen davada davacının kalan alacağı olan 11.199.084,02 TL alacağına takip tarihine kadar 645.788,28 TL işlemiş faiz hesaplandığını bildirmişlerdir.HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir.Asıl ve birleşen dosya dava itirazın iptali davası davası olduğu anlaşılmıştır. Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerekir. İspatın konusu , ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu 6100 sayılı HMK.nun 187 ,190 ve 200’ncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir. İspatın konusu HMK.nin 187’nci maddede “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” şeklinde belirtilirken, ispat yükünün kimde olduğu ise HMK.nin 190’ncı maddesinde “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”düzenlemesi ortaya konmuştur.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/07/2011 tarihli kararında “Hemen belirtmelidir ki, satılanın tesliminin “hukuki işlem” niteliğinde olup, buna ilişkin savunmanın hangi delillerle kanıtlanabileceğinin belirlenmesinde, hukuki işlemlerin varlığının kanıtlanmasına ilişkin genel usul hukuku kurallarının (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288 ve devamındaki hükümler) göz önünde tutulması gerekir.Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, icra dosyası, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dava konusu somut olayda; yanlar arasında davacı tarafından davalıya Yağ satışı yapılması şeklinde ticari ilişki kurulduğu, işbu ticari ilişki neticesinde davacının davalıdan 20.710.885,09 TL asıl alacak + 758.466,16 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 21.469.351,25 TL alacaklı olduğunu iddia ettiği, alacağın tahsili için icra takibi başlatıldığı, davalının takip konusu borca ve tüm ferilerine itirazı neticesinde asıl dava ile 6.250.000,00 TL, birleşen dava ile 15.219.351,25 TL yönünden itirazın iptali davası açıldığı görülmektedir.Uyuşmazlık konusu; huzurdaki davada uyuşmazlık konusunun davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarı hususunda toplandığı anlaşılmaktadır.Ticari defter ve belgelerin sahibi lehine delil teşkil etmesi, tacirin tutmakla yükümlü olduğu ticari defterlerin kendisi lehine kanıt teşkil etmesi, her iki tarafın da defter tutma yükümlüsü olmasına , uyuşmazlığın her iki tarafında defterlerine kaydetmesi gereken ticari bir işle ilgili olmasına , tutulması gereken tüm defterlerin tutulmuş olmasına, defterlerin usulüne uygun tutulmasına ve onaya tabii defterlerin onaylatılmış olmasına, defterlerdeki kayıtların birbirini teyit etmesine, defterlere dayanarak ispat edilmek istenen iddianın da karşı taraf delillerince çürütülememiş olmasına, defterlerine dayanan tarafın yemin etmiş olmasına bağlıdır.(BAHTİYAR, M., Ticari Defterlerin Hukuki Önemi ve Sahibi Lehine Mahkemede Delil Olma Şartları, Makaleler II, s. 71 vd; ARKAN, s. 330 vd.)Tarafların ticari defterlerinin incelenmesinde, davacı ticari defterlerinde icra takip tarihinde davacının davalıdan 17.859.231,86 TL alacaklı olduğu, davacının alacaklı olduğu 17.859.231,86 TL’lik faturaların tamamının davalı kayıtlarında yer aldığı tespit edilmiştir. Davalı ticari defterlerinde ise icra takip tarihinde davacının değil davalının davacıdan 159.540,90 TL alacaklı olduğu gözükmektedir. Yanlar arasında 18.018.772,76 TL ihtilaf bulunmaktadır. Yanlar arasındaki ihtilafın 16.020.882,40 TL’si davalının kestiği faturaların davacı kayıtlarında olmamasından, 1.988.455,96 TL’si (doğrusu 1.988.837,51 TL) de davacının kestiği faturanın davalı kayıtlarında olmamasından kaynaklandığı anlaşılmıştır.Davanın hukuki niteliği itirazın iptali davası olduğu ve bunun gereği olarak ispat külfetinin davacıda davacının icra takibine konu ettiği fatura alacağı olup tarflar karşılıklı faturalaşma ve ödemelere dayalı bir ticari ve muhasebe işleyişinde kendi hesaplarına almadığı … faturalarından kaynaklı hesap özetine dayalıdır. Dosya kapsamında incelenen defterlere göre de taraflar arasında mal satışından kaynaklı ve bu satışın taraflarca karşılıklı ödeme ve faturalaşmalarla yürüdüğü sözleşmeye dayalı bir ticari ilişki ve muhasebe işleyişi olduğu görülmüş icra takipleri davalar ve açılmadan önce karşılıklı ihtarnameler gönderilmiş olup ancak a davacı, davalının sözleşmeleri dava dosyasına ibraz etmesi ile birlikte bu defa davada taraflar arasındaki ticari sözleşmelerin kendi tarafından yetkili temsilciler tarafından imzalanmadığı sebebiyle ile geçersiz olduğu ve kendisini bağlamadığı savunmasını yapması üzerine istinaf ilamı da dikkate alındığında sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle ilgili kişinin şirket yetkilisi olmadığı dikkate alındığında bu sözleşmeye davacı onay da vermediğinden uyuşmazlığın çözümü faturalar ve açık hesap üzerinden incelenerek çözüme kavuşturulması yoluna gidilmiştir.İlk olarak dava/takip konusu edilen faturalar dikkate alındığında dava/takip konusu edilen faturaların tamamı davalı kayıtlarında yer almaktadır ve buna göre davacının alacaklı olduğu sabittir. Aynen davalı vekilinin dediği şekilde, takip konusu cari hesap alacağı değildir, takip konusu davacının davalıya kestiği faturalardır. Ancak davalı davacının takip konusu tüm faturaları davalı kayıtlarında yer aldığı halde, cari hesap ilişkisi içerisinde davalı davacıya bir kısım faturalar keserek davacı alacağını sıfırladığından, davalının bu faturalarının haklı olup olmadığını incelemiştir. Bu kapsamda hükme de esasa alınan son tarihli bilirkişi raporu da dikkate alındığında Davacı yan icra takibinde 20.710.885,09 TL asıl alacak + 758.466,16 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 21.469.351,25 TL’nin tahsilini konu etmiştir. İcra takibinde işbu alacağının vadelerini ve tutarlarını gösteren liste sunmuştur. Yani davacı yan icra takibinde alacağının dayanağı olarak belli bir faturaları göstermemiş, kendi hesaplarında vadeleri dolan ve buna göre değişen vadelerde alacaklarını gösteren bir listeye dayanmıştır. Davacının ticari defterlerine göre icra takip tarihinde davalıdan olan alacağı 17.859.231,86 TL’dir. Esasen başlangıçta davacının alacağına dayanak faturaların tamamı davalı kayıtlarında yer almaktadır.Daha sonra davalı bu faturaları kayıtlarından çıkararak kendi faturalarını kesmiştir. Bilirkişiler tarafından yapılan incelemelerde davalı … Ltd. Şti.’nin davacıya keşide ettiği toplam 16.020.882,40 TL’lik faturanın davacı … A.Ş. ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı tespit edilmiştir. Davacı … A.Ş. ticari defterlerinde kayıtlı olmayan 747.056,11 TL’lik davalı faturası için ise herhangi bir onay maili bulunmadığı anlaşılmıştır.Uyuşmazlıkta taraflar arasında ki en önemli ihtilaf indirim destek faturalarında kaynaklandığından, davalı …’dan e-mailler haricinde faturaların kesilmesine dayanak hesaplamalar, yani davacının davalıya hangi ürünler için ne kadar ek iskonto tanıdığı, davacının ilgili aylarda iskonto tanınan ürünlerden davalıya ne kadarlık ürün sattığı ve buna göre davalının tanınan iskontolara istinaden davacıya ne kadar fatura kesmesi gerektiği yönünde dayanak bilgi, hesaplama ve belgeler istenmiş, ancak davalı şirket ticari sır kapsamında olduğundan bahisle davacının kabul etmediği faturalara dayanak hesaplama ve bilgileri ibraz etmemiştir.Öte yandan davalının davacıya kestiği, 15.132.937,90 TL’lik Hasarlı ürün iskontosu + Lojistik iskontosu + İndirim Destek Faturaları davacı kayıtlarında yer almamaktadır. Taraflar arasında İndirim Destek faturaları konusunda yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. Bu faturalardan 14.990.296,83 TL’lik İndirim Destek faturası davacı kayıtlarında bulunmamaktadır. İşbu faturalar yanlar arasında gerek Noter ihtarnamesi gerekse KEP üzerinden iade edilmiştir. Sonuç olarak bu karşılık faturalar konusunda taraflar arasında bir anlaşma ya da yerleşik uygulama bulunmadığından bu faturaların düzenleme ve alacak hakkı yaratama olanağının olmadığı dosya kapsamındaki delillerden ve davalının ispata elverişli delil sunamamasından anlaşılmıştır. Yine bakiye ihtilaflı 14.429.562,61 TL’lik faturalardan, 747.056,11 TL’lik faturalar yönünden herhangi bir onay maili veya başkaca dayanak bir belge delil sunulmamıştır. Anılan gerekçelerle bu savunma yerinde görülememiştir.Bakiye 13.682.506,50 TL’lik fatura yönünden davacı şirketten …’in faturaların kesilmesi için onay vermesi yetkili olmaması ve bu işlemin dayanağının şirke tarafından onaylanması nedeniyle davacının kabul etmediği 13.682.506,50 TL’lik faturaların doğruluğuna ilişkin davalı tarafından dayanak bir bilgi, belge ve delil sunulmadığından davalı alacağı olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.Sonuç olarak davacının sunduğu listelerin kontrolleri yapıldığında, davalının tüm alımlar üzerinden davacıya indirim destek/ikinci iskonto faturası düzenlediği gözükmektedir. Hal böyle olunca, davalı yanın davacıya iade ettiği ürünleri, ilk faturadaki fiyatlardan kesmesi uygun değildir. Davalının tüm alımlara iskonto faturası düzenlediğine göre, davacıya ikinci iskontoları da dikkate alarak iade faturası düzenlemesi gerekirken, ilk faturaları üzerinden iade faturası düzenlendiğinden, davacının fiyat farkı faturası uygun düştüğü teknik olarak da tespit edildiğinden davacının raporda da tespit edilen bir fatura bedeli yönünden yemin teklif etmediği dikkate alındığından teslim alan bölümü bakımından ispat edilemeyen davanın reddine diğer davalı tarafından kesilen bir kısım faturalar bakımından ise usulüne uygun olduğu raporla tespit edildiğinden davacının alacağının aslı ve birleşen dosya bakımından kabulüne davacı takipten önce davalıyı ihtarnamelerle temerrüde düşürmüş olup ancak faizi talebini fatura tarihlerinden itibaren talep etmesi nedeniyle mahkememizce işlemiş faiz hesabı denetlenip hesaplanması gerekmiş işlemiş faiz başlangıcı yönünden taleple bağlılık kuralı gereğince her iki dosyadaki asıl alacak miktarları gözetilerek ASIL DAVADA ASIL ALACAK 6.043.926,42 ASIL DAVADA İŞLEMİŞ FAİZ 20.073,58 TOPLAM 6.250,000.00 BİRLEŞEN DAVA ASIL ALACAK 11,405,157.60 BİRLEŞEN DAVA İŞLEMİŞ FAİZ 281,445.92 BİRLEŞEN DAVA TOPLAM ALACAK 11,686,603.52TL olarak hesaplanmış olup sonuç olarak aynı takipten dolayı ASIL VE BİRLEŞEN DAVA TOPLAM ASIL ALACAK 17,449,084.02 ASIL VE BİRLEŞEN DAVA TOPLAM FAİZ 487,519.50ASIL VE BİRLEŞEN DAVA TOPLAM ALACAK 17,936,603.52 TL olmak üzere davanın kabulü gerekmiş olup davacının ispat edilemeyen ve davalının usulüne uygun kestiği faturaların mahsubu sonucunda davacının fazlaya ilişkin talebi birleşen dosyada reddine karar vermek gerekmiştir. Öte yandan itirazın iptâli davalarında borçlunun icra inkâr tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için İİK’nın 67/II. maddesi gereğince borçlunun itirazında haksız ve alacağın likid olması gerekir. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (HGK’nın 07.06.2006 tarihli, 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı ilâmı).Bu davada davacı fatura alacağına dayandığından likit alacak olması sebebiyle icra inkar tazminatına hükmetmek gerekmiş ve Takipteki asıl alacağa takip tarihinden itibaren işlemek üzere hesaplanan değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-)ASIL DAVA BAKIMINDAN DAVANIN KABULÜ İLE; -Davalının, Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın asıl alacak olarak 6.043.926,42-tl ve işlemiş faiz olarak 206.073,58-TL YÖNÜNDEN İPTALİNE, TAKİBİN AYNEN DEVAMINA, -Takipteki asıl alacağa takip tarihinden itibaren işlemek üzere hesaplanan değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına, -Hükmedilen alacağın %20 oranı olan icra inkar tazminatına davalının mahkum edilmesine, hesaplanan 1.250.000,00-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2-)BİRLEŞEN 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ DOSYASI BAKIMINDAN DAVANIN KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE; -Davalının, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı Esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın asıl alacak olarak 11.405.157,60-TL asıl alacak ve işlemiş faiz olarak 281.445,92-TL bakımından KISMEN İPTALİNE, -Davacının fazlaya ilişkin taleplerinin REDDİNE, -Takibin asıl dosyada dikkate alınacak toplam 11.686.603,52‬-TL yönünden DEVAMINA, -Takipteki asıl alacağa takip tarihinden itibaren işlemek üzere hesaplanan değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına, -Hükmedilen alacağın %20 oranı olan icra inkar tazminatına davalının mahkum edilmesine, hesaplanan 2.337.320,704‬-TL’nin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, -Reddedilen kısımlar yönünden davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen davalarda davalı … Tic. Ltd. Şti. vekili istinaf dilekçesinde özetle; İstinaf başvurularına konu işbu davanın; davacı … tarafından Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına davalı müvekkil … tarafından gerçekleştirilen itirazın 6.250.000,00-TL yönünden iptali istemiyle ikame edildiğini, akabinde işbu dosyanın icra takibine yapılan itirazın 15.219.351,25-TL yönünden iptali istemiyle ikame edilen Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/985 Esas sayılı dosyasıyla birleştirilmiş olduğunu, yerel mahkemece yürütülen yargılama sonucu asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiş olduğunu, ancak gerekçeleri aşağıda izah edileceği üzere, yerel mahkemece tesis edilen kararın hukuka aykırı olduğunu, Yerel mahkemece yapılan tespit ve değerlendirmelerin dosyadaki taraflı bilirkişi raporlarına dayalı olup istinaf sebepleri çerçevesinde hukuksuz kararın kaldırılarak asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmesi gerektiğini, Davacı … tarafından, Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’ nün … İcra sayılı dosyasıyla yirmi yedi adet alacak kalemine ilişkin icra takibi başlatılmış olduğunu, ancak icra takibine konu edilen bu alacak kalemlerinin neye ilişkin olduğunun izahının gerek icra takibi gerekse de dava sürecinde davacı … tarafından yapılamadığını, işbu hususun yargılamada da defaatle belirtildiğini, ancak dikkate alınmadığını, davanın bir “itirazın iptali davası” olup, hukuki niteliği gereği davacı …’ nın alacağını ispat külfeti altında olduğunu, alacağın varlığını, sebebini, doğum tarihini, vade tarihini, vadesinde ödenmediğini ispat mükellefiyetinin davacı …’ya ait olduğunu, Davacı … tarafından işbu ispat külfeti yerine getirilmemiş olmasına rağmen yargılama süresi boyunca davacı … alacağını somutlaştırma yükümlülüğü bir kenara bırakılarak davalı müvekkil …’dan, davacı … tarafından icra takibine konu edilen bu sözde alacağın borçlusu olmadığını ispat etmesinin talep edildiğini, alacağını somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacı … asıl ve birleşen davasının reddine karar verilmesi gerekirken, işbu taleplere istinaden davalı müvekkil … tarafından sunulan dayanak deliller yok sayılarak davacı … davalı müvekkil … alacaklı olduğunun kabul edilmiş olduğunu, Bu kapsamdaki istinaf sebeplerinin, gerekçeli kararda yer alan hatalı tespitler çerçevesinde aşağıda izah edildiğini, Yerel mahkemece her ne kadar sözleşmenin imzalandığı tarih itibarıyla ilgili kişinin şirket yetkilisi olmadığı ve davacı … da bu sözleşmeye onay vermediği belirtilerek uyuşmazlığın çözümünün faturalar ve açık hesap üzerinden incelenerek çözüme kavuşturulduğu ifade edilmişse de yapılan işbu değerlendirmenin hukuka açıkça aykırı olduğunu, Taraflar arasında 2013 – 2019 yılları arasında ortak iradesiyle akdedilen sözleşmeler ve bu sözleşme hükümlerinde açıkça yer aldığı şekilde e-posta yazılı usulü ile eylemli olarak toplam 6 yıl sürmüş ticari ilişki mevcut olduğunu, yargılamanın başından itibaren davacı … geçersiz olduğunu iddia ettiği 22.02.2019 tarihli … Tedarik Sistemi Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’nin de taraflar arasında hukuken geçerli tüm diğer sözleşmeler gibi hükümlerinde mutabık kalınarak taraflarca imzalandığını ve taraflar arasındaki ticari ilişkiye esas alındığını, (Taraflar arasında akdedilen sözleşmeler ve davacının işbu sözleşmelere dayanarak keşide ettiği ihtarnamelerin dosyada mübrez olup işbu dilekçeleri ekinde de EK-1 olarak sunulmakta olduğunu ) Ticari ilişkinin varlığı ile aslen tüm sözleşmelerin geçerliliğini kabul eden, buna bağlı olarak da bu sözleşmeler çerçevesinde düzenlenen faturaları defterlerine kaydeden ve bu sözleşmelere dayanarak alacak talebinde bulunan Davacı …, Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’ni yetkilisi tarafından imzalanmadığı gerekçesiyle kabul etmemesinin dürüstlük kuralına (Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz (TMK. md. 2) aykırı olduğunu, nitekim Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’nin 2.1. maddesinde de bu sözleşmenin diğer sözleşmeler için bir şemsiye sözleşme niteliğinde olduğu ve bunların ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunun kararlaştırıldığını, davacı … tarafından ihtarnamelerde dayanak gösterilen ve fiyatlandırma ile ödeme koşullarını belirleyen Ticari Şartlar Anlaşması’na da atıf yapıldığını; “Bu Sözleşme, her tedarik işleminin farklı aşamalarında da ifa edilecek prosedürler ve belgeler dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere, Tedarikçi tarafından malların Şirkete temini ile ilgili genel usul ve esasları belirlemektedir. Sonuç olarak bu Sözleşme, Taraflar arasında düzenli olarak ya da zaman zaman akdedilen her ayrı Alım – Satım Sözleşmesi ve diğer sözleşmeler için bir şemsiye sözleşmesi niteliğinde olup bunların ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Özellikle Tedarikçi ve Şirket, özel yerel gereksinimleri yansıtan Ülkeye Özel Tedarik Sözleşmesi ve fiyatlandırma ve ödeme koşullarını belirleyen Ticari Şartlar Sözleşmesini akdetme veya akdedilmesini istemektedir.” (Çerçeve Tedarik Sözleşmesi Madde 2.1.) 2013 yılından 2019 yılına kadar süren ticari ilişki kapsamında mevcut sözleşmelere hiç bir imza itirazında bulunmayan, sözleşmeleri eylemli olarak uygulayan davacı … yargılama aşamasında bu sözleşmenin yetkili olmayan imza ( sadece … tarafından imzalanmış olması ) sebebiyle geçersizliğini ileri sürmesinin dürüstülk kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, Yargılamada yerel mahkeme tarafından bu sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesinin, TMK’nin 2. maddesi çerçevesinde değerlendirilmediğini, şekle aykırılığı ileri sürme amacı menfaat elde etmek olan davacı … kötü niyetli olup olmadığına dair hiçbir inceleme ve değerlendirme yapılmadığını, daha da kötüsü eylemli olarak bağlı tüm sözleşmelere dayalı sürdürülen 6 yıllık ticari ilişkide ihtilaf aşamasında davacı …’nın yetkilisi tarafından imzalanmadığını savunduğu bu sözleşmeye, onay da verilmediğinden bahisle ( yetki konusunu sözleşme imza eksikliği sebebiyle ancak taraflar arasında eylemli ifa edilmişliğini gözardı ederek inceleyen İstinaf Mahkemesi kararının etkisiyle ) taraflar arasında imzalı geçerliliği konusunda herhangi bir şüphenin olmadığı ve eylemli olarak ifa edilmiş tüm sözleşmelerin yok sayılarak “uyuşmazlığın çözümü faturalar ve açık hesap üzerinden incelenerek çözüme kavuşturulması yoluna gidilmiştir” şeklinde hüküm verilmesinin hukuka aykırılık olduğunu, “….Dosya kapsamında incelenen defterlere göre de taraflar arasında mal satışından kaynaklı ve bu satışın taraflarca karşılıklı ödeme ve faturalaşmalarla yürüdüğü sözleşmeye dayalı bir ticari ilişki ve muhasebe işleyişi olduğu görülmüş icra takipleri davalar ve açılmadan önce karşılıklı ihtarnameler gönderilmiş olup ancak a davacı, davalının sözleşmeleri dava dosyasına ibraz etmesi ile birlikte bu defa davada taraflar arasındaki ticari sözleşmelerin kendi tarafından yetkili temsilciler tarafından imzalanmadığı sebebiyle ile geçersiz olduğu ve kendisini bağlamadığı savunmasını yapması üzerine istinaf ilamı da dikkate alındığında sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle ilgili kişinin şirket yetkilisi olmadığı dikkate alındığında bu sözleşmeye davacı onay da vermediğinden uyuşmazlığın çözümü faturalar ve açık hesap üzerinden incelenerek çözüme kavuşturulması yoluna gidilmiştir. Davacı … ihtarnamelerinde geçerli olduğunu ( ve yine … tarafından imzalanmış ) kabul ettiği ve alacağına dayanak gösterdiği 01.01.2016 geçerlilik tarihili Ticari Şartlar Anlaşması’nda da davacı …’nın, işbu sözleşme kapsamında ticaretle ilgili olarak davalı müvekkil … ile iletişim halinde olan çalışanların yetkili kişiler olduğunu, bu kişiler tarafından faks ya da e-posta yoluyla yapılan irade açıklamalarının geçerli olduğunu, kendi iradesini yansıttığını ve bunların yazılı delil olarak kendisini bağladığını kabul etmiş olduğunu, “Satıcı, işbu sözleşme kapsamı ticaretle ilgili olarak … ile iletişim halinde olan çalışanlarının yetkili kişiler olduğunu, bu kişiler tarafından faks veya e-mail yoluyla yapılan irade açıklamalarının geçerli olduğunu, kendi iradesini yansıttığını ve bunların yazılı delil olarak kendisini bağladığını kabul, beyan ve taahhüt eder. İşbu sözleşmenin feshi usulü bu madde kapsamında değildir.” (Davacı … tarafından geçerliliği ikrar edilen Ticari Şartlar Anlaşması Madde 19) Davacı … ihtarnamelerinde açıkça atıf yaptığı ve herhangi bir imza eksikliği/ yetkisizliği gerekçesi ile geçersizliğini ileri sürmediği ve yine yetkilisi … tarafından imzalanmış yukarıdaki sözleşme hükmünün yerel mahkeme tarafından yok sayılmasının hukuka açıkça aykırı olduğunu, davacı … da kabulünde olan bu sözleşme hükmünü ihtilafın çözümünde yok sayılarak Mahkeme tarafından “ihtilafın faturalar ve açık hesap üzerinden inceleme yapılarak çözüldüğü” ifade edilmiş ise de bu incelemenin dahi bilirkişi raporlarının etkisi ile hukuka uygun şekilde yapılmadığını, bu yönde inceleme yaparak hüküm tesis ettiğini ifade eden yerel mahkeme tarafından davalı müvekkili …’nun yüzlerce faturasından kimilerini defterlerine işlememek suretiyle kendi kayıtları itibarıyla alacaklı hale getiren davacı …’ya bunu neden yaptığının sorulmadığını ancak davacı … ticari defterlerine almaktan imtina ettiği faturalara dair şirket yetkililerinin yazılı imzalı onaylarını ibraz etmesinin davalı müvekkil …’dan talep edildiğini, oysa davacı …’nın ticari defterlerine almayı uygun bulduğu davalı müvekkil … faturaları için de şirket yetkililerinin ayrıca yazılı imzalı onaylarının olmadığını, bu sebeple ispat yükünün yine davacı …’da olup bu kapsamda davacı … hiçbirisinde şirket yetkililerinin yazılı imzalı onaylarının bulunmadığı aynı kişiler arası e-posta haberleşmesi ve onay mekanizması yoluyla düzenlenip defterlere işlenen yüzlerce faturadan hangilerini ve ne sebeple defterlerine almadığını dosyada izah etmediğini, – Yerel mahkemece davalı müvekkil … tarafından düzenlenmesinde haklı bir gerekçe olmadığından bahisle düzenlenen faturaların davalı müvekkil … lehine alacak hakkı oluşturmadığının ifade edildiğini, ancak davalı müvekkil … tarafından ibraz edilen düzenlediği faturalara ilişkin hukuken geçerli sözleşmelerin, somut yazılı maddi deliller görmezden gelinerek ve dikkate alınmaksızın hüküm tesis edilmiş olduğunu, Davacı … tarafından hasarlı ürün iskontosu, lojistik iskontosu ve taraflar arasındaki ihtilaflı miktarın önemli bir kısmını oluşturan indirim destek faturalarına e-posta yoluyla onay veren kişilerin işleyişte, bu faturalara onay verme yetkisinin bulunmadığı, dolayısıyla da bu faturaların kabul edilmediği savunulmak suretiyle davalı müvekkil …’nun bu konudaki faturalarının defterlere kaydedilmediği ileri sürülmüş ise de taraflar arasında 2013- 2019 yılları arasında süren ticari ilişkinin hep aynı kişiler arasında taraflar arasında imzalanmış ticari anlaşmalar gereği e-posta haberleşmeleri yoluyla yazılı şekilde sürdürülmüş olduğunu, yukarıda izah edildiği gibi bu durumun taraflar arasında hukuki geçerliliği noktasında davacı …’ nın bu sözleşmeyi kabul etmesi sebebiyle herhangi bir ihtilaf bulunmayan Ticari Şartlar Anlaşması’ nın 19. maddesi hükmü gereği olduğunu, Dosyaya bu konuda davalı müvekkil … adına yeterinden fazla delil ve belge sunulmuş olduğunu, ancak doğrudan taraflı bilirkişi raporlarında davalı müvekkil …’nun ve delillerinin; “yetkisiz kişilerce imzalanmış geçerli kabul edilmeyen sözleşme” kriteri esaslı yok sayıldığını, taraflar arasında 6 yıl süren ticari ilişkide örtüşen faturaların da aynı kişiler arasında yapılan e-posta haberleşmesine dayalı olması gerçeği karşısında davacı … ticari kayıtlarına almaktan imtina ettiği kimi faturalar için neden davalı müvekkil … daha fazla delil ibraz etmeye zorunlu olduğunun hukuken ne bilirkişi raporlarında ne de mahkeme kararında izah edilememiş olduğunu, Davacı … ticari defterlerin almaya uygun bulduğu davalı müvekkil … faturaları için bunun nedenini davacı …’ya sormayan bilirkişilerin, davalı müvekkil …’ya hesaplara alınmayan faturaların detayını açıklamasını şart koştuklarını, Oysa davacı …’nın kabul ederek ticari defterlerine işlediği faturalar başta olmak üzere, taraflar arasında düzenlenen faturaların onay sürecinin aynı kişiler arasında sirküle olan e-posta yazışmaları ile yürütüldüğünü ve aynı kişilerin onay sürecinde rol aldıklarını, Davacı …, geçerli olduğunu kabul ve ikrar ettiği sözleşme ile davalı müvekkil … ile e-posta yoluyla iletişim kuran kişilerin yetkili kişiler olduğu, bu kişilerin irade açıklamalarının yazılı delil olarak kendisini bağladığını kabul etmişken yerel mahkemece bu hususa ilişkin gerekçeli kararda herhangi bir tespite ve değerlendirmeye yer verilmemiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, Yerel mahkeme tarafından sadece dosyada mübrez bilirkişi heyet kök ve ek raporu çerçevesinde hükmün gerekçe kısmının oluşturulduğunu, hukuki değerlendirme gereken hiçbir noktada gerekli hukuki değerlendirmenin yapılmadığını, hukuki bir gerekçe oluşturulamadığını, mahkemenin kararına esas aldığı dosyadaki kök ve ek raporun okunduklarında çok net olarak objektiflikten uzak, tamamen taraflı hazırlandığı sabit metinler olduğunu, dosyaya ibraz edilen davalı müvekkil …’nun delili ya da belgelerinin bu taraflılığı sabit bilirkişi raporlarında yok sayılmış olduğunu, Davacı … kendi muhasebesel işleyişinden dolayı önce reddettiği, daha sonra kabul ettiği faturalar ile onay süreci “yetkisiz” olarak addettiği kişiler tarafından yürütülen ancak ticari defterlerine kaydettiği faturalara ilişkin belge ve evrakın dosyada mübrez olduğunu, bu belge ve evrak incelendiğinde; ticari ilişki süresince e-posta üzerinden onay verilen faturaların kendi muhasebesel işleyişi sebebiyle önce davacı … tarafından reddedilerek kayıtlara alınmadığı, birkaç aylık bir süre geçtikten sonra ise bu faturaların defterlerine işlendiğinin sabit olduğunu, davacı … tarafından ticari ilişkinin devam ettiği süre boyunca sürdürülen bu kendi şirket içi uygulaması gereği, ticari ilişkinin devam etmesi halinde önce reddettiği veya kayıtlarına almadığı dava konusu kendi kayıtları itibarıyla alacak oluşturan davaya faturaları daha sonra defterlerine kaydedeceği hususunun tartışmasız olduğunu, ancak davacı … kendi iç işleyişinde yaşanan şey her ne ise bunun sonucu olarak önce davalı müvekkil … ile ticari ilişkide bağlantılı olan çalışanlarından … isimli yöneticinin iş akdinin feshedildiğini, devamında davalı müvekkil … ile ticari faaliyetine son verildiğini, sonrasında … tarafından onaylanmış tüm davalı … faturaları hesap dışı tutularak oluşan tutar için davalı müvekkil …’dan alacak talebinde bulunduğunu, Her ne kadar yerel mahkeme kararında; Bu faturalardan 14.990.296,83 TL’lik İndirim Destek faturası davacı kayıtlarında bulunmamaktadır. İşbu faturalar yanlar arasında gerek Noter ihtarnamesi gerekse KEP üzerinden iade edilmiştir. Sonuç olarak bu karşılık faturalar konusunda taraflar arasında bir anlaşma ya da yerleşik uygulama bulunmadığından bu faturaların düzenleme ve alacak hakkı yaratama olanağının olmadığı dosya kapsamındaki delillerden ve davalının ispata elverişli delil sunamamasından anlaşılmıştır. ” şeklinde bir içeriğe yer verilmiş ise de dosyada davacı … iade ettiği faturaların tekrar defterlere kaydedildiği hususunun somut olarak ortaya konmuş olduğunu, ancak yerel mahkeme tarafından dosya içeriğindeki bu durumun yok sayıldığını ve görmezden gelindiğini, (Davacı … önce itiraza konu ettiği, daha sonra kayıtlarına aldığı fatura örnekleri ile yine bu konuda örnek teşkil eden … Anlaşması, Fiyat Farkı faturalarına ilişkin detaylar, Davacı … KEP itiraz e-postası ve Davacı …’ya ait ekstrenin dosyada mübrez olup işbu dilekçeleri ekinde de EK-2 olarak tekrar sunulmakta olduğunu ) Somut ihtilafta aydınlatılması gereken hususlar; Davacı … geçersiz olduğunu iddia ettiği sözleşmenin bağlantılı ve çatısı olduğu diğer sözleşmeye dayanarak nasıl alacak talebinde bulunabildiği, bu durumda Davacı …’nın sözleşmenin geçersizliği iddiasına ne kadar itibar edilebileceği, aynı kişilerce onay süreci yürütülen ve onay verilen faturaların bir kısmının kabul edilmemesine rağmen bir kısmının neden kabul edildiği, birtakım faturaların da önce neden reddedilip daha sonra kayıtlarına alındığı noktasında toplanmaktayken gerekçeli kararda bu hususların hiçbirinin incelenmemiş olduğunu, yerleşik Yargıtay uygulamalarında ticari vekilin sözleşmenin diğer tarafı ile yürüttüğü yazışmalarda yetkili olmadığının ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı kabul edilmiş olduğunu, emsal nitelikli Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 28.02.2018 tarihli, 2016/8057 Esas, 2018/1533 Karar sayılı kararı özetinin ekte olduğunu, Yerel mahkemece her ne kadar indirim destek faturalarına ilişkin dayanak belgelerin ticari sır niteliğinde olduğundan cihetle davalı müvekkil … tarafından sunulmadığı belirtilmişse de bahsi geçen bu faturalara dayanak tüm belge ve evrakın ibraz edildiğini, ancak sadece davacı …’nın beyanları esas alınarak bu delilleri dosyada yokmuş gibi davranıldığını, talep edilen bilgiler ve belgelendirilmesi istenen hususlar dava dışı rakip bilgilerini de içen ticari sır niteliğinde olduğundan yazılı şekilde dosyaya ibrazının mümkün olmadığını, bu durumun bilirkişilere izah edildiğini, bu bilgiler dosyaya ibraz edilmemek kaydıyla karlılık hesaplamasının nasıl yapıldığına dair açıklama için davalı müvekkil …’nun ilgili birimlerindeki yetkililerce izah edilmek üzere bilirkişilerle yerinde inceleme yapılmasının kararlaştırıldığını, bu konuda tüm hazırlıkların tamamlanmadığını, kararlaştırılan gün beklenirken bilirkişilerin yerinde incelemeyi iptal ederek tüm bilgilerin yazılı şekilde kendilerine ulaştırılmasını talep ettiklerini, tekraren bu bilgiler davalı …’nun piyasada farklı tedarikçilerle çalıştığı ve aynı sektördeki diğer rakip bilgilerini de içereceğinden ticari mahremiyet gereği yazılı olarak verilemeyeceğinin bildirilmesinden sonra da bilirkişiler tarafından hazırlanan raporlarda gerçeğe aykırı şekilde ” Davalı … ticari sır olduğu gerekçesi ile bilgi ve belge ibraz etmekten kaçındı” şeklinde beyanda bulunduklarını, Teknik bir konu olması ve bilirkişilerce yaşanan yerinde inceleme süresindeki iletişimi ne yazık ki bilmeyen izah edilmesine rağmen dikkate almayan yerel mahkeme tarafından da durumun gerçeğe aykırı şekilde; ” Uyuşmazlıkta taraflar arasında ki en önemli ihtilaf indirim destek faturalarında kaynaklandığından, davalı …’dan e-mailler haricinde faturaların kesilmesine dayanak hesaplamalar, yani davacının davalıya hangi ürünler için ne kadar ek iskonto tanıdığı, davacının ilgili aylarda iskonto tanınan ürünlerden davalıya ne kadarlık ürün sattığı ve buna göre davalının tanınan iskontolara istinaden davacıya ne kadar fatura kesmesi gerektiği yönünde dayanak bilgi, hesaplama ve belgeler istenmiş, ancak davalı şirket ticari sır kapsamında olduğundan bahisle davacının kabul etmediği faturalara dayanak hesaplama ve bilgileri ibraz etmemiştir. ” ifadesiyle hüküm altına alınmış olduğunu, Bilirkişiler ve ne yazık ki hüküm tesis eden yerel mahkemenin, taraflar arasındaki bu ihtilafın sebebine odaklanmak yerine, uyuşmazlık konusu olmayan ve ticari sır niteliğindeki hesaplamaların dosyaya davalı müvekkil … tarafından sunulmamasına odaklandığını ve bu hesaplamaların yegane ispat aracı olduğundan bahisle davalı müvekkil … ispat külfetini yerine getirmediği esası ile gerçekte var olmayan milyonlarca liralık bir alacak talebinin varlığının “kabul” edilmiş olduğunu, Gerekçeli kararda yerel mahkeme kararının aşağıdaki bölümünde ihtilafı; …davacının icra takibine konu ettiği fatura alacağı olup tarflar karşılıklı faturalaşma ve ödemelere dayalı bir ticari ve muhasebe işleyişinde kendi hesaplarına almadığı … faturalarından kaynaklı hesap özetine dayalıdır. ” şeklinde tanımlayan mahkemenin; ” ….İlk olarak dava/takip konusu edilen faturalar dikkate alındığında dava/takip konusu edilen faturaların tamamı davalı kayıtlarında yer almaktadır ve buna göre davacının alacaklı olduğu sabittir. Aynen davalı vekilinin dediği şekilde, takip konusu cari hesap alacağı değildir, takip konusu davacının davalıya kestiği faturalardır. Ancak davalı davacının takip konusu tüm faturaları davalı kayıtlarında yer aldığı halde, cari hesap ilişkisi içerisinde davalı davacıya bir kısım faturalar keserek davacı alacağını sıfırladığından, davalının bu faturalarının haklı olup olmadığını İncelemiştir. ” şeklindeki açıklaması ile aslen kararın hukuka aykırlığını kendisinin ikrar etmiş olduğunu, Yerel mahkeme bu ifadesiyle davalı müvekkil … faturalarının hukuki gerekçesinin taraflar arasındaki sözleşmelerde ve bunlara uygun devam eden 6 yıllık ticari işleyişte olduğu gerçeğini göz ardı ederek bu faturaları “alacağı sıfırlama aracı” olarak tanımlayıp bu faturaların haklılığını incelediğini ifade ettiğini, bu tanık ve bakış açısının ne dosya içeriğine ne tarafların yabancı sermayeli şirketler olmasına ne de taraflar arasındaki ticaretin volumüne ve işleyişine uymamakta olduğunu, Davalı müvekkil …’nun ticari ilişkinin tümü boyunca kestiği faturalarla davacı … alacağını sıfırlamak saiki ile hareket ettiğine dair bu tespitin, dosyadaki sözleşme içerikleri ve 6 yıl boyunca eylemli şekilde oluşmuş ticari ilişki ile örtüşmemekte olduğunu, bu tespitin en hafif tabiriyle dosyanın incelenmemiş olmasının ifadesi olduğunu, yukarıdaki şekilde hukuki tanımı yapan yerel mahkemenin davacı … kayıtlarında yer alan davalı müvekkil … faturalarının alacak tutarı dışında olan tüm diğerleri için bunları neden kayıtlarına aldığını Davacı … sorması gerektiğini, Yerel mahkeme kararındaki; ” Bilirkişiler tarafından yapılan incelemelerde davalı … Ltd. Şti.’nin davacıya keşide ettiği toplam 16.020.882,40 TL’lik faturanın davacı … A.Ş. ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı tespit edilmiştir. Davacı … A.Ş. ticari defterlerinde kayıtlı olmayan 747.056,11 TL’lik davalı faturası için ise herhangi bir onay maili bulunmadığı anlaşılmıştır. ” şeklindeki ifadenin aslında davacı … davalı müvekkil … faturalarından defterlerine kaydetmediği 16.020.882,40 TL tutarlı faturanın sadece 747.056,11 TL tutarlı kısmının ONAY e-postasının bulunmadığı, davacı … kayıtlarına alınmayan davalı müvekkil … faturalarından 15.273.826 TL tutarlı kısmının ONAYLI olduğunun mahkeme tarafından da kabul edildiği hususunun sabit olduğunu, Davacı … hesaplarına almaktan imtina ettiği alacak kalemi oluşturduğu faturalara ilişkin tek savunmasının “yetkili olmayan kişilerce onaylanmış olmalarından” başka bir şey olmadığını, bu noktadan menfaat elde etmeye çalışan tarafın davacı … olduğundan kendisinin bu itirazı kapsamında hukuken alacağını ispat külfeti altında olduğu mahkemece de kabul edilen davacı …’dan yargılama sırasında defterlerine kaydetmeyi kabul ettiği ve herhangi bir ihtilaf konusu olmayan davalı müvekkil … faturalarının hangi farklı yetkili kişileri tarafından onaylandığının ortaya konmasının talep edilmesi gerektiğini, gerçekten taraflar arasında mevcut hukuken geçerli sözleşmelerden ve mevcut ve tüm ticari ilişki boyunca uygulanmaya devam eden … onaylı faturaların sonradan ticari kayıtlara alınmaması ile oluşmuş bu sözde alacağın “yetkili olmayan kişiler tarafından yapılan onaylar sebebi ile oluştuğundan” daha anlamlı, mantıklı ve hukuki bir gerekçesi olması gerektiğiğini, Oysa yerel Mahkeme tarafından konunun; ” Bakiye 13.682.506,50 TL’lik fatura yönünden davacı şirketten …’in faturaların kesilmesi için onay vermesi yetkili olmaması ve bu işlemin dayanağının şirke(t) tarafından onaylan(ma)ması nedeniyle davacının kabul etmediği 13.682.506,50 TL’lik faturaların doğruluğuna ilişkin davalı tarafından dayanak bir bilgi, belge ve delil sunulmadığından davalı alacağı olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.” ifadesiyle hukuksuz şekilde hükme bağlanmış olduğunu, Yerel mahkeme kararındaki; ” Öte yandan davalının davacıya kestiği, 15.132.937,90 TL’lik Hasarlı ürün iskontosu + Lojistik iskontosu + İndirim Destek Faturaları davacı kayıtlarında yer almamaktadır. Taraflar arasında İndirim Destek faturaları konusunda yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. ” şeklindeki içeriğin de kendi içindeki çelişkisi ve bunu gizlemeye çalışan başarısız kelime oyunu ve cümle dizilimi ile yapılan, aslen kararın ne kadar hukuksuz olduğunun ikrarı niteliğinde olduğunu, ifadenin yerel mahkemece aynen bilirkişi raporundan alıntılanarak karara geçirilmiş olduğunu, cümlede açıkça davalı müvekkil … tarafından düzenlenen ancak davacı …’nın kayıtlarına almaktan imtina ettiği bir kısım Hasalı Ürün İskontosu ve Lojistik İskontosu faturalarının sözleşmeye dayalı olduğu hususunun ( üstü örtülü şekilde) kabul edilmiş olduğunu, ancak bu kabule rağmen hemen arkasından “İndirim Destek faturaları konusunda yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır” cümlesi ile durumun gizlenmeye çalışıldığını, eğer sadece İndirim Destek faturaları konusunda bir sözleşme yok ise kaynağını sözleşmeden alan Hasarlı Ürün İskontosu ve Lojistik İskontosu faturalarının yok sayılmasının hukuki izahının ne olduğunu anlayamadıklarını, kararda bu izahı bulmanın mümkün olmadığını, kararın bu kısmında sözleşmeye dayalı Hasarlı Ürün İskontosu ve Lojistik İskontosu faturalarını hesaplarına almayan davacı …’ya bunun sebebinin sorulması, düzenlenen faturalarda tek tek sözleşmeye aykırı hususları ( hesaplarına almaktan imtina eden tarafın böyle bir nedeni olması gerektiğini ) somutlaştırmasının talep edilmesi gerekirken borçlu olmadığını ispat mükellefiyeti altındaki davalı müvekkil …’nun buna zorlanmaya devam edilmiş olduğunu, İndirim destek faturasına dair sözleşme bulunmadığına dair mahkeme tespitinin hukuka ve gerçeğe aykırı olduğunu, zira bu faturaların kaynağını 22.09.2019 imza tarihli Çerçeve Tedarik Sözleşmesinin oluşturmakta olduğunu, davacı …’nın hukuki geçerliliğini kabul ettiği sözleşmeleri yok sayan bir yargılama sürecinde davacı …’nın mahkemeye ibrazından sonra imza yetkisi sebebiyle geçersizliğini ileri sürdüğü bir sözleşmenin dürüstlük kuralı vs. gibi hukuki nedenlere hukuken mevcudiyetini savunmanın beyhude bir uğraş olacağını, Aynı paragrafın devamında yerel mahkeme kararındaki; “…Sonuç olarak bu karşılık faturalar konusunda taraflar arasında bir anlaşma ya da yerleşik uygulama bulunmadığından bu faturaların düzenleme ve alacak hakkı yaratama olanağının olmadığı dosya kapsamındaki delillerden ve davalının ispata elverişli delil sunamamasından anlaşılmıştır.” ifadeyle dosyadaki hukuksuzluk net olarak ortaya konmuş olduğunu, Taraflar arasında var olan sözleşmeleri dikkate alan bir yargılama yapılmış gibi yerleşik uygulama bulunmadığına dair tespit içeren bu kısmın hukuksuzluk adına kararı dikkate değer kılmakta olduğunu, gerçekten “taraflar arasındaki yerleşik uygulamanın varlığına/yokluğuna” dair incelemenin yerel mahkemece yargılamanın hangi safhasında yapıldığını anlamanın mümkün olmadığını, fatura kesimindeki e-posta onayına dair 6 yıllık işleyişin “taraflar arasında yerleşik en kadim uygulama” olmasına rağmen yaptığı yargılamada hiç dikkate almayan mahkemenin, doğrudan dayanağını geçerli sözleşmelerden alan faturalar için “taraflar arasında yerleşik uygulama” aramasının kararın taraflı bilirkişi raporlarının tekrarından ibaret olduğunun ikrarı olduğunu, bilirkişi raporlarının “teknik” içeriğinin hukuka uygun şekilde kararında gerekçelendirmenin mahkemenin görevi olup yerel mahkemenin kararının bu sebeple hukuka aykırı olduğunu, İndirim Destek Faturaları’nın taraflar arasında yukarıda detayları verilen sözleşmeler itibarıyla kaynağının Çerçeve Tedarik Sözleşmesi olduğunu, davacı … tarafından işbu sözleşmenin her ne kadar imza sebebiyle geçersiz olduğu savunulmuş ise de ticari ilişkinin başından beri kesilen indirim destek faturalarının 2019 yılında hesaplara alınmaması ile oluşturulmuş sözde alacağın hukuki izahı olmadığını, Yine davacı … eğer hesaplarına almaktan imtina ettiği sınırlı sayıda davalı müvekkil … faturasının “hesap içeriklerine dair bir itirazı varsa” bunu açıkça ortaya koyması gerektiğini, hesaplarına aldığı davalı … faturası ile almadığı … faturasının “hesaplanmalarındaki” taraflar arasındaki sözleşmelere eylemli ticari ilişkinin işleyişine aykırılıkları ortaya koyarak “bu nedenle hesaplara alınmamıştır” demesi gereken tarafın davacı … olduğunu, Ancak ispat külfetinin davacıda olduğunu yazan mahkemenin yukarıdaki esaslar doğrultusunda davacı …’dan davasını ispatlamasını talep etmesi gerekirken karardaki; “…. Ancak davalı davacının takip konusu tüm faturaları davalı kayıtlarında yer aldığı halde, cari hesap ilişkisi içerisinde davalı davacıya bir kısım faturalar keserek davacı alacağını sıfırladığından, davalının bu faturalarının haklı olup olmadığını incelemiştir. ….” şeklinde ifadeyle aslen hukuka aykırı karar verdiğini aynı karar içinde ikrar etmiş olduğunu, 6 yıllık ticari ilişkide usulüne uygun hukuken itiraza uğramayan ticari kayıtlara alınarak devam eden ticari ilişkide kendi şirket yetkilisi ile yaşadığı soruna dayalı olarak bu yöneticisinin onayladığı davalı … faturalarını kayıtlarından çıkaran ve bu sayede kendi kayıtlarında çıkan rakamı “alacak” kabul eden Davacı …’nın bu alacakla ilgili talebinin ispatlanamamış olması sebebiyle hukuken “dinlenememesi” gerekirken davalı müvekkil …’nun borçlu olmadığını ispatlama mükellefiyetini yerine getiremediğinden bahisle davanın kabulünün hukuk adına üzüntü verici olduğunu, – Yerel mahkemece mal iade faturaları, sevkiyatsızlık ceza faturaları, imha faturaları ve fiyat farkı + eksik mal + miktar farkı faturalarına ilişkin gerekçeli kararda herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, Yerel mahkemece gerekçeli kararda tutarlar üzerinden değerlendirme yapıldığını, faturalar ve bu faturalara dayanak belgelerin ayrı ayrı incelenmemiş olduğunu, bilirkişi kök raporunda toplam 179.722,09-TL tutarındaki mal iadelerinden …’a yapılan teslimatları konu alan faturaların “uygun” kabul edildiğini, diğer kişilere yapılan teslimatları konu alan faturaların ise davacı …’nın teslim aldığına ilişkin belge sunulamadığından, davacı … da bunu kabul etmediğinden “ispata muhtaç” kabul edilmiş olduğunu, davalı müvekkil … adına iade faturalarına konu ürünlerin tesliminin, ibraz edilen teslim belgelerinde ismi geçen kişilere yapıldığı, teslime ilişkin ispat yükünün davalı müvekkil … tarafından yerine getirildiği, teslimde adı geçen kişilerin taraflar arasındaki tüm ticari ilişki boyunca kendilerine düzenli olarak mal teslimi yapılan kişiler olduğu hususlarının izah edildiğini ve bu hususta sevk irsaliyeleri, sevk irsaliyelerine konu faturaların detaylının dosyaya ibraz edilmiş olduğunu, ancak bu durumun da aynı gerekçe ile reddedildiğini, davacı …’nın kabul etmediği veya reddettiği bir konuda davalı müvekkil … adına ibraz edilen delillere hukuki kıymet atfedilmemiş olduğunu, bilirkişi ek raporunda aynı kişilere yapılan ve davacı …’nın itiraz etmediği iadelerin teslim alınmasına dair belgelerin hiçbirinin değerlendirilmediğini, bu hususta herhangi bir tespite yer verilmediğini (… tarafından imzalanan sevk irsaliyeleri ve bu sevk irsaliyelerine konu fatura detaylarının dosyada mübrez olup işbu dilekçeleri ekinde de EK-3 olarak sunulmakta olduğunu ) Bilirkişiler tarafından kendi oluşturdukları değerlendirme kriteri çerçevesinde dahi yapılan incelemede davalı müvekkil …’nun dosyadaki tüm maddi delillerinin yok sayılarak ve görmezden gelinerek inceleme yapıldığını, düzenli mal teslimi yapılan bir kişiye ait teslimatları konu alan faturalar uygun kabul edilmişken, düzenli mal teslimi yapılan başka bir kişiye ait teslimatları konu alan faturaların davalı müvekkil … alacağı olarak kabul edilmediğini, yerel mahkemenin de kararında bu konuyu görmezden gelmeyi uygun bulduğunu, bu hususa hiç değinmediğini, Davalı müvekkil … tarafından sevkiyatsızlık ceza faturalarına ilişkin de tedarikçi karneleri ve detaylarının da dosyaya ibraz edildiğini, tedarikçi karneleri sevkiyatsızlığın nedenlerine ilişkin tespitler de içermekteyken, bir başka deyişle faturaların düzenlenme sebebini ortaya koymaktayken sektör bilirkişisinin de içerisine olduğu bilirkişi heyetinin bu tedarikçi karnelerinin uzmanlık alanına girmediğini ileri sürerek inceleme dışı bıraktıklarını da açıkça raporlarına yazdıklarını ve sonrasında da bu faturalardan kaynaklı davalı müvekkil …’ nun alacağını ispatlayamadığı sonucuna vardıklarını (Siparişi verilmeyen ürünlerin teslimine ilişkin yazışmaların dosyada mübrez olup işbu dilekçeleri ekinde de EK-4 olarak sunulmakta olduğunu ) Yerel Mahkemenin en azından hukuki karar verme zorunluluğu gereği bilirkişilerin bu konudaki açık hukuksuz tavırlarına gerekli müdahaleyi yapması beklenirken dosyadaki bu bariz hukuksuzluğu yerel mahkemenin de yok saydığını ve gerekçeli kararda bu konunun hiç işlenmediğini, Bilirkişi heyet kök ve ek raporlarında imha faturalar; taraflar arasında akdedilen ve davacı … tarafından geçerliliği ikrar edilen Ticari Şartlar Anlaşması’na uygun düzenlenmiş olmasına rağmen “sözleşmelerin yetkililerinin imzasını içermediğinden Davacı … tarafından kabul edilmediği” gerekçesi ile davalı müvekkil … alacağı olarak değerlendirilmediğini, oysa Ticari Şartlar Anlaşması’nın geçerliliğinin davacı …’nın da kabulünde olup bu durumun bile ne yazık ki davalı müvekkil … faturalarının davacı … tarafından defterlerine kaydedilmemiş olması halinde faturadan kaynaklı alacağın ispatlanamadığı yolundaki taraflı kabulün üstüne çıkamadığını, İmha faturalarının da taraflar arasında akdedilen sözleşmede öngörülen usule uygun olarak davacı …’ya bildirim yapılması akabinde davacı … tarafından ürünlerin iade alınmaması üzerine imha edilmesine istinaden düzenlenmiş olduğunu, işbu faturaların tanziminin taraflar arasındaki sözleşmeye ve ticari işleyişe uygun olup bu faturaların davacı … alacağı olarak kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin davalı müvekkil …’nun tüm alımlara iskonto faturası düzenlediğine dair gerekçesinin tamamen gerçek dışı olduğunu, Yerel mahkemece her ne kadar ” Davalı müvekkil …’nun tüm alımlara iskonto faturası düzenlendiğinden cihetle Davacı …’ya ikinci iskontoları da dikkate alarak fatura düzenlemesi gerekirken ilk faturalar üzerinden fatura düzenlemesi sebebiyle Davacı …’nın fiyat farkı faturasının uygun olduğu ” ifade edilmişse de yapılan bu değerlendirmenin dosya içeriğindeki gerçeklerle örtüşmemekte olduğunu, taraflar arasında 6 yıl süren ticari ilişkinin tamamında iskonto faturalarının faturaya konu tüm ürün adedi üzerinden değil, satışı gerçekleştirilen ürün adedi üzerinen düzenlenmesi uygulamasının mevcut olduğunu, dosyada mübrez …’in ek iskonto faturaları düzenlenmesine yönelik e-posta yazışmalarında (işbu dilekçeleri ekinde de EK-5 olarak sunulmakta olduğunu) doğrudan “ürün satış adetlerini” dikkate alarak kesilen faturalara onay verdiğinin görülmekte olduğunu, buna rağmen bilirkişiler tarafından sunulan bu delil değerlendirilmeksizin kök raporun tekrarı mahiyetinde ek rapor tanzim edildiğini, yerel mahkemece de hiçbir değerlendirme yapılmaksızın bilirkişi heyeti kök ve ek rapordaki tespitlere hükümde yer verilmiş olduğunu, Kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacı …’nın davalı müvekkil …’dan alacaklı olduğu varsayımında dahi davaya konu alacak likit olmadığından davalı müvekkil … aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin mümkün olmadığını, Yerel mahkemece de gerekçeli kararda ifade edildiği üzere, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin öngörülebilir olması gerektiğini, ancak somut ihtilafta davalı müvekkil …’nun borçlu olduğu varsayımında dahi kendisinin ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilmesinin mümkün olmadığını, dosyada ” borç ” olarak üzerinde konuşulan davalı müvekkil … faturalarının bir kısımının Davacı … tarafından usulüne uygun şekilde reddedilmemesine rağmen kendi defterlerine kaydetmemesi sebebiyle oluşturulmuş bir bakiye olduğunu, dosyada taraflı şekilde oluşturulmuş bilirkişi raporlarının davacı ….’nın kendi kayıtlarında faturaları kaydetmemek suretiyle oluşturduğu kaydi alacak kalemi miktarının bilirkişi incelemesi neticesinde tespit edildiğini, takibe konu alacağın bir kısmının taraflı bilirkişi raporu ile dahi kabul edilemediği bir dosya içeriğinde bu şekilde kaydi olarak oluşturulmuş fiktif bir alacağın hukuken likit bir alacak kabul edilemeyeceği hususunun sabit olduğunu, bu sebeple davalı müvekkil … aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, Konuyu bu yönüyle inceleyen emsal nitelikli Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 24.11.2016 tarih ve 2015/10762 Esas- 2016/11555 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 09.11.2010 tarih ve 2010/5330 Esas- 2010/6141 Karar sayılı kararı özetlerinin dilekçeleri ekinde takdim edildiğini beyanla; Açıklanan ve re’sen öngörülecek nedenlerle; – Yerel Mahkeme tarafından tesis edilen 02.03.2023 tarih ve 2021/571 Esas- 2023/216 Karar sayılı kararının yapılacak duruşmalı istinaf incelemesi neticesinde kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl ve birleşen dava; dava ve icra takibi dayanağı olan faturalara konu ürünlerin davalıya teslim edilmesine rağmen davalının bakiye fatura bedellerini ödemediği iddiası ile alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptaline karar verilmesi talebine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda asıl davada davanın kabulüne, birleşen davada davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, asıl ve birleşen davada verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, asıl ve birleşen davada dava ve icra takibi dayanağı olan faturalara konu ürünlerin davalıya teslim edildiğini, ancak davalı tarafından bakiye fatura bedellerinin ödenmediğini, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine haksız itiraz edildiğini, haksız itirazın iptaline ve lehlerine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı vekili asıl ve birleşen davaya konu icra takibine konu borçtan dolayı davacıya borçlu olmadıklarını, aksine davacıdan alacaklı olduklarını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasında dava ve icra takibi dayanağı faturalara konu ürünlerin davacı tarafından davalıya satışına ve tedarikine ilişkin ticari ilişki olduğu hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki temel ihtilaf; taraflar arasında akdedilen 01/10/2015 tarihli taşıma sözleşmesinin, 22/02/2019 tarihli Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’nin geçerli olup olmadığı, davacının sözleşmelerin geçersizliğini ileri sürmesinin dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığı, sözleşmede hüküm altına alınan yetki şartının geçerli olup olmadığı, icra takibinin yetkili icra dairesinde başlatılıp başlatılmadığı, dava şartı eksikliğinin bulunup bulunmadığı, tarafların birbirlerine düzenlediği faturaların birbirlerinin defter ve kayıtlarında yer alıp almadığı, tarafların birbirlerine düzenlediği ancak birbirlerinin defter ve kayıtlarına kaydedilmeyen faturaların yasal ve geçerli dayanağının bulunup bulunmadığı, taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin geçerli kabul edilmesi halinde düzenlenen faturaların sözleşmeler ve taraflar arasındaki fiili uygulamaya uygun olup olmadığı, sözleşmelerin geçersiz kabul edilmesi halinde düzenlenen faturaların taraflar arasındaki fiili uygulamaya uygun olup olmadığı, taraflar arasında fiilen mailler ile devam eden ticari ilişki de mailler ile faturaların düzenlenmesine onay veren personelin yetkili olup olmadığı, yetkili olmaması halinde söz konusu personelin daha önce taraflarca itiraz edilmeyen ve kabul edilen faturaların düzenlenmesi için onay verip vermediği, verilmiş ise bu personellerin yetkisiz olduğunun ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığı, personelin yetkili olmaması halinde dahi taraflarca itiraz edilmeyen ticari şartlar anlaşması hükümlerine göre yetkili personel olarak kabul edilmesi gerekip gerekmediği, davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarı, icra inkar tazminatı koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarındadır. Asıl davada İlk Derece Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih, 2020/435 esas ve 2020/1083 karar sayılı ilamı ile; taraflar arasında akdedilen … Tedarik Sistemi Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’nin 19.9. maddesi uyarınca yetkili Mahkemelerin İstanbul Mahkemeleri, yetkili icra müdürlüklerinin İstanbul İcra Müdürlüğü olarak belirlendiği ve yetki sözleşmesi yapıldığı, yetki sözleşmesine göre icra takibinin yetkili icra dairesinde başlatılmadığı ve geçerli bir icra takibi bulunmadığı gerekçesi ile özel dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. İş bu karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunda bulunması üzerine Dairemizin 24/06/2021 tarih, 2021/684 esas ve 2021/979 karar sayılı ilamı ile …”İbraz edilen sözleşmede davacı adına atılı tek imza bulunduğu ve işbu dosyada davacı vekiline, iki şirket yetkilisi tarafından vekaletname verildiği görülmektedir. Davalı yanca dayanılan sözleşmenin tarafları bağlayıcı olabilmesi için yetkili temsilcilerce ve usulüne uygun olarak imzalanmış olması gerekmektedir. Bu durumda mahkemece, davacının imza eksikliği, sözleşmedeki imzanın yetkili temsilciye ait olmadığı, taraflarca usulüne uygun olarak imzalanmadığı yönündeki itirazları hususunda gerekli araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile kaldırılmıştır. Birleşen davada İlk Derece Mahkemesi’nin 12/03/2021 tarih, 2021/67 esas ve 2021/236 karar sayılı ilamı ile taraflar arasında akdedilen … Tedarik Sistemi Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’nin 19.9. maddesi uyarınca yetkili Mahkemelerin İstanbul Mahkemeleri, yetkili icra müdürlüklerinin İstanbul İcra Müdürlüğü olarak belirlendiği ve yetki sözleşmesi yapıldığı, yetki sözleşmesine göre icra takibinin yetkili icra dairesinde başlatılmadığı ve geçerli bir icra takibi bulunmadığı gerekçesi ile özel dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. İş bu karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunda bulunması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12 Hukuk Dairesi’nin 09/11/2021 tarih, 2021/1940 esas ve 2021/1628 karar sayılı ilamı ile; “….Eldeki dava ile ; Bakırköy 1. ATM nin 2020/435 esas sayılı dava dosyası aynı icra takibine ilişkin itirazın iptali davası olup ,bir icra takip dosyası nedeniyle açılan iki ayrı itirazın iptali davası mevcut olduğu ,davaların birbirinden bağımsız bakılıp görülmeyeceği gözetilerek HMK 166/1 madde uyarınca öncelikle birleştirilmek ,mümkün olmadığı takdirde neticesi beklenilmek suretiyle sonuca bağlanması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediği….” gerekçesi ile kaldırılmıştır. Dairemizin 24/06/2021 tarih, 2021/684 esas ve 2021/979 karar sayılı ilamı ile; İlk Derece Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih, 2020/435 esas ve 2020/1083 karar sayılı ilamı davacının imza eksikliği, sözleşmedeki imzanın yetkili temsilciye ait olmadığı, taraflarca usulüne uygun olarak imzalanmadığı yönündeki itirazları hususunda gerekli araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile kaldırılmıştır. Mahkemece kaldırma kararından sonra davacının ticari sicil kayıtları celbedilmiştir. Mahkemece “….Davanın hukuki niteliği itirazın iptali davası olduğu ve bunun gereği olarak ispat külfetinin davacıda davacının icra takibine konu ettiği fatura alacağı olup tarflar karşılıklı faturalaşma ve ödemelere dayalı bir ticari ve muhasebe işleyişinde kendi hesaplarına almadığı … faturalarından kaynaklı hesap özetine dayalıdır. Dosya kapsamında incelenen defterlere göre de taraflar arasında mal satışından kaynaklı ve bu satışın taraflarca karşılıklı ödeme ve faturalaşmalarla yürüdüğü sözleşmeye dayalı bir ticari ilişki ve muhasebe işleyişi olduğu görülmüş icra takipleri davalar ve açılmadan önce karşılıklı ihtarnameler gönderilmiş olup ancak davacı, davalının sözleşmeleri dava dosyasına ibraz etmesi ile birlikte bu defa davada taraflar arasındaki ticari sözleşmelerin kendi tarafından yetkili temsilciler tarafından imzalanmadığı sebebiyle ile geçersiz olduğu ve kendisini bağlamadığı savunmasını yapması üzerine istinaf ilamı da dikkate alındığında sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle ilgili kişinin şirket yetkilisi olmadığı dikkate alındığında bu sözleşmeye davacı onay da vermediğinden uyuşmazlığın çözümü faturalar ve açık hesap üzerinden incelenerek çözüme kavuşturulması yoluna gidilmiştir….” gerekçesi ile taraflar arasında akdedilen sözleşmeleri geçersiz kabul etmiştir. Ancak davacı tarafından cevaba cevap dilekçesinde taraflar arasında akdedilen 01/10/2015 tarihli taşıma sözleşmesinin davalı tarafından imzalanmaması, 22/02/2019 tarihli Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’nin ise davalı tarafından imzalanmaması ve kendilerinin yetkili temsilcileri tarafından imzalanmaması sebebiyle geçersiz olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemece sözleşmelerin tek taraflı olarak imzalanması halinde sözleşmeye itiraz etmeyen ve sözleşmeyi kabul eden diğer tarafın sözleşmeyi imzalamaması durumunda sözleşmenin geçerliliğine etkisi olup olmadığı tartışılmamıştır. Bunun yanında davacı tarafından taraflar arasında akdedilen 01/01/2016 tarihli ticari şartlar anlaşması, 02/03/2017 tarihli ticari şartlar anlaşması satın alma şartları, 01/10/2018 tarihli taşıma sözleşmesi, 2019 yılı Ramazan Hazır Erzak Anlaşması ve Ek Protokol’ün geçersizliği ileri sürülmemesine ve davacının davalıya gönderdiği ihtarnamelerde ticari şartlar anlaşmasını kabul etmesine ve atıfta bulunmasına rağmen söz konusu sözleşmelerin hangi gerekçe ile geçersiz olduğu açıklanmamış ve Mahkemece hangi sözleşmelerin geçersiz olduğunun kabul edildiği belirtilmemiştir. Mahkemece kaldırma ilamından sonra davacının ticari sicil kayıtları celbedilmiş, ancak sözleşmelerin akdedildiği tarihte sözleşme akdetmeye yetkili temsilcileri ve yetki kapsamları ile sözleşmelerin yetkili kişiler tarafından imzalanıp imzalanmadığı sözleşmeler bazında değerlendirilmemiştir. Bunun yanında davacının geçersizliğini ileri sürmediği taraflar arasında akdedilen 01/01/2016 tarihli ticari şartlar anlaşması, 02/03/2017 tarihli ticari şartlar anlaşması satın alma şartları, 01/10/2018 tarihli taşıma sözleşmesi, 2019 yılı Ramazan Hazır Erzak Anlaşması, 03/01/2018 promosyon anlaşma formu ve Ek Protokol’ü imzalayan kişilerin yetkili olup olmadığı, yetkili olmaması halinde yetkili olmayan kişiler tarafından imzalanan sözleşmenin geçersiz olduğu ileri sürülmemesine rağmen 22/02/2019 tarihli Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’nin de bu kişiler tarafından imzalanmış olması halinde ve sözleşme tarihinden sonra da ticari ilişkinin devam ettirilmesi sebebiyle davacının bu sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürmesinin dürüstlük kuralına ve çelişkili davranış yasağına aykırı olup olmadığı tartışılmamış ve gerekçelendirilmemiştir. Mahkemece sadece şekli olarak sözleşmenin geçerli olup olmadığı incelenmiştir. 22/02/2019 tarihli Çerçeve Tedarik Sözleşmesi’nin geçerli olup olmadığı taraflar arasındaki fiili uygulamaya göre de tespiti gerektiğinden sözleşmenin yetkili temsilci tarafından imzalanmaması neticesinde şeklen geçersiz olsa dahi TBK’nın 46. maddesi kapsamında sözleşme taraflarca fiilen uygulanarak alım-satım ilişkisinin çerçeve sözleşme kapsamında fiilen yürütülüp yürütülmediği, bu doğrultuda sözleşmenin taraflarca benimsenip benimsenmediği, geçerli hale getirilip getirilmediği yönünden Dairemizin ilk kaldırma kararı doğrultusunda araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılmamış, kaldırma kararının gereği yerine getirilmemiş, şekli değerlendirme yapılıp, sözleşmenin fiilen uygulanıp uygulanmadığı değerlendirilmemiştir. Mahkemece uyuşmazlığın asıl kaynağı olan ve bütün yargılama boyunca ileri sürülen bu hususların gerekçeli kararda değerlendirilmemesi isabetli olmamıştır. Bu sebeple asıl davada ve birleşen davada davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Tek başına fatura düzenlenmesi alacağın ispatı için yeterli değildir. Fatura içeriği malın teslim edildiğinin/hizmetin verildiğinin, faturaya konu alacağın dayanağının ve iade faturası düzenlenmesi halinde iade faturası dayanağının düzenleyen tarafça ispat edilmesi gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222. maddesi uyarınca ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması ile diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması, diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi (Ek cümle: 22/7/2020-7251/23 md.) veya defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir.Mahkemenin kabulüne göre ise; Mahkemece uyuşmazlığın çözümü için ve taraflar tarafından ticari defter ve kayıtlara delil olarak dayanılması sebebiyle tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş ve bilirkişi heyet raporunda özetle; tarafların ticari defterinin usulüne uygun olarak tutulduğu ve sahipleri lehine delil niteliğinde olduğu, davacının ticari defterlerinde icra takip tarihi itibariyle davalıdan 17.859.231,86 TL alacaklı gözüktüğü, davalının ticari defter ve kayıtlarına göre ise davalının icra takip tarihi itibariyle davacıdan 159.540,90 TL alacaklı gözüktüğü tespit edilmiştir. Davacı tarafından düzenlenen faturaların davalı tarafın defter ve kayıtlarına alındığı tespit edilmiştir. Tarafların defter ve kayıtları arasındaki farkın sebebinin davalı tarafından düzenlenip davacının defter ve kayıtlarında yer almayan 2018 yılında düzenlenen toplam 4.597.671,83 TL bedelli faturalar, 2019 yılında düzenlenen toplam 10.676.154,46 TL bedelli faturalar, 2020 yılında düzenlenen toplam 747.056,11 TL bedelli faturalar, davacı tarafından düzenlenen ancak davalı tarafından defter ve kayıtlarına alınmayan toplam 1.988.455,93 TL bedelli faturalar ve sebebi tespit edilemeyen 9.434,43 TL miktardan kaynaklandığı tespit edilmiştir. Davalı tarafından düzenlenen ancak davacı tarafından defter ve kayıtlarına alınmayan faturalar; toplam 1.257,09 TL bedelli fiyat farkı-eksik mal-miktar farkı faturaları, toplam 36.830,78 TL imha faturaları, toplam 15.132.937,90 TL hasarlı ürün ve lojistik -indirim destek faturaları, toplam 179.722,09 TL mal iade faturaları, toplam 181.225,72 TL mal teslim edilmediği iddiası ile düzenlene faturalar, toplam 484.460,00 TL promosyon bütçesi faturaları, toplam 4..448,82 TL sevkiyatsızlık ceza faturalarıdır. Mahkemece 15.132.937,90 TL’lik hasarlı ürün iskontosu + lojistik iskontosu + indirim destek faturalarının davacı kayıtlarında yer almadığı, taraflar arasında indirim destek faturaları konusunda yazılı bir sözleşme bulunmadığı, 14.429.562,61 TL’lik faturalardan, 747.056,11 TL’lik faturalar yönünden herhangi bir onay maili veya başkaca dayanak bir belge delil sunulmadığı, bakiye 13.682.506,50 TL’lik fatura yönünden davacı şirketten …’in faturaların kesilmesi için onay vermesi yetkili olmaması ve bu işlemin dayanağının şirke tarafından onaylanması nedeniyle davacının kabul etmediği 13.682.506,50 TL’lik faturaların doğruluğuna ilişkin davalı tarafından dayanak bir bilgi, belge ve delil sunulmadığından davalı alacağı olarak değerlendirilmediği belirtilmiştir. Ancak söz konusu faturalara onay veren …in yetki kapsamının ne olduğu, neden yetkisiz olduğu, yetkisiz olması halinde dahi daha önce davacı tarafından itiraza uğramayan ve kabul edilerek defter ve kayıtlarına alınan faturalara bu kişinin onay verip vermediği, vermiş olması halinde davacının ihtilafa konu faturalara bu sebeple itiraz etmesinin dürüstlük kuralına ve çelişkili davranış yasağına aykırı olup olmadığı, davacı tarafından itiraz edilmeyen ticari şartlar anlaşmasının 19. maddesine göre bu kişinin yetkisiz olması halinde dahi yetkili olarak kabul edilmesi gerekip gerekmediği, taraflar arasında söz konusu fatura konusu işlemlere ilişkin ne şekilde faturalama işlemi yapıldığı, uygulamanın ne şekilde olduğu, faturaya konu işlem bedellerinin ne şekilde belirlendiği, taraflar arasındaki uygulamaya göre belirlenen bedellerin uygun olup olmadığı tespit edilmemiş ve gerekçelendirilmemiştir. Ayrıca celbedilen İş Mahkemesi dosyalarına ilişkin değerlendirme yapılmamıştır. Davalı vekili tarafından düzenlenen faturaların taraflar arasındaki ticari ilişkiye uygun olup olmadığının tespiti için defter ve kayıtların yerinde incelenmesi talep edilmiş, bilirkişiler tarafından yerinde inceleme yapılmadığı hususu bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde belirtilmiş, ancak Mahkemece bu hususta bir karar verilmemiştir. Diğer faturalar yönünden ise bilirkişi heyeti tarafından kendi görüşüne göre davalı tarafından düzenlenen ve davacı kayıtlarında yer almayan faturalardan kabul edilmesi ve kabul edilmemesi gereken faturalar belirtilmiş, takdiri Mahkemeye bırakmış, Mahkemece gerekçeli kararda bu faturaların hangilerinin kabul edildiği, hangilerinin kabul edilmediğini, kabul edilme ve kabul edilmeme gerekçeleri açıklanmamıştır. Bilirkişi heyeti tarafından mal iade faturaları yönünden sürekli bir şekilde mal teslimi yapılan kişiye yapılan teslimler kabul edilmiş, ancak bunun dışındaki kişilere daha önce mal teslimi yapılıp yapılmadığı belirlenmeden söz konusu faturalar kabul edilmemiştir. Sevkiyatsızlık ceza tutarlarına ilişkin mailler olduğu belirtilmiş, takdirin Mahkemede olduğu belirtilmiş, davalı tarafından sunulan tedarikçi karneleri değerlendirilmemiş ve gerekçelendirilmemiştir. Davalı tarafından düzenlenen imha faturaları yönünden ticari şartlar anlaşmasına uygun olmaması sebebiyle kabul edilmediği bilirkişi raporunda belirtilmiş, ancak taraflar arasında imha faturalarının davalı tarafından düzenlendiği şekli ile davacı tarafından daha önce kabul edilip edilmediği tespit edilmemiş, Mahkemece de kabul edilmeme sebebi gerekçede belirtilmemiştir. Davacı tarafından düzenlenen 1.988.455,93TL fiyat farkı faturasındaki davacı hesaplamasının davalı tarafından aksini ispat edecek delil sunulmadığından bilirkişi heyeti tarafından kabul edilmiş, ancak yapılan hesaplamanın ne şekilde yapıldığı, taraflar arasındaki uygulamaya göre iskonto faturalarının ne şekilde düzenlendiği ve düzenlenen faturaların taraflar arasındaki uygulamaya uygun olup olmadığı, davacının fiyat farkı fatura hesaplamasının yerinde olup olmadığı tespit edilmemiştir. Kısacası taraflar arasındaki sözleşmelerin geçersiz kabul edilmesi halinde dahi taraflar arasındaki fiili uygulamaya ve maillere göre tarafların ticari defter ve kayıtları arasındaki farkın sebebi olan davacı ve davalı tarafından düzenlenen faturaların geçerli olup olmadığı tespit edilmemiş ve taraflar tarafından düzenlenen faturaların daha önce düzenlenen ve taraflar tarafından itiraz edilmeyen fatura düzenlemesine ve taraflar arasındaki fiili uygulamaya uygun olup olmadığı tespit edilmemiştir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında Mahkemece davalı vekilinin bilirkişi raporlarına ve davaya ilişkin itirazları ve savunmaları değerlenmeden ve karşılanmadan eksik inceleme ile ve kabul edilen ve edilmeyen hususlara ilişkin yeterli gerekçe belirtilmeden karar verilmesi isabetli olmamıştır. Bu sebeplerle asıl davada ve birleşen davada davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmüştür. Açıklanan nedenlerle asıl davada ve birleşen davada davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, davalının asıl davada ve birleşen davada sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl ve birleşen davada davalının asıl ve birleşen davada verilen kararlara yönelik istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/03/2023 tarih ve 2021/571 Esas – 2023/216 Karar sayılı kararının 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Dairemizce verilen kararının mahiyetine göre İİK’nın 36/5 maddesi uyarınca icranın geri bırakılması kararı verilmesi için sunulan teminatın talep halinde sunan tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/11/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.