Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/1019 E. 2023/963 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1019 Esas
KARAR NO: 2023/963 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/01/2023 ( Ara Karar )
DOSYA NUMARASI: 2021/137 Esas (Derdest Dava Dosyası)
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 08/06/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili 21.12.2022 tarihli talep dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … Ltd. Şti’nin %50 paya sahip ortağı olduğunu, müvekkilinin şirketin diğer %50 paya sahip ortağı ve aynı zamanda şirketin müdürü olan …’a karşı zina ve evlilik birliğinden temelden sarsılması nedeniyle 3 kez boşanma davası açtığını ve bu davaların Beykoz 2. Aile Mahkemesi’nin 2019/170 esas sayılı dosyasında birleştirildiğini ve tarafların çekişmeli olarak 3 ayrı davadan da boşanmalarına karar verildiğini, 1. boşanma davasının ardından … Ltd. Şti.’nin müdürü olan …’a karşı 09.07.2019 tarihinde Beykoz 2. Aile Mahkemesi 2019/556 esas sayılı dosyasında mal paylaşım davası açıldığını, bu durumun taraflar arasındaki çıkar çatışmalarından biri olduğunu, …’ın … şirketinin borcuna kefil olan müvekkiline zarar vermek amacıyla, … A.Ş. tarafından … şirketinin borcu için açılan mahkememizin 2021/777 esas sayılı dosyasında, söz konusu borcun … şirketi tarafından ödenmediğini, ancak …’ın söz konusu borcu şoförü … ve birlikte yaşadığı kişi … adına kurduğu … Turizm Yatırımları Tic. A.Ş. tarafından ödenmiş gibi gösterdiğini ve söz konusu borcu muvazaalı olarak bu paravan şirket adına temlik aldığını, akabinde bu muvazaalı işlem ile birlikte zarar verme maksadıyla kefil olan müvekkiline karşı mahkememizin 2021/777 esas sayılı dosyada davaya temlik alan davacı sıfatıyla devam ettiğini, bu olayla ilgili suç duyurusunda bulunularak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2022/146474 soruşturma dosyası ile soruşturmanın devam ettiğini, bu durumun …’ın ne derece kötü niyetle hareket ettiğini gösterdiğini, davalı şirket müdürü … hakkında, müvekkilinin imzasını taklit ederek bu davaya konu ortaklar kurulu kararı düzenlemesi nedeniyle İstanbul Anadolu 7. ASCM’nin 2022/230 esas sayılı dosyasında ceza yargılamasının devam ettiğini, …’ın boşanma sürecinde olduğu müvekkilinden mal kaçırmak amacıyla, müvekkilinin imzasını taklit etmek suretiyle sahte ortaklar kurulu kararı oluşturarak ortağı olduğu şirketleri bölmek suretiyle taşınmazlarını 3. kişilere devrettiğini, … ve …’ın Kadıköy Vergi Dairesi … Vergi Numaralı … Ltd. Şti.’nin ortağı olduklarını, Beykoz 2. Aile Mahkemesi’nin 2019/556 esas sayılı dosyasında görülen mal paylaşım davasında davalı şirket müdürü …’ın ortağı olduğu şirketlerde bulunan hisse değeri üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, ancak ortağı olduğu şirketlere ait taşınmazlar hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmediğini ve … Ltd. Şti’nin de bu şirketlerden biri olduğunu, ortağı olduğu … Ltd. Şti’nin hissesini devretmeden müvekkilinden mal kaçırmak ve boşanma davası sürecinde kendisini yıldırmak amacıyla kötü niyetli olarak sahte imza ile sahte ortaklar kurulu kararı oluşturarak bu şirketi bölmek sureti ile taşınmazların yeni oluşturduğu şirkete devrini sağladığını, bununla da kalmayarak bölünme sonucu oluşan şirketleri de yeniden bölerek akraba ve yakınları adına yeni şirketler kurduğunu ve söz konusu taşınmazları bu şirketlere devretmek sureti ile müvekkili ile ortak olduğu şirketin içini boşalttığını, davalı şirket müdürü …’ın bı davaya konu 10.06.2019 tarihli genel kurul kararı dışında dava konusu edilmeyen 2019-001 sayılı genel kurul kararı ile 79 adet taşınmazı da başka şirketlere devrettiğini, söz konusu hükümsüz olan ortaklar kurulu kararında alınan Kısmi bölünme kararına istinaden; … Tic. ve San. AŞ’ne 77 adet taşınmazın devredildiğini, bu şekilde şirket müdürü … tarafından müvekkilinin %50 ortağı olduğu … şirketinin içinin boşaltıldığını, …’ın usulsüz ve müvekkilinin imzasını taklit ederek aldığı ortaklar kurulu kararı ile … Tic. ve San. A.Ş’ni kurduğunu ve sonrasında bu şirkete müvekkilinin de ortağı olduğu … şirketinin 77 adet taşınmazını 4.456.890,00 TL değer biçilerek ayni sermaye olarak devredildiğini, Ticaret Sicil kayıtlarında ulaşabildikleri bilgiye göre sonrasında yine usulsüz kararlar alarak … şirketini bölünen şirket olarak -… Ticaret ve Sanayi A.Ş,-… Tic. Ve Sanayi A.Ş., -…Ticaret ve Sanayi A.Ş, -… Tic. ve Sanayi AŞ’yi ise devralan şirket olarak şirketin bölünerek bu şirketler ile birleştirilmesini karar verildiğini, … Tic. ve San. A.Ş’nin kurucusu… Tic. ve San. A.Ş’nin yönetim kurulu üyesi ve temsile yetkili kişisi … olduğunu, bu kişinin de …’ın şoförü olduğunu, bu şekilde muvazalı olarak mal kaçırmak amacıyla kurduğu bir kısım şirketlerin sahibi ve bir kısım şirketlerin de yönetim kurulu üyesi olduğunu, … Tic. ve San. A.Ş.’nin kurucusu … Tic. ve San. A.Ş ve yönetim kurulu üyesi ve temsile yetkili kişisinin … olduğunu, diğer iki şirketin ise ticaret sicil kayıtlarına taraflarınca ulaşılamadığını, … şirketinin bölünme kararı sonrası kurulan tek ortağı ve kurucusu … şirketi olan, … şirketine ait olan 77 taşınmazın ayni sermaye olarak devredildiği … Tic. ve San. AŞ’nin … tarafından 4 şirkete bölündüğünü, hem de tek ortağı … şirketi olan bu şirketin alınan usulsüz kararlarla sermaye arttırımı, azaltımı yapılarak tek ortağı … Tic. ve San. AŞ olan bir duruma getirildiğini, gelinen noktada müvekkilinin %50 ortağı … şirketinden usulsüz ve imza taklit edilerek alınan ortaklar kurulu kararı ile bölünerek kurulan ve şirketin 77 taşınmazının ayni sermaye yapıldığı şirketin son halinde müvekkiliyle hiç ilgili olmayan başka bir şirketin tek ortağı olduğu bir şirket haline geldiğini, … tarafından yine müvekkilinin imzası taklit edilerek alınan hem ortaklar kurulu kararının iptali hem de ceza davasına konu olan ortaklar kurulu kararı ile kurulan … Tic. ve San. A.Ş ve … Tic. ve San. A.Ş’nde de aynı şekilde … tarafından kurulan ve tek ortağı … şirketi olan bu şirketlerin devir ve bölünme işlemleri ile içlerinin boşaltıldığını, tedbir konulmayan taşınmazların şuan da davalı şirketlerin uhdesinde olup olmadığının bilinmediğini, davalı şirket müdürü …’ın müvekkilini zarara uğratmak amacıyla bölünen şirketler uhdesindeki taşınmazları devretmek için sürekli girişimlerde bulunduğunu, bu nedenlerle ciddi zararlar gören ve son derece mağdur olan müvekkilinin uğradığı/uğrayacağı zararların önüne geçilebilmesi adına, davalı şirketlere yönetim kayyumu atanmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 03/01/2023 tarih ve 2021/137 Esas sayılı ” Yönetim Kayyumu Atanmasına Dair Talebin Kabulüne Yönelik Ara Karar ” ile; “…. Dosya kapsamına göre tarafların davalı … Ltd. Şti’nin %50’şer paya sahip ortakları …’ın ve bu şirketin %50 paya sahip ortağı ve yetkili müdürü oldukları, davacı ile şirket müdürü … arasında Beykoz 2. Aile Mahkemesi’nin 2019/170 esas, Beykoz 1. Aile Mahkemesi’nin 2019/757 esas ve Beykoz 1. Aile Mahkemesi’nin 2020/276 esas sayılı dosyalarında olmak üzere 3 ayrı boşanma davasının bulunduğu, davaların Beykoz 2. Aile Mahkemesi’nin 2019/170 esas sayılı dosyasında birleştirildiği, bu mahkemece tarafların boşanmalarına karar verildiği, istinaf değerlendirmesinin devam ettiği, ayrıca yine aynı taraflar arasında Beykoz 2. Aile Mahkemesi’nin 2019/556 esas sayılı dosyasında mal paylaşım davasının devam ettiği, yine davacı tarafından mahkememizin 2020/675 esas sayılı dosyasında …. Sayılı ortaklar kurulu kararının davacının imzası sahte olarak atılmak suretiyle alındığı ve bu kararın yok hükmünde olduğunun tespitine bu karar ile birlikte kurulan ve bahsi geçen dosyada davalı olan şirketlerin fesih ve tasfiyesine karar verilmesinin talep edildiği, dava konusu bu şirketlerde de davacı ile dava dışı …’ın %50 ortak olduğu, …’ın şirketleri nizama yetkili müdür olarak atandığı, bu dosyada bahsi geçen şirketlere devredilen taşınmazlara tedbir konulduğu, bu suretle şirketlerin %50’şer payla ortak olan davacı ile diğer ortak ve yetkili müdür arasında şirketin yönetilmesi ve işleyişinin devamında ciddi ihtilaflar oluştuğu, dava dışı şirketlerin yetkili temsilcisinin tek başına yaptığı ve yapabileceği işlemlerden dolayı davacının zarar görme ihtimali sunulan deliller çerçevesinde yaklaşık ispat şartının gerçekleştiği kanaatine varılmıştır. Bu açıklamalar ışığında Hukuki niteleme hakime ait olup mahkememiz tarafından yapılan değerlendirme sonucunda; Davanın TTK’nun 636. maddesi uyarınca haklı nedenle fesih davası olduğu, mevcut delillere göre, mevcut yöneticilerin tasarrufları neticesinde şirketin ve %50 paya sahip davacı ortağın zarar görme ihtimalinin varlığının dosyadaki delillerden var olduğu anlaşıldığından, davalı tarafın tedbir talebinin kısmen kabulüyle karar kesinleşinceye kadar tedbiren şirketin malvarlığının muhafaza edilmesi ve işbu davada karar verilene kadar doğacak hukuki sonuçların etkilerini azaltma ve şirketin malvarlığının muhafazası için, şirket faaliyetlerine engel olmamak kaydıyla şirketin kararlarının denetim kayyumu onayına sunulması, haklar dengesi, mesafet kuralları ile TTK’nun 531., 636/4. ve TMK’nun 427. maddeleri gereğince davacının ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulüne, şirket temsilcilerinin şirketin malvarlığını azaltan ve davalı şirketi borçlandırıcı işlemlerinin ve kararlarının denetim kayyumu onayıyla yürürlüğe girmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine dair aşağıdaki gibi karar verilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davacı vekilinin talebinin KISMEN KABULÜ ile, -İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarası ile kayıtlı davalı … Tur. Seyahat ve Yatırımları Ltd. Şti.’ne, -İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarası ile kayıtlı davalı … Tic. Ve San. AŞ’ne,-İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarası ile kayıtlı davalı … Tic. ve San. AŞ’ne, TTK’nun 531., 636/4. ve TMK’nun 427. maddeleri gereğince resen … (T.C. no:…)’in denetim kayyumu olarak ATANMASINA, -Denetim kayyumu için aylık 8.000,00 TL ücret taktiri ile davacı tarafından 48.000,00 TL denetim kayyumu avansının ara kararın karar kesinleştikten sonra 2 hafta içerisinde Mahkememiz veznesine DEPO EDİLMESİNE, Denetim kayyumunun görevinin işbu ücretin depo edilmesinden sonra başladığının ilgili denetim kayyumuna BİLDİRİLMESİNE, Kararın özetinin şirketin ticaret ünvanı ve sicil numarası belirtilerek Ticaret Siciline kayıt ve Ticaret Sicili’nde ilanı için İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne bir örneğinin gönderilmesine, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalılar vekili tarafından itiraz edilmiştir.
DAVALILAR VEKİLİ 22.01.2023 TARİHLİ İTİRAZ DİLEKÇESİNDE; Davacı tarafça 23.11.2022 tarihli celsede ve daha sonra aynı yönde dilekçesi ile müvekkili şirketlere yönetim kayyumu atanmasının talep edildiğini, mahkememizin 03.01.2023 tarihli ara kararı ile müvekkili şirketlere denetim kayyumu atanmasına karar verildiğini, mahkememizin hatalı ve haklı neden içermeyen gerekçe ile verdiği ara kararın hatalı olduğunu ve kaldırılması gerektiğini, işbu davada davacının yaklaşık olarak haklı olabilmesi ve taleplerinin dinlenebilmesi için, halihazırda bekletici mesele yapılan, davacı tarafın açmış olduğu mahkememizin 2020/675 Esas sayılı davasındaki vakıaların ispatı ve bu dosyanın sonuçlanması gerektiğini, ancak bekletici mesele yapılan davanın henüz sonuçlanmadığını, işbu davada davacının haklı olup olmadığına ilişkin yaklaşık bir değerlendirme yapmanın ve taleplerini kabul etmenin hukuken mümkün olmadığını, müvekkili şirketlere kayyum atanmasını gerektirecek bir hal bulunmadığını, Türk Ticaret Kanununda kayyum atanması hakkında özel bir düzenleme bulunmadığından Türk Medeni Kanunu’nun kayyum atanmasını gerektiren şartlara göre değerlendirme yapmak gerektiğini, müvekkili şirket yetkilisi … … Turizm … Ltd. Şti.’nin 20.09.2018 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 06.09.2018 tarih ve … nolu Ortaklar Kurulu kararıyla 06/09/2028 tarihine kadar münferiden şirketi temsile yetkili kılındığını, temsil yönünden şirkette bir yoksunluğun söz konusu olmadığını, bu durumda müvekkil şirkete kayyum atanmasını gerektiren bir hal bulunmadığını, Kanunda maddeler halinde sayılarak sıralanmış olan haller dışında şirkete kayyum atanması söz konusu olmamakla Yargıtay içtihatlarının da bu yönde olduğunu, ayrıca davacının talebi üzerine mahkememizin 2020/675 esas sayılı dosyasından şirket mallarına davalıdır şerhi ve ihtiyati tedbir konulduğunu, tedbir öncesinde de üçüncü bir şahıs veya şirkete mal varlığı devrinin söz konusu olmadığını, davacının mal kaçırmaya ilişkin iddialarının, kabul edilebilir bir yanı olmadığı gibi taşınmazlar müvekkili şirketlerin mal varlığına halen dahil olduğundan “mal kaçırma” iddiasına dayanılarak yönetim kayyumu atanmasının gerek kanunda sayılan haller arasında olmaması gerekse dayanak iddiaların gerçeği yansıtmaması nedeniyle hukuken mümkün olmadığını, esasen davacı tarafın açtığı işbu dava ile müvekkili şirketlerin ticari itibarına zarar verdiği gibi beyanlarıyla açıkça mahkememizi yanılttığını, zira davacının mütemadiyen şirketlerin mal varlığından bahsederek ve kendisini mağdur durumda göstermekte ise de taşınmazların tamamının çeşitli bankalara ipotekli olduğunu, tüm taşınmazlar üzerinde ipotek takibine geçildiğine ilişkin 150/c şerhleri bulunduğunu, ayrıca müvekkili şirketlerin yetkilisince, şirketin aleyhine olacak hiçbir işlem yapılmadığını, müvekkili şirketlerin yetkilisi … tarafından yapılan tüm işlemlerin şirket esas sözleşmesine, usul ve yasaya uygun, şirket menfaatleri doğrultusunda yapılan işlemler olduğunu, davacı tarafça şirketin ödenemeyen borçları sebebiyle şirketlerin içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan kaynaklı aile düzeninin bozulduğunu ve ailevi problemlerin yaşandığı süreçte, müvekkili şirketler yetkilisine haksız ve dayanaksız ithamlarla zarar verme amaçlı olarak işbu davaların açıldığını, davacı tarafın soyut iddiaları dışında kayyum atanmasını gerektirecek hiçbir neden bulunmadığını, davacı tarafın iddiadan öteye gitmeyen dava ve taleplerinin dinlenebilmesi için ve müvekkili şirketlerin muhtemel zararlarının teminen öncelikle talepleri doğrultusunda, TTK’nın 448/3. maddesi uyarınca davalı şirketlerin mal varlığı/hisse değerinin %50’sinden az olmamak üzere teminatı dosyaya depo etmesi için davacıya süre verilmesi gerekmekte iken bu talebimiz mahkememizce dinlenmediği gibi hiçbir teminat gösterilmeden tedbiren kayyum atanmasına karar verilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, zira davacı tarafın talebi üzerine şirket malvarlıkları üzerine tedbir de konulduğu gözetildiğinde, bekletici mesele yapılan davanın kesinleşmediği ve dahi sonuçlanmadığı da gözetildiğinde kayyum atanmasına ilişkin kararın dosya içeriğine göre orantısız olduğunu, kesinlikle davacının talep ve iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla bu iddiaların mahkemece değerlendirilebilmesi için ilgili Ticaret sicil ve tapu müdürlüklerinden kayıtlar getirtilerek bu hususta öncelikle bilirkişiden rapor alınması ve duruma göre karar verilmesi, her halükarda ise bekletici mesele yapılan davanın kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini, ancak hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadan davacının talebinin kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca ortaklar arası uyuşmazlıklar veya farklı ilişkilerden doğan anlaşmazlıkların hiçbir şekilde kayyum tayinini gerektirmeyeceğini, ortakların yönetim ve temsil ile ilgili memnuniyetsizliklerinin kayyum atanması için haklı neden oluşturmayacağını, TTK ve şirket esas sözleşmeleri ışığında bu durumun şirket içinde çözümlenebileceğini, bu nedenlerle ve işbu davada mahkememizin 2020/675 Esas sayılı dosyasının sonucu bekletici mesele yapıldığından, bekletici mesele yapılan dava kesinleşmeden işbu davadan müvekkili şirketler aleyhine herhangi bir tedbir uygulanmasının da müvekkili şirketleri çok açıkça zarara uğratacağı da gözetilerek davacının yönetim kayyumu atanması talebinin reddine karar verilmesi gerekmekte iken haksız ve dayanaksız olarak verilen 03.01.2023 tarihli ara kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAVACI VEKİLİ İTİRAZ DİLEKÇESİNE KARŞI CEVAP DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; davalıların mahkememizin 2020/675 esas sayılı dava neticelenmeden davacının haklı olup olmadığına ilişkin yaklaşık bir değerlendirme yapılamayacağı iddiasının haksız olduğunu iddia ederek talep etmiş oldukları ihtiyati tedbirin kararının kaldırılması taleplerinin reddi gerektiğini, asıl hukuki koruma olan dava sürecinin uzun zaman alması ve hak kaybının önlenmesi nedeniyle etkin koruma imkanı sağlayan geçici hukuki koruma imkanının ihtiyati tedbir olarak nitelendirildiğini, davalı tarafın belirttiği mahkememizin 2020/675 esas sayılı dosyanın neticelenmesinin beklenmesi halinde müvekkili açısından telafisi güç zararların doğabileceğini, ihtiyati tedbir kurumunun amacının telafisi güç ya da imkansız zararlar ortaya çıkmaması için esas dava neticelenmeden yaklaşık ispatla haklılık durumu değerlendirilerek en kısa sürede geçici hukuki koruma elde ettiğini, nitekim karşı taraf dinlenilmeden de ihtiyati tedbir kararının verilebileceği düşünüldüğünde, ihtiyati tedbir kararının verilebilmesi için başka bir dosyanın neticelenmesinin beklenmesinin hükmün amacına aykırı düştüğünü, çünkü ihtiyati tedbir kararının, asıl hukuki koruma sağlanana kadar ihtiyati tedbir talep eden tarafın hukuki menfaatlerini koruma amacı güttüğünü, asıl dava sonuçlanana kadar ihtiyati tedbir kararı talep edeni korumayı amaçlayan bu kurumun gerekliliğinin, başka bir dosyanın neticelenmesinin beklenmesine bel bağlamaması gerektiğini, çünkü ihtiyati tedbir kararı verilmesi için başka bir dosyadan netice beklenmesinin, ihtiyati tedbir kurumunun amacına ters olduğunu, bu hususlar neticesinde davalı şirketlerin belirttiği mahkememizin 2020/675 esas sayılı davanın neticelenmesinin beklenilmesinin, hem ihtiyati tedbir kurumunun amacına ters düştüğünü, hem de bu süre zarfında müvekkilinin telafisi güç zararlarla karşılaşabileceğinden davalı şirketlerin taleplerinin reddedilmesi gerektiğini, beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 29/03/2023 tarih ve 2021/137 Esas sayılı ” İhtiyati Tedbire İtirazın Reddine Dair Ara Karar ” ile; ”Mahkememizin 03.01.2023 tarihli ara kararı ile Davanın TTK’nun 636. maddesi uyarınca haklı nedenle fesih davası olduğu, mevcut delillere göre, mevcut yöneticilerin tasarrufları neticesinde şirketin ve %50 paya sahip davacı ortağın zarar görme ihtimalinin varlığının dosyadaki delillerden var olduğu anlaşıldığından, davalı tarafın tedbir talebinin kısmen kabulüyle karar kesinleşinceye kadar tedbiren şirketin malvarlığının muhafaza edilmesi ve işbu davada karar verilene kadar doğacak hukuki sonuçların etkilerini azaltma ve şirketin malvarlığının muhafazası için, şirket faaliyetlerine engel olmamak kaydıyla şirketin kararlarının denetim kayyumu onayına sunulması, haklar dengesi, mesafet kuralları ile TTK’nun 531., 636/4. ve TMK’nun 427. maddeleri gereğince davacının ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulüne, şirket temsilcilerinin şirketin malvarlığını azaltan ve davalı şirketi borçlandırıcı işlemlerinin ve kararlarının denetim kayyumu onayıyla yürürlüğe girmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine dair karar verilmiş, davalı vekili yukarıda açılanan gerekçeyle tedbir kararına iş bu itirazı yapmış olup, yapılan incelemede, İtiraza konu ihtiyati tedbir kararında, karara dayanak yasal gerekçelerin ve dayanak yasa maddeleri ayrıntılı olarak açıklandığından yeniden tekrara düşmemek adına yasa maddelerinin yasal gerekçenin geçerliliğinin devam ettiğini belirterek, haklar dengesi, mesafet kuralları ile TTK’nun 531., 636/4. ve TMK’nun 427. maddeleri gereğince verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını yada değiştirilmesini gerekli ve itirazı haklı kılacak yeni bir delilin dosyaya sunulmadığı anlaşılmakla davalı vekilin itirazının reddine dair aşağıdaki gibi karar verilmiştir. ” gerekçeleri ile; 1-Mahkememizce verilen 03.01.2023 tarihli ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulüne ilişkin kararın davalı tarafça yapılan itirazın REDDİNE, karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı tarafça 23.11.2022 tarihli celsede ve daha sonra aynı yönde dilekçesi ile davalı müvekkil şirketlere yönetim kayyumu atanması talep edilmiş; ilk derece mahkemesi 03.01.2023 tarihli ara kararı ile müvekkil şirketlere denetim kayyumu atanmasına karar verilmiş olduğunu, ilk derece mahkemesinin hatalı ve haklı neden içermeyen gerekçe ile verdiği ara kararın hatalı olup kaldırılması gerektiğini, Öncelikle işbu davada davacının yaklaşık olarak haklı olabilmesi ve taleplerinin dinlenebilmesi için, halihazırda bekletici mesele yapılan, davacı tarafın açmış olduğu İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/675 Esas sayılı davasındaki vakıaların ispatı ve bu dosyanın sonuçlanması -kesinleşmesi- gerekmekte olduğunu, ancak bekletici mesele yapılan davanın henüz sonuçlanmamış olup işbu davada davacının haklı olup olmadığına ilişkin yaklaşık bir değerlendirme yapmanın ve taleplerini kabul etmenin hukuken mümkün olmaması gerektiğini, Müvekkil şirketlere kayyum atanmasını gerektirecek bir hal bulunmadığını, TTK’da kayyum atanması hakkında özel bir düzenleme bulunmadığından Türk Medeni Kanunu’nun kayyum atanmasını gerektiren şartlara göre değerlendirme yapmak gerektiğini, Müvekkil şirket yetkilisi … Turizm … Ltd. Şti 20.09.2018 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 06.09.2018 … nolu ortaklar kurulu kararıyla 6/9/2028 tarihine kadar münferiden şirketi temsile yetkili kılınmış olup temsil yönünden şirkette bir yoksunluk söz konusu olmadığını, bu durumda müvekkil şirkete kayyum atanmasını gerektiren bir hal bulunmadığını, Yargıtay 11. HD’nin 18.12.2018 tarih 2017/2553 E – 2018/8029 K. sayılı kararında “…Yerel mahkeme kararında 26/12/2008 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında şirketin tasfiyesine ve tasfiye kurulu olarak yönetim kurulunun görevlendirilmesine karar verildiği, anonim şirkete kayyım atanmasının kural olarak şirketin organsız kalması halinde talep edilebilecek bir tedbir olduğu, 12/01/2017 havale tarihli ticaret sicil müdürlüğünden gelen cevap yazı ve aynı yöndeki bilirkişi raporuna göre davalı şirketin halen tasfiye halinde olduğu, tasfiye memuru olan yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin devam ettiği, davalının organsız kalmasının söz konusu olmadığı, şirket organlarının görev başında oldukları, … uyarınca kötü yönetim nedeniyle kayyım tayini talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. ……. mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir. Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA… şeklindeki hükmünün de bu yöndeki beyanlarını doğrulamakta olduğunu, Kanunda maddeler halinde sayılarak sıralanmış olan haller dışında şirkete kayyum atanması söz konusu olmamakla Yargıtay içtihatlarının da bu yönde olduğunu, ayrıca davacının talebi üzerine Mahkemenin 2020/675 Esas sayılı dosyasından şirket mallarına davalıdır şerhi ve ihtiyati tedbir konulmuş olmakla tedbir öncesinde de üçüncü bir şahıs veya şirkete mal varlığı devri söz konusu olmadığını, davacının mal kaçırmaya ilişkin iddialarının, kabul edilebilir bir yanı olmadığı gibi taşınmazlar müvekkil şirketler mal varlığına halen dahil olduğundan “mal kaçırma” iddiasına dayanılarak yönetim kayyumu atanmasının, gerek kanunda sayılan haller arasında olmaması gerekse dayanak iddiaların gerçeği yansıtmaması nedeniyle hukuken mümkün olmadığını, Esasen davacı tarafın açtığı işbu dava ile müvekkil şirketlerin ticari itibarına zarar verdiği gibi beyanlarıyla açıkça Mahkemeyi yanıltmakta olduklarını, zira davacı mütemadiyen şirketlerin mal varlığından bahsetmekte ve kendisini mağdur durumda göstermekte ise de taşınmazların tamamının çeşitli bankalara ipotekli olup tüm taşınmazlar üzerinde ipotek takibine geçildiğine ilişkin 150/c şerhleri bulunmakta olduğunu, Ayrıca müvekkil şirketler yetkilisince, şirketin aleyhine olacak hiçbir işlem yapılmamakta olup müvekkil şirketler yetkilisi .. tarafından yapılan tüm işlemlerin şirket esas sözleşmesine, usul ve yasaya uygun, şirket menfaatleri doğrultusunda yapılmış işlemler olduğunu, davacı tarafça şirketin ödenemeyen borçları sebebiyle şirketlerin içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan kaynaklı aile düzeninin bozulduğunu ve ailevi problemlerin yaşandığı süreçte, müvekkil şirketler yetkilisine haksız ve dayanaksız ithamlarla zarar verme amaçlı olarak işbu davaların açıldığını, Davacı tarafın soyut iddiaları dışında kayyum atanmasını gerektirecek hiçbir neden bulunmamakta olup davacı tarafın iddiadan öteye gitmeyen dava ve taleplerinin dinlenebilmesi için ve müvekkil şirketlerin muhtemel zararlarının teminen öncelikle talepleri doğrultusunda, Türk Ticaret Kanunu M. 448/3 uyarınca davalı şirketler mal varlığı/ hisse değerinin %50’sinden az olmamak üzere teminatı dosyaya depo etmesi için davacıya süre verilmesi gerekmekte iken bu taleplerinin ilk derece mahkemesince dinlenmediği gibi hiçbir teminat gösterilmeden tedbiren kayyum atanmasına karar verilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, zira davacı tarafın talebi üzerine şirket malvarlıkları üzerine tedbir de konulduğu gözetildiğinde, bekletici mesele yapılan davanın kesinleşmediği ve dahi sonuçlanmadığı da gözetildiğinde kayyum atanmasına ilişkin kararın dosya içeriğine göre orantısız olduğunun değerlendirileceği kanaatinde olduklarını, Kesinlikle davacının talep ve iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla bu iddiaların mahkemece değerlendirilebilmesi için ilgili Ticaret sicil ve tapu müdürlüklerinden kayıtlar getirtilerek bu hususta öncelikle bilirkişiden rapor alınması ve duruma göre karar verilmesi, her halükarda ise bekletici mesele yapılan davanın kesinleşmesi beklenmesi gerekmekte iken hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadan davacının talebinin kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca ortaklar arası uyumazlıklar veya farklı ilişkilerden doğan anlaşmazlıkların hiçbir şekilde kayyum tayini gerektirmeyeceğini, ortakların yönetim ve temsil ile ilgili memnuniyetsizliklerinin kayyum atanması için haklı neden oluşturmayacağını, Türk Ticaret Kanunu ve şirket esas sözleşmeleri ışığında bu durumun şirket içinde çözümlenebileceğini, Bu nedenlerle ve işbu davada İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/675 Esas sayılı dosyasının sonucu bekletici mesele yapıldığından, bekletici mesele yapılan dava kesinleşmeden işbu davadan müvekkil şirketler aleyhine herhangi bir tedbir uygulanmasının müvekkil şirketleri çok açıkça zarara uğratacağı da gözetilerek davacının yönetim kayyumu atanması talebinin reddine karar verilmesi gerekmekte iken haksız ve dayanaksız olarak verilen 29/03/2023 tarihli ara kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiklerini beyanla;Açıklanan ve re’sen gözetilecek nedenlerle; – İstinaf kanun yoluna başvurularının kabulüne, – İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2021/137 E. nolu dosyasından verilen 29/03/2023 tarihli kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/675 Esas sayılı asıl dava dosyasındaki dava, davalı …nin 23.10.2019 Tarihli Ortaklar Kurulu Kararının Yokluğunun tespit edilerek ilgili kararın iptal edilmesi ve kısmi bölünme sonucu kurulan … Tic. Ve San. A.Ş. Ve …Yatırımları Tic. Ve San. A.Ş.’nin ticaret sicilden terkini talebine ilişkindir. Birleşen İstanbul And. 13 ATM’nin 2020/712-404 sayılı dava dosyasındaki dava ise, Davalı Şirketlerin Haklı Nedenle Feshi ve Tasfiyesine ilişkindir. İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/675 Esas sayılı Asıl dava dosyasının 17/02/2021 tarihli duruşmasının ara kararı uyarınca; işbu dava ile birleşen İstanbul Anadolu 13 ATM’nin 2020/712-404 sayılı dava dosyasının 6100 sayılı HMK m. 167 uyarınca işbu dosyadan tefriki ile mahkemenin ayrı bir esasına kayıt ve işbu fesih ve tasfiye davasının ayrı bir esas üzerinden devamına karar verildiği ve dosyanın tefriki üzerine mahkemenin 2021/137 Esas sayısı üzerinden yargılamaya devam edildiği anlaşılmıştır. Tefrik edilen dava dosyasındaki talep, davalı şirketlere Yönetim Kayyımı Atanması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesinin 2021/137 Esas sayılı dosyasının 23.11.2022 tarihli duruşmanın 3 nolu ara kararı ile; Davacı vekilinin yönetim kayyumu talebine ilişkin tedbir talebinin şirket kayıtlarının da celse arası incelendikten sonra celse arasında değerlendirilmesine karar verildiği ve İlk Derece Mahkemesi 03/01/2023 tarih ve 2021/137 Esas sayılı ara kararı ile ; Davacı vekilinin talebinin kısmen kabulü ile, Davalı şirketlere TTK’nun 531., 636/4. ve TMK’nun 427. maddeleri gereğince resen … (T.C. no:…)’ın denetim kayyumu olarak atanmasına karar verilmiştir. Davalılar vekilinin ihtiyati tedbir kararına itirazı üzerine dairemizin geri çevirme kararı doğrultusunda mahkemece duruşma açılmak suretiyle itiraz değerlendirilmiş ve 29/03/2023 tarihli ara karar ile, Mahkemece verilen 03.01.2023 tarihli ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulüne ilişkin kararın davalı tarafça yapılan itirazın reddine , karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Somut uyuşmazlıkta; dosya kapsamı ve taraf beyanlarından anlaşılacağı üzere, davalı şirketlerin hissedarları arasında ciddi uyuşmazlık bulunduğu, aralarındaki güvenin zedelendiği, şirket ortaklarından birinin davanın devamı süresince temsil ve ilzam yetkisini tek başına kullanmasının davacı açısından önemli zararlara sebebiyet verebileceği, tarafların hak ve menfaatleri arasında dengenin korunması ihtiyacı gözetildiğinde mahkemece davalı şirketlere denetim kayyımı atanması yerinde olduğu gibi, davacının davalı şirketlerde hissedar olduğu, atanan kayyımın her iki tarafın ve şirketin hak ve menfaatlerini gözeteceği dikkate alındığında, teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediği, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesince, dava dosyasında değişen durumlara göre her zaman talep üzerine, tedbir kararını değiştirip kaldırılabileceği de gözetildiğinde; ilk derece mahkemesince verilen itirazın reddi ara kararı dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcı istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep
edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/06/2023 tarihinde HMK’ nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.