Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/935 E. 2022/1598 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/935 Esas
KARAR NO: 2022/1598 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 16/02/2022
NUMARASI: 2021/1028 Esas – 2022/136 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
KARAR TARİHİ: 03/11/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, …’ın …, Davalı …’ın ise … oranında davacı şirkette ortak ve münferiden şirketi temsile yetkili müdür olduklarını, davalının müvekkil şirket yetkilisi …’ın şirket işlerini kendisine emanet ederek yurtdışına gitmesi üzerine başka bir şirket kurduğunu, şirketin vergi borçlarını eda etmediğini, davalı şirket ortağı ve yetkilisinin fillerinin TTK hükümlerini ihlal eder nitelikte olduğunu, davalının hem müdürlük yetkisinin hem de ortaklık haklarının elinden alınmasının gerektiğini, davalının şirkete ağır zararlar verdiğini, bu zararların şimdilik tespit edilebilir nitelikte olmadığını belirterek davalının ortaklık haklarının ve müdürlük yetkilerinin alınmasına, TTK m.644 atfıyla TTK m.553 gereğince şirkete verdiği zararın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsil edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, tek dava harcı yatırıldığını, davacı tarafından alınmış bir genel kurul kararı olmadığından dava açılmasının mümkün olmadığını, ortaklıktan çıkarılma ve şirket yöneticisine karşı tazminat davası açılabilmesi için genel kurul kararının olmasının gerektiğini, davacının iddialarının haklı sebep teşkil etmediğini, şirketin vergi borcunun ortakların ödeme mükellefiyetinin olmadığını, limited şirket ortağının şirketin vergi borcundan sorumluluğunun sermaye payı oranında sınırlı olduğunu belirterek davanın reddine talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 16/02/2022 tarih 2021/1028 Esas – 2022/136 Karar sayılı kararında;” Davanın, limited şirket tarafından açılan şirket ortağının şirket ortaklığından çıkarılması, müdürlük yetkisine son verilmesi ve sorumluluk davası niteliğinde olup, uyuşmazlık konularının davacı şirket tarafından ortaklıktan çıkarılma davası öncesi alınmış genel kurul kararı olup olmadığı, genel kurul kararının alınmasının gerekli olup olmadığı, sorumluluk davasından önce arabuluculuk yoluna başvurulup başvurulmadığı, genel kurul kararı alınıp alınmadığı, davacı şirket tarafından müdürlükten azil davası açma koşullarının oluşup oluşmadığı, haklı sebeplerin bulunup bulunmadığı hususlarında toplandığı anlaşılmıştır. Davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin talebinin değerlendirilmesinde;Davalı şirket 2 ortaklı olup, davalı % 40, davacı ise % 60 hisse sahibidir. TTK’nun 621/h maddesi uyarınca bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması istemiyle mahkemeye başvurulabilmesi için, şirkette temsil edilen oyların en az 2/3’ünün ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması şart koşulmuştur. Eş söyleyişle TTK’nın 640/3. maddesi uyarınca haklı sebeplerle ortaklıktan çıkarılabilmesi davasının açılabilmesinin ön şartı TTK’nın 621/h maddesi uyarınca usulüne uygun olarak alınmış genel kurul kararıyla mümkündür (Yargıtay 11 HD, 08.02.2016 trh, 2016/24-1120 E.K sayılı ilamı) Haklı sebeple ortaklıktan çıkarma için limited şirket tarafından mahkemeye başvurulmadan önce limited şirket genel kurulunda TTK’nın 621/1-h maddesi uyarınca ve nitelikli çoğunluk tarafından bu kapsamda bir kararın alınması dava şartı olup, bu yöndeki talebin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir. Davacının TTK’nun 553.maddesi gereğince şirket yöneticisinin sorumluluğuna ilişkin tazminat talebinin değerlendirilmesinde; 6/12/2018 tarihli, 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ya eklenen 5/A maddesi uyarınca, “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır. (2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde: davacının iş bu davadaki talebi, şirket yöneticisi davalıların eylemleri nedeniyle şirketin uğradığı zararların tahsili istemine ilişkindir. TTK’nın 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Davanın konusu (müddeabih), dava dilekçesindeki talep sonucuna, yani neticei talebe göre belirlenir. Neticei talebin bir para alacağının tahsili veya tazminat olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olması dava şartı olup bu yöndeki talebi bakımından davanın reddine karar verilmiştir. Davalının şirket müdürlüğünden azline ilişkin talebinin değerlendirilmesinde; 6102 sayılı TTK’nın 620. maddesinde, kanun veya şirket sözleşmesinde aksi öngörülmediği takdirde, seçim kararları dâhil, tüm genel kurul kararlarının toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınacağı hükme bağlanmıştır. Somut olayda davacı temsilcisi …’ın şirketin % 60 oranında hisse sahibi olduğu, TTK’nın 630/1. maddesi uyarınca davacının hisse oranı nazara alındığında genel kurulu toplayarak genel kurul kararı ile davalı şirket müdürünün görevini sona erdirmesinin mümkün olduğu, bu itibarla anılan yola başvurmaksızın doğrudan müdürlük görevinin kaldırılmasına ilişkin açtığı davada hukuki menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 15/05/2019 tarih ve 2018/1514 E., 2019/3755 K.) bu yöndeki…”gerekçesi ile, “1-Davacı tarafın ortağın limited şirketten çıkarılmasına ilişkin talebi ve TTK m.553 gereğince tazminat talebinin dava şartı yokluğu nedeniyle reddine, 2-Davacı tarafın davalının müdürlükten azline yönelik talebinin hukuki yarar yokluğundan reddine, ” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, gerekçeli kararda, TTK m.5/A’nın gerekçe olarak gösterilmiş olduğunu, TTK m.5/A/1 ”Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” hükmünü vaaz etmiş olduğunu, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18/A/2 maddesi uyarınca; davacının arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olunduğunu, bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiğin, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilmesi gerektiğini, ihtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verileceğini, arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceğini, bu iki hüküm beraber dikkate alındığında, her ne kadar, TTK m.5/A/1 hükmü gereği dava şartı olan arabuluculuğa başvurmadan dava açılmış ise de; mahkemece tensip zaptında bu hususa yönelik (HUAK m.18/A/2 gereği, tarafımıza arabuluculuk tutanağını ibraz etmemiz gerektiğine ilişkin tarafımıza 1 haftalık kesin süre verilmesi için) ara karar tesis edilmeyip duruşma günü verilmiş olduğunu, dava şartını ikmal etmemeleri için taraflarına 1 haftalık kesin süre verilmesi gerektiğini, bu husustaki eksikliği verilen bir haftalık kesin sürede ikmal etmemeleri halinde dava dilekçelerinin karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davalarının usulden reddedilmesine karar verilmesinin gerektiğini, davanın usulden reddedilmeyip ön inceleme duruşması açılmış olduğunu,Kanunda açık bir hüküm olmamasına rağmen, dava konusuna ilişkin istikrarlı Yargıtay kararlarına yapılan atıfla ortaklar genel kurulu kararının olmamasına dayanılarak davalının limited şirketten çıkarılmasına dair davalarının reddedildiğini, dosyayla somut olarak bağlantılı bir şekilde izah ettikleri kanun maddelerinin de gerekçede davalarında red sebebi olarak gösterilmiş olduğunu, maddi vakalarla ilişkili bir şekilde HUAK m.18/A/2 ile birlikte değerlendirme yapılarak gerekçelendirilmemiş olduğunu, ek olarak davalı taraf için karşı vekalet ücretine hükmedilmiş olduğunu, HUAK m.18/A/2 gereği dava dilekçelerinde karşı tarafa tebliğ edilmeden davalarının usulden reddedilseydi, karşı vekalet ücretine hükmedilmeden yani ekonomik zarar görmeden davalarının reddedileceğini, HMK m.33 gereği hakimin Türk hukukunu re’sen uygulaması gerekirken uygulamamış ve hatalı bir karar verilmiş olduğunu, verilen hatalı hükmün müvekkilinin maddi menfaatlerini tehlikeye attığından, istinaf yasa yoluna başvurulurken aleyhine (davalı lehine) hükmedilen karşı vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin icra yoluyla müvekkilinden tahsil edilmesini önlemek amacıyla tehir-i icra istemli olarak istinaf kanun yoluna başvurduklarını,İleri sürerek; istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, tüm yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava; davacı limited şirket ortağı ve müdürü davalının TTK’nun 640/3 fıkrasına dayalı olarak haklı nedenlerle şirket ortaklığından çıkarılması, TTK’nun 644/1-a bendi atfı ile 553 ve devamı maddelerine dayalı yönetici sorumluluğu nedeniyle tazminat ve 630/2,3 fıkraları uyarınca yönetici azli istemlerine ilişkin olup, mahkemece çıkarma talebinin genel kurul kararı alınmamış olması nedeniyle özel dava şartı yokluğundan, tazminat talebinin dava şartı olan arabulucuğa başvurulmadan dava açılmış olması nedeniyle özel dava şartı yokluğundan, yönetici azli talebinin ise hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur; Somut olayda davacı şirket kendi ortağına karşı haklı nedenle ortaklıktan çıkarma davası açmış olup, 6102 Sayılı TTK’nun 621/1-h bendi uyarınca; bir ortağın haklı nedenlerle şirket ortaklığından çıkarılması için mahkemeye başvurulabilmesi için, genel kurulda temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun olumlu oyu genel kurul kararı alınması zorunludur. Bu husus mahkeme kararında da belirtildiği üzere, şirketin çıkarma istemleri bakımından özel dava şartı olup, dava tarihinden önce bu yönde bir genel kurul kararı alınmadığı sabittir. 6100 Sayılı HMK’nun 115/2-2cümle hükmü uyarınca, mahkemenin eksikliğini tespit ettiği dava şartının tamamlanabilir mahiyette olması halinde, mahkemece eksikliğin giderilmesi için davacıya sonuçları hatırlatılarak kesin süre verilmesi, verilen süre içerisinde eksikliğin giderilmemesi halinde davanın dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekir. Somut olayda; davacının çıkarma talebi bakımından dava tarihinden önce alınmış bir genel kurul kararı mevcut olmamakla birlikte, bu eksiklik tamamlanabilir nitelikte olup, mahkemece davacı vekiline, davalı vekilinin ortaklıktan çıkarılması için TTK’nun 621/1-h bendinde öngörüldüğü şekilde genel kurul kararı alınması için sonuçları hatırlatılarak kesin süre verilmesi, verilen kesin süre içerisinde eksikliğin giderilmemesi halinde bu talep bakımından davanın özel dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, süre verilmeksizin talebin reddi yerinde olmamış davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi haklı bulunmuştur.Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin çıkarma talebi yönünden ileri sürdüğü istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a4 bendi uyarınca kaldırılmasına, davacının tazminat ve azil talepleri bakımından verilen kararlara yönelik istinaf değerlendirmesinin bu aşamada yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/02/2022 tarih 2021/1028 Esas 2022/136 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 03/11/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.