Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/910 E. 2022/824 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/910 Esas
KARAR NO: 2022/824 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2022
NUMARASI: 2022/84 Esas
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 25/05/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …’in şirkette ortak olduğunu, davalının tek başına şirketi temsile yetkili ve müdür olarak görüldüğünü, davacı ile davalının 1992 yılında … Ticaret Limited Şirketi’ni kurduklarını, bu şirkette %50 ortak olduklarını, başlarda güvene dayalı bir ortaklığın yürütüldüğünün, ortakların zamanla birbirlerine karşı davalar açtıklarını, davalının; müvekkilini Fetö üyesi olarak ihtam ederek açtığı ortaklıktan çıkarma davasının İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde reddedildiğini ve istinaf aşamasında olduğunu, müvekkilinin, davalının ihbarı üzerine Fetö örgütüne yardım etmekten yargılandığını ve beraat kararının kesinleştiğini, taraflar arasında 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde de derdest dosyalarının bulunduğunu, davalının 2013 yılından sonraki yıllarda kurul toplantısı için çağrı yapılmadığını, davacı tarafça İstanbul 1. Asliye Ticaret MAhkemesinde açılan dava kabul edilerek 2014-2019 yılları için kurul toplantısında kayyım atandığını, kayyımın belirlendiği gün bir araya gelen tarafların divan başkanının seçiminde bile anlaşılamadıklarını ve tutanak tutulduğunu, 2014 yılından itibaren hiç genel kurulun yapılmadığını, yapılmayan kurul toplantılarından gönderilen finansal raporların hiç bir detayının olmadığını, müvekkiline bu konuda bilgi verilmediğini, faaliyet raporunun ciddiyetsiz bir şekilde hazırlandığını ve somut bilgi içermediğini, toplantı divanı kurulmadığından genel kurulun toplanmadığını ve şirketin organsız kaldığını, TTK’nın 614. Maddesi uyarınca genel kurulda bilgi alma ve inceleme haklarının kullanılamadığını, davalı müdürün, davalı şirket ile ilgili belgede sahtecilik yaptığını, 2016 yılında yapılan kurul toplantı tutanağında davalının. kendisini Silivri şubesine müdür olarak atadığını, ancak tutanaktaki imzanın müvekkiline ait olmadığını ve sahtecilik yapıldığını, bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada grafoloji raporunda imzanın müvekkiline ait olmadığının ortaya çıktığını, imzanın davalı veya onun azmettirmesiyle kızı … veya bir başkası tarafından atıldığını, bu hususta suç duyurusunda bulunulduğunu, davalı M…’in şirketi kendi aile şirketi gibi kullandığını, diğer davalı olan kızı ile birlikte yönettiğini, müvekkiline hiç bir bilgi verilmediğini, şirketin gelir tablosuna göre yıllık %27 gibi bir kârlık oranındayken 2018 yılında 5.462,468,18 TL zarara uğratıldığını, 2018 yılı itibari ile iş hacminin düştüğünü ve şirketin kârının eritildiğini, kâr oranının %10 a düştüğünü, özellikle davalının daha sonradan kurduğu şirket hakkında hiç bir bilgiye ulaşılamadığını, davalı … tarafından kurulan … A.Ş.’nin tek ortak olarak yönetildiğini, her iki şirketin hem faaliyet alanı hem adresinin aynı olduğunu, unvanlarının bile neredeyse aynı şekilde olduğunu, davalı müdürün, davalı şirket aleyhine haksız rekabet ettiğini, işleri yeni şirketine kaydırdığını belirterek, tedbiren davalı …’in davalı şirketin yönetim ve müdürlüğünden uzaklaştırılmasına ve bir mali müşavirin kayyım olarak atanmasına, karar kesinleşinceye kadar tedbirin devamına, davalı şirketin genel kurulun toplanamaması nedeniyle ve ayrıca yaşananlar karşısında haklı nedenle feshine ve tasfiyesine, bağımsız bir mali müşavirin tasfiye görevlisi olarak atanmasına, tasfiye yerine malvarlığının bölünmesi ve bedel ödenmesi suretiyle ortaklığın çözülmesi yönünde seçenekli alternatiflerin mahkemece değerlendirilmesine, haklı nedenle fesih talepleri kabul edilmediği takdirde terditli olarak, müvekkilinin haklı nedenle şirketten çıkmasına ve çıkma akçesinin karar tarihi itibarıyla belirlenerek ve gerekirse ayni ödeme suretiyle ödenerek ortaklıktan ayrılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı işbu davasında da daha önce açmış olduğ davalarda olduğu gibi …’in azli ve şirket idaresine kayyum atanması talebini yinelediğini, ancak bu hususta İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/201 Esas 2019/1051 karar nosu ile verilmiş ve kesinleşmiş bir kararı mevcut olduğunu, aynı şekilde davacının bu talepleri başka mahkemelerde açtığı davalarda da ileri sürdüğünü, fakat bu taleplerin de reddedildiğini, davacının isteğinin …’in azli ve şirketin zarara uğratılması olduğunu, pandemi ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz şartlarında dahi şirketin 2021 cirosu 6.730.000,00 TL iken, şirketin nasıl zarar ettiğinin anlaşılmadığını, şirketin cirolarına bakıldığında da, şirkete uğramayan, tüm mesaisini gizli ortak olduğu oğlunun aynı iş kolundaki şirketinde geçiren davacının, müvekkili …’un çalışması ve emekleri sonucu para kazandığını, dava sonunda elde edilecek faydayı sağlayacak şekilde, ihtiyati tedbir kararı verilmeyeceğini, mahkemenin tedbir taleplerinin reddine ilişkin kararının yerinde olduğunu belirterek, davanın usulden reddine, olmadığı takdirde davanın esastan reddine, davacının açılan dava konusu ile hiçbir ilgisi olmayan 2,3,4 ve 5 numaralı taleplerinin reddine, mahkeme aksi kanaatte olursa öncelikle “Organların herhangi biri kurulmamışsa veya kurulmuş ama sonradan sona ermişse yahut genel kurul bir türlü toplanamıyorsa, ortaklardan veya şirket alacaklılarından birinin şirketin feshini talep etmesi üzerine şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, limited şirket müdürlerini de dinleyerek bir süre belirler, bu sürede durumun düzeltilmesini ister.” kuralı gereği, mevcut durumun düzeltilmesi ve yeniden geçmiş yıllar Genel kurulunun yapılabilmesi için süre verilmesine, olmadığı takdirde, davacının da bu yönde talebi olduğu göz önünde bulundurularak şirketin mevcut durumu da dikkate alınıp davacı ..’ın ayrılma akçesi hesaplanarak şirket ortaklığından çıkartılmasına, şirketin tek ortakla idaresi mümkün olduğundan şirketin kar durumu da dikkate alınarak, şirketin fesih ve tasfiye ettirilmesi talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 09/02/2022 tarih 2022/84 Esas sayılı ara kararında; “…Dava, şirketin feshi istemine ilişkin olup davacı tarafça davalı şirketin ve davacının daha fazla zarara uğramaması için tedbiren davalının müdürlük yetkisinin kaldırılması ve şirkete kayyım atanması talebinde bulunulmuş ise de; davanın şirketin feshi davası olduğu göz önüne alındığında şirkette yönetim boşluğu bulunmadığından kayyım atanmasını gerektiren bir neden bulunmaması ve HMK 390/3 gereği davacı tarafın davanın esası yönünden haklılığını yaklaşık olarak ispat etme koşulu oluşmadığından haklı ve yerinde olmayan davalının müdürlük yetkisinin kaldırılması ve davalı şirkete kayyım atanmasına yönelik tedbir talebinin reddine…”gerekçesi ile, Davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrar ederek, ilaveten; başlarda güvene dayalı yürütülen ortaklıkta, davalı tarafça 2018 yılında başlatılan ilk haksız dava ile ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığını ve giderek çekilmez bir hal aldığını, gelinen süreçte ortakların artık birbiriyle görüşmeye tahammül edemez durumda olduklarını, 2018 yılında davalı şirket ve davalı ortağın müvekkilini FETÖ üyesi olarak itham ederek “ortaklıktan çıkarma” davasına karşı açtıkları “haklı nedenle fesih” ve “davalı müdürün sorumluluğuna ilişkin” davaların istinaf aşamasında olduğunu, “Ortaklıktan çıkarma ve karşı dava olarak fesih” davasının İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/307 esas sayılı dosyasında görüldüğünü, taraflarınca açılan, “şirket müdürünün sorumluluğu nedeniyle tazminat davası”nın ise İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/805 esas sayılı dosyasında görüldüğünü ve tüm talepler ve karşı taleplerin red edildiğini, ancak henüz kararların istinaf aşamasında olduğunu, müvekkili beraat etmiş olmasına rağmen davalı tarafların hala buna dayanarak müvekkili hakkında mesnetsiz iddialarda bulunduklarını, Davalı şirket tarafından en son 2012 yılında genel kurul toplantısı yapıldığını, daha sonraki yıllarda hiç bir zaman ortaklar kurulu (Genel Kurul) toplantısı yapılmadığını, müvekkili adına sahte imza ile 2016 yılında bir ortaklar kurulu toplantısı yapıldığı gösterilmiş ise de, imzanın müvekkile ait olmadığını, şikayetleri üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/90213 Soruşturma Numaralı dosyasında iddianame düzenlendiğini ve İstanbul 56. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2022/130 Esas sayılı dosyasında davalı … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan yargılama yapılmakta olduğunu, şirket müdürünün, şirket ortağı olmadığı yerde genel kurul yapması ve toplantı tutanağına varmışcasına imza attırmasının dahi müvekkilinin güveninin kırılması için başlı başına bir sebep olup mezkur ihtiyati haciz taleplerinin kabulü için yeterli olduğunu, bu sahte toplantıda mali tablolar, kar payı, müdürün ibrası gibi hiç bir hususun gündeme alınmadığını, yani 2013 yılından beridir şirketin mali tablolarının ve faaliyet raporlarının düzenlenmediğini, genel kurul yapılmadığını ve ortaklar kuruluna sunulup oylanmadığının net olduğunu, Müvekkili tarafından şirketle ilgili bilgi verilmemesi, kar payı dağıtılmaması ve 2013 yılından beridir hiç genel kurul toplantısı yapılmamış olması nedeniyle özel denetçi tayini amaçlı açılan İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/201 Esas sayılı dosyasında ” öncelikle genel kuruldan talepte bulunulması ve reddi halinde mahkemeye müracaat edilmesi gerektiği” gerekçesiyle dava şartı yokluğundan kesin olarak taleplerinin red edildiğini, bunun üzerine taraflarınca davalıya ihtarname gönderilerek talep ettikleri konuları da içeren gündem maddeleriyle geçmiş tüm yıllara ilişkin genel kurul toplantısı için çağrı yapılması istenmiş ise de, kötü niyetli yönetici tarafından “gerektiğinde toplantı yapılacaktır” şeklindeki bir gerekçe ile taleplerinin red edildiğini, taleplerinin red edilmesi üzerine İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/239 Esas sayılı dosyası ile genel kurulun toplantıya çağrılması için çağrı heyeti atanması talepli dava açıldığını, 2013 yılından şu güne kadar şirket genel kurul toplantısı yapılmadığını, 2013 yılındaki toplantıda da mali tablolar (bilanço, gelir tablosu, faaliyet raporu vb) düzenlenmediğini ve oylamaya sunulmadığını, sadece 2013 yılındaki toplantıda diğer ortak …’in 10 yıllığına müdür tayini yapıldığını, sahte 2016 yılında yapılan toplantıda ise, şube açılışı ve diğer ortağın şubeye de müdür atanmasına ilişkin karar olduğunun görüldüğünü, bütün bu hukuksuzluklara ve kanuna aykırı işlemler nedeniyle şirketin ve müvekkilinin pay sahipliğinden kaynaklanan haklarının korunması için müdür azli ve kayyım tayini talepli dava açtıklarını ve İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/744 Esasında derdest olup karar aşamasında bulunduğunu, Davalının çağrı yaptığı 2020 yılı genel kurul toplantısında; davalının ve divan başkanlığına seçilen şirket mali müşavirinin, kendi istediği şeylerin tutanağa geçirildiğini, maddelerin oylamaya sunulmadığını, açıklamaları, soruları ve taleplerinin tutanağa geçirilmediğini, buna karşı açtıkları iptal davasının ise İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/419 Esas dosyasında derdest olduğunu, dosya kapsamında bilirkişi raporu alınmış olup raporun da, toplantının yok hükmünde olduğunu gösterdiğini, 2020 yılına ilişkin genel kurulun fiilen bir genel kurul olmadığı gibi; 2021 yılına ilişkin olan genel kurulun da yapılamadığını, divan başkanlığı konusunda mutabık kalınamadığından toplantının yapılamadığını, aynı durumun 2013, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019 yıllarına ilişkin yapılan 29.03.2022 tarihli genel kurulda da geçerli olduğunu, davalılar tarafından kötü niyetli şekilde ve salt toplantının yapılamaması için dosyalarda vekil kaydı bulunan avukatın divan başkanlığına önerildiğini, güven söz konusu olmadığından taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, toplantı divanı kurulamadığı için gündem maddelerinin görüşülemediğini, yani genel kurulun toplanamadığını ve şirketin organsız kaldığını, genel kurul toplantısı yapılamadığı için TTK’nın 614. maddesi uyarınca genel kurulda “bilgi alma ve inceleme haklarını kullanamadıklarını, Davalı …’in haksız rekabet hükümlerine aykırı şekilde hareket ederek kızı ve şirketin SGK’lı çalışanı … adına aynı sektörde faaliyet gösteren ve şirket merkezinin davalı şirket ile aynı olduğu ve hatta şirketin adının dahi birebir aynı mahiyette benzer olduğu bir şirket kurduğunu, davalı … tarafından 02/05/2018 tarihinde kurulmuş olan … Anonim Şirketi adında kendisinin tek ortak olduğu ve kızı …’yı münferiden ve tek başına temsile yetkili atadığını ve davalı şirket ile aynı adres ve …’e ait binada, takım tezgahları ve otomasyon meslek grubunda bir şirket kurduğunu, Davalı …’in, şirketi kendi aile şirketi gibi kullandığını ve diğer davalı olan kızı … ile birlikte yönettiğini, müvekkiline hiç bir bilgi vermediğini, şirketin, öncesinde gelir tablosuna göre yıllık %27 gibi bir karlılık oranına sahipken, 2018 yılında 5.462.468,19 TL zarara uğratıldığını, 2018 yılından itibaren iş hacminin de düştüğünü, şirketin 2018 yılından itibaren azalan öz kaynaklarının nereye harcandığı, şirketin ortaklarla olan muavin hesaplarının içeriği, stok durumu, ortaklarla olan borç alacak hesapları, ilişkili kişilerle kayıtlar ve özellikle davalı …’un sonradan kurduğu şirketle ticareti konusunda hiç bir veriye ulaşamadıklarını, Davalıların dilekçede belirttikleri müvekkiline yapmış oldukları haksız eylemler bulunduğunu, 2018 yılından halihazırda gelinen şu güne kadar devam eden bir süreç söz konusu olup, müvekkilinin hak kaybına uğradığını, müvekkilin daha fazla hak kaybına uğramaması adına ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiğini, TTK madde 630 ve madde 638 hükümlerinde de görüldüğü gibi, haklı nedenin varlığı halinde mahkece, şirket müdürünün yetkisi tamamen kaldırabileceğini veya sınırlandırabileceğini, somut olayda belirttikleri şekilde yeterli haklı neden bulunduğunu, davalı …’in yönetimden tedbiren azledilmesini gerektiğini, zira, bu durum devam ettiği sürece, davalı şirketin içinin boşaltılacağını, müşteri çevresinin kaybedileceğini, müvekkilinin ortaklıktaki hakları ve şirketin kendisinin zarar göreceğini, HMK’nın 389 ve 390. maddelerinde belirtilen ihtiyati tedbir koşullarının oluştuğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesinin 10.04.2022 tebellüğ tarihli ara kararın ortadan kaldırılarak İhtiyati tedbir taleplerinin kabulüne, tedbiren davalı …’in davalı şirketin yönetim ve müdürlüğünden uzaklaştırılmasına ve bir mali müşavirin kayyım olarak atanmasına, karar kesinleşinceye kadar tedbirin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, limited şirketin feshi ile tasfiye, aksi takdirde ayrılma akçesi ödenerek davacının ortaklıktan ayrılması istemiyle açılan davada, davalı …’in davalı şirketin yönetim ve müdürlüğünden uzaklaştırılması ve bir mali müşavirin kayyım olarak atanması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 389. maddesine göre mevcut durumda meydana gelecek bir değişme nedeniyle gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir. 6100 sayılı HMK’nın 390. maddesine göre de: Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.
Şirketlerde asıl olanın, ortakları tarafından alınan kararlar ile belirlenen yöneticiler tarafından yönetilmesidir. Davalı şirkette organ boşluğu bulunmamaktadır. Dava, yöneticinin azli veya sorumluluğu davası da değildir. Mevcut durumun değişmesi halinde, hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı veya hakkın elde edilmesinin tamamen imkansız hale geleceği veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi bulunduğuna dair talep ve karar tarihi itibarı ile dosyada mübrez belge ve delillerin yaklaşık ispat için yeterli olmadığı anlaşılmakla, ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde değildir. Sonuç olarak, ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara kararında yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesine göre esastan reddi gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden tahsiline yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/05/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.