Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/89 E. 2022/93 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/89 Esas
KARAR NO: 2022/93 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/11/2021
NUMARASI: 2021/529 Esas 2021/912 Karar
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket
KARAR TARİHİ: 27/01/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin davalı şirketin %13,8 oranında hissedarı olduğunu, şirketin son 5 yılda elde ettiği kardan müvekkiline herhangi bir ödeme yapmadığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik müvekkilinin hissesine isabet eden 100.000-TL’nin tahsiline ve şirkete yeni bir kayyım atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, dava konusu şirketle ilgili İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/40 esas sayılı dosyasında müsadere kararı verildiğini, şirketin TMSF tarafından yönetildiğini ve bu nedenlerle davacının dava açma hak ve yetkisi bulunmadığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 10/06/2021 tarih ve 2021/529 Esas – 2021/912 Karar sayılı kararında; “….Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafından davalı şirket aleyhine kar payının kendisine ödenmesi ve şirkete kayyım atanması amacıyla dava açtığı, şirkete ait sicil kaydının celp ve tetkikinde davacının şirket ortağı olmadığı, iş bu davanın ancak şirket ortağı tarafından açılabileceği dikkate alınarak davacı tarafından açılan davanın aktif husumet nedeniyle reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile, Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın aktif husumet nedeniyle REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, İstanbul 23.Ağır Ceza Mahkemesi 2020/40 E. Sayılı dosya … Grup bünyesinde yer alan tüm şirketlere ilişkin detaylı bir bilirkişi raporu temin edilmiş olup raporda (özellikle 11.sayfada) müvekkili …’nın ortaklığı ve hissesi oranı ile ilgili bilgileri yer aldığını, buna ilişkin raporun dosyaya sunulduğunu, Her ne kadar mahkemece sicil kayıtları celp edilmiş ise de detaylı ve geçmişe yönelik ticaret sicil kaydının celbi gerekirken TMSF yönetiminde olan döneme ilişkin kayıtlar celp edildiğini, oysa ki müvekkilinin hak tespitinin ancak detaylı sicil kayıtları ile incelenmesi gerekmekte olup bilirkişiler tarafından tespit edilen ortaklık durumunun somut gerçeği yansıttığını, var ise hisse devri olup olmadığı, neden olduğu ve önceki durumun ne olduğu hususunda araştırma yapılması gerekirken müsadere sonrası sonuç duruma göre karar verilmesinin eksik ve hatalı olduğunu, Müvekkili / davacı … adına Beyoğlu …Noterliğinin 19.04.2021 tarihli/… yevmiye numaralı ihtarnamesinde özetle ;”2016-2020 yılları arasındaki “kayyım atandığı tarih itibariyle lisans sözleşmeleri bulunan, … ve … markalarının lisanslı kullanımına ilişkin minimum taahhütlerinin bulunduğu sözleşmeler, bu müşterilerin varsa sözleşmesi devam ettirilmeyip sonlandırılan, hangi gerekçelerle sonlandırıldığı, sözleşme iptal edilirken lisans sözleşmesine uyulup uyulmadığı, varsa yeni lisans sözleşmesi yapılan firmalar, bunların kimler olduğu ve hangi şartlarda sözleşmeler yapıldığı, 31 Mart 2021 tarihi itibariyle, güncel lisansiye bilgilerinin ve güncel lisans sözleşmelerinin birer örneği, Gelir-Gider tabloları, yıllık bağımsız denetim raporu, bilançolarını, finansal tablolar, konsolide finansal tablolar, yıllık faaliyet raporu, denetleme raporları, kâr dağıtım önerisi, kar-zarar bilançolarının, kar dağıtımı konusunda tesis edilen kararların, müdürler kurulu yetkisinin nasıl kullanıldığı, müdürler kurulu yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise kimlerin iştirak ettiğine ilişkin bilgilerin, MÜVEKKİL HİSSELERİNİN NASIL TEMSİL EDİLDİĞİNİN, MÜVEKKİLİN HİSSELERİNİN BU YILLAR İÇİNDE GÜNCEL NOMİNAL DEĞERLERİNİN NELER OLDUĞU ” ihtar ve ihbar edilmiş olup anılan ihtarnamenin gereği bilinçli biçimde yerine getirilmediğini, aynı ihtarnamenin TMSF’ ye de tebliğ olduğunu, Davalı firma cevap vermekten kaçınmış ise de , bu kez Beyoğlu …Noterliğinin 10.05.2021 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinde özetle ; “… Ltd.Şti.nin yönetim kurulu tarafından kar dağıtımı konusunda genel kurula çağrı yapılmasının gereği ” ihtar edildiğini, davalı tarafça, bu husus da cevapsız bırakıldığını, Yukarıda belirtildiği haliyle halihazırda müvekkilinin hissedar olduğu şirketi keyfi biçimde idare eden TMSF tarafından, kay payı dağıtımı yapılmaması tamamen TMSF tarafından yaratılan fiili durumun bir tezahürü olup yasal bil dayağı bulunmadığını, TMSF nin kayyumluk görevi, danayak kanun gereğince 31.07.2021 tarihinde kendiliğinden sona erecek olup görev yaptığı sırada kamuya ve kişilere verilen zarardan bizzat sorumlu olacakları AYM kararı ile sabit olduğunu, 30 Temmuz 2018 tarih ve 30495 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7145 sayılı ” bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun ” geçici 1. maddesi aynen ; “10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı olağanüstü hal kapsamında bazı düzenlemeler yapılması hakkında kanun hükmünde kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair kanunun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tasarruf mevduatı sigorta fonunun kayyım olarak atanmasına ilişkin hüküm, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle uygulanır. ” şeklinde olup aynı kanunun 27. maddesi uyarınca tmsf nin kayyumluk görevi kendiliğinden 31.07.2021 tarihinde sona ereceğini, Kamu görevlilerinin usulsüz ve dayanaktan yoksun kararlarının telafisi çok güç zararları doğuracağını, Nitekim ; 6755 sayılı kanun 37. maddesi nin geniş yorumu ile hukuki,cezai ve idari hiçbir sorumluluğun bulunmadığı yönünde olduğu, bu maddenin başından beri savunulan şekilde hukuka aykırı işlem ve uygulamaları korumadığı Anayasa Mahkemesi kararı ile netleştiğini, (Anayasa Mahkemesi 2018/31 Esas 2020/38 Karar sayılı 16.07.2020 tarihli kararı) Anayasa Mahkemesi kararı ile kurumun tüm iş ve işlemlerinin yargısal denetimin bir parçası içinde olduğunun vurgulandığını, 6758 sayılı Kanunun 19/3 maddesi hükmünün; “20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne 5 veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketler, soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun gözetiminde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakanın atadığı yöneticiler tarafından ticari teamüllere uygun olarak ve basiretli tüccar gibi yönetilir. Bu şirketlerin yöneticileri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından atanır ve görevden alınır. Bu şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sorunları nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının tespit edilmesi durumunda, şirketin yahut varlıklarının veya 5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin onuncu fıkrasında belirtilen malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından karar verilebilir. Satış ve tasfiye işlemleri ilgili şirketin yönetim kurulu veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yerine getirilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan onayıyla belirlenir.” şeklinde olduğunu, 6758 Sayılı Kanunun 19. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esasların 7. maddesinin; “…Mali durum, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sebepler nedeniyle şirketin mevcut halinin sürdürülebilir olmaması halinde şirketin, şirket varlıklarının veya malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine Bakan tarafından karar verilebilir.” şeklinde olduğu, Ayrıca 15 Temmuz 2018 tarihli ve 2018/1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine göre; TMSF’nin, Cumhurbaşkanlığına bağlandığını, bu bakımdan; TMSFnin kayyım olarak atandığı Şirketlerde mali durum, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sebepler nedeniyle şirketin mevcut halinin sürdürülebilir olmaması halinde şirketin, şirket varlıklarının veya malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine TMSFnin bağlı bulunduğu ilgili Bakan (2018/1 Sayılı Genelge doğrultusunda Cumhurbaşkanı) tarafından karar verilebileceğini, Kayyım sıfatı ile TMSFnin ve Şirketlere atanan yöneticilerin Şirketleri satma yetkileri olmadığını, kayyım ve yöneticilerin görevi Şirketi basiretli tacir gibi yönetmek ve Şirket varlıklarını korumak olduğunu, buna aykırı bir şekilde tesis edilen işlem hukuka açıkça aykırı olduğunu, 6758 sayılı Kanunun 19/3 maddesi hükmünün; “20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketler, soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun gözetiminde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakanın atadığı yöneticiler tarafından ticari teamüllere uygun olarak ve basiretli tüccar gibi yönetilir.” şeklinde olduğunu, Bu bakımdan kayyım sıfatı ile TMSFnin ve ayrıca Şirketlere atanan yöneticilerin Şirketleri satma hakları bulunmadığını, kayyım ve yöneticilerin görevi müvekkilinin mal varlığı değerlerini basiretli bir tacir gibi yönetmekten ibaret olduğunu, bu bakımdan kayyım ve yöneticiler sınırsız bir yetkiye sahip olmadıklarını, ortada haklı bir neden bulunmadan Müvekkilin malvarlığı değerlerini satmaları, yetkileri dışında ver kötü niyetli bir şekilde tesis ettiklerini göstermekte olduğunu, kayyım olan TMSFnin yetkilerini aşmak sureti ile tesis ettiği 4 Ekim 2019 tarih ve 2019/483 Sayılı kararın iptali gerekmekte olduğunu, … Ltd Şti., marka kullanım hakkından kaynakli sözleşmeli lisansiyelerinden, yılda 3 kez kestiği faturalar ile marka isim hakkı geliri(royalty) elde etmekte olan, herhangi bir emtea alımı, üretimi, satışı, reklamı, da gerçekleştirmeden faaliyetini sürdüren bir firma olduğunu, kayyımın yönetimi üstlendiği 2017 yılında mevcut olan her iki markadaki toplam 33 müşterisine kestiği yıl bazındaki 3er adet faturadan, tüm gelirlerini yılda kestiği toplam 99 adet faturadan elde ettiği gerçeğinden hareketle, hiçbir üretim, emtea satışı gerçekleştirmeyen, reklam ve pazarlama gideri olmayan bir şirketin, dönemsel ve yıllık raporlarının hazırlanmasının işletmesel anlamda hiçbir zorluk arz etmediği ve hissedarlarla bilgi paylaşımının son derece kolay olduğunu, … Tic Ltd Şti.ne kayyım atandığı yıldan önceki 2015 yılına ait yıllık geliri 10.338.228 USD, vergi sonrası net karı da 5,432,713 USD olup, finansman giderleri 2016 ve sonrasında kalmamış şirket konumunda olduğunu, 2016-2020 yılları arasındaki “kayyım atandığı tarih itibariyle lisans sözleşmeleri bulunan, … ve … markalarının lisanslı kullanımına ilişkin minimum taahhütlerinin bulunduğu sözleşmeler, bu müşterilerin varsa sözleşmesi devam ettirilmeyip sonlandırılan, hangi gerekçelerle sonlandırıldığı, sözleşme iptal edilirken lisans sözleşmesine uyulup uyulmadığı, varsa yeni lisans sözleşmesi yapılan firmalar, bunların kimler olduğu ve hangi şartlarda sözleşmeler yapıldığı, 31 Mart 2021 tarihi itibariyle, güncel lisansiye bilgilerinin ve güncel lisans sözleşmelerinin birer örneği, Gelir-Gider tabloları, yıllık bağımsız denetim raporu, bilançolarını, finansal tablolar, konsolide finansal tablolar, yıllık faaliyet raporu, denetleme raporları, kâr dağıtım önerisi, kar-zarar bilançolarının, kar dağıtımı konusunda tesis edilen kararların, müdürler kurulu yetkisinin nasıl kullanıldığı, müdürler kurulu yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise kimlerin iştirak ettiğine ilişkin bilgilerin, müvekkili hisselerinin nasıl temsil edildiğinin, müvekkilinin hisselerinin bu yıllar içinde güncel nominal değerlerinin neler olduğu daha önce davalıya tebliğ de edildiği üzere, işbu kar payı alacağı davası bakımından önem arz ettiğini, Müvekkilinin / keşideci … nın hissedarı olduğu şirketin yönetim yetkilerinin tümünün 4 yılı aşkın bir süre olduğu, CMK 133. maddesi uyarınca atanan Kayyım Heyetinin elinde olması sebebiyle, Anayasa ve AİHS ile koruma altına alındığı “Mülkiyet Hakkı” ihlal edildiğini, CMK 133. maddesine göre şirkete kayyım ataması, “Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde” yapılabileceğini, ancak, …nın hissedarı olduğu şirketlerin faaliyetleri çerçevesinde gerek karar tarihlerinde gerekse an itibariyle bir suçun işlenmekte olduğuna ilişkin kuvvetli şüphe sebepleri mevcut olmadığını, Bundan da önemlisi, CMKnın 133. maddesinin “gerekçesinde” işlenmekte olan suç tanımı yapılmış ve icrası tamamlanmış bir suçla ilgili kayyım atanmasının olanaksız olduğunun vurgulandığını, CMKnın 133. maddesinin gerekçesine bakıldığında; “Ayrıca, şirket yönetimine kayyım tayini, soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olmalıdır. Bu bakımdan bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olsa bile, icrası tamamlanmış olan bir suçla ilgili olarak şirket yönetimine kayyım tayin edilemez.” denilmek suretiyle, CMKnın 133. maddesinin gerekçesinde de açıkça, icrası tamamlanmış bir suçla ilgili şirkete kayyım tayin edilemeyeceğinin vurgulandığını, Kayyım Atama Kararları, soruşturma aşamasında verildiğini, bu kararlar sonrasında iddianame kabul edildiği ve kovuşturma aşamasına geçildiğini, iddianamenin kabulü için yeterli delil toplanmış olduğu ve hukukumuzda kovuşturma evresinde hâkimin resen delil toplama yetkisi olmadığı göz önünde bulundurulursa, iki yılı aşkın bir süredir devam eden kayyım tedbirinin “maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olduğu” söylenemeyeceğini, bu yönüyle Kayyım Atama Kararları, hem CMK 133. maddesindeki düzenlemeye, hem de ölçülülük ilkesinin alt ilkelerinden “gereklilik” ilkesine aykırı olduğunu, Kayyım Atama Kararlarında, “Şirketin yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verilmesi” suretiyle şirkete denetim değil yönetim kayyımı atanması ve bu tedbirin kovuşturma evresinde de 4 yılı aşkın bir süre devam ettirilmesi, ölçülü bir tedbir uygulaması olmadığını, tedbirin kapsamının bu denli geniş tutulması ve aynı kapsamda devam ettirilmesi, …nın çok büyük ölçekte ve uluslararası alanda ticari faaliyet gösteren şirketlerinin ağır zarara uğramasına sebep olmakta olduğunu, bu zarar somut bir zarar olduğunu ve 15.02.2019 tarihli ihtarnamenin de konusunu oluşturmakta olduğunu, bu yönüyle geçici olarak alınan tedbir, … nın mülkiyet hakkına orantısız bir müdahale teşkil etmekte olduğu ve temel hak ve hürriyetlere getirilen sınırlamaların “ölçülülük” ilkesine aykırı olmamasını düzenleyen Anayasanın 13. maddesine aykırı olduğunu, Bunun yanında AİHM, el koymanın “orantılı” olması gerektiğini, el koyma tedbirinin muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak olduğu gözetildiğinde, müsadereye konu değer ile el konulan mülkün değeri arasındaki “adil dengenin” korunması gerektiğine vurgu yapmakta olduğunu, (Dzinic/Hırvatistan, § 67-82) Bu nedenle, gerek şirketlere kayyım atanmasını düzenleyen CMK 133. maddesindeki düzenlemeye, gerekse Anayasanın 13. maddesinde düzenlenen ölçülülük ilkesine aykırı olan Kayyım Atama Kararları, …nın Anayasa ve AİHS ile korunan Mülkiyet Hakkının ihlaline yol açmakta olduğunu, Anayasa’nın 13 ve 15. maddesine göre, temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabileceği ve bu sınırlamalar “ölçülülük ilkesi” ile “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere” aykırı olamayacağını, ancak, …nın hissedarı olduğu şirkete kayyım atanması suretiyle Mülkiyet Hakkına getirilen sınırlama, şirketlere kayyım atanmasını düzenleyen CMK 133. maddesine uygun değildir ve ölçülülük ilkesi ile de uyuşmadığını, …’nın kayyım atanan şirkette sahip olduğu hisselerin Anayasanın 35. maddesi kapsamında “mülk” olduğunu, (Josef Asboth, B. No: 2013/6484) benzer şekilde, şirket yönetiminin kamu gücü kullanılarak kayyıma devredilmesinin şirket ortaklarının tasarruf yetkisini kısıtladığı ve bu nedenle şirket ortaklarının Mülkiyet Hakkına “müdahale” teşkil ettiğihih de kuşkusuz olduğunu, (Emine Görgülü, B. No: 2014/5871). Adli merciiler huzurunda devam eden yargılamada gelinen aşamada, kayyım atanan Şirketin terör örgütünün talimatıyla kurulduğu, faaliyet gösterdiği, finanse edildiği veya terörü finanse ettiği yönünde bir tespit yapılamadığını, böyle bir tespitin yapılması da mümkün olmadığını, zira söz konusu Şirket bir aile şirketi olup, FETÖ/PDY terör örgütü olarak kabul edilmeden çok önce, faaliyetlerine başlamış ve ticari atılımlarla büyüdüğünü, bu çerçevede, muhtemel bir müsadere kararı verilmesi ihtimaline binaen kayyım tedbirinin halihazırda sürdürülmeye devam edilmesinde meşru bir amaç güdüldüğünü söyleyebilmek mümkün olmadığını, zira amaçlanan fayda ile …nın uğradığı zarar arasında “adil dengenin” olmadığını, …’nın ortağı olduğu Şirketlere ilişkin verilen Kayyım Atama Kararları, 674 Sayılı KHKnın 19/2. maddesine dayandırılmış ve OHAL ilanı sonrasında verildiğini, bu durumda Anayasanın 15. maddesindeki kısıtlamanın da yani söz konusu tedbirlerin Milletlerarası Hukuktan Doğan Bir Yükümlüğü İhlal edip etmediğinin de incelenmesi gerektiğini, bu noktada söz konusu yükümlüklerin Türkiyenin taraf olduğu İnsan Hakları Sözleşmelerine ve diğer uluslar arası antlaşmalara dayandığını, bunun yanında kayyım atanan Şirketin uluslararası ölçekte olduğu ve birçok ülkede (Rusya, Ukranya, Romanya, Polonya vd) mağazalarının olduğu göz önüne alındığında Türkiyenin taraf olduğu ve serbest ticari hayatı düzenleyen sözleşmelere de aykırı bir durum oluştuğunu, öyle ki, kayyım atama kararı sonrasında yurt dışındaki bu mağazalara uzun süre mal gönderilmemiş ve Şirket zor duruma sokulduğunu, hak ihlali iddialarının ticari hayatı düzenleyen uluslararası sözleşmeler ve AİHS’nin 1. Maddesinde düzenlenen İnsan Haklarına Saygı boyutuyla da ele alması gerektiğini, AİHSin 18. Maddesinde de haklara getirilecek kısıtlamaların “öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı” ifade edildiğini, ancak müvekkilinin ortağı olduğu Şirketler üzerinde ölçüsüz şekilde uygulanan tedbir bu niteliğini kaybettiği, şirketin zarara uğratıldığını, müvekkilinin ailesini geçindirecek gelirden yoksun kılındığı ve söz konusu tedbir hukuka aykırı fiili bir müsadere haline dönüştüğünü, bu haliyle “cezalandırmaya” dönük tedbir, AİHSin 18. Maddesine aykırı olduğunu, bu bağlamda Mülkiyet Hakkının ihlal edildiğini, Bu tür müdahalelerin keyfiliğine karşı ise müvekkilinin yeterli güvenceleri bulunmadığını, kayyımların “hukuki ve cezai sorumsuzlugˆuna” ilişkin yasal düzenleme Milletlerarası Hukuktan Doğan Yükümlülüklerin İhlali niteliğindedir ve Kayyımın keyfi tasarruflara dair yerel yargı mercileri tarafından önleyici bir karar alınmadığını, bu durum 15.02.2019 tarihli ihtarname konusu olan ve diğer tasarrufları da kapsayan keyfiliğe karşı yeterli güvencelerin bulunmadığı yönünde güçlü bir kanı oluşmasına neden olduğunu, Usulsüz biçimde satış aşamasına getirildiği anlaşılan muhatap şirketin en hissedarının yok sayılmasının mümkün olmadığını, Müvekkilinin hissedar olduğu şirketin yönetiminin TMSF ye geçici olarak devredilmesinden sonra, bu şirketin kötü yönetilmesi ( ve eğer olur ise ) bu haliyle / müvekkilinin rızası hilafına 3. Kişilere satılması nedeniyle bu iş ve işlemlere imza koyan / onaş veren / göz yuman tüm kamu görevlileri ve onların atadığı geçici görevlilerin hem maddi ve cezai olarak şahsi sorumlu olacaklarını ve aynı zamanda ülkemizin uluslararası yargı mercileri önünde küçük düşürülüp milyonlarca TL tazminat ödemekle karşı karşıya kalacağını, Sabit olan bir başka vaka ise , basiretli bir tacir gibi davranmaktan ısrarla kaçınan geçici kayyum heyetinin, yönettikleri şirketin en büyük hissedarının haklarının basiretli bir tacir gibi muhafaza etmediklerini, bu konuda vekili sıfatıyla taraflarına bilgi vermekten ısrarla imtina ettiklerini, Kayyım yönetim organı yerine atandığında, görev ve yetkileri bir şirketin yönetim organının görev ve yetkileri neler ise bunlardan oluşacağını, kayyımın bu durumda sahip olacağı görev ve yetkilerinden bazılarının; Yönetim görev ve yetkisi, temsil görev ve yetkisi, şirket defterlerinin tutulması, genel kurul toplantıları ile ilgili görevleri, genel kurul kararlarının yürütülmesi, ortaklığın hesaplarının düzenlenmesi, mal varlığının azalması halinde görevleri, sermayenin artırılması ve azaltılması yolunda görevleri, ortaklığın sona ermesi ve tasfiyesi halinde görevleri, tescil ve ilan görevi, tahvillerle ilgili görevleri, ortaklık payları veya menkul kıymetleri idare ile ilgili görevleri olduğunu, Sulh ceza hakimi tarafından soruşturma aşamasında verilen kayyım atama kararına karşı CMK 267 vd. uyarınca itiraz yoluna başvurulabilirken kovuşturma evresinde bu koruma tedbirine karar verilmesi durumunda itiraz yolu kanunda düzenlenmemiş olup mümkün olmadığını, Ancak kanun koyucu CMK 133/3 hükmü ile kayyımı işlemlerine karşı başvuru yolu öngördüğünü, Buna göre, şirkete atanan kayyımın kararlarına ve işlemlerine vasiler hakkındaki TMK 461 hükmünün TMK 403/3 hükmü uyarınca kıyasen uygulanması neticesinde itiraz edilebilmekte olduğunu, (TMK 461, TMK 403/3) Kararlara itiraz edebilecek “ilgililer” kayyımın işlemi ile menfaatleri ihlal edilme ihtimali bulunan; şirket ortaklarını, şirketin organlarını, somut olayın özelliklerine göre şirketin alacaklıları ve borçluları kapsadığını, Kayyımın işlemlerine karşı şikayet şekil veya süreye bağlanmamış olup kayyımın göre süresi bitimine kadar her türlü işlemine karşı şikayet yoluna başvurulabileceğini, Kayyımın kendisinin de menfaatlerinin ihlal edildiği durumlarda vesayet makamına şikayette bulunma imkanı olduğunu, Kayyımın işlemlerine karşı şikayete başvurulmasının ardından vesayet makamının kararlarına karşı kararın tebliğinden itibaren on gün içinde denetim makamına itiraz edilebileceğini, bunun üzerine denetim makamının vereceği kararın kesin olduğunu ve bu karara karşı herhangi bir kanun yolu bulunmadığını, CMK 133/3 maddesinde ilgililerin sadece “kayyımın işlemleri”ne karşı başvuruda bulunabileceğinden bahsedilirken TMKda kayyımın şahsı ile ilgili eksikliklerle ilgili olarak vesayet makamına başvuru yolu düzenlendiğini, her ne kadar kanunda kayyımın şahsına karşı şikayet yolu belirlenmemiş olsa da kayyımı atayan ceza mahkemesine kayyımın şahsı ile ilgili olarak şikayette bulunulmasının önünde bir engel bulunmadığını, şikayeti değerlendiren mahkeme şikayeti geçerli gördüğü takdirde kayyımın görevine son vererek yeni bir kayyım görevlendirebileceğini, CMK 133/3 maddesinde kayyımın işlemlerine karşı gidilecek mahkeme ile ilgili olarak Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine atıfta bulunulduğunu, TTKya göre kayyım atamaya asliye ticaret mahkemesi görevli olup kayyım arandığı mahkemenin denetimine tabi olacağından kayyımın işlemlerine karşı şikayet de asliye ticaret mahkemelerine yöneltileceğini, Davalı şirketi basiretli bir tacir gibi idare etmeyen kayyum heyetinin ihtiyati tedbir kararı ile görevden el çektirilmesine ve bu kayyum heyeti yerine sayın mahkemece atanacak yeni bir heyetin görevlendirilmesine karar verilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacının kâr payının tespiti ile tahsili ve şirkete yeni bir kayyım atanması istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın aktif husumet nedeniyle reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin davalı şirketin %13,8 oranında hissedarı olduğunu iddia etmiştir. Davacı vekili, dosyaya ibraz edilen İstanbul 23.Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/40 E. Sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunun özellikle 11.sayfasında davacı …’nın davalı şirkette 165.000,00 TL. Sermaye ile %13,8 oranında ortaklığı olduğu belirtilmiştir. Mahkemece, İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğüne müzekkere yazılarak, Davacı …’nın Davalı …’nde 10/06/2021 tarihi itibariyle ortaklığı bulunup bulunmadığı hususunun araştırılarak gönderilmesi istenilmiştir. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden verilen cevabi yazıda davalı şirketin tüm sicil kaydının CD. Ortamında gönderildiği belirtilmiştir. Dairemizce, İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğünden davalı şirketin CD. Ortamında gönderilen sicil kaydı incelendiğinde, davalı şirketin sicile kayıt tarihinin 19/10/2006 olup davacının, davalı şirkete kayyum atanmadan öncesinde ve sonrasında davalı şirkette ortaklığının olmadığı, davalı şirket ortaklarının 165.000,00 TL. Sermaye payı ile … ve 1.035.000,00 TL. Sermaye payı ile de, … olduğu anlaşılmıştır. Dava dosyası içindeki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesince hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı tesbit edilmiştir. Mahkemece, davacının şirket ortağı olmadığı, iş bu davanın ancak şirket ortağı tarafından açılabileceği dikkate alınarak davacı tarafından açılan davanın aktif husumet nedeniyle reddine yönelik karar verilmesi dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak; dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30.TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 27/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.