Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/807 E. 2022/698 K. 27.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/807
KARAR NO : 2022/698
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/03/2022 ( Gerekçeli Ara Karar İhtiyati Tedbir )
DOSYA NUMARASI: 2021/596 Esas
DAVA: Menfi Tespit (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/04/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili sunduğu dava dilekçesinde; Müvekkilinin oğlu …’ın, 01.12.2017 tarihinde “… Ticaret Ltd. Şti.” isimli bir şirket kurduğunu, şirket kurulma aşamasında iken, kurulacak şirket üzerinden davalı … A.Ş. ile Bursa-Balıkesir Bölgesi distribütörlüğünü almak için görüşmeye gittiğini, davalı şirket yetkilisinin görüşme sırasında; önceki distribütör olan “… San. Tic. Ltd. Şti.”nin kendilerine yüklü miktarda borcunun bulunduğunu, bu şirketin ekonomik durumunun iyi olmadığını ve şirket tarafından verilmiş olan çek ve senetlerin karşılıksız çıkmasından korktuklarını beyan ettiğini, önceki distribütör ve müvekkilinin oğlunun şirketlerinin isim benzerliğinin tamamen tesadüf olup bu iki şirketin herhangi bir bağı bulunmadığını, davalı şirket yetkilisinin, distribütörlüğün müvekkilinin oğluna ait kurulacak … Ltd. Şti.’ye verilmesi için, önceki distribütörün borçlarına kefil olunmasını şart koştuğunu, ancak müvekkilinin oğluna ait şirket kurulma aşamasında olduğundan, söz konusu kefaletin müvekkili ve müvekkiline ait şirket tarafından verilmesinin talep edildiğini, müvekkilinin de söz konusu çeklere ilişkin listeyi incelediğinde, bir çok evrağın müşteri çeki olduğunu gördüğünü, davalı şirket yetkilisinin de zaten toplam 1.305.000,00 TL’lik alacağın büyük bir kısmının müşteri çeki olması nedeniyle ödenebileceğini, ödenmemesi halinde icra yoluyla tahsil edilebileceğini, tahsil edilememesi halinde ödeme yapmak durumunda kalacağını belirttiğini, bunun üzerine müvekkili … ve müvekkilinin yetkilisi olduğu … İnşaat Ltd. Şti. ile davalı şirket arasında “Protokol” başlıklı kefalet sözleşmesi imzalandığını ve bu sözleşmenin teminatı olarak davalı şirkete 3 adet senet verildiğini, geçen süre içerisinde, davalı şirketin müvekkiline ve oğluna vermiş olduğu hiçbir sözü tutmadığı gibi, sözleşmede bahsi geçen çeklerin ödenip ödenmediği, ödendi ise ne kadarının ödendiği gibi hususlarda müvekkillerine bilgi vermekten imtina ettiğini, bu nedenle müvekkilinin, asıl borçluları tarafından ödenip ödenmediğini bilmediği çeklere ilişkin olarak protokolün teminatı olarak verdiği 435.000,00 TL tutarlı ilk senedin ödemesini yapmak durumunda kaldığını, yine protokolün teminatı olarak davalı şirkete verilmiş olan 24.12.2021 (değiştirilmeden önce 24.12.2019) vadeli 435.000,00 TL bedelli ve 24.12.2022 (değiştirilmeden önce 24.12.2020) vadeli 435.000,00 TL bedelli, 2 adet senet daha bulunduğunu, asıl borçluları tarafından ödenip ödenmediği dahi belirli olmayan çeklere ilişkin müvekkilinin ödeme yapmak istemediğini, yine müvekkiline ödediği tutar ile ilgili yaklaşık 3 yıl geçmesine rağmen rücu imkanı tanınmadığını, kefalet sözleşmesinin yasada aranan şekil şartlarını taşımadığını, sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilse dahi müvekkillerinin borçlu kabul edilemeyeceğini, davalı şirketin kefalet sözleşmesinde belirtilen çekleri, ödeme nazarında müvekkiline teslim etmek veya bu çekler icraya konulmuş ise, icra dosyalarındaki alacağı müvekkiline temlik etmek zorunda olduğunu, söz konusu senetler kefalet sözleşmesinin teminatı niteliğinde olup, kayıtsız şartsız borç ikrarı niteliğini taşımadığını, zira sözleşmenin 2.maddesinde de kefalet sözleşmesine konu çeklerin tahsilata dönüşmemesi durumunda, borcun kefillerden tahsili yoluna gidileceğinin açıkça belirtildiğini, yine sözleşmenin 3. maddesi uyarınca verilen teminat senetlerinin, tahsilde tekerrür olmamak üzere takibe konu edilebileceğinin belirtildiğini, bu doğrultuda sözleşme geçerli olsa idi dahi, davalı şirketin müvekkilinden borcu tahsil edebilmesi için ilk olarak asıl borçlulara yönelmesi, asıl borçlulara yapılan takiplerin sonuçsuz kalması gerekeceğini, teminat olarak verilen bonoların, kambiyo senedi sıfatına haiz olmadığını belirterek, davalıya geçersiz kefalet sözleşmesi gereğince verilen ve işbu dava ile iptali istenen; a-24.12.2021 (değiştirilmeden önce 24.12.2019) …Tic. A.Ş., borçluları … ve … Tic. Ltd. Şti. olan, 435.000,00 TL bedelli, b-24.12.2022 (değiştirilmeden önce 24.12.2020) vadeli alacaklısı …Tic. A.Ş., borçluları … ve … Tic. Ltd. Şti. olan, 435.000,00 TL bedelli bonolara dayalı olarak, alacaklı görünen davalı tarafından yapılacak takiplerin, ihtiyati tedbir yoluyla, öncelikle teminatsız olarak (aksi kanaatte ise %15 teminat karşılığında) durdurulmasına, 20.11.2017 tarihli “Protokol” başlıklı kefalet sözleşmesinin geçersizliğinin veya müvekkilimin borçtan kurtulduğunun tespiti suretiyle müvekkilinin söz konusu protokol nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, bu sözleşmenin teminatı olarak verilmiş olan 24.12.2021 (değiştirilmeden önce 24.12.2019) vadeli, 24.12.2022 (değiştirilmeden önce 24.12.2020) vadeli bonoların müvekkilinin borçlu olmaması nedeniyle iptaline, davalıya, sözleşme kapsamında verilmiş olan 24.12.2018 vadeli 435.000,00 TL bedelli bono nedeniyle yapılan 435.000,00 TL’lik ödemenin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/03/2022 tarih ve 2021/596 Esas sayılı Gerekçeli İhtiyati Tedbir Ara Kararı ile; “….Taraflar arasında dava dışı şirketle ilgili taahhütname imzalandığı ve davacının dava dışı şirketin borcuna kefil gibi sorumluluğu kabul ettiği, protokolün bu kapsamda imzalandığı ve davaya konu senetlerin de bu nedenlen verildiğine dair yaklaşık ıspata yarar belgeler sunulduğu, bu haliyle davanın kabul edilmesi ihtimaline binaen, senetlerin icraya konu edilmesinin şimdilik önlenmesinin makul olduğu, aksi halde daha ağır sonuçlar doğuracağı, zira taahhüdün kefalet olarak kabul edilip edilmeyeceği, kefalet kabul edilirse senetlerin bu nedenle teminat senedi olarak verildiğinin kabul edilme ihtimali olduğu, teminat senedi olarak kabul edildiğinde ise, temin ettiği borç miktarının ne kadar olduğu ve davacıların ne kadar sorumlu olacaklarının tartışılması ve netleşmesi gerektiği, senetlerin takibe konu edilmesinin tedbiren durdurulması halinde de faizin işleyeceği, bu nedenle davalının telafisi zor ağır bir zararının da görülmediği, bu nedenle yeniden tedbir kararı verilmesinin yerinde olduğu anlaşılmış ve aşağıdaki gibi karar verilmiştir. ” gerekçeleri ile; “1-Dava konusu iki adet senet toplamı olan 870.000,00TL’nin %20’si oranında gösterilecek ‭174.000‬,00TL’lik nakdi teminat veya muteber banka teminat mektubu sunulması halinde, 24.12.2021 (değiştirilmeden önce 24.12.2019) vadeli, alacaklısı … San. Tic. A.Ş., borçluları … ve … Tic. Ltd. Şti. olan, 435.000,00 TL bedelli, 24.12.2022 (değiştirilmeden önce 24.12.2020) vadeli alacaklısı … San. Tic. A.Ş., borçluları … ve … İnşaat Mim. Tic. Ltd. Şti. olan, 435.000,00 TL bedelli bonoların davalı tarafça icraya konu edilmesinin önlenmesi yönünde İHTİYATİ TEDBİR UYGULANMASINA, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İTİRAZ VE İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçelerinde özetle; Mahkemece, ihtiyati tedbir kararının hiçbir dayanak gösterilmeden verildiğini, davacı yanın taleplerinin özetlendiğini, ancak tedbirin açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığının hiç bir şekilde belirtilmediğini, HMK’nın 391/2.maddesi uyarınca verilen ihtiyati tedbir kararında, tedbirin açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığının belirtilmesi gerektiğini(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2012/6702 Esas 2012/6573 Karar sayılı ve 29.06.2012 tarihli kararında da belirtildiği üzere, gerekçesi açıkça belirtilmemiş olan mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, Dosyaya sundukları cevap dilekçesi ile dava konusu bonoların dayanağına dair açıklama yapıldığını, ancak mahkeme tarafından bu açıklamaların da dikkate alınmadığını, protokolde yer verilen ifadeler incelendiğinde, ilgili sözleşmenin garanti verme amacıyla ve bu kapsamda imzalandığı, garantör olarak davacıların asli bir borç altına girmiş olduğu hususunun açıkça ifade edildiğini, protokolün davacının iradesi ile imzalandığı ve herhangi bir itiraz olmadan ilk senedin ödenmiş olduğu hususu değerlendirildiğinde, protokolün bir garanti sözleşmesi kapsamında imzalanmış olduğu ve geçerli kabul edilmesi gerektiğini, mahkeme tarafından doğrudan kefalet sözleşmesi çıkma ihtimali değerlendirilerek ihtiyati tedbir kararı verilmesinin müvekkili şirket nezdinde oldukça yüksek miktarda zarara sebebiyet verdiğini ve bu kapsamda yatırılan teminatın bu zararı gidermesinin mümkün görünmediğini, Davacı ile müvekkili şirket arasında mevcut bir ticari ilişki çerçevesinde sözleşme imzalandığını, ilgili senetlerin hiçbir teminat ifadesine yer verilmeden müvekkili şirkete teslim edildiğini, protokolün, davacının kefalet iddialarının aksine garanti sözleşmesi niteliğinde düzenlenmiş olup bu kapsamda geçerli bir sözleşmenin söz konusu olduğunu, kabul anlamına gelmemek ile birlikte, imzalanan protokolün geçersiz olduğunun kabulü ihtimalinde dahi, bu hususun mahkeme tarafından tespit edilmesi gerekeceğini, mahkeme tarafından verilen ihtiyati tedbir kararı ile davacının, bir mahkeme kararı verilmiş gibi kendi imzası ve bilgisi dahilinde teslim etmiş olduğu senetleri ödemekten kaçınabilir hale geldiğini, bu durumun müvekkili şirketi doğrudan zarara uğrattığını, Davacının, iddialarını ispata dair hiçbir belge, rücu taleplerine dair hiçbir somut delil sunmadığını, mahkeme tarafından davacının iddiaları esas alınarak ilgili senetler hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, söz konusu senetlerin vadeleri 24.12.2021 ve 24.12.2022 olup, verilen karar sebebiyle söz konusu senetlerin vaktinde ödenmemesi halinde aktif olarak ticari faaliyet göstermekte olan müvekkili şirketin ciddi olarak zarara uğrayacağını, 24.12.2021 vade tarihli senedin vadesinin geldiğini, ancak müvekkili şirkete ilgili karar sebebiyle herhangi bir ödeme yapılmadığını, müvekkilinin, davacı yan ile olan ticari ilişkisine ve ilgili senetlerdeki vadelere güvenerek planlamalar yaptığını, işbu ödemelerin alınamaması halinde senetlerde belirtilen 870.000,00 TL’den çok daha fazla miktarda zarara uğrayacağını, %20 oranındaki teminatın da müvekkili şirketin uğrayacağı zararı karşılamayacağından oran bakımından da itiraz ettiklerini belirterek, İlk Derece Mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, taraflar arasındaki 20.11.2017 tarihli “Protokol” başlıklı sözleşmenin geçersizliğinin tespiti, bu protokol kapsamında davalıya verilen ve ödemesi yapılan bono bedelinin istirdatı, ödenmeyen bonolar nedeniyle borçlu olmadığının tespiti davasında, ödenmeyen bonoların davalı tarafça icraya konu edilmesinin önlenmesi yönünde verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılması istemine ilişkindir.İcra İflas Kanunu m.72/2 uyarınca; “İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.”Menfi tespit davalarında ihtiyati tedbir koşulları değerlendirilirken İİK 72 maddesi yanında, HMK 389 vd. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekir. HMK’nın 389. maddesi uyarınca, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. “şeklindedir. Aynı yasanın 390/3 maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir.Somut uyuşmazlıkta, davacının dava açarken dava dilekçesine eklediği deliller ve belgeler ile talep edilen tedbir için yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiği, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme ara kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir kararı ve tedbire itirazın reddine dair ara kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından, davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/04/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.