Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/656 E. 2022/646 K. 20.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/656 Esas
KARAR NO: 2022/646 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/06/2021
NUMARASI: 2021/169 Esas 2021/451 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/04/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,müvekkilinin davalının Ankara ilinde davalının dükkan konumuna göre uygun gördüğü bir çevrede davalının çiçek ve diğer ürünlerin siparişini hazırlayıp müşterilere gönderme görevini üstlendiğini, müvekkilinin yaptığı işlere karşılık faturaları davalıya gönderdiği bunun üzerine de davalının ödemeleri yaptığını, davalının 90 dakikada gönderim uygulamasında sipariş başına 10,00 TL ek ödemenin olduğunu, bu kapsamda 01/01/2020 tarihinden itibaren ödenmeyen her bir sipariş başına 10,00 TL 90 dakikada gönderim bedeli ücretlerinden fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak kaydıyla şimdilik 50,00 TL bedelin davalıdan faiziyle birlikte tahsili ile yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının müvekkilinin Ankara ilindeki iş ortaklarından biri olarak faaliyet gösterdiğini, 2017 yılında taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında ticari ilişkinin 07/01/2018 tarihinde başladığını ve 20/07/2020 tarihinde de sözleşmenin sona erdiğini, davacının taleplerinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu savunarak davanın reddi ile yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 02/06/2021tarih ve 2021/169 Esas – 2021/451 Karar sayılı kararında; “…Somut olay değerlendirildiğinde; 17/03/2021 tarihli Yenimahalle Vergi Dairesi cevabi yazısına göre davacının işletme esasına göre defter tuttuğu ve esnaf olduğu anlaşılmakla nispi ticari davanın şartlarının somut olayda oluşmadığı, davanın genel nitelikteki alacak davası olması nedeniyle iş bu davanın genel yetkili mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekeceğinden, Mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine, Mahkememiz kararı kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine…”gerekçesi ile, Mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden REDDİNE, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi 02.06.2021 tarihli kararı ile; Yenimahalle Vergi Dairesinin cevabi yazısına göre, davacının işletme usulünde defter tuttuğu ve esnaf olduğunun anlaşıldığı, Somut olayda nispi ticari davanın şartlarının oluşmadığı, Mahkemenin görevsiz olduğu gerekçeleri ile davanın usulden reddine karar verdiğini, Somut uyuşmazlık bakımından asliye ticaret mahkemeleri görevli olduğundan, yerel mahkemenin görevsizlik sebebiyle davayı usulden reddetmesinin hukuka aykırı olduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 4/1 uyarınca, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılacağı, yine TTK m. 5 uyarınca, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticari davalara bakmakla görevli olduğunu, Somut olaya konu uyuşmazlık taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi kapsamında, davacının, vekil eden şirket tarafından ödenmediğini iddia ettiği hak ve alacaklara ilişkin olduğunu, işbu sözleşme çerçevesinde, davacı, vekil eden şirketin bayisi sıfatıyla fatura karşılığında çiçek ve diğer ürünlerin satışını yapmakta olduğunu, taraflar arasındaki ilişkinin, tarafların ticari işletmesini ilgilendirdiğini, bu kapsamda TTK m. 4/1 ve m. 5 uyarınca somut uyuşmazlık bakımından görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olduğunu, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2015/14446 E., 2016/1827 K. sayılı ve 16.02.2016 tarihli kararının da bu yönde olduğunu, “Buna göre davalının haksız işgalci konumunda olup olmadığının taraflar arasındaki bayilik sözleşmesine göre değerlendirilmesi gerektiği ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirdiği anlaşıldığından uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesince görülüp sonuçlandırılması gerekir.” Bir an için uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesini ilgilendirmediği varsayılsa dahi bu kez de her iki taraf tacir olduğu için görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğunun kabulü gerekeceğini, Bu kapsamda Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2016/8293 E., 2017/106 K. sayılı ve 23.01.2017 tarihli kararı da bu durumu destekler nitelikte olduğunu, “Dava 3533 sayılı Kanuna göre açılan bir dava olmayıp, tarafların tacir olduğu, davanın dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK uyarınca ticari dava olduğu, TTK’nın 5/3. ve geçici 9. maddesi uyarınca dava tarihi itibariyle Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olduğundan, mahkemenin görevsizliği sebebiyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.” Yerel mahkemenin, görevsizlik kararına ilişkin gerekçesinde davacının işletme usulüne göre defter tuttuğunun tespit edildiğini, davacının işletme usulüne göre defter tutması da, tacir olmadığını göstermediğini, Vergi Usul Kanunu (“VUK”) m. 176 uyarınca “ikinci sınıf tüccarlar işletme hesabı esasına göre defter tutmaktadır”. Somut olay bakımından, davacının işletme usulüne göre defter tutuyor olması ikinci sınıf tacir olduğunu göstermekte olduğunu, kaldı ki TTK m. 12 uyarınca, “bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten kişiye tacir deneceği” düzenlenmiş olup hangi usule göre defter tutulması gerektiği belirtilmediğini, somut olay bakımından davacının tacir olduğunun kabulü gerekmekte olduğunu, Dolayısıyla somut uyuşmazlık bakımından her iki taraf da tacir olduğu ve uyuşmazlık her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olduğu için görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğunun kabulü gerekmekte olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/19-1658 E., 2017/1464 K. sayılı ve 29.11.2017 kararı da bu yönde olduğunu, “Somut olayda uyuşmazlık akaryakıt bayilik sözleşmelerinden kaynaklanmaktadır. Bayilik sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu’nda veya özel yasalarda düzenlenmemiş olmakla birlikte öğretide kendine özgü bir sözleşme türü olarak kabul edilmekte ve taraflardan birinin ( bayi ) diğer tarafın mallarını satmak ve sürümünü artırmak üzere kendi adına ve hesabına dağıtmayı üstlendiği sürekli çerçeve sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Bu tür sözleşmelerden kaynaklanan davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine dair yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü için uyuşmazlık konusunun her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olması ve her iki tarafın da tacir olması gerekmektedir.” İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın görevli ve yetkili Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesine, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taraflar arasında imzalanan çiçek sepeti işbirliği sözleşmesinden kaynaklı alacak davasıdır. Mahkeme, davalının 5362 sayılı Kanun ile TTK’ nın 15. maddesi kapsamında esnaf olduğu gerekçesiyle davanın asliye hukuk mahkemesinde görülmek üzere görevsizlik kararı vermiştir. Taraflar arasındaki … İşbirliği sözleşmesi 15/05/2017 tarihlidir. Sözleşme davacı tarafından davalıya gönderilen 20/06/2020 tarihli fesih ihbarı üzerine sözleşmenin 20/07/2020 tarihinde sona erdiği anlaşılmıştır. Davacının tacir kaydının olup olmadığı yönünde Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğüne müzekkere yazılmadığı anlaşılmıştır. Yenimahalle Vergi Dairesi Müdürlüğü’ nden gelen cevabi yazıda davacının işletme hesabına göre defter tuttuğu ve esnaf olarak faaliyetine devam ettiği belirtilmiştir. Yargıtay 11.H.D’nin yerleşik uygulamalarına göre: bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. TTK’nın 11/2, 12. ve 15. md. hükümleri ile Yargıtay 11. HD’nin 06/03/2018 T. 2016/11515 E. – 2018/1718 K. sayılı ilamında gösterilen ilkeler doğrultusunda davacının tacir /esnaf olup olmadığına dair dosya kapsamı itibariyle yeterli delil olmadığı tesbit edilmiştir. 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu kararında “213 sayılı Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri kararlaştırılmıştır.” denilerek açıkça vurgulandığı, anılan kararın (a) bendinde ise “… işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar odalarına kaydedilmeleri,” gerektiğinin düzenlendiği bu düzenlemeye göre davacının tacir olup olmadığı hususunun değerlendirilmesine esas olmak üzere 213 sayılı VUK 177. maddesinde yer alan hadleri aşıp aşmadığının tespiti amacıyla davacının 2017-2021 yıllarına ait yıllık toplam alış, yıllık toplam satış ve yıllık toplam brüt hasılat tutarlarının ne kadar olduğunun bildirilmesi ve bu yıllara ait yılık gelir vergisi beyannamelerinin de istenilerek, davacının Ankara Ticaret Sicil müdürlüğünde tacir kaydının olup olmadığı yönünde müzekkere yazılarak gelen cevabi yazılar ve Yargıtay 11. HD’nin 06/03/2018 T. 2016/11515 E. – 2018/1718 K. sayılı ilamında gösterilen ilkeler doğrultusunda davacının tacir/esnaf olduğunun kesin bir şekilde belirlenmesinden sonra mahkemenin görevi değerlendirilip ona göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı görevsizlik kararı verilmesi yerinde olmayıp davalı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Açıklanan nedenlerle, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar nazara alınmak suretiyle davacının faaliyetinin esnaf faaliyeti olup olmadığı, işin hacmi itibariyle ticari muhasebeyi gerektirip gerektirmediği, ticari faaliyet boyutuna erişip erişmediği değerlendirilip, gerekirse bu hususta bilirkişi incelemesi yapılarak davacının tacir ya da esnaf olduğunun kesin bir şekilde belirlenmesinden sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu meyanda deliller toplanmadan eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde karar verildiğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/06/2021 tarih ve 2021/169 Esas 2021/451 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/04/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.