Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/626 E. 2022/610 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/626 Esas
KARAR NO: 2022/610 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/02/2022
NUMARASI: 2021/704 Esas 2022/47 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 14/04/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin Almanya kanunlarına göre kurulmuş olan ve faaliyet gösteren ticari bir şirket olduğunu, taraflar arasında 23/03/2021 tarihinde imzalanan sözleşme kapsamında davalının, müvekkiline toplam 39.600 kutu … marka nitril tıbbi eldiveni satmayı, müvekkili şirketin de, ürünlerin bedelini davalıya ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, müvekkili şirket tarafından yapılan ödeme sonrası davalının, sözleşme gereği müvekkiline teslim etmeyi taahhüt ettiği 10.800 kutu ürünü teslim etmediğini, bu konuda müvekkiline herhangi bir bilginin de verilmediğini, bu nedenle müvekkili şirketin müşterilerine hizmet ve ürün sunamadığını, müşterilerini kaybettiğini, maddi kayba uğradığını ve karşılığında hiçbir hizmet ve ürün almadığı 164.340 Avro bedelinin de kendilerine iade edilmediğini, bunun üzerine davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, ancak davalının takibe itiraz etmesi nedeniyle icra takibinin durduğunu belirterek, davalının icra takibine yönelik haksız itirazlarının iptali ile icra takibinin kaldığı yerden devamına, davalının İİK.nın 67/2 maddesi çerçevesinde itiraza konu etmiş olduğu alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili şirket aleyhine açılan bu davada tahkim ilk itirazında bulunduklarını, bu nedenle işbu davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddi gerektiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin X. maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözüm yerinin tahkim olarak belirlendiğini, ayrıca dava konusu sözleşmede meydana gelen uyuşmazlıkta karşı tarafın kusurlu olduğunu, karşı tarafın işbu sözleşme gereğince edimini yerine getirmediğinden müvekkili şirketten talep hakkı bulunmadığını belirterek davanın öncelikle tahkim ilk itirazları uyarınca usulden reddine, bununla birlikte davanın esastan da reddine, dava ve takip değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 02/02/2022 tarih ve 2021/704 Esas – 2022/47 Karar sayılı kararında; “….Taraflar arasındaki sözleşmenin X. maddesine göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın hakemde görülüp çözümlenmesi gerektiği anlaşılmıştır. Davalı tarafından Tahkim ilk itirazı süresinde yapıldığından ve taraflar arasındaki sözleşmesinin X. maddesine göre taraflar arasındaki ihtilafların tahkim yolu ile çözümlenmesi düzenlendiğinden davalı tarafın Tahkim ilk itirazının yerinde olduğu sonuç ve kanatine varılmıştır. Davacı vekili her ne kadar cevaba cevap dilekçesinde; davanın sözleşmeden kaynaklanan alacak veya istirdat davası olmayıp itirazın iptali davası olduğu ve bu dava için tahkim yoluyla çözüleceğine dair bir anlaşma olmadığını ve davalının icra takibine itirazında Mahkemelerin ve İcra dairesinin görevine itiraz etmediğini, Tahkim şartını ileri sürmediğini ileri sürerek tahkim itirazının reddine karar verilmesini talep etmiş ise de; taraflar arasındaki sözleşmesinin X. maddesine göre taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan her hangi bir anlaşmazlık hakem tarafından çözüleceği düzenlenmiştir. Ayrıca cebri icra Devletin Egemenlik ve Hükümranlık haklarının kullanılmasının doğrudan bir sonucu olduğu, devletin nüfuz ve iktidarını simgeleyen bir hakimiyet tasarrufu olduğu bu nedenle Türk İcra Müdürlüklerinin yetkilerinin tarafların anlaşması ile bertaraf edilmesinin mümkün olmadığı, tahkim anlaşmasının ilamsız icra takibi yapılmasına engel olmayacağı ve İcra Müdürlüğünün yetkisini kaldırmayacağı, (Yargıtayın yerleşik uygulamaları ve doktorinde de aynı görüş hakimdir.) bu nedenle icra takibi yapılması ve icra takibinde Tahkim itirazında bulunulmamasının dava aşamasında Tahkim ilk itirazında bulunulmasına engel teşkil etmez. Bu nedenlerle davacı vekilinin iddialarına itibar edilmemiştir. Yukarıda yapılan açılamalar ışığında taraflar arasındaki sözleşmesinin X. maddesi gereğince taraflar arasındaki dava konusu anlaşmazlığın hakem heyetinde görülmesi gerektiği ve davalının süresi içerisinde Tahkim ilk itirazında bulunduğu anlaşıldığından 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunun 5. maddesi gereğince davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş…”gerekçesi ile, Davanın, taraflar arasındaki sözlemede yer alan Tahkim şartına göre Hakemde görülmesi gerektiğinden, 4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunun 5. maddesi gereğince DAVANIN USULDEN REDDİNE, Dava usulden ret edildiği için davalının kötü niyet tazminatı talebinin şartları oluşmadığından reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi tarafından ilgili sözleşme maddesinin geçerli bir tahkim anlaşması olduğu yönünde yapılan hatalı tespit nedeniyle karara karşı istinaf başvurusunda bulunma zarureti hasıl olduğunu, Taraflar arasında geçerli bir tahkim anlaşması bulunmadığını, Tahkim anlaşmasının yer aldığı 23/03/2021 tarihli sözleşme davalı şirket adına imza yetkisi tarafından imzalanmamış olup bu nedenle geçersiz olduğunu, Tahkim Anlaşmasının geçerli olması için, anlaşmayı imzalayan tarafların tahkim anlaşmasını imzalamaya ehliyetinin olması gerektiğini, bu kapsamda tüzel kişinin tahkim anlaşmasına taraf olması halinde tüzel kişi adına anlaşmayı imzalayan kişinin de tüzel kişinin kanuni temsilcisi ve imza yetkilisi olması gerektiğini, bu şart ise somut olayda mevcut olmadığını, Davalı … A.Ş.’nin Ticaret Sicil Gazetesi’nde 16.03.2020 tarihinde yayınlanan, Beyoğlu … Noterliğinin 09.03.2020 tarih ve … sayı ile tasdikli, 06.03.2020 tarihli Genel Kurul kararına göre davalı şirket temsilcilerinde değişikliğe gidildiği ve … isimli kişi 06.03.2023 tarihine kadar Yönetim Kurulu tek üyesi ve Başkanı olarak seçilerek kendisine Davalı Şirketi münferit olarak temsil yetkisi verildiğini, İhtilafa konu tahkim anlaşmasının yer aldığı 23.03.2021 tarihine kadar ve bu sözleşme tarihinde de davalı şirkette herhangi bir temsil değişikliği meydana gelmemiş olup …, 23.03.2021 tarihli sözleşmenin imza tarihi itibariyle de davalı şirketin münferit imza yetkilisi ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmakta olduğunu, …’ın imza örneğinin, davalı şirket vekilinin dosyaya sunduğu Beyoğlu … Noterliğinin 9 Nisan 2020 tarih … yevmiye sayılı vekaletinde açıkça görüldüğünü, söz konusu vekaletin davalı şirket adına yasal temsilcisi … TC kimlik nolu … tarafından imzalanmış olduğunu, 23/03/2021 tarihli sözleşmede davalı şirket kaşesi üstüne atılan imza incelendiğinde bu imzanın açık ve gözle görülür bir şeklide …’a ait olmadığının görüldüğünü, Her iki imza karşılaştırıldığında 23/03/2021 tarihli sözleşmede davalı şirket adına kaşe üzerine imzasını atan kişinin … olmadığı, sözleşmenin davalı şirket adına imza yetkilisi olmayan kişi tarafından imzalandığının görüleceğini, Sonuç olarak davalı taraf adına sözleşmeyi imzalayan kişinin yetkisiz olması göz önüne alındığında 23/03/2021 tarihli sözleşmenin X.maddesinde yer alan Tahkim Anlaşmasının da geçersiz olduğunun ortaya çıktığını, Tahkim anlaşmasında tarafların tahkim iradeleri açık ve net olmadığını, Yüksek mahkeme ve içtihatlarına göre taraflar arasında kurulacak tahkim anlaşmasının karışıklığa neden olmayacak biçimde açık ve kesin olarak belirtilmesi gerektiğini, bu vesileyle, uyuşmazlığa hangi tahkim yargılama usul kurallarının uygulanacağı, hakem veya hakemlerin seçimlerinin nasıl olacağı, tahkim yeri gibi hususlar da tahkim iradesinin kurucu ve zorunlu unsurlarından olduğunu, bu hususların belli veya belirlenebilir olmaması halinde taraflar arasında tahkim yargılamasının gerçekleşmesi imkansız hale gelmekte ve bu vesileyle tahkim anlaşması geçersiz hale gelmekte olduğunu, Taraflar arasında kurulacak Tahkim anlaşmasının karışıklığa neden olmayacak biçimde açık ve kesin olarak belirtilmesinin zorunlu olduğu Yargıtay kararları ile de sabit olduğun, (Yargıtay 13. H.D. 2018/2348 E. 2019/10372 K. sayılı 23.10.2019 tarihli karar) 23.03.2021 tarihli Sözleşmenin X maddesinin Türkçe tercümesinin; “Sözleşenin akdedilmesi, yorumlanması, ifa edilmesi, ihlali, feshi veya geçersizliği dahil olmak üzere bu sözleşmeyle ilgili olarak ortaya çıkan herhangi bir anlaşmazlık, ihtilaf veya iddia, nihai olarak Tahkim kuralları çerçevesinde ve söz konusu kurallara uygun olarak atanan tek hakem tarafından çözülecektir. Tahkim yeri karşılıklı olarak kararlaştırılacaktır, Tahkim dili İngilizce olacaktır.” şeklinde olduğunu, Sözleşmenin X. Maddesi incelendiğinde, bu maddenin geçerli bir tahkim anlaşması olmadığı ve maddenin uygulanabilir olmadığının görüleceğini, Madde metnine göre uyuşmazlığa hangi tahkim yargılama usul kurallarının uygulanacağı Hakem seçiminin ne şekilde ve hangi listeden gerçekleşeceği, hakem(ler)de aranacak şartların ne olduğu, Tahkim yerinin neresi olacağı gibi, tarafların tahkim yargılamasını hayata geçirmeleri için zaruri unsurların mevcut olmadığının görüldüğünü, Nitekim bu husus da söz konusu sözleşme maddesini hazırlayarak imza için müvekkili şirkete ileten davalı tarafça bilinmekte olup davalı sadece müvekkilinin haklı alacağına kavuşmasını geciktirmek adına huzurdaki davada tahkim ilk itirazını öne sürerek taraflar arasındaki uyuşmazlığı sürüncemede bırakmayı amaçladığını, davalının bir yandan tahkim ilk itirazında bulunurken diğer yandan, öne sürdüğü tahkim yargılamasının hayata geçmesi için gerekli olan unsurlardan hakem seçiminin yapılması, tahkim yerinin belirlenmesi gibi hususlarda sessiz kalarak süreci sürüncemede bırakmakta olduğunu, Dava dilekçesinde detaylı belirtildiği üzere müvekkilinin, davalı şirkete ödediği ücret karşılığında davalı şirket tarafından kendisine taahhüt edilen malları ve ürünleri alamadığı, bu husus taraflar arasında gerçekleşen yazışmalarda da kabul edildiği ve davalı şirketin müvekkili şirketin ödemiş olduğu ücreti müvekkili şirkete iade etmeyi kabul ve ikrar ettiğini, müvekkili şirket tarafından davalı şirket aleyhine başlatılan icra takibi sonrası davalı şirket tarafından müvekkile yapıları 20.000 Avro kısmi ödeme de bu ikrarı doğrulamakta olduğunu, Taraflar arasındaki sornut ihtilafın esası yönünden davalı şirketin müvekkili şirkete olan ödeme iade yükümlülüğünü ikrar etmiş olması göz önüne alındığında, davalının sadece süreci uzatmak ve sürüncemede bırakmak adına, geçerli olmayan tahkim anlaşmasına atıfta bulunması, iyiniyet ve dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığını, Huzurdaki davanın itirazın iptali davası olup, tahkim anlaşması kapsamında bir uyuşmazlık olmadığını, 22.03.2021 tarihli sözleşmenin X. Maddesinin lafzı incelendiğinde (usulü ve kuralları belli olmayan) tahkim yargılamasının sözleşmeden kaynaklanan ve sözleşmeyle ilgili anlaşmazlık ve ihtilaflarda uygulanacağı düzenlenmişse de taraflar arasında görülen dava sözleşmeden kaynaklı alacak ve/veya istirdat davası olmayıp işbu dava müvekkili şirket tarafından davalı aleyhine başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı irca takibine davalı şirket tarafından yapılan kötü niyetli itirazın iptali davası olduğunu, Söz konusu madde lafzından da görüleceği üzere, huzurdaki davanın konusu olan itirazın iptali konusundaki uyuşmazlıkların ve davaların tahkim yoluyla çözülmesi konusunda bir anlaşma bulunmadığını, Nitekim, müvekkili şirket tarafından davalı/takip borçlusu aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası üzerinden başlatılan icra takibine davalı / takip borçlusu tarafından yapılan itiraz sonrası işbu davanın ön şartlarından olan arabuluculuk görüşmelerinde de davalı / takip borçlusu tahkim ilk itirazını öne sürmediğini, Özetle, 23.03.2021 tarihli sözleşmenin X. maddesinde düzenlenen tahkim anlaşmasının yasaya ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun ve geçerli bir tahkim şartı olmaması, ilgili sözleşmenin (ve tahkim anlaşmasının) davalı adına yetkisiz temsilci tarafından imzalanmış olması, taraflar arasında görülen davanın konusunun “İlamsız İcra Takibine yapılan İtirazın İptali” olması ve ilgili sözleşme maddesinde İtirazın İptali davalarının tahkim yoluyla çözüleceğine dair doğrudan veya dolaylı bir ifade bulunmaması dikkate alındığında, ilk derece mahkemesinin hatalı tespitlerine konu kararın kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan 23/03/2021 satış sözleşmesinin ihlali nedeniyle davalıya avans olarak ödenen bedelin tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın, taraflar arasındaki sözlemede yer alan Tahkim şartına göre Hakemde görülmesi gerektiğinden, 4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunun 5. maddesi gereğince davanın usulden reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Tahkim sözleşmesinin tabi olduğu şekil doğrudan doğruya Türkiye’nin tabi olduğu 1958 tarihli New York Sözleşmesi’nin 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre tahkim şartından bahsedebilmek için taraflarca imzalanmış yazılı bir anlaşma, karşılıklı mektup teatisi veya telgraf aranmaktadır. Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 4. maddesinde ise; “Yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için tahkim anlaşmasının taraflarca imzalanmış bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim antlaşmasının varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması gerekir. Asıl sözleşmenin bir parçası haline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması halinde de geçerli bir tahkim anlaşması yapılmış sayılır” hükümlerine yer verilmiştir. Nitekim 6100 sayılı HMK’nın 412. maddesinde New York Sözleşmesi ve Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerine eşdeğer nitelikte düzenlemelere yer verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 412/1 maddesinde; “Tahkim Sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır,” hükmü düzenlenmiştir. Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan 23/03/2021 satış sözleşmesinin ihlalinden kaynaklanmaktadır. Dosya içerisinde yer alan satış sözleşmesinin, yazılı şekilde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bahsi geçen sözleşmenin UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜM PROSEDÜRÜ başlıklı X Maddesinde;” Sözleşmenin akdedilmesi, yorumlanması, ifa edilmesi, ihlali, feshi veya geçersizliği dahil olmak üzere bu sözleşmeyle ilgili olarak ortaya çıkan herhangi bir anlaşmazlık, ihtilaf veya iddia, nihai olarak tahkim kuralları çerçevesinde ve söz konusu kurallara uygun olarak atanan tek hakem tarafından çözülecektir. Tahkim yeri karşılıklı olarak kararlaştırılacaktır. Tahkim dili İngilizce olacaktır,” düzenlemesi yer almaktadır. HMK’nın 116. maddesinde tahkim itirazı ilk itirazlar arasında sayılmış olup davalı vekilince süresinde tahkim ilk itirazında bulunulmuştur. Tahkim itirazında bulunulması üzerine, mahkemece tahkim anlaşmasının bulunup, bulunmadığı araştırılırken, söz konusu tahkim anlaşmasının geçerli olup olmadığını da incelemelidir. MTK’nun 5.maddesinde “tahkim itirazının kabulü halinde, mahkeme davayı usulden reddeder”hükmüne yer verilmiştir. O halde mahkemenin görevi burada sadece hukuki durumu ne olursa olsun bir tahkim şartının var olup olmadığını incelemekle sınırlı değil geçerli bir tahkim anlaşmasının var olup olmadığını incelemektir. Zira kanunda “kabul edilebilir” bir tahkim anlaşmasının bulunması şartı aranmaktadır. Tahkim iradesi tahkim sözleşmesinin kurucu unsuru olup, tahkim iradesinin bulunmadığı uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğunu kabul edebilmek mümkün değildir. Ayrıca uyuşmazlığın belirli olması gerekir. Somut olayda, sözleşmenin X maddesinde bu sözleşmeyle ilgili olarak ortaya çıkan herhangi bir anlaşmazlık, ihtilaf veya iddianın nihai olarak tahkim kuralları çerçevesinde ve söz konusu kurallara uygun olarak atanan tek hakem tarafından çözülmesi düzenlenmiş olup, tahkim şartı bulunduğu sürece uyuşmazlığın nihai olarak tahkimde çözümlenmesi gerekmektedir. O halde tahkim sözleşmesi geçerli bir sözleşmedir. Davaya konu uyuşmazlığın sözleşmeye göre açık ve net bir şekilde tahkim koşuluna bağıtlandığı anlaşılmakla, davacı veklinin tahkim şartının mutlak, kesin bir yol olarak düzenlenmediğine yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davaya konu sözleşmenin taraflarca imzalandığı, davalı tarafından inkar edilmeyen sözleşmenin davacı tarafça davalı adına yetkisiz kişilerce imzalandığının ileri sürülmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı, ayrıca olayın özelliği ve dürüstlük kuralı (MK m.2) gözönüne alındığında davalının dava konusu sözleşmeye icazet verdiğinin kabulü gerekmiştir. Taraflar arasında tanzim olunan sözleşmedeki tahkim (görev) şartı düzenlemesi nazara alındığında İstanbul İcra Müdürlüğünde takip yapılması hukuken mümkün olmadığı ve Türk Mahkemelerinde dava açılamayacağından tahkim şartının yerinde olduğu belirlenmekle, davacı vekilinin İtirazın İptali davalarının tahkim yoluyla çözüleceğine dair doğrudan veya dolaylı bir ifade bulunmadığına yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığından davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, İlk derece mahkemesince verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 mad. uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 14/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.