Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/573 E. 2022/536 K. 06.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/573 Esas
KARAR NO: 2022/536 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2022 Tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2021/328 Esas
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 06/04/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı ile davalılar arasında davacının hissedarı ve nama yazılı hisse senetlerine sahip bulunduğu davalı şirketlerin %100 oranındaki hisselerinin usule, hukuka ve TTKnun kurucu nitelikte emredici hükümlerine açıkça aykırı bir şekilde devrine ilişkin hisse devir vaadi sözleşmesinin, pay devir sözleşmelerinin ve bu doğrultuda tesis edilen tüm işlemlerin hukuken yoklukla malul olduğunun ve davacının davalı şirketlerde halen hissedar olduğunun tespiti ile öncelikle hukuken yoklukla malul işlemlerin dava neticeleninceye kadar durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve İstanbul 4.İdare Mahkemesinin 2021/784 esas, İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/341 esas sayılı davasının ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2021/76212 sor nolu suç duyurusu dosyasının işbu dava bakımından bekletici mesele yapılmasını talep ve dava etmiştir. Davalılardan … A.Ş. cevap dilekçesi ile, davanın reddini talep etmiş, tedbir talebinin reddinin yasal zorundalık olmakla, taraflarınca devir işlemleri sonlandırılmış ve ticaret sicil gazetesinde şirketlerin davalı nezdinde bulunmakta olup, şirketlerin faaliyetlerine devam ettiğini, şirketin yapacağı her türlü iş ve işlemlerde tedbir kararının ciddi bir engel haline geleceğini ve davalının mağdur hale geleceğini beyanla, tedbir talebinin reddini talep etmiştir. Davacı vekili talep dilekçesi ile, Anayasa Mahkemesi’nin 26 Ocak 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararı ile 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (“KHK ”) 4. maddesini ve bu maddenin yasalaşmasına ilişkin 6 Şubat 2018 Tarih ve 7086 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 4. Maddesini OYBİRLİĞİ ile iptal ettiği ve ayrıca İstanbul 23. ACM tarafından davacıya ait şahsi malvarlığı değerlerinin (dava konusu edilen şirketlerdeki hisseleri de kapsayacak şekilde) davacıya iadesi yönünde karar tesis edildiği hususları da dikkate alınarak; öncelikle; mevcut durumda meydana gelen ve dava konusu edilen işlemlerinin açıkça hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ortaya koyan Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle HMK madde 389 hükmü gereğince teminatsız olarak; dava neticeleninceye kadar Davalı Şirketlerin hisselerinin devrine ilişkin tüm işlemlerin ve bu işlemlere bağlı olarak gerçekleştirilen diğer tüm işlemlerin ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına, ardından yapılacak yargılama ile dava konusu edilen işlemlerin yasal dayanağının Anayasa Mahkemesi Kararı ile iptal edilmesi nedeniyle dava konusu edilen işlemlerin açıkça hukuki dayanaktan yoksun bir şekilde tesis edildiklerinin tespitine, ayrıca davacının davalı şirketlerde nama yazılı hisse ve bu hisseleri temsil eden nama yazılı hisse senetlerinin sahibi olmasına rağmen Türk Ticaret Kanunu’nun kurucu nitelikteki emredici hükümlerine, usule, hukuka ve en temel ticaret hukuku kaidelerine açıkça aykırı bir şekilde; davacı uhdesinde bulunan nama yazılı hisse senetleri devredilmeksizin salt yazılı devir beyan ile Şirket hisselerinin devredildiğinin ve bu işlemin hukuken “Yoklukla Malul” olduğunun tespitine, davacının davalı Şirketler nezdinde sahibi olduğu ve nama yazılı hisse senedine bağlanmayan nama yazılı çıplak paylarının devri işlemlerinin de usule, hukuka ve özellikle de 6758 sayılı Kanun, 6758 Sayılı Kanun Madde 19’un Uygulanması Hakkında Usul ve Esaslar Madde 7 ve 2018/1 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararına aykırı bir şekilde ve yetki aşımı yapılarak gerçekleştirilmesi nedeni ile “Yoklukla Malul” olduğunun tespitine, davacının davalı şirketlerde halen hissedar olduğunun tespiti ile ihtiyati tedbir kararı verilmesinin talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 09/02/2022 tarih 2021/328 Esas sayılı ara kararında; “Anayasa Mahkemesi kararının henüz yürürlüğe girmemiş olması, davacının dava dilekçesinde iddia ettiği gibi şirket hisselerinin … A.Ş’ye devrinin usulüne uygun olduğu varsayıldığı takdirde dahi bu durumda davacının tedbir kararı verilmesinde hukuki menfaatinin bulunmaması dikkate alındığından…”gerekçesi ile, Tedbir talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkemenin ihtiyati tedbir talebinin reddine dair kararının usule ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, Yerel Mahkemenin “Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girmediği” yönündeki gerekçesinin hukuka aykırı olduğunu, zira Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından da içtihat edildiği üzere; bir davada Anayasa’ya aykırı görülerek iptal edilen bir hükme dayanılarak işlem tesis edilmesi “Anayasa’nın Üstünlüğü ve Hukuk Devleti” ilkelerine aykırı olduğunu, yerel mahkemenin yerel mahkemenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen 7086 sayılı Kanunla yasalaşan 686 Sayılı KHK’nın 4. Maddesine göre işlem tesis ettiğini, bu nedenle ret kararının ivedilikle kaldırılması gerektiğini, (Danıştay 4. Dairesinin 09/05/2011 tarih ve E.2011/2546 K.2011/3384, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 30/10/2013 T. E.2010/2292, K.2013/3366) Söz konusu kararlardan da açıkça anlaşılacağı üzere, Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün hukuki sonuçlarının, söz konusu hükümlerin yürürlükte bulunduğu dönemlerde açılmış bulunan ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı tesis edildiği dönemde halen derdest haldeki davalarda da dikkate alınmasının zorunlu olduğunu, bu bakımdan yerel mahkemenin “Anayasa Mahkemesinin iptal hükmü doğrultusunda işlem yapılabilmesi için iptal kararının resmi gazetede yayımlanmasından itibaren dokuz ay daha beklenmesi gerektiği” anlamına gelen gerekçesinin açık bir şekilde usule ve hukuka aykırı olduğunu, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda müvekkilinin …’ya yaptığı hisse devirleri geçerli kabul edilse bile, bu taktirde de müvekkilinin ihtiyati tedbir kararı verilmesinde hukuki yararının bulunmadığı” yönündeki gerekçesi de usule ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, zira müvekkilinin tüm hisselerini değil, bir kısım hisselerini …’ya devrettiğini, “müvekkilinin kendisine ait olan hisseler bakımından ihtiyati tedbir istemesinde hukuki yararı olmadığına” ilişkin yerel mahkeme gerekçesinin açık bir hukuk garabeti olduğunu, Anayasa Mahkemesinin bahsi geçen iptal kararı ile te dava dilekçesinde de izah edildiği üzere, müvekkilini dava konusu şirketlerden …, …, … ve … isimli şirketlerde yalnızca %50 oranında hisse sahibi olduğu, … isimli Şirket’te ise hisse sahibi olmadığı ortaya çıktığını, böylelikle TMSF’nin müvekkili ait olmayan hisseleri, müvekkili adına davalı …’e devrettiği ve bu nedenle TMSF ve … arasındaki hisse devir işlemlerinin hukuka aykırı ve usulsüz olduğu bir kez daha sübuta erdiğini, Müvekkilinin işbu davanın konusu olan hukuken “yoklukla malul” hisse devirlerinin yapıldığı şirketlerden …, …, … ve … isimli şirketlerde % 50 oranında, … ile … isimli şirketlerde ise % 100 oranında hisse sahibi olduğunu, müvekkilinin … isimli şirkette ise hissesi bulunmadığını, Müvekkilinin 18 Aralık 2015 tarihinde …, …, …, … ve … isimli şirketlerdeki hisseleri bakımından …’ya yaptığı hisse devirleri, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 7086 sayılı Kanun ile yasalaşan 686 sayılı KHK madde 4 hükümleri doğrultusunda tesis edilen kararlarla geçersiz sayıldığını, nitekim, İstanbul 12. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tesis edilen 11 Şubat 2019 Tarih ve 2019/747 Değişik İş ve 4 Mart 2019 Tarih ve 2019/1061 Değişik İş numaralı Kararlar (Ek-5 SCH Kararları) ile 2015 yılında usule ve hukuka uygun bir şekilde gerçekleştirilen hisse devir işlemleri muvazaalı oldukları gerekçesi ile uzun yıllar sonra 2019’da geçersiz sayıldığını, Geçersiz sayılan bu hisse devirleri doğrultusunda, müvekkiline döndüğü iddia olunan hisselere ise yine TMSF’nin kayyım olarak atanmasına hükmedildiğini, bu şekilde Müvekkili … isimli Şirket’te % 3, …, …, …, …, … ve … isimli şirketlerde ise %100 oranında hisseye sahip olduğu iddia edilmiş ve dava konusu edilen satış işlemleri de bu bu hisse oranları üzerinden gerçekleştirildiğini, 2015 yılında gerçekleştirilen hisse devirlerinin geçersiz sayılmasına ilişkin tüm işlemler, Anayasa Mahkemesi’nin tesis ettiği iptal kararı ile hukuki dayanaktan açıkça yoksun kaldıklarını, böylece müvekkilinin, …’e satılan şirketlerden …, …, … ve …’te yalnızca %50 oranında hisse sahibi olduğu, … isimli Şirket’te ise hisse sahibi olmadığı bir kez daha sübuta erdiğini, böylece TMSF’nin müvekkiline ait olmayan …, …, … ve …’te %50 oranındaki hisseyi ve ayrıca … isimli Şirket’te ise %3 oranında hisseyi müvekkil adına …’e devrettiği ortaya çıktığını, bu da dava konusu edilen işlemlerdeki hukuka aykırılığı açıkça ortaya koymakta olduğunu, Yerel Mahkemenin, AYM’nin iptal kararı doğrultusunda müvekkilinin halen …, …, … ve … isimli şirketlerde % 50 oranında, … ile … isimli şirketlerde ise % 100 oranında hisse sahibi olduğunu dikkate almadan, “…’ya yapılan devirler geçerli kabul edilirse, müvekkilinin ihtiyati tedbir istemekte hukuki yararı bulunmadığı” şeklinde anlaşılması pek mümkün olmayan, usule ve hukuka açıkça aykırı bir gerekçe ihdas ettiğini, Yerel Mahkeme bu gerekçesi ile AYM’nin iptal kararı doğrultusunda …’ya yapılan devirler geçerli kabul edilirse; …’nun …, …, … ve … isimli şirketlerde % 50 ve …’te ise % 3 oranındaki hisseleri bakımından ihtiyati tedbir istemekte hukuki yararı olduğunu, ama müvekkilinin …, …, … ve … isimli şirketlerde % 50 oranında, … ile … isimli şirketlerde ise % 100 oranında hisseleri bakımından ise ihtiyati tedbir talep etmekte hukuki yararı olmadığını kabul ettiğini, Bu bakımdan Yerel Mahkemenin usule ve hukuka açıkça aykırı bu gerekçesine itibar edilmeyerek, dava konusu edilen işlemlerin dava neticeleninceye kadar durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiğini, Davalı şirketler tarafından ihraç edilen nama yazılı hisse senetleri devredilmeden, yalnızca yazılı devir sözleşmesi ile davalı şirket hisselerinin devrine yönelik işlemlerin hukuken yoklukla malul olduğunu, buna rağmen ihtiyati tedbir talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Müvekkilinin davalı şirketlerin hissedarı ve nama yazılı hisse senetleri sahibi olduğunu, Halen müvekkili uhdesinde bulunan davalı şirketlere ait nama yazılı hisse senetlerinin onaylı suretleri yerel mahkemeye dava dilekçesi ekinde ibraz edildiğini, Nama yazılı senetleri devredilmeden, yalnızca yazılı devir sözleşmesi ile davalı şirket hisselerinin devri işlemlerinin hukuken yoklukla malul olduğunu, zira TTK madde 490 hükmü kurucu nitelikte ve emredici olduğu ve ayrıca Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri ile de bu durumun tartışmasız şekilde kabul edildiğini, aksi yönde yapılan tüm işlemlerin hukuken yoklukla malul olduğunu, (Yargıtay HGK 1977/11-922 E., 1978/978 K. 22/11/1978, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 14/12/1993 T. Ve 479/8311 E.K., Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 10/03/2011 T. 2009/8503 E. 2011/2502 K., Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 22/02/2010 T. 2008/11015 E. 2010/2010 K.) Müvekkilinin yargılandığı İstanbul 23. ACM tarafından müvekkilinin şahsi mal varlığı değerlerinin müvekkiline iadesine karar verildiğini, eğer TMSF tarafından dava konusu edilen şirket hisseleri alelacele ve hukuken yoklukla malul bir şekilde davalı …’e devredilmeseydi müvekkilinin sahibi olduğu hisseleri geri alacağını, Tüm bu nedenlerle ihtiyati tedbir talebinin kabul edilmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, yerel mahkemenin ” dava neticeleninceye kadar davalı şirketlerin hisselerinin devrine ilişkin tüm işlemlerin ve bu işlemlere bağlı olarak gerçekleştirilen diğer tüm işlemlerin ihtiyati tedbir yolu ile durdurulması” yönündeki ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin 09/02/2022 tarihli ara kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yukarıda izah edildiği üzere AYM’nin iptal kararı ile hukuki dayanağı ortadan kalkan ve hukuka aykırı olduğu şüpheden uzak bir biçimde bir kez daha sübuta eren dava konusu hisse devir işlemleri nedeni ile müvekkilinin haklarının elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ve hatta imkansız hale geleceği dikkate alınarak, HMK madde 353 ve 389 hükmü gereğince teminatsız olarak, dava neticeleninceye kadar davalı şirketlerin hisselerinin devrine ilişkin tüm işlemlerin ve bu işlemlere bağlı olarak gerçekleştirilen diğer tüm işlemlerin ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, davacı ile davalılar arasında davacının hissedarı ve nama yazılı hisse senetlerine sahip bulunduğu davalı şirketlerin %100 oranındaki hisselerinin usule, hukuka ve TTKnun kurucu nitelikte emredici hükümlerine açıkça aykırı bir şekilde devrine ilişkin hisse devir vaadi sözleşmesinin, pay devir sözleşmelerinin ve bu doğrultuda tesis edilen tüm işlemlerin hukuken yoklukla malul olduğunun ve davacının davalı şirketlerde halen hissedar olduğunun tespiti istimiyle açılan davada hukuken yoklukla malul olduğu iddia edilen işlemlerin dava neticeleninceye kadar durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemine ilişkindir. Mahkemece, tedbir talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Davacı vekili dava dilekçesinde,Müvekkilinin 18 Aralık 2015 tarihine kadar Davalı Şirketler olan …, …, …, …, … ve … isimli Şirketlerin %100 oranında hissesine, işbu davada Davalı olmayan … isimli Şirketin ise %3 oranında hissesine sahip idi. Müvekkil 18 Aralık 2015 tarihinde … isimli Şirket’teki %3 hissesinin tamamını, …, …, … ve … hisselerinin ise %50’sini … A.Ş.’ye (“…”) devrettiğini, usule, hukuka ve özellikle de ticaret hukuku kurallarına uygun bir şekilde gerçekleştirilen devir işlemleri tamamlanarak, devredilen nama yazılı hisselerin mülkiyeti …’ya geçtiğini, bu bakımdan müvekkilinin, Hisse Devir Vaadi Sözleşmesi ve Hisse Devir Sözleşmelerine konu edilen … isimli Şirket’te pay sahibi olmayıp, … ve …’in tüm hisselerine (%100) ve diğer şirketlerde (…, …, …, …) ise %50 hisseye sahip olduğunu, Devir tarihinden 3 yılı aşkın uzunca bir süre geçtikten sonra 2019 yılında 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesi hükümleri uyarınca, müvekkili tarafından gerçekleştirilen bu hisse devirlerinin geçersiz sayılması yönünde İstanbul 12. SCH’nin 2019/747 ve 2019/1061 Değişik İş sayılı kararları tesis edildiğini, ne var ki, 2015 yılında usule, hukuka ve özellikle de ticaret hukuku kurallarına uygun şekilde gerçekleştirilen hisse devirlerinin 3 yılı aşkın bir süre sonra geçmişe dönük bir şekilde geçersiz sayılması hukuken mümkün olmadığını, nitekim bu doğrultuda getirilen yasal düzenlemeler de hukukun genel ilkelerine, Anayasa ve AİHS ile koruma altına alınan temel haklara ve hukuki güvenlik ilkesine de açıkça aykırı olduğunu, müvekkili tarafından hukuka aykırı bir şekilde tesis edilen bu kararlara ilişkin olarak başlatılan hukuki süreç, Anayasa Mahkemesi nezdinde halen inceleme aşamasında olan 2019/42435 ve 2020/20554 No’lu Bireysel Başvurular ile devam etmekte olduğunu beyan etmiştir. Davacı hakkında İstanbul 23 Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/41 Esas sayılı dosyası ile açılan davanın yapılan yargılaması sonucu 10/12/2021 tarihli karar ile;” Sanığın TCK. Nun 314/3 ve 220/7 maddeleri delaletiyle TCK. Nun 314/2, 220/7, 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 3,5 TCK. 62/1 maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, Sanığın … Holding bünyesinde bulunan hisseleri haricinde şahsi kayyumluk tedbiri altında bulunan tüm taşınır, taşınmaz ve banka hesaplarına ait aktifler ve kişisel hakları üzerindeki tedbirlerin kaldırılmasına, Suça konu örgütle olan mali bağlantıları ve ilişkileri tesbit edilen … Holding’in ve bağlı şirketlerin eylemleri dikkate alındığında örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlendiği ve anılan şirketlerin örgütsel faaliyetlerin odağı haline geldiği anlaşıldığından ve kayyım olarak TMSF’nin atandığı … Holding ve bağlı şirketlerin 5237 Sayılı yasanın 54 ve 55 maddeleri uyarınca müsaderesine, Bu nedenle soruşturma aşamasında sanıkların ortaklıklarındaki şirketlere TMSF’nin kayyum olarak atanması kararlarının hüküm kesinleşinceye kadar aynen devamına,” karar verilmiştir. Davacı hakkında İstanbul 23 Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/41 Esas sayılı dosyasında 10/12/2021 tarihinde verilen karar ile Sanığın … Holding bünyesinde bulunan hisseleri haricinde şahsi kayyumluk tedbiri altında bulunan tüm taşınır, taşınmaz ve banka hesaplarına ait aktifler ve kişisel hakları üzerindeki tedbirlerin kaldırılmasına, Suça konu örgütle olan mali bağlantıları ve ilişkileri tesbit edilen … Holding’in ve bağlı şirketlerin eylemleri dikkate alındığında örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlendiği ve anılan şirketlerin örgütsel faaliyetlerin odağı haline geldiği anlaşıldığından ve kayyım olarak TMSF’nin atandığı … Holding ve bağlı şirketlerin 5237 Sayılı yasanın 54 ve 55 maddeleri uyarınca müsaderesine karar verildiğinden bu karara göre davacının … Holding ve bünyesinde bulunan şirket hisselerinin müsaderesine karar verildiğinden, davacının davalı şirketlerdeki hisselere tedbir konulması yönündeki talebinin dosyadaki delil durumuna göre yaklaşık isbat gerçekleşmediğinden talebin reddi kararı dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, ihtiyati tedbir talebinin reddi yönündeki ilk derece mahkemesi ara kararı dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup talep eden davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebeplerinin HMK’nın 353/1-b.1 maddesi geriğince esastan reddine yönelik aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 06/04/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.