Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/396 E. 2022/334 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/396 Esas
KARAR NO: 2022/334 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/10/2021
NUMARASI: 2021/372 Esas
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 02/03/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin, 18.08.2005 tarihinde … ile birlikte %50 – %50 hisse oranında … isimli şirketi kurduğunu, şirketin nevi değişikliğine giderek 11.06.2008 tarihinde … A.Ş. unvanını aldığını, nevi değişikliği aşamasında şirketin %24,5 hissesinin müvekkili, %24,5 hissesinin …, %24,5 hissesinin …, %24,5 hissesinin …, %2 hissesinin ise …’ın kardeşi olan … adına kaydının yapıldığını, şirketten yabancı uyruklu ortakların ayrılması üzerine şirketin %45 hissesinin müvekkili, %45 hissesinin …, %6 hissesinin …’ın kuzeni olan …, %3 hissesinin …, %1 hissesinin ise … adına kaydının yapıldığını, böylece …’ın müvekkilini aldatarak şirketin çoğunluk hisselerini kardeşi ve kuzeni ile birlikte ele geçirdiğini, …’ın şirketi ele geçirdikten sonra 9 yıldır kâr payı dağıtmadığını, kendisine aylık 328.000 TL ödeme yapılmasına imkan sağlayacak şekilde genel kurul kararları aldığını, şirket kârını … A.Ş.’ye aktararak buradan elde edilen geliri uhdesine aldığını, müvekkilinin şirketi temsil ve ilzam yetkilisini 05.11.2012 tarihli yönetim kurulu kararı ile kaldırdığını, şirketin %55 hisselerini yönetmenin verdiği güce dayanarak 21.01.2013 tarihli genel kurulda müvekkilini, şirketin yönetim kurulu üyeliğinden çıkarttığını, yine müvekkili hisselerini düşürmek amacıyla 21.01.2013 tarihi Genel Kurulda Esas Sözleşmesinde değişiklik yaparak müvekkilinin temsil yetkisini kaldırdığını ve sermaye artış nisabını %70’den %51’e indirmeye yönelik esas sözleşme değişikliği yaptığını, sermaye artışı kararının salt çoğunlukla alınmasına yönelik esas sözleşme değişikliğinin tescili için Gebze Ticaret Sicil Müdürlüğüne başvuru yaptığını, ancak tescil talebinin ilgili Gebze Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından yoklukla malul olduğu belirtilerek Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından reddedildiğini, ilgili tescilin Gebze Ticaret Sicil Müdürlüğünde sağlanamaması üzerine …’ın bu defa 29.01.2014 tarihli Genel Kurul ile şirket merkezini İstanbul’a taşıdığını, yine aynı tarihli Genel Kurulun 11. Maddesi ile sermaye artışı kararının salt çoğunlukla alınacağının düzenlendiğini, sermaye artırım kararının ancak şirket pay defterlerinde yer alan tüm hissedarların %70 nisap öngören ana sözleşme hükmünün değiştirilmesi için de yine aynı nisap aranması gerektiren %55 nisapla bu hükmün değiştirilmesine dair kararı İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde tescilini sağladığını, müvekkili tarafından İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1654 esas sayılı dosyası ile genel kurul kararının iptali davası ikame edildiğini, yerel Mahkemenin red kararına rağmen ilgili kararın Yargıtay tarafından müvekkili lehine bozulduğunu, yargılamanın İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/251 esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, davalının 11.07.2014 tarihli olağanüstü genel kurulda sermaye artışına ilişkin olarak aldığı yoklukla malul olan 3 nolu karara istinaden 14.07.2014 tarihli 2014/6 karar numaralı sermaye artışına ilişkin Yönetim Kurulu kararının da yok hükmünde olduğunu iddia ederek, Yönetim Kurulu Başkanı …’ın çoğunluk hissedar olmanın verdiği güçle genel kurulda dilediği gibi kararlar alarak; şirket kararını 9 yıldır dağıtmadığı ve şirketin biriktirmiş karını azaltmaya yönelik hileli işlemler yaptığı ve yapmaya devam ettiği, şirketin …’a aylık 348.000 TL maaş ödediğini, şirkete ait milyonlarca doları usulsüz işlemlerle uhdesine geçirdiği gibi durumlar nazara alınarak müvekkilinin telafisi güç ve imkansız zararlara uğramaya devam etmesini engellemeye matuf olarak huzurdaki davaya konu sermaye artışının şirket pay defterlerinde yer alan tüm hissedarların %70’inin olumlu oyuyla yapabileceğinin hükme bağlanmış olması nedeniyle, huzurdaki davaya konu 29.01.2014 tarihli Genel Kurulda Sermaye artışının hissedarların %55’inin olumlu oyuyla yapıldığı sermaye artış kararının ve davaya konu yönetim kurulu kararının yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmesini, ihtiyati tedbir olarak da, TTK’nin 449. Maddesi uyarınca ihtiyati tedbir talep dilekçesinin şirketin tek temsilcisi ve yönetim kurulu başkanı …’ tebliği ile görüşünü bildirmek üzere bir hafta kesin süre verilmesine, …’a 348.000 TL aylık ödendiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/2539 esas, 2019/8344 karar sayılı ve yine aynı yüksek Dairenin 2018/353 esas, 2019/2685 karar sayılı sermaye artışı için %70 nisap aranması gerektiğinin, sermaye artışının ve dava konusu yönetim kurulu kararının yok hükmünde olduğununun hüküm altına alındığı, 29/01/2014 tarihli genel kurulda sermaye artışının hissedarlarının %55’inin olumlu oyuyla yapıldığı, gerekli nisap olan %70 sağlanmadan alınan sermaye artışının ve dava konusu yönetim kurulu kararının yok hükmünde olduğunun Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/533 esas, 2020/3554 karar sayılı kararı ile hüküm altına alındığı için davalı şirket yönetim kurulunun 14 Temmuz 2014 tarihli 2014/6 Karar Numaralı olarak aldığı ve 12.08.2014 tarihinde 8629 sayılı ile tescil ve ilan edilen sermaye artışına ilişkin yönetim kurulu kararının yok hükmünde olduğunun göz önünde bulundurularak sermaye artışına ilişkin yönetim kurulu kararının TTK 449 ve HMK 389 maddesi gereğince tedbiren yürütülmesinin geri bırakılmasına, ihtiyati tedbir kararının ticaret sicilinde tescil ve ilanına, icra müdürlüğü vasıtasıyla şirket pay defterine işlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, yönetim kurulu kararlarının iptalinin talep edilemeyeceğini, davacının, genel kurul kararının iptali için 5. ATM’nin 2021/31 esas sayılı davayı açtığını, bu davanın derdest olduğunu, bu nedenle yönetim kurulu kararının yokluğunun tespitini talep etmekte hukuki yararının olmadığını, davanın 7 yıl sonra açılması nedeniyle hakkın kötüye kullanılması anlamına geldiğini, ihtiyati tedbir talebinin usulsüz ve kötü niyetli olduğunu, davacının suç duyurularının takipsizlik kararı ile neticelendiğini, ancak aleyhine olan İst. Anadolu 1. Fikri Ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2014/380 esas ve 62. Asliye Ceza Mahkemesinin 2020/631 esas sayılı hakaret dosyalarının derdest olduğunu, davaya konu yönetim kurulu kararının zorunluluktan doğduğunu ve usulüne uygun alındığını, bu nedenlerle davanın ve ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ 09/07/2021 TARİHLİ ARA KARARI İLE; davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile, davalı şirketin 14 Temmuz 2014 tarihli 2014/6 karar numaralı olarak aldığı 12 Ağustos 2014 tarihli Türkiye Ticaret sicili Gazetesinde ilan edilen sermaye artışına ilişkin yönetim kurulu kararının ve bu karar çerçevesinde işlem yapılmasının Mahkememizce hüküm verilene kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmiştir. İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili 24/07/2021 tarihli itiraz dilekçesi ve 06/10/2021 tarihli duruşma beyanı ile, mahkemece 09.07.2021 tarihinde verilen tedbir kararının hukuki yararının olmadığını, Dava konusu sermaye artımına dair yönetim kurulu kararının dayanağı olan 11.07.2014 tarihli Olağanüstü Genel Kurulda alınan kararların iptali talepli davanın halen İstanbul 5. Ticaret Mahkemesi 2021/31 esas sayılı dosyasında derdest olduğunu, dolaysıyla davacının huzurdaki davayı açmakta bir hukuki yararı olmadığını, davacının ikame edilmesinde hukuku yararının bulunmadığı bir davada ihtiyati tedbir talebinde bulunduğunu, Mahkemece davanın hukuki yarar yokluğundan ret etmesi gerekirken verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının isabetli olmadığını, HMK madde 392 (1) e göre ihtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorunda olduğunu, beyanla, 09.07.2021 tarihli tedbir kararının kaldırılmasına, aksi halde davacının, müvekkilin ve üçüncü kişilerin uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık HMK 392 (1) uyarınca zorunlu teminat göstermesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİ ARA KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/10/2021 tarih ve 2021/372 Esas sayılı ara kararında; “…. Davalı vekilinin, “HMK’nin 392(1) maddesi uyarınca davacının teminat göstermek zorunda olduğu”na ilişkin iddiasıyla ilgili olarak; 6100 sayılı HMK’nin “İhtiyati tedbirde teminat gösterilmesi” başlıklı 392/1. maddesi “İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez.” hükmünü içermektedir. Kanun metninden de açıkça anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir talebinin kabulü halinde kural olarak teminat gösterilmesi zorunludur. Bunun istisnası yine madde metninde açıkça gösterilmiştir. Teminat aranmaması madde metninde belirtilen hallerle sınırlı olmak üzere ve mahkemece gerekçesi açıkça belirtilmek şartıyla mümkündür. Bu genel açıklamadan sonra somut olaya baktığımızda; ihtiyati tedbirin içeriğine yapılan itirazın reddine ilişkin gerekçeden anlaşılacağı üzere davanın niteliği, mevcut delil durumu ve yüksek Yargıtay’ın uyulan bozma ilâmları birlikte değerlendirildiğinde, mevcut duruma göre davacıdan teminat alınması gerekmediği kanaatine varıldığından, davalı vekilinin bu yöndeki itirazının da reddine karar vermek gerekmiş…”gerekçesi ile, Davalı vekilinin, Mahkemenin 09/07/2021 tarihli “İhtiyati tedbir talebinin kabulü ile, Davalı şirketin 14 Temmuz 2014 tarihli 2014/6 karar numaralı olarak aldığı 12 Ağustos 2014 tarihli Türkiye Ticaret sicili Gazetesinde ilan edilen sermaye artışına ilişkin yönetim kurulu kararının ve bu karar çerçevesinde işlem yapılmasının Mahkememizce hüküm verilene kadar tedbiren durdurulmasına,” ara kararının kaldırılması ve tedbir kararının kaldırılmaması halinde davacı taraftan teminat gösterilmesinin istenmesi taleplerinin REDDİNE ve ara kararın aynen devamına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ 03/02/2022 TARİHLİ ARA KARARI İLE, “….Mahkememizce eksik harcın yatırılması konusunda davacı vekiline muhtıra çıkarılarak 1 hafta kesin süre verilmiş, çıkarılan muhtıra 05/01/2022 tarihinde davacı vekiline tebliğ edilmiş, ancak davacı vekili tarafından istinaf harçlarının yatırılmadığı anlaşılmakla…” gerekçesi ile, HMK’nin 344/1. Maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf talebinin REDDİNE karar verilmiş, karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmamıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinin 09/07/2021 tarihli 1 nolu ara kararında; davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile, “davalı şirketin 14 Temmuz 2014 tarihli 2014/6 karar numaralı olarak aldığı 12 Ağustos 2014 tarihli Türkiye Ticaret sicili Gazetesinde ilan edilen sermaye artışına ilişkin yönetim kurulu kararının ve bu karar çerçevesinde işlem yapılmasının Mahkememizce hüküm verilene kadar tedbiren durdurulmasına” biçiminde karar oluşturulduğunu, bu karara karşı taraflarınca yapılan itiraz üzerine yapılan murafaada da itirazın reddedildiğini, Kararın hukuka ve usule aykırı olduğunu, Müvekkilinin, gücü, iş kapasitesi ve geliştirdiği ve ürettiği teknoloji ile ülkemizin sınırlarını aşarak uluslararası arenada, sektöründe baş oyunculardan biri haline gelmeyi başardığı ve kendisini sürekli geliştiren, kelimenin tam anlamıyla bilgi çağında milli ve yerli ekonomi için rol modeli teşkil edecek vasıflarda, örnek bir teşebbüs olduğunu, Müvekkilinin; %100 yerli ve milli – 39 ülkeye teknoloji ihracatı yapmayı başarmış ilk ve tek alanında dünyada lider … şirketi olduğunu, Dünyanın önde gelen mobil operatörleri ile mobil şebeke yönetimi üzerine projeler yürütmekte olduğunu, TIM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) araştırmasına göre her sektörü içeren yazılım ihracatında ilk 5 içinde olduğunu, (burada …, …, …, … gibi firmalar olduğu) Savunma sanayi firmalarının ağırlıkta olduğu …’ da kuruluşundan itibaren her sene ihracat şampiyonu olduğunu, 350+ çalışana sahip olduğu, (ve bu kişiler Türkiye’ nin değerleri olduğu) Kurulduğu günden bu yana toplam 39 ülkede, 57 mobil operatöre çözümlerini sunduğunu, Özellikle son 5 senede yaptığı teknoloji yatırımları sayesinde Kuzey Amerika, Avrupa, Asya, Orta Doğu, Afrika, Latin Amerika bölgelerinde hatırı sayılır müşteri tabanı oluştuğunu, Çalışmakta olduğu müşterilerin arasında Global Fortune sıralamasında ilk 500’üne girmiş firmalar olduğu, Global mobil şebeke yönetimi alanında birçok ilklere imza atmıştır, ve başarıları uluslararası bağımsız konu uzmanları tarafından onaylandığını, 2014 yılında dünyanın ilk 4G mobil şebeke çözüm otomasyonunu, dünyanın ilk yapay zeka destekli 5G mobil şebeke otomasyon çözümünü pazara sunduğunu, Türkiye için stratejik konu olarak değerlendirilen 5G özelinde savunma sanayi ile işbirliği kapsamında ARGE çalışmalarını yürütmekte olduğunu, ki bu türden bir ihtiyati tedbirin ancak ve ancak böylesine başarılı bir kurum olan müvekkili şirkete zarar vermekten, önüne engel çıkartmaktan başkaca bir gayeye hizmet etmeyeceğini, Dava konusu kararın icrasının durdurulmasının hukuki ve fiili olarak mümkün olmadığını, İlk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir yönündeki kararında davacıdan teminat alınmasının gerekmediği yönünde karar oluştuğunu, teminat alınmaması yönündeki işbu kararın isabetli olmadığını, Müvekkili şirketin değerini önemli ölçüde şu anki yönetimin gerek ulusal gerekse dünya çapında oluşturduğu iş ilişkilerine, itibara borçlu olduğunu, davacının davranışları tam da bu itibarı hedeflemekte olduğunu, buna zarar vermek için elinden geleni ardına koymadığını, dolayısıyla müvekkili şirket davacının eylemleri sonucu ciddi bir şekilde değer kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu, bu durumda müvekkili şirketin tüm hisseleri değer kaybedeceğini, Dava genel kurul kararına dayanarak alınan yönetim kurulu kararının iptali talepli olduğunu, dolayısıyla dava konusu yönetim kurulu kararının icrasının durdurulması yani fiilen hükümsüz bırakılması da ihtiyati tedbir sınırlarını aşar şekilde nihai karar vasfında ve tesirinde olduğunu, Şirketin yurt içinde ve dışında yüzlerce çalışanı, müşterisi ve iş ortakları olan, bilişim teknolojisi ihraç eden başarısıyla örnek bir teşebbüs haline geldiğini, şimdi böylesine artarak devam eden bir başarı elde edilmişken yedi yıl önce verilmiş ve fiilen uygulanmış bir kararın yürütülmesinin ertelenmesi kararı şirketi ticari, ekonomik ve hukuki bir kaosa sürükleyeceği, çalışanların, müşterilerin ve iş ortakların nezdinde hukuk güvenliğini zedeleyecek, şirketin itibarına ve işine telafisi mümkün olmayan zararlar açacağını, hal böyle iken davacının keyfilikten öteye varmayan menfaati için ve hatta neticesi dolaylı olarak kendi menfaatlerine de aykırı olacak yürütülmenin tedbiren ertelenmesi talebi davacının kötü niyetini ortaya koymakta olduğunu, özetle talebin yersiz, menfaatler dengesine aykırı, kötü niyetli, dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, Bu türden bilgilerin müvekkilinin ticaret sicilinde yer almasının davacı kadar, yerli ve milli teknoloji üretiminin en başarılı örneklerinden olan müvekkili şirketin bilhassa uluslararası rakiplerini mutlu ederken müvekkilinin ticaretine çok ciddi zarar vereceği, itibarını zedeleyeceğini, davacının mezkur bilgilerin ticaret sicilinde yayımlanmasında hukuk sistemi tarafından desteklenecek hiçbir maddi, hukuki vs. yararı olmadığı gibi sözde korunmasını talep ettiği afaki menfaat ile müvekkilinin uğrayacağı zarar kıyaslandığını, müvekkili aleyhine mühim bir dengesizliğin ortada olduğunu, davacının işbu talebi bir hakkın kötüye kullanılmasından ibaret olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin 06/10/2021 tarihli ara kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, aksi halde davacının, müvekkilin ve üçüncü kişilerin uğrayacakları zararlara karşılık uygun bir teminat göstermesine, işbu talep uygun görülmemesi halinde mezkur tedbirin HMK 395/1 uyarınca müvekkilinur göstereceği bir teminat karşılığında kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, Davalı şirket Yönetim Kurulu’nun 14 Temmuz 2014 Tarihli 2014/6 Karar numaralı olarak aldığı, 12 Ağustos Tarihinde 8629 sayılı ile Ticaret Sicil Gazetesinde tescil ve ilan edilen sermaye artışına ilişkin kararın YOKLUKLA MALÜL OLDUĞUNUN/YOK HÜKMÜNDE OLDUĞUNUN tespitine, mezkur kararın Ticaret Sicilden terkinine ilişkin olarak açılan davada davaya konu yönetim kurulu kararının yürütmesinin TTK 449. Maddesi gereği tedbirden durdurulması istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi 09/07/2021 tarihli ara kararı ile; davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile, davalı şirketin 14 Temmuz 2014 tarihli 2014/6 karar numaralı olarak aldığı 12 Ağustos 2014 tarihli Türkiye Ticaret sicili Gazetesinde ilan edilen sermaye artışına ilişkin yönetim kurulu kararının ve bu karar çerçevesinde işlem yapılmasının mahkemece hüküm verilene kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmiştir. İhtiyati tedbir kararına davalı vekilinin itirazı üzerine mahkemece itirazın duruşma açılarak incelenmesi sonucu İlk Derece Mahkemesi 06/10/2021 tarih ve 2021/372 Esas sayılı ara kararı ile; Davalı vekilinin itirazının reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İlk derece mahkemesi 03/02/2022 tarihli ara kararı ile; Mahkemece eksik harcın yatırılması konusunda davacı vekiline muhtıra çıkarılarak 1 hafta kesin süre verildiği ancak davacı vekili tarafından istinaf harçlarının yatırılmadığı gerekçesi ile, HMK’nin 344/1. Maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmamıştır. Davalı vekilinin istinaf sebepleri incelendiğinde; HMK’nın 389. maddesi, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir.” şeklindedir. Aynı yasanın 390/3 maddesi ise, ”Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir. Somut olayda, iddia, savunma, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/533 Esas- 2020/3554 Karar sayılı ilamı, dosya kapsamında mevcut deliller ve Dairemizin 08/07/2021 tarih ve 2021/1279 E., 2021/1071 K. sayılı kararımız ile ihtiyati tedbir kararı verilmiş olması da dikkate alındığında, davalı şirketinYönetim Kurulu’nun 14 Temmuz 2014 Tarihli 2014/6 Karar numaralı olarak aldığı, 12 Ağustos Tarihinde 8629 sayılı ile Ticaret Sicil Gazetesinde tescil ve ilan edilen sermaye artışına ilişkin kararın yoklukla malül olduğunun/yok hükmünde olduğunun tespiti yönündeki iddialar yönünden yaklaşık ispat koşullarının oluştuğu söylenebilir. Elbette ilk derece mahkemesinde devam eden yargılama sürecinde yapılacak inceleme ve değerlendirmeler sonucu ortaya çıkabilecek yeni hukuki durumlar saklıdır. Bu değerlendirme, dosyanın mevcut aşamasındaki ihtiyati tedbir talebi yönünden yapılmaktadır. Davacının davalı şirketteki hisse oranı da dikkate alındığında teminat alınmaksızın ihtiyati tedbir kararı verilmesi dosya kapsamına göre yerinde olup bu açıklamalar ışığında, yargılamayı esastan yürütüp sonuçlandıracak olan ilk derece mahkemesince, dava dosyasında değişen durumlara göre her zaman, talep üzerine, tedbir kararının değiştirip kaldırılabileceği de gözetildiğinde; ilk derece mahkemesince verilen itirazın reddi ara kararı usul ve yasaya uygun olup davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme ara kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 03/03/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.