Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/331 E. 2022/268 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/331
KARAR NO: 2022/268
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/10/2021 ( Ara Karar )
DOSYA NUMARASI: 2021/396 Esas
KONU: Kayyım Değişikliği
KARAR TARİHİ: 23/02/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
DENETİM KAYYUMUNUN TALEBİNİN ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 6102 sayılı TTK. madde 636/3 gereğince fesih için haklı nedenler oluştuğundan (3) nolu davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, 6102 sayılı TTK Madde 644-553 vd. hükümleri gereği fazlaya dair haklar saklı tutularak şimdilik 800.000,00 TL zararın dava tarihinde itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte ve 2 nolu davalıdan … Şirketi’ne ait olacak şekilde şirket yararına hükmedilerek tazminine, 6102 sayılı TTK madde 630/2 gereği davalı …’nun müdürlük görevinden azline, 4721 Sayılı TMK madde 427/4 gereği dava sonuçlanıncaya kadar ihtiyati tedbir mahiyetinde davalı …’nun yerine kayyum müdür atanarak, (3) nolu davalı şirketin kayyum müdür ve diğer şirket müdürü … ile birlikte temsil ve ilzamına karar verilmesini talep etmiştir. Kayyum … 27/09/2021 tarihli dilekçesinde özetle; Mahkemenin 2021/396 E.sayılı dosyasına 05.05.2021 tarihli ara kararı çerçevesinde denetim kayyumu olarak atanmış olduğunu, şirketin ana faaliyet konusunu “Yurtiçinde ve yurtdışında uluslararası ticarete ait konularda danışmanlık yapılması hizmetlerini ifa etmek. Yurtdışı ve/veya yurtiçi lojistik hizmetleri konusunda gerekli organizasyonların kurulması, planlanması ve işletilmesi konusunda danışmanlık yapmak, Yurt içinde ve dışında her nevi kara, hava ve deniz nakil vasıtaları ile yük ve eşya taşımacılığı, nakliye komisyonculuğu yapmak. Yurt içinde ve yurt dışında paket, zarf ve kargo taşımacılığı yapmak. Araçlı araçsız kurye hizmetleri vermek. Şirket faaliyeti ile ilgili her türlü nakil vasıtaları alır, satar, kiralar ve kiraya verir. Şirket konusu ile ilgili, yurt içi ve yurt dışı kara, hava, deniz ve demiryolu ile tasıma nakliye ve lojistik hizmetleri isi yapmak. Gümrük İdaresi ve yetkili mercilerden izin almak ve ana sözleşmesinde yazılı işler” oluşturmakta olduğunu, Yerel Mahkemenin görevlendirmesinden görüşünü sunduğu tarihe kadar geçen süre içerisinde şirketin faaliyetlerini verilen görev çerçevesinde gerçekleştirdiğini, gelinen süreçte şirket ortaklarındaki çekişmelerin farklı farklı yeni davalara konu edilmesi, işletme personellerindeki istifa sayılarının artması, şirketin ana faaliyetine ilişkin konularının uzmanlık alanının dışında kalması ve bazı hususların da hukuki bilgi gerektirmesi durumları hep birlikte değerlendirildiğinde, şirkete bir hukukçu ve bir lojistik uzmanının “Yönetici Kayyum” sıfatıyla atanması gerektiğini beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 08/10/2021 tarih ve 2021/396 Esas sayılı ara kararı ile; ” TALEBİN KABULÜ İLE; 1-İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasına kayıtlı, davalı …’ne yönetim kayyumu olarak Mali müşavir … ve Taşımacılık alanında uzman öğretim görevlisi bilirkişi …’ün atanmasına, Mahkememizin 18/06/2021 ara kararıyla görevlendirilen denetim kayyımı …’nin görevine son verilmesine, 2-Kayyımların yapacağı iş karşılığı için her bir kayyım ücreti olarak aylık 7.500,00’er TL ücret takdirine, bu ücretin davalı şirket tarafından karşılanmasına, 3-Yönetim Kayyımlarına şirketin malvarlığını tespit ve raporlama konusunda yetki verilmesine, 3 ayda bir olmak üzere şirketin faaliyetlerine ilişkin rapor hazırlanarak dosyaya sunulmasına, 5-İİK 179/a2 maddesi gereğince iş bu kararın İİK 166/2 maddesindeki usul ile ilanına ve ticaret siciline tesciline, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalılar … ve … (HK) Limited vekili ile davalı … Ltd.Şti. vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar … ve … (HK) Limited vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin, istinaf başvurularına konu kararına gerekçe olarak, denetim kayyımı …’nin, “Şirket ortaklarındaki çekişmelerin farklı farklı davalara konu edilmesi, işletme personellerindeki istifa sayılarının artması, şirketin ana faaliyetine ilişkin konularının uzmanlık alanının dışında kaldığından ve bazı konularda hukuki bilgi gerektiğinden şirkete bir hukukçu ve bir lojistik alanında uzman yönetim kayyımı atanması gerektiği” yönündeki talebini gösterdiğini, Davalı şirketin, yüksek kar eden bir şirket olduğunu, şirketin elde ettiği kar kayyum tarafından da rapor edilmiş iken, salt kayyumun uzmanlık alanının dışında kalan konular olduğundan bahisle şirkete yönetim kayyımı atanması talebinin mahkemece kabul edilmesinin hiçbir hukuki gerekçesi bulunmadığını, mahkemenin kayyumun talebi ile bağlı olmadığını, denetim kayyımının tek bir dilekçesi ile ve henüz şirkette mahkeme tarafından görevlendirilen bilirkişi incelemesi yapılmaksızın yönetim kayyımı kararı verilmesinin davalı şirketin sonunu getireceğini, Davalı şirkete kayyım atanan …’nin tarafsızlığı noktasında duyulan şüphenin mahkemeye bildirilerek, yeni bir kayyım atanması talep edilmiş iken, adı geçen kayyımın talebinin doğrudan kabul edilmesinin de, mahkemeye duyulan güveni zedelediğini, Kayyım tarafından şirket çalışanlarına ”Kadının parasını ödeyin. Neden uğraşıyorsunuz” gibi tarafsızlığı gölgeleyici söylemlerde bulunulduğunun mahkemeye ibraz ettikleri 11.08.2021 tarihli dilekçeleri ile bildirilerek, tarafsız bir kayyım görevlendirilmesi taleplerinin sunulduğunu, ancak taleplerinin değerlendirilmediğini ve taraflılığını sergilemekten çekinmeyen kayyımın talebi üzerine başkaca inceleme yapılmaksızın yönetim kayyımı atandığını, İşbu davanın tarafları ile vekillerinin hazır bulunduğu toplantıda da adı geçen kayyım tarafından davalı …’na; “Şirket bugün … hanımı size kırdırır, yarın sizi başkasına kırdırır.” cümlesini kurabilecek kadar tarafını belli ettiğini, bu derece taraflı davranan kayyımın değiştirilmesi yerine talebi doğrultusunda yönetim kayyımı atanmasının, mahkemenin yeterli incelemeyi yapmaksızın karar verdiğini gösterdiğini, Davacının, şirketi zarara uğratacak ve zor durumda bırakacak şekilde görevine aykırı işlemler yaptığını, imza yetkisini kötüye kullandığını, yapması gereken işlemlerden kaçındığını, bu şekilde şirketin ödemelerini dahi yapmasını engelleyerek şirketi adeta batırmaya yönelik hareketlerde bulunduğunu, şirketi zarara uğratan bu hareketlerine son vermesi için davacıya ihtarname gönderildiğini, ancak yine de hiçbir sonuç alınamadığını, Aynı zamanda Şirket ana sözleşmesinde yer alan denetim şirketlerinden … A.Ş. tarafından hazırlanan ve dosyaya ibraz ettikleri raporlardan da, davacının şirketi zarara uğrattığı, şirket belgelerinde tahrifat yaptığının açıkça görülebileceğini, bu hususlarda davacı ve diğer şüpheliler hakkında yapmış oldukları suç duyurusu kapsamında Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2021/41432 soruşturma numaralı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, … şirketinin, düzenli çalışan, kar eden ve vergisini ödeyen bir sirket olduğunu, davacının şirketi zarara uğratmaya yönelik tüm davranışlarına, Covid-19 salgın hastalığının tüm dünyada yarattığı etkiye ve döviz kurundaki dalgalanmalara rağmen, şirketin 2021 yılının ilk 6 ayı için 1.200.000,00-TL kar beyan ettiğini, bu karın, tamamen müvekkili …’nun çalışması, personel istihdamı konusundaki çabası sayesinde gerçekleştiğini, davacının sürekli yeni personel alımı konusunda zorluk çıkardığını, halen de davacının yersiz ve mesnetsiz muhalefeti nedeni ile şirkette mali müşavir ve muhasebe müdürü bulunmadığını, zaman zaman çeşitli vergi beyannamelerinin verilmesinde kayyım …’nin yardımına başvurulduğunu, Mahkeme tarafından şirkete kayyım atanmasının ardından davacının, şirket personelleri üzerinde baskı kurduğunu, hak edişlerini ödemekten kaçındığını, talepte bulunanları işten çıkarmakla tehdit ettiğini, bu tehditler ve mobbing üzerine şirketten 4 personelin ” haklı nedenlerle iş akdinin feshi ” yoluna başvurduğunu, bir personelin istifa ederek, diğer bir personelin de emekli olmak isteyerek ayrıldıklarını, davacı işçilerinin hak edişlerinin ödenmesi noktasında zorluk çıkardığı için konunun kayyıma yansıtıldığını ve yapılan değerlendirmede hak edişlerin ödenmesi hususunun onayladığını, ancak bu süreç içerisinde işçiler arabulucuya başvurduğu için yine davacının keyfiyeti nedeni ile şirketin zarara uğrayarak arabuluculuk masraflarını ödemek zorunda kaldığını, Davacının, ticari teamüllere aykırı ve mesnetsiz bahanelerle sürekli şirketin ödemelerini engellemeye çalıştığını, …’nin, … Şirketinin hakim hissedarı olmasının yanı sıra, acenta olarak …’ya hizmet verdiğini, bu acenteliğin, davacının da sunmuş olduğu sözleşme ile kayıt altında olduğunu, ilgili sözleşmede görüldüğü üzere …’ye ticari ödemeleri 30 gün içerisinde yapılmak zorunda iken davacının haksız olarak yaptığı engellemeler neticesinde bu ödemenin dahi kayyımın konuya dahil olması neticesinde yapıldığını, Davacı tarafindan sunulan “Münhasır olmayan acentalık sözleşmesinin 6. bölüm 6.3. alt başlığında kar paylaşımı ve komisyonunun net olarak belirlendiğini, ilgili maddeye göre tarafların yarı yarıya kar paylaşımı konusunda mutabık kalarak sözleşmeyi akdettiklerini, ancak yapılan incelemede davacının bu maddeye uymadığı ve satış bedellerini düşük göstererek karın büyük kısmını kendisinde bulundurduğunun da tespit edildiğini, Davacı tarafın, geçerliliği bulunmayan genel kurul tutanaklarına istinaden de şirketi zarara uğrattığını, kendisine huzur hakkı ödemesi yaptırdığını, kendisinin ödemesi gereken bağ-kur ödemelerini ve gelir vergisi ödemelerini dahi şirkete yaptırdığını, ve yine geçersiz tutanak ile eşi …’den şirket adına araç kiralayarak haksız kazanç sağladığını, şirket ortağına huzur hakkı ödenmesi için ya şirket ana sözleşmesinde bu yönde bir hüküm bulunması gerektiğini, ya da geçerli bir genel kurul kararı olması gerektiğini, somut olayda iki unsurun da bulunmadığını, buna rağmen davacı tarafın geçersiz tutanaklar düzenleyip bunları kullanarak kendi lehine ve şirket aleyhine işlemler yaptığını, Şirkete bilinçli şekilde zarar veren davacının yetkisinin kısıtlanması gereken noktada müvekkillerinin pasifize edilmesinin şirketi zarara uğrattığını belirterek, İlk Derece Mahkemesince 08.10.2021 tarihinde verilen ara kararın istinaf incelemesi ile kaldırılmasına, davalı şirkete yeni bir denetim kayyımı atanmasına, şirkete verdiği zararlar açıkça tespit edilen davacının yargılamanın sonuna kadar imza yetkisinin sınırlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Ltd. Şti. vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin 08.10.2021 tarihli ara kararı ile, hiçbir gerekçe yazmadan, itirazlarını, beyanlarını ve delillerini tartışmadan, somut dosya gerçekliğine aykırı olarak yönetim kayyımı atanmasına karar verdiğini, bu atama kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Müvekkili şirketin işler halde olduğunu, bu durumun kayyım raporu ile sabit olduğunu, işleyen şirkete kayyım atanmasının hukuken kabul görmeyeceğini, Yönetim kayyımından söz edebilmek için şirketin yönetiminde bir boşluğun olması ve bu boşluğun doldurulamaması (başka bir yolla giderilememesi) gerektiğini, şirkette hiçbir organda kilitlenme yok iken, yönetim kayyımı atamanın ticari yaşama ve şirketin doğasına ağır bir müdahale olduğunu, mevcut durumda tüm organ ve birimleriyle işleyen ve kar eden bir şirket olduğunu, gerek genel kurul gerekse müdürler kurulunun toplandığını ve iş ve işlevlerini yerine getirdiklerini, kendilerine şirketten aktarılan bilgiye göre, yıllarca tek müdür olarak kişisel menfaatini önceleyen davacının, müşterek temsille birlikte şirket menfaatinin ön plana çıkmasından rahatsız olduğunu ve bir takım uyuşmazlıklar çıkardığını, ancak bu uyuşmazlıkların muhalefet şerhleri veya red oyları ile yine şirket içinde çözüme kavuştuğunu, davacı tarafından davaya dönüştürülen ihtilafların da kendi mecrasında ilerlediğini, müvekkili şirketin buna rağmen kurul toplantılarını yaptığını ve ticari faaliyetlerini artırarak devam ettirdiğini, pay sahipleri arasında geçici ihtilaflara neden olan ancak organsızlığa mahal vermeyen uyuşmazlıkların kayyım tayinini gerektirecek nitelikte ve özellikte olmadığını, Pay sahiplerinin ya da müdürlerin her konuda aynı fikirde olmalarının beklenemeyeceğini, ancak %23 paya sahip davacı ortağın kayyımlığı araç olarak kullanmasına ve müvekkili şirketi sabote etmesine izin verilmemesi gerektiğini, aksi durumun TTK’da yer alan çoğunluk ilkesini rafa kaldıracağını, bu ilkenin TTK’nın temel ilkesi olduğunu, Müvekkili şirketin çalışan ve kar eden bir şirket olduğunu, 2021 yılı için ilk 6 ay kârının 1.200.000,00-TL olduğunu, şirketin davacının yönelttiği hukuki girişimlere rağmen faaliyetlerini yürütmeye devam ettiğini, dosyada mevcut kayyım raporlarının da müvekkili şirketin organları ile faal olduğunu ortaya koyduğunu, işleyen şirketi kısıtlayan, organik şekilde işlemesini mümkün kılmayacak söz konusu ara kararın (kayyım atama kararı), müvekkilinin ticari itibarını muhatapları nezdinde zedeler nitelikte olduğunu Kayyımın talebinin, dosyaya sunduğu kendi raporlarıyla çeliştiğini, ilk derece mahkemesince sadece davacı tarafın iddiaları ve delilleri esas alınarak denetim kayyımlığına karar verildiğini, dosyada mevcut kayyım raporlarının şirketin bizzat kendisi ve her iki pay sahibi menfaatine uygun olarak faal olduğunu teyit ettiğini, yönetim kayyumu atanmasına yönelik talepte bulunan kayyımın; – 28.05.2021 kayyum raporunda, şirketin olağanüstü genel kurulunun yapıldığı ve şirketin faal olduğu, işletmenin faaliyetlerine devam ettiği hususlarının yazılı olduğunu, kayyumun mevcut genel kuruluna ilişkin olumsuz bir yorumda bulunmadığını, – 15.06.2021 tarihli kayyum raporunda ise, şirketin borca batık olmadığı ve şirketin aktifinin net satışlarının ve dönem sonu itibariyle elde ettiği karın sürekli arttığı ve şirkette bir olumsuzluk olmadığı, yani şirketin işleyişinde anormal bir durum olmadığını ortaya koyduğunu, Buna rağmen, denetim kayyımının önceki raporlarının aksi yönde ancak davacı taraf talepleri doğrultusunda görüş değiştirmesinin, müvekkil şirket yetkililerince manidar bulunduğunu, yönetim kayyımı atamasının orantılı olmadığı gibi, şirket menfaatini hiçe saydığını, keza pay sahipleri menfaat/güç dengesini ağır şekilde bozduğunu, müvekkili şirket tüm birim ve organlarıyla işler bir şirket olduğunu, işleyen bir şirketin hem ortakları hem de muhataplarının menfaatine olduğunu, ilk derece mahkemesinin verdiği kayyum kararlarının ise davanın tarafları arasında açık bir menfaat çelişkisi yarattığını, kayyım atanması kararlarının somut olay gerçekliği, menfaatler dengesi, çoğunluk ilkesi gibi ilkeleri göz ardı eder nitelikte olduğunu, Ayrıca geçici hukuki koruma niteliğindeki kayyım ataması kararının, orantılı olması ve aciliyet kesbetmesi gerektiğini, kararın şirket menfaati açısından, geçici hukuki koruma değil, şirketi kalıcı hukuki imha neticesini doğurabilecek kadar tehlikeli bir karar olduğunu, İlk derece mahkemesince henüz davalıların iddia ve cevapları alınmadan, fiilen yönetim kayyımı sonucu doğuran adı ise denetim kayyımı olan bir atama yapıldığını, bu karara istinaden yaptıkları itirazların, ilk derece mahkemesince görmezden gelindiğini, daha sonra davacı tarafın dosyaya sunduğu taleplere ilişkin verdikleri cevapların yine dikkate alınmadan, tartışılmadan tek taraflı olarak davacı yanın talepleri ile ilerletilen ve evrilen bir yargılama sürecine girildiğini, bu yönde olmak üzere, 03.09.2021 tarihinde davacının yönetim kayyımı talebinde bulunduğunu, aradan geçen yalnızca 1(bir) iş günü varken bu kez de mahkemece atanan kayyım …’nin, yönetim kayyumu atanması talebinde bulunduğunu, hemen akabinde 29.09.2021 tarihinde hem davacının talebine hem de denetim kayyımının görüşüne karşı itiraz ve beyanlarının sunulduğunu, ancak mahkemece itirazları yok gibi davranılarak, hiçbir gerekçe yazılmadan yönetim kayyımı ataması yapıldığını, sürecin kendisinin dahi hukuki güvenlik algısı yaratamadığını, davacı yanın, tek taraflı ve şirket menfaatini gözetmeyen taleplerinin süratle ve aynen kabulünün, kararın gözden geçirilirken dikkate alınması gereken diğer bir yön olduğunu, Yönetim kayyımı atanması ara kararında, müvekkil şirketin gerekçeli karar yazım hakkının ihlal edildiğini, itiraza konu ilk derece mahkemesi ara kararında tüm beyan ve itirazlarının yok sayıldığını, hiçbir gerekçe yazılmadan müvekkili şirkete yönetim kayyımı atandığını, ihtiyati tedbir kararının, HMK md. 391/2 uyarınca gerekçeli karar şeklinde yazılması gerektiğini, yine Anayasa md. 141 ve HMK md. 297’ye göre, mahkemelerin ara karar veya nihai karar ayrımı yapılmaksızın her türlü kararının gerekçeli olmak zorunda olduğunu, esasen istinaf denetiminin de gerekçeli karar üzerinden yapılmasının mümkün olduğunu, nitekim Yargıtay’ın da benzer görüşü benimseyerek ihtiyati tedbire ilişkin verilen kararı, usulüne uygun müstakil gerekçeli bir karar şeklinde yazılmadığından Anayasa md. 141, HMK md. 391/2 ve 297’ye aykırı bulduğunu, (Örnek Yargıtay kararları için bkz. 11. Hukuk Dairesinin 2013/11854 sayılı kararı ve yine aynı Dairenin 2013/14109 sayılı kararı) belirterek, İlk Derece Mahkemesinin 08.10.2021 tarihli ara kararı ile atanan yönetim kayyımı kararının tüm sonuçlarıyla birlikte kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, limited şirketin haklı sebeple feshi ve uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini davasında verilen yönetim kayyımı atanmasına dair ara karara yapılan itirazın reddine ilişkin ara kararın kaldırılarak, yönetim kayyımı atanması yönündeki kararın kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemenin 05/05/2021 tarihli tensip ara kararı ile; ” İhtiyati Tedbir talebinin KISMEN KABULÜ ile, … Ltd. Şti ‘ne denetim kayyumu olarak …’nin atanmasına, … Şirketin tüm tasarruf işlemlerinin kayyumun denetim ve onayıyla yapılmasına”, Mahkemenin 18/06/2021 tarihli ara kararı ile; “Denetim Kayyımı …’nin hazırlamış olduğu 28/05/2021 tarihli denetim kayyımı raporu uyarınca davalı … Şirketinin faal ve karlı bir şirket olması nedeniyle davacının yönetim kayyımı ve bloke kararı taleplerinin reddine ” karar verilmiştir. Kayyım … tarafından ibraz edilen 27/09/2021 tarihli dilekçe ile, şirket ortaklarındaki çekişmelerin farklı farklı yeni davalara konu edilmesi, işletme personellerindeki istifa sayılarının artması, şirketin ana faaliyetine ilişkin konularının uzmanlık alanın dışında kaldığından ve bazı konularda hukuki bilgi gerektiğinden şirkete bir hukukçu ve bir lojistik uzmanının yönetici kayyım sıfatıyla atanması gerektiğinin beyan edilmesi üzerine, Mahkemenin 08/10/2021 tarihli ara kararı ile; “1-İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasına kayıtlı, davalı …’ne yönetim kayyumu olarak Mali müşavir … alanında uzman öğretim görevlisi bilirkişi …’ün atanmasına, Mahkememizin 18/06/2021 ara kararıyla görevlendirilen denetim kayyımı …’nin görevine son verilmesine, ” şeklinde istinafa konu kararın verildiği görülmektedir. HMK’nın 341. maddesinde hangi kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği açıkça belirtilmiştir. Bu maddeye göre, ihtiyati tedbir – ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir. HMK’nın 396. maddesi uyarınca, durum ve koşulların değiştiği sabit olursa, talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına teminat aranmaksızın karar verilebilir. Maddenin ikinci fıkrasına göre, “İtiraza ilişkin 394 üncü maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrası, kıyas yoluyla uygulanır” HMK’nın 396/2 maddesindeki düzenlemeye göre, durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya ihtiyati tedbirin kaldırılması kararına karşı, 394. maddenin sadece 3 ve 4. fıkralarına atıf yapıldığı, istinaf kanun yolunu düzenleyen 5. fıkraya atıf yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece dava sırasında HMK’nın 389. maddesi uyarınca verilen ihtiyati tedbir kararının, HMK 396 maddesine göre durum ve koşulların değiştiğinden bahisle kaldırılması talebi üzerine verilen karara karşı ayrıca bu karara itirazın reddine dair verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkün olmayıp, davalılar vekillerince sunulan istinaf dilekçelerinin ihtiyati tedbire itiraz olarak kabulü ile, mahkemece itirazların değerlendirilmesi mümkündür. Sonuç itibariyle, mahkemece verilen ara karar istinafa tabi kararlardan olmadığından davalılar vekillerinin istinaf dilekçelerinin HMK’nın 352/1 maddesi gereğince usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 352/1 maddesi gereğince USULDEN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından, davalılar … ve … (HK) Limited tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,4 TL harcın bu davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından, davalı … Ltd. Şti. tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,4 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf kanun yoluna başvuran davalılar üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/02/2022 tarihinde HMK’nın 352. maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.