Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/324 E. 2022/1325 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/324
KARAR NO: 2022/1325
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 23/11/2021
NUMARASI: 2021/473 Esas – 2021/935 Karar
DAVA: Sigorta (Mal Sigortası Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 29/09/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 2001 yılında uluslararası şirketlerin mümessilliğini yapmak üzere kurulduğunu, 2004 yılına kadar bu alanda faaliyet gösterdiğini ve 2004 sonrasında kendi adına tarım ürünleri ticareti yapmaya başladığını, Türkiye’nin önemli bir tarım firması olduğunu, 1 Ekim 2017 tarihinde, Sigorta Acentesi aracılığı ile davalı … ile müvekkili arasında bir sigorta poliçesi imzalandığını, uygulamada “Institute Cargo Clauses-A (All Risks)” adıyla adlandırılan ve müvekkilinin transit halde, depolanmış veya diğer tüm hallerdeki tüm mallarının yangın, hırsızlık, emniyeti suistimal gibi her türlü riski hem taşıma (transit) halinde, hem de depolanmış halde kapsayan, birkaç istisna dışında tamamen kapsayıcı bir sigorta poliçesi olduğunu, müvekkilinin 25.06.2018, 28.06.2018 ve 19.07.2018 tarihinde dava dışı … Ticaret Ltd. Şti. ile konusu toplamda 3000 ton makarnalık buğday ve 4000 ton arpa olan dört sözleşme imzaladığını, 2017 ve 2018 tarihli sigorta poliçelerinin de, sözleşmelerin konusu malların sigortalanması amacıyla imzalandığını, primlerinin zamanında ödendiğini, müvekkilinin sözleşme tarihinde dava dışı …’e ait depolarda bulunan ürünleri …’den satın aldığını, …’in söz konusu ürünleri 28.02.2019 tarihine kadar depolarında muhafaza etmeyi taahhüt ettiğini, müvekkilinin …’in depolarında, o dönem bünyesinde çalışan …’nin yaptığı periyodik denetimler sonucunda, ürünlerin kayıp olduğunu tespit ettiğini, bunun üzerine, Sigorta Acentesi’ne bildirimde bulunduklarını, durum tespiti için 06.11.2018 tarihinde Ankara Sulh Hukuk Mahkemelerine başvuruda bulunduklarını, 08.11.2018 tarihinde yapılan yerinde inceleme sonucunda 18.11.2018 tarihinde müvekkiline tebliğ edilen bilirkişi raporunda, sözleşmeler hükümlerince …’in deposunda muhafaza altında olması gereken ürünlerin depoda olmadığının tespit edildiğini, bu durum 2017 Sigorta Poliçesi ve 2018 Sigorta Poliçesi’nde sigorta edilen risk kapsamına girdiğinden riskin gerçekleştiğini, bu süreçte tarafların birbirleriyle defalarca, Sigorta Acentesi aracılığı ile ve doğrudan e-mail yoluyla iletişime geçtiğini, müvekkilinin davalı için sağlayabileceği her türlü kolaylığı sağladığını , ilgili belgeleri davalıya göndermiş olmasına rağmen sigorta bedelinin halen davalı tarafından müvekkiline sebep gösterilmeksizin ödenmediğini beyanla davanın kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL’nin hasarın oluştuğu tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı tarafından müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; TTK’nın 1420. maddesi uyarınca sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemlerin alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl içinde zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın, davacı tarafından iddia edilen rizikoya konu taşınırın bulunduğu Ankara yargı çevresinde ikame edilmemesi karşısında, davacı tarafından davanın açılabileceği yetkili yegane mahkemenin HMK’nın 6. maddesinde düzenlenen genel yetki kurallarına göre belirlenmesi gerektiğini, müvekkili …’nin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri olan ve davacının 10.08.2021 tarihli dilekçesinde de beyan ettiği üzere; … Caddesi, … Sitesi No:… Kule:… Kat:… Ümraniye/İstanbul adresi dikkate alınarak İstanbul Anadolu Ticaret Mahkemeleri’nde ikame edilmesi gerektiğini, bu nedenle mahkemenin yetkisiz olduğunu, arabuluculuk sürecine ilişkin son tutanağın, arabuluculuğa konu edilen uyuşmazlığın sadece ticari uyuşmazlık olarak tanımlaması karşısında, arabuluculuk dava şartının yerine getirildiğinin kabul edilemeyeceğini, bu nedenle de davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispat edileceğinin somutlaştırılmadığını, davacının, dava konusu ile alakası olmayan sigorta aracısı ile olan yazışmalarını dilekçesine eklediğini, bizzat kendisi tarafından sunulan yazışmalarda dahi dava konusunun sigorta himayesi kapsamında olduğuna dair somut bir bilgi ve belge sunulmadığını, poliçeler kapsamında davacının talebinin sigorta himayesi kapsamında olmadığını, müvekkilinin dahil olmadığı ve somut hiçbir tespit içermeyen bilirkişi raporunu kabul etmediklerini, hasarın ne şekilde belirlendiğine dair bir açıklama veya hesaplama olmadığını, dava öncesi faiz talebinin kabul edilemeyeceğini beyanla davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 23/11/2021 tarih 2021/473 Esas 2021/935 Karar sayılı kararında; “Dava, taraflar arasında mevcut All Risk Sigorta Poliçesi kapsamında güvence altına alınan hububat emtiasının silolardan kaybolması nedeni ile oluşan zararın davalıdan tazmini istemine ilişkindir. Mahkemelerin yetkisine ilişkin kanuni düzenlemeler noktasında HMK’nın 6/1. maddesi uyarınca; “(1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” şeklinde düzenlendiği, HMK’nın 10. maddesi uyarınca; ”Sözleşmeden doğan davalar sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” şeklinde hüküm altına alındığı, bu yetki kurallarının kesin olmaması nedeni ile HMK’nın 19. maddesinde belirlenen süre ve yöntemle yetkisizlik itirazında bulunulmaz ise davanın açıldığı mahkemenin yetkili hale geleceği, Kanunun 19/2. maddesinin; “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.” hükmünü içerdiği, birden fazla mahkemenin yetkili olması hallerinde davacıya seçimlik hak tanınmış olması göz önüne alındığında, davacının, bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahip olduğu, davacının, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiç birisinde açmaz ve yetkisiz bir mahkeme de açtığı taktirde seçme hakkının davalı tarafa geçeceği anlaşılmıştır. Sigorta sözleşmelerinden doğan davalarda yetkiyi 15/1. Madde düzenlemekte olup zarar sigortalarından doğan davalar ….rizikonun gerçekleştiği yerde açılabilir.Davalı vekili cevap dilekçesinde ilk itirazında bulunmuş olup ,davalının dava açıldığı tarih itibariyle yerleşim yerinin Ümraniye /İstanbul adresi olduğu Rizikonun gerçekleştiği yerin Ankara ‘da olduğu davanın Ankara da açılmaması durumu karşısında genel yetki kuralı uyarınca davalı adresi olan Ümraniye/İstanbul olduğundan işbu davaya bakmakta mahkememizin yetkisiz olduğu Davalı tarafça belirlenen İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili anlaşılmakla davanın usulden reddine karar vermek gerektiği kanaatine varıldığı …”gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; Arabuluculuk tutanağı kanunun aradığı nitelikleri haiz olmadığından davanın yerel mahkeme tarafından öncelikle dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilmesi gerekirken talep halinde, yetkisizlik sebebiyle yetkili mahkemeye gönderilmek üzere usulden reddine karar verildiğini, 06.12.2018 tarih ve 7155 sayılı Abonelik Sözleşmelerinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Hakkında Kanunla yapılan değişiklikler ile konusu bir miktar paranın ödenmesi veya tazminat olan ticari davalar bakımından arabuluculuğun özel bir dava şartı haline getirildiğini, 2 Haziran 2018 tarih ve 30439 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 20. maddesinin ikinci fıkrasının da; “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı son tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu tutanak; arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Tutanak; taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek sureti ile sadece arabulucu tarafından imzalanır.” hükmünü ihtiva etmekte olduğunu, dava şartı olarak arabuluculukta arabuluculuk faaliyeti başlıklı 25. maddenin yedinci fıkrasının; ” tarafların arabuluculuk sürecinde ileri sürülen taleplerden bir kısmı üzerinde anlaşmaya varmaları hâlinde, üzerinde anlaşma sağlanan ve sağlanamayan hususlar son tutanakta açıkça belirtilir ve ücret taraflardan aksi kararlaştırılmadıkça eşitçe alınır.’’ şeklinde olduğunu, mahkemede görülen 2021/473 E. sayılı davanın ikamesinden önce yürütülen arabuluculuk sürecine ilişkin son tutanağın incelenmesi ile, arabuluculuğa konu edilen uyuşmazlığın sadece “ticari uyuşmazlık” olarak tanımlandığını, uyuşmazlığın niteliğini ortaya koyma niteliğini kesinlikle haiz olmadığını, dolayısıyla başvurucu ve müvekkili şirketin hangi konu hakkında anlaşamadığının belirlenmediği arabuluculuk son tutanağı, davanın ikame edilebilmesi için yeterli olmayıp uyuşmazlık konusu ile arabuluculuk son tutanağı arasında hukuki bağ kurulamadığını, bu açıdan mahkeme huzurunda ikame edilmiş olan işbu dava ile ilgili herhangi bir arabuluculuk süreci yürütüldüğünün kabulü mümkün olmayıp, davanın öncelikle dava şartı yokluğundan usulden reddedilmesi gerektiğini, davanın öncelikle dava şartı yokluğundan usulden reddedilmesi gerekmekte olduğunu, söz konusu yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, davacı tarafından, dava dilekçesinde ve sonrasında sunulan beyan dilekçelerinde yahut eklerinde dayanılan delillerden “hangi delilin hangi vakıayı ispat ettiği”nin açıkça belirtilmediğini, iddia edilen vakıanın ispata elverişli olarak somutlaştırılmadığını, bu bağlamda mahkeme tarafından davacının HMK madde 318 ile HMK madde194’ü ihlal etmesi karşısında davanın açılmamış kabul edilmesi gerekirken yetkisizlik sebebiyle usulden red kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, dolayısıyla, dava dilekçesinde HMK’ya aykırı şekilde hukuki sebeplere yer verilmemesi nedeniyle dava dilekçesinin şartlarının oluşmaması karşısında davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğini, dava dilekçesindeki bir diğer eksikliğin, HMK madde 119/1-g lafzı uyarınca dava dilekçesinde bulunması gereken zorunlu unsurlardan olan “dayanılan hukuki sebepler”olduğunu, bu eksikliklerin HMK madde 119/2 hükmünce tamamlanabilecek eksikliklerden de sayılmadığını, birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkimin davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre vereceğini, bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde davanın açılmamış sayılacağını, dava dilekçesinde “dayanılan hukuki sebeplerin” yer almaması, bu sebeple de dava dilekçesindeki şartların yerine getirilmemesi çerçevesinde “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilmesi taleplerinin gerek davaya cevap dilekçelerinin gerekse de 23.11.2021 tarihli ön inceleme duruşmasında belirtilmesine rağmen usul hukukuna ilişkin söz konusu hususların göz ardı edildiğini, mahkeme tarafından gerekçeli kararın hüküm bölümünde mahkemenin yetkisizliğine karar verilmesine rağmen aynı gerekçeli kararın yine hüküm bölümünde “dosyanın görevli mahkemesine tevzi edilmek üzere İstanbul Anadolu Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderilmesine” karar verildiğini, mahkeme tarafından aynı gerekçeli kararda hem mahkemenin yetkisizliğine hem de görev itirazı olmaması ve davaya bakmakla görevli asliye ticaret mahkemelerinde ikame edilmesine rağmen görevli mahkemeye tevzi edilmek üzere İstanbul Anadolu Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderilmesine karar verildiğini, yine görev ve yetki bakımından gerçekleştirilen hataların üç numaralı hükümde yer alan; “6100 Sayılı HMK’nın 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten…” ifadeleri ile devam ettiğini, Mahkeme tarafından verilen ve kanun yoluna başvurulması söz konusu olabilecek herhangi bir görevsizlik kararının bulunmadığını, gerekçeli kararda yer alan bir diğer hatanın ve çelişkinin ise bir taraftan, dosyanın yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmişken diğer taraftan, HMK’nın 20. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere İstanbul Anadolu Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderilmesine, karar verilmesi olduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararda dosyanın re’sen yetkili asliye ticaret mahkemesine mi gönderileceği, HMK madde 20 uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte mi bulunulması gerektiği ve dosyanın yetkisizlik nedeniyle ne sebeple görevli mahkemeye tevzi edilmek üzere İstanbul Anadolu Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderildiği hususlarının anlaşılamadığını, kararın hüküm bölümü bakımından da bünyesinde hatalar ve çelişkiler barındırdığını, açıklanan nedenlerle ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, sigorta poliçesi kapsamındaki taşınır malların kaybı nedeniyle oluştuğu iddia olunan zararın tazmini talebine ilişkindir. Mahkemece, davanın açıldığı tarih itibariyle davalının yerleşim yerinin Ümraniye/İstanbul adresi olduğu, rizikonun gerçekleştiği yerin Ankara’da olduğu, davanın Ankara’da açılmaması durumu karşısında yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Mahkemeleri olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davacı tarafından dava dilekçesi ile birlikte, davadan önce arabuluculuk kurumuna başvurulduğuna dair arabuluculuk son tutanağı dosyaya ibraz edilmiştir. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 20/2. maddesinde “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı son tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu tutanak; arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Tutanak; taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek sureti ile sadece arabulucu tarafından imzalanır.” düzenlemesi yer almaktadır. Dosyaya sunulan son tutanakta, taraflar arasındaki ticari uyuşmazlığın “sigorta sözleşmesinden kaynaklanan sigorta bedelinin ödenmesi”nden kaynaklandığının ve tarafların bu konuda anlaşamayacaklarını beyan ettiklerinin belirtildiği, bu sebeple son tutanağın yasal mevzuata uygun şekilde düzenlendiği, davadan önce arabuluculuk faaliyetinin “anlaşamama” ile sonuçlandığı ve dava şartının yerinde getirildiği anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Dava dilekçesinde; taraflar arasındaki sigorta sözleşmelerinin kapsamının, poliçe teminatı kapsamında olduğu iddia edilen olayın ne şekilde ve nerede meydana geldiğinin, zararın delil tespiti raporu ile belirlendiğinin, davalıya gönderilen mailller ile bildirildiğinin somut bir şekilde açıklandığı, delillerin ve dayanılan hukuki sebeplerin gösterildiği, bu şekilde dava dilekçesinin HMK’nın 194 ve 318. maddesine uygun olarak düzenlendiği anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.İlk derece mahkemesince verilen kararın hüküm fıkrasında, Mahkemenin yetkisizliğine denildikten sonra, yetkili Mahkemenin hangi mahkeme olduğunun ve kararın kesinleşmesini müteakip, tarafların dosyanın hangi yer mahkemesine gönderilmesini talep etmeleri gerektiğinin, talep halinde dosyanın hangi yer mahkemesine gönderileceğinin açık bir şekilde belirtildiği, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında herhangi bir çelişki olmadığı ve hükmün HMK’nın 297. maddesine uygun olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı istinaf aşamasında davalı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/09/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.