Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/291 E. 2022/326 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/291 Esas
KARAR NO: 2022/326 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/09/2019
NUMARASI: 2018/959 Esas 2019/772 Karar
DAVA TÜRÜ: İtirazın İptali – Yargılamanın Yenilenmesi Talebi
KARAR TARİHİ: 02/03/2022
Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12/09/2019 tarih 2018/959 Esas 2019/772 Karar sayılı kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun incelenmesi sonucunda dairemizce verilen 15/12/2021 tarih 2019/2509 Esas 2021/1819 Karar sayılı karara karşı davalılar vekili tarafından dairemize sunulan 08/02/2022 tarihli dilekçe ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğu anlaşılmakla, dosya yukarıdaki esasa kaydedilerek ele alındı. Yargılamanın yenilenmesini talep eden taraflar vekili dilekçesi ile, davanın, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/959 Esas, 2019/772 Karar sayılı ve 12/09/2019 tarihli kararıyla reddedildiğini, verilen işbu yerel mahkeme kararı hukuka ve yasaya uygunken, davalının haksız ve hukuka aykırı istinaf talebi BAM 13. Hukuk Dairesi’nin 2019/2509 Esas, 2021/1819 Karar sayılı kararı ile kesin olarak kabul edildiğini, ancak verilen bu haksız ve mesnetsiz karar adalet olgusunu zedelemiş olup kamu düzenini bozduğunu, gelinen aşamada yargılamanın yenilenmesi gerek ve talep olunduğunu, Davacı vekili tarafından istinaf dilekçesinde “….Davacı …. Şti. ile davalılardan … ve müteveffa … arasında 31.11.2011 tarihli hazırlanan protokol ile … ve …, … Ltd. Şirketinde bulunan sahibi oldukları % 30 hisselerini diğer ortaklara devir edeceklerini kararlaştırmışlardır. Söz konusu protokolün 2. Maddesinde … ve …, … Şirketinde ki hisselerine düşen dört aracı bir ay içerisinde … Ltd. Şti. ye devretmeyi taahhüt etmiştir. Ayrıca davalılar, bu süre içerisinde devir yapılmaz ise bu araçları alıp yerine 75.000,00 TL’lik senet vermeyi taahhüt etmişlerdir…” dediğini, Davacı vekili tarafından hisse devir sözleşmesi yapıldığının açıkça belirtildiğini, limited şirketlerin hisse devirleri kanunda açıkça belirtildiğini, T.T.K. Madde 595’te “(1) Esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemler yazılı şekilde yapılır ve tarafların imzaları noterce onanır. Ayrıca devir sözleşmesinde, ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri; rekabet yasağı ağırlaştırılmış veya tüm ortakları kapsayacak biçimde genişletilmiş ise, bu husus, önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım hakları ile sözleşme cezasına ilişkin koşullara da belirtilir. ” denildiğini, Limited şirketlerin hisse deviri sözleşmeleri noter tarafından onaylanmaz ise geçerli hale gelmeyeceğini, davaya mesnet geçerli bir evrak olmadığını, davanın reddinin hukuka ve yasaya uygun olduğunu, dolayısıyla onanması gerekirken bozulup davanın kabul edilmesinin isabetsiz olduğunu, kamu düzenini ve hukuki güvenlik prensibini ihlal ettiğini, bariz hukuka aykırılıktan yargılamanın yeniden yapılması gerektiğini, Davacı vekili tarafından yine dilekçesinin ikinci maddesinde “… 09.01.2012 tarihli noter onaylı devir sözleşmesini dilekçemiz ekinde sayın mahkemenize sunuyoruz…” denildiğini, ancak sunulan belgenin şirketin karar metni olduğunu, işbu durumda davacı vekilinin davasına konu protokol olarak bahsettiği ancak üzerinde açıkça karar yazan hisse devri sözleşmesinin usulüne uygun olarak yapılmadığını, davacı vekilinin açılan davanın ve icra takibinin konusu olan belgenin karar belgesi olduğunu gözden kaçırdığını, karar belgesine davacı vekili tarafından sehven protokol dendiğinin düşünüldüğünü, bu kadar açık bir belgenin mahkemeyi yanıltmak için protokolmüş gibi gösterilmesinin mümkün olmayacağını, kaldı ki alınan kararlarda şekil ve esas olarak hukuka aykırı olduğunu, hal böyle iken işbu belgenin hükme esas alınarak ilk derece mahkemesi kararının bozulup davanın kabulüne karar verilmesi yargılamanın iadesini gerektirdiğini, Öte yandan, davaya mesnet tüm belgeler geçersiz olduğu gibi müvekkillerinin bu araçları devir etme yetkileri ve imkanları da bulunmadığını, zira bu araçlar fiilen ve hukuken halen davacının elinde olduğunu, ayrıca araçlar üzerinde birçok takyidat bulunduğundan araçların devredilmesinin mümkün olmadığını, işbu araçlar zaten müvekkillerine teslim edilmediğini, araçlar müvekkillerine teslim edilmediği için davacının 75.000,00.TL isteme hakkı da bulunmadığını, Sözleşmelerin geçerli olabilmesi için belirli şartların olması gerektiğini, sözleşme objektif, sübjektif ve T.B.K.’ya uygun olması gerektiğini, davaya konu hisse devri sözleşmesinin 3. maddesinde “… Şirketin hisselerine düşen araçları (dört araç) 1 ay içerisinde … Ambarına devretmeyi taahhüt eder. Eğer bu süre içinde devir yapılmaz ise bu araçları alıp yerine 75.000,00 TL’lik senet vermeyi taahhüt eder….” denildiğini, sözleşme de araç terimi açıkça belirtilmediğini, araç manasından her türlü araç çıkmakta olduğunu, sözleşmede ki edimin yerine getirilebilmesi için objektif olunması gerektiğini, diğer bir husus sözleşmede bahsi geçen araçların … Ambarı şirketinde olduğunun açık olduğunu, sözleşmede “… bu araçları alıp yerine…” ifadesi kullanıldığını, bugüne kadar davacı tarafından araçların geri verildiğine dair bir beyanda bulunulmadığını, araçlar müvekkiline verilmediği ve halen davacının kullanımında olduğu için müvekkillerinin bir borcu bulunmadığını, ayrıca hangi araçlar için bu sözleşmenin yapıldığı da belirsiz olduğunu, Davacı vekili tarafında istinaf dilekçesinin 4.maddesinde mahkemeyi yanıltmak amacıyla; “…. sözleşmeye konu 4 aracın 1 ay içerisinde, davacı müvekkil şirkete devredileceği veya 75.000 – TL bedelli senedin davalılar tarafından davacı şirkete verileceği….” denildiğini, davacı taraf sözleşme metnini resmen tahrif ettiğini, zira hisse devri sözleşmesinde “Şirketin hisselerine düşen araçları (dört araç) 1 ay içerisinde … Ambarına devretmeyi taahhüt eder. Eğer bu süre içinde devir yapılmaz ise bu araçları alıp yerine 75.000,00 TL’lik senet vermeyi taahhüt eder…” yazdığını, sözleşmede veya ibaresi kullanılmadığını, Yine davacı vekilinin istinaf dilekçesinin 4. maddesinde ” 6102 Sayılı TTK ‘nun 595. maddesine uygun olarak imzaları noterce onaylanmış devir sözleşmesine ek olarak taraflar arasında düzenlenen 31.12.2011 tarihli adi yazılı sözleşme,” denildiğini, 09/01/2012 tarihli noter evrakına ek olarak 31.12.2011 tarihinde sözleşme yapıldığını davacı vekilinin sehven söylediğinin düşünüldüğünü, belgelerin tarihlerinin açık olduğunu, 2012 yılında noter onaylı bir karar için 2011 yılında ek yapılamayacağını, bir karara ek yapılabilmesi için kararın alınmış olması gerektiğini, alınmayan karar için ek yapıldığı iddiasının mesnetsiz ve mahkemeyi yanıltmaya yönelik olduğunu, beyanları karara esas alınan karşı yanın gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu, hal böyle iken işbu beyanların hükme esas alınarak ilk derece mahkemesinin kararının bozulup davanın kabulüne karar verilmesi yargılamanın iadesini gerektirdiğini, Davacı vekilinin vermiş olduğu istinaf dilekçesinde ki mahkemeyi yanıltıcı beyanları düzelttiğinde davacı vekili tarafından yerel mahkeme kararının hukuka ve yasaya aykırılığını iddia edeceği bir hususun kalmadığının görüleceğini, dolayısıyla BAM 13. Hukuk Dairesi’nin 2019/2509 Esas, 2021/1819 Karar sayılı kararı ile lehine karar verilen taraf karara tesir edecek surette hileli davranışta bulunduğu, dürüstlük prensibine aykırı hareket ettiğini, haliyle HMK nın 375. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi kapsamında yargılamanın iadesinin istenebilmesinin mümkün olduğunu, bu noktadan hareketle, karşı yanın yanıltıcı beyanları hükme esas alınarak ilk derece mahkemesinin kararının bozulup davanın kabulüne karar verilmesi yargılamanın iadesini gerektirdiğini, Öte yanda Limited şirket hisse devrinin: yazılı limited şirket hisse devir sözleşmesi, sözleşmedeki imzaların noter tarafından onaylanması, istisnaları olmakla birlikte genel kurul onayı, tüm şartlar yerine getirildikten sonra bir tescil ve pay defterine kayıt işlemi söz konusu olacağını, Bu koşullara ilişkin kanunun hükümleri emredici nitelikte olduğunu, emredici nitelikteki hükümlere aykırı herhangi bir şey kararlaştırılamayacağı gibi bu nitelikteki hükümlerin temini kamu düzeninden olduğunu, ancak davaya konu sözleşme bu kanunun emredici nitelikteki hükümlerine aykırı olduğunu, noterde yapılmadığını, dolayısıyla bu sözleşmenin fer’i olarak belirlenen cezai şartta geçersiz olduğunu, haliyle davanın reddi gerekirken karşı yanın yanıltıcı beyanları hükme esas alındığını ve kararın bozularak davanın kabulüne karar verildiğini, İleri sürerek, İstanbul BAM 13. Hukuk dairesinin 2019/2509 Esas, 2021/1819 Karar sayılı kararına istinaden yargılamanın yenilenmesine, yerel mahkemenin 12/09/2019 gün ve 2018/959 Esas, 2019/772 Karar sayılı hukuka ve yasaya uygun kararının onanmasına, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin isitinaf eden davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12/09/2019 tarih ve 2018/959 Esas 2019/772 Karar sayılı kararına karşı davacı tarafından istinaf yoluna başvurulduğu ve dairemizin 15/12/2021 tarih ve 2019/2509 Esas – 2021/1819 Karar sayılı kararı ile davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır. Yargılamanın yenilenmesi istenilen dosyada nihai karar dairemizce verilmiş ise de; dosya esasen Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin dosyasıdır. Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşmiş bir kararda ağır hukuki hatalar olma ihtimaline binaen kabul edilen bir olağanüstü kanun yoludur. Hem doktrinde hem de 31.03.1937 tarih, 1/13 sayılı ve 23.05.1956 tarih, 8/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararlarında yargılamanın yenilenmesi ayrı bir dava olarak kabul edilmektedir. Uygulamada yargılamanın yenilenmesi talep edildiğinde ayrı bir esasa kaydedilerek, HMK hükümlerine göre yargılama yapılmaktadır. Yargılamanın yenilenmesinin kabul edilmesi halinde verilecek karar, yenilik doğurucu bir karar olarak eski hükmü kaldırdığından, yargılamanın yenilenmesi olağanüstü bir kanun yolu olarak ifade edilse de müstakil bir dava olarak kabul edilmek zorundadır. Yargılamanın yenilenmesi, ancak maddi ve şekli anlamda kesinleşmiş kararlara karşı gidilebilen bir olağanüstü kanun yolu ve ayrı bir dava olduğu kabul edilmelidir. Ayrı bir davada verilecek kararın da ilk davadan bağımsız kanun yoluna tabi olduğu sonucu da kendiliğinden çıkmaktadır. Nitekim, Medeni Usul Hukuku, 15. Baskı, Cilt 3’de Pekcanıtez, 2346 sayfada “Yargılamanın iadesi talebi bir dava olarak açılıp görüldüğünden, dava hakkında mahkemenin verdiği karara karşı süresi içerisinde diğer koşulların da bulunması halinde olağan kanun yollarına başvurulabilir.” denilmektedir. Aynı şekilde İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku (Ağustos 2016. Sayfa 804) adlı eserde Prof. Dr. Baki Kuru “yargılamanın iadesi davası sonucunda verdiği karar istinaf edilebilir.” şeklinde konuyu açıklamış bulunmaktadır. Yeni bir dava niteliğinde olan yargılanmanın yenilenmesinde istinaf kanun yolunun atlanması halinde yürürlükte olmasına rağmen tarafların iki dereceli kanun yolu sisteminden faydalanamaması sonucu ortaya çıkmaktadır. Tartışmalı hallerde taraflara daha ziyade başvuru hakkı tanıyan ve hak arama özgürlüğünün önünü açacak nitelikte yorumlara üstünlük tanınması gerekmektedir. HMK’ nın 341 maddesinde istinaf mahkemelerinin görevli yasada sınırlı olarak sayılmış olup müstakil, ilk derece mahkemesi sıfatı ile görülmesi gereken davalar da aynı şekilde sınırlı olarak belirlenmiş olup, yargılamanın yenilenmesine ilişkin davalara bakma konusunda Bölge Adliye Mahkemeleri görevlendirilmemiştir. 6100 sayılı HMK’ nun 1. maddesine göre; mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Müstakil yeni bir dava mahiyetindeki yargılamanın yenilenmesi davasının ilk derece mahkemesi olarak Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülmesi yasa gereğidir. Bölge Adliye Mahkemesi ancak istinaf olunan kararları incelemekle görevlidir. Nitekim Bölge Adliye Mahkemelerindeki uygulama da bu yönde olup örnek olarak Dairemizin 2018/857 E-2019/792 K. sayılı kararı belirtilebilir. Bu karar, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin kısmen kabul ile sonuçlanan 12/12/2016 tarih ve 2015/157 E-2016/863 K sayılı kararının istinaf edilmesi üzerine İstanbul BAM 14.H.D’nin 10/04/2017 tarih ve 2017/121 E-2017/137 K. sayılı kararı ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden karar verilmesi üzerine, yargılamanın yenilenmesi talebiyle Bakırköy 5. ATM’de açılan ve Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 16/04/2018 tarih ve 2018/146 E-2018/434 K sayılı kararıyla sonuçlanan kararın istinaf incelemesi sonucunda verilmiştir. Açıklanan nedenlerle; Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/959 Esas -2019/772 Karar sayılı dosyasına yönelik olarak talep edilen yargılamanın yenilenmesi talebinin müstakil yeni bir dava olması nedeni ile ilk derece mahkemesi dosyası olarak Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülmesi gerekmekle; HMK 341 maddesi uyarınca dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/959 Esas 2019/772 Karar sayılı dosyasının HMK’nın 341 maddesi uyarınca mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 2-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/03/2022 tarihinde HMK 341 ve 352 maddeleri uyarınca kesin olarak oy birliği ile karar verildi.