Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/247 E. 2023/429 K. 14.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/247
KARAR NO: 2023/429
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/11/2021
DOSYA NUMARASI: 2021/778 Esas – 2021/1110 Karar
DAVA: Tanıma Ve Tenfiz
KARAR TARİHİ: 14/03/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … ile davalı … arasında karşılıksız çek sebebi ile Ürdün Haşimi Krallığında görülen … no’lu davanın sonucunda Hukuki Karar olarak;”Mahkeme, davalıyı şahsi olarak isnad edilen suçu işlediği tespit edilmiş ve Ticaret Kanunu’nun 263 ve 278. Maddeleri hükümlerince, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 161 ve 166. Maddeleri hükümlerince ve Baro Kanununun 46. Maddesi hükümlerince davalıyı 106.200,00Dinar (Yüzaltıbinikiyüzdinar) ücret, vekalet ücreti ve çekin muhatap bankaya sunulduğu tarihten ödeme tarihine kadar olan süredeki yasal faizi olarak hesaplanan 1000(bin)dinarı ödemekle yükümlü kılmıştır.” denilerek toplamda 107.200,00 Dinarı alacaklıya ödemesine hükmedildiğini, söz konusu kararın 30.12.2015 tarihinde verilmiş olup kesinleştiğini, bahse konu alacak bedeline dair yabancı mahkemece verilen ve kesinleşme şerhli kararın Arapça aslı ve Türkçe Onaylı çevirisi ekte mevcut olup Resmi Gazete 5.6.1975 Tarihli 15347 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Haşimi Ürdün Krallığı Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İlişkileri Düzenleyen Sözleşme ile mütekabiliyet bulunduğunu, dava konusu bedelin icrai nitelikte bir alacak olması sebebi ile Tanıma ve Tenfiz için MÖHUK madde 54 gereği tüm şartları sağladığını, dava konusu bedelin geçerli bir karşılıksız çekten kaynaklandığını ve borçlu şahsın Türkiye’de mevcut bulunan mallarını kaçırma ve ülkeden kaçma şüphesinden dolayı ihtiyati tedbir talep ettiklerini belirterek, Ürdün Haşimi Krallığının Mahkeme ve Yürütmeye ve hüküm vermeye yetkili hakimi … tarafından verilen; çek bedeli 106.200,00 Dinar ve yasal faizi 1000,00 Dinar olmak üzere toplamda 107.200,00 Dinarı ödemeye hükmedilen davalı hakkındaki icrai kararın Türkiye’de tanınması ve tenfizine, davalının Türkiye’de bulunan mallarına ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın hukuki gerekçe ve HMK 114 madde gereği hukuki yarar taşımadığını, dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, davacı vekilinin uygulanmasını talep ettiği kararın, Türk yargı sisteminde İhtiyati haciz denilen ve yargılama sistemimizde değişik iş olarak görülen 2004 sayılı yasanın 257. maddesini kapsayan hükme benzer şekilde verildiğinin görüldüğünü, mahkemeye sunulan karar müvekkilinin yokluğunda açıkça savunma hakkı kısıtlanarak verildiği için Türk Kamu hukuku düzenine aykırı bir karar olduğunu, bu nedenle tanınması ve tenfizinin yapılamayacağını, her iki tarafın da Irak uyruklu olduğunu, buna rağmen kararın tarafların hukukuna aykırı olarak Ürdün’den alındığını, davacı tarafın karşılıksız çeke dayanarak alacak için bahsi geçen mahkemeden ihtiyati haciz niteliğinde karar aldığını ve mahkemeye sunulan evraklardan da anlaşılacağı üzere haksız ve yersiz olarak müvekkilin bilgisi dışında Ürdün’de bulunan gayrimenkullerine el koyduğunu, buna rağmen müvekkilini haksız yere taciz etmeye devam ettiğini, T 2015 yılında verildiği ve kesinleştiği belirtilen ve hükümden düşen kararın tanınması ve uygulanması Türk yargısından istenemeyeceğini, 05.10.1961 tarihli Lahey Sözleşmesinin 3. ve 4.maddelerinde tanımlanan şekilde ilamın aslına uygun olduğunun teyidi için onay şerhinin belgenin verildiği devletin yetkili makamlarınca karara işletilmesi, bundan sonra tercümenin orada bulunan Türk yetkili makamlarınca tasdikinin sağlanması gerektiğini, mahkemeye ibraz edilen tercümenin MÖHK ve Lahey sözleşmesine aykırı olarak Ürdün’de bulunan yetkili Türk makamlarınca tercüme edilmediğinin ortada olduğunu, yapılan tercümenin Bakırköy … Noterliği … yevmiye numaralı 22 Eylül 2021 tarihli yetkisiz bir tercüme olduğunu, mahkemeye sunulan diğer evrakların da tercümesinin yapılmadığını belirterek, davanın reddine, müvekkilinin davadan açıkça zarar görme ihtimali yüzünden davacının teminat göstermesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/11/2021 tarih ve 2021/778 Esas – 2021/1110 Karar sayılı kararı ile; “… Mahkememizde açılan tanıma ve tenfızi istenen Ürdün Haşimi Krallığı Mahkemesinin 2015/10724 nolu dosyadan verilen 30/12/2015 tarihli Ürdün Haşimi Krallığının Mahkeme ve Yürütmeye ve hüküm vermeye yetkili hakimi … tarafından verilen kararının tanınması ve tenfizine yöneliktir. Bu kararın verildiği ülke usul hukukuna göre verilmiş ve usulünce kesinleşterilmiş bir ilam olduğu, 5718 sayılı MÖHUK 54. maddesinde belirtilen tenfız şartlarını taşıdığı davalıya tebligat yapılmasına rağmen kararın verildiği ülkedeki mahkemeye katılmadığı anlaşılmış ayrıca Konsolosluk ve resmi makamlarca kararın kesinleştiği tasdik edilmiş ve tercüme evrakları karar aslı dosyaya sunulmuş olmakla şeklen şartları haiz iş bu yabancı mahkeme kararının uygulanmasının Türk kamu düzenine aykırı sonuçlar doğurmadığı anlaşıldığından Ürdün Haşimi Krallığı Mahkemesinin 2015/10724 nolu dosyadan verilen 30/12/2015 tarihli kararının tanınması ve tenfizine, davacı tarafın ihtiyati haciz talebinin kabulü ile; İİK.nun 257/1 maddesi gereğince alacaklının 1.335.379,68 TL alacağının tahsilinin ifası için kanuni kısıtlamalar da gözetilerek borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz malları ve alacaklarıyla diğer haklarının borca yeter miktarının İ.İ.K’nunda belirtilen muayyen tahditler dairesinde ihtiyaten haczine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KABÜLÜNE, Ürdün Haşimi Krallığı Mahkemesinin 2015/10724 nolu dosyadan verilen 30/12/2015 tarihli Ürdün Haşimi Krallığının Mahkeme ve Yürütmeye ve hüküm vermeye yetkili hakimi … tarafından verilen; çek bedeli 106.200,00 Dinar ve yasal faizi 1.000,00 Dinar olmak üzere toplamda 107.200,00 Dinarı ödemeye hükmedilen davalı hakkındaki icrai kararın TANINMASINA VE TENFİZİNE, 2-Davacı tarafın ihtiyati haciz talebinin kabulü ile; İİK.nun 257/1 maddesi gereğince alacaklının 1.335.379,68 TL alacağının tahsilinin ifası için kanuni kısıtlamalar da gözetilerek borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz malları ve alacaklarıyla diğer haklarının borca yeter miktarının İ.İ.K’nunda belirtilen muayyen tahditler dairesinde İHTİYATEN HACZİNE, 3-İİK’nun 259/2 maddesi uyarınca alacak ilama bağlı olduğundan teminat alınmasına yer olmadığına, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; Mahkemenin gerekli incelemeleri yapmadan karara vardığını, mahkemenin yine MÖHUK’un kendisine vermediği yetkiyi kullanarak henüz kesinleşmemiş dava için karar verdikten, dosyadan el çektikten sonra ihtiyati haciz kararı verdiğini, Görev yönünden 51 madde gereği Asliye Hukuk Mahkemesi görevliyken Ticaret Mahkemesi’nin davaya baktığını, Tanıma ve tenfiz kararları tespit niteliğinde kararlar olduğu halde nispi harç alındığını, davacı vekiline nispi vekalet ücreti takdir edildiğini,Davacı tarafından mahkeme tarafından belirlenen harcın dosyaya yatırılmadığını, harcın müvekkil tarafından yatırıldığı dosyada mevcut olmasına rağmen aynı harcın müvekkilinden tahsilinin istenmesinin de eksik inceleme ile karar verildiğini gösterdiğini, HMK 114 ve 115 kapsamında mahkeme kararının aslının ve kesinleştiğine dair kararın dosyada mevcut olmadığını, tercüme belgeler incelendiğinde bu konuda sorumluluk kabul edilmediği yönünde beyanların olduğunu, Davanın hukuki gerekçe ve HMK 114 madde gereği hukuki yarar taşımayan bir dava olduğunu, dava şartı yokluğundan haksız ve yersiz davanın reddi gerekirken eksik inceleme ile kabul kararı verildiğini, mahkemenin kabul ettiği kararın, Türk yargı sisteminde İhtiyati haciz denilen ve yargılama sisteminde değişik iş olarak görülen 2004 sayılı yasa gereği 257 maddesini kapsayan hükme benzer şekilde verildiğinin görüldüğünü, Mahkemeye sunulan kararın müvekkilinin yokluğunda açıkça savunma hakkı kısıtlanarak verildiğini, Türk Kamu Hukuku düzenine aykırı bir karar olduğunu, bu nedenle tanınması ve tenfizinin yapılamadığını, her iki tarafın da Irak uyruklu olduğunu, buna rağmen kararın tarafların hukukuna aykırı olarak Ürdün’den alındığını, bu konuda açıkça 5718 54 maddesi gereği karara itiraz ettikleri sabitken davanın kabul edildiğini, bu konudaki itirazlarının değerlendirilmediğini,Davacı tarafın karşılıksız çeke dayanarak alacak için bahsi geçen mahkemeden ihtiyati haciz niteliğinde karar aldığını ve mahkemeye sunulan evraklardan da anlaşılacağı üzere haksız ve yersiz olarak müvekkilinin bilgisi dışında Ürdün’ de bulunan gayrimenkullerine el koyduğunu, buna rağmen müvekkilini haksız yere taciz etmeye devam ettiğini, Türk Hukuk Sistemi’nde ihtiyati haciz kararlarının 7 gün içerisinde icraya konu edilmediğinde hükümden düşeceğini, 2015 yılında verildiği ve kesinleştiği belirtilen ve hükümden düşen kararın tanınması ve uygulanmasının Türk yargısı’ndan istenemeyeceğini, Müvekkilinin kararın verildiği tarihte Ürdün’de bulunmadığı hususunun ekte sundukları pasaportundan da açıkça belli olduğunu, müvekkilin yasal savunma hakkı engellenerek gıyabında karar verildiğini, kararın uygulanamayacağını, tenfizin şartlarının 54. maddede düzenlendiğini, Davanın adil olarak yargılama yapılmasını gerektirdiğini, müvekkilinin savunma hakkının açıkça ihlal edildiğini, tanıma ve tenfizin yasal olarak şartlarının mevcut olmadığını, 6100 sayılı HMK.’nun 27. maddesine göre; hukuki dinlenilme hakkının Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde belirtilen ve düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru ve sonucu olduğunu, kişinin kendisinden habersiz olarak verilen kararı temyiz etme hakkının varlığını ortadan kaldırmanın adil yargılanma hakkının doğal bir sonucu olan “temyiz etme hakkının” ve adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu, bahsi geçen kararda müvekkilinin davaya karşı savunmasının bile kararın gıyabında verilmiş olmasından açıkça ortada olduğunu, Davacının, müvekkilinin iş ortağı olduğunu, müvekkilinin aleyhine tenfizi istenen kararın verildiği tarihte ve öncesinde Ürdün’de bulunmadığını, yurt dışında ikamet ettiğini bildiğini, kötü niyetli olarak müvekkilinin yokluğunda savunma hakkı ihlal edilerek haksız bir karar aldırdığını, kararı temyiz etmesinin de engellendiğini, bu nedenle bahsi geçen kararın tenfize konu olamayacağını, haksız olarak müvekkilinin Ürdün’de bulunan mal varlığının tümüne alacaklı olduğu iddia edilen meblağ üzerinde işlem yapıldığını, davacı vekilinin mahkemeye sunduğu cevaba cevap dilekçesinde de bu durumu ikrar ettiğini, fakat mahkeme tarafından bu konuda değerlendirme yapılmadığını, eksik inceleme ile açıkça hak kaybına neden olacak şekilde karar verildiğini, Bu davayı açmakta davacının hukuki menfaati olmadığını, Haşimi Krallığında görülen 2015/10764 No’lu davanın sonucunda Hukuki Karar olarak; ”Mahkeme, davalıyı şahsi olarak isnad edilen suçu işlediği tespit edilmiş ve Ticaret Kanunu’nun 263 ve 278. Maddeleri hükümlerince, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 161 ve 166. Maddeleri hükümlerince ve Baro Kanununun 46. Maddesi hükümlerince davalıyı 106.200,00Dinar (Yüzaltıbinikiyüzdinar) ücret, vekalet ücreti ve çekin muhatap bankaya sunulduğu tarihten ödeme tarihine kadar olan süredeki yasal faizi olarak hesaplanan 1000(bin)dinarı ödemekle yükümlü kılmıştır.” denilerek toplamda 107.200,00 Dinar’ı alacaklıya ödemesine hükmedildiğini, bahsi geçen kararın teknik anlamda ilam niteliğinde olmadığını, bu nedenle tanınması ve tenfizinin istenemeyeceğini, ( ” Kamu düzenine ilişkin olarak, Devletler Özel Hukuku’nda ve iç hukukta da farklılık bulunduğunu görmekteyiz. MÖHÜK’ün 5. maddesinde, yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmün Türk kamu düzenini açıkça aykırı olması halinde uygulanmayacağı belirtilmiştir. Maddede, kamu düzenini açıkça aykırılığın aranması ile yasa koyucu bu konuda da kamu düzenine aykırılığın dar yorumlanmasını amaçladığını söyleyebiliriz. Somut bir olaya uygulanan yabancı hukukun, ortaya çıkaracağı sonuç, kamu düzeninin içeriğine ilişkin unsurlar açısından, tahammül edilmez bir durum ortaya çıkaracaksa, yabancı hukukun kamu düzenini açıkça ihlal ettiği kabul edilerek yabancı hukuk uygulanmaz (Şanlı, Cemal; Milletlerarası Özel Hukuk, V. Kitapçılık, İstanbul 2014, s. 74)” ) 05.10.1961 tarihli Lahey Sözleşmesinin 3. ve 4. maddelerinde tanımlanan şekilde ilamın aslına uygun olduğunun teyidi için, onay şerhinin belgenin verildiği devletin yetkili makamlarınca karara işletilmesi, bundan sonra tercümenin orada bulunan Türk yetkili makamlarınca tasdikinin sağlanması gerektiğini, mahkemeye ibraz edilen tercümenin MÖHUK ve Lahey sözleşmesine aykırı olarak Ürdün’de bulunan yetkili Türk makamlarınca tercüme edilmediğini, yapılan tercümenin Bakırköy … Noterliği’nin … yevmiye numaralı 22 Eylül 2021 tarihli yetkisiz bir tercüme olduğunu, usul ve yasaya aykırı verilen kararın ve ihtiyati haciz kararının istinaf edilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunu uyarınca yabancı ülke mahkeme kararının tanınması ve tenfizi talebi istemine ilişkindir. Mahkemece, Ürdün Haşimi Krallığı Mahkemesinin 2015/10724 nolu dosyadan verilen 30/12/2015 tarihli Ürdün Haşimi Krallığının Mahkeme ve Yürütmeye ve hüküm vermeye yetkili hakimi … tarafından verilen; çek bedeli 106.200,00 Dinar ve yasal faizi 1.000,00 Dinar olmak üzere toplamda 107.200,00 Dinarı ödemeye hükmedilen davalı hakkındaki icrai kararın tanınmasına ve tenfizine karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)’un İkinci Kısmının İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. Kanunun 50 ilâ 57.maddeleri “tenfiz” e, 58 ile 59.maddeleri ise “tanıma”ya ilişkindir.5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hakkında Kanun’un 51/I. maddesinde, “Tenfız kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir.” düzenlemesi mevcut olup, asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğundan bahsedilmemektedir. 6102 Sayılı TTK’nun 5/3. maddesinde de “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükmünü haizdir. Somut olayda tanınması ve tenfizi istenen yabancı mahkeme kararınına konu alacak karşılıksız çekten kaynaklandığından ticari nitelikteki bir uyuşmazlığa ilişkindir. Bu durum karşısında, söz konusu yabancı mahkeme kararının tenfizine ilişkin davada görevli mahkeme ticaret mahkemeleri olup, bu yönde ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde değildir.Davalı vekili, Ürdün Haşimi Krallığı Mahkemesinde, savunma hakkının kısıtlandığı ve gıyabında yargılamaya devam edilerek, karara bağlandığını istinaf sebebi olarak göstermiştir. MÖHUK. 54/1-ç maddesinde; “O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfizi istenen kişi hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması” hükmüne yer verilmiştir. İbraz edilen duruşma tutanaklarına göre, davalının adreste bulunamadığına dair tutanak ile tespiti üzerine iki kez ilanen tebligat yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu hali ile, davalının savunma hakkının kısıtlandığı ve bu sebeple tenfizi istenen kararın kamu düzenine aykırılık oluşturduğu yönündeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir.Yine mahkemece Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/19-930 Esas 2019/812 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere nispi harç ve vekalet ücretine hükmedilmesinde usule aykırılık bulunmadığı gibi dosya kapsamı ve verilen kararın sonucuna göre İİK 257. madde kapsamında ihtiyati haciz koşullarının oluştuğu, ileri sürülen istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 91.219,78 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından yatırılan 22.805,3‬ TL (59,30TL+22.746,00TL) harcın mahsubu ile bakiye 68.414,48‬ TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 14/03/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.