Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/237 E. 2022/426 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/237
KARAR NO: 2022/426
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/03/2018 ( Tavzih Kararı )
NUMARASI: 2017/245 Esas – 2018/234 Karar
DAVA: Alacak (Acentalık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/03/2022
Dairemizden verilen 15/05/2019 tarih ve 2018/822 Esas – 2019/747 Karar sayılı karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23/11/2021 tarih ve 2020/4476 Esas – 2021/6481 Karar sayılı ilamı ile oy çokluğu ile bozulmakla, dosyanın Dairemizin yukarıdaki esasına kaydı ile duruşmalı olarak yapılan incelemesi sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalılardan … arasında 01.01.2013 tarihli bayılık sözleşmesi ile buna ek Pazarlama Destek Sözleşmesi (MAP sözleşmesi) ve Satış Genel Hüküm ve Koşulları (GHK) imzalandığını, davalı şirketin sözleşme kapsamında … yetkili servisi statüsünde olduğunu ve statüyü koruyacağını taahhüt ettiğini, ancak davalının … yetkili servis statüsünü kaybettiğini, MAP sözleşmesinin 5. maddesinin 2. fıkrası uyarınca bu durumda müvekkilinin sözleşmeyi fesih hakkının doğduğunu, ayrıca davalı şirketin o tarih itibarıyla 58.533,80 TL muaccel hale gelmiş ürün bedeli borcu olduğunu, GHK’nin 12.1 maddesinin bu durumda müvekkiline sözleşmeyi feshetme hakkı verdiğini, bunun üzerine müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini, diğer davalıların asıl borçlu şirketin sözleşmeden doğan borçlarına karşılık müteselsil kefil olduklarını, davalıların, müvekkili ile aralarındaki sözleşmeden kaynaklı yükümlülükleri yerine getirmediklerini, davalı şirket ile diğer davalı … tarafından cevabi ihtarname ile müvekkiline böyle bir borcun bulunmadığını belirtiklerini, bunun üzerine müvekkilinin 235.505,00.TL bedelli teminat mektubunu nakde çevirerek, 111.480,45.TL bakiye yatırım tutarı, ödenmemiş tutar için kesilen kur farkı alacağı 102.458,36.TL ve cari hesap alacağından da 21.566,19.TL’sini tahsil ettiğini, cari hesap alacak bakiyesinin 36.967,61.TL kaldığını, yanlar arasındaki sözleşmenin haklı nedenle feshine bağlı olarak, muaccel hale gelen bakiye 36.967,61.TL ile 92.463,61 USD cezai şart alacağının 16.06.2014 tarihinden itibaren başlatılacak ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar tarafından cevap dilekçesi sunulmadığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 15/03/2018 tarih 2017/245 Esas 2018/234 sayılı kararında; “dava sözleşmeden doğan alacak davasıdır. Davacı müteselsilen kefil oldukları gerekçesiyle davalılar … ve … ye de dava yöneltilmiş ise de; dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan BK. mad. 583/1 gözetildiğinde aktedilen kefalet sözleşmesinin şekli unsurlarının bulunmadığı, bu durumda bu davalıların kefil sıfatıyla sorumlu olmadıkları sonucuna varıldığı, dosyada bulunan ve gerekçeli bulunarak hükme esas alınan ancak davalının … yetkili servis statüsünü kaybedip kaybetmediğinin açık olmadığı yönündeki görüşüne itibar edilmeyen 3.11.2017 havaleli bilirkişi raporu, dosyada bulunan … Ltd. Şti. yanıtı dikkate alındığında, davalının … yetkili servis statüsünü kaybettiği dolayısıyla davacının bu yöndeki talebinin yerinde olduğu, GHK sözleşmenin 12.1 no.lu maddesi, MAP sözleşmenin 5. maddesi gözetilerek davacının haklı fesih gerçekleştirilmiş olduğu, alınan 8.2.2018 tarihli rapordan davacının cezai şart alacağının 92.461,52 USD, cari hesap alacağının 35.864,54 TL olduğu, tüm dosya içeriğinden davacının davalının opel yetkili servisi niteliğini kaybettiği iddiasıyla sözleşmenin haklı fesihden kaynaklı 92.461,43 USD cezai şart ve 36.967,61 TL cari hesap alacağı olmak üzere toplam 237.220,57 TL talepte bulunduğu, dosyada bulunan … yevmiye no.lu ihtarname uyarınca davacının (davalının kapattığı 30661,48 USD düşüldükten sonra) 92.461,52 USD alacağının 16.6.2014 den itibaren 3095 s.y. gereğince değişen oranlarda faiz talep edilebileceği tespit edildiği…”gerekçesi ile, Davanın davalılar … ve … yönünden reddine, Davacının davalılardan … Ltd. Şti. ne yönelik cezai şart alacağının taleple bağlı kalınarak 92.461,43 dolar üzerinden fiili ödeme tarihindeki kurdan ve cari hesap alacağının kısmen kabulü ile 35.864,54 TL nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle bu davalıdan alınmasına, yargılama harçları ile kabul ve red oranına göre hesaplanan giderlerin davalı şirketten tahsiline, davacı lehine takdir edilen vekalet ücretinin davalı şirketten tahsiline karar verilmiş, Haklarında dava reddedilen davalılar … ve … yönünden vekalet ücretine hükmedilmemiştir. Bunun üzerine davalılar … ve … vekili lehlerine vekalet ücreti hükmedilmesi için kararın tavzihini talep etmiş, mahkemece tavzih talebi kabul edilerek 28/03/2018 tarihli ve mahkemenin 15/03/2018 tarih 2017/245 E., 2018/234 K. sayılı kararının hüküm fıkrasının 4 nolu kısmına “.. diğer davalılar … ve … lehine 2.180 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine..” şeklinde madde eklenmek suretiyle kararın tavzihine karar verilmiş, davalılar … ve … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar … ve … vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel Mahkeme tarafından 15.03.2018 tarihli ilamda müvekkilleri … ve … lehine davanın reddine karar verildiği, fakat herhangi bir vekalet ücretine hükmedilmediğini, 23.03.2018 tarihli dilekçe ile vekalet ücretine hükmedilmesi hususunda tavzih talebinde bulunulduğunu ve 28.03.2018 tarihli tavzih kararı ile de davalılar … ve … lehine 2.180,00-TL vekalet ücretine hükmedilmesine karar verildiğini, Yerel Mahkeme tarafından lehlerine verilen maktu vekalet ücretinin hukuka aykırı olduğunu, zira yerel mahkeme tarafından müvekkili … ve … lehine verilen ret kararının esasa ilişkin nihai karar olup, buna göre tarafları lehine AAÜT 3. kısmı uyarınca hesaplanacak vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay’ın 2013 tarihli kararında da “…Davalı vekilinin temyizine gelince, davalı yanın temyizi vekalet ücretine yöneliktir. Mahkemece akdin fesih edilmediği ve geçerli olduğu gerekçesiyle verilen davanın reddine dair karar esasa ilişkin nihai karar olup davalı yararına nisbi vekalet ücretine hükmedilmek gerekirken yazılı gerekçe ile maktu vekalet ücreti takdiri yerinde görülmemiştir…” şeklinde belirtildiğini, Davacı tarafın, müvekkilleri … ve …’nin müşterek ve müteselsil sorumlu olduklarına ilişkin talepte bulunduğunu, ancak yapılan yargılama sonucunda kefaletin bulunmamasının borcun esası açısından red sebebi olduğunu, şekli bir husus olmadığını, bu durumda red sebebinin husumetten değil esastan olduğunu, davacı tarafın … ve …’nin kefil olup olmadıklarını bilecek durumda olduğunu, zira dava dilekçelerinin 8. maddesinde de davalılardan … ve …’nin kefil sıfatına haiz olduklarını beyan ettiğini bu nedenle hükmedilen maktu vekalet ücretinin yasalara açıkça aykırılık teşkil ettiğini , İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi tarafından hükmedilen 2.180,00.TL maktu vekalet ücretine ilişkin hükmün düzeltilerek hukuka uygun olan nispi vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemizin 15/05/2019 tarih ve 2018/822 Esas – 2019/747 Karar sayılı kararı ile; ” Dava sözleşmenin haklı nedenle feshine dayalı cezai şart alacağı ile bakiye açık hesap alacağının tahsili davasıdır. Davacı, davalı şirket ile aralarında imzalanan bayılık sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, sözleşme gereğince cezai şart alacaklarının doğduğunu, ayrıca açık hesaptan kalan bakiye alacaklarının bulunduğunu, borcun ödenmediğini, diğer davalıların söz konusu borçtan müteselsil kefil sıfatı ile sorumlu olduklarını belirterek alacağın tahsilini talep etmiş, mahkemece davalı gerçek kişilerin kefaletinin şekil şartlarına uyulmadığından geçersiz olduğundan bahisle bunlar hakkında açılan davanın reddine, asıl borçlu şirket hakkındaki davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş, verilen kararda haklarında dava reddedilen gerçek kişiler hakkında vekalet ücretine hükmedilmemiştir. Davalı gerçek kişiler vekilinin vekalet ücreti yönünden tavzih talebi üzerine, 28/03/2018 tarihli tavzih talebinin kabulü ile hüküm fıkrasının 4. nolu kısmına “diğer davalılar … ve … lehine 2.180,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine” şeklinde madde eklenmek suretiyle kararın tavzihine karar verilmiş, davalılar … ve … vekili vekalet ücreti yönünden istinaf başvurusunda bulunmuştur. Tefhim yada tebliğ edilen bir kararda değişiklik yapılması 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ na göre iki halde olanaklıdır. Bu hallerden biri HMK. nun 304. maddesinde düzenlenen “hükmün tashihi “, diğeri ise HMK. nun 305. maddesinde düzenlenen “hükmün tavzihi “ dir. HMK. nun 304. maddesinde düzenlenen “hükmün tashihi “ yolu ile “ hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar “ yine 304. maddede belirtilen usul ile düzeltilebilir. Hükmün tavzihi ise HMK. nun 305. maddesindeki düzenlemeye göre hükmün açıklanması veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesidir. Tavzih usulü HMK. nun 306. maddesinde düzenlenmiştir. HMK. nun 305/2. maddesine göre “ hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. “ Somut olayda, mahkemece 15/03/2018 tarihli duruşmada kısa karar verilerek, davalılar … ve … yönünden davanın reddine, diğer davalı şirket yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Gerekçeli karar 16/03/2018 tarihinde yazılmış, gerekçeli kararda haklarında açılan dava reddedilen davalılar … ve … yönünden vekalet ücretine hükmedilmemiştir. HMK’nın 305/2 maddesinde yer alan hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez hükmü gereğince mahkemece gerekçeli kararın hüküm fıkrasında yer verilmeyen vekalet ücreti yönünden tavzih kararı ile hüküm kurulamayacağından davalılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile tavzih kararının kaldırılması gerekmiştir. Davalılar … ve … vekilinin vekalet ücretine ilişkin istinaf başvurusuna gelince, HMK 332/1 maddesinde yer alan “yargılama giderlerine mahkemece resen hükmedilir” hükmü ile HMK’nın 323/1-ğ, 326/1 ve 330/1 maddesi hükümleri gereğince haklarında açılan dava reddedilen ve davada kendilerini vekille temsil ettiren davalılar yönünden vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Mahkemece bu davalılar yönünden açılan dava esastan reddedildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre dava değeri üzerinden nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmesine rağmen mahkemece bu konuda karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının davalılar … ve … yönünden vekalet ücretine yönelik olarak kaldırılmasına, bu davalılar yönünden davanın reddine, diğer davalı yönünden mahkeme kararında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabul ve kısmen reddine, davalılar … ve … lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre nisbi vekalet ücretine hükmedilmesine dair yeniden karar verilmesi gerektiği ” gerekçeleri ile; ” Davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/03/2018 tarih ve 2017/245 Esas – 2018/234 Karar sayılı kararının ve 28/03/2018 tarihli tavzih kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle; 1-Davanın davalılar … ve … yönünden reddine, 2-Davacının davalılardan … Ltd. Şti.’ne yönelik cezai şart alacağının taleple bağlı kalınarak 92.461,43 Dolar üzerinden fiili ödeme tarihindeki kurdan ve cari hesap alacağının kısmen kabulü ile 35.864,54.TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle bu davalıdan alınmasına, 6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 20.183,23.TL vekalet ücretinin davalılardan … Ltd. Şti.’den alınarak davacıya verilmesine, 7-Reddedilen miktar üzerinden davalı … Ltd. Şti.kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 1.113,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan … Ltd. Şti,ye verilmesine, 8-Davalılar … ve … kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine uyarınca hesaplanan 20.183,23.TLvekâlet ücretinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23/11/2021 tarih ve 2020/4476 Esas – 2021/6481 Karar sayılı ilamı ile; ” 1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Dava, cezai şart ile alacağın tahsili istemine ilişkin olup mahkemece davanın, davalı şirket yönünden kısmen kabulü ile davalı şahıslar yönünden reddine karar verilmiştir. Kararda davalı şahıslar yararına vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeni ile davalılar tarafından tavzih isteminde bulunulmuş ve tavzih kararı ile davalılar … ve … yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 15/03/2018 tarihli asıl kararı taraflara tebliğ edilmesine rağmen taraflar istinaf kanun yoluna başvurmamışlardır. Davalı tavzih kararını nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, bu talep üzerine İlk Derece Mahkemesinin taraflarca istinaf edilmeyen asıl kararını kaldırmış ve yeniden hüküm kurmuştur. Ancak İlk Derece Mahkemesinin kararı istinaf edilmemesine rağmen Bölge Adliye Mahkemesince kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesi, İlk Derece Mahkemesinin verdiği 28/03/2018 tarihli tavzih kararını da kaldırmış ise de bu tavzih kararı davacıya tebliğ edilmemiş ve davalının istinafı ile kaldırma kararı verilmiş olup tavzih kararının davacıya tebliği ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden bu yönden verilen kaldırma kararı da doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. ” gerekçeleri ile; ” İlk Derece Mahkemesince, 15.03.2018 tarihli kararla davalılar … ve … aleyhindeki davanın reddine rağmen adı geçen davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle karar henüz tebliğe çıkarılmadan davalılar vekilince 23.03.2018 tarihli dilekçe ile tavzih talebinde bulunulmuş, İlk Derece Mahkemesinin 28.03.2018 tarihli tavzih kararı ile davalılar lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmiş, 15.03.2018 tarihli gerekçeli karar ile 28.03.2018 tarihli tavzih kararı 07.05.2018 tarihinde tüm taraf vekillerine usulüne uygun tebliğ edilmiş, Davalılar vekilince, 25.04.2018 tarihinde, süreç özetlenerek nisbi vekalet ücretine hükmedilmesinin gerektiği gerekçesi ile istinaf kanun yoluna başvurulmuş, Davacı vekilince, istinaf dilekçesine cevap dilekçesinde tavzih kararının usul ve yasaya uygun olduğu bildirilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi’nin 15.05.2019 tarihli kararı ile tavzih yolu ile hüküm fıkrasının genişletilemeyeceği gerekçesiyle tavzih kararı ile 15.03.2018 tarihli kararın kaldırılarak, davalılar … ve … lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilerek yeniden esas hakkında hüküm tesis edilmiştir. Bu kez Bölge Adliye Mahkemesi kararı aleyhine, davacı vekilince davalılar lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle temyiz kanun yoluna başvurulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda yazılı gerekçe ile bozulmuştur. Sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum. Uyuşmazlık, davalılar vekilinin 25.04.2018 tarihli istinaf başvuru dilekçesinin, sadece 28.03.2018 tarihli tavzih kararına mı, yoksa 15.03.2018 tarihli gerekçeli karara mı ilişkin olduğu noktasındadır. Çoğunluk görüşü 25.04.2018 tarihli dilekçenin sadece tavzih kararına yönelik olduğu, 15.03.2018 tarihli gerekçeli kararı içermediği yönünde olup, bu yöne ilişkin bozma kararı tesis edilmiştir. Oysa, davalılar vekili 15.03.2018 tarihli gerekçeli karar ile 28.03.2018 tarihli tavzih kararı tebliği üzerine, istinaf süresi içerisinde lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi istemi ile istinaf kanun yoluna başvurmuş olup, Bölge Adliye Mahkemesince 15.03.2018 tarihli karar kaldırılmak suretiyle davalılar vekilinin istinaf başvurusu kabul edilmiştir. 25.04.2018 tarihli istinaf dilekçesi aynı zamanda 15.03.2018 tarihli kararın istinafı talebini de içermektedir. Davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken, kararın yazılı gerekçe ile bozulmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım. ” karşı oyu ile; ” Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, ” oy çokluğu ile karar verilmiştir. Dairemizce duruşma açılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. 6100 Sayılı HMK’ nın 301/1. maddesi; “Hüküm yazılıp imza edildikten ve mahkeme mührü ile mühürlendikten sonra, nüshaları yazı işleri müdürü tarafından taraflardan her birine imza karşılığında verilir ve bir nüshası da gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir.” hükmünü içermektedir. HMK’nın 301/1. maddesindeki düzenleme dikkate alındığında istinaf incelemesinin yapılabilmesi için, istinafa konu Tavzih Kararının taraflara tebliği zorunludur. Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği üzere; istinafa konu dosya içerisinde ve UYAP sistemi üzerinde yapılan incelemede; Tavzih Kararının davacıya tebliğe gönderildiğine ilişkin dosyada ve UYAP sisteminde herhangi bir belge bulunmadığı görülmekle; İstinafa konu ilk derece mahkemesi Tavzih Kararı’nın dosyanın tüm taraflarına tebliği zorunlu olmakla; tavzih kararının davacıya tebliği yapılmış ise tebligat parçasının dosya içerisine konması, tebligat yapılmamış ise istinafa konu Tavzih Kararının davacıya/ vekiline usulüne uygun olarak tebliğ edilerek ve HMK’ nın 345. ve 347. maddesindeki süreler de dolduktan sonra – davalının istinaf başvurusu bulunduğundan her halükârda – yeniden dairemize gönderilmek üzere dosyanın bu aşamada ilk derece mahkemesine geri çevrilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-İlk derece mahkemesi dosyasının MAHKEMESİNE GERİ ÇEVRİLMESİNE, 2-İstinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA, 3-Verilen kararın niteliğine göre harç ve yargılama giderleri yönünden bu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına, Dair, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK’nın 352. maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 17/03/2022