Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/2347 E. 2023/999 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2347 Esas
KARAR NO: 2023/999 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/272 Esas- 2020/161 Karar
TARİHİ: 20/02/2020
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 08/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı …’nin Almanya’da … şirketini iki ortak ile kurduğunu ve şirketine yatırımcı arayışına girdiğini, davalı şirkete yatırım yapmak isteyenlere şirketin amacının ve hedefinin yenilenebilir enerjiye ve solar enerjiye yatırım yapmak olduğunu belirttiğini, müvekkilinin de şirkete yatırım yaptığını, borçlunun yatırımcıların sermayelerini başka amaçlar için kullandığını, bundan dolayı da Hamburg Asliye Ceza Mahkemesi’nin 09.04.2013 tarihli ve 620 Kls 1/11 ve 5500 Js 24/06 (5550) sayılı kararı ile borçlu … aleyhine dolandırıcılık suçundan 5 yıllık mahkumiyet kararı verildiğini, davalının Almanya Hamburg Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 15.07.2008 tarihli kararı ile 15.07.2008 tarihinde tüketici iflası açıldığını, şirkete para yatıran ve dolandırılan alacaklıların alacaklarını iflas masasına yazdırdığını, müvekkilinin de 15.09.2008 tarihinde alacağını iflas masasına yazdırdığını, davaya konu alacak Almanya’da tahsil edilemediğinden bu kez de davalı borçlu hakkında Türkiye’de icra takibi başlatıldığını ve davalının haksız itirazı sebebiyle takibi durdurduğunu beyanla davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile, takibin dava değeri oranında devamına, alacağın takip talebi çerçevesinde öngörülen oranlarda asıl alacağa işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davaya konu ticari ilişkide taraf olmayan davalıya karşı husumet yöneltilmesinin hukuken mümkün olmadığını, Mahkemenin işbu davayı görmeye yetkili ve görevli olmadığını, görevli Mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri, yetkili mahkemenin ise davalının yerleşim yeri mahkemeleri olan Berlin Mahkemeleri olduğunu, iddia edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, ayrıca davanın derdestlik nedeni ile reddedilmesi gerektiğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili vermiş olduğu 15/01/2020 tarihli dilekçesi ile; müvekkili hakkında davacıları farklı olan bir çok davada; Milletlerarası yetki itirazı nedeniyle dava şartı yokluğundan davaların usulden reddedildiğini beyanla Milletler arası yetki nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 20/02/2020 tarih ve 2019/272 Esas – 2020/161 Karar sayılı kararında; “Dava, İİK’nın 67. maddesi gereğince itirazın iptali davasıdır. HMK’nın 115/1. maddesi gereğince Mahkemeler dava şartının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. HMK.nın 114/1-a maddesinde Türk Mahkemelerinin yargı hakkının bulunması, dava şartlarından sayılmıştır. 5718 sayılı MÖHUK’un Milletlerarası yetkiyi düzenleyen 40. maddesinde; Türk Mahkemelerinin Milletlerarası yetkisinin iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına göre tayin edileceği düzenlenmiştir. Davacının Alman vatandaşı olması nedeniyle Yabancılık unsuru bulunan davada yetkinin belirlenmesi için MÖHUK.un 40. maddesi uyarınca HMK ve TTK hükümlerine göre Mahkemenin yetkili olup olmadığının tespiti gerekmektedir.Başka bir davacı tarafından aynı davalıya karşı aynı mahiyette açılan İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/174 E., 2018/141 E. nolu dosyalarında verilen kararların istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2018/2230 E., 2018/1551 K., 2018/2373 E., 2018/1483 K. nolu ilamlarında “Davalıya yüklenen “ortağı ve yetkilisi olarak yatırımcılardan toplanan (şirkete yatırılan) paralan başka amaçlarla kullanmış olması haksız fiil” olay tarihinde ( 2008 veya 2005) yürürlükte bulunan 6762 sy. TTK’nun 336/5. maddesi kapsamında kalmaktadır. Bu maddeye göre, idare meclisi azaları (yönetim kurulu üyeleri) gerek kanunların gerekse esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasten veya ihmal neticesi olarak yapılmamasından şirkete, münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler. 6762 sy. TTK’mn 32l/son maddesindeki; Temsile veya idareye salahiyeti olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirket mesul olur. Şirketin rücu hakkı mahfuzdur.” düzenlemesi, 4721 sy. TMK’nın 50/son Maddesindeki; “Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar.” düzenlemesi, 818 sy. BK’nın 41, 50 ve 51. maddelerindeki düzenlemeler de göz önünde bulundurulduğunda aynı sonuca varılmaktadır. 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sy. TTK’nın 553/1. maddesinde de 6762 sy. TTK’nın 336/5. maddesine benzer bir düzenleme yer almaktadır ve 561. maddeye göre, sorumlular aleyhine açılacak davanın şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde açılması gerekmektedir. Davalının eyleminin haksız fiil oluşturduğu gerekçesine dayanarak bu davanın açılmış olması HMK’nın 33. maddesi gereğince olaya uygulanması gereken Kanun maddelerinin yukarıda açılananlar olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/5113 E – 2017/4391 Karar sayılı kararında da olayımızla çok benzer bir dava hakkında aynı yönde değerlendirmeler yapılmıştır. Yine Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2016/3595 E – 2016/3434 K, 2016/145 E – 2016/2046 K sayılı kararlarında da benzer değerlendirmeler yapılmıştır.” gerekçesine yer verildiği görülmüştür. İstanbul Bölge Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi kararlarında da belirtildiği üzere ortağı ve yetkilisi olarak yatırımcılardan toplanan şirkete yatırılan paraların başka amaçlarla kullanılmış olması haksız fiil olup 6762 sayılı TTK nun 336/5.maddesi kapsamında kalmaktadır. Bu maddeye göre yönetim kurulu üyeleri şirket alacaklılarına karşı müteselsilen sorumludur.6102 sayılı TTK.nın 553/1.maddesinde de 6762 sayılı TTK. nın 336/5.maddesine benzer bir düzenleme yer almaktadır ve TTK.nın 561.maddeye göre sorumlular aleyhine açılacak davanın şirket merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesinde açılması gerekmektedir. Davalının eyleminin haksız fiil oluşturduğu gerekçesine dayanarak bu davanın açılmış olması sonucu değiştirmeyecektir. Dava konusu şirket ise tarafların kabulünde olduğu üzere Almanya’da faaliyet gösteren bir şirkettir. Davalı tarafça milletlerarası yetki itirazında bulunulmuştur. Kaldı ki TTK’nın 561.maddesi kesin yetki halini düzenlemektedir.Dava konusu şirketin Almanya’da kurulan şirket olması nedeniyle mahkememiz yetkisizdir. Yetkili mahkeme söz konusu şirketin faaliyet gösterdiği Almanya Hamburg Mahkemesidir. Bu nedenlerle HMK’nın114/1-a ve 115/2 maddeleri gereğince Mahkememizin yetkisiz olması nedeniyle davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir. “gerekçesi ile HMK’nın 114/1-a ve 115/2 maddeleri gereğince Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; müvekkilinin hak arama hürriyetini kısıtlama sonucunu doğuracak ve adalet duygusunu zedeleyecek şekilde eksik inceleme ile yüzeysel karar verildiğini, kararda yabancı bir mahkemenin yetkili olarak gösterilmesinin usule aykırı olduğunu, davalının milletlerarası yetki itirazının kabulünün hatalı olduğunu, davalı gerçek kişinin Türkiye’de adresinin bulunmadığı yönündeki davalı iddialarının ve bu doğrultudaki mahkeme gerekçesinin gerçekleri yansıtmadığını, davalının mutad meskeni ya da 2.adresinin bulunduğu Türkiye ile olan organik bağlantılarının hiçbir şekilde irdelenmediğini, somut olayın şartlarının ortada bir ceza mahkumiyeti varken bu kadar dar bir yoruma açık olmadığını, Yerel mahkemenin gerekçesinin aksine, davalının itirazına gerekçe gösterdiği TTK’nın 561. maddesinde belirlenen yetki kuralının HMK’da belirlenen genel yetki kuralına ek bir seçenek olarak sunulduğunu, yerleşik Yargıtay kararları uyarınca bunun bir kesin yetki kuralı olmadığını, seçimlik yetkinin sözkonusu olduğunu, haksız fiilin etkilerini Türkiye’de gösterdiğini, işbu davanın özel hukuk tüzel kişisinin bir ortağına veya bir ortağın bu sıfatla diğer ortaklara karşı açtığı bir dava olmadığını, HMK madde 14/2’nin somut olayda uygulanamayacağını, müvekkilinin dolandırılan 3. kişi olduğunu, şirket ortağı olmadığını, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğunun açıklanan nedenlerle kabul edilemeyeceğini;Somut olayda belirtildiği üzere davalının “mutad meskeni” İstanbul’da bulunduğundan bahisle yabancılık unsuru ihtiva eden davada bu kavramın önemle dikkate alınması gerektiğini, somut olayda davalının Alman hukukuna göre “kişisel” iflası ve ayrıca gerçek kişinin kişisel malvarlığı ile sorumluluğunun sözkonusu olduğunu, kararın gerekçesinde şirket adresinin Federal Almanya olduğunun belirtilmesinin yerinde olmadığını, davanın tarafının tüzel kişilik olmadığını, gerçek kişi davalının kişisel iflası ve Almanya’da bu gerçek kişiye karşı tüm yasal yolların tüketilmiş olduğunu, davalı gerçek kişinin Türkiye’de kayıtlı resmi adresleri dikkate alınmadan karar verildiğini;Bu bağlamda Türk Mahkemelerinin yetkisi belirlenirken somut olayın şartları gözetilmek kaydı ile MÖHUK hükümlerinin uygulanması gerektiğini, Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahkemenin, davalının Türkiye’deki mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesi olduğunu, mutad meskenin ikametgahtan farkının subjektif unsur olan yerleşmek niyetinin aranmaması ve sakin olunan yerden farkı da bir yerde bulunmanın makul bir süreyi içermesi olduğunu, HMK sisteminde, Türkiye’de ikametgâhı bulunmayan yabancı bir gerçek kişiye karşı açılacak davalarda yabancının dava açıldığı esnada Türkiye’de bir mutad meskeni olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, bu tespit Türk Mahkemesinin milletlerarası yetkisini tayin edeceğinden mutad mesken kavramının iç hukuk bakımından ne anlama geldiğinin önemi olmadığını, Türk vatandaşlığı bulunan davalının Türkiye’de yerleşim yeri (mutad meskeni) bulunduğunu, vekili adına düzenlettirdiği vekaletnamedeki adresin dava dilekçesinde belirtmiş oldukları adresle aynı olduğunu, davalının Türkiye’de 3 ayrı şirkette, kurucu, yönetim kurulu üyesi ve ortak sıfatı ile resmen ve fiilen ticaret yaptığını, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne Türkiye’deki adresini (… cad.No…. Fatih İstanbul olarak) bildirdiğini, diğer faaliyetleri için de internette “… Mah., … Cad., Beyoğlu, İstanbul” adresini ilan ettiğini, gerek takip talebinde bildirilen adres, gerekse dava dilekçesinde belirtilen adrese göre yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğunu, bu hususun BAM 13. HD’nin 2018/1641-1343 dosya no.lu 27.12.2018 tarihli kararında da belirtildiğini ve davalının yetki itirazının üst mahkeme denetiminden geçerek reddedildiğini, Anayasa’nın 9. maddesi uyarınca, Türk Mahkemelerinin yargı hakkının Türkiye’deki bütün davalar için genel olarak bulunduğunu; Yerel Mahkemece davalının eyleminin haksız fiil oluşturduğu gerekçesine dayanarak işbu davanın açılmış olmasının sonucu değiştirmeyeceğini belirtilmişse de bu gerekçenin somut bir hukuki dayanağının bulunmadığını, işbu davanın esasına yönelik hukuki sebebin aslında müvekkiline yönelik haksız fiilin etkisini, hile ve kasıt ile uluslararası doğurması olduğunu, davalının Almanya’daki dolandırıcılık eyleminden bahisle Türkiye’de malen sebepsiz zenginleştiğini, haksız fiilin etkisini Türkiye’de gösterdiğini, davalının Almanya’da müvekkilinden aldığı nakit tutarlar ile Türkiye’de çok değerli bir taşınmaz edindiğini, diğer taraftan Türk vatandaşları hakkında yabancı ülke mahkemelerinden ve yabancılar hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair 3002 sayılı Kanun uyarınca anılan mahkumiyet kararının, davalı Türkiye’de bulunduğundan bahisle, Türkiye’de infaz edileceğini; Davalının sorumluluğu açık olup sorumluluğun tazminat ödeme yükümlülüğü ve alacaklının borçluya ait malvarlığına el koyabilme iktidarı anlamında olmak üzere hukuk dilinde iki anlam ile ifade edildiğini, haksız fiilin etkilerini doğurduğu yer bakımından, Ceza Mahkemesi kararına atıf yapmak istediklerini, davalının ortağı olduğu şirkete yatırım amacıyla müvekkili ve daha birçok kişiden para topladığını ancak şirkete ait olan bu paraların davalı tarafından amacı dışında ve şahsi işleri için kullanılarak müvekkili gibi birçok kişinin dolandırıldığını, bunun neticesinde bahsi geçen ceza kararı ile davalının dolandırıcılık suçundan 5 yıl mahkumiyet kararı aldığını, söz konusu kararın davalının dolandırıcılık suçunu işlediğini, şirkete yatırılan paraların amaç dışı kullanıldığın ispatladığını; Davalı borçlunun Almanya dışında bulunan mal ve haklarının yabancı ülkedeki iflas masasına konu olmaktan çıktığını, haksız fiilin etkilerinin, artık davalının mutad meskeninin ve sebepsiz zenginleşme sonucu elde edilen malvarlığının bulunduğu yer olan Türkiye’de görüldüğünün açık olduğunu, ihtilafı çözmeye yetkili mahkemenin belirlenmesinde, davalının Türkiye’de mutad meskeni bulunmasının yanısıra, malvarlığı unsuru bulunduğu yerin de dikkate alınması gerektiğini; Davalının Almanya’da müvekkillerinden aldığı nakit tutarlar ile Türkiye’de çok değerli bir taşınmaz edindiğini, Türk Mahkemelerinin bu taşınmaz üzerinde, emsal dosyalarda adalet duygusunu tatmin edici şekilde ihtiyati haciz kararları verdiklerini, bu taşınmazın müvekkilinin alacağının tek teminatı olduğunu; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin de emsal dosyada göreve ilişkin kararında davalının eyleminin etkisi bakımından TTK’nın 552. maddesine atıf yapmak suretiyle davalının haksız eyleminin kesinlikle korunamayacağı yönünde görüşünü açıkladığını, Bu hukuki değerlendirme karşısında ve davalının ceza mahkumiyeti de dikkate alındığında Yerel Mahkemenin, milletlerarası yetkisinin bulunduğunun kabulü için, taraflar arasında yetki şartı gerekliliğinden bahsetmesinin somut olayın şartlarına aykırı olduğunu, İstanbul 13.Asliye Ticaret Mahkemesi ve İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi ve İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesi emsal (seri) davalarında 06.02.2020 itibarı ile davalının milletlerarası yetki itirazını reddettiğini, tahkikat aşamasına geçtiğini, hukuka uygun şekilde (lex fori) bu hususta ileri sürdükleri MÖHUK madde 40., HMK madde 9, Anayasamızın 9. maddelerine dayandığını, seri dosyalarda İstanbul BAM 13. ve 12. Hukuk Daireleri’nin de yasaya ve usule uygun olarak Yerel Mahkemelerin milletlerarası yetkisizlik kararlarının kaldırılmasına karar verdiğini, Yerel Mahkemenin lex fori esasına dayanarak davayı reddetmesinin somut olayın şartlarına aykırı olduğunu beyanla Yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, şirket yöneticisinin sorumluluğuna dayalı olarak alacaklının yaptığı ilamsız takibe vaki itirazın iptali talebine ilişkindir. Mahkemece, Türk Ticaret Kanunu’nun 561. maddesine göre sorumlular aleyhine açılacak davalarda şirket merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesinin kesin yetkili olduğu, dava dışı şirketin merkezinin de Almanya’da bulunduğu ve mahkemece yargılama yapılamayacağı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. MÖHUK’un 40. maddesi; “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.” hükmünü havidir.TTK’nın 553. maddesinde şirket kurucularının, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu, 561. maddesinde de sorumlular aleyhine şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılabileceği düzenlenmiştir.Anılan yetki düzenlemesi kesin yetki kuralı olmayıp genel yetki kuralının yanında ek bir yetkili mahkeme düzenlenmektedir. Buna göre TTK’nın 561. maddesinde belirtilen yetki kuralı kesin yetki olmayıp, genel mahkemelerin yetkisini kaldırmamaktadır.HMK’nın 6. maddesine göre genel yetkili mahkeme davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Aynı kanunun 9. maddesinde Türkiye’de yerleşim yerinin bulunmaması halinde yetkili mahkeme düzenlenmiş olup, maddeye göre Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahkeme davalının Türkiye’de mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesidir. Buna göre davalının mutad meskeninin bulunduğu yerin tespiti önem taşımaktadır. Davaya konu takibe davalı tarafça yapılan itiraz ve davaya cevap için verilen vekaletnamede davalının adresi “Şişli/İstanbul” olarak belirtilmiştir. Buna göre Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayan davalının mutad meskeni Şişli/İstanbul’dur. HMK’nın 9. maddesine göre açılmış olan davada mahkeme yetkili olup, Mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince kararının kaldırılmasına, tarafların delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/02/2020 tarih ve 2019/272 Esas 2020/161 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/06/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.