Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/2245 E. 2023/622 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2245 Esas
KARAR NO: 2023/622 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/532 Esas-2022/838 Karar
TARİHİ:04/10/2022
DAVA TÜRÜ: Ticaret Sicil Memurunun Kararına İtiraz
KARAR TARİHİ: 06/04/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde “Şirketlerin ticari hayatında ticaret sicil gazetesinde kararların yayınlarımasının 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda Aleniyet başlığında düzenlenen 37. Maddesinde, Tescilin üçüncü şahıslara tesiri başlıkı 38. Maddesinde Sicile itimat baştıklı 39. Maddesindeki düzenlemelerle sağlanmak istenen fayda söz konusu dava ile verilecek karara kadar geçen sürede kanundaki karşılığını bulamayacaktır. Davalı … sicil müdürlüğünün , önceki tüm davalarımız ve aynı husustaki tüm diğer davalarda , mahkeme kararlarının kesinleşmesini beklediği ve tescili istenilen kararın şirketin ticari hayatına doğrudan tesir eden genel kurul kararı olduğu düşünüldüğünde yargılamanın devamı süresince uzun seneler sürecek bir yargılama sürecinde, tescil işleminin yapılmamış olması durumunda telafisi imkansız zararların oluşacağı da bir gerçekliktir. Tescili istenilen kararında şirket sermayesinin tadil edilmesine ilişkin olup , davalı tarafından bu hususta bütün keyfi ve takdir sınırlarını aşarak red kararlarının yargı tarafından haksız bulunmasına rağmmen T.T.K 32/4 maddesinin bile keyfi ve hukuk dışı yorumlanması anlaşılır değildir. Şirketin doğrudan ticari hayatını, sevk ve idaresini, kanunu yükümlülüklerini etkileyen, vergisel yükümlülüklerine etki eden ve Tebligat Kanunundan kaynaklananı düzenlemelere göre yasa) yükümlülüklerini belirleyen kararın geçici olarak tescili şirketimizce talep edilmişse de, davalı tarafından Türk Ticaret Kanunu’nun 32.maddesinin 4. Fikrasında belirtilen “Çözümü bir mahkeme kararına bağlı bulunan veya sicil müdürü tarafından kesin olarak tescilinde duraksanan hususlar, ilgililerin istemi üzerine geçici olarak tescil olunur.” hükmü yer almakta olup, konuya ilişkin Müdürlüğümüzce tereddüt yaşanmadığından geçici tescil talebinizin de yerine getirilemediği hususu bilgilerinize sunulur” denilerek kanunun lafsına ve ruhuna aykırı ve kanun dışı davranılmaya devam edilmektedir, Yine şirketin üçüncü şahıslar nezdinde işlem doğurmaya sermaye artırımıma ilişkin bir karar olduğu da dikkate alındığında şirkete ait bu kararın geçici teşcilini Sayın Mahkemeden tedbir yolu ile talep etmek zaruret içermektedir. Huzurunuzdaki davanın her ne kadar basit yargılama usulüne tabi olduğu ve sürenin kısa olacağı düşünülse de davalı … odasının ise Yine İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün aynı genelgeye dayalı ve aynı gerekçe ile verdiği ted kararında — geçici tescile dahi yanaşmaması ve hususta mahkeme kararlarının kesinleşmesini bekliyor olması (bu yönde uygulama yapması) uzun yıllar süren yargılama sürecinde şirket aleyhine telafisi imkansız sonuçlar doğacağına bu davada da karine teşkil etmektedir. Tescil talebimizin haklılığım, kanun koyucu tarafından öngörülen yargılama usulündeki hızlı karar vererek ticari hayatı ve işleyişi devam amacına aykırı olarak T.T.K. hükümlerine tabi bir şirket için önemi görmezden gelinmektedir. Bu hususta tescilin yayınlanmasına karar verilmesi isteğimizin haklılığı ortadadır. Şirketin Bakırköy … Noterliği 09.05.2022 tarih ve … sayı ile onaylı 06.05.2022 tarihli 2022/01 karar numaralı kararının tescil ve ilan istemi İstanbul Ticaret Sicil müdürlüğünün 26.05.2022 tarihli kararı ile kabul edilmemiştir. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından verilen red kararında; ” Kararı tüzel ortak Esenyurt Belediye Başkanlığı adına imzalayan kişiye ait, anılan genel kurullarda belediyeyi temsil etme yetkisini içeren belediye meclis kararı asıl olarak ibraz edilmelidir.’ denilmiştir. Ayrıca, Türk Ticaret Kanunu’nun 32.maddesinin 4. fıkrasında belirtilen “Çözümü bir mahkeme kararına bağlı bulunan veya sicil müdürü tarafından kesin olarak tescilinde duraksanan hususlar, ilgililerin istemi üzerine geçici olarak tescil olunur.” hükmü yer almakta olup, konuya ilişkin Müdürlüğümüzce tereddüt yaşanmadığından geçici tescil talebinizin de yerine getirilemediği hususu bilgilerinize sunulur..” denilmektedir.5393 sayılı yasanın 18. Maddesinde meclisin görev ve yetkileri tahditi sayılmaktadır. Söz konusu madde incelendiğinde sayılan görevler arasında, belediyenin ortağı olduğu şirketlerde belediye tüzel kişiliğinin temsilcisini seçme/atama yetkisi bulunmamaktadır. Aymı Kanuın’un 37. maddesindeki düzenlemeye göre belediye başkanı, belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Aymı Kanun’un 38. Maddesinde belediye başkanının görev ve yetkileri düzenlenmiştir. Bu maddenin (a) bendi uyarınca belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek, belediyenin hak ve menfaatlerini korumak, maddenin (p) bendi uyarınca kanunlarla belediyeye verilen ve belediye meclisi veya belediye encümeni kararını gerektirmeyen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak belediye başkanın görev ve yetkileri arasında düzenlenmiştir. Davalının kararı yasaya açık aykırlık bulunmaktadır. Zira halk tarafından seçilen ve kanunla belediye başkanlığını temsil hususunda yetkili kılınan başkanının, yase ile düzenlenen görev ve yetkilerini, genelge ile sınırlama anlayışı et basit ifade ile halkın iradesini yok saymak, kanunla verilen görev ve yetkiyi gasp etmek arılamı taşımaktadır” ifadelerine yer vererek davanın kabulü ile şirketin Bakırköy … Noterliğince 09.05.2022 tarih ve … sayı ile onaylı 06.05.2022 tarihli 2022/01 sayılı kararının tescil ve ilanı talebinin teddine ilişkin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 26.05.2022 tarihli red kararının kaldırılması ile red işleminin iptaline ve kararın geçici olarak tescili yönünde karar verilmesini talep etmiştir.Davalı tarafça cevap dilekçesi sunulmadığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 04/10/2022 tarih 2022/532 Esas – 2022/838 Karar sayılı kararında;”Dava, davacının Bakırköy … Noterliğince 09.05.2022 tarih ve … sayı ile onaylı 06.05.2022 tarihli 2022/01 sayılı kararının tescil ve ilanı talebinin teddine ilişkin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 26.05.2022 tarihli red kararının kaldırılması ile red işleminin iptaline ve kararın geçici olarak tescili yönünde karar verilmesi istemine ilişkindir. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak, başvuru ve red kararı talep edilmiş olmakla, istenilen belgeler gönderilmiştir. Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 26/05/2022 tarihli red kararı incelenmiş olmakla karara göre ” Yukarıda ticaret sicil numarası ve unvanı bulunan şirketin 06.05.2022 tarih 2022/01 sayılı sermaye maddesinin tadiline ilişkin ortaklar kurulu kararının tescil ve ilanı talep edilmiştir. Bilindiği üzere, Ticaret Sicili Müdürlüklerince, tescil ve ilan talepleri Türk Ticaret Kanunu, Ticaret Sicili Yönetmeliği ile Ticaret Bakanlığının tebliğ ve talimatları doğrultusunda değerlendirilmekte olup, Ticaret Sicili Yönetmeliğinin 28. maddesi gereğince de, Ticaret Siciline ait tescil, değişiklik ve silinmeler ile diğer iş ve işlemler Türk Ticaret Kanunu ve Ticaret Sicili Yönetmeliği hükümlerine göre yapılmaktadır. Konuyla ilgili olarak, T.C. Ticaret Bakanlığının 15.05.2019 tarih ve … sayılı yazısı ekinde gönderilen T.C. Çevre ve” Şehircilik Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğünün yazısı ile “6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar verme yetkisinin belediye meclisinde olduğu, bu nedenlerle belediyenin veya bağlı kuruluşlarının sahip oldukları veya ortağı bulundukları belediye şirketlerinin genel kurulunda belediye ve bağlı kuruluşu temsil edecek kişilerin, belediyenin karar organı olan Belediye meclisinin kararıyla belirleneceği, belediye şirketlerinin genel kurulunda belediye ve bağlı kuruluşunu temsil etmek üzere; belediye başkanı, belediye meclis üyesi, belediye çalışanı veya belediye dışından kişi/kişilerden belirlenebileceği ve belediye ile bağlı kuruluşlarının ortağı olduğu belediye şirketlerinin kurdukları şirketlerin genel kuruluna katılacak kişilerin ise belediye veya bağlı kuruluşlarının ortağı olduğu şirketlerin yönetim kurulu tarafından belirleneceği, ayrıca genel kurul tarafından belediye tüzel kişisinin; yönetim kurulu üyesi veya müdür olarak seçildiği anonim ve limited şirketlerde ise tüzel kişi ile birlikte, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenecek gerçek kişinin seçiminde de karar verme yetkisinin belediye meclisinde olduğu değerlendirilmektedir.” şeklinde görüşü bulunmaktadır. Söz konusu görüşe göre; Belediyenin ve bağlı kuruluşlarının sahip oldukları veya ortağı bulundukları belediye şirketlerinin genel kurulunda belediye ve bağlı kuruluşu temsil edecek kişinin, belirlenmesi hususlarında karar verme yetkisinin belediye meclisinde olduğu belirtildiğinden, belediyelerin ortak olduğu şirketlerin genel kurul tescil taleplerinde Belediye Meclis kararı aranmaktadır. Bu bağlamda, tescil talebine ilişkin başvurunun belediye Meclis kararı ile talep edilmesi gerektiğinden, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.32 ile Ticaret Sicili Yönetmeliği m.34 gereğince, 06.05.2022 tarih 2022/01 sayılı kararın tescil talebinin reddine karar verildiği hususu bilgilerinize sunulur” gerekçeleri ile talebin reddedildiği görülmüştür. TKK’nın 34 maddesine göre; “1-İlgililer, tescil, değişiklik veya silinme istemleri ile ilgili olarak, sicil müdürlüğünce verilecek kararlara karşı, tebliğlerinden itibaren sekiz gün içinde, sicilin bulunduğu yerde ticari davalara bakmakla görevli asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile itiraz edebilirler. (2) Bu itiraz mahkemece dosya üzerinden incelenerek karara bağlanır.” Bu bağlamda dosya üzerinden inceleme yapılmış ve davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır. Somut olayda; davacı …’nin Esenyurt Belediye Başkanlığı’nın sermayesinin tamamına sahip bir bağlı kuruluşu olduğu, İhtilafın Esenyurt Belediyesi, … genel kurulunda belediye tüzel kişiliğini temsil edecek temsilciyi atama yetkisinin Belediye başkanı mı yoksa belediye meclisi tarafından mı kullanılacağı konusundan oluşmaktadır. 5393 Sayılı Kanunun da, belediye gelirleri arasında her türlü girişim, iştirak ve faaliyetler karşılığı sağlanacak gelirler sayılmıştır. Belediyenin kurduğu veya ortak olduğu şirketlerde belediye tüzel kişiliği temsil edilir. Belediye yetkili organlarını oluşturan Belediye başkanı, Belediye encümeni ve Belediye meclisinin görev ve yetkileri 5393 sayılı Belediye Kanununda sayılmıştır. Anılan yasanın 37. Maddesi uyarınca belediye başkanı Belediye idaresinin başı ve Belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Belediye Kanununun 38. maddesinde görevleri sayılmış ve genel nitelik taşıyan (p) bendinde “kanunlarla Belediyeye verilen ve Belediye meclisi veya Belediye encümeni kararını gerektirmeyen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.” hükmü düzenlenmiştir. Belediyeyi oluşturan diğer organlar Belediye encümen ve meclisinin görevleri de ilgili maddelerde sayılmıştır.Belediye organları ödevlerini yerine getirirken yasal sınırları gözeterek yetkilerini kullanırlar. Bu yetkileri kullanmaları sırasında normlar hiyerarşisi ilkesi dikkate alındığında öncelikle Anayasa, Kanun, Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik, Yönelge, Genelge ve diğer alt düzenleyici işlemleri dikkate almaları gerekir. Belediye organlarının görevleri 5393 sayılı Belediye kanunun da sayma yolunda gösterilmiştir. Buna göre 33. Madde de oluşumu belirtilen Belediye encümeni görevleri 34. madde de açık bir biçimde sayılmış olup, bu görevler arasında şirkete temsilci atama bulunmadığı görülmektedir. Yine aynı yasanın 17. Maddesinde oluşumu belirlenen belediye meclisinin görevleri 18. madde de açık bir şekilde gösterilmiş olmakla bu görevler içerisinde şirket müdürü atama yetkisi bulunmadığı görülmektedir. Ancak, 18. maddenin (i) bendinde ” bütçe içi işletme ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununa tabi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermek” (j) bendinde ise ” Belediye adına imtiyaz verilmesine ve Belediye yatırımlarının yap işlet veya yap işlet devret modeli ile yapılmasına; Belediyeye ait şirket, işletme ve iştiraklerin özelleştirilmesiyle karar vermek” hükümleri düzenlenmiştir. Bu bent hükümlerinden de şirkete temsilci atama yetkisinin belediyenin bu organının yükümlülüğünde bulunmadığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Belediyenin diğer organı Belediye başkanının yükümlülüklerine aynı yasanın 38. Maddesinin (a-o) bentleri arasında belirtilmiş olup, (p) bendinde ” kanunlarla Belediyeye verilen ve Belediye meclisi veya Belediye encümeni kararını gerektirmeyen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak” hükmü düzenlenmiştir. 5393 sayılı belediye kanununda 18. Maddesinde Belediye meclisinin, 34. Maddesinde de belediye encümeninin görev ve yetkileri sayma yöntemi ile belirlenmiştir. Kanun koyucu görev ve yetkiyi sayma yöntemiyle belirlediği düzenlemelerde sayılanlar dışında görev ve yetki genişletmesi hukuken mümkün değildir. Kanun koyucunun bu düzenlemesine göre Belediye encümeni ve meclisine yüklenmeyen bir görevin 38/p madde içeriğinden belediye başkanının yükümlülüğünde olduğunun kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla davalının işlemi red gerekçesi yerinde değildir. Anayasa’nın; 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. 6. maddeye göre; Hiç bir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Anayasa’nın 127. maddesinde mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkilerinin kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Belediyelerin kuruluşu, organları, yönetimi, görev, yetki ve sorumlulukları ise Anayasa’nın 127. Maddesine uygun olarak 5393 sayılı Kanun’la düzenlenmiştir. Anayasa m.11’de belirtilen; normlar hiyerarşisi ilkesi ile anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesi gereğince yukarıda anılan yasal düzenlemelerin somut uyuşmazlığa uygulanması gerekirken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü’nün 15.05.2019 tarihli yazısı doğrultusunda karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, yasal bir düzenleme genelgeyle ortadan kaldırılamayacağından, ticaret sicil müdürlüğü bakanlık genelgesinden önce kanun hükümleri ile bağlıdır. Tüm bu açıklanan nedenlerle; davanın kabulü İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 26.05.2022 tarihli red kararının iptaline karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş olup ayrıca davacı tarafın geçici tescile yönelik talebi ise ise koşulları oluşmadığından kabul edilmemiştir.” gerekçesi ile; “1-Davanın KABULÜNE, davacı şirketin Bakırköy … Noterliğince 09.05.2022 tarih ve … sayı ile onaylı 06.05.2022 tarihli 2022/01 sayılı kararının tescil ve ilanı talebinin reddine ilişkin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 26.05.2022 tarihli red işleminin İPTALİNE, 2-Karar kesinleştiğinde genel kurul kararının tesciline ve tescilin Ticaret Sicil Gazetesinde İLANINA,” karar verilmiş, karara karşı davalı vekili ve davacı asil tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince ilâmın hukuka aykırı olduğunu, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde 2022/532 esasına kayıtlı olarak ikame edilen davada; dava dilekçesinin ve sair tebligatların İstanbul Ticaret Odası – Ticaret Sicil Müdürlüğü … hesabına gönderilmesi gerektiği hâlde; Ticaret Bakanlığı – Ticaret İl Müdürlüğü … hesabına gönderildiği diğer bir ifadeyle, müvekkili Müdürlüğe 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun bir tebligatın yapılmadığı; görülen davadan müvekkili Müdürlüğe 05.10.2022 tarihinde ulaşan kararın tebliği (… takip numaralı kapalı tebligat) ile haberdar olunduğunu, buna göre, mahkemece hataen veya sehven Kanuna ve usule aykırı olarak tebligat yapılması karşısında müvekkili Müdürlüğün adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkı (6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 27) ihlâl edilerek aleyhine hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, sırf bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasının gerektiğini, mahkemenin 04.10.2022 tarihli gerekçeli kararında da müvekkili Müdürlüğe ait hiçbir savunma ve açıklamanın yer almaması ve “davalı taraf yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı” minvalinde bir açıklamanın dahi yer almamasının da Kanuna ve usule aykırı olduğunu, Davanın görevli mahkemede açılmadığını; ilk derece mahkemesince görevsizlik kararı verilmek suretiyle davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, Dava konusu edilen işlemin reddinin, özü itibariyle, 24.04.2019 tarih ve … sayılı T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görüşü doğrultusunda hareket edilmesine ilişkin T.C. Ticaret Bakanlığı’nın 15.05.2019 tarihli talimat yazısına dayandığını; yani müvekkilin iade işlemine temel teşkil eden işlemin, idarenin düzenleyici mahiyetteki bir işlemi olduğunu; davanın özünü oluşturan, belediyelerin temsili hakkındaki anlaşmazlığın, müvekkilin, anılan talimat gereğince işlem yapmış olmasından kaynaklandığını tescile konu genel kurulda Esenyurt Belediyesinin ortağı olduğu şirket adına karar alınmasına ilişkin olarak, yukarıda zikredilen talimat uyarınca ilgili meclis kararı bulunmamasından kaynaklandığını; davacı, belediyenin ortağı olduğu şirketi, ilgili belediye başkanının, meclis kararı olmaksızın temsil edebileceğini iddia ettiğini, yani davadaki uyuşmazlığın sebebinin belediyenin temsili ile ilgili ve dolayısıyla, bu temsil yetkisini belirleyen yukarıdaki Bakanlık talimatı ile doğrudan ilgili olduğunu, Buna göre de, düzenleyici işlemler kaldırılmadığı sürece idarenin işlemlerinin hukukiliği karinesinden yararlandığından, İdarenin düzenleme ve talimatları ile bağlı bulunan müvekkilin dava konusu edilen işlemi, mezkur hukuki düzenlemeye dayandığını, Davanın değerlendirilmesinin özü itibariyle, adsız düzenleyici işlem mahiyetindeki, yukarıda açıklanan idari işlemin değerlendirilmesinin yapılmasını gerektirdiğini, bu yapılmaksızın davanın değerlendirilmesinin de mümkün olmadığını, bu idari işlemin değerlendirilmesi; idarenin görev alanına girmekle; dava konusu olay bakımından idari yargının görevli olduğunu, davaya görev yönünden itiraz edildiğini, Müvekkili Ticaret Sicili Müdürlüğünün, ticaret siciline tescil konusundaki talepleri, ilgili kanun ve ikincil düzenlemelerin kendisine verdiği yetki ve görev alanı içinde değerlendirip, sonuca bağladığını, yargı merci gibi hareket edemeyeceğini, dava konusu olayda da, müvekkili Ticaret Sicili Müdürlüğü’nün mevzuata uygun bir biçimde hareket ettiğini, Filhakika; T.C. Ticaret Bakanlığının, 15.05.2019 tarih ve … sayılı yazısı ekinde sunulan T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü’nün sayılı 24.04.2019 tarih ve … sayılı T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görüşüne ilişkin yazıda, “6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar verme yetkisinin belediye meclisinde olduğu, bu nedenlerle belediyenin veya bağlı kuruluşlarının sahip oldukları veya ortağı bulundukları belediye şirketlerinin genel kurulunda belediye ve bağlı kuruluşu temsil edecek kişilerin, belediyenin karar organı olan Belediye meclisinin kararıyla belirleneceği, belediye şirketlerinin genel kurulunda belediye ve bağlı kuruluşunu temsil etmek üzere; belediye başkanı, belediye meclis üyesi, belediye çalışanı veya belediye dışından kişi/kişilerden belirlenebileceği ve belediye ile bağlı kuruluşlarının ortağı olduğu belediye şirketlerinin kurdukları şirketlerin genel kuruluna katılacak kişilerin ise belediye veya bağlı kuruluşlarının ortağı olduğu şirketlerin yönetim kurulu tarafından belirleneceği, ayrıca genel kurul tarafından belediye tüzel kişisinin; yönetim kurulu üyesi veya müdür olarak seçildiği anonim ve limited şirketlerde ise tüzel kişi ile birlikte, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenecek gerçek kişinin seçiminde de karar verme yetkisinin belediye meclisinde olduğu değerlendirilmektedir.” denilmiş olup; dava konusu olayda, müvekkil Ticaret Sicili Müdürlüğünün; T.C. Ticaret Bakanlığı’nın, mezkûr T.C. Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı görüşü doğrultusunda hareket edilmesine ilişkin 15.05.2019 tarihli talimat yazısına istinaden, dava konusu edilen tescil başvurusunu reddettiğini, Kısaca; dava konusu edilen genel kurul kararının tescili; genel kurulda dava konusu şirketin tek ortağı (%99,75) olan belediye adına hareket edecek gerçek kişinin, anılan görüşte (mahiyeti itibariyle düzenleyici işlemde) yer aldığı şekilde, belediye meclisi tarafından belirlenmesi gerektiğinden reddedildiğini, Bu noktada; davanın özününü, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görüşünün hukuka aykırılığı iddiaları oluşturduğunu, hukuka aykırı olduğu iddia edilen dayanak idari işlemin de, her idari işlem gibi, idarenin işlemlerinin hukukiliği karinesinden yararlandığını, bu hukuki karine gereğince de, davanın özünü oluşturan “T.C. Ticaret Bakanlığı” talimatının (ve buna dayanak “T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” düzenlemesinin) her idari işlem gibi, idari yargı tarafından iptaline karar verilmediği sürece, hukuka uygun olduğunun kabulünün zorunlu olduğunu ve yine, bu idari işlemin de, hukuka uygun bir idari işlemin bütün sonuçlarını da doğurduğunu, müvekkilinin; idarenin dava konusu işleminin hukuki olduğuna dayanarak ve bu ilke uyarınca, idarenin talimatını yerine getirmekle yükümlü olduğunu (TTK m. 25/3), müvekkilinin; dava konusu idare(ler)in işlem(ler)ini sorgulama yetkisi, hukuken olmadığı gibi, bunun fiilen de mümkün olmadığını, Her ne kadar dayanak idari işlemin hukuki değerlendirmesi, idari yargının görevinde ise de, dayanak idari işlemin hukuka uygun olduğunu ve davacının iddia ettiği şekilde normlar hiyerarşisine aykırı şekilde kendinden önce gelen normlara aykırılık taşımadığını, Dava konusu şirket genel kurul toplantısının, temsilci/müdür seçimine ilişkin olup; dava konusu şirketin ortağı olan Esenyurt Belediyesini temsil edecek kişinin belirlenmesinin, dava konusu olayın özünü teşkil ettiğini, belediye tüzel kişiliğini temsil edecek gerçek kişinin belediyelerde nasıl belirlenmesi gerektiğinin mevzuat hükümlerinden hareketle saptanması gerektiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda ticari şirketlere ilişkin düzenlemeler bulunmakla; ticari şirketlerin temsiline ilişkin düzenlemeler doğrultusunda, tüzel kişiler adına hareket edecek gerçek kşilerin belirlendiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda anonim şirket tüzel kişiliğinin yönetim kurulu üyesi olarak belirlendiği hâllerde, anonim şirketlerin yönetim kurulu tarafından temsili esas olduğundan, tüzel kişi adına hareket edecek kişinin belirlenmesinde yönetim kurulu kararı istendiğini ve yine, benzer şekilde şirketi temsille görevli limited şirketin gerçek kişi müdürünün de, mevzuat gereğince kural olarak, limited şirketi temsile yetkili bulunduğundan, tüzel kişi adına hareket edecek gerçek kişi olarak kabul edildiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu şirketlere ilişkin düzenlemelere yer verdiğinden; dava konusu olaydaki gibi belediye adına hareket edecek gerçek kişinin/temsilcinin saptanmasına ilişkin herhangi bir düzenleme içermediğinden, konunun belediyeler hakkındaki özel düzenlemeler gereğince değerlendirilmesi gerektiğini, davacının iddia ettiği şekilde, belediye başkanının, belediye idaresinin tüzel kişiliğinin temsilcisi olmasına ilişkin 5393 sayılı Belediye Kanununun 37. maddesinin, dava konusu olayda doğrudan uygulanabilir hüküm olmadığını, çünkü anılan hükümde, sınırsız ve her konuda verilmiş bir temsil yetkisi düzenlenmediğini; bilakis belli konularla sınırlı ve aslında idare hukuku kapsamında bir temsil yetkisi düzenlendiğini, yani belediyelerin doğası gereği faaliyetleri arasında bulunmayan ve ancak özel düzenlemelerden hareketle olanak tanınmış şirket kurulması gibi hâllerin, anılan temsil yetkisi kapsamında olduğunun düşünülemeyeceğini, Nitekim, yetki ve temsil doğrudan ilintili olup; anılan hüküm, devamındaki belediye başkanının görevlerine ilişkin m. 38 hükmü ile birlikte yorumlandığında, belediyeyi devlet dairelerinde ve törenlerde, davacı veya davalı olarak da yargı yerlerinde temsille sınırlı bir yetki ve temsilin öngörüldüğü sonucuna, hükmün lafzından hareketle ulaşmanın mümkün olduğunu, ilgili Kanun m. 38 lafzının, aksini mümkün kılmadığını, sınırlı bir biçimde temsil yetkisinin kullanılacağı alanların, mezkur m. 38’de sayılmış olup; bilinçli şekilde temsil yetkisinin çerçevesinin kanunkoyucu tarafından dar bir biçimde çizildiğini, bu kapsam dışındaki hâllerde, belediye başkanının temsil yetkisinin bulunmadığı sonucunu doğuracak şekilde hükmün kapsamının sınırlandırıldığını, buna göre de; T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın mezkûr düzenlemesinin, davacının iddia ettiği şekilde m. 37’ye aykırılık taşımadığını, mezkûr hüküm kapsamında yer almayan belediyelerin şirket kurması ya da ortak olması hâliyle, dava konusu da olan belediyelerin kurduğu şirketlere yönetim kurulu üyesi olması halinde temsil ya da belediye adına hareket edecek kişinin belirlenmesinde; belediyenin yetkili organının karar alması gerektiğini, Belediyelerin genel yetkili ve temel karar organının da belediye meclisi olduğunu ancak, dava konusu olayda yer alan şirket kurmak ve dolayısıyla, kurulan şirketin yönetim kurulunda yer almak, belediyelerin temel ve genel görevleri arasında bulunmayan ve aslında, belediyelerin özel düzenlemelerle yetkili kılındığı bir özel alan olduğundan; dava konusu olayda, karara yetkili organının belirlenmesinde özel düzenlemelerin de değerlendirilmesi gerektiğini, Hâl böyle olmakla; belediyelerin genel karar organı, belediye meclisi olduğu gibi, dava konusu olayla da ilgisi bulunan belediyelerin şirket kurması ya da ortak olması ile belediyelerin borçlanmasına ilişkin özel düzenlemelerde de, ayrıca belediye meclisinin görevli kılındığını; konuya ilişkin T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı düzenlemesinde de bu hususun vurgulandığını ve yine, söz konusu düzenlemelerden hareketle ve düzenlemelere uygun şekilde, belediye tarafından kurulan şirketler adına hareket edecek gerçek kişinin, belediye meclisi tarafından belirlenmesi gerektiğinin talimatlandırıldığını, Ayrıca, belediyelerin şirket kurması ve şirkete ortak olması gibi hâller, belediyelerin borçlanması neticesini de doğurabileceğinden ve tüm bu hâllere ilişkin özel düzenleme bulunduğundan; bu hâller kapsamında ve bunların uzantısı durumundaki dava konusu tescil başvurusunda da, belediye meclisi kararının aranmasının lüzumlu olduğunu, aksi hâlde, konuya ilişkin özel düzenlemelerin işlevini yitireceğini; zira karar almak üzere, meclisin özel olarak yetkilendirildiği konularda, bu kararı uygulayacak kişilerin de meclis tarafından belirlemesi gerekliliğinin, doğrudan anılan özel hükümlerin “ratio legis”i gereği olduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.359/f.5 maddesinin de, belediyenin yönetim kurulu üyesi seçildiği hâllerde, doğrudan belediye başkanının belediye adına hareket edecek gerçek kişi olmadığını ve belediyenin, yetkili organının, belediye başkanı ve bir başka kişiyi ya da sadece başka kişileri seçmesinin mümkün olduğunu ortaya koyduğunu, Geçici tescil talebinin tedbir kararı mahiyetinde mahkemeden istenmesinin mevzuat gereğince mümkün olmadığını, geçici tescilin mevzuata aykırı şekilde adeta tedbir gibi mahkemeden istendiği bu şekilde taleplerin, davacının ekte sunduğu mahkeme kararı dışında, hibir mahkeme tarafından kabul edilmediğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.32/f.4’te, “Çözümü bir mahkeme kararına bağlı bulunan veya sicil müdürü tarafından kesin olarak tescilinde duraksanan hususlar, ilgililerin istemi üzerine geçici olarak tescil edilir. Ancak, ilgililer üç ay içinde mahkemeye başvurduklarını ispat etmezlerse geçici tescil resen silinir. Mahkemeye başvurulduğu takdirde kesinleşmiş olan hükmün sonucuna göre işlem yapılır. “ denilmek suretiyle, geçici tescil talebinin ancak sicil müdürlüğünden talep edilebileceğinin ve geçici tescil talebinin kabul edilmesi halinde ise, üç ay içinde geçici tescil nedenine ilişkin dava açılması gerektiği hususunun düzenlendiğini, anılan hükmün lafzından, geçici tescil yetkisinin, ticaret sicili müdürlüklerine verilmiş bir yetki olduğunun ve buna ilişkin, sicil müdürlüklerinin bir takdir hakkı bulunduğunun açıkça anlaşıldığını, Geçici tescil talebinin, çeşitli nedenler ile tescilinde tereddüt hasıl olan veyahut da mahkeme kararına bağlı olarak çözümlenebilecek hususlarla ilgili olarak istenebilecek istisnai bir yol olduğubu; ticaret sicil müdürü kararı ile reddinde tereddüt olmayan ve red kararı verilen herhangi bir hususun, geçici tescile elverişli olmadığını, huzurdaki davanın tescilinde de, yukarıda açıklandığı üzere, herhangi bir tereddüt olmadığından; yani red kararı yazıldığından ve dolayısıyla, mevzuatta ifade edildiği şekilde, “halli ya da tereddütün giderilmesi” için, mahkeme kararı gerekmediğinden; müvekkili Müdürlüğün geçici tescil talebini kabul etmemesinin hukuka uygun olduğunu, kaldı ki; geçici tescilin, müvekkil Müdürlüğe verilmiş bir yetki olduğu gibi, kullanılması zorunlu bir yetki de olmadığını, müvekkili Müdürlüğün, bu yetkinin kullanılmasına uygun şartları değerlendirerek, kullanıp kullanılmayacağı konusunda takdir hakkını kullanabileceğini, Kabul edilmemekle birlikte; bir an için geçici tescil talebinin reddinin takdir hakkı içermediği gibi, yine bir an için de geçici tescil şartlarının bulunduğu, Sayın Mahkeme tarafından kabul edilse de, bu durumda da geçici tescilin tedbir kararı olarak verilmesinin mümkün olmadığını; zira mahkemenin özü itibariyle değerlendireceği hususun, geçici tescil talebinin reddi kararına itiraz olacağının ifade edilmesi gerektiğini, gerçekten de; geçici tescil talebinin reddi üzerine, red kararına karşı açılabilecek yegane davanın, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.34’te düzenlenen ticaret sicil memuru kararına itiraz davası olacağını ve bunun da kesinleşmesinin gerekeceğini, zira kesin tescil ve geçici tescil, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ayrı ayrı düzenlenmiş müesseseler olsa da; her iki müessesenin hukuki sonuçlarının aynı olduğunu, geçici tesciltalebinin tedbir kararına mahiyeti itibariyle konu edilebilecek bir karar olmadığını, Tedbir kararı mahiyetinde olarak “geçici tescil” kararı verilmesinin, HMK m.367’de kesinleşmeden icraya konulamayacak kararlardan olduğu düzenlenen tescil işlemlerinin kesinleşmeden sonuç doğurması anlamına geleceğini, bu durumun, anılan hükmü işlevsizleştireceği gibi kişiler hukukuna ilişkin işlemlerdeki hukuki güvenliğin tesisi amacıyla öngörülmüş olan mezkur hükmün hem lafzına hem de amacına aykırı olacağını, çünkü, Mahkeme kararı ile ve hatta kesinleşmiş hükümle ulaşılması gereken sonucun, mahkemenin tedbir kararıyla ortaya çıkması söz konusu olduğundan; yukarıda açıklanan HMK hükmünü ve hatta, tedbire ilişkin HMK m.389 hükmünü adeta işlevsizleştireceğini, Nitekim, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/260 E sayılı dosyasında, dava ile elde edilecek sonucun, tedbir/geçici tescil ile elde edilemeyeceği şeklinde hüküm kurarak geçici tescil talebini reddettiğini, Yukarıda açıklanan nedenlerle, hukuka uygun işlem yaparak, idareden gelen talimata uygun biçimde dava konusu tescil işlemini iade eden müvekkil Ticaret Sicili Müdürlüğünün, dava açılmasına sebep olacak herhangi bir işlem yapmadığını, bu nedenle de, “yargılama giderleri” ve “vekâlet ücreti”nden sorumlu tutulamayacağını, Müvekkil Müdürlüğün yargılama giderleri ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulamayacağı hususunun, TTK m. 25/3 (Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, ticaret sicili müdürlüklerinin faaliyetlerini her zaman denetlemeye ve gerekli önlemleri almaya yetkilidir. Ticaret sicili müdürlükleri, adı geçen Bakanlıkça alınan önlemlere ve verilen talimatlara uymakla yükümlüdür.) ve Ticaret Sicili Yönetmeliği’nin Bakanlığın gözetim ve denetimi başlıklı m. 10 (Bakanlık, müdürlüklerin faaliyetlerini her zaman denetlemeye ve gerekli tedbirleri almaya yetkilidir. Müdürlükler, Bakanlıkça alınması istenen önlemlere ve verilen talimatlara uymakla yükümlüdür.) dayanak ve hükümleri gereğince de açık olduğunu, İleri sürerek yukarıda arz edilen ve inceleme sırasında re’sen tespit edilecek diğer nedenler de göz önüne alınarak; istinaf isteklerinin kabulü ile İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 04.10.2022 tarih ve 2022/532 E 2022/838 K sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve davanın açılmasına neden olmayan müvekkili aleyhine yüklenen yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talep etmiştir. Davacı istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne, Ticaret Sicil Gazetesinde Tescil ve İlanına karar vermekle birlikte, şartları oluşmadığından ötürü Geçici Tescil taleplerinin reddedildiğini, Şirketlerin ticari hayatında ticaret sicil gazetesinde kararların yayınlanmasının 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda Aleniyet başlığında düzenlenen 37. Maddesinde, Tescilin üçüncü şahıslara tesiri başlıklı 38. Maddesinde Sicile itimat başlıklı 39. Maddesindeki düzenlemelerle sağlanmak istenen fayda söz konusu dava ile verilecek karara kadar geçen sürede kanundaki karşılığını bulamayacağını; davalı … sicil müdürlüğünün, önceki tüm davaları ve aynı husustaki tüm diğer davalarda, mahkeme kararlarının kesinleşmesini beklediği ve tescili istenilen kararın şirketin ticari hayatına doğrudan tesir eden Genel Kurul Kararı olduğu düşünüldüğünde yargılamanın devamı süresince uzun seneler sürecek bir yargılama sürecinde, tescil işleminin yapılmamış olması durumunda telafisi imkansız zararların oluşacağının da bir gerçeklik olduğunu, Tescili istenilen Genel Kurul kararında 6102 sayılı TTK 399. Maddesi gereği bağımsız denetime ve şirketin fiilen sevk ve idaresine dair yönetim kurulu seçimi bulunması hususları davalı tarafından bu hususta bütün keyfi ve takdir sınırlarını aşarak red kararlarının yargı tarafından haksız bulunmasına rağmen T.T.K 32/4 maddesinin bile keyfi ve hukuk dışı yorumlanmasının anlaşılır olmadığını, Şirketin doğrudan ticari hayatını, sevk ve idaresini, kanunu yükümlülüklerini etkileyen, vergisel yükümlülüklerine etki eden ve Tebligat Kanunundan kaynaklanan düzenlemelere göre yasal yükümlülüklerini belirleyen kararın geçici olarak tescilinin müvekkili şirketçe talep edilmişse de davalı tarafından Türk Ticaret Kanunu’nun 32.maddesinin 4. fıkrasında belirtilen “Çözümü bir mahkeme kararına bağlı bulunan veya sicil müdürü tarafından kesin olarak tescilinde duraksanan hususlar, ilgililerin istemi üzerine geçici olarak tescil olunur.” hükmünün yer almakta olup, konuya ilişkin Müdürlüklerince tereddüt yaşanmadığından geçici tescil taleplerinin de yerine getirilemediği hususu bilgilerinize sunulur” denilerek kanunun lafsına ve ruhuna aykırı ve kanun dışı davranılmaya devam edildiğini, Yine şirketin üçüncü şahıslar nezdinde işlem doğurmaya yetkili temsilcisine ilişkin bir karar olduğu da dikkate alındığında tedbir talep ederek müvekkili şirkete ait bu kararın geçici tescilini mahkemeden tedbir yolu ile talep etmenin zaruret içerdiğini, Görülen davanın her ne kadar basit yargılama usulüne tabi olduğu ve sürenin kısa olacağı düşünülse de davalı … odasının ise yine İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün aynı genelgeye dayalı ve aynı gerekçe ile verdiği red kararında geçici tescile dahi yanaşmaması ve bu hususta mahkeme kararlarının kesinleşmesini bekliyor olmasının (bu yönde uygulama yapması) uzun yıllar süren yargılama sürecinde müvekkili aleyhine telefisi imkansız sonuçlar doğacağına bu davada dakarine teşkil etmekte olduğunu, Müvekkili şirketin daha önceki tescil talebini de reddeden davalının; mahkemenin ara kararını dahi yerine getirmediğini, mahkemece davanın kabulüne ve söz konusu geçici tescilin yapılmaması halinde suç duyurusunda bulunulacağının ihtarı ile geçici tescil yerine getirdiğini, Tedbir taleplerinin haklılığını, kanun koyucu tarafından öngörülen yargılama usulündeki hızlı karar vererek ticari hayatı ve işleyişi devam amacına aykırı olarak T.T.K. hükümlerine tabi bir şirket için öneminin görmezden gelindiğini; bu hususta tedbirin yayınlanmasına karar verilmesi isteklerinde haklılıklarının ortada olduğunu, Söz konusu geçici tescil taleplerine ilişkin emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/16686 Esas 2015/1927 Karar ve 16/02/2015 karar tarihli ilamı ile müvekkili şirkete ait mahkeme kararlarının da bulunduğunu; mahkemenin Tescil ve İlan’a ilişkin kabul kararının ise hukuka uygun onanmasını talep ettiklerini, İleri sürerek, yukarıda kısaca arz ve izah edilen ve resen nazara alınacak sebeplerden ötürü; istinaf başvurularının KABULÜ’ne, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06.06.2022 tarih ve 2022/532 E, 2022/838 K sayılı ilamının, tedbir niteliğinde ki geçici tescile karar verilmesini ve tescil kararının onanmasını talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; TTK’nın 34. maddesine dayalı olarak açılmış olup, davalı şirketin 2022/1 sayılı, 06/05/2022 tarihli sermaye arttırımına ilişkin ortaklar kurulu kararının tescil ve ilanı talebinin reddine dair 26/05/2022 tarihli Ticaret Sicil Müdürlüğü kararına itiraz davasıdır. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle itirazın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davalı vekilinin, dava dilekçesi ve eklerinin Ticaret Sicili Müdürlüğü … hesabına gönderilmesi gerektiği hâlde; Ticaret Bakanlığı – Ticaret İl Müdürlüğü … hesabına gönderildiği yönündeki istinaf sebebi yönünden yapılan inceleme neticesinde; UYAP kayıtlarında, dava dilekçesi ve tensip zaptının e tebligat olarak […-…-…] … hesabına gönderildiği ve tebliğ edildiği, gerekçeli kararın ise davalı … Sicil Müdürlüğü’nün ( …-…-… ) … hesabına e tebligat yoluyla tebliğ edildiği tespit edilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesince dava dilekçesinin davalı … Sicil Müdürlüğü’nün ( …-…-… ) … hesabı yerine yanlışlıkla Ticaret İl Müdürlüğünün […-…-…] … hesabına gönderildiği, davalıya davaa dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilip taraf teşkili sağlanmadan istinafa konu kararın verildiği anlaşılmıştır.Dava dilekçesi davalıya usulüne uygun olarak tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan, davalının katılımına olanak sağlanmaksızın yargılama yapılarak karar verilmesi HMK’nın 27 maddesinde belirtilen hukuki dinlenilme hakkına, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen hak arama özgürlüğüne ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına aykırıdır. Sonuç itibariyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.4 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekili ile davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/10/2022 tarih ve 2022/532 Esas – 2022/838 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Davacı vekili ile davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı ve davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde davacı ve davalıya iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 06/04/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.