Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/2224 E. 2023/171 K. 02.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2224 Esas
KARAR NO: 2023/171 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/419 Esas – 2022/625 Karar
TARİHİ: 07/10/2022
DAVA: Tazminat (Bankacılık işlemlerinden kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/02/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin, Bağcılar Sosyal Güvenlik Merkezi’nin … dosyasında işlem gören mükellefi ve aynı zamanda davalı bankaya ait İstanbul Aksaray Girişimci Şubesi’nin müşterisi olduğunu, müvekkilinin ihracat yapan bir firma olması nedeni ile KDVK’nın 32. maddesi ile … ve … numaralı KDV Genel Tebliği ve 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesi uyarınca İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nda biriken KDV iade alacaklarının, davalı bankanın anılan şubesinde bulunan hesabına aktarıldığını, müvekkili şirkete ait SGK borçlarının da bu hesaba aktarılan KDV iadelerinden mahsup edilmek suretiyle davalı banka tarafından ödendiğini, müvekkili şirket, SGK prim borçlarının anılan şekilde ödendiği inanç ve güvenindeyken dava dışı SGK tarafından müvekkili şirkete SGK borçları nedeni ile icra takibi başlatıldığını, müvekkili tarafından SGK’ya 2016 yılında SGK borçlarının ferileri ile birlikte 58.000 TL olarak ödendiğini, ödeme sonrasında yaptıkları araştırma ve inceleme neticesinde; müvekkili şirketin hesabında toplanan KDV iadesinin 18.385,90 TL’sinin 11.05.2005 tarihinde SGK borçlarından mahsubu için davalı tarafından Bağcılar Sosyal Güvenlik Merkezi hesaplarına aktarıldığını ancak yine aynı tarihte 8.328,11 TL olan diğer KDV iadesinin müvekkili şirketin davalı banka nezdinde bulunan … numaralı hesabından virman edildiği, ancak söz konusu tutarın müvekkili şirketin Bağcılar Sosyal Güvenlik Merkezi’ne olan borcuna istinaden aktarılmadığı, anılan tutarın başka bir şirket olan … sicil nolu … Tic. Ltd. Şti.’nin SGK borcuna mahsuben gönderilmiş olduğunun anlaşıldığını, davalı banka tarafından müvekkilinin SGK’ya olan borcunun ödenmesi gerekirken başka bir şirketin SGK borcunun ödenmesi için müvekkili hesaplarından virman yapılmış olduğunu, davalı banka tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak yapılan bu hatalı işlem nedeni ile müvekkilinin SGK’ya olan borcunun ödenmemiş olduğunu, anılan borç nedeni ile SGK tarafından müvekkili aleyhine takip başlatıldığını ve 58.000 TL ödenmek zorunda kaldıklarını, bu durumu 2018 yılı içerisinde öğrendiklerini, davalı bankaya 01.03.2019 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamenin gönderildiğini ancak cevap verilmediğini, arabuluculuk görüşmelerinden de herhangi bir netice alınamadığını beyanla davalı banka şubesi tarafından müvekkili hesabından haksız ve hukuka aykırı bir şekilde virman yapılan tutar nedeni ile müvekkilin uğramış olduğu 58.000 TL zararın davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Dış Ticaret Vergi Dairesi Başkanlığının cevap dilekçelerine ekli 10.05.2005 tarihli gönderme yazısına istinaden … Ltd. Şti.’nin SGK borcuna mahsup edilmek üzere 11.05.2005 tarihinde Dış Ticaret Vergi Dairesi Başkanlığı hesabından SGK’nın 1745- Ankara Kamu Kurumsal Şubedeki … numaralı hesabına “… San. … nolu Hesaba Virman” açıklaması ile 8.328,11 TL aktarıldığını, oysa davacının 8328,11 TL tutarındaki ödemenin … sicil numaralı … San. Tic. Ltd. Şti.’nin SGK borcuna mahsuben gönderilmiş olduğunu belirttiğini, ekte mevcut hesap ekstresi incelendiğinde görüleceği üzere müvekkili banka tarafından, Dış Ticaret Vergi Dairesi Başkanlığının 10.05.2005 tarihli gönderme emrine istinaden davacı … Tic. Ltd. Şti için toplam 25.696,97 TL (447,44 + 304,11 + 231,41 + 16.385,90 + 8.328,11), … Tekstil Gıda için toplam 869,08 TL (205,22+663,86), … Tic. Ltd. Şti. için ise 33,33 TL tutarında işlem yapıldığını, dava dilekçesinde 8.328,11 TL KDV iadesinin … nolu hesaptan virman yapıldığı belirtilmekle birlikte, söz konusu hesabın Dış Ticaret Vergi Dairesi Başkanlığına ait olduğunu, Dış Ticaret Vergi Dairesi Başkanlığının 10.05.2005 tarihli gönderme emri ekinde yer alan KDV iadesine ilişkin borç döküm formundan 8.328,11 TL’nin 2005 yılı Mart ayına ait borç olduğunun anlaşıldığını, dava dilekçesinde durumun SGK’ya ödeme yapıldıktan çok sonra 2018 yılı içerisinde öğrenilmiş olduğu belirtilmiş olsa da, ilk ödeme tarihinin 03.03.2017 son ödeme tarihinin ise 05.08.2019 olan ödeme planı dökümlerinden toplam 56.277,18 TL (17.345,12+38.932,06) ödeme yapılmış olduğunun anlaşıldığını, müvekkili bankanın her hangi bir işlem hatası bulunmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili ıslah dilekçesi ile; cevap dilekçesinin ıslahı ile zamanaşını definde bulunduklarını, olayın gerçekleştiği tarihin 11.05.2005 olduğunu, haksız fiile uygulanan 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin dolduğu göz önüne alındığında davanın usulden reddinin gerektiğini, müvekkili bankanın asli sorumluluğu olan ödeme yükümlülüğünü yerine getirdiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesinin 07/10/2022 tarih 2019/419 Esas 2022/625 Karar sayılı kararında; “…Dava, tazminat davası olup, davalı bankanın kusuruna dayanmaktadır. Davacı taraf, davalı bankanın, gerekli özen ve dikkati göstermediğinden zarara uğradığını iddia etmektedir. Öyleyse uyuşmazlık bankacılık işlemlerinden kaynaklanmaktadır. 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun Zamanaşımı başlıklı 62. Maddesi gereğince; Bankalar nezdlerindeki mevduat, katılım fonu, emanet ve alacaklardan hak sahibinin en son talebi, işlemi, herhangi bir yazılı talimatı tarihinden başlayarak on yıl içinde aranmayanlar zamanaşımına tâbidir (Benzer bir olayda emsal: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.01.2014 tarih ve 2013/11454 E. 2014/1235 K.) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146.maddesi gereğince; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. Beş yıllık zamanaşımına tâbi olan alacakların hangileri olduğu 147.maddede sayılmış olup, huzurdaki dava konusu olay bu maddede sayılanlardan olmadığından dava zamanaşımı süresi 10 yıldır. Dava dilekçesinde anlatılan, bilirkişi incelemesine esas alınan ve davalı bankanın hatasına dayanılan işlemin tarihi 11/05/2005’tir. Bu tarihte yanlış hesaba para aktarıldığı iddia edilmektedir. Ancak davacı bu işlemi 2018 yılı içinde öğrendiklerini söylemektedir. Dolayısıyla davacı taraf zımnen zamanaşımı süresinin başlangıcının öğrenme tarihi olarak kabulü gerektiği düşüncesindedir. Diğer bir anlatımla dava konusu olay 11/05/2005 tarihinde meydana gelmiş, davacı bu durumu 2018 yılında fark ettiğini söylemektedir. Davacı taraf bir sermaye şirketidir. TTK.nun 18/2.maddesi gereğince, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Bünyesinde çalışan kişiler vardır. Muhasebesini tutan, işlemlerini takip eden meslek sahibi uzmanları vardır. Bu kişiler SGK, borçlar, banka kayıtları vb.muhasebe işlemlerini takip etmek zorundadır. Herhangi bir aksamanın nedenini araştırarak patronuna bilgi vermekle yükümlüdür. Davacının çalışanları bu durumu fark etmemişler ise bunun sorumluluğu davalı tarafa yüklenemez. Diğer bir anlatımla bu hatadan kaynaklanan ve davalı lehine sonuç doğuran zamanaşımı gibi usuli bir hak davalının elinden alınamaz. Zira bu hata davacı ile çalışanları arasındaki iç sorundur ve davalıyı ilgilendirmemektedir. Bu nedenle dava zamanaşımının başlangıç tarihi bankacılık işleminin yapıldığı 11/05/2005′ tarihi olarak kabul edilmiştir.Buna göre, davaya konu edilen ve davalının kusuru ile zarara yol açtığı iddia edilen bankacılık işleminin tarihi olan 11/05/2005 tarihiden, yukarıda açıklanan zamanaşımı süresi olarak belirlenen 10 yıllık sürenin dolmasından (yaklaşık 14 yıl) sonra 09/07/2019 tarihinde huzurdaki davanın açıldığı, davalının süresi içerisinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def’ini ile sürmemiş ise de cevap dilekçesini 09/08/2021 tarihli dilekçesi ile ıslah ederek, zamanaşımı def’ini ileri sürdüğü, bu ıslahın geçerli olduğu anlaşıldığından davanın zamanaşımı nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur…Dava, tazminat davası olup, davalı bankanın kusuruna dayanmaktadır. Davacı taraf, davalı bankanın, gerekli özen ve dikkati göstermediğinden zarara uğradığını iddia etmektedir. Öyleyse uyuşmazlık bankacılık işlemlerinden kaynaklanmaktadır. 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun Zamanaşımı başlıklı 62. Maddesi gereğince; Bankalar nezdlerindeki mevduat, katılım fonu, emanet ve alacaklardan hak sahibinin en son talebi, işlemi, herhangi bir yazılı talimatı tarihinden başlayarak on yıl içinde aranmayanlar zamanaşımına tâbidir (Benzer bir olayda emsal: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.01.2014 tarih ve 2013/11454 E. 2014/1235 K.) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146.maddesi gereğince; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. Beş yıllık zamanaşımına tâbi olan alacakların hangileri olduğu 147.maddede sayılmış olup, huzurdaki dava konusu olay bu maddede sayılanlardan olmadığından dava zamanaşımı süresi 10 yıldır. Zamanaşımı Süresinin Başlangıç Tarihinin Belirlenmesi; Dava dilekçesinde anlatılan, bilirkişi incelemesine esas alınan ve davalı bankanın hatasına dayanılan işlemin tarihi 11/05/2005’tir. Bu tarihte yanlış hesaba para aktarıldığı iddia edilmektedir. Ancak davacı bu işlemi 2018 yılı içinde öğrendiklerini söylemektedir. Dolayısıyla davacı taraf zımnen zamanaşımı süresinin başlangıcının öğrenme tarihi olarak kabulü gerektiği düşüncesindedir. Diğer bir anlatımla dava konusu olay 11/05/2005 tarihinde meydana gelmiş, davacı bu durumu 2018 yılında fark ettiğini söylemektedir. Davacı taraf bir sermaye şirketidir. TTK.nun 18/2.maddesi gereğince, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Bünyesinde çalışan kişiler vardır. Muhasebesini tutan, işlemlerini takip eden meslek sahibi uzmanları vardır. Bu kişiler SGK, borçlar, banka kayıtları vb.muhasebe işlemlerini takip etmek zorundadır. Herhangi bir aksamanın nedenini araştırarak patronuna bilgi vermekle yükümlüdür. Davacının çalışanları bu durumu fark etmemişler ise bunun sorumluluğu davalı tarafa yüklenemez. Diğer bir anlatımla bu hatadan kaynaklanan ve davalı lehine sonuç doğuran zamanaşımı gibi usuli bir hak davalının elinden alınamaz. Zira bu hata davacı ile çalışanları arasındaki iç sorundur ve davalıyı ilgilendirmemektedir. Bu nedenle dava zamanaşımının başlangıç tarihi bankacılık işleminin yapıldığı 11/05/2005′ tarihi olarak kabul edilmiştir.Buna göre, davaya konu edilen ve davalının kusuru ile zarara yol açtığı iddia edilen bankacılık işleminin tarihi olan 11/05/2005 tarihiden, yukarıda açıklanan zamanaşımı süresi olarak belirlenen 10 yıllık sürenin dolmasından (yaklaşık 14 yıl) sonra 09/07/2019 tarihinde huzurdaki davanın açıldığı, davalının süresi içerisinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def’ini ile sürmemiş ise de cevap dilekçesini 09/08/2021 tarihli dilekçesi ile ıslah ederek, zamanaşımı def’ini ileri sürdüğü, bu ıslahın geçerli olduğu anlaşıldığından davanın zamanaşımı nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile davanın zamanaşımı nedeniyle usulden reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Bağcılar Sosyal Güvenlik Merkezi’nin … dosyasında işlem gören mükellefi ve aynı zamanda davalı bankaya ait İstanbul Aksaray Girişimci Şubesi müşterisi olan müvekkilinin, KDVK’nın 32. maddesi ile … ve … numaralı KDV Genel Tebliği ve 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesi uyarınca İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nda biriken KDV iade alacaklarının, davalı banka tarafından SGK’ya aktarılması gerekli tutarın usulüne uygun olarak aktarılmaması nedeni ile uğradığı zararın tazmini için dava açıldığını, Mahkemece alınan bilirkişi heyet raporunda, davalı banka tarafından SGK’ya ödeme yapılırken firma isminin hatalı yazılması nedeni ile aktarım işleminin usulüne uygun olarak yapılmadığı, bu nedenle müvekkilinin SGK ödemesinin usul ve yasaya uygun olarak davalı tarafından yapılmadığı, gönderme emrinin davalı banka tarafından hatalı olarak düzenlendiği, bu nedenle aktarılması gereken 8.328,11TL’nin usulüne uygun olarak aktarılmadığı, müvekkilin,n SGK tarafından takibe uğramasında davalı bankanın kusurunun bulunduğu, bu nedenle müvekkilinin uğradığı zararın 34.066,28 TL’nin davalı bankadan tahsilinin mümkün olduğunun belirtildiğini, yerel mahkemece kusurlu bankacılık işleminin 11.05.2005 tarihinde meydana geldiğinin belirtildiğini, müvekkilinin TTK’nın 18/2. maddesi uyarınca basiretli bir tacir gibi davranması gerektiğini ve bu itibarla zamanaşımı süresinin 11.05.2005 tarihinde başladığını, 5411 sayılı Kanun’un 62. maddesi ile 6098 sayılı Kanun’un 146. maddesi uyarınca zamanaşımı süresi olan on yıllık sürenin aşıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğini, verilen kararın yasalara aykırı olup kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, 5411 sayılı Kanun’un 62. maddesinin huzurdaki uyuşmazlık bakımından uygulanma imkanının bulunmadığını, anılan kanuni düzenleme uyarınca ancak banka hesabında bulunan alacakların on yıl içerisinde aranmaması, başka bir söyleyişle banka hesabında bulunan alacakların unutulması durumunda bu alacakların son işlem tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, somut uyuşmazlıkta müvekkilinin banka hesabında bulunan alacaklarının unutulması veya bu alacakların aranmaması durumunun söz konusu olmadığını, dava konusu edilen tutar, müvekkilinin hesabında bulunan bir alacak olmayıp, davalı bankanın kusuru ile başka bir hesaba aktarılmış tutar olduğunu, anılan kanun uyarınca davanın reddine karar verilmiş olmasının yasalara aykırı olduğunu, Mahkemece hatalı işlemin gerçekleştiği tarih olan 11.05.2005 tarihinin on yıllık genel zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi olarak değerlendirilmiş olmasının usule aykırı olduğunu, aksine zamanaşımının hatalı işlemin gerçekleştiği iddia edildiği tarih olan 11.05.2005 tarihinde başlatılmasının mümkün olmadığını, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere KDV iadesinin SGK borcuna mahsup işlemleri banka tarafından yapılmakta olup, işlemlerin davalı tarafından gerçekleştirildiğini, müvekkilinin hesabından usul ve yasaya aykırı açıklama ile de olsa davalı tarafından SGK’ya aktarım yapılmış olup, müvekkili tarafından bu durumun, ödemenin doğru usuller ile yapılıp yapılmadığının bilinebilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili, davalı tarafından gerekli ödemelerin SGK’ya yapıldığı inancı ile ticari faaliyetini sürdürmeye devam etmiş olup, yapılan işlemin hatalı olup olmadığını öğrenme imkanına ancak SGK tarafından aleyhine işlem yapılması anında sahip olabileceğinin doğal olduğunu, bilirkişi heyet raporunda yer alan değerlendirmenin de aynı yönde olduğunu, bu itibarla zamanaşımı süresinin işlemeye başlayacağı tarih olarak değerlendirilmesi mümkün olan zamanın, müvekkilince davalı hatası nedeni ile ödenmek zorunda kalınan tutarın ödendiği tarih olup, anılan tarihin ise 2018 yılı olduğunu, müvekkili tarafından anılan tarihten yaklaşık bir yıl sonra yasal sürecin başlatıldığını, işbu sebeple zamanaşımı süresinin dolduğundan söz edilmesinin olanaksız olduğunu, bilirkişi değerlendirmesi gibi hatalı işlemin 2014 yılında öğrenildiğinin kabul edilmesi ve zamanaşımının anılan tarihten başlatılması durumunda dahi zamanaşımı süresi olan on yıllık süre içerisinde yasal yollara başvurulduğu görülmekte olup, işbu sebeple zamanaşımı süresinin dolduğundan söz edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin hesabında bulunan KDV iadelerinin davalı banka tarafından gerekli dönemlerde SGK borçlarına karşılık kendiliğinden ilgili kuruma gönderilerek gerekli ödemeler yapılması gerekirken, ödemenin hatalı açıklama ile gönderilmesi nedeniyle uğradığı zararın tazmini için açılması gerekli davanın zamanaşımı süresinden müvekkilinin usulsüz işlemden haberdar olmasının mümkün olmadığı 2005 yılından başlatılmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğmasına neden olabilecek nitelikte olduğunu, müvekkilinin basiretli bir tacir olarak davranmadığı iddiasının gerçek duruma aykırı olduğunu, basiretli bir tacir gibi davranarak davalı banka tarafından müvekkilinin SGK borçları için hesabından ilgili kuruma aktarım yapılıp yapılmadığını kontrol ettiğini, aktarım yapıldığını gören müvekkilinin ticari faaliyetine devam ettiğini, ancak aktarımın hatalı olduğunu, aktarım tarihinden çok sonra yukarıda ifade edilen tarihte öğrenebildiğini, bu nedenle müvekkilinin basiretli bir tacir gibi davranmadığının kabulünün yasalara aykırı olduğunu beyanla İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/419 E, 2022/625 K sayılı ve 07/10/2022 tarihli kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, banka tarafından bankacılık sözleşmesine aykırılık nedeniyle uğranılan zararın tazmini talebine ilişkindir.Davacı, davalı bankanın mevduat hesabı müşterisi olduğunu, tarafına yapılan KDV iadelerinin banka tarafından SGK borçlarına mahsup edilmek üzere ilgili müdürlük hesabına aktarıldığını, 11.05.2005 tarihinde davalı banka tarafından 8.328,11 TL KDV iadesinin başka bir şirket adına aktarılması nedeniyle SGK tarafından hakkında ödenemeyen prim borçlarının tahsili için icra takibi başlatıldığını, SGK’ya 2016 yılında 58.000 TL ödediğini, davalı tarafından yapılan hatalı işlemi ise 2018 yılında öğrendiğini beyan ederek 58.000 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiş, davalı banka davanın zamanaşımına uğradığını, kendisinin ödeme yükümlülüğünü yerine getirdiğini, bu nedenle bir sorumluluğunun bulunmadığını beyanla davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dosya kapsamından; davacının, davalı banka nezdinde bulunan hesabından 11.05.2005 tarihinde yapılan SGK ödemesinin, davacının unvanın eksik yazılması nedeniyle borcuna mahsup edilmediği, davacının 27.02.2014 tarihinde SGK’ya sunduğu dilekçe ile, … Bankası tarafından yapılan 8.328,11 TL’lik ödemenin tarafına işlenmesini ve bu borç nedeniyle başlatılan icra takibinin gözden geçirilmesini talep ettiği, SGK’nın 2017/55 nolu komisyon kararı ile; davacının 03.03.2017 tarihli, 2005/2-2010/11 dönemine ait borçlarının yapılandırılmasına ilişkin talep dilekçesine istinaden toplam 38.932,06 TL borcun, ilk taksit tarihi 03.03.2017, son taksit tarihi 05.08.2019 olmak üzere taksitlendirildiği, davanın 09.07.2019 tarihinde açıldığı sabittir. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun zamanaşımı başlıklı 62. maddesi, bankalar nezdinde açılmış hesaplarda, mudiler tarafından işlem yapılmaması nedeniyle fona devredilen mevduat ve alacaklara ilişkin olup, somut davada fona devreden bir mevduat-alacak söz konusu olmadığı gibi aksine davacı tarafından, banka hesabına gelen paranın, taraflar arasındaki bankacılık sözleşmesi ve talimatına uygun şekilde transfer edilmediği iddiası ile oluşan zarar talep edilmektedir. Bu nedenle uygulanması gereken yasal düzenleme 5411 sayılı Kanun’un 62. maddesi değil, TBK’nın genel zamanaşımını düzenleyen 146. maddesidir. Anılan madde hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. Bu noktada zamanaşımı süresinin ne zaman başladığının tespiti önemlidir. TBK’nın 149. maddesi uyarınca zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Aynı kanunun 90. maddesi uyarınca da, ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. Davacının talebi, davalı bankanın SGK prim borcunu ödemediği iddiası ile oluşan zarara ilişkin olduğundan, iddia edilen alacak, ödenmeyen prim ve işlemiş faizinden oluşmaktadır. Davacı, dava tarihinden önce SGK’ya ödeme yaptığını beyan etmektedir. Buna göre her ne kadar Mahkemece 10 yıllık zamanaşımı süresinin 11.05.2005 tarihinde başladığı kabul edilerek, dava tarihi itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, 11.05.2005 tarihinde davacının talep ettiği alacak doğmadığından zamanaşımı süresi işlemeye başlamamıştır. Mahkemece, açıklanan yasal düzenlemeler kapsamında zamanaşımının başlangıç tarihinin ve alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığının tespit edilmesi ve alacak dava tarihinde zamanaşımına uğramamış ise, bilirkişiden, yalnızca davalının sorumluluğunda olduğu iddia edilen prim miktarı ile işlemiş faizinin tespiti için ek rapor alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Davacının istinaf başvurusu haklı bulunmuştur. Açıklanan nedenlerle davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/10/2022 tarih ve 2019/419 Esas – 2022/625 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/02/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.