Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1974 E. 2023/1460 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1974
KARAR NO: 2023/1460
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/1269 Esas – 2022/339 Karar
TARİHİ: 20/04/2022
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 05/10/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin idaresinin T.M.S.F. tarafından görevlendirilen kayyım heyeti tarafından yürütüldüğünü, müvekkilinin kayıtlarında 01/10/2016 tarihinden sonra yapılan araştırmalar neticesinde, mizanda yer alan 141.463,84TL tutarındaki kasa hesabında görüldüğü iddia edilen rakamın fiziki olarak mevcut olmadığını ve mizanda yer alan 1.750.000,00 TL tutarındaki 6 adet çekin portföyde olmadığını, TTK’nun 553. Maddesi uyarınca kurucular, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticiler kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde şirkete verdikleri zarardan sorumlu olduklarını, anılan yasa hükmü ve davalının sorumluluğunu doğuran sair yasal düzenlemelere istinaden davalının yol açtığı 1.891.463,84 TL’ nin 01/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Mahkeme kararı ile davacı şirkete T.M.S.F. yetkililerinin kayyım olarak atandığını, davacının davayı zaman aşımı süresinden sonra açtığını, davacı yanın tek taraflı iradesi ile belgeler oluşturduğunu ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca müvekkilinin 16.08.2016 tarihinde gözaltına alındığını ve 26.08.2016 tarihinde tutuklandığı, müvekkili ile birlikte şirkette görevli tüm üst düzey yöneticiler, mali işler ve finans birimindeki yetkililer de gözaltına alındığını ve tutuklandığını, bu süreçte şirkette yetkili kimsenin kalmadığını, müvekkilin şahsi mal varlıklarına tedbir konulduğunu ve şirketlerine de TMSF yetkililerinin kayyım olarak atandığını, 16/08/2016 tarihi ile 26.09.2016 tarihleri arasında şirkette yetkili hiçbir yöneticinin olmadığını, bu süreçte şirkette büyük bir boşluk olduğunu ve davacının 141.463,84 TL tutarının kasa hesabında göründüğü ancak fiziki olarak olmadığı iddiasına istinaden, müvekkilinin bilgisi olmadan şirket içinde kayda alınmayan işlemlerin yapılmış olabileceği ve paranın çalınmış veya kaybolmuş olabileceğini ve bu süreçte iddia edilen zararlardan müvekkilinin sorumlu tutulmasının kabul edilemeyeceğini, dava dilekçesinde yer alan 1.750.000,00 TL tutarındaki 6 adet çek için çeklerin numaraları, hangi bankaya ait olduğu ve çek ile ilgili sair bilgilerin davacı tarafça açıklanması gerektiğini, davacı iddialarının müsebbibinin kusurları nedeniyle müvekkilinin olduğunun ispat etmesi gerektiğini ve bu nedenlerle davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/04/2022 tarih ve 2018/1269 Esas – 2022/339 Karar sayılı kararında;” Şirketin İTO kayıtları ve sicil dosyası, TMSF tarafından yapılan inceleme raporları, şirket adına kayıtlı taşınmaz tapu bilgileri, banka hesap dökümleri, belirtilen çeklerle ilgili ödeme bilgileri celp ve ibraz edilmiş, zarar iddiaları ile ilgili olarak şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılmak suretiyle bilirkişi raporu alınmıştır. Davacı şirket 2013 yılında kurulmuştur. … sicil no ile İst. Tic. Sicil Memurluğuna kayıtlıdır. Şirket sermayesi 17.660.000,00 TL dir. Şirketin tek ortağı … A.Ş. Olup, şirketin iştigal konusu inşaat işleridir. Davacı şirket 2014 yılında 2.317,847,38 TL, 2015 yılında 3.554.759,33 TL, 2016 yılında 5.499.393,93 TL zarar raporlamıştır. Davalı … 16.08.2016 tarihinde gözaltına alınmış, 26.08.2016 tarihinde tutuklanmış, 16.08.2016 tarihi itibariyle şirket ile ilgisi kesilmiştir. 07.Eylül 2016 tarihli karar ile şirketin mal varlığına el konulmuş ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yetkilileri 26.09.2016 tarihinde kayyım olarak görevlendirilmiştir. Dava dilekçesi ekinde yer alan 07.11.2017 tarihli tutanakta “… A.Ş. 01.10.2016 tarihinde yapılan ön tespit tutanağından sonra yapılan araştırmalar neticesinde aşağıda belirtilen tutarların mizanda olmasına rağmen gerçekte olmadığı tespit edilmiştir. 1. Mizanda yer alan 141.463,84 TL tutarındaki kasa hesabında görünen rakam fiziki olarak mevcut olmadığı; 2. Mizanda yer alan 1.750.000,00 TL tutarındaki 6 adet çekin portföyde olmadığı” ifadesi mevcuttur. Tutanak, bilgisayar çıktısı olarak düzenlenmiş, 07.11.2017 tarihi kalem ile yazılmıştır. Bu tutarlar ertesi yıl (tutanak tarihinden 8 ay sonra) 01.07.2018 tarihinde Kasa ve Portföydeki Çekler hesaplarından “Sayım tesellüm noksanları” hesabına aktarılmıştır. Uyuşmazlık. … A.Ş. nin mizanında kasa bakiyesi olarak yer alan 141.463.84 TL nin fiziki olarak mevcut olmadığı, yine mizanda yer alan 1.750.000,00 TL tutarındaki 6 adet çekin portföyde bulunmaması nedeniyle zarar oluşup oluşmadığı ve TTK. 553. maddesi uyarınca davalının sorumluluğunun bulunup bulunmadığı konusundadır. 15.05.2018 tarihinde hazırlanmış “Özel Amaçlı Mali Durum Tespit Raporu” Raporda 2015, 2016 ve 2017 yılı Ticari Bilançoları incelenmiş, değerlendirilmiş ve raporun sonuç bölümünde; şirketin halihazırda gayri faal olduğu, 2016 ve 2017 yıltarında herhangi bir faaliyette bulunulmadığı, TTK. Md. 376 ya göre ödenmiş sermayenin öz varlıklar içindeki payının 31.12.2017 tarihli bilançosunda 2/3 ünü korumadığının görüldüğü; kefalet ve avalist olması hasebi ile alacaklılar tarafından takibat başlatıldığı, firmaya Eylül 2016 tarihinde kayyım atanmasından önce Ağustos 2016 tarihinden ilibaren ödeme darlığından dolayı takip işlemlerinin başlatıldığı, kayyım heyeti atanmadan önce firmanın borca batık olduğunun görüldüğü, bu şartlar altında şirketin devamında fayda bulunmadığı kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Raporda dava konusu kasa noksanı ve portföy noksanı çekler ile ilgili hiçbir tespit ve açıklama olmadığı anlaşılmıştır. 30/07/2018 tarihinde alınan özel amaçlı inceleme raporunda ise; 2014, 2015 ve 2016 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde yer alan mali tablolar ve hesaplar değerlendirilmiş, raporun 19. sahifesindeki bölümde “…’in Finansman ihtiyacını giderme amaçlı izlenildiği düşünülen yöntemlerin, hileli ve fiktif işlemlerden oluştuğu bir çok örnekle tespit edilmiştir. … çek hesaplarındaki şüpheli hareketler, denetim çalışmalarımız sırasında dikkatimizi çekmiş ve detaylı incelemeler sonucunda şüphelilerin gerçekliğini doğrular nitelikte bulgulara ulaşılmıştır. Çeklerin bir çoğunun gerçek bir hizmet/mal alımı veya satımı karşılığında kesilmediği, bir kısmı için kesilen faturaların ise aynı gün içinde iplal edildiği tespit edilmiştir. Çeklerin nakde çevrilmesi için, holding şirketleri ve bazı holding dışında ticari ilişkilere sahip şirketler ile … arasında karşılıklı çek kesildiği, bu çeklere istinaden bazılarında fatura düzenlendiği, bazılarında proforma fatura düzenlendiği ve bu şekilde çekin nakde çevrildiği, kimi işlemlerde ise fatura dahi kesilmediği, hesapların çek nakde çevrildikten sonra karşılıklı olarak iade faturaları kesildiği gözlenmiştir.” açıklamaları olduğu anlaşılmıştır. Bu raporların bağımsız denetim raporu niteliğinde olmadığı tespit edilmiştir. Bilirkişi heyeti tarafından yapılan inceleme sırasında zarar iddiasının dayandırıldığı çeklerin mal ve hizmet alışverişine dayanmadığı, bu çeklerin finansal amaçlı kullanıldığı, bu nedenle bu çeklerin karşılıksız çıkması ve şirket portföyünde bulunmaması durumunun şirket için bir zarar niteliği taşımadığı kanaatine varılmıştır. Zira çeklerin davacı kayıtlarında yer almasına rağmen fiziken mevcut olmadıkları ve bu çeklerle ilgili bir başka şirkete mal ve hizmet alımına dayanan fiili bir borçta olmadığı görülmektedir. Aynı şekilde nizamda yer alan 141.463,84 TL. tutarlı kasa hesabındaki paranın fiziken mevcut olmadığı ancak bu tespitlerin 2017 yılı Kasım ayında yapıldığı, davalının ise 16/08/2016 tarihinde göz altına alındığı, aradaki dönemde kasada görülen bu paranın gerçekte mevcut olup olmadığı yada kimler tarafından kasadan alındığına ilişkin somut bir delile rastlanılmadığı anlaşılmaktadır. Tüm bunların yanında davalının aleyhine TTK.nun 553.maddesi uyarınca sorumluluk davası açılıp açılmayacağı hususunun ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’ndeki sicil kayıtlarından şirketin yönetim kurulu üyesinin … A.Ş. nin olduğu, davalı … ise …’i temsilen yönetim kurulunda yer aldığı tespit edilmiştir.05.11.2013 tarihli ve 8436 sayılı FTSG’nde “… Şirketi’nin tescilinin ilan edildiği; şirketin yönetim kuruluna ilk üç yıl görev yapmak üzere … A.Ş.’nin atandığı; … A.Ş. adına hareket etmek üzere …’ın yetkilendirildiği tespit edilmiştir. (ilk 3 yıl için görev yapmak üzere merkezi … Mahallesi… bulunan, Üsküdar Vergi Dairesi’ne … numarası ve İstanbul Ticaret Sicili’ne … Ticaret Sicil numarası ile kayıtlı … Şirketi işbu esas sözleşme ile yönetim kurulu üyesi olarak atanmıştır. Yönetim Kurulu üyesi olarak seçilen …A.Ş. adına hareket etmek üzere …. adresinde ikamet eden… Kimlik numaralı … yetkilendirilmiştir.) … A.Ş.’nin aynı zamanda davacı şirketin kurucu ve tek ortağıdır. Bilindiği üzere yönetim kurulu üyesi gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir. TTK m. 359/2 uyarınca “bir tüzel kişi yönetim kuruluna üye seçildiği takdirde, tüzel kişiyle birlikte, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenen, sadece bir gerçek kişi de tescil ve ilan olunur; ayrıca, tescil ve ilanın yapılmış olduğu, şirketin internet sitesinde hemen açıklanır. Tüzel kişi adına sadece, bu tescil edilmiş kişi toplantılara katılıp oy kullanabilir”. TTK m. 359/2 tüzel kişilerin yönetim kurulu üyesi olmasına imkan vererek, sorumlu tutulabilmelerini sağlamış, şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara güvence getirmiştir. Yönetim kurulu üyesi tüzel kişi adına hareket eden temsilci gerçek kişinin anonim şirkete karşı sorumluluğu konusunda TTK’da bir hüküm bulunmamakta ve tüzel kişi adına hareket eden gerçek kişinin TTK m. 553 uyarınca sorumlu tutulup tutulamayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Tüzel kişiyi temsilen yönetim kurulunda bulunan gerçek kişi yönetim kurulu üyesi olmayıp, yönetim kurulu üyesinin bir organı sıfatındadır. Bu nedenle gerçek kişinin yönetim kurulundaki varlığı, oyu veya görüşü tüzel kişiye ait kabul edilir. Tüzel kişinin yönetim kurulu üyeliği gerçek kişinin varlığını da somutlaşmaktadır. Bu durumda yönetim kurulu üyesi tüzel kişi adına hareket eden gerçek kişinin bu sıfatla gerçekleştirdiği işlem ve eylemlerinden ötürü şirkete, pay sahiplerine ve şirketin alacaklılarına karşı organ sıfatı taşımadığı için TTK.nun sorumluluk hükümlerinin uygulanamayacağı kanaatine varılmakla, bu davada pasif husumeti bulunmayan davalı yönünden davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. “gerekçesi ile, Davanın pasif husumet yokluğundan REDDİNE, karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; TTK madde 553 uyarınca, davacı müvekkil şirketin uğradığı zarardan davalının sorumlu olduğunun dosyada mübrez delillerle ispat edilmiş olup, davalının aksini ispat edemediğini, mizanda yer alan 100 kasa hesabında görünen 141.463,84 TL’nin fiziken mevcut olmadığına yönelik beyanlarının kayyım olarak atanan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından görevlendirilen Yönetim Kurulu Üyeleri’nin 07.11.2017 tarihli tutanağı (01.10.2016 tarihinde yapılan ön tespit tutanağı) ile belgelendirdiklerini, davalı tarafın bunun aksini ispat edemediğini, defter ve kayıtlarda görünen 141.463,84 TL’nin müvekkil şirkete kayyım atandığında nakit olarak mevcut olmadığını, şayet o dönemde bir harcama yapılsa idi, yapılan harcamaya ilişkin belgelerin, muhasebe kayıtlarında yer alacağını, ancak böyle bir kayıtın dosyada mübrez bilirkişi raporlarında tespit edilemediğini, hal böyle iken; davalının varsayımsal savunmalarına itibar edilemeyeceğini, dava dilekçesinde belirttikleri üzere davacı müvekkil şirketin, kasa hesabında görünen, ancak fiziken bulunmayan 141.463,84 TL tutarında, davalı tarafından zarara uğratıldığının ortada olup, taraflarınca ispat edildiğini; Mizanda yer alan 1.750.000,00 TL’lik altı adet çekin, yapılan araştırmalarda müvekkil şirkette fiziken bulunmadığının dosyada mübrez tutanakla tespit edildiğini, bahse konu çek bedellerinin halen ödenmemiş olup, çeklerin, şirket kayıtlarında olduğu halde, fiziken bulunamadığı için icra takibinin başlatılamadığını, bu durumun şirketin zararına sebebiyet verdiğini, çeklerin davalının yönetim kurulu başkanı olduğu dönemde teslim alınması ve nerede olduğunun da davalı tarafından ispat edilememesi nedeniyle davalının sorumlu olduğunun açık olduğunu; Mahkemece bu hususların değerlendirilmeye alınmadığını, davacı müvekkil şirketin davalı tarafından zarara uğratıldığına ilişkin somut bir delil bulunmadığı yönündeki tespitinin hatalı olduğunu, davacı müvekkil şirketin yönetim kurulu üyesi olan dava dışı tüzel kişi adına hareket eden gerçek kişi davalının, Türk Medeni Kanunu’nun 50/3. maddesi kapsamında, TTK madde 553 uyarınca sorumluluğunun bulunduğunu, Mahkemece davacı müvekkil şirketin asıl yönetim kurulu üyesinin … A.Ş. olduğunu, davalı …’ın … adına hareket eden kişi olduğunu ve bu nedenle davalı … aleyhine TTK madde 553 uyarınca, sorumluluk davası açılmasının mümkün olmadığı belirtilerek, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiğini, söz konusu kararın, usul ve yasalara aykırı olup, kaldırılması gerektiğini; Mahkemece, davalı …’ın müvekkil şirketin fiilen yöneticisi olduğu gerçeğinin göz ardı edildiğini ve kanunun hatalı yorumlandığını, davalı …’ın yönetim kurulu üyesi … ile birlikte, davacı müvekkil şirkete karşı müteselsilen sorumlu olduğunu, Türk Ticaret Kanunun (TTK) ilgili maddesinde düzenlendiği üzere sadece kurucular ve yönetim kurulu üyelerinin değil fiili yöneticilerin de TTK m.553 uyarınca sorumlu olduklarını; Madde 553- (1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, (…) hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. Yukarıda yer verilen kanun lafzından anlaşıldığı üzere, TTK m.553 içerisinde sorumluluğuna gidilecek kişi ve organların yan yana sayıldığını, bunların kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları olabileceklerini, yönetim kurulu dışında fiilen yönetici olan kişilerin sorumluluğunun kanundan doğduğunu, kanun koyucunun fiilen yönetici olan gerçek kişinin yönetim kurulunda olmasa dahi sorumlu olacağını özellikle düzenlediğini, sadece yönetim kurulu üyelerine yer verilip yöneticinin de ayrı sayılmadığını, yönetim kurulu üyelerinin yanı sıra özellikle yöneticilerin sayılmış olması karşısında kanun lafzı bu kadar açık olmasına rağmen, Mahkemece kanunun bu kadar yanlış yorumlanmasının kabul edilir bir durum olmadığını; Davalı … müvekkil şirketin fiili yöneticisi olduğunu, kendisinin müvekkil şirkete ait tüm işleri yöneten, her konuda karar veren tek kişi olduğunu, bu durumda yönetim kurulu üyesi …’in de kusuru olması ve müvekkil şirkete karşı sorumlu olmasının davalı …’ı sorumluluğundan beri kılmadığını, diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 49. maddesi hükmüne göre tüzel kişilerin kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazandıklarını, aynı kanunun 50. maddesi hükmüne göre organları, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokacaklarını ve organların kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumlu olduklarını, bu hukuksal olgular sonucu olarak tüzel kişinin organı niteliğindeki yöneticilerin, tüzel kişi adına ve yararına işledikleri haksız fiillerden dolayı zarar gören üçüncü kişilere karşı tüzel kişi ile birlikte Borçlar Kanununun 41 ve Türk Medeni Kanunu’nun 50/3. maddesi hükmüne göre haksız fiil faili olarak sorumlu tutulmaları gerektiğini, bu halde tüzel kişinin ve organlarının sorumluluğun türünün Borçlar Kanununun 51. maddesi hükmünde düzenlenen zincirleme (müteselsil) sorumluluk olacağının kuşkusuz olduğunu, bu beyanlarının, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2014/4571 Esas, 2014/11695 Karar sayılı ve 11.09.2014 tarihli Karar’ı ile tevsik edildiğini (EK-1); …’in tüzel kişi sıfatıyla, doğrudan doğruya haksız eylemde bulunduğunun kabul edilemeyeceğini, tüzel kişiliklerin canlı bir varlık gibi bağımsız karar alma ve yerine getirme yeteneği ile donanmış olduklarının düşünülemeyeceğini, aksine tüzel kişilerin iradelerinin organları aracılığı ile kullanıldığını, Türk Medeni Kanunu’nun md.50/3’e göre, organların kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumlu olduklarını, sonuç olarak davacı müvekkil şirketin uğradığı zarardan, şirket müdürlüğüne atanan … A.Ş. adına hareket eden davalı …’ın kişisel olarak sorumlu olacağının ortada olduğunu, tüm bu yasal düzenlemeler karşısında Mahkemece, davalı …’ın sorumluluğuna gidilemeyeceği gerekçesi ile işbu davada pasif husumeti bulunmayan davalı yönünden davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup, kabulünün mümkün olmadığını beyanla; açıklanan nedenlerle tehiri icra kararı verilmesini, istinaf olunan kararın kaldırılmasını, yargılamanın duruşmalı yapılıp tüm itirazları göz önüne alınarak, davanın kabulünü talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davacı şirketin tüzel kişi yönetim kurulu üyesi adına hareket etmek üzere görevlendirilen davalının kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusuru ile ihlal ettiği ve davacı şirketin zarara uğradığı iddiası ile zararın tazmini ile davalıdan tahsiline karar verilmesi talebine ilişkindir. Mahkemece davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, davacı şirkete TMSF’nin kayyım olarak atandığını, davalının kusuru ile davacı şirketi zarara uğrattığını, TTK’nın 553. maddesi kapsamında davalının bu zarardan sorumlu olduğunu, zararın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığını, davalının16.08.2016 tarihinde gözaltına alınıp, 26.08.2016 tarihinde tutuklandığını, iddia edilen zarardan davalının sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını ve davalının kusurunun bulunmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Somut davada; davacı şirketin kurucu ve tek ortağı ve yönetim kurulu üyesi … A.Ş.’dir. Davalı söz konusu şirketin o tarihteki yönetim kurulu başkanı ve TTK’nın 359/2 maddesi uyarınca tüzel kişi yönetim kurulu üyesi adına yetkili olarak kılınmış temsilcisidir. TTK’nın 359/2. maddesine göre bir tüzel kişi yönetim kuruluna üye seçildiği takdirde, tüzel kişiyle birlikte, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenen, sadece bir gerçek kişi de tescil ve ilan olunur; ayrıca, tescil ve ilanın yapılmış olduğu, şirketin internet sitesinde hemen açıklanır. Tüzel kişi adına sadece, bu tescil edilmiş kişi toplantılara katılıp oy kullanabilir. Tüzel kişi yönetim kurulunun üye seçilmiş olması halinde adına tescil ve ilan edilen gerçek kişinin durumu hakkında kanunda açıklık bulunmamaktadır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere bu hususta öğretide iki görüş hakimdir. Birinci görüşe göre gerçek kişinin atandığı tüzel kişinin organı olmadığı, temsilcisi olduğu, bu sebeple sorumluluk davasının gerçek kişiye yönledirilemeyeceği, ikinci görüşe göre ise TMK’nın 50/3 maddesi kapsamında gerçek kişinin kusurlu hareketiyle verdiği zarardan sorumlu olduğu ve iş bu davanın gerçek kişiye yönlendirilebileceği yönündedir. TTK’nın 553/1 maddesinde kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacağı hükmü düzenlenmiştir. TTK’nın 359/2 maddesinde tüzel kişi adına sadece, bu tescil edilmiş kişinin toplantılara katılıp oy kullanabileceğinin hüküm altına alındığı, söz konusu hükümden tüzel kişi adına hareket edecek gerçek kişi ile tüzel kişi arasında temsil ilişkisi olduğunu ve temsilci sıfatı ile hareket ettiğini göstermektedir. (Poray/Tekinalp/Çamoğlu 15. Bası 2021 yılı sayfa 400) Davacı şirketin tüzel kişi yönetim kurulu üyesi adına atanan gerçek kişi davalının temsilci sıfatı ile hareket ettiği, tüzel kişinin organı olmadığı açıktır ve TTK’nın 553. maddesine göre sorumluluğuna gidilebilmesi mümkün değildir. Mahkemece bu gerekçe ile davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmesi isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 189,15 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı bulunması halinde karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 05/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.