Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1901 E. 2023/998 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1901 Esas
KARAR NO: 2023/998 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2021/766 Esas – 2022/494 Karar
TARİHİ: 17/05/2022
DAVA: Arabuluculuk Tutanağının İptali
KARAR TARİHİ: 08/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında 26/11/2019 tarihli, İstanbul Arabuluculuk Bürosu’nun … Büro Dosya Numaralı, … Arabuluculuk numaralı arabuluculuk belgesinin tanzim edildiğini, Türkçe bilgisi olmadığını, arabuluculuk anlaşma belgesinin avukatsız ve tercümansız olarak imzalatıldığını, eşitlik ilkesine aykırılık bulunduğunu iddia ederek arabuluculuk belgesinin iptaline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, arabuluculuk belgesinde anlaşılan hususlar kapsamında dava açma yasağı olması nedeniyle davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ile müvekkili arasında hisse devri sözleşmesi yapıldığını, davacının 27.02.2019 tarihinde Noter huzurunda Türkçe bildiğini ifade ederek tercümansız olarak iki ayrı hisse satış ve devir taahhüdü sözleşmesi imzaladığını, yine whats app üzerinden yapılan konuşmalarda da Türkçe bildiğinin açık olduğunu, davacının irade fesadına uğradığı iddiasını ispat etmesi gerektiğini, arabuluculuk sürecinin tamamının usulüne uygun şekilde yürütüldüğünü beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 17/05/2022 tarih ve 2021/766 Esas – 2022/494 Karar sayılı kararında;”Dava, arabuluculuk tutanağının iptali istemine ilişkindir.Davacı taraf, davalı tarafından İstanbul Arabuluculuk Bürosuna başvuru yapılarak, Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında yapılacak olan ödemelerin kararlaştırıldığını, anlaşma belgesi düzenlendiğini ancak müvekkilinin yeteri kadar Türkçe bilmemesi nedeniyle iradesinin fesada uğratıldığını iddia etmektedir. …Mevzuatta arabuluculuk sonucunda yapılan anlaşma belgesinin hukukî niteliğine ilişkin herhangi bir düzenleme yer almamaktadır.Arabuluculuk sonucunda düzenlenen anlaşma belgesi niteliği itibariyle bir maddi hukuk sözleşmesidir. Bu nedenle de bir sözleşmede bulunması gereken temellerden birinin eksik olması hâlinde uygulanabilirliğini yitirir. Borçlar hukuku bakımından gerekli görülen asgarî koşullar, arabuluculuk sonucu imzalanan sözleşmede sağlanmış olmalıdır. Diğer sözleşmelere karşı ileri sürülebilen hata, hile, ikrah gibi iddialar, bu sözleşme için de geçerlidir, yani sözleşme hukuku kuralları uygulanır. Anlaşma belgesinde yer alan sözleşme hata, hile, ikrah sonucu meydana gelmiş ise sözleşmenin iptali istenebilir. Çünkü sözleşme karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı ile oluştuğu için TBK’nın 39. maddesi uyarınca, hata veya hile sebebiyle ya da ikrah sonucunda sözleşme yapan taraf olarak, hata veya hileyi öğrendiği ya da ikrahın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirebilecek diğer bir deyişle, sözleşmenin iptal edilmesini talep edebilecektir. Anlaşma belgesinden doğan ilişkinin hukukî niteliği belgenin içeriğine göre belirlenir. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18. maddesine eklenen ek beşinci fıkraya göre artık arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşılan hususlar hakkında dava açılabilmesi söz konusu anlaşma belgesinin geçersizliğinin tespitinden sonra mümkündür. Anlaşma belgesine rağmen taraflar, irade sakatlığı veya anlaşma belgesinin, hukukî niteliğinin gereği olan geçerlilik ve şekil koşullarını taşımaması nedenleriyle anlaşılan hususlar hakkında dava açmışlarsa, mahkeme öncelikle anlaşma belgesinin geçerli olup olmadığını tespit edecektir. Anlaşmanın geçersizliğinin tespitinden sonra mahkeme asıl talep hakkında karar verir. Anlaşmanın geçerli olduğu tespit edilmişse asıl talep incelenmez, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18. maddesine eklenen ek beşinci fıkra gereği davanın reddine karar verilir. (İş Uyuşmazlıklarına İlişkin İbra Hükmü İçeren Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin Arabuluculuğa Elverişlilik Bakımından Değerlendirilmesi* Asiye ŞAHİN EMİR -İzmir Bakırçay Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı’nda Dr. Öğr. Üyesi* Büşra KAZMAZ TEPE-Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğr.Görevlisi- Çalışma ve Toplum : Ekonomi ve Hukuk Dergisi-Cilt-2018, Sayı 58, ss. 1481-1508). Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında: hata iddiasının ispata muhtaç olduğu, davacının basiretli davranma yükümlülüğünün bulunduğu, sözleşmenin sözleşme yapma özgürlüğü çerçevesinde yapılmış olduğu, dinlenen tanık beyanlarından irade fesadı halinin anlaşılamadığı, davacının duruşmada dinlenmesi sonucunda mahkememizce söz konusu belge içeriğini anlayabilecek durumda olduğunun değerlendirildiği, anlaşma belgesi altındaki imzanın inkar edilmediği, dava dilekçesi ekinde sunulu vekaletname örneğinde de tercüman bulunmadığı, tercüman bulunmaksızın resmi işlemlerde imza attığı, buna göre irade fesadı iddiasının ispatlanamadığı anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Mahkeme tarafından davanın reddi gerekçesinde hata iddiasının ispata muhtaç olduğu ve dosyaya sunulan vekaletnamede tercüman olmaması gerekçe olarak sunulmuş olmasına karşın, doğru bir bakış açısı ile olayın ele alınmadığını, dosyaya sunulan avukat vekaletnamesinin standart bir vekaletname olup kapsamının belli olduğunu, özel bir yetki içermediği gibi karışık da olmadığını, tek sayfadan ibaret anlaşılır bir metin olduğunu, dava açılırken sunulan vekaletname ile karmaşık sayfalarca süren arabuluculuk metninin aynı kapsamda düşünülmemesi gerektiğini; Mahkemenin istinafa konu kararında da belirttiği üzere hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, hataya düşülmeseydi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılamayacak olması gerektiğini, müvekkili … ile arabuluculuk tutanağı yapılırken de gerekli aydınlatmanın yapılmadığını, bu aydınlatma yapılmayarak hataya düşürülen müvekkilinin hataya düşmeseydi hiç yapmayacağı tamamen aleyhine olup lehine tek bir hüküm dahi içermeyen arabuluculuk tutanağını imzalamak durumunda kaldığını, mahkemenin hata hükümlerinin uygulanabilmesi için aradığı şartların oluştuğunu; Kararda “davacının duruşmada dinlenmesi sonucunda mahkememizce söz konusu belge içeriğini anlayabilecek durumda olduğunun değerlendirildiği, dava dilekçesi ekinde sunulu vekaletname örneğinde de tercüman bulunmadığı, tercüman bulunmaksızın resmi işlemlerde imza attığı” ifadelerinin kullanıldığını, bu ifadelerle arabuluculuk tutanağının içeriğini göz önünde bulundurmadan davacının bu tutanağı anlayabilecek düzeyde olduğuna kanaat getirdiğini, bunun yanında davacı vekili olarak iddialarının davacının vekaletname tanzim tarihi ya da duruşma gününde değil, tutanağın düzenlendiği tarihte tutanağı anlayacak düzeyde Türkçe bilmediğine yönelik olduğunu, bu bakımdan müvekkilinin Türkçe bildiğini kabul anlamına gelmemekle birlikte vekaletname tanzim tarihi olan 19/01/2021 ve davacının duruşmada dinlendiği 22/02/2022 tarihleri ile tutanağın düzenlendiği tarih olan 26/11/2019 yılları arasındaki iki yıllık süreçte Türkiye’de yaşayan davacının dil becerilerini geliştirmesinin hayatın olağan akışının gereği olduğunu, yukarıda anlatılan sebeplerle yanlış değerlendirmeler sonucunda hukuka aykırı olarak verilen Yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğini; Arabuluculuk sözleşmeleri hakkında Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulandığını, nitelik olarak arabuluculuk tutanağının bir sözleşme olduğunun bilinmesi gerektiğini, arabuluculuk tutanağı düzenlenirken, hukukta belirlenen genel geçer sözleşme hükümlerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini, Borçlar Kanunu md. 1-26-27, arabuluculuk tutanağının sınırlarını belirlemede temel teşkil etttiğini, Arabuluculuk tutanağının geçerli sayılması için: Arabuluculuk görüşmelerinin muhakkak taraflardan bağımsız bir yerde veya adliye içinde arabuluculuk görüşmelerine ayrılmış odalarda yapılması, arabulucunun açılış ve kapanış konuşmalarını yapması, taraflara bir avukat ya da 3. kişiden fikir alabileceğini bildirmesi, Arabuluculuk Tarifesine aykırı ücret kararlaştırılması ve kanuna aykırı tavır – tutum olmaması, arabuluculuk son tutanağının hazırlanması ve imzalanmasının mutlaka arabulucunun gözetiminde olması, arabuluculuk görüşmelerinin hangi şekilde yapıldığının tutanakta belirtilmesi gerektiğini; Davacı müvekkilinin, Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 2017/2317 no ile nüfusa tescil edildiğini ve vatandaşlık verildiğini, müvekkili Afganistan kökenli olup Türkçe’nin anadili olmadığını, yeteri kadar Türkçe bilgisi olmadığını ve Türkiye’de eğitim görmediğini; Nisan 2019 basımı “Temel Arabuluculuk Eğitimi Katılımcı Kitabı” isimli kitabın 167. Sayfasında bulunan madde 6.6’da “Müzakerede Ortak Dil Yaratmak” başlıklı yazıda “Arabuluculuk sürecinde sadece aynı dili konuşmak yeterli değildir, aynı zamanda arabuluculuk masasında karşılıklı mesajların anlam kaybına uğramadan alınıp-verildiği ortak bir dil oluşturulmalı ve kullanılmalıdır. Arabulucu, tarafların arasındaki mesajların değişiminde adeta bir tercüman işlevi görmektedir ancak bu tercümanlık işini içinde bulunulan durumu bilerek, kişileri tanıyarak ve konuyu iyi kavrayarak yaparsa daha etkili olabilir.” denildiğini;Burada bahsedilen her ne kadar yabancı dil olmasa bile aynı dili konuşanlar için dahi “Arabuluculukta Kullanılabilecek Müzakere Taktikleri Ve Arabulucunun Müdahale Yöntemleri” olarak sunulan çözümden çok uzak bir şekilde asgari düzeyde Türkçe konuşabilen, yazılanları tam olarak anlayamayan müvekkiline avukatsız ve tercümansız olarak son derece karmaşık hukuki terimler ve maddi sorumluluklar içeren arabuluculuk anlaşma belgesinin imzalatılmasının hatalı, kanuna ve kanunun ruhuna aykırı olduğunu; Eşitlik ilkesine aykırı olarak yürütülen arabuluculuk görüşmelerine ilişkin tutanağın hukuka aykırı olduğunu, Nisan 2019 basımı “Temel Arabuluculuk Eğitimi Katılımcı Kitabı” isimli kitabın 56. sayfasında, “EŞİTLİK” başlığı altında: “Eşitlik ilkesi gereği, taraflar, gerek arabulucuya başvururken gerekse süreç boyunca eşit haklara sahiptirler. Kendisini diger tarafla tam olarak esit hissetmeyen veya böyle muamele görmeyen bir tarafın anlaşmasından degil, mecburen bir sonuca katlanmasından söz edilebilir. Uyuşmazlık çözüm sürecinde eşit haklara sahip olma, silahların esitligi ilkesi olarak da ifade edilen, tarafların eşit hak ve imkânlara sahip olmasını gerektiren ve bir uyusmazlık hangi yolla çözülürse çözülsün gözetilmesi gereken bir ilkedir. Bu ilke, yargı organları önünde uyuşmazlıklar çözülürken, adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkının bir gereğidir. Benzer bir durum, arabuluculuk yoluyla uyuşmazlığın çözümünde de söz konusudur. Taraflardan birinin dışlanması veya ona daha az söz hakkı verilmesi hâlinde, gerçek bir uzlaşmadan veya anlaşmadan söz edilemez. Devlet yargısı önünde eşit olan tarafların, iradî olarak başlatıp yürüttükleri arabuluculuk sürecinde eşit olmamaları düşünülemez.” yazdığını, yukarıda yazıldığı üzere bir taraf kendisini vekille temsil etmiş olmasına karşın müvekkilinin yalnız kaldığını veya bırakıldığını, kendisini tam ifade edemeyen ve sorunlarının çözüldüğüne inanan veya inandırılan müvekkilinin önüne konan metne imza attığını ancak bu metnin sonuçları hakkında bilgilendirilemediğini;Arabuluculuk süreci sonunda bir anlaşmaya varıldığı takdirde, bu anlaşmanın hukuki bir zemine kavusturulması için içeriğinin bir metin hâline getirildiğini, anlaşmanın kapsamı ve şeklinin taraflarca serbestçe kararlaştırılacağını ancak metnin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak derecede açık, basit, kolay ve anlaşılır olmasının önemli olduğunu, arabulucunun taraflara bu konuda hukuki yardım almaları için tavsiyede bulunabildiğini ve anlaşmanın içeriğinde kararlaştırılan tüm hususların açık ve anlaşılır olduğunu kontrol edebildiğini, davaya konu arabuluculuk metni incelendiğinde Türkçe eğitimi almamış ve konuşmasından çok yazma ve yazılanları okumada yetersiz olan müvekkiline hukuki yardım alması konusunda tavsiye yapılmadığının anlaşıldığını, yetersiz ve anadili Türkçe olmayan birisi için tercüman ve avukat dahil görevlendirme yapılması gerekirken eşitlik ilkesine aykırı olarak anlaşma belgesi düzenlenmesinin kamu düzenini bozduğunu;Bakırköy 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2020/380 Esas 2020/393 Karar sayılı 04/03/2020 tarihli arabuculukta icra edilebilirlik şerhi konulu ilamını istinaf ettiklerini ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 36. Hukuk Dairesi’nin 2021/953 Esas 2021/1162 Karar sayılı 10/06/2021 tarihli ilam ile “icra edilebilirlik şerhine ilişkin talep dilekçesinin karşı tarafa tebliğ edilmediği, bu suretle hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği anlaşıldığından; ilk derece mahkemesi kararının esası ve karşı tarafın diğer istinaf sebepleri bu aşamada incelenmeksizin, 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a-4 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın belirtilen eksiklikler giderildikten sonra yeniden talep hakkında bir karar verilmek üzere, ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.” denilerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince kaldırılmasına karar verildiğini, bu kez Bakırköy 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/827 Esas 2021/809 karar sayılı 03/09/2021 tarihli kararı ile yine hukuka aykırı olarak verilen kararın taraflarınca istinaf konusu yapıldığını;Hukuka aykırı olarak tanzim edilen arabuluculuk tutanağı ve bu tutanağa istinaden başlatılan Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında müvekkili aleyhine birçok haciz işlemi yapıldığını ve yapılmaya devam ettiğini, gerek arabuluculuk tutanağı gerek ise icra edilebilirlik şerhine dair her iki kararın hukuka aykırı olmasına karşın önüne gelen evrakı yorumlaması mümkün olmayan icra müdürlüklerince haciz işlemlerinin devam ettirildiğini, hukuka aykırı işlemlerin durdurulması ve yapılanların iptal edilmesi gerektiğini beyanla yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, haciz işlemlerinin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, arabuluculuk anlaşma tutanağının irade fesadı nedeniyle geçersiz olduğundan bahisle iptali talebine ilişkindir. Davacı taraf, İstanbul Arabuluculuk Bürosu’nun … numaralı dosyası kapsamında gerçekleştirilen arabuluculuk faaliyetinin eşit işlem ilkesine aykırı ve usulsüz olarak yürütüldüğünü, yeterli düzeyde Türkçe bilmediği halde kendisine tercüman ve avukat atanmadan sürecin yürütüldüğü ve anlaşma tutanağının düzenlendiğini, bu şekilde iradesinin fesada uğradığını beyan ederek arabuluculuk anlaşma tutanağının iptaline karar verilmesini talep etmiş, davalı taraf davacının yeterli düzeyde Türkçe bildiğini, daha önce Noter huzurunda tercümansız olarak sözleşme imzaladığını, yazışmalarını Türkçe yaptığını, tacir olduğunu ve basiretli davranması gerektiğini beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre; taraflar arasında İstanbul Arabuluculuk Bürosu’nun … numaralı dosyası kapsamında gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde düzenlenen 26.11.2019 tarihli arabuluculuk anlaşma tutanağının taraflar arasında kurulmuş özel hukuka tabi bir sözleşme olduğu, davacı yeterli derece Türkçe bilmemesi sebebiyle iradesinin sakatlandığını ve TBK’nın 30. maddesi uyarınca sözleşmenin yanılma sebebiyle geçersiz olduğunu iddia etmiş ise de, hangi hususlarda yanıldığına dair somut bir açıklama yapmadığı, arabuluculuk faaliyetinin 11.11.2019 tarihli “Bilgilendirme Tutanağı” ile başladığı ve aynı tarihte ilk oturumun gerçekleştirildiği, 18.11.2019 tarihinde ikinci oturumun, 26.11.2019 tarihinde ise üçüncü oturumun yapıldığı ve bu tarihe arabuluculuk son tutanağı ile arabuluculuk anlaşma tutanağının düzenlendiği, davacının bilgilendirme tutanağından itibaren yapılan açıklamaları anlamadığına ve tercüman talep ettiğine dair bir itirazı olmadığı gibi, görüşmelere kendisi tarafından görevlendirilen tercüman ile katılabilecekken tüm oturumlara şahsen katıldığı, tutanakları imzaladığı ve imzasını inkar etmediği, Mahkemece de açıklandığı üzere ticari iş ve işlemlerini tercümansız gerçekleştirdiği, arabuluculuk faaliyeti kapsamında arabulucu tarafından, taraflara avukat görevlendirileceğine dair yasal bir düzenleme olmadığı, arabuluculuk faaliyetinin usulüne uygun şekilde yürütüldüğü, davacının soyut yanılma iddiasını ispat edemediği ve Mahkemece davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 08/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.