Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1892 E. 2023/1502 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1892 Esas
KARAR NO: 2023/1502 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/209 Esas – 2022/399 Karar
TARİHİ: 18/04/2022
DAVA: Tazminat (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
KARAR TARİHİ: 12/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili …’nun saygıdeğer bir iş insanı olduğunu ve borsada yatırım yaptığını, 2018 yılında, davalılar arasında yer alan … A.Ş.’nin (“…”) sermaye piyasasında işlem gören paylarından (ortaklığın sermayesini temsil eden ve sahibine ortaklık hakkı veren menkul kıymetler) satın aldığını, 2018 yılının Temmuz ayında, ulusal basın-yayın organlarında çeşitli tarihlerde …’ın … ile ilgilendiği ve …’yı satın almak için görüşmelerin başladığını, …’ın …’nın %75 payını satın almak için 90 milyon Avro (lot başına 1,09 Avro) teklif ettiğini ancak davalı şirketin söz konusu haberlerle ilgili kamuyu aydınlatma platformu (KAP) üzerinden açıklama yapmadığını, daha sonra 2018 yılının Ağustos ayının sonunda ise, yine ulusal basın-yayın organlarında çıkan haberlerde …’ın …’yı satın alma görüşmelerinin askıya alındığını, görüşmelerin zora girdiği haberleri çıktığını, yine davalı şirketin söz konusu haberlerle ilgili KAP açıklaması yapmadığını, süreçle ilgili davalı şirket tarafından çıkan haberlere herhangi bir yalanlama yapılmamış olması sebebi ile müvekkilinin tüm diğer makul yatırımcılar gibi, …’nın … tarafından satın alınmasına ve satın alma fiyatının 90 milyon Avro olacağına ilişkin haberlerin doğru olduğuna güvenerek ya yeni pay alımı gerçekleştirmiş ya da payların fiyatı halihazırda yüksek iken elinde bulunan payların satışını yapmayarak tutmaya devam ettiğini, satış görüşmelerinin başladığına dair haberlerin yapıldığı gün olan 04.07.2018 tarihinde … payları (günün en yüksek değeri) 5,48 TL’den işlem gördüğünü, satın alma görüşmelerinin askıya alındığına dair haberlerin yapıldığı gün olan 29.08.2018 tarihinde ise, … payları (günün en düşük değeri) 3,81 TL’den işlem gördüğünü, 2018 yılının sonunda ise, 2,95 TL seviyesine kadar gerilediğini, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ise, 30.05.2019 tarihli ve 2019/29 sayılı Sermaye Piyasası Kurulu Bülteni’nde C. Suç Duyurusu, İdari Para Cezası ile Diğer Yaptırım ve Tedbirler başlıklı bölümde 1.a. başlığında “Şirket’in (…’nın) satışına ilişkin 04.07.2018, 18.07.2018 ve 29.08.2018 tarihlerinde basında çıkan haberler hakkında gerekli özel durum açıklamalarının yapılmaması” ve bu eylemlerin “II-15.1 sayılı Özel Durumlar Tebliği’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrası ile 9. maddesinin ikinci fıkrası”na aykırılık teşkil etmesi sebebiyle …’ya 92.883 TL tutarında idari para cezası verildiğinin duyurulduğunu, yine aynı başlık altında SPK, idari para cezasına konu eylem nedeniyle varsa zarara uğrayan yatırımcıların, yasal koşulların oluşması halinde genel hukuk hükümleri çerçevesinde, bu işlemde sorumluluğu bulunan Şirket yönetim kurulu üyeleri aleyhine dava açabilecekleri hususunun kamuya duyurulmasına karar verdiğini, müvekkilinin idari para cezasına konu eylemler nedeniyle uğradığı gerçek zararın bilirkişi marifetiyle tespiti ve hesaplanması gerektiğini, … şirketinin ve yönetim kurulu üyelerinin gerekli özel durum açıklamalarını yapmaması sebebiyle uğradığı zararın tazminine ilişkin belirsiz alacak davası açmak zorunda kaldıklarını, davacı şirketin kamuyu aydınlatma belgelerinden doğan sorumluluk bakımından yapılması gereken bir açıklamanın yapılmamış olması haksız fiili doğurduğunu, dava konusu eylemde hukuka aykırılık ve davalıların kusurununun açık bir bulunduğunu, Kasıt veya ihmal sebebiyle kamunun yanlış, yanıltıcı veya eksik aydınlatılmasından doğacak zararın, yatırımcıya yükletilmesinin kabul edilemeyeceğini, davalıların kamuyu aydınlatma yükümlüklerinin ihlali sonrası şirket paylarının değerinin azalması ile müvekkilinin zararı meydana geldiğini belirterek, belirsiz alacak davasının kabulü ile, bilirkişi raporuyla belirlenecek zarar miktarından sonra talebi arttırmak kaydıyla, 5.000,00-TL tazminatın, haksız fiile ilişkin bilgi sahibi olunduğu 30.05.2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faiz oranı üzerinden faizi ile tahsiline ve tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, Her ne kadar davacı tarafından huzurdaki davanın Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) kapsamında haksız fiil hükümlerine dayandırılmakta ise de, davanın esasen ticari nitelikteki işlem nedeniyle haksız fiil temeline dayandırıldığından Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) uygulama alanı bulacağını, davacı her ne kadar TBK kapsamında haksız fiil hükümlerine dayansa da, dava dilekçesinde tam da TTK’da yer alan sorumluluk hükümlerine dayalı olan bu hususu iddia ettiğini, huzurdaki davanın …’nın Sermaye Piyasası Kanunu’ndan (“SPK”) doğan kamuyu aydınlatma yükümlülüğünü ihlal ettiği iddiası ile ikame edildiğini, TTK’nın 561. maddesinde, sorumlu yönetim kurulu üyeleri aleyhinde ikame edilen dava bakımından şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemelerinin yetkili olduğu olduğunu, davacının dava dilekçesinde paylarını elden çıkarıp çıkarmadığı, çıkardı ise hangi tarihte tasarrufta bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilgiye yer vermediğini, davacının iddia ettiği zararın ne zaman meydana geldiğinin anlaşılamadığını, her halükarda davaya konu haberlerin 2018 yılında söz konusu olduğunun belirtildiğini, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacının iddia ettiği hususun 2018’de ortaya çıktığından, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edilmesi mümkün olmadığını, zira davacı … nezdinde ne zaman pay sahibi olduğu ve eğer payları elden çıkardı ise bu işlemi hangi tarihte yaptığına ilişkin bilgi sahibi olmaları gerektiğini, davacı payları iktisap ettiği rakam ve elden çıkardığı rakamı, başka bir deyişle malvarlığında meydana geldiğini iddia ettiği eksilmeyi basit bir matematikle hesaplayabileceğini, davacı’nın talep sonucunu belirleyebilmesinin mümkün olmasına rağmen HMK m.107’ye dayanarak belirsiz alacak davası açması sebebiyle davanın hukuki yarar yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, davacı tarafın, davalıların kamuyu aydınlatma yükümlülüğünü ihlal ettiği ve bu sebeple kendisinin maddi zarara uğradığına ilişkin iddiasını, ikna edici bir biçimde ve somutlaştırma yükümlülüğüne ilişkin hukuk muhakemeleri kanununun 190 ve 194’ün öngördüğü şekilde delilleri ile birlikte ortaya koyamadığını, davacı vekilinin aynı konuya ilişkin farklı mahkemelerde huzurdaki dava dışında iki farklı dava, huzurdaki dava ile birlikte toplamda üç farklı dava ikame ettiğini, HMK m.166 uyarınca davaların birleştirilmesini talep ettiklerini, … Holding iştiraklerinden biri olan …, teknoloji ürünlerini en uygun fiyat ve en iyi hizmet kalitesi ile tüketicilere sunmayı amaçlayan bir teknoloji perakende zinciri olduğunu, …’nın kuruluşundan bugüne istikrarlı bir şekilde büyüduğunu ve yaygınlığı, hizmet kalitesi ve ürün çeşitliliği sayesinde Türkiye’nin lider teknoloji perakendecisi konumuna ulaşdığını, …’nın faaliyetlerinın mağazacılık, bayi ağı ve e-ticaret olarak üç grup altında sınıflandığını, …’nın , 2000 yılında Müvekkili Şirket bünyesinde kurulduğunu ve 17 Mayıs 2012 tarihinde, hisse başına 7,75 TL fiyatla halka arz olduğunu, Hâlihazırda 9639,72 oranındaki hissesi …’da işlem gördüğünü, davacının davalıdan haksız fiilden kaynaklanan tazminat talebinde bulunabilmesi için aranan şartların gerçekleşmediğini, zira davacı, haksız fiilin unsurları olan hukuka aykırı fiil, kusur, zarar (zararın “varlığı”) ve bu zarar ile … ve/veya davalı yönetim kurulu üyelerinin tebliğ’in m. 9/2 hükmüne aykırı olduğu iddia edilen eylemleri arasında uygun illiyet bağı bulunduğunu ispatlamak zorunda olduğunu, bu anlamda hiçbir delil sunmadıklarını, ispat bir yana davacının, ne şekilde ve nasıl zarara uğradığını dava dilekçesinde dahi izah edemediğini, sermaye piyasalarında risk unsurunun oldukça önemli, somut ve belirleyici nitelikte olduğunu, yatırımcının satın almış olduğu hisse senedinin hareketlerini takip etmesinin doğal bir davranış olduğunu, aynı zamanda yatırımcının, söz konusu hareketlere göre risk alıp almayacağına karar vererek bu yönde tasarruflarda bulunmasının beklendiğini, bu nedenle, hisse senedi satın alıp elden çıkarma işlemlerinden halk arasında “borsa oynamak” olarak bahsedildiğini, zira söz konusu işlemler sonucunda maddi bir menfaat elde etme, başka bir deyişle “kazanma” veya “kaybetme” söz konusu olduğunu, haksız fiil şartlarının oluşmadığını, hukuka aykırı bir fiilin varlığından söz edilmesinin mümkün olmadığını, ne ihraççı konumundaki …’nın, ne de davalı yönetim kurulu üyelerinin zarara yol açtığı iddia edilen eylemde herhangi bir kusurunun söz konusu olmadığını, zira medyada ilgili haberler üzerinde herhangi bir denetim imkânı bulunmadığını, davacının dava dilekçesinde dayandığı ve basında çıkan haberler ile hisse senetlerinin …’nın ve/veya davalı yönetim kurulu üyelerinin kontrolü olmaksızın manipüle edilmesinin borsanın istenmeyen ancak doğal bir sonucu niteliğinde olduğunu, bu hususun basiretli bir tacır konumundaki davacı tarafından da bilinebileceğini, Davacı dava dilekçesinde … nezdinde pay senedi satın aldığını belirterek, “…’nın … tarafından satın alınmasına ve satın alma fiyatının 90 milyon Avro olacağına ilişkin haberlerin doğru olduğuna güvenerek ya yeni pay alımı gerçekleştirmiş, ya da payların fiyatları halihazırda yüksek iken elinde bulunan payların satışını yapmayarak tutmaya devam etmiştir” ifadelerine yer vermiştir. Bu bakımdan davacının da dava dilekçesinde belirttiği üzere, davacı bu kararın verilmesinde nihai yetkiyi haiz olduğunu, öte yandan, davacının Kamuyu Aydınlatma Platformu (“KAP”) üzerinden yayınlanan herhangi resmi bir açıklamayı beklemeksizin herhangi bir tasarruf işleminde bulunmuş olmasının da, davacının söz konusu riski aldığının bir göstergesi olduğunu, davacının KAP veya … Yatırımcı İlişkileri Bölümü gibi resmi mercii ve makamlar dışındaki çeşitli basın-yayın organları aracılığıyla edindiği, doğru olup olmadığından emin olmadığı bir bilgiye dayalı olarak borsada herhangi bir işlem yapması veya yapmaması gerek davalı … ve gerekse davalı yönetim kurulu üyelerinin kusuruna yol açmadığını, . Kaldı ki, bir pay sahibinin … yönetimine ilişkin yeterli bilgiye erişebilmek için huzurdaki davanın açılmasından önce TTK kapsamında kendisine tanınan hakları (bilgi alma ve inceleme hakkı, özel denetçi tayin edilmesini talep etme hakkı vb.) kullanması gerektiğini, davacının bu haklar kullanılmaksızın huzurdaki davayı ikame etmesindeki tek amacının Müvekkil Şirket’i ve davalı yönetim kurulu üyelerini yıpratmak olduğunu, davacının pay senetlerini elinde tutmaya devam etmesi veya etmemesinin de tamamen davacının kendi kararı olduğunu, davacının hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği davranış sebebiyle “zarara uğradığını” ispat etmesi gerektiğini, ne var ki, davacı bu yolda herhangi bir delil ibraz etmek bir yana, zararın nasıl ve neden doğduğunu dahi izah edemediğini, durumu sadece genel ve soyut birtakım sözlerle geçiştirmekle yetindiğini, zararın ispatını herhangi bir rakamsal veri vermeksizin bilirkişiye bıraktığını, davacı uhdesinde meydana geldiği iddia edilen zarar ile … ve/veya davalı yönetim kurulu üyeleri tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen Tebliğ m. 9’a aykırılık sebebiyle meydana geldiği yalnızca bir varsayım niteliğinde olduğunu, iddia edilen zarar ile iddia edilen kusur arasında herhangi bir illiyet bağının bulunmadığını, …’nın hisse değerleri belirtilen dönemde düşüşe geçmiş ise de, ardından hızlı bir yükseliş olduğunu, davacının … pay senetlerini hangi tutardan satın aldığı ve hangi tutar üzerinden elden çıkardığı bilinmemekle birlikte, … payları düşüşe geçtikten sonra yeniden yükselişe geçmiş olduğundan, mutlak bir zarardan bahsedilemeyeceğini belirterek, Davacı dava dilekçesinde iddiasını somutlaştırma ve delil gösterme yükümünü yerine getirmediğinden, davayı belirsiz alacak davası olarak ikame ettiğinden ve zamanaşımına uğramış olmasından dolayı, davanın usül yönünden reddini, Aksi takdirde dosyanın İstanbul Anadolu Mahkemeleri’ne gönderilmesini ve aynı konuda açılmış diğer iki dava ile birleştirilmesini, usüle ilişkin itirazların kabul edilmemesi halinde davanın, esastan reddini, yargılama gideri ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/04/2022 tarih 2020/209 Esas – 2022/399 Karar sayılı kararında;”Dava tazminat davasıdır. Taraflar arasındaki ihtilafın; davalı şirketin sermaye piyasası mevzuatı kapsamındaki kamu aydınlatma yükümlülüğünü ihlal edip etmediği, davalının basında çıkan haberlerden dolayı gerekli açıklamayı yapmaması sebebiyle davacının zararının oluşup oluşmadığı, zararın varlığınını kabulü halinde zarar miktarının ne kadar olduğu noktalarında toplandığı görülmüştür. Mahkememizce Sermaye Piyasası Kurulu’ndan 30/05/2019 tarihli 2019/29 sayılı bülteni, buna ilişkin kurul kararı, bu karara dayanak olan müzekkere, inceleme raporu ve ekleri istenmiştir. Dosyanın 18/11/2021 tarihli duruşmada heyetçe bakılması gereken işlerden olması nedeniyle heyete tevdi edildiği görülmüştür. Dava yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu dolayısıyla zarar oluştuğu iddiasına dayanmakta olup, yönetici sorumluluk davasıdır. Mahkememizce İstanbul 21.AsliyeTicaret Mahkemesinin 2020/200 E.sayılı dosyası ve İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/213 E. sayılı dosyası celp edilmiş ve incelenmiştir. Davacı tarafça davalı şirket payları 2018 yılında satın alındığı, davacının dayandığı Sermaye Piyasası Kurulu kararının 30/05/2019 tarihli olduğu ve 30/05/2019 yayınlandığı, mahkememizdeki davanın ise 24/03/2020 tarihinde açıldığı görülmüştür. 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 15/1. maddesinde, sermaye piyasası araçlarının değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek nitelikteki bilgi, olay ve gelişmelerin, ihraççılarca veya ilgili taraflarca kamuya açıklanacağı; yine aynı kanunun 32/6. maddesinde kamuyu aydınlatma belgelerinden doğan tazminat talebinin dördüncü fıkradaki zararın meydana geldiği tarihten itibaren altı ay içinde zaman aşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Davacının davalı şirket hisselerini satın aldığı tarih, davacının dayandığı SPK karar tarihi olan 30/05/2019 tarihi ve dava tarihi olan 24/03/2020 tarihlere göre, SPK 32. maddesindeki “Kamuyu aydınlatma belgelerinden doğan tazminat talebi, dördüncü fıkradaki zararın meydana geldiği tarihten itibaren altı ay içinde zamanaşımına uğrayacağına” ilişkin düzenleme göz önünde bulundurulduğunda, davanın zararın gerçekleştiği tarihten itibaren 6 aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı anlaşılmakla, davacının davasının zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.”gerekçesi ile, Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Davanın haksız fiile dayalı tazminat davası olduğunu, davacının; davalı …’nın …’a kote hisselerinde alım ve satım işlemlerinde bulunduğunu, basında yer alan haberlerin de etkisiyle şirket hisselerinin değer kaybettiğini ve müvekkilinin zarara uğradığını; zararın sebebinin davalı şirket yöneticilerinin Sermaye Piyasası mevzuatından kaynaklanan bildirim yükümlülüklerini yerine getirmeyerek kusurlu davranışta bulunmaları olduğunu, İlk derece mahkemesi heyetinin somut uyuşmazlıkla hiç bir ilgisi bulunmayan Sermaye Piyasası Kanunu (SerPK) md. 32/6’yı gerekçe göstererek davalarını reddettiğini, SPK’nun 32/6 maddesinin “Kamuyu aydınlatma belgelerinden doğan tazminat talebi, dördüncü fıkradaki zararın meydana geldiği tarihten itibaren altı ay içinde zamanaşımına uğrar” hükmünü haiz olduğunu; söz konusu hükmün yine aynı maddenin dördüncü fıkrasına atıfta bulunduğunu ve yoruma kapalı bir şekilde dördüncü fıkra kapsamında oluşan zararların tazmini taleplerine ilişkin altı aylık bir zamanaşımını öngördüğünü; Kanunun 32/4 maddesinin ise “Yanlış, yanıltıcı veya eksik bilgiler içeren izahnamenin geçerlilik süresi boyunca; kamuyu aydınlatma belgelerinin ise kamuya açıklandığı tarihten hemen sonra, ilk halka arzdan veya borsada satın alınan veya satılan sermaye piyasası araçlarının, gerçeğe uygun bilginin ortaya çıktığı tarihten hemen sonra borsada satılması veya satın alınması üzerine yatırımcıların malvarlıklarında zarar meydana gelmesi hâlinde bu maddeye göre ileri sürülecek tazminat talepleri açısından kamuyu aydınlatma belgesi ile zarar arasında illiyet bağı kurulmuş sayılır.” hükmünü haiz olduğunu, SPK’nun 32/4 maddesinden kaynaklanan bir zarardan söz edilebilmesi için, halihazırda açıklanmış bir kamuyu aydınlatma belgesi olmasının, buna ek olarak bu belgenin yanıltıcı, yanlış ya da eksik olmasının ve son olarak yatırımcının, yanlış, yanıltıcı ve eksik belgeye dayanarak işlem yapmasının gerektiğini, Somut uyuşmazlıkta ise davalı şirketin, içsel bilginin kamuya açıklanmasının ertelenmesine yönelik bir kararı olmadığı gibi, hiç özel durum açıklaması da yapmadığını, kamuya yansıyan haberlere ilişkin de doğrulama yükümlülüğünü dahi yerine getirmediğini; zararın oluştuğu dönem aralığında herhangi bir kamuyu aydınlatma belgesinin oluşturulmadığını, böylece SPK’nun 15/1 maddesi ile Özel Durumlar Tebliğinin 6/2,6/3 ve 9 maddelerinin kusurlu olarak ihlal edildiğini, zararın bu nedenle oluştuğunun dikkate alınması ve esas incelemenin bu kapsamda yapılması gerektiğini, uyuşmazlığın Sermaye Piyasası Kanunun 32 maddesinin ihlalinden kaynaklanmadığını, buna rağmen davanın Kanunun 32/6 maddesine dayanarak davacı reddetmesinin, kararın gerekli araştırma, inceleme ve çalışma yapılmadan verildiğinin çok net bir göstergesi olduğunu, altı aylık zamanaşımı süresinin somut davaya uygulanamayacağını, uyuşmazlık konusunda özel bir düzenleme olmadığı için genel hükümler çerçevesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini (KESKİN, Mustafa: Halka Açık Anonim Ortaklıkların Kamuyu Aydınlatma Yükümlülüğü, İstanbul 2018, s.116), 30.05.2019 tarihli ve 2019/29 sayılı Sermaye Piyasası Kurulu Bülteni’nde … Ticaret A.Ş. hakkında uygulanan idari para cezasının açıklandığı kısımda “…idari para cezasına konu eylem nedeniyle varsa zarara uğrayan yatırımcıların, yasal koşulların oluşması halinde genel hukuk hükümleri çerçevesinde, bu işlemde sorumluluğu bulunan Şirket yönetim kurulu üyeleri aleyhine dava açabilecekleri hususunun kamuya duyurulmasına karar verilmiştir.” ifadesinin yer aldığını; Kurul’un da ifadelerine paralel olarak özel düzenlemelerle getirilen yükümlülüklerin kusurlu bir biçimde hukuka aykırı olarak ihlal edilmesi neticesinde oluşan zararın tazmini talebinin genel kanun niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu’nun “Haksız Fiil” başlıklı md.49 vd. hükümlerine göre istenebileceğini ve yine buna göre iki yıllık zamanaşımı (TBK md.72) uygulama alanı bulacağını, Türk Ticaret Kanunu md.560 hükmü uyarınca yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğundan doğan tazminat taleplerine ilişkin olarak iki yıllık zamanaşımı süresinin öngörüldüğünü; alacaklıların doğrudan doğruya zararlarının tazmini için kendilerine ödenmek üzere açacakları davaların temelini haksız fiilin oluşturduğunu; (POROY, Reha/ TEKİNALP, Ünal/ ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar Hukuku Ⅰ, 14.Bası, İstanbul 2019, s.433). Her ne kadar dava; genel hükümler çerçevesinde açılmış olsa da söz konusu zararı meydana getiren hukuka aykırılıkların özel nitelikli düzenlemelerin kusurlu olarak ihlal edilmesi neticesinde oluştuğunu; dolayısıyla bu özel düzenlemelerin incelenmesi gerektiğini; bu kapsamda SPK’nun 15/1 maddesinin; “Sermaye piyasası araçlarının değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek nitelikteki bilgi, olay ve gelişmeler, ihraççılarca veya ilgili taraflarca kamuya açıklanır. (2) Birinci fıkrada belirtilen bilgi, olay ve gelişmelerin kamuya açıklanması, ilgili ihraççıya bildirimi, istisnai hâllerde açıklamanın ertelenmesi veya açıklama yapılmamasına ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir.” hükmünü haiz olduğunu, İlgili maddenin birinci fıkrası uyarınca, kanun koyucunun ihraççılar bakımından emredici nitelikte bir hüküm öngördüğünü; buna göre, sermaye piyasası araçlarının değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek nitelikteki bilgi, olay ve gelişmelerin ihraççılar tarafından kamuya açıklanması gerektiğini; kanun koyucunun bilinçli olarak “veya” ifadesini kullandığını, bilgi, olay ve gelişmenin kamuya açıklanması için sermaye piyasası araçlarının değerinde, fiyatında değişikliğe sebebiyet vermesinin zaruri olmadığı yatırımcının yatırım kararına etki edecek nitelikte olmasının da yeterli olduğunu hükme bağladığını; makul bir yatırımcı bakış açısıyla, bu haberler olmasaydı hiç bu paya borsada yatırım yapılmayacağını veya olan yatırımlardan çıkış kararı verilebilirdi denilebilmesinin bile zararın varlığı bakımından yeterli olacağını; basit bir ifade ile bir bilgi veya gelişme, sermaye piyasası aracının fiyatından bağımsız olarak yatırımcının yatırım kararını etkileyebilecek nitelikte ise o bilginin kamuyla paylaşılacağını; …’nın … tarafından satın alınacağına ilişkin 04.07.2018 tarihli haberlerin, fiyatlandırmasına ilişkin 18.07.2018 tarihli haberler ile görüşmelerin sonlandığına ilişkin 29.08.2018 tarihli haberler yatırımcının kararını etkiler mi etkilemez mi sorusunu mahkemenin takdirine sunduklarını; gerek … gerekse … Holding tarafından hiçbir açıklama yapılmaması ile, serPK md.15 çerçevesinde yatırımcının yatırım yapma kararı alma ihtimaline rağmen bilinçli olarak sessiz kalındığını; Özel Durumlar Tebliğ’nin 6 ve 9 numaralı maddelerinin kusurlu olarak ihlal edildiğini, İlgili tebliğin 6. ve 9. numaralı maddelerinin ihlal edilmesinin herhangi bir kamuyu aydınlatma belgesinin paylaşılmamış olduğu anlamına geleceği için, SPK’nun 32/4 ve 32/6 maddelerinin temelinin dahi oluşmadığını, Kurul tarafından çıkarılan Ⅱ-15.1 sayılı Özel Durumlar Tebliğinin 6.maddesinin “İhraççı; sorumluluğu kendisine ait olmak üzere, meşru çıkarlarının zarar görmemesi için içsel bilgilerin kamuya açıklanmasını, yatırımcıların yanıltılmasına yol açmaması ve bu bilgilerin gizli tutulmasını sağlayabilecek olması kaydıyla erteleyebilir.” hükmünü haiz olduğunu, davalı … tarafından bir erteleme kararı alınmadığı, … Holding tarafından kendi yükümlülüğü kapsamında kendi tüzel kişiliğine ilişkin bir varlık devrine yönelik olarak 19/01/2018 tarihinde özel durumun kamuya açıklanmasının ertelenmesi kararının alındığının tespit edildiğini; nitekim bu yönde de 20/12/2018 tarihinde KAP’ta özel durum açıklaması yapıldığını; gerekçe olarak ise görüşmelerin olumlu olarak sonuçlanıp sonuçlanmayacağının belirsiz olmasının, bu durumun …’nın hisse değerlerini etkileyeceğinin ve spekülatif haberler neticesinde hisselerin gerçek değerlerinden uzaklaşıp yatırımcıların meşru menfaatlerine aykırı sonuçlar doğurabileceğinin gösterildiğini, Tebliğin 6 numaralı maddesinde sürece ilişkin prosedüre ayrıntılı olarak yer verildiğini; erteleme kararı alanın “Açıklanması ertelenen içsel bilgilerin gizliliğini sağlamak ve bu bilgilere erişimi kontrol etmekle” yükümlü olduğunun belirtildiğini, bu içsel bilgilerin gizliliğin sağlanamaması halinde ise Tebliğin 6/3-c maddesi uyarınca ihraççının açıklama yapmasının zorunlu tutulduğunu; ilgili Tebliğin 9. maddesinin ise “(1) İhraççılar hakkında sermaye piyasası araçlarının değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek öneme sahip, basın-yayın organları veya diğer iletişim yollarıyla ilk kez kamuya duyurulan veya daha önce kamuya duyurulmuş bilgilerden farklı içerikteki haber veya söylentilerin varlığı halinde; bunların doğru veya yeterli olup olmadığı konusunda, bu Tebliğde belirtilen esaslar çerçevesinde ihraççılar tarafından kamuya açıklama yapılması zorunludur. Söz konusu yükümlülük, Kurul veya ilgili borsa tarafından herhangi bir uyarı, bildirim veya talep beklenmeksizin yerine getirilir.” (2) Söz konusu haber veya söylentilerin 6 ncı madde çerçevesinde kamuya açıklanması ertelenen bilgilere ilişkin olması durumunda, ertelemeye ilişkin sebeplerin ortadan kalktığı kabul edilir ve ihraççı tarafından kamuya açıklama yapılır.” hükmünü haiz olduğunu, Davalı …’nın içsel bilgileriyle alakalı olarak basında çıkan 04/07/2018, 18/07/2018 ve 29/08/2018 tarihli haberlere ilişkin olarak gerek … gerekse … Holding tarafından hiçbir açıklama yapılmadığını, SPK’nun 15 maddesi çerçevesinde yatırımcının yatırım yapma kararı alma ihtimaline rağmen bilinçli olarak sessiz kalındığını, bu tarihlerden yaklaşık 4 ay sonra bir özel durum açıklaması yapılması ile Tebliğin 6 ve 9. maddelerinin kusurlu olarak ihlal edildiğini; ertelemeye konu olan içsel bilginin hiçbir gizliliğinin kalmadığını, ülkemizin önde gelen ulusal basın-yayın organlarında haber olduğunu, bu vesileyle okuyucular ve yatırımcılar olmak üzere geniş kitlelere ulaştığını; kendilerinin muhatabı olduğu böylesine önemli nitelikteki bir haber karşısında sessiz kalan davalıların iyiniyetli olduğunun kabulünün hiç bir hukuk sisteminde mümkün olmadığını; … Holding tarafından içsel bilginin açıklanmasının ertelemesi kararı alınırken gözetilen “yatırımcının meşru menfaatleri”, içsel bilginin gizliliğinin ortadan kalkması ve basına yansıması sırasında neden yok sayıldığının merak konusu olduğunu, … Holding’in aldığı erteleme kararının … için geçerli olmadığını; olaylarında pay devrinin yapılmasına ilişkin bir sürecin söz konusu olduğunu; bu çerçevede dava konusu somut olayda hem … Holding hem de … açısından pay devrine ilişkin bir içsel bilginin söz konusu olduğunu; halka açık bir şirket olan … Holding’in önemli bir varlığını devretme görüşmeleri yapması nedeniyle içsel bilgi sahibi olduğunu; … da hâkim ortak değişikliği olasılığı nedeniyle içsel bilginin konusunu oluşturduğunu; … paylarını devretmek isteyen … Holding’in, aynı zamanda payları borsada işlem gören şirket olması nedeniyle Tebliğin 6.maddesinin 1.fıkrası kapsamında içsel bilginin kamuya açıklanmasının ertelenmesine ilişkin yönetim kurulu kararı aldığını beyan ettiğini; ancak, konunun sadece … Holding açısından varlık devri olmadığını; ayrı bir tüzel kişilik olan … açısından da bir içsel bilgi söz konusu olduğunu; bu nedenle … Holding’in Tebliğin 6.maddesinin 5. fıkrası kapsamında da bir karar tesis etmesi ve bunu …’ya bildirmesi ve …’nın da erteleme kararı alması gerektiğini, Şirket pay devri sürecinde, muhtemel alıcının hedef Şirkete (bu olayda …) ilişkin incelemeler yapılması zorunluluğu dikkate alındığında tüm süreçten haberdar olan ve içsel bilgi niteliğindeki bu bilgiye ilişkin erteleme kararı almayan, erteleme kararı olmamasına rağmen özel durum açıklaması yapmayan, özel durum açıklamasına konu yapmadığı içsel bilgiye ilişkin kamuda haberler çıkmasına rağmen doğrulama yükümlülüğünü yerine getirmeyen …’nın yatırımcıların zararına yol açmadığını iddia etmenin, sermaye piyasası mevzuatına gerek olmadığını söylemekle eşit konumda olduğunu; bu nedenle, …’nın erteleme kararı dahi almadığı bir konuda bilginin sızması durumunda söz konusu içsel bilgi hakkında açıklama yapmasının zorunlu olduğunu, Basında çıkan haberler sonrasında müvekkilinin … hissesi alımı yapması ve elinde tutması, daha sonrasında görüşmelerin sonlandığına ilişkin haberlerin çıkmasıyla hisseleri hemen satmasının davalıların, yukarıda bahsedilen kusurlu bir şekilde hukuka aykırı olarak gerçekleştirdikleri fiilleri ile müvekkili nezdinde oluşan zarar arasındaki uygun illiyet bağının varlığını şüpheye mahal vermeyecek şekilde açıklamakta olduğunu; gerek genel hükümlerde gerekse özel hükümlerde kanun koyucunun illiyet bağının varlığı açısından kesin ispat şartı aramadığını; dolayısıyla yaklaşık ispatın zarar ile hukuka aykırı fiil arasındaki illiyet bağının varlığı hususunda yeterli olacağını; bu durumun, müvekkilin … paylarına ilişkin gerçekleştirdiği işlemleri gösteren aracı kurum kayıtlarının çıkartılması istemleri kabul edilse idi açıkça görülmüş olacağını, TBK md.51 uyarınca, haksız fiilden dolayı oluşan zararın tazmininin belirlenmesinde hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini durumun gereğini ve özellikle ağırlığını göz önünde bulundurduğunu, başka bir ifadeyle hakkaniyete uygun olarak bir tazminat belirlediğini; haksız fiilden kaynaklı zararın tazmininde tutarın hâkim tarafından, hakkaniyete uygun olarak belirleneceğini; sermaye piyasasında işlem gören payların fiyatına etki eden birçok faktörün bulunduğu, fiyat dalgalanmalarının çok yönlü olduğu piyasada değerlemelerin sürekli olarak değişkenlik göstermesinin, zarar miktarının HMK md.107 uyarınca “tam ve kesin” olarak belirlenmesinin imkanını ortadan kaldırmakta olduğunu, tahkikat sonucunda herhangi bir hak kaybına uğramamak adına davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında, dava değerinin bilirkişilerce hesaplanan miktarın hâkimin takdirine ve hakkaniyetine uygun neticelenerek tam ve kesin bir hal almasında müvekkilininin hukuki yararının bulunduğunu, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak davalarının tümüyle kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı … ve davalı şirket yöneticilerinin, davalı … Şirketi’nin … firması tarafından satın alınacağına dair basında çıkan haberler üzerine, ilgili tarihlerde KAP üzerinden yapılması gereken özel durum açıklamalarını yapmadıkları iddiasına dayalıdır. Davacı, basına sızan haberlerin gerçeği yansıtmadığının daha sonra anlaşılması sonucu, elindeki davalı şirket hisselerinin değer kaybetmesi nedeniyle uğradığı zararın tespitini ve davalılardan tahsilini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından; davacının ileri sürdüğü tazminat talebinin Sermaye Piyasası Kanunun 32/6 maddesinde düzenlenen altı aylık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davanın zararın gerçekleştiği tarihten itibaren işlemeye başladığı altı aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İstinaf önüne gelen uyuşmazlık; davacının, 6362 Sayılı SPK’nun 15/1 fıkrası ile bu Kanuna dayalı olarak çıkartılan Özel Durumlar Tebliğinin 6 ve 9 maddesinde düzenlenen yükümlülüklerin kusurlu ihlali iddiasına dayalı olarak ileri sürdüğü tazminat talebinin, haksız fiile ilişkin genel zamanaşımı süresine mi, SPK’nun 32/6 fıkrasında düzenlenen altı aylık zamanaşımı süresine mi tabi olduğu hususundadır. 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanununun, “kamunun aydınlatılmasına ilişkin özel durumlar” başlıklı 15. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; sermaye piyasası araçlarının değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek nitelikteki bilgi, olay ve gelişmelerin, ihraççılarca veya ilgili taraflarca kamuya açıklanması zorunludur. Aynı kanunun “kısaltmalar ve tanımlar başlıklı” 3.maddesinin 1/h bendine göre ihraççı; kitle fonlaması platformları aracılığıyla para toplayanlar hariç olmak üzere, sermaye piyasası araçlarını ihraç eden, ihraç etmek üzere Kurula başvuruda bulunan veya sermaye piyasası araçları halka arz edilen tüzel kişileri ve bu Kanuna tabi yatırım fonlarını ifade eder. Sermaye Piyasası Kurulu’nun, 6362 Sayılı Kanunun 15/2 fıkrasına dayalı olarak çıkardığı, 23/1/2014 tarih ve 28891 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Özel Durumlar Tebliği’nin (II-15.1)’nin 9/1 fıkrası uyarınca; ihraççılar hakkında sermaye piyasası araçlarının değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek öneme sahip, basın-yayın organları veya diğer iletişim yollarıyla ilk kez kamuya duyurulan veya daha önce kamuya duyurulmuş bilgilerden farklı içerikteki haber veya söylentilerin varlığı halinde; bunların doğru veya yeterli olup olmadığı konusunda, bu Tebliğde belirtilen esaslar çerçevesinde ihraççılar tarafından kamuya açıklama yapılması zorunludur. Söz konusu yükümlülük, Kurul veya ilgili borsa tarafından herhangi bir uyarı, bildirim veya talep beklenmeksizin yerine getirilir.Sermaye Piyasası Kanunu 32/1 fıkrasında; özel durum açıklaması işlemlerinde hazırlanacak duyuru metinleri gibi Kurulca kamuyu aydınlatma amacı ile düzenlenmesi öngörülen sair kamuyu aydınlatma belgelerini imzalayanların veya bu belgeler kendi adına imzalanan tüzel kişilerin, bu belgelerde yer alan yanlış, yanıltıcı veya eksik bilgilerden kaynaklanan zararlardan müteselsilen sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Aynı kanunun 32/4 fıkrasında, yanlış, yanıltıcı veya eksik bilgiler içeren kamuyu aydınlatma belgelerinin kamuya açıklandığı tarihten hemen sonra, borsada satın alınan veya satılan sermaye piyasası araçlarının, gerçeğe uygun bilginin ortaya çıktığı tarihten hemen sonra borsada satılması veya satın alınması üzerine yatırımcıların malvarlıklarında zarar meydana gelmesi hâlinde bu maddeye göre ileri sürülecek tazminat talepleri açısından kamuyu aydınlatma belgesi ile zarar arasında illiyet bağı kurulmuş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Kanunu 32/6 fıkrasında ise kamuyu aydınlatma belgelerinden doğan tazminat talebinin, dördüncü fıkradaki zararın meydana geldiği tarihten itibaren altı ay içinde zamanaşımına uğrayacağı öngörülmüştür. Davacının yatırımcı sıfatıyla açtığı davada; davalı şirketin dava dışı … firmasına satılacağına dair söylentilerin davalı şirket hisselerinde yükselişe yol açtığını, bu konudaki söylentilerin doğru olup olmadığı ile ilgili, Tebliğ’in 6 ve 9 maddesi uyarınca özel durum açıklaması yapılmadığı gibi, içsel bilginin ertelenmesine yönelik karar alınmışsa da, içsel bilginin saklanamadığını, 29/08/2018 tarihinde çıkan satın alma görüşmelerinin askıya alındığına dair haberler üzerine şirket hisselerinin hızlı şekilde gerilemeye başladığını, 2018 yılı sonunda ise 2,95-TL’ye kadar gerilediğini, satın alma haberlerinin yalanlanmaması nedeniyle yeni hisse satın alan ve elindeki hisseleri de satmayan davacının, aksi yöndeki haberler üzerine zarara uğradığını ileri sürdüğü açık olduğuna göre; şirketin daha önce KAP’da yayınlanmış olan ortaklık yapısının değişeceğine ilişkin söylentilere yönelik açıklama yapmamış olmasının, eksik açıklama kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, ileri sürülen tazminat isteminin SPK’nun 32 maddesi kapsamında kaldığı ve aynı maddenin altıncı fıkrasındaki altı aylık zamanaşımı süresine tabi olduğu açıktır. Davacının, Kanunun 32/4 fıkrasına atıfla, tazminat talebi bakımından altı aylık zaman aşımının uygulanmayacağı, haksız fiile ilişkin genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği yönündeki istinaf sebebi; anılan madde ile yalnızca eylem ile zarar arasında uygun illiyet bağının varlığına ilişkin yasal bir karine getirildiği, bu karine için aranan koşulların mevcut olmaması halinde de, ispat yükü talep eden üzerinde olmak kaydıyla, zararın varlığının ileri sürülebileceği, herhalde altı aylık zamanaşımı süresinin, zararın meydana geldiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, somut olayda haksız fiile ilişkin genel zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı anlaşılmakla yerinde görülmemiştir. Davacının, dava dilekçesinde 29/08/2018 tarihli haberlerle davalı şirket hisselerinin düşemeye başladığını ve 2018 yılı sonunda hisse değerinin 2,95-TL seviyelerine kadar gerilediğini beyan ettiği, davacının hisselerini satıp satmadığı, yahut ne zaman sattığı hususunda beyanda bulunmamış olması karşısında, mahkemece zararın ortaya çıktığı ve altı aylık zamanaşımı süresinin işlemeye başlayabileceği en geç tarih olarak Kurulun davalı şirkete idari para cezası uygulanmasına ilişkin karar verdiği tarih olan 31/05/2019 tarihinin esas alınmasında isabetsizlik bulunmadığı, 24/03/2020 dava tarihi itibariyle, 31/05/2019 tarihinden itibaren işlemeye başlayan altı aylık zamanaşımı süresinin dolduğu, cevap dilekçesi ile zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü anlaşılmıştır. Bu nedenlerle davalılar bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesinde isabetsizlik yoktur. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 189,15 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 12/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.