Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1751 E. 2023/340 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1751 Esas
KARAR NO: 2023/340 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/07/2022
DOSYA NUMARASI: 2018/632 Esas – 2022/529 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/03/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı 01.12.2015-19,05.2018 tarihleri arasında davalı şirketin … Acentesi olarak faaliyet gösterdiğini, faaliyet süresinin özellikle son senesi içinde davacının müşteriler ile imzalamış olduğu birçok sözleşmenin, ücret düşüklüğü gerekçesiyle davalı şirketin baskıları sonucu feshedildiğini, davalının bizzat işlettiği şubelerde çok daha düşük ücretlerle kargo taşıması yapıldığını, ücret düşüklüğü sebebiyle feshedilen sözleşmelerdeki ücretlerin davalının onayıyla belirlendiğini, davacının, davalı şirketin yaptığı baskılara dayanamayarak müşteri sözleşmelerini feshetmek durumunda kaldığını, davacının hem müşterileri nezdinde itibar kaybettiği hem de ciddi gelir kaybı yaşadığını, davalı tarafından senelik olarak belirlenen ciro hedefleri, önceki senelerdeki cirolara bakılmaksızın fahiş şekilde arttırıldığını, bu hedeflere ulaşılamaması sonucunda davalı tarafından “…” isimli sistem adı altında yüksek tutarlı cezalar kesildiğini, davalının tek taraflı olarak belirlediği bu hedeflerin ulaşılması mümkün olmayan, dayanaksız hedefler olduğu kendilerince de bilindiğini, defaatle talep edilmesine karşın bu hususta da davalı geri adım atmayarak davacı ve diğer bir çok acenteye gelir kaybı yaşattığını, davacının çalışmakta olduğu davalı tarafından da bilinen müşterilerden birinin şirketini aniden kapatıp gitmesi sonucunda davacının bu müşterinin teslim alınmayan 118 adet kargosunu kendisine iade edemediğini, hemen sonrasında da davalıya bunu bildirerek müşterinin kapıda ödeme alacakları üzerine bloke koyulmasını talep ettiğini, davalının bu talebi dikkate almamakla davacının zarara uğramasına sebep olduğunu, ayrıca kargoların müşteriye iade edilememesini adeta davacının kusuru gibi nitelendirerek davacıya yüksek tutarlı cezalar kestiğini, davalının müşterilerden tahsil edemediği alacakları herhangi bir fatura dahi kesmeden senelerce davacının hakkedişlerinden kestiğini, “virman” adı altında usulsüz işlem yapıldığını, yapılan usulsüz işlemlerden dolayı davacının uğradığı tüm zararların giderilmesi için davah şirkete gönderilen Üsküdar …Noterliği’nin 15.02.2018 tarih, … yevmiye numaralı ihtarnamesinin 19.02.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, davacının, davalının tüm haksız ve usulsüz işlemlerinden dolayı acentelik sözleşmesini feshetmeye karar verdiğini, bu yöndeki bildirimini defalarca iletmesine ve davalı şirketçe sözlü olarak defaatle verilen taahhütlere rağmen accntenin davalı tarafından uzun süre devralınmadığını, bu hususun da davacıyı maddi olarak zor duruma düşürdüğünü, gönderilen ihtarname ile şubenin devir alınması için son kez süre tanındığını, davalının sürenin son gününde nihayet acenteyi devir aldığını belirterek, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik toplam 2.000,00 TL alacağın, temerrüt tarihinden itibaren ticari faiz oranı uygulanarak davalı şirketten tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında ibraz ettiği ıslah dilekçesi ile dava değerini 200.715,47 TL olarak olarak artırmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı …’in davalı şirketin Kaynarca acentesi olarak 01.12.2015 tarihli Acentelik Sözleşmesi ve Acentelik Sözleşmesi Ek Sözleşmesi”ne istinaden 19.05.2018 tarihine kadar davalı şirket ile çalıştığını, davacı tarafından 15.02.2018 tarihli … yevmiye nolu Üsküdar …Noterliği ihtarnamesi ile sözleşme ve ek sözleşmesinin haksız bir şekilde sona erdirildiğini, davalı acentesi olarak faaliyet gösteren davacının kendi imzasının bulunduğu sözleşmelere aykırı davrandığını, Bakırköy …Neterliğinin 04.12.2015 tarih … yevmiye numaralı Acentelik Sözleşmesinin 5. maddesinde mali konuların düzenlendiğini, Acentelik Sözleşmesinin Ek Sözleşmesinin 7.maddesinde özel hükümlerin düzenlendiğini, özel hükümlerin 7.fıkrasında “Accnte her ayın sonunda C/H larını kapatmak zorundadır. Kapatılamayan C/H ları faturaların acenteye temlikiyle acentenin hak edişinden kesilir.” düzenlemesiyle davacının haksız olarak hak edişten kesinti yapılıyor iddiasını karşıladığını, davacı yanın bir diğer asılsız iddiasının da davalı şirketin baskı uygulayarak ücret düşüklüğü nedeniyle müşteri sözleşmelerinin feshedildiğini, Acentelik Sözleşmesinin Ek Sözleşmesinin 7.maddesi maddesinde düzenlenen özel hükümler 39.fikrasında bu konunun düzenlendiğini, Acentelik Sözleşmesinin Ek Sözleşmesinin 11. maddesinde “Stratejik Hedef” düzenlendiğini, davacının davalı şirketten alacağı olduğu iddiasının hakkaniyete aykırı olup, davacıya ait cari hesap ekstresinde davalı şirketin davacı yandan 30.585,62 TL alacağı bulunduğunu, Acentelik Sözleşmesinin Ek Sözleşmesinin 8.maddesinin delil sözleşmesi maddesi olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/07/2022 tarih ve 2018/632 Esas – 2022/529 Karar sayılı kararı ile; ” ….Taraflar arasında acentelik sözleşmesi ve ek sözleşmenin yapıldığı, usulüne uygun açılış ve kapanış tasdikleri yapılan taraf defterlerinin birbirini tutamadığı, taraflar arsındaki uyuşmazlığın davalı tarafından yapılan kesintilerden ve davacının fesih nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararlardan kaynaklandığı, müşterilerden tahsil edilmeyen davalının carisine aktarılan vadesi geçen cari tutarının 08.10.2021 tarihli bilirkişi raporu ile 31.657- TL olarak hesaplandığı, sözleşmenin 7.7. Maddesinde Acentenin her ayın sonunda C / H lerini kapatmak zorunda olduğu, kapatılmayan C / H ‘ler faturaların acenteye temliki ile acentenin hakedişinden kesileceğinin düzenlendiği, sözleşmenin bu maddesi gereğince davalının bu tutarı davalı carisine işleme hakkının bulunduğu zira davacı tarafından bu tutarın tahsil edildiğine ilişkin bir kanıtın dosyaya sunulmadığı, davalı tarafından kesilen ciro ve performans hedefinin tutmaması nedeniyle yapılan toplam kesintinin 16.660,00 TL olduğu ve bu kesintilerin 2016 yılı 7. Ayından itibaren hemen her ay kesildiği, bunun davacı tarafından da bilindiği ve bir itirazda bulunulmayarak sözleşmenin de devam ettirildiği, sözleşmenin 11 maddesinde yıllık ve aylık satış ve birim fiyat hedefleri tutmaz ise ciro için %2, birim fiyat için %2 oranında olmak üzere toplam %4 cezai şartın kesileceğinin kararlaştırıldığı sözleşme gereğince davacının kesinti yapabileceği, davacı tarafından davalı tarafça belirlenen hedeflere ulaşıldığı yönünde bir itirazının olmadığı, hedeflerin belirlenmesi sırasında da bir itirazının olduğuna dair bir kanıtın dosyada olmadığı, yine davacının hedeflere ulaşması halinde %3 prim ödemesinin de kararlaştırıldığı ve cezai müeyyidenin tek taraflı da olmadığı, davacının haksız olarak sözleşmesi fesih ettirilen müşteriler nedeniyle zarara uğradı iddiası yönünden de bu müşterilere ilişkin bir bir bilgi ve belgenin dosyada olmadığı, yine ücret belirleme ve indirim yetkisinin sözleşme gereği davalıda olduğu, kasa açığı toplamı olarak davalı carisine işlenen 118.623,96 TL bakımından davalının davacıdan talep ve muvakakat yazısı olduğu ve indirim yapılması talebinin olduğu yine bu bu bakımdan sözleşmenin 7.28 maddesinde kasa açığı tespit edildiğinde, kasa açığı miktarının %20 ‘ si oranında cezai müeyyide uygulanacağının kararlaştırıldığı, ve yapılan işlemin sözleşmeye uygun olduğu, davacı tarafından 08.2021 tarihli bilirkişi raporundaki Kaynarca Şube kasa açığına ilişkin davacı tarafın talep yazılarının dosyada mevcut olmadığı, beyan edilmiş ise de 10.05.2022 tarihli bilirkişi ek raporunda defterlere dayanak belgelerin taraflardan istenildiği belirtilmiş, davacı taraf kendisinden belge istenilmediğini ileri sürmüş ise de aksine bir belge de sunmamış, bilirkişinin raporda yer verdiği talep ve muvafakat yazısının defter ve cari ek belgeleri niteliğinde olduğu, mahkememizce alınan 08.10.2021 tarihli kök rapor ile 10.05.2022 tarihli ek raporun yukarıda açıklanan nedenlerle hüküm kurmaya yeterli denetime elverişli olduğu, davacının haksız olduğunu iddia ettiği kesintilerin tamamının sözleşmede dayanağının olduğu, davacının tacir olduğu, fesih nedeniyle uğranılan zarar konusunda somut bir delil olmadığı gibi davacının sözleşmeyi haklı nedenle fesih ettiğini ispat edemediği kanaatinin mahkememizde hasıl olduğu, her davanın açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre karara bağlanacağı, dava tarihinden sonra taraflar arasında yapılan ve carilere yansıyan işlemlerin dikkate alınmayacağı hususları hep birlikte gözetilerek davacının davasının reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davacının davasının reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dosyaya sunulu 02.06.2022 tarihli dilekçelerinde detaylı olarak izah ettikleri üzere, bilirkişi ek raporunun hükme esas alınmaması, yeni rapor alınması gerektiği kanaatinde olduklarını, 10.05.2022 tarihli ek raporun, dosya kapsamında alınan 5. raporun ek raporu mahiyetinde olan 6. rapor olduğunu ve önceki raporlardan çıkarılan ortak sonucun, tutarı farklılık arz etmekle birlikte müvekkilinin alacaklı olduğu yönünde olmasına karşın, 10.05.2022 tarihli ek rapor ve dayanağı olan kök rapor dışındaki tüm raporların, müvekkilinin alacaklı olduğu yönünde mutabık olduğunu (müvekkilinin defterleri incelenmeksizin, müvekkili veya kendileri ile irtibata geçilmeksizin tesis edilen ilk raporu hariç tuttuklarını ), dosyada bugüne kadar alınan tüm raporların aksi yönde ve hatalı tespitler içeren 10.05.2022 tarihli ek raporun kabulünün mümkün olmadığını, dosyadaki 4. rapor sonrasında dosyanın tekemmül ettiğini, bu doğrultuda kendileri tarafından talep artırım dilekçesi sunularak gerekli harçlar yatırılmışken, mahkemedeki hakim değişikliği sonrasında yeni rapor alınmasına karar verilmesi ve önceki hakim döneminde alınmış lehe raporların tamamı gözardı edilerek 10.05.2022 tarihli ek rapor doğrultusunda hüküm tesis edilmiş olmasının, müvekkilinde mağduriyet doğurduğunu, son raporun bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay denetimine elverişli olmadığını, Bilirkişinin, kök raporun (5. rapor) 10. sayfasındaki 2.e.1. kısmında, müvekkilinin 2017 envanter defterinin açılış tasdikinin yapılmadığını, TTK hükümlerine göre sahibi lehine delil teşkil etmeyeceğini öne sürdüğünü, önceki bilirkişiler tarafından hiç belirtilmemiş bu hususun dosyadaki 5. raporda öne sürülmesinin isabetsiz olduğunu, müvekkili defterlerinin açılış tasdikinin dosyada mevcut olduğunu, bilirkişinin hemen devamındaki 2.e.2. kısmında ise çelişkiye düşerek bu defa, “Davacı şirketçe incelemeye ibraz edilen 2015, 2016, 2017, 2018 yıllarına ilişkin tasdikle ilgili yükümlülüklerin yasal sürelerinde yerine getirildiği tespit edilmiş olup tasdikle ilgili bilgiler aşağıya çıkartılmıştır. İncelenen davacı şirkete ait 2015, 2016, 2017 ve 2018 yılı ticari defterlerinin noter açılış tasdiklerinin ve dönem sonunda yaptırılması gereken yevmiye defterlerinin kapanış(görülmüştür) noter tasdiklerinin yasal süresinde olduğu davacı şirkete ait ticari defterlerin TTK. Hükümlerine göre usulüne uygun tutulduğu ve kendi lehine delil olma özelliğine sahip olduğu kanaatine varılmıştır.” cümleleriyle defterlerin usule uygun tutulduğunu belirtmiş olduğunu, kök rapora ilişkin bu itirazlarına cevaben bilirkişinin, ek raporun 4. sayfasının en üst kısmında “…önceki raporlarda da envanter defterlerinin tasdik bilgileri bulunamamaktadır.” şeklinde açıkça hatalı bir tespitte bulunduğunu, oysa dosyadaki 4. Raporun 16. sayfasında yer alan 4. maddede, 4. raporu hazırlayan başka bir bilirkişinin, bu itirazlarının haklılığını açıkça ifade etmiş olduğunu, bahsi geçen maddede “22.10.2019 tarihli bilirkişi raporundaki davacı ticari defterlerine ilişkin olduğu belirtilen bilgilerin, esasen davalı defterlerine ait olduğu anlaşılmıştır. İşbu rapordaki davalı şirket muavin defterindeki bakiyeler ile ilgili tespitlerin 22.10.2019 tarihli ve 16.06.2020 tarihli bilirkişi raporundaki tespitlerle uyumlu olduğu, belirtilen bilirkişi raporlarında davacı muavin defterlerine yönelik değerlendirme yapılmamış olduğu görülmüştür.” yönündeki tespitleriyle, önceki raporların, defterleri üzerinde inceleme yapılmadan tesis edildiği yönündeki beyanlarını ve çelişkilerin müvekkile ait defterlerde değil; davalı taraf defterlerinde olduğunun açıkça doğrulanmış olduğunu, ayrıca yine 4. raporun 11. sayfasındaki 3.2. maddesinde bilirkişinin, defterlerinin usule uygun tutulduğunu da açıkça belirtmiş olduğunu, izah ettikleri ve önceki raporda da doğrulandığı üzere, defterlerinin usule uygun olduğunu ve çelişkilerin müvekkiline ait defterlerde değil, davalı taraf defterlerinde olduğunu, davalı tarafın, tek taraflı, dayanaksız ve haksız kesintilerle çelişkiler oluşturduğunu, yine ek raporun 4. sayfasının en üst kısmında bilirkişinin, “…önceki raporlarda da envanter defterlerinin tasdik bilgileri bulunamamaktadır. Bu sebeple davacı tarafa ulaşılmaya çalışmış kendileri de ticari defterlerini bulamamışlardır.” yönünde bir iddiada bulunduğunu, ki kesinlikle gerçeği yansıtmadığını, bilirkişilerin kendilerine ne yolla ulaşılmaya çalışıldığını izah etmekle yükümlü olduklarını, zira davacı vekili olarak şahsına ait cep telefonu numarası, Google’a ismi yazıldığında dahi rahatça bulunabildiğini ve baro levhasında da kayıtlı bir şekilde göründüğünü, Son kök raporun 2.f.1. kısmında, müvekkilinin yasal defterlerine göre dava tarihinde davalıdan 82.091,51 TL, güncel durumda ise 84.333,63 TL alacaklı olarak göründüğü hususunun açıkça ifade edildiğini, bu hususun önceki raporlarda da diğer bilirkişilerce doğrulandığını, raporun 2.f.2. kısmında ise, her ne kadar tutarı müvekkili defterleriyle örtüşmese dahi davalı taraf defterlerinde bile müvekkilinin güncel durumda alacaklı olarak göründüğü hususunun bilirkişi tarafından açıkça belirtildiğini, yine bu durumun da önceki bilirkişilerce doğrulandığını, tüm taleplerine rağmen teminat mektubunu iade etmeyen, bozdurmak için de dava sonrasını bekleyen davalıdan, teminat mektubu da hesaba katıldığında dava tarihinde de alacaklı oldukları hususunun sabit olduğunu, teminat mektubu dikkate alınmadan, dava tarihinde borçlu oldukları yönünde görüş bildirilmesinin isabetsiz olduğunu, bu yöndeki itirazlarına ilişkin olarak, ek raporda ve gerekçeli kararda herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, Bilirkişinin, kök raporun 18. sayfasındaki 2.h. kısmında, dava öncesinde davalıya göndermiş oldukları ihtarnamenin tebliğ şerhinin dosyada bulunmadığını belirttiğini, ihtarnamenin tebliğ tarihinin 19.02.2018 olduğunu, ihtarnamenin karşı tarafa ulaşmış olduğuna ilişkin herhangi bir ihtilaf bulunmamakla birlikte, gerek görülmesi halinde ilgili noterlikten celbini veya kendilerine elden takip yetkisi verilmesini talep ettiklerini, bununla birlikte önceki raporlarda ve özellikle 4. raporun 17. sayfasının son paragrafında yer alan, “Yapılan incelemeler neticesinde; taraflar arasında Bakırköy … Noterliğinin 04.12.2015 tarih ve … yevmiye no.lu acentelik sözleşmesinin akdedildiği, iş bu acentelik sözleşmesinin davacı acente tarafından Üsküdar … Noterliği 15.02.2018 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile sözleşmenin fesih bildiriminde bulunduğu; 3 aylık süre içerisinde acentenin devralınmasını talep ettiği dikkate alındığında ihtarnamenin tebliğinden itibaren 3 ay geçmekle sona erecektir. SÖZLEŞMENİN FESİH İHBAR SÜRESİNE UYULARAK FESHEDİLDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR.” cümleleriyle, müvekkili tarafından yapılan feshin usule uygun olduğu açıkça belirtilmiş olmasına karşın gerek kök raporda, gerek ek raporda ve gerekçeli kararda, önceki itiraz dilekçelerine ve duruşmalardaki sözlü beyanlarına karşın, bu hususa hiç değinilmediğini, Kök raporun 20. sayfasında yer alan 3.d.1. kısmında bilirkişinin, kesintilerin müvekkilinin vermiş olduğu talep yazıları doğrultusunda yapıldığını asılsız bir şekilde öne sürdüğünü, bu yazıların dosyaya ne şekilde girdiğinin belli olmadığını, bu aşamaya kadar hiçbir şekilde karşılarına çıkmamış, önceki 4 raporda da bilirkişilerce görülmemiş bu belgelerin, bu aşamada dosyaya ne şekilde girdiğinin anlaşılamadığını, 18.10.2021 tarihli raporun taraflarla irtibata geçilmeden, dosya üzerinden hazırlanmış olduğu düşünüldüğünde, dosyada mevcut olduğu iddia edilen bu belgelerin bugüne kadar diğer bilirkişilerce görülmemiş olması da göz önünde bulundurulacak olursa, delil sunumuna ilişkin kural ve sürelere aykırı bir şekilde dosyaya girdiğinin aşikar olduğunu, kök rapora ilişkin 21.10.2021 tarihli itiraz dilekçelerinde bu hususlara değinilmediğini, 10.05.2022 tarihli ek raporun 5. sayfasının son ve 6. sayfasının ilk kısımlarında bu itirazlarına cevaben bilirkişilerin “Heyetimizce düzenlenecek raporda, dosyada daha önce 4 ayrı rapor alınmış olması hususu da gözetilerek maddi vakıanın tam olarak ortaya konabilmesi ve ek rapora mahal verilmeksizin rapor tanzimi için elzem görülen, tarafların ticari defter ve kayıtları ile yardımcı muhasebe kayıtlarının incelenmesi gerekli görüldüğünden, her iki taraftan da ihtiyaç duyulan belge ve bilgiler istenmiş, davacı tarafından ticareti terk ettiğinden bahisle heyetimize ihtiyaç duyulduğu bildirilen belge ve bilgiler sunulmamış, davalı tarafından sunulan ve davada delil olarak dayanılmış olan ticari defter ve kayıtların ve bunların dayanağını teşkil eden yardımcı muhasebe kayıtları içinde bulunan bilgi ve belgeler esas alınarak rapor tanzim edilmiştir. İtiraza konu belgelerde, davalının ticari defter ve kayıtlarının dayanağını teşkil eden yardımcı muhasebe kayıtları arasından çıkarılıp heyetimize verilmiştir.” yazdığını, bilirkişilerin gerek kök rapor, gerekse işbu dilekçelerine konu ek rapor aşamasında hiçbir zaman kendileri ile irtibata geçmediğini, haliyle kendileri tarafından müvekkilinin ticareti terk ettiği yönünde bir beyanda da bulunulmadığını, buna karşın bilirkişilerin, karşı tarafla irtibata geçtiklerini, delil sunumuna ilişkin kural ve sürelere aykırı bir biçimde karşı taraftan belge alarak dosyaya eklediğini ve raporlarına dayanak ettiklerini, bununla birlikte kök rapora ilişkin itirazlarında da belirttikleri üzere, bu belgelerin gerçekten müvekkilinin el ürünü olduğuna ilişkin tereddütlerinin de mevcut olduğunu, ancak müvekkilinin yakın zamanda beyin kanaması geçirmiş olması ve şu anda da kısmi felçli olması sebebiyle bunu doğrulama imkanlarının bu aşamada olmadığını, bir an için bu belgelerin dosyaya giriş şeklinin usuli ilkere uygun olduğu ve müvekkilinin el ürünü olduğu düşünülecek olsa dahi içeriklerinin müvekkili tarafından yöneltilen bir talebi değil; ticari ilişkinin güçlü tarafı konumundaki davalının iradesini ve menfaatini yansıttığı hususunun tartışmasız bir biçimde ortada olduğunu, davalı şirketin ticari ilişkideki güçlü konumunu sürekli olarak kötüye kullandığını, acenteler aleyhine haksız düzenlemeler yaparak hak edişlerin tamamına kesinti uygulama yönünde tehditlerde bulunarak acenteleri çeşitli yaptırımlara maruz bıraktığını, baskıyla birçok hususta onay alma çabasına giriştiğini, içeriklere dahi bakıldığında, müvekkilin el ürünüyse dahi baskı altında ve ticari ilişkinin güçlü tarafının talebi üzerine düzenlenildiği hususunun açıkça anlaşılmakta olduğunu, zira küsürat dahi içermeyen düzenlenmiş tutarlarda, dayanağı olmayan kasa açıklarından bahsedildiğini, davalı şirkete dava öncesinde göndermiş oldukları ihtarnamede, 3 ay içinde acenteyi devralmaları için süre verildiğini, bunun üzerine davalı şirketin, bu alacaklarını vermeden eritmek maksadıyla, cari hesabı belgesiz bir şekilde şişirdiğini, davalı şirketin cari hesap ekstrelerinde yer alan, önceki bilirkişilerin tamamı tarafından da tespit edilen, 10.04.2018 tarihli 45.000,00 TL, 03.05.2018 tarihli 38.000,00 TL, 17.05.2018 tarihli 35.623,96 TL’lik virman fişlerinin buna örnek olduğunu, bunlar gibi muhtelif tarihlerde, “Diğer” adı altında ve üstü kapalı bir şekilde yapılan kesintilerin, alacaklı olan müvekkilini borçlu çıkarana dek sürdüğünü ve bunların, keşide ettikleri ihtarnamenin tebliğinden sonraki döneme denk geldiğini, önceki raporun (4. rapor) 13. Sayfasında bilirkişinin, müvekkilinin ticari defterlerine ilişkin incelemelere yer verdiğini, buna göre müvekkilinin davalıdan 84.333,63 TL alacağı olduğunu açıkça belirttiğini, bu alacağa ek olarak bilirkişinin raporun 16. sayfasında, “Taraflar arasında imzalanan Ek Sözleşme’nin 7-Özel Hükümler kısmının 28.maddesinde kasa açığı ile ilgili cezai müeyyide uygulaması hükme bağlanmış ise de, söz konusu kesintilere dayanak olarak dosyaya herhangi bir belge ve bilgi sunulmamıştır.” şeklindeki tespitleriyle, müvekkilinden yapılan 45.000,00 TL, 38.000,00 TL ve 35.623,96 TL olmak üzere toplam 118.623,96 TL’lik haksız kesintilere ilişkin taleplerindeki haklılıklarını açıkça doğrulamış olduğunu, 4. raporda bilirkişinin de belirttiği üzere davalı tarafın, bu kesintilere dayanak herhangi bir belge sunamadığını, hal böyleyken 4. rapora kadar hiçbir raporda görülmemiş dayanak belgelerin, 5. rapor işbu dilekçeye konu ek rapor (6. rapor) hazırlanırken dosyaya usulsüz bir şekilde girmiş olduğu hususunun, ek raporda bilirkişilerin açıkça belirttiği üzere aşikar olduğunu, davalı tarafa doğrudan bilirkişiye bu aşamada yeni delil sunma imkanı tanınmışken kendileri ile neden irtibata dahi geçilmediğin sorma hakları doğduğunu, bu soruları üzerine belgelerin bu aşamada sunulmuş olduğu hususunun bilirkişilerce doğrulanmak zorunda kaldığını, 4. raporun 18. ve 19. sayfalarında yer alan “C” maddesinin bu haksız kesintilere ayrıldığını, “Mali yönden yapılan değerlendirmede, “ibraz edilen muavin defter dökümünün incelenmesinde; söz konusu kesinti işlemlerinin, ‘Kaynarca Acente Kasa Açığına İstinaden Hak Edişe Virman’ açıklaması ile yapıldığı görülmüştür. Taraflar arasında imzalanan Ek Sözleşme’nin 7-Özel Hükümler kısmının 28.maddesinde kasa açığı ile ilgili cezai müeyyide uygulaması hükme bağlanmış ise de, söz konusu kesintilere dayanak olarak dosyaya herhangi bir belge ve bilgi sunulmamıştır” şeklinde tespit yapılmıştır. Taraflardan biri sözleşmenin uygulanması sırasında yükümlülüklerine aykırı davranarak, açıklaması gereken hususları açıklamama, yanlış bilgi verme, gereken dikkati göstermeme sonucunda karşı tarafı bu yüzden zarara uğratırsa, kusurlu davranan tarafın, diğer tarafın zararını tazmin etmesi gerekeceği kabul edilmektedir. Müvekkil, acentenin sözleşmesel borçlarını tek taraflı olarak genişlettiği ölçüde acentenin bu talimatlara uyma yükümü ortadan kalkacağı, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin kabulü gerekecektir. Davalı tarafından kasa açıklarına ilişkin delil, tutanak vs. sunulmamış olması sebebiyle 10.04.2018 tarihli 45.000,00 TL, 03.05.2018 tarihli 38.000,00 TL, 17.05.2018 tarihli 35.623,96 TL olmak üzere toplam 118.623,96.- TL. nın davacının cari hesabından haksız olarak kesinti yapıldığı kanaatine varılmaktadır.” cümleleriyle müvekkilinin ticari defterlerinde görünen 84.333,63 TL alacağına ek olarak, 118.623,96 TL de haksız kesintilerden kaynaklı alacağı bulunduğu hususunun açıkça belirtilmiş olduğunu, diğer raporların da önceki raporla benzer istikamette olmasına karşın, davalı tarafça yapılan bu haksız kesintilerin 08.10.2021 tarihli kök raporda ve işbu dilekçeye konu kök raporda aleyhlerine yorumlanmış olmasının kabulünün mümkün olmadığını, bilirkişi heyetinin görevinin sınırlarını aşarak hukuki yoruma taşımış olmasının yanı sıra, önceki bilirkişi raporları ile çelişkiye düşerek, davalının baskıyla ve herhangi bir dayanağı olmadan yapmış olduğu bu kesintileri görmezden geldiğini, 08.10.2021 tarihli kök raporun 22. sayfasından başlayan 3.d.3. kısmında bilirkişinin, “Görüldüğü üzere söz konusu kesintiler 2016 yılından beri uygulana gelmekte olup davacının iddiasında olduğu gibi son dönemde oluşan ihtilaf sebebiyle davacıyı zarara uğratmak için kasıtlı yapıldığına ilişkin dosya içi delil ve ispat faaliyeti bulunmadığı gibi kesintilerin sözleşme maddesi nazarında yapıldığı da açıktır.” cümleleriyle, davalı tarafından tek taraflı olarak belirlenen hedefler doğrultusunda yapılan “…” kesintilerinin ve yaptırımlarının sözleşmeye uygun olduğunu asılsız bir biçimde öne sürmüş olduğunu, bilirkişinin yalnızca tablolara yer verilmiş olmasından dolayı bu hususta detaylı izahatte bulunma gereği hissetmekte olduklarını, davalı tarafından senelik olarak belirlenen ciro hedeflerinin, önceki senelerdeki cirolara bakılmaksızın fahiş şekilde artırıldığını, bu hedeflere ulaşılamaması sonucunda davalı tarafından müvekkile “…” isimli sistem adı altında yüksek tutarlı cezalar kesilmiş olduğunu, davalının tek taraflı olarak belirlediği bu hedeflerin ulaşılması mümkün olmayan, dayanaksız hedefler olduğu hususunun kendilerince de bilinmekte olduğunu, defaatle talep edilmesine karşın bu hususta da davalının geri adım atmayarak müvekkili ve diğer birçok acenteye gelir kaybı yaşattığını, raporlarda da tespit edildiği üzere, acentelerine ciro kesintisi, performans kesintisi gibi adlar altında dayanaksız ve haksız kesintiler uygulayan davalı şirketin, … yaptırım adı altında da yüksek tutarlı cezalar uyguladığını, bununla da yetinmeyerek tek taraflı belirlediği bu hedefleri gitgide daha da yükselterek ulaşılması mümkün olmayan seviyelere taşıdığını, sonuçta da raporda görüldüğü üzere, 25.762,00 TL haksız kesinti yapıldığını, ancak bu kesintilerin de bilirkişi raporundaki alacak tutarı hesabına dahil edilmediğini, 15.07.2016 tarihinde ülkede yaşanan kalkışma sonrasında, davalı şirketin yaşamış olduğu itibar kaybının malum olduğunu, bu itibar kaybına rağmen, mevcut cirolara bakmadan davalının tek taraflı olarak fahiş bir şekilde artırdığı hedeflerin, ulaşılması mümkün olmayan seviyede olduğunu ve ulaşılamadığında da müvekkili ve diğer acentelere yüksek tutarlı cezalar kesildiğini, raporun 22. sayfasının sonundan başlayan tabloda yer alan “Hedef Ciro” sütunundan da görüleceği üzere, hedeflerin kısa sürede ciddi şekilde artırıldığın, örneğin Ağustos 2016’da 73.610 olarak görünen hedefin, Eylül 2016’da 9.585’e çıkarıldığını, Aralık 2016’da 93.932 olan hedefin, Ocak 2017’de 115.060’a, Mart 2017’de 132.811’e çıkarıldığını, Ocak 2018’de 101.262 olan hedefin, Mart 2018’de 140.182’ye çıkarıldığını, Ocak 2017 öncesindeki son 1 yılda müvekkiline yalnızca 2 kez ceza uygulanmışken, Ocak 2017 – Mayıs 2018 arasındaki 17 aylık dönemin 13 ayında müvekkile ceza uygulandığını, yalnızca kalan 4 ayda müvekkiline ceza uygulanmadığını, ki bu durumun dahi 2017 başından itibaren hedeflerin ne denli fahiş şekilde artırıldığını açıkça ortaya koyduğunu, bu cezaların sözleşmede belirlenen %2’lik oran doğrultusunda uygulanmış olmasının, sözleşmeye uygun olduğu anlamına gelmediğini, zira hedeflerin tek taraflı olarak bu şekilde arttırılmış olmasının davalının ticari gücünü kötüye kullanmış olduğunun göstergesi olduğunu, önceki raporun ( 4. rapor) 18. Sayfasında bilirkişinin özetle, acentenin, sözleşme ile kabul edilen veya kendisine talimatla bildirilen hususlara uymak zorunda olduğunu, ancak talimatla veya direktiflerle acenteye yeni mükellefiyetler yüklenemeyeceğinin açıkça belirtildiğini, tam olarak itirazlarının da bu noktada olduğunu, ki müvekkilin, bu değişiklikten makul bir karşılık, menfaat temin etmiş olmasından bahsetmenin mümkün olmadığını, zira davanın başından itibaren defaatle belirttikleri üzere hedeflerin davalı tarafından, tek taraflı ve fahiş olarak değiştirildiğini, ulaşılmasının neredeyse imkansız hale getirildiğini, 17.11.2020 tarihli raporun (3.rapor) ise 3.6 numaralı maddesinde, davalı tarafından tek taraflı olarak belirlenen hedeflere ulaşılamaması, …, ciro yetersizliği veya performans düşüklüğü gibi mesnetsiz sebepler gösterilerek müvekkilden yapılan kesintilerin haksız olduğu hususunun bilirkişi tarafından açıkça belirtildiğini, bu husustaki haklılıklarının da böylelikle bilirkişi tarafından açıkça doğrulandığını, önceki bilirkişilerin de bu görüşleri doğrultusunda 08.10.2021 tarihli raporda bilirkişinin, 25.762,00 TL’lik kesintinin haksız kesinti olmadığı yönündeki tespitlerinin isabetsiz olduğu kanaatinde olduklarını, bu husustaki itirazlarının 21.10.2021 tarihli ve 02.06.2022 tarihli dilekçelerinde açıkça belirtilmiş olmasına karşın ek raporda ve gerekçeli kararda bunlara ilişkin olumlu veya olumsuz herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, Kök raporun 23. sayfasından başlayan 3.e.1. kısmında, haksız olarak fesh ettirildiği iddia edilen sözleşmelerin hangileri olduğuna ilişkin somut veri bulunmadığını, feshettirildiği iddia edilen bu sözleşmelere, davalının öncesinde onay verdiğine ilişkin bir delilin de dosya içeriğinde bulunmadığını asılsız bir biçimde öne sürdüğünü, bilirkişinin davalının baştan belirlenen ücretleri değiştirmesinin, artırmasının her zaman mümkün olduğuna yönelik değerlendirmelerde bulunduğunu, ki bu görüşün ticari ilişkinin güçlü tarafının bu gücü kötüye kullanmasına zemin veren bir görüş olmakla birlikte TBK’daki genel işlem koşullarına yönelik düzenlemeleri işlevsiz kıldığını, davalının, müvekkili gibi işleri iyi giden acenteleri, önce müşteri sözleşmelerini feshetmeye zorladığını, sonrasında ise bizzat kendi bünyesine devralarak veya daha yüksek ücretle başkalarına devrederek müvekkili ve müvekkili gibi birçok acente işletmecisini devreden çıkardığını, böylelikle müvekkilinin kurduğu, portföyünü oluşturduğu şubeden davalının, müvekkilini devreden çıkarmakla kazancını artırdığını, gerek dava dilekçelerinde, gerek önceki bilirkişi raporuna itirazlarında belirttikleri üzere, davalının bizzat işlettiği şubelerde çok daha düşük ücretlerle kargo taşıması yapıldığını, müvekkilin davalının bilgisi ve onayı dahilinde imzalamış olduğu müşteri sözleşmelerinin neredeyse tamamınını, ücretin düşük olduğu gerekçe gösterilerek son sene içerisinde davalı tarafından baskıyla müvekkiline feshettirildiğini, sonrasında davalının bu şubeyi daha yüksek ücretle başkasına devrederek müvekkilin portföyünü kendi yararına kullanmaya devam ettiğini, oysa ki feshettirilen bu sözleşmelerdeki ücretlerin, davalının onayı ile belirlenmiş ücretler olduğunu, kök raporun 3.4 numaralı maddesinde bilirkişinin bu hususları göz ardı ederek, müşteri sözleşmelerinin sona erdirilmesinde davalının kusurlu ve sorumlu tutulamayacağı yönünde hatalı görüş belirttiğini, 17.11.2020 tarihli raporun (3. rapor) 3.5 numaralı maddesinde, o yörede müvekkilin önceki müşterilerinin davalıdan halen hizmet almaya devam etmesinin mümkün olduğu hususunun açıkça belirtildiğini, böylelikle davalının müvekkile baskı uygulamasının altında yatan esas sebebin müvekkili devreden çıkarmak ve cirosu yüksek giden şubeyi bizzat işletmek veya daha yüksek ücretle başkasına devretmek olduğu yönünde yukarıda yer verdikleri iddialarının doğrulandığını, bu hususun dahi davalının ticari ilişkideki güçlü konumunu ne denli kötüye kullandığını açıkça gözler önüne serdiğini, bu yöndeki itirazlarına ilişkin de olumlu veya olumsuz herhangi bir değerlendirme yapılmadığını,Özetle, önceki raporlarla, dosya kapsamıyla, somut olayla ve şu ana kadar sübut bulan tüm hususlarla çelişen son bilirkişi raporu dayanak alınarak tesis edilen hükmün kabulünün mümkün olmadığını, hükmün 4. rapor (25.02.2021 tarihli rapor) doğrultusunda, o rapora göre ticari defterlerinde görünen alacakları ve davalı tarafından yapılan haksız kesintiler dikkate alınarak tesis edilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının müvekkili yararına bozularak, yeniden esas hakkında karar verilmesini, bu doğrultuda davanın kabulünü, aksi takdirde HMK md. 353/1-a-6 uyarınca kararın kaldırılmasını ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, acentelik sözleşmesinden kaynaklı haksız kesintiler ve fesih nedeniyle uğranılan zararların tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arsasında Bakırköy … Noterliğinin 04.12.2015 tarih ve … yevmiye numaralı acentelik sözleşmesi akdedildiği, sözleşmenin 5. Maddesinde acentelik hizmetleri karşılığında acentenin cirosunun %27’si oranında, dağıtım hizmetleri bakımından ise %11 hakedeş hesaplamasının yapılacağı ve ödeneceğinin düzenlendiği, sözleşmenin 8. maddesinde sözleşmenin başlangıç tarihinin 01.12.2015 olarak belirlendiği, sözleşmenin süresinin taşımacının yetki belgesi süresince olduğu, sözleşmenin feshedilene kadar aynı sürelerle yenileneceği, tarafların tek taraflı fesih hakkının olduğu, süreden önce usulüne uygun bildirimle sözleşmenin feshedilebileceği anlaşılmaktadır. Taraflar arsında imzalanan Acente Sözleşmesinin Ek Protokolü-Ek Sözleşmesi olarak imzalanan “Sözleşmenin 5.1 maddesinde, … kargonun hakediş oranlarında değişiklik yapabileceği, acentenin buna itiraz hakkının olmadığı, Sözleşmenin 5.3 maddesinde faturaya dönüştürülmeyen tesellümlere ödeme yapılmayacağı, Sözleşmenin 7.7. Maddesinde Acentenin her ayın sonunda C / H lerini kapatmak zorunda olduğu, kapatılmayan C / H ‘ler faturaların acenteye temliki ile acentenin hakedişinden kesileceği, Sözleşmenin 7.28 maddesinde Acentede, sürat kargo tarafından görevlendirilmiş denetçiler tarafından yapılacak denetlemelerde kasa açığı tespit edildiğinde, kasa açığı miktarının %20’si oranında cezai müeyyide uygulanıp ve acente hak edişinden kesileceği, Stratejik Hedef başlıklı 11. Maddede; yıllık ve aylık stratejik hedef belirleneceği, acenteye yıllık ve aylık satış ve birim fiyat hedefleri verileceği, acentenin kendisine verilen yıllık ve aylık satış ve birim fiyat hedeflerini gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği, acentenin kar ettiği gerekçesiyle hedefleri gerçekleştiremeyeceği itirazın bulunamayacağı, …kargonun acente için belirlediği yıllık ve aylık satış ve birim fiyat hedefleri tutmaz ise ciro için %2, birim fiyat için %2 oranında olmak üzere toplam %4 cezai şartın hakedişten kesileceği, acenteye yıllık ve aylık satış ve birim fiyat hedefleri gerçekleşirse acenteye %3 prim verileceği “düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta, mahkemece de belirtildiği üzere, davalı tarafça davacının hak edişinden yapılan kesintilerin taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca yapıldığı, ciro ve performans hedefleri sözleşme ile belirlenmiş olup, belirlenen hedeflere ulaşıldığının davacı tarafça iddia ve ispat edilmediği, hedeflere ulaşılması halinde fazladan prim ödemesi de kararlaştırıldığı nazara alındığında cezai müeyyidenin tek taraflı olduğunun kabul edilemeyeceği, sözleşmeleri davalı tarafça feshettirilen müşteriler nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zarar yönünden müşteriler ile ilgili bir bilgi ve belgenin dosyada bulunmadığının bilirkişi raporları ile tespit edildiği, kasa açığı yönünden sözleşmenin 7.28. maddesi uyarınca cezai müeyyide uygulanmasının mümkün olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda yer verilen talep ve muvafakat yazısının ticari defter ve cari ek belgeleri niteliğinde olması nedeniyle ibrazı mümkün olup, bu belgelerdeki yazı ve imzanın davacıdan sadır olmadığına dair davacı tarafça açık bir itiraz sürülmediğine göre hükme esas alınmalarında usule aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır. HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemesi de gözetildiğinde; davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebeplerinin yargılama aşamasında verilen beyan dilekçeleri ile de ileri sürüldüğü, ilk derece mahkemesince hükme esas alınan kök ve ek raporlarda bu iddiaların değerlendirildiği ve sunulan deliller, bilirkişiler tarafından düzenlenen kök ve ek rapor içeriğindeki tespitler de gözetilerek ilk derece mahkemesince verilen kararın gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenleri de karşılanmış olmakla, davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 80,70.TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/03/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.