Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/173 E. 2022/97 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/173 Esas
KARAR NO: 2022/97 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/10/2021 ve 13/12/2021 Tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2018/391 Esas
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 27/01/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: İhtiyati hacze itiraz eden davalılar vekili 06/10/2021 tarihli talep dilekçesi ile, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/352 esas sayılı dosyası dikkate alınarak mahkemece müvekkilleri hakkında ihtiyati haciz kararı verildiğini ve bu karar ile davacıların müvekkilleri hakkında icra takibi başlattıklarını, müvekkillerinin tüm banka hesaplarına, taşınmazlarına ve araçlarına haciz işlemi uygulandığını, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/352 esas sayılı dosyasında müvekkilleri hakkında beraat kararı verildiğini, müvekkilleri hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesine neden olacak bir delil bulunmadığını, yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediğini belirterek müvekkilleri hakkında verilen ihtiyati haciz kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davacı vekilleri tarafından sunulan 12/10/2021 tarihli dilekçe ile, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/352 esas sayılı dosyasında verilen kararın kesinleşmediğini, dosyanın istinaf incelemesinde olduğunu, ihtiyati haczin kaldırılmasını talep eden davalılar hakkında Adana CBS 2017/41601 sayılı dosyasındaki soruşturmanın devam ettiğini, daha önce ihtiyati haciz kararına karşı yapılan itirazların mahkemece reddedildiğini, … ve …’in yapmadığı taşımaları diğer davalılarla birlikte yapmış gibi göstererek müvekkili … A.Ş.’den tahsilatlar yapıldığını ve bu paraların … şirketi üzerinden diğer davalılar ile birlikte fikir birliği içinde yaptıkları eylemler sebebiyle müvekkillerine karşı sorumlu olduklarını, …’in müvekkili … A.Ş.’den gönderilen paraların 10.555.631,00 TL’sini çektiğini, diğer davalı …’in ise 8.801.420,00 TL’sini çektiğini ve zarardan sorumlu olduklarını, tüm davalıların dolandırıcılık teşkil eden iş ve işlemlerle birlikte hareket ettiklerini, farklı roller üstlenerek maddi menfaat elde ettiklerinin resmi raporlar ile tespit edildiğini, davalıların müşterek ve müteselsil sorumluluklarının bulunduğunu belirterek itirazlarının Mahkemenin önceki kararları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları da nazara alınarak reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ 27/10/2021 TARİHLİ ARA KARARI İLE; “HMK 396 maddesinde durum ve koşulların değiştiği sabit olduğu takdirde talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına karar verilebileceği kanunun itiraza ilişkin 394/3 ve 4 fıkralarının kıyas yoluyla bu durumda da uygulanması gerektiği düzenlenmiştir. İhtiyati haciz ise geçici hukuki koruma tedbirlerinden biri olup İİK.da düzenlenmiş ihtiyati tedbirin özel bir halidir. İİK.da hüküm bulunmayan durumlarda genel olarak HMK.da ihtiyati tedbire ilişkin olarak getirilen düzenlemelerin ihtiyati haciz içinde uygulanacağı kabul edilmektedir. Bu durumda mahkememizce verilen ihtiyati haciz kararının kaldırılması talebi HMK 396 maddesi uyarınca yapılmış bir talep olarak kabul edilmiş ve talep duruşmalı olarak değerlendirilerek taraf vekilleri dinlenmiştir. Mahkememizce 02/04/2018 tarihinde tüm davalılar hakkında ihtiyati haciz kararı verilmiş olup, bu karara itiraz edilmekle İstanbul BAM 13.Hukuk Dairesi 20/06/2019 tarih 2019/555 E.2019/872 K.sayılı karar ile mahkememizce verilen ihtiyati haciz kararına yönelik itirazlar hakkında İİK. 258. maddede öngörülen yaklaşık ispatın sağlandığı, İİK 257. maddede öngörülen ihtiyati haciz şartlarının oluştuğu, davalıların diğer itirazlarının İİK 265. maddede sınırlı olarak sayılan itiraz sebeplerinden olmadığı anlaşılmakla, yargılamayı esastan yürütüp hüküm verecek olan ilk derece mahkemesince, sunulu deliller kapsamında takdirini kullanarak verdiği ihtiyati haciz talebinin kabulü kararında, dosya kapsamına, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi, kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden yapılan ihtiyati haciz kararına itirazın reddine ilişkin mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu, istinaf başvurularının HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddi gerektiği sonucuna varılmıştır. Mahkememizce verilen ihtiyati haciz kararının kaldırılması bir kısım davalılar tarafından talep edilmiş ve davalılar hakkında Adana Ağır Ceza Mahkemesince beraat kararı verildiği ileri sürülmüş ise de bu davalılar hakkında aynı olay kapsamında halen Adana C.Başsavcılığının 2017/41601 sayılı dosyasında soruşturma devam ettiğinden mahkememizce verilen ve İstanbul BAM 13.Hukuk Dairesince de yerinde bulunan ihtiyati haciz kararının kaldırılmasını gerektiren koşulların mevcut olmadığının kabulüyle…” gerekçesiyle, Davalılar …, …, … yönünden ihtiyati haczin kaldırılması talebinin haklarında devam eden soruşturma bulunması nedeniyle reddine karar verilmiş, karara karşı ihtiyati hacze itiraz edenler tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İHTİYATİ HACZE İTİRAZ EDENLER VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Müvekkilleri hakkında davacılar tarafından açılan, yukarıda numarası belirtilen dava dosyası ile 22.154.028,00 TL tazminat ve faiz ile yargılama gideri haksız ve hukuki dayanaktan yoksun şekilde talep edildiğini, aynı dava dilekçesinde dava konusu borcun bu güne kadar ödenmemiş olması, davalıların hak ve alacaklarını gizlemek veya sair surette davacıların alacağının tahsilini imkansız hale getirme riskinden bahsedilerek (bu sebepler dava dilekçesindeki aynı ifadeler olup İİK 257 vd. maddelerindeki sebepler değildir) ihtiyati haciz kararı verilmesinin talep edildiğini, Bu talebin mahkemece Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı 2017/352E. Sayılı dosyası dikkate alınarak kabul edilerek ihtiyati haciz kararı verildiğini, bu karar ile davacılar icra takibine başlamış olup müvekkillerinin tüm banka hesaplarına, taşınmazlarına, araçlarına haciz işlemi uyguladığını, söz konusu ihtiyati haciz kararına taraflarınca itiraz edildiğini, yapılan itirazın İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/391 E. sayılı ve 27.10.2021 tarihli kararı ile reddedildiğini, verilen bu itiraz ettiklerini, Adana 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/352 E – 2020/240 K. sayılı kararı ile; … hakkında; sanığın … şirketini … ile kuran kişi ise de şirketteki hissesini …’e devretmiş olduğu nazara alındığında bu devrin bir mizansen olduğuna dair dosyada delilin bulunmadığı gerekçesi ile beraat kararı verildiğini, … hakkında; … şirketini … ile kuran kişi ise de şirketteki hissesini …’e devretmiş olduğu nazara alındığında bu devrin bir mizansen olduğuna dair dosyada delilin bulunmadığı gerekçesi ile beraat kararı verildiğini, … hakkında; kendisine verilen yetki/vekaletname ile … şirketinin hesabından para çekip …’e vermiş olmasının savunmasının aksine suçu işlediğini kabule yeterli olmadığı gerekçesi ile beraat kararı verildiğini, … hakkında; …’in yanında iş takipçiliği yaptığı anlaşılan sanığın bulunduğu konum itibarıyla sanık …’in eylemlerinden haberdar olduğuna ve eylemlere iştirak ettiğine dair ve …’in iş takipçiliğini yapmasının ve bankadan para çekip ona vermesinin savunmalarının aksine suçu işlediğini kabule yeterli olmadığı gerekçesi ile beraat kararı verildiğini, Dosyada müvekkilleri hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesine neden olacak bir delil, yaklaşık ispat bulunmadığını, diğer taraflar hakkındaki ihtiyati haciz kararları kaldırılmış olup, aynı kapsamda müvekkilleri yönünden ihtiyati hazin kaldırılmamış olması hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, kararda her ne kadar devam eden soruşturmadan bahsedilmiş ise de davaya konu olan soruşturma ve akabinde yapılan yargılama neticesinde müvekkilleri beraat kararı almış olup, ihtiyati haczin kaldırılmaması hukuka aykırılık oluşturmakta olduğunu, kaldı ki kararda ileri sürülen Adana CBS 2017/41601 sayılı soruşturma dosyası işbu davaya dayanak oluşturmayıp, davacı tarafından da ileri sürülemediğini, işbu dava konusu dışında olan bir soruşturmanın gerekçe gösterilerek ihtiyati hacze itirazının reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, devam eden davaya konu olan Adana 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/352 E – 2020/240 K. Sayılı dosyasında müvekkillere yönünden beraat kararı verilmiş olup, ihtiyati haczin devam etmesi hak ihlali oluşturmakta olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ ARA KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 13/12/2021 tarih ve 2018/391 Esas sayılı ara kararında; “Dosyanın tetkikinde anılan kararın itiraz yolu açık olmak üzere verilmiş olduğu görülmekle…” gerekçesi ile, HMK nın 346. maddeleri gereğince istinaf talebinin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı ihtiyati hacze itiraz edenler vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: İhtiyati hacze itiraz edenler vekili istinaf dilekçesi ile, Müvekkilleri hakkında davacılar tarafından açılan, yukarıda numarası belirtilen dava dosyası ile 22.154.028,00 TL tazminat ve faiz ile yargılama gideri haksız ve hukuki dayanaktan yoksun şekilde talep edilmiştir. Aynı dava dilekçesinde dava konusu borcun bu güne kadar ödenmemiş olması, davalıların hak ve alacaklarını gizlemek veya sair surette davacıların alacağının tahsilini imkansız hale getirme riskinden bahsedilerek (bu sebepler dava dilekçesindeki aynı ifadeler olup İİK 257 vd. maddelerindeki sebepler değildir) ihtiyati haciz kararı verilmesi talep edildiğini, Bu talebin mahkemece Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı 2017/352E. Sayılı dosyası dikkate alınarak kabul edilerek ihtiyati haciz kararı verildiğini, bu karar ile davacılar icra takibine başlamış olup müvekkillerinin tüm banka hesaplarına, taşınmazlarına, araçlarına haciz işlemi uyguladığını, söz konusu ihtiyati haciz kararına taraflarınca itiraz edildiği, yapmış oldukları itirazın İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/391 E. sayılı ve 27.10.2021 tarihli kararı ile reddedildiğini, verilen bu karara karşı taraflarınca istinaf kanun yoluna başvurulduğunu, ancak istinaf talebinin anılan kararın ‘itiraz yolu açık olmak üzere’ verilmiş olduğu gerekçesi ile reddedildiğini, verilen bu kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, 6100 Sayılı HMK’nun 391/3. maddesinde; “İhtiyati tedbir talebinin reddi kararı gerekçeli olarak verilir ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Yüzüne karşı aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf da kanun yoluna başvurabilir. Bu başvurular öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.” denilmekte olduğunu, Yine 6100 Sayılı HMK’nun 341/1-b maddesi ile ihtiyati tedbir kararlarına karşı istinaf kanun yoluna başvurulacağını açıkça hüküm altına aldığını, 6100 Sayılı HMK’nun 341/1-b maddesinde açıkça “İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir: b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.” denilmekte olduğunu, 6100 Sayılı HMK’nun 345.maddesinde “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.” denilerek kanun yoluna başvurma süresinin de iki hafta olduğu hüküm altına alındığını, kanun ile hüküm altına alındığı üzere İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/391 E. Sayılı 27.10.2021 tarihli ihtiyati haczin kaldırılması talebinin reddine ilişkin karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş olmaları hukuka uygun olup, mahkemece bu talebin reddedilmesi hukuka ve hakkaniyete açıkça aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Kaldı ki İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından anılan karara karşı sadece “itiraz yolu açık olmak üzere” denildiğini, verilen kararda itirazın hangi merciye yapılacağı veyahut ne kadar süre içinde yapılması gerektiği dahi belirtilmediğini, mahkemelerin kanun yolu ve süresini doğru olarak gösterme yükümlülüğü olduğunu, aksi durum adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturacağını, Bu hususta Anayasa Mahkemesi … başvuru Numaralı 26.06.2014 tarihli kararında;”39.Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal bir takım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan asil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Walchi/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007) 40.3/10/2001 tarihindekabul edilen değişiklikle Anayasa’nın 40.maddesine “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü ilave edilmiştir. Bu değişikliğin gerekçesinde ise bireylerin, yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlamasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, merci ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline geldiği belirtilmektedir. 49. Sonuç olarak, başvuruya konu somut davada, davaya iş mahkemesi sıfatıyla bakan asliye hukuk mahkemesinin iş mahkemesi sıfatını dava boyunca kullanmayarak ve Anayasa’nın 40.maddesi ve 6100 sayılı kanunda öngörülen şekilde kanun yolunu ve süresini belirtmeksizin kararı tefhim etmesi ile Yargıtay’ın oluşan hukuki belirsizliği dikkate almaksızın başvurucunun temyiz talebini süre yönünden reddetmesi nedenleriyle başvurucunun davasını esastan inceleyecek şekilde temyiz yolunu kullanabilmesi engellenerek başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. 50.Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine kanaat verilmesi gerekir.” demekle mahkeme kararında hangi kanun yoluna başvurulacağı ve buna ilişkin olarak başvuru süresinin belirtilmemiş olmasının adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturduğunu belirttiğini, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2020/729 E. 2020/2173 K. sayılı ve 10.3.2020 tarihli ilamında; “Anayasanın, “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlığı altında düzenlenen 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Yine 6100 Sayılı HMK’nın 297. maddesinin “ç.” bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluktur. Kanun yollarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler, hakim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin bunları salt göstermesi yetmez; aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri zorunludur. Yargı kararlarına başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması, hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır. Anayasanın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş; yine taraf olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de, herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmıştır. A. yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de birçok kararında; başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğu kabul edilerek, dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin, mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan kararın, başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesi’nin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli (29757 Sayılı ve 29.06.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan) kararı) Hal böyle olunca, Bölge adliye mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, istinaf başvurusunun süresinde olduğu kabul edilip, yerel mahkeme kararının esastan incelenmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile, davalının mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde, istinaf dilekçesinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” demekte olduğunu, Gerek Anayasa Mahkemesi kararları gerekse Yargıtay kararlarından anlaşılacağı üzere mevcut olayda yerel mahkeme tarafından ‘itiraz yolu açık olmak üzere’ karar verilmesi hukuka alenen aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Ayrıca İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/391 E. sayılı ve 13.12.2021 tarihli istinaf talebimizin reddine ilişkin kararında da usule aykırı olarak süre belirtildiğini, 6100 sayılı HMK’nun 345.maddesinde; “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.” denilerek istinaf kanun yoluna başvurma süresi belirtilmiştir ve emredici hükümde olduğunu, yerel mahkeme tarafından kanunda belirtilen sürenin değiştirilmesi söz konusu dahi olamayacağını, bu nedenle yerel mahkeme tarafından istinaf talebinin reddine ilişkin verilen kararın ‘tebliğ tarihinden itibaren 1 haftalık süre içerisinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere’ şeklinde verilen kararı açık bir şekilde kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, Görüldüğü üzere ihtiyati haczin kaldırılması talebinin reddine ilişkin karara herhangi bir kanun yolu veyahut süre belirtilmeden karar verildiğini, verilen karara 6100 sayılı HMK’nun 341/1-b, 345 ve 391/3 maddeleri gereğince kanunda belirtilen süre ve kanun yolu çerçevesinde itiraz edildiğini, yerel mahkemece ‘itiraz yolu açık olmak’ suretiyle karar verildiği gerekçesi ile istinaf talebinin reddedildiğini, verilen bu kararın herhangi bir hukuki dayanağı olmamakla birlikte adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak nitelikte olduğunu, yerel mahkeme başvurulması gereken kanun yolunu ve süresini açıkça belirtmekle yükümlü olduğunu, Müvekkilleri hakkında davacılar tarafından açılan, yukarıda numarası belirtilen dava dosyası ile 22.154.028,00 TL tazminat ve faiz ile yargılama gideri haksız ve hukuki dayanaktan yoksun şekilde talep edildiğini, aynı dava dilekçesinde dava konusu borcun bu güne kadar ödenmemiş olması, davalıların hak ve alacaklarını gizlemek veya sair surette davacıların alacağının tahsilini imkansız hale getirme riskinden bahsedilerek (bu sebepler dava dilekçesindeki aynı ifadeler olup İİK 257 vd. maddelerindeki sebepler değildir) ihtiyati haciz kararı verilmesinin talep edildiğini, Bu talebin mahkemece Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı 2017/352E. Sayılı dosyası dikkate alınarak kabul edilerek ihtiyati haciz kararı verildiğini, bu karar ile davacılar icra takibine başlamış olup müvekkillerinin tüm banka hesaplarına, taşınmazlarına, araçlarına haciz işlemi uyguladığını, söz konusu ihtiyati haciz kararına taraflarınca itiraz edildiğini, yapılan itirazın İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/391 E. sayılı ve 27.10.2021 tarihli kararı ile reddedildiğini, verilen bu itiraz ettiklerini, Adana 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/352 E – 2020/240 K. sayılı kararı ile; … hakkında; sanığın … şirketini … ile kuran kişi ise de şirketteki hissesini …’e devretmiş olduğu nazara alındığında bu devrin bir mizansen olduğuna dair dosyada delilin bulunmadığı gerekçesi ile beraat kararı verildiğini, … hakkında; … şirketini … ile kuran kişi ise de şirketteki hissesini …’e devretmiş olduğu nazara alındığında bu devrin bir mizansen olduğuna dair dosyada delilin bulunmadığı gerekçesi ile beraat kararı verildiğini, … hakkında; kendisine verilen yetki/vekaletname ile … şirketinin hesabından para çekip …’e vermiş olmasının savunmasının aksine suçu işlediğini kabule yeterli olmadığı gerekçesi ile beraat kararı verildiğini, … hakkında; …’in yanında iş takipçiliği yaptığı anlaşılan sanığın bulunduğu konum itibarıyla sanık …’in eylemlerinden haberdar olduğuna ve eylemlere iştirak ettiğine dair ve …’in iş takipçiliğini yapmasının ve bankadan para çekip ona vermesinin savunmalarının aksine suçu işlediğini kabule yeterli olmadığı gerekçesi ile beraat kararı verildiğini, Dosyada müvekkilleri hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesine neden olacak bir delil, yaklaşık ispat bulunmadığını, diğer taraflar hakkındaki ihtiyati haciz kararları kaldırılmış olup, aynı kapsamda müvekkilleri yönünden ihtiyati hazin kaldırılmamış olması hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, kararda her ne kadar devam eden soruşturmadan bahsedilmiş ise de davaya konu olan soruşturma ve akabinde yapılan yargılama neticesinde müvekkilleri beraat kararı almış olup, ihtiyati haczin kaldırılmaması hukuka aykırılık oluşturmakta olduğunu, kaldı ki kararda ileri sürülen Adana CBS 2017/41601 sayılı soruşturma dosyası işbu davaya dayanak oluşturmayıp, davacı tarafından da ileri sürülemediğini, işbu dava konusu dışında olan bir soruşturmanın gerekçe gösterilerek ihtiyati hacze itirazının reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, devam eden davaya konu olan Adana 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/352 E – 2020/240 K. Sayılı dosyasında müvekkillere yönünden beraat kararı verilmiş olup, ihtiyati haczin devam etmesi hak ihlali oluşturmakta olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin 27/10/2021 tarihli kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, tazminat davasında verilen ihtiyati haciz kararının şartların değişmesi nedeniyle kaldırılması talebine ilişkindir. Davacılar vekilleri, davalıların usulsüz işlemlerle müvekkillerini zarara uğrattıklarını belirterek zararın tazminini, şartları oluşmakla davalılar hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesini talep etmiş, mahkemece, davacıların ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilerek davalılar hakkında ihtiyati haciz kararı verilmiş, bu karara karşı davalıların itirazları reddedilmiş, bu red kararının istinaf edilmesi üzerine, dairemizce istinaf konusunda karar verilmiştir. Bu defa davalılar durum ve şartların değiştiğinden bahisle haklarında verilen ihtiyati haciz kararının kaldırılmasını talep etmişler, mahkemece istinaf başvurusuna konu karar verilmiştir. İhtiyati haciz, geciçi hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati tedbirin İİK’da düzenlenmiş özel bir şeklidir. İİK’da düzenleme bulunmayan durumlarda genel olarak HMK’da düzenlenen ihtiyati tedbire ilişkin hükümler uygulanacaktır. HMK 341/1 maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. ” Buna göre geçici hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati tedbire yönelik kararlardan, HMK 391/3. maddesi gereğince “tedbir talebinin reddi halinde” ve yine 394/4. maddesi gereğince “karşı taraf dinlenilmeden verilen ihtiyati tedbir kararına yapılan itiraz üzerine verilen kararlara” karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir. HMK 396- (1) Durum ve koşulların değiştiği sabit olursa, talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına teminat aranmaksızın karar verilebilir. (2) İtiraza ilişkin 394 üncü maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrası, kıyas yoluyla uygulanır.” şeklindedir. Söz konusu yasal düzenleme gözetildiğinde, durum ve koşulların değişmesi halinde tedbir kararının değiştirilmesinin veya kaldırılmasının istenebileceği, mahkemece bu konuda verilecek kararlara karşı itiraz edilebileceği düzenlenmiş olup, tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talepleri üzerine verilen kararlara karşı istinafa başvurulacağına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Aksine 396. maddenin 2. fıkrası ile itiraz hususunda 394. maddenin 3 ve 4. maddelerine yollama yapılmış olup, 394. maddede tedbire itiraz üzerine verilecek kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceğine dair 5. fıkraya yollama yapılmamıştır. Bundan da kanun koyucunun durum ve koşulların değişmesi karşısında tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması talepleri üzerine verilecek kararlara karşı sadece itiraz yolunu öngördüğü, bu kararlara karşı istinafa başvurulmasına imkan vermediği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece dava sırasında verilen ihtiyati haciz kararının HMK 396 maddesine göre durum ve koşulların değiştiğinden bahisle kaldırılması kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacaktır. İlk Derece Mahkemesince 27/10/2021 tarihli ara kararın itiraz yolu açık olmak üzere verildiği, bu kararın istinafa tabi kararlardan olmadığı görülmekle, bu kararın istinaf edilmesi üzerine İDM. tarafından verilen 13/12/2021 tarihli istinaf talebinin reddine yönelik ara karar usul ve yasaya uygun olup bu ara karara yönelik muteriz davalılar vekilinin istinaf talebi yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, muteriz davalılar vekilinin istinaf talebinin HMK. 353/1-b1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Muteriz davalıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenler tarafından yatırılan 162,10’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenlerden alınması gereken 80,70’er.TL istinaf karar harcından, istinaf edenler tarafından yatırılan 59,30’ar.TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40’ar.TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, 7-Dava dosyası Dairemize UYAP sistemi üzerinden elektronik dosya olarak gönderildiğinden, ilk derece mahkemesine UYAP sistemi üzerinden iade edilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/01/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.