Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1634 E. 2022/1943 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1634 Esas
KARAR NO: 2022/1943 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/06/2022
NUMARASI: 2021/845 Esas – 2022/427 Karar
DAVA: Öz Sermaye Tespiti
KARAR TARİHİ: 22/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin hissedarlarından olan …, …, … ve …’in maliki oldukları İstanbul ili Bağcılar ilçesi … Mahallesi … ada … parselde bulunan 3001 m2 miktarlı arsa niteliğindeki taşınmazı şirketteki hisseleri oranında, sermaye arttırımında kullanılmak üzere şirkete ayni sermaye olarak koymaya karar verdiklerini, her ne kadar sermaye arttırımında kullanılmak istenilen gayrimenkulun üzerinde ipotek var ise de; ipoteğin … A. Ş.’ nin kullandığı kredinin teminatı olduğunu, yani sermayesi arttırtılmak istenen şirketin kullandığı krediye taşınmazın maliklerinin kefil olduklarını ve şahıslarına ait olan taşınmazdan kredi sağlayan bankaya ipotek verdiklerini, ilgili kredi borcunun zaten müvekkili şirketin pasifinde yer aldığını, mevzuatta ve içtihatlarda taşınmazda haciz ve ipotek gibi bir bir takyidatın bulunması halinde o taşınmazın sermaye arttırımında kullanılamayacağı istikametinde kısmi hükümler bulunduğunu, bu hükümlerin her koşulda uygulanamayacağı kanaatinde olduklarını, taşınmazın değeri kaydındaki şerhlerin ekonomik değerinden fazla olması halinde artık değerin, yani fazla olan kısmın sermaye arttırımında kullanılmasının önünde bir engel olmadığını, Yargıtay uygulamalarının da bu yönde olduğunu (örneğin 11. Hukuk Dairesi 2009/11773 E., 2011/7602 K. Sayılı ilamı), somut olayda bu hususun bir önemi bulunmadığını, çünkü taşınmazın kaydında sadece 15 milyonluk bir teminat ipoteği bulunduğunu ve bu ipoteğin de şirketin kredi borcunun teminatını teşkil ettiğini, bankaya ödenmesi gereken kredinin bakiye tutarının 6.339,913,00 TL olduğunu belirterek, İstanbul ili Bağcılar ilçesi … Mahallesi … pafta … ada … parselde bulunan 3001 m2 miktarlı arsa niteliğindeki gayrimenkulün bilirkişiler eliyle değerinin tespitine, belirlenen değer üzerinden şirkete öz sermaye olarak konulmasının kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 22/06/2022 tarih 2021/845 Esas – 2022/427 Karar sayılı kararında; “…. dava konusu taşınmazın tapu kaydında … Bankası Rıhtım kadıköy Ticari şubesinin 15.000,000.00TL 15/05/2015 tarihinde ipotek tesis edildiği ve iş bu ipotek kaydında tapuda şerh edilmiş olduğu, ayrıca taşınmaz kaydında haciz şerhlerinin bulunduğu görülmüş TTK 342 /2 maddesinin emredici nitelikte olduğu üzerinde bulunan gayrimenkul kayıtlarını gösteren ayni hakların zamanla değişebileceği de göz önünde bulundurularak üzerinde sınırlı bir ayni hak ve haciz bulunan taşınmaz olması sesebiyle, dava konusu edilen taşınmazın şirkete sermaye konulamayacağı mahkememizce benimsenmekte, davanın reddine ilişkin aşağıdaki gibi hüküm tesis etmek gerektiği sonuç kanaatine varılmıştır.”gerekçesi ile, Davacı yanı dava konusu ettiği, Anonim Şirkete öz sermaye konmak istenen taşınmaz yönünden,koşulların oluşmadığından talebin TTK 342 ve 343. Maddeleri gereğince REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle,Mahkemece dava dilekçeleri doğrultusunda taşınmaz başında keşif icra edilmesine karar verdiğini, bilirkişi heyetine bir de hukukçu bilirkişi atadığını, yaklaşık 12.000,00 TL den fazla keşif harcamaları yapıldıktan sonra taşınmazın kaydında ipotek olduğunun gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verildiğini, kararın hatalı olduğunu, hak ve hukukla bağdaşmadığını, taşınmazın kaydında ipotek olduğunun başından belli olduğunu ve mahkemenin tapu kaydını indirdiğini ve ipoteği koyan banka ile yazıştığını, hal böyle olmasına rağmen sorun oluşturmayacağı kanaatini uyandırarak keşif kararını verdiğini ve 12 binden fazla harcama yapıldıktan sonra davanın reddine karar verdiğini, ipoteğin davanın kabulüne engel oluşturacağı düşünülüyor idi ise, keşif kararı verilmemesi gerektiğini ve esasa girilmezden evvel davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Bilirkişi Heyetine hukukçu bilirkişinin alınmasının H.M.K madde 266 hükmüne aykırı olduğunu, bu bilirkişinin akademik düzlemdeki değerlendirmeleri ışığında davanın reddine karar verildiğini, 11/04/2022 tarihli Bilirkişi Raporunda, taşınmazın değerinin 54.018.000,00 TL olarak belirlendiğini, kendilerine göre taşınmazın en az 100 milyon TL civarında olduğunu, fakat belirlenen değere itiraz etmediklerini; itirazlarının salt ipoteğin varlığı nedeni ile taşınmazın aynı sermaye olarak konulamayacağı yönündeki kanaatine yönelik olduğunu, aksi durumun kanun amacı ile bağdaşmayacağı gibi ticari hayatın gereklerine de aykırı olduğunu, Taşınmaza 54 milyon TL değer biçildiğini, ipotek üst limitinin 15 Milyon TL olduğunu, taksitlerin düzenli olarak ödendiğini, bakiye borç miktarının 3 milyon TL civarında olduğunu, şirkete ve ortaklarına karşı herhangi bir takibin başlatılmadığını, gerek şirketin ve gerekse de şirket ortaklarının başkaca yüklü miktarlarda mal varlıklarının bulunduğunu, taşınmazı ayni sermaye koymak isteyen ortakların şirkete kefil olduklarını, yani ipoteğin şirketin borcuna mukabil konulduğunu, Hukukçu Bilirkişinin ipoteğin cebri icra yolu ile satışa çıkartılması halinde değerinden daha düşüğe satılması ihtimalini gündem ettiğini; faraziyeler ile hareket edilmesinin doğru olmadığını; tabloyu yukarıda rakamlarla ortaya koyduklarını; böylesi bir şirketin veya ortaklarının icra aracılığı ile taşınmazın satılması sonucunu doğuracak şekilde davranmalarının beklenemeyeceğini, aksi halde de, ipotek üst limitinin zaten 15 Milyon olduğunu, bu rakamın aşılmasının mümkün olmadığını, bunun bir üst limit ipoteği olduğunu, Cebri icra yolu ile satılması halinde değerinden daha düşüğe gidebileceği riskinin gerçekleşmesi halinde dahi yine de davanın reddine karar verilmemesi gerektiğini, muhammen bedelin %50′ sinin altında satış yapılamayacağını, şu halde taşınmazın 27 milyonun altında satılamayacağını ve ipotek üst limiti nedeni ile bankanın 15 milyondan fazla alamayacağını (Ki bankanın 14/01/2022 tarihli cevabi yazsısında bakiye borç 3 Milyondur dediğini, bu borcun bugünlerde 2 milyona kadar gerilediğini) Geride 12 Milyon garanti bir meblağın kaldığını; uçlarda dolaşarak yaptıkları bu hesabın bile taşınmazın ayni sermaye olarak şirkete konulması gerektiğine işaret ettiğini, raporda değinilmeyen bir başka hususun da taşınmazın üzerine müvekkili şirketin bir proje inşa etmiş olması hususu olduğunu; ayni sermaye olarak şirkete konulmak istenen taşınmazın üzerine bir iş merkezi inşa edildiğini; arazi değerinden daha fazla bir edere sahip bu yapı nedeni ile ana taşınmazın değerinin beş katına çıkmış bulunduğunu, yapıyı davacı şirketin inşa ettiğini, Bilirkişi heyetinin T.T.K.’ nın 01/07/2011 tarihinde yürürlüğe girdiğini, oysa ki ipotekli taşınmazın öz sermaye artışı için kullanılabileceğine dair Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2009/11773 E., 2011/7602 Karar sayılı ilamını 16/06/2011 Tarihinde verdiğini ileri sürdüğünü, bu nedenle kararın bağlayıcı olamayacağı sonucuna vardığını: bu yaklaşımın da doğru olmadığını, çünkü T.T.K. 13/01/2011 tarihinde kabul edildiğini, 14/02/2011 tarihinde Resmi Gazete de yayımlandığını; Yargıtay’ın kararını yaklaşık 6 ay sonra verdiğini; mülga kanunda açık bir hüküm olmadığını, buna göre Yargıtay’ın taşınmazın artık sermaye olarak şirkete konulmasının mümkün olamayacağına dair bir karar verebileceğini ancak “Kural olarak ipotekli bir taşınmazın bir şirkete ayni sermaye olarak konulmasına hukuken bir engel yoktur. Ancak bu taşınmazların gerçek değerlerinin, onu kanıtlayan ipotek bedelinden fazla olması gerekir. İpotekli taşınmaz bu artık değeriyle ve artık değeri kadar sermaye olur” diyerek tam aksi yönde karar verdiğini, Ne kanun metninde, ne kanunun gerekçesinde ve ne de Yargıtay kararlarında somut olayda olduğu gibi ipotekli taşınmazın sermaye artışında kullanılamayacağına dair bağlayıcı bir normun olmadığını; bilirkişinin zorlama yorumuna istinaden verilen ret kararının hukuka ve piyasanın gereklerine aykırı olduğunu, şirketin borcuna şirket ortaklarının kefil olması ile ipotek konulan taşınmazın şirketin aynı sermayesinin artışında kullanılmasının risk olmadığı kanaatinde olduklarını belirterek, Taşınmazlarının değerinin 54 milyon, ipoteğin üst limitinin 15 milyon, borç miktarının 3 milyon, borcun davacı şirkete ait olduğu, hissedarların kefil sıfatı ile ipotek tesis ettikleri hususları birlikte düşünülerek mahkeme kararının kaldırılmasına, araştırılacak başkaca hususlar olmadığı da dikkate alınarak davanın talepleri gibi karara bağlanmasına dair karar ittihazını talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Davacı tarafça, İstanbul ili Bağcılar ilçesi … Mah. … pafta … ada … parselde bulunan arsa niteliğindeki taşınmazın, davacı şirkete sermaye olarak konulması için değerinin tespiti ve belirlenen değer üzerinden şirkete sermaye olarak konulmasına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Ayni sermaye olarak kabulü talep edilen ve yukarıda nitelikleri belirtilen taşınmazın tapu kaydında, … Bankası lehine 15/10/2015 tarihli 15.000,000.00 TL bedelli ipotek bulunduğu görülmektedir.TTK’nın 342. maddesi gereğince üzerinde sınırlı ayni bir hak bulunmayan taşınmazın ayni sermaye olarak konulabileceği, bu düzenlemenin emredici nitelikte bir düzenleme olduğu, sermaye olarak konulmak istenen taşınmaz üzerinde ise dava dışı banka lehine tesis edilmiş ipotek bulunduğu dikkate alındığında, mahkemece TTK’nın 342. maddesindeki koşulların oluşmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Davacı vekilince dairemize ibraz edilen dilekçe ile, taşınmaz takyidatlarının taraflarınca temizlendiğini, takyidatların müvekkili şirketin kullandığı kredilere istinaden konulmuş ipotekten ibaret iken şirketin sözü edilen borçlarını ödediğini ve takyidatı kaldırttığını, istinaf dilekçesinde belirttikleri nedenlerle takyidatlar kaldırılmamış olsa dahi taşınmazın ayni sermaye konulmasında bir engel bulunmadığını, ancak akdi kanaat halinde, bu defa takyidatların kaldırılmış olması hususu dikkate alınarak taşınmazın ayni sermaye olarak konulması taleplerinin kabulüne, mahkeme kararının bu şekilde düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiş ise de, her davanın açıldığı tarihteki durum ve koşullara göre değerlendirilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin talebi hakkında dairemizce bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 22/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-ç maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.