Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1575 E. 2022/1311 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1575 Esas
KARAR NO: 2022/1311 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 16/11/2018
DOSYA NUMARASI: 2014/1515 Esas 2018/1191 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/09/2022
Dairemizden verilen 22/10/2020 tarih 2019/382 Esas 2020/1170 Karar sayılı kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08/06/2022 tarih ve 2020/8002 Esas 2022/4625 Karar sayılı ilamıyla bozulmakla, dosya incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı/karşı davalı vekili dava dilekçesinde, özetle; müvekkilinin, davalı borçlu şirketten olan cari hesap alacağına ilişkin olarak İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosya ile icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından 23.10.2014 tarihinde icra takibine itiraz edildiğini, müvekkilinin alacağının likit ve gerçek bir mal satımından kaynaklandığını, bu hususun dava aşamasında incelenecek olan ticari defter ve kayıtlardan da anlaşılacağını, müvekkilinin alacağına karşılık yapılan haksız ve kötü niyetli itirazın kaldırılması için huzurdaki davayı açma zarureti doğduğunu, davalarının kabulü ile itirazın iptaline, %20’den aşağı olmamak üzere tazminatın, mahkeme masrafı ve avukatlık ücretinin de davalı yana yükletilmesine karar verilmesinin talep etmiştir. Davalı/karşı davacı şirket vekili cevap ve karsı dava dilekçesinde, özetle; müvekkili şirketin tesisat ürünleri ve su sayaçları üretimi alanında faaliyet gösteren sektörün öncü kuruluşlarından birisi olduğunu, müvekkili ile davacı/karşı davalı arasında 04.02.2014 – 02.07.2014 tarihleri arasında devam eden ticari ilişki çerçevesinde, davacı/karşı davalıdan birçok kez pik sfero GGG 40 ve pik GG 25 hammadde ürünler satın alındığını, satın alınan ürünlerin, müvekkili şirket tarafından vana olarak piyasaya satılmakta olduğunu ve bir kısmının da satıldığını, satılan bu ürünler ile ilgili olarak müşterilerden kırılma, deformasyon, patlama ve çatlama şikayetleri geldiğini, müşterilere satılan ürünlerin ayıp nedeniyle müvekkili şirkete iade edildiğini, davacı/karşı davalı tarafından müvekkili şirkete satılan ürünlerde gizli ayıbın söz konusu olduğunu, bu bağlamda Bakırköy …Noterliği’nin 10.10.2014 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile ayıp ihbarında bulunulduğunu, bu ihbarla, müvekkili şirketin uğradığı ve uğrayacağı zararları ve yine müvekkili şirkete yöneltilecek tüm talepleri davacı/karşı davalıdan talep etme hakkının saklı tutulduğunu, ayıp ihbarının davacı/karşı davalıya tebliği üzerine, davacı/karşı davalı tarafça İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından müvekkili şirket aleyhine 11.190,00 TL cari hesap alacağı üzerinden icra takibinin başlatıldığını, bunun üzerine Türk Standartları Enstitüsü’ne muayene için ürün gönderildiğini, TSE tarafından sunulan 19.12.2014 tarih ve … sayılı … rapor numaralı raporda “analiz sonuçlarına göre numune dökme demirin GG 20 veya GG 25 malzemenin mekanik özelliklerini karşılamadığı, malzemenin TS 552 EN 1561 standardında verilen EN-GJL-100 malzemenin mekanik özelliklerini karşıladığının” belirtildiğini, EN-GJL-lOO’ün ise GG 10’a denk geldiğini, TSE’nin bu ürün grubunda GG 10’a belge vermediğini, böylece davacı/karşı davalı tarafça müvekkili şirkete ayıplı ürün satıldığını, ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğunun anlaşıldığını, bu süreç zarfında müvekkili şirketin elinde bulunan ürünlerde de işleme ve test aşaması sırasında da çatlamalar, kırılmalar vb. meydana geldiğini, dilekçelerine ekli listede görüleceği üzere, şu an itibariyle 95 adet ürünün müvekkili şirkete iade edildiğini ve 5268 adet ürünün de kırılma, çatlama vb. nedenlerle sakata ayrıldığını, listede belirtildiği üzere söz konusu ürünlerin alış maliyetinin ve işleme-boyama vb. maliyeti dikkate alındığında müvekkili şirketin şu an itibariyle 189.674,03 TL + KDV (223.815,36 TL) zararının bulunduğunu, hali hazırda müşterilerde bulunan ve iade edilmesi muhtemel olan ürünler ile yine müvekkili şirketin elinde bulunan ve ayıp nedeniyle sakata ayrılması muhtemel olan ürünler nedeniyle doğacak zararları tazmin ve talep etme haklarını saklı tuttuklarını, bu bağlamda davacı/karşı davalının, müvekkili şirkete satmış olduğu ham maddenin ayıplı olması nedeniyle müvekkili şirketin uğramış olduğu maddi zararın tazmini ve müvekkili şirketin davacı/karşı davalıya borçlu olmadığının tespiti için işbu davanın açılması zaruretinin hasıl olduğunu, tüm bu nedenlerle; hali hazırda müşterilerde bulunan ve iade edilmesi muhtemel olan ürünler ile yine müvekkili şirket elinde bulunan ve ayıp nedeniyle sakata ayrılması muhtemel olan ürünler nedeniyle doğacak zararları tazmin ve talep etme haklan saklı kalmak kaydıyla; asıl dava yönünden; davacı/karşı davalının davasının reddine, %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karşı dava yönünden; müvekkili şirketin davacı/karşı davalıdan satın almış olduğu ayıplı ham madde nedeniyle uğramış olduğu 189.674,03 TL + KDV (223.815,36 TL) zarar miktarının dava tarihinden itibaren TCMB kısa vadeli avans işlemlerinde uygulanan avans faizi oranında işleyecek faizi ile birlikte davacı/karşı davalıdan tahsili ile müvekkili şirkete ödenmesine, müvekkili şirketin İstanbul … icra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından davacı/karşı davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı/karşı davalının %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece Mahkemesi 16/11/2018 tarih 2014/1515 Esas – 2018/1191 Karar sayılı kararında;
“…Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; açılan asıl dava itirazın iptali davası, karşı dava ise satılan ayıplı mallar nedeniyle tazminat davası olup taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmayıp 04/02/2014 – 02/07/2014 tarihleri arasında süregelen bir ticari ilişkinin olduğu, birçok kez pik malzeme ( dökme demir ) alım-satım ilişkisine girildiği, takibe konu cari hesap alacağının bu alım-satım sözleşmesine dayandığı hususlarında uyuşmazlık bulunmayıp, nizalı olan husus, davacının gizli ayıplı mal satıp satmadığı, cari hesap alacağını talep edip edemeyeceği, ayıplı mal varsa tazminatın varlığı ve miktarının ne olduğu hususudur. Uyuşmazlığın çözümü için mahkememizce her iki tarafında hazır olduğu mahalde keşif icra edilmiş, numune malzemeler alınmış, bu pik malzemeler kimyasal analize tabi tutulmuş, yapılan analiz ve inceleme sonucunda malzemelerin olması gerekenin dışında bir ergitme prosesi ile hazırlandığı, malzemelerin GG kalite pik olmadığı, kendi kendine, işlenirken veya kullanılırken mutlaka kırılacak veya çatlayacak olup hasarın mutlak olduğu, malzemelerin gizli ayıplı olduğu, karşı davacının defter ve kayıtlarının incelenmesinde 49 adet toplam 250.863,06-TL iade faturası kaydına ulaşıldığı, karşı davacının talebiyle bağlı kalınarak 223.815,36-TL zarara ilişkin tazminata hükmedebileceği bu nedenle karşı davanın kabulüne karar vermek gerektiği asıl dava yönünden ise gizli ayıplı mal satan davacının kendi yükümlülüklerini yerine getirmeden karşı taraftan edimin ifasını talep edemeyeceği bu nedenle açılmış olan asıl itirazın iptali davasının reddine, karşı davacının takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar vermek gerekmiş, asıl davacının kötüniyeti ispatlanamamış olduğundan şartları oluşmayan kötüniyet tazminat talebinin reddine hükmetmek gerekmiştir … ” gerekçeleri ile; “A) Mahkemenin 2014/1515 Esas sayılı asıl dava dosyası yönünden açılan davanını REDDİNE, B) Mahkemede açılan karşı dava yönünden açılan davanın KABULÜNE 1-223.815,36-TL maddi tazminatın karşı dava tarihi olan 05/01/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birilkte davacı/ karşı davalıdan tahsiline 2-Karşı davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasından borçlu olmadığının tespitine Şartları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine,” karar verilmiş ve karara karşı davacı- karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı – karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinde ikame edilen itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonucunda davanın reddine karar verilmiş olup karar gerekçesinde ise “gizli ayıplı mal satan davacının kendi yükümlülüklerini yerine getirmeden karşı taraftan edimin ifasını talep edemeyeceği bu nedenle açılmış olan asıl itirazın iptali davasının reddine” şeklinde olduğunu, Ancak gerek asıl dava gerekse karşı dava zımnında yapılan yargılamada taraflar arasında ticari ilişkinin varlığı ve buna bağlı olarak 482.941,10 TL. tutarında işlem yapıldığının tespit edildiği ve bu konuda uyuşmazlık yok iken karşı davada da talep edilen tutar 223.815,36 TL. olmasına rağmen ilk derece mahkemesinin, davacının kendi edimlerini yerine getirmediği şeklindeki gerekçesinin kabul edilemez olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla karşı dava ile talep edilen ve 223.815,36 TL. olarak mahkemece de hüküm altına alınan bedel taraflar arasında gerçekleşen 482.941,10 TL miktarlı tutar üzerinden değerlendirildiğinde cari hesap alacağı olarak talep edilen 11.190,00 TL. alacağa konu itirazın iptali davasının reddine dair verilen hükmün kabul edilemeyeceğini, İlk derece mahkemesinin yaptığı yargılama ile asıl dava olan itirazın iptali davasını karşı dava olarak ve süresinde de açılmamış olan ayıplı maldan kaynaklanan tazminat istemine ilişkin davayı sonuç olarak birbiri ile bağladığını, bu kararın usul ve yasalara aykırı olduğunu, Karşı dava yönünde İlk derece mahkemesince yapılan yargılamada davaya konu edilen ürünlerin müvekkiline ait ürünler olup olmadığının tespiti dahi yapılmadan yalnızca ürünlerin ayıplı olup olmadığı yönünde bilirkişi incelemesi yapıldığı dolayısıyla yapılan analiz, testler ve inceleme sonucu tespit edilen değerler ve bu değerlere bağlı olarak hazırlanmış olan raporun gerçekleri yansıtmadığını, rapora göre karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, İncelemesi yapılan ürünlerin müvekkiline ait ürünler olmadığını, taraflar arasında ki ticari ilişkinin yerel mahkemenin gerekçesinde de belirtildiği üzere 04.02.2014-02.07.2014 tarih aralığında gerçekleştiğini, bu durumun tarafların ticari kayıtları ile de ispat edilmiş olması karşısında ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerin müvekkiline ait ürünler olarak ele alınması ve sonucunda ayıplı olduğu gerekçesi ile müvekkilinin kusuru ve hatası olmayan bir bedeli ödemeye hükmedilmesinin de usul ve yasalara aykırılık teşkil ettiğini, (TTK MADDE 23- 1-c – TBK MADDE 223- ) Yapılan yargılamada yerel mahkemenin öncelikli olarak karşı davanın konusunu oluşturan ayıplı olduğu iddia edilen ve buna bağlı olarak tazminat istemine dair davada ayıplı/gizli ayıplı olduğu iddia edilen mallarda ki ayıbın /gizli ayıbın öğrenildiği tarih ve ayıbın ihbar tarihini irdeleyerek açılan davanın buna göre reddolunacağı yahut yargılamasının yapılmasına dair bir hüküm oluşturması gerekirken bu durumun göz ardı edildiğini, Davalı karşı davacının ürünlerdeki gizli ayıbı öğrendiği tarihin iade faturaları ile sabit olduğunu, bu bağlamda davalı karşı davacıya, dava dışı firmalarca kesilen iade faturalarının tarihlerine bakıldığında gizli ayıbın öğrenildiği tarihin 09.01.2014 – 10.01.2014 – 21.01.2014 tarihleri olduğu ve ayıp ihbarının ise 10 Ekim 2014 tarihli ihtarname ile yapıldığını, buna göre davalı karşı davacının kanunlarda açıkça belirtilen ayıp ihbar sürelerine de uymamış olduğunu, dolayısıyla yapılan yargılamanın da bu sebeple reddi gerekli iken yargılama yapılarak müvekkili aleyhine hüküm verilmesinin de kabul edilemeyeceğini, İade edilen ve ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerinde müvekkili ile davalı karşı davacı arasında başlayan ve ticari ilişkinin başladığı 04.02.2014 tarihinden de öncesine ait olduğunu, yani ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerin müvekkili tarfından satılan ürünler olmadığının açık olduğunu, Bilirkişi heyetince yapılmış olan tespit ve incelemeler sonucunda oluşturulan raporda ürünlerin gizli ayıplı olduğu kanaatinin de kabul edilmesinin mümkün olmadığını, analiz edilen ürünlerin müvekkili tarafından satılmış olduğunun kesin ispatının gerektiğini, bu ürünlerin sadece müvekkili tarafından üretimi yapılan ve piyasaya satılan ürünler gibi değerlendirme yapılmış olmasının kabul edilemeyeceğini, zira bu şekilde üretim yapan bir çok firmanın mevcut olduğunu, davalı/karşı davacının ticari kayıtlarının, bu anlamda ve talep etmelerine rağmen incelenmemesinin yargılanma hakkının kısıtlanması anlamında olduğunu, Ayıplı olduğu iddia edilen ürünler sebebiyle maddi zararın oluştuğu yönündeki beyanların da gerçeği yansıtmadığını, davalı/karşı davacı tarafından müvekkiline iade olarak kesilen sadece bir iade faturası ve bu fatura haricinde de fark faturası kesildiğinin ticari defter ve kayıtlarında açık olduğunu, bir başka izahla davalı/karşı davacı tarafından iddia edilen hususların varlığı kabul edilse dahi bu ayıplı olan ürünlerin müvekkiline neden iade edilmediğinin de araştırılmasının gerektiğini, Davalı/karşı davacı bir yandan gizli ayıplı ürünler ile ilgili maddi zararının olduğunu ileri sürerken diğer yandan gizli ayıplı ürünleri müvekkili firmaya iade dahi etmediğini, hatta bunlar ile ilgili hiçbir bildirimde dahi bulunulmadığını, müvekkili firmadan satın alınan yaklaşık 500.000,00 TL. miktarında ki ürünlerin de davalı/karşı davacı uhdesinde olmadığını, satıldığı yada farklı bir şekilde davalı/karşı davacı tarafından değerlendirilerek kazanç elde edildiğinin kabulü gerektiğini, karşı davacının gizli ayıplı olması sebebiyle zarara uğradığının iddia ettiği ürünleri ibraz edemediğini, Davalı/karşı davacının ticari defter ve kayıtlarında yapılacak inceleme ile müvekkili firma tarafından düzenlenen fatura içeriğinde belirtilen ürünler karşılaştırıldığında, davalı/karşı davacı ile müvekkili arasında başlayan ticari ilişki tarihinden öncesine ait iade faturalarının olduğu dolayısıyla ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerin davalı/karşı davacı tarafından başka firma yada kişilerden temin edildiğini, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının asıl dava ve karşı dava yönünden kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemiz 22/10/2020 tarih 2019/382 Esas 2020/1170 sayılı ilk kararı ile; ” taraflar arasında ürünlerin standartlarının belirlenmesine ilişkin yazılı anlaşma olmadığı gibi karşı davacı alıcı, davaya konu malların ayıplı olduğunu kendi müşterilerinin düzenlediği iade faturaları ile öğrenmiş olmasına rağmen TBK’nın 223. Maddesinde öngörülen uygun bir süre içinde (TTK 23. Maddesine göre 8 gün içinde) satıcıya bildirdiğini ispatlayamamıştır. TBK’nın 223/son maddesine göre bu durumda satılanı kabul etmiş sayılması gerekir. Buna göre taraf ticari defterlerinde kayıtlı olduğu üzere taraflar arasındaki ticari ilişkide asıl dava davacısı satıcının takipte talep ettiği kadar alacaklı olduğu, karşı davacı alıcının satıma konu malların ayıplı olduğuna ilişkin süresinde ayıp ihbarında bulunduğunu ispatlayamaması karşısında TBK 223 maddesine göre satıma konu malları bu haliyle kabul etmiş sayılması gerekmekle asıl davanın kabulü ile karşı davanın reddine karar verilmesi gerekirken istinafa konu kararın verilmesi hatalı olmuştur. Bu nedenle asıl dava davacı- karşı dava davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, asıl davanın kabulüne, asıl dava davalısının takibe yaptığı itirazın iptaline, alacak likit ve şartları oluşmakla icra inkar tazminatına hükmedilmesine, karşı davanın reddine dair yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile; Davacı / karşı davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/11/2018 tarih ve 2014/1515 Esas – 2018/1191 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dairemizce yeniden esas hakkında düzeltilerek hüküm kurulmak suretiyle;
ASIL DAVA YÖNÜNDEN; Asıl davanın KABULÜ ile; 1-İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takip dosyasına davalının vaki itirazının kaldırılmasına, takibin devamına, 2-Kabul edilen alacağın %20’si tutarı inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
KARŞI DAVA YÖNÜNDEN Davanın REDDİNE, karar verilmiş, karara karşı davalı/karşı davacı vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 08/06/2022 tarih 2020/8002 Esas 2022/4625 Karar sayılı ilamında; ” 1- Asıl davada davacı 11.190.-TL’nin tahsili istemi ile başlatılan icra takibine itirazın iptalini istemiş, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine, Bölge Adliye Mahkemesince ise İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak asıl davanın kabulüne karar verilmiştir. Asıl ve karşı davaların yargılamaları birlikte yürütülmekte olup, her dava bağımsız karakterini korumaktadır. HMK’nın 6763 sayılı Kanun’un 42. maddesi ile değişik 362/1-a maddesi hükmüne göre, Bölge Adliye Mahkemelerinin miktar veya değeri 40.000,00 TL’ni geçmeyen davalara ilişkin verdiği kararlar aleyhine temyiz yoluna başvurulamaz. Bu miktar, HMK’nın Ek 1. maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm tarihi olan 2020 yılı itibariyle 71.070.-TL’dir. HMK’nın 366. maddesi delaletiyle kıyasen uygulanması gereken aynı Kanun’un 346/2. maddesi hükmü uyarınca, kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında Bölge Adliye Mahkemesince bir karar verilmesi gerekmekle birlikte, Yargıtay tarafından da bir karar verilebileceğinden asıl davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz isteminin miktardan reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Karşı davada davacı vekilinin temyiz isteminin incelenmesine gelince; karşı davacı müşterilerden kırılma, deformasyon, patlama, çatlama şikayetleri gelince gizli ayıp ihbarının 10.10.2014 tarihinde karşı davalıya gönderildiğini belirtmiş, ayıplı olduğunu ileri sürdüğü 7 adet iade faturası sunmuştur. Bilirkişi incelemesi sırasında ise karşı davacının dayanıp sunduğu bu 7 adet iade faturasının en eskisinin 01.11.2014 tarihini içerdiği belirlenmişse de karşı davacı defterlerindeki karşı davacı adına tanzim edilen bir kısım diğer iade faturalarının da dökümü yapılmıştır. Ancak 2014 yılı Ocak ayından itibaren listelenen bu diğer iade faturalarının davaya konu ayıplı ürünlere ilişkin olduğuna dair karşı davacının bir beyanı bulunmamaktadır. Kaldı ki taraflar arasındaki ticari ilişkinin 04.02.2014 tarihinde başladığı düzenlenen faturalardan anlaşılmaktadır. Bu durumda davaya konu ürünler için iade faturalarının sadece karşı davacı tarafından dayanılıp sunulan faturalar olduğunun nazara alınması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince karşı davacının dayanmadığı iade faturalarının esas alınıp 2014 yılı Şubat, Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarına ilişkin iade faturalarının düzenlendiği, buna rağmen 02.07.2014 tarihine kadar karşı davacının karşı davalıdan mal almaya devam ettiği, karşı davacı alıcının satıma konu malların ayıplı olduğuna ilişkin süresinde ayıp ihbarında bulunduğunu ispatlayamadığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, karşı davada verilen hükmün davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir.” gerekçesi ile, Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz isteminin miktardan REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle karşı davacı vekilinin karşı davaya yönelik temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir. Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Asıl dava açık hesap ticari ilişkiden kaynaklı ödenmeyen bakiye alacağın tahsili için yapılan takibe itirazın iptali, karşı dava ise ayıplı mal satımı nedeniyle uğranılan zararın tazmini ile takipten dolayı borçlu olunmadığının tespitine ilişkindir. Asıl davada davacı, taraflar arasında açık hesap ticari ilişki bulunduğunu, davalıya satılan mallar karşılığı düzenlenen fatura bedellerinden bir kısmının davalı tarafça ödenmediğini, yaptıkları takibe davalının haksız itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline karar verilmesini, karşı davada ise karşı dava davacısı taraflar arasındaki ticari ilişkide karşı davalının sattığı ürünlerin gizli ayıplı olduğunu, bu ürünleri kullanarak imal ettiği malların alıcılar tarafından iade edildiğini bu nedenle zarara uğradığını belirterek söz konusu zararının tazminini talep etmiş, mahkemece asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı asıl dava davacı- karşı dava davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Uyulmasına karar verilen Yargıtay bozma ilamı içeriği ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında 04/02/2014 tarihinde başlayıp 02/07/2014 tarihinde biten ticari ilişki bulunduğu, taraf ticari defterlerinde kayıtlı olduğu üzere bu dönem içerisinde asıl dava davacısı satıcı tarafça faturalı olarak karşı davacı alıcıya 482.941,18 TL bedelinde mal satıldığı, karşı davacı alıcı tarafından mal bedeli olarak 451.761,93 TL ödeme yapıldığı, satıcı faturalarının ve alıcı ödemelerinin her iki taraf ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, defter kayıtlarına göre asıl dava davacısı satıcının 11.189,98-TL alacaklı olduğu çekişme konusu değildir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, asıl dava davacısı tarafından karşı davacıya satılan malların ayıplı olup olmadığı, ayıbın gizli ayıp olup olmadığı, ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığı, ayıp nedeniyle karşı davacının zararının olup olmadığı, var ise zarar miktarı noktasındadır. TTK’nın 23/1-c maddesinde malın ayıplı olduğu açıkça belli değilse alıcının teslimden itibaren 8 gün içinde incelemek veya inceletmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlü olduğu; TBK’nın 223 maddesinde alıcının satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz gözden geçirmek satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse uygun bir süre içinde satıcıya bildrmek zoruda olduğu, alıcının bu gözden geçirmeyi ve bildirimi yapmaması halinde satılanı kabul etmiş sayılacağı, ancak satılanda olağan bir gözden geçirme ile ortaya çıkmayacak ayıplarda bu hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Anılan yasal düzenlemelere göre alıcı teslim aldığı satılanı uygun bir süre içinde kontrol ederek olağan bir gözden geçirme ile tespit edilebilecek ayıpları TTK’nın 23. Maddesine göre 8 gün içinde satıcıya ihbar etmekle yükümlüdür. Olağan bir gözden geçirme ile tespit edilemeyecek gizli ayıpların satılanda bulunduğu daha sonra ortaya çıkarsa da bu durumu derhal satıcıya bildirmesi gerekir. Aksi halde satılanı kabul etmiş sayılır. Karşı davacı alıcı, satıcıdan aldığı ürünleri işleyerek kendi müşterilerine sattığını, ürünler gizli ayıplı olduğu için kendi ürettiği mallarında ayıplı olması sonucunu doğurduğunu, üretip sattığı bu malların kendi müşterisi olan alıcıları tarafından ayıplı olduklarının ihbar edildiğini, karşı davalı tarafından satılan malların gizli ayıplı olduğunu bu şekilde öğrendiğini, davacı karşı davalıya 10/10/2014 tarihli ihtarname ile ayıp ihbarında bulunulduğunu, bu ayıplı mallar nedeniyle müşterileri tarafından daha sonra yedi adet iade faturası tanzim edilerek malların iade edildiğini iddia etmiştir. Karşı davacı alıcı ticari defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda alınan rapor kapsamından; 10/10/2014 ihtarname tarihinden sonra müşterileri tarafından alıcı karşı davacıya kesilmiş, ilki 17/10/2014 tarihli sonuncusu 29/12/2014 tarihli on beş ayrı iade faturası bulunduğu, karşı dava dilekçesinde örnekleri sunulan yedi adet iade faturasının da bu on beş fatura arasında olduğu tespit edilmiştir. Karşı davacı, yukarıda belirtilen iadeler nedeniyle, satıma konu malların ayıplı olduğu müşterileri tarafından kendisine ihbar edildikten sonra satıcı karşı davalıya 10/10/2014 tarihli ihtarname ile ayıp ihbarında bulunmuş olup, TBK’nın 223/son cümlesi uyarınca, gizli ayıplı olduğu anlaşılan ürünlerle ilgili ayıp ihbarının hemen yapıldığı ispat olunmuştur. Gizli ayıplı olduğu ortaya çıkan ve karşı davacının süresinde ayıp ihbarında bulunduğu ürünlerle ilgili talebin sakata ayrılan 5268 adet ürünün satın alma, işleme, işçilik, montaj, boyama ve kullanılan aksesuar bedeli olan 189.674,03 TL +KDV ( 223.815,36 TL) olduğu anlaşılmıştır. Karşı davacı tarafından dayanak gösterilen ve dosyaya sunulan iade faturalarına konu ürün adedinin 5268 adedin de üzerinde olduğu, karşı davacının TBK’nun 230/1-1cümle ve 227/1 fıkrası uyarınca, bu ürünler için sözleşmeden dönme ve semenin iadesini talep hakkı bulunduğu gibi, aynı kanunun 227/2 fıkrası uyarınca ayıp nedeniyle uğradığı zararın tazminini talep hakkı da bulunmaktadır. Karşı davacının satılan ürünleri hammadde olarak alıp, işleyerek müşterilerine sattığı çekişme konu değildir. Şu halde karşı davacı, ödediği semen yanında, satım konusu ayıplı ürünlerin işleme, işçilik, montaj, boyama ve kullanılan aksesuar bedellerini de, TBK’nun 227/2 fıkrası uyarınca ayıp nedeniyle uğranılan zarar kalemi adı altında karşı davalıdan talep edebilecektir. Bu saptama karşısında karşı davacının ayıplı çıkan ürünün satın alma, işleme, işçilik, montaj, boyama ve kullanılan aksesuar bedeli olan 189.674,03 TL +KDV ( 223.815,36 TL) yönünden karşı davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Karşı davacının, asıl davadaki itirazın iptali yargılamasının dayanağını teşkil edilen takibin konusu bakiye açık hesaptan ötürü borçlu olmadığının tespitine yönelik istemi yönünden ise; asıl itirazın iptali davasında, karşı davacının menfi tespit dayanağı savunmalarının zaten irdeleneceği, bu nedenle karşı davacının menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı anlaşılmış, karşı davacının menfi tespit talebinin HMK’nın 114/1-h, 115/2 maddeleri uyarınca hukuki yarar yokluğunun usulden reddine karar verilmiştir. Asıl davada, davanın kabulüne yönelik dairemiz önceki kararına karşı yapılan temyiz başvurusu miktar yönünden kesin olduğu gerekçesi ile Yargıtay tarafından reddedilerek, yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin kısımları ile birlikte kesinleşmiştir. Bu nedenle asıl dava yönünden dairemiz ilk kararı gibi hüküm tesis edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan gerekçelerle; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca dairemizce esas hakkında düzeltilerek yenden hüküm kurulmak suretiyle; asıl davanın kabulüne, karşı davada ileri sürülen tazminat isteminin kabulüne, menfi tespit isteminin hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
G.D:Gerekçesi ayrıntılı kararda gösterileceği üzere; İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/11/2018 tarih ve 2014/1515 Esas – 2018/1191 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dairemizce yeniden esas hakkında düzeltilerek hüküm kurulmak suretiyle; Asıl davaya yönelik yapılan temyiz başvurusu Yargıtay’ca reddedilip karar kesinleştiğinden;
ASIL DAVA YÖNÜNDEN; Asıl davanın KABULÜ ile; 1-İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takip dosyasına davalının vaki itirazının kaldırılmasına, takibin devamına, 2-Kabul edilen alacağın %20’si tutarı inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3-Alınması gereken 751,41.TL harçtan davacı tarafından peşin olarak yatırılan 132,00.-TL nin mahsubu ile eksik kalan 619,41.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından sarf edilen 132.00.TL peşin harç ile 250,60.TL posta gideri toplamı 382,30.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davalı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davacı yararına takdir edilen 3.400,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Kullanılmayan bakiye gider avansı var ise talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, iadesine,
KARŞI DAVA YÖNÜNDEN; Davanın KISMEN KABUL, KISMEN REDDİNE, 8-223.815,36-TL (KDV dahil) maddi tazminatın karşı dava tarihi olan 05/01/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacı/ karşı davalıdan tahsiline, 9-Davacının menfi tespit talebinin HMK’nın 114/1-h, 115/2 maddeleri uyarınca hukuki yarar yokluğunun usulden REDDİNE, 10-Alınması gereken 15.288,82.TL harçtan davacı tarafından peşin olarak yatırılan 3.240,00.-TL nin mahsubu ile eksik kalan 12.048,82.TL’nin davacı/karşı davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 11-Davalı/karşı davacı tarafından sarf edilen 3.271,80.TL harç toplamının davacı/karşı davalıdan alınarak davalı/karşı davacıya verilmesine, 12-Davalı/karşı davacı tarafından sarf edilen 3.200,00.TL bilirkişi ücretinin davacı/karşı davalıdan alınarak davalı/karşı davacıya verilmesine, 13-Davalı/karşı davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesap ve takdir olunan 34.334,15.TL vekalet ücretinin davacı/karşı davalıdan alınarak davalı/karşı davacıya verilmesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 14-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 15-Harçlar Kanunu gereğince asıl dava yönünden; istinaf eden davacı/karşı davalı tarafından yatırılan harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde iadesine, 16-Harçlar Kanunu gereğince karşı dava yönünden; istinaf eden davacı/karşı davalıdan alınması gereken 15.288,82.TL istinaf karar harcından, istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 3.822,21.TL harcın mahsubu ile bakiye 11.466,61.TL’nin davacı/karşı davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 17-Dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri davacı/karşı davalı gider avansından ödendiğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 18-İstinaf yönünden davacı/karşı davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. Kısım 2. Bölüm 17/b maddesine göre hesap ve takdir olunan 5.500,00 TL vekalet ücretinin davalı/karşı davacıdan alınarak davacı/karşı davalıya verilmesine, 19-İstinaf yönünden davalı/karşı davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. Kısım 2. Bölüm 17/b maddesine göre hesap ve takdir olunan 5.500,00 TL vekalet ücretinin davacı/karşı davalıdan alınarak davalı/karşı davacıya verilmesine, 20-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dair olarak, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı asıl dava yönünden; HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olarak karşı dava yönünden; gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/09/2022