Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1557 E. 2023/80 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1557 Esas
KARAR NO: 2023/80 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/03/2022
DOSYA NUMARASI: 2019/465 Esas – 2022/308 Karar
DAVA: Anonim Şirket -Genel Kurul Kararının İptali İstemli
KARAR TARİHİ: 26/01/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurulunda müvekkilinin olumsuz oy verip kararlara usulüne uygun olarak muhalefet ettiğini, gündemde 4 nolu sırada yer alan 2014 yılına ait finansal tabloların onanmasına dair kararın ve 5 nolu sırasında yer alan 2014 yılında görev yapan yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin ayrıca 6 nolu sıradaki geçmiş yıllar karının dağıtılmamasına ilişkin kararın TTK. 445 ve devamı maddeleri gereğince iptali gerektiğini, zira alınan bu kararların kanuna ve ana sözleşmeye aykırı ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu belirterek davalı şirketin 30.09.2015 tarihli genel kurlunun 4, 5, 6 nolu kararlarının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu yapılan 30.09.2015 tarihli genel kuruldaki 4, 5,6 nolu kararların yasaya ve ana sözleşmeye uygun bulunduğunu, davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde de karın dağıtılmaması yönünde karar alındığını, yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanmadığını ve tasdik edilen bilanço ve gelir tablosunun gerçeği yansıtıp iptalini gerektirir bir neden bulunmadığını belirterek haksız davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/03/2022 tarih ve 2019/465 Esas – 2022/308 Karar sayılı kararı ile; ” Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde Dava, TTK. 446. Maddesine dayalı olarak açılan ve davalı şirketin 30.09.2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan 4, 5, 6 nolu kararların iptalini istemine ilişkindir. Davalı şirketin sicilde kayıtlı olduğu (Sarıyer/ İSTANBUL) adrese göre mahkememizin iş bu davaya bakma konusunda kesin yetkili olduğu anlaşılmıştır. Davalı şirketin sicil dosyası ve hazirun cetveli incelendiğinde, davalı şirketin toplam sermayesinin 29.600,000,00 TL olup toplam hisse adedinin de 5920 adet miktarında bulunduğu, bunun 592 adet paya tekabül eden 2.960.000,00 TL’sinin …’a, 592 adet payına tekabül eden 2.960.000,00 TL’sinin …’a, 829 adet paya karşılık 4.145.000,00 TL’sinin …’a, 1214 adet paya karşılık 6.070.000,00 TL’sinin …’a, 2.693 adet paya karşılık 13.465.000,00 TL sermayesinin de … Holding A.Ş’ye ait olduğu, 30.09.2015 tarihli genel kurul toplantısının, iki ortağın vekaleten bir ortağın vesayeten diğer iki ortağın da asaleten katılımıyla gerçekleştirildiği, TTK 445.maddesi kapsamında pay sahibi olarak davacının bu davayı açma yetkisinin bulunduğu tespit edilmiştir.Davacının, dava konusu genel kurul toplantısına katıldığı ve iptalini istediği 4, 5, 6 nolu kararlar yönünden olumsuz oy kullanarak muhalefet şerhini yazılı şekilde toplantı başkanlığına sunmuş olduğu , TTK. 446. Maddesinde belirtilen iptal davası açılması için şekil koşullarının yerine getirilmiş olduğu anlaşılmıştır. Davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 4 nolu kararın ”2014 yılı finansal tabloları, kar zarar ve diğer kapsamlı gelir tablosunun onaylanmasına” ilişkin olduğu , dava konusu yapılan 5 nolu maddenin yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olduğu ve ”yönetim kurulu üyesi …’ın davacının 592 adet olumsuz oyuna karşılık 4499 adet olumlu oyla, yönetim kurulu üyesi …’ın davacının 592 adet olumsuz oyuna karşılık 4736 adet olumlu oyla yönetim kurulu üyesi …’nün yine davacının 592 adet oyuna karşılık 5328 adet olumlu oyla oyçokluğuyla ayrı ayrı ibra edildikleri ve her bir yönetim kurulu üyesinin kendi ibra oylamaları sırasında oy kullanmadığının” belirtildiği ,dava konusu 6 nolu gündem maddesinde 2014 yılı ve geçmiş yıllar karlarının dağıtımının müzakere edildiği ve ”şirketin 2014 yılı takvim yılı kârından kanun ve ana sözleşme gereği tenzili gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kârın geri kalan kısmından %5 oranında 30.06.2016 tarihine kadar ortaklara dağıtılmasına, kalan kârın olağanüstü yedek akçe olarak ayrılmasına, geçmiş yıllar kârının dağıtılmamasına, 592 adet olumsuz oya karşılık 5328 olumlu oyla oyçokluğuyla” karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkememizce 08.08.2016 tarihli bilirkişi raporu ile 14.07.2017 tarihli ek rapor hükme esas alınarak davalı şirketin 30/09/2015 tarihli 2014 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan 4 ve 5 nolu kararların iptali isteminin reddine, 6 nolu kararının iptali talebinin kabulüne karar verilmiş; kararın istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 2018/902 Esas 2019/883 K sayılı ve ” … Dava, davalı şirketin 30/09/2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurulunda alınan 4,5 ve 6 nolu kararların TTK 445, 446 ve 436 maddeleri uyarınca iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne, 30/09/2015 tarihli genel kurulun 6. nolu maddesinin iptaline, aynı genel kurulun 4 ve 5. maddelerinin iptali isteminin reddine karar verilmiş, verilen karara karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf aşamasında verdiği dilekçe ile davalı şirketin huzurdaki davaya konu yapılmayan 30/10/2014 tarihinde gerçekleşen olağanüstü genel kurulunda alınan karaların iptali için İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 E. sırasına kayıtlı açtıkları davada mahkemece verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. HD’nin 08/11/2018 tarih ve 2016/13709 E., 2018/6884 K. sayılı kararı ile lehlerine bozulduğunu, Yargıtay kararında davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan tüm kararların hükümsüz olduğunun belirtildiğini, davalı şirketin Yargıtay kararı ile hükümsüz olduğunun belirtildiği 31/10/2104 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararla 2 yıl görev yapmak üzere yeni yönetim kurulu üyeleri seçildiği, anılan kararla bu toplantıda alınan tüm kararların hükümsüzlüğü sonucu doğduğundan, iptalini talep ettikleri dava konusu davalı şirketin 30/09/2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan kararlarında etkileneceğini bu nedenle söz konusu mahkeme kararının bu dava için bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek ekinde ilgili mahkeme kararı ile Yargıtay kararını sunmuştur. Bunun üzerine İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesine yazı yazılarak ilgili karar ile Yargıtay ilamı ve davanın geldiği aşama sorulmuş, gelen cevabi yazıda ilgili karar ile Yargıtay ilamı gönderilerek dosyanın karar düzeltme aşamasında Yargıtayda olduğu belirtilmiştir. Gelen İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 E., 2016/211 K. sayılı kararının incelenmesinde davacısının …, davalısının …. İnş. Paz. San. ve Tic. A.Ş., dava konusunun davalı şirketin 09/10/2014 tarihli ve davalı şirketin 31/10/2014 tarihinde olağanüstü genel kurulunun toplanmasına ilişkin 5 nolu yönetim kurulu kararının geçersizliğine ve 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan 3 ve 5 nolu kararların iptali talebine ilişkin olduğu, mahkemece davanın kısmen kabulüne genel kurulun 5. maddesinin iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. HD’nin 08/11/2018 tarih ve 2016/13709 E., 2018/6884 K. sayılı kararı ile “mahkemece TTK’nın 390/4 ve 392/7 maddeleri gereğince geçersiz yönetim kurulu kararına dayalı olan ve TTK’nın 416. maddesi uyarınca toplanmadığı da sabit bulunan davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararların da geçersiz olduğunun kabulü ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir” gerekçesi ile bozulduğu görülmüştür. HMK’nın 357/3 maddesinde “İlk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği halde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir.” hükmü düzenlenmiştir Davacı vekilinin istinaf aşamasında sunduğu söz konusu mahkeme kararı ve Yargıtay bozma ilamı her ne kadar ilk derece mahkemesinde ileri sürülmemiş ise de, Yargıtay bozma kararının tarihi, mahkeme kararı ve Yargıtay bozma ilamı içeriği dikkate alındığında söz konusu delillin (Yargıtay bozma kararının tarihinin karar tarihinden sonra olması dikkate alınarak) HMK 357/3 maddesi gereğince istinaf aşamasında incelenebileceği değerlendirilmiştir. Yargıtay 11. HD’nin yukarıda belirtilen gerekçe ile bozduğu İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 E., 2016/211 K. sayılı kararında iptali istenen davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunun 3 nolu maddesinde şirketin yeni yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin karar alındığı, davaya konu iptali talep edilen 30/09/2015 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 4 nolu kararın 2014 yılı finansal tabloların onanmasına, 5 nolu kararın ise yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olduğu, buna göre İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan ve davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararların iptaline ilişkin davanın sonucunun bu davayı etkileyecek olmasına göre bu davanın sonuçlanmasının bekletici mesele yapılmasının zorunlu olması karşısında, bu husus HMK’nın 357/3 maddesinde düzenlenen sonuca etkili sonradan ortaya çıkan (mücbir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan) delil niteliğinde olduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 E. sayılı dosyasının bekletici mesele yapılarak bu davanın sonucuna göre değerlendirme yapılarak bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, bu aşamada davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur…” şeklindeki gerekçesi ile kaldırıldığından dosya yeniden esasa kaydedilmiş ve yargılamaya devam edilmiştir. Mahkememizin 25/03/2021 tarihli duruşmasının 2 nolu ara kararı gereğince dosyanın önceki bilirkişi heyetine tevdi ile İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 Esas (yeni esası 2021/8) sayılı dosyada Yargıtay ilamına uygun şekilde karar verilmesi halinde kararın iş bu davadaki taleplere özellikle iptal istemine konu 4 ve 5 nolu maddeler yönünden etkisinin değerlendirilmesinin istenmesine karar verildiği ve bilirkişi …, … ve … tarafından sunulan 03/01/2022 tarihli ek raporda özetle, huzurdaki davaya ilişkin olarak hazırlanan kök raporda davanın konusunun davalı … Tic. Anonim Şirketi’nin 19.09.2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 4,5 ve 6 nolu kararların iptal edilebilir olup olmadıklarının tespiti ile ilgili olduğu belirtilmiş ve bu çerçevede yapılan inceleme sonucunda davalı şirket genel kurulunda alınan 4 ve 5 nolu kararlar bakımından iptal koşullarının oluşmadığını, 6 nolu gündem maddesinde alınan kararın ise objektif iyi niyet kurallarına aykırılık dolayısıyla iptal edilebileceği sonucuna varıldığını, davalı şirket aleyhine 16. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde görülen 2015/121 E. ve 2016/211 K. sayılı davasında 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararların iptaline ilişkin olarak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından verilen kararda davalı şirketin toplantıya çağrısının TTK 390/4 ve 392/7 maddelerine aykırı biçimde gerçekleştirilmiş olması nedeniyle 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulda alınan kararların da geçersiz olacağının belirtildiğini, bu kararın kesinleştiğini, bu kararın huzurdaki davaya etkisi konusunda heyetten yeni bir rapor talep edildiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından geçersizliğine hükmedilen davalı şirketin 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda yeni bir yönetim kurulu seçilmesine karar verildiğini, anılan genel kurul toplantısı TTK 390/4 ve 392/7 maddelerine aykırı biçimde gerçekleştirildiğinden yönetim kurulu seçimine ilişkin karar da dahil olmak üzere tüm kararların geçersizlik müeyyidesine tabi olduklarını, bunun en önemli sonucu ise yönetim kurulu seçimine ilişkin kararın geçersizliğinin dava konusu genel kurulu toplantıya çağıran yönetim kurulunun yetkisinin ortadan kaldırmış olmasının olduğunu, bir başka ifade ile 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulda seçilen yönetim kurulu üyeleri alınan kararın geçersizliği nedeniyle bu sıfatlarını yitirdiklerini, hal böyle olunca dava konusu 2014 yılına ait olağan genel kurulu toplantıya çağırmaya yetkilerinin de bulunmadığını, davalı şirketin 2014 tarihli olağan genel kurulu toplantıya çağrı yetkisi olmayan kimselerin daveti üzerine toplanmış olup bu durumda alınan kararların tamamı yokluk müeyyidesine tabi olacağını, bilindiği üzere genel kurul kararlarının yokluğu bir kararın meydana gelmesi için kanunun öngördüğü unsur ve şartların hiçbirisinin mevcut olmaması durumunda gerçekleşen sakatlık hali olduğunu, bir kararın doğabilmesi için uyulması gerekli bulunan kurucu-şekli nitelikte emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde alınan kararların yokluğu söz konusu olduğunu, genel kurul toplantıya yetkisiz kimselerce davet edilmişse bir genel kuruldan söz edilemeyeceği için de kararın da olmadığını, huzurdaki uyuşmazlıkta davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin seçimini konu alan olağanüstü genel kurul kararları geçersiz olduğundan bu genel kurulda seçilen kimseler yönetim kurulu üyesinın sıfatı kazanamadığını, o halde dava konusu genel kurula davet yetkisiz kimseler tarafından gerçekleştirildiğinden yok hükmünde olduğu yönünde görüş ve kanaat belirtildiği görülmüştür. İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2015/121 E. – 2016/211 K. sayılı kararı ve dosyasının incelenmesi neticesinde davacısının …, davalısının …İnş. Paz. San. ve Tic. A.Ş., dava konusunun; davalı şirketin 31/10/2014 tarihinde olağanüstü genel kurulunun toplanmasına ilişkin 09/10/2014 tarihli, 5 nolu yönetim kurulu kararının geçersizliğine ve 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan 3 ve 5 nolu kararların iptali talebine ilişkin olduğu, mahkemece davanın kısmen kabulüne genel kurul toplantısında alınan 5 nolu kararın iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. HD’nin 08/11/2018 tarih ve 2016/13709 E. 2018/6884 K. sayılı kararı ile “mahkemece TTK’nın 390/4 ve 392/7 maddeleri gereğince geçersiz yönetim kurulu kararına dayalı olan ve TTK’nın 416. maddesi uyarınca toplanmadığı da sabit bulunan davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararların da geçersiz olduğunun kabulü ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir” gerekçesi ile bozulduğu, davalı şirketin karar düzeltme talebinde bulunduğu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2019-926 E 2020-5442 K sayılı 26/11/2020 tarihli ilamı ile davalı şirketin karar düzeltme talebinin reddedilmesi üzerine dosyanın İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/8 E sırasına kaydedildiği ve İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesince bozma ilamına uyularak 2021/8 E 2021/246 K sayılı 15/04/2021 tarihli karar ile davalı şirketin 09/10/2014 tarihli 5 nolu yönetim kurulu kararı ile 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 ve 5 nolu kararların batıl olduğunun tespitine karar verildiği, İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesince bozma ilamına uyulması ve bozma ilamına uygun şekilde karar verilmiş olması sebebi ile artık davacı yararına kazanılmış hak oluşturduğundan davanın kabulüne dair verilen kararın şekli anlamda kesinleşmesinin beklenilmesine gerek bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Davalı şirket vekili tarafından dosyaya sunulan 20/01/2020 tarihli hukuki mütalaada özetle ;…Genel kurul toplantısı hakkında çağrı yapılmasına dair alınan yönetim kurulu kararlarının çağrı usulünün bir parçası olduğunu, genel kurulların toplanma usulüne göre çağrılı ve çağrısız genel kurul olmak üzere iki başlık altında incelendiğini, çağrısız genel kurulda hiçbir çağrı usulüne uyulmamış olsa dahi tüm pay sahipleri ya da temsilcileri toplantıda mevcut ise ve bunlardan hiçbiri toplantının yapılmasına itiraz etmez ise alınan tüm kararların geçerli sayılacağını, … İnşaat bünyesinde 31.10.2014 tarihinden sonra yapılan genel kurul toplantılarında tüm pay sahiplerinin ya da temsilcilerinin toplantıya katıldığını, TTK m. 416 hükmünde çağrısız genel kurul için aranan koşulların sağlandığını, dolayısıyla 31.10.2014 tarihinden sonra yapılan genel kurul toplantılarında alınan kararlar bakımından çağrıyı yapan yönetim kurulunun seçimine ilişkin genel kurul kararının iptal edilip edilemediği veya geçersiz kabul edilip edilmediği önem arz etmeksizin alınan tüm kararların geçerli olduğunu, gerek seçilmelerine ilişkin genel kurul kararı hukuken iptal edilebilir konumda olan yönetim kurulu üyelerinin gerek seçilmelerine ilişkin genel kurul kararı hukuken yok hükmünde ya da batıl kabul edilen yönetim kurulu üyelerinin genel kurulu toplantıya çağırmaya yetkili olarak kabul edilmeleri gerektiğini, zira çağrı kararını aldıkları tarihte şeklen yönetim kurulu üyesi olan bu kişilerin yaptıkları genel kurul çağrısının genel kurulun toplanabilmesi için sadece bir araç olduğunu, bu kararlarda ortaya konulan iradenin esas itibariyle genel kurul sıfatıyla pay sahiplerine ait olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin ( 08/11/2018 tarih ve 2016/13709 E 2018/6884 K sayılı bozma ve 2019-926 E 2020-5442 K sayılı karar düzletme isteminin reddine ilişkin 26/11/2020 tarihli) ilamı ile geçersiz olduğu belirtilen davalı şirketin 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda yönetim kurulu seçimine ilişkin karar da dahil olmak üzere tüm kararların geçersizlik müeyyidesine tabi olması sebebi ile dava konusu genel kurulu toplantıya çağıran yönetim kurulunun yetkisini de ortadan kaldırdığı, 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda seçilen yönetim kurulu üyeleri alınan kararın geçersizliği nedeniyle bu sıfatlarını yitirdiklerinden dava konusu 2014 yılına ait olağan genel kurulu toplantıya çağırmaya yetkilerinin de bulunmadığı , olmayan bir yönetim kurulu kararına göre toplanan genel kurulun da yoklukla malul olduğu, davacı pay sahibinin dava konusu gündem maddelerine itiraz ederek itirazlarını tutanağa geçirdiği ve TTK 416.maddesinde sayılan çağrısız genel kurul koşullarının da bulunmadığı kanaatine varılarak davalı şirketin 30/09/2015 tarihinde gerçekleştirilen 2014 Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan 4,5 ve 6 nolu kararların yoklukla malul olduklarının tespitine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KABULÜ İLE, Davalı şirketin 30/09/2015 tarihinde gerçekleştirilen 2014 Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan 4,5 ve 6 nolu kararların yoklukla malul olduklarının tespitine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesi kararının usule ve işin esasına aykırı olduğundan kaldırılması gerektiğini, Davaya cevap dilekçelerinde davalı müvekkili şirketin ortaklık yapısını, davacının hangi saikle bu davayı açtığını ayrıntılı olarak açıkladıklarını ve yinelediklerini, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2015/1230 Esas numarasıyla görülen bu davada, mahkemenin 23/11/2017 tarihli ve 2015/1230 Esas – 2017/983 Karar sayılı önceki kararında ” Davalı şirketin 30/09/2015 tarihli genel kurulun 6 nolu maddesinin iptaline, aynı genel kurulun 4. ve 5. maddelerinin iptali isteminin reddine ” karar verdiğini, bu kararın İstanbul BAM 13. HD’nin 20/06/2019 tarihli ve 2018/902 Esas – 2019/883 Karar sayılı kararı ile ” … İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/121 Esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılarak bu davanın sonucuna göre değerlendirme yapılarak bir karar verilmek üzere … ” gerekçesiyle ” kesin ” olarak kaldırıldığını, BAM’ın bu kararı sonrasında yerel mahkemenin İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/121 Esas sayılı dosyasının sonucunun beklenmesine ve o davanın bu davadaki taleplere olabilecek etkisi bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verdiğini, karar böyle iken dosyayı bilirkişilere tevdi ettiğini, Mahkemenin 06/02/2020, 10/09/2020 ve 25/03/2021 tarihli ” 15/121 E sayılı dosyasının sonucunun beklenmesi ” kararlarına rağmen, bu kararlardan rücu etmeksizin, keza gelen bilirkişi raporuna itirazlarını da dikkate almadan istinaf ettikleri 24/03/2022 tarihli kararı verdiğini, İstinaf eden davalı müvekkili şirketin 30/09/2015 tarihinde 2014 yılı faaliyet dönemine ilişkin yapılan genel kurul toplantısı için usul ve esasına uygun surette davacının da katılımı ile % 100 nisapla yapılmış bir genel kurul olduğunu, Bundan önce 16/01/2015 tarihinde yine davacının katılımı ile % 100 nisapla olağanüstü bir genel kurul daha yapıldığını, Davacının, 16/01/2015 tarihli ve 30/09/2015 tarihli genel kurul toplantılarıyla ilgili gerek toplantı öncesinde gerekse toplantılar sırasında, toplantıya çağrı yapan Yönetim Kurulunun yetkisi veya ne sebeple olursa olsun toplantının yapılamayacağı ya da geçersiz olacağına/ olduğuna ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığını, bu genel kurul kararları aleyhine açtığı davalarda da yine buna ilişkin herhangi bir itiraz ya da iddia ortaya getirmediğini, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin – önceki – 23/11/2017 tarihli ve 2015/1230 E – 2017/983 K sayılı kararını kesin olarak kaldıran İstanbul BAM 13 HD’nin 20/06/2019 tarihli ve 2018/902 E – 2019/883 K sayılı kararının – istinaf itirazları saklı kalmak kaydıyla – yerinde bir karar olmadığını, buna ilişkin olarak tekrardan kaçınmak için mübrez 22/10/2019 ve 14/01/2022 tarihli dilekçelerindeki beyanlarını burada istinaf itirazı olarak aynen yinelediklerini, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/11/2017 tarihli ve 2015/1230 Esas – 2017/983 Karar sayılı önceki kararının istinaf incelemesinin HMK md 355, 357’ye uygun ve sınırlı yapılmadığını, Aleyhinde istinaf yoluna başvurduklar davacının 30/09/2015 tarihli genel kurulun geçersizliği yolunda bir iddiası olmadığı halde, BAM 13 HD 20/06/2019 tarihli 2018/902 Esas – 2019/883 Karar sayılı kararında ve de davacı vekilinin istinaf aşamasında – sonradan – sunduğu İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülen ( E 2015/121 ) 2021/8 E sayılı davanın kararıyla ilgili ” … sonuca etkili sonradan ortaya çıkan ( mücbir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan ) delil niteliğinde olduğundan … ” gerekçesiyle diyerek “davacının istinaf aşamasında sunduğu Mahkeme ve Yargıtay bozma ilamının ilk derece Mahkemesinde ( yani burada 2019/465 sayılı davada ) ileri sürülmemiş ise de ” bunun Mahkemenin 23/11/2017 tarihli kararından sonra olması sebebiyle dikkate alınması gerektiğine işaret etmesinin, yerel mahkemenin kararını ” kesin ” surette kaldırmasının doğru ve yerinde olmadığını, ortada bir ” kamu düzeni ” sebebi de olmadığını, Buradaki 2019/465 Esas ( 2015/1230 ) sayılı davada İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2021/8 Esas ( 2015/121 E ) sayıyla görülen dava delil olarak gösterilmediği gibi ne oradaki beyan ve iddialardan ne de davadan söz edildiğini, Yerel mahkemenin BAM’ın ilk kararını kaldırması akabinde ara kararlarına rağmen bilirkişi incelemesi yaptırdığını, gelen rapora ve raporun içeriğine yönelik itirazlarını hiç dikkate almadan usule ve esasa aykırı surette karar tesis etmiş olduğunu, Yine incelemede kolaylık sağlamak için 03/01/2022 tarihli bilirkişi raporuyla ilgili beyan ve itirazlarını istinaf itirazı olarak yinelediklerini ve 14/01/2022 tarihli mübrez dilekçelerine atıfta bulunduklarını, Dava ” basit usule ” tabi olduğu halde itirazlarına rağmen bu yargılama usulüne uymayan davacı tarafın beyanları ve itirazlarının dikkate alındığını, BAM tarafından yapılan önceki incelemede de buna itibar edilmediğini, İstinaf eden davalı müvekkili şirketin 30/09/2015 tarihinde yapılan genel kurul toplantısının % 100 nisapla yapılmış bir genel kurul olduğunu, “Komiser Yönetmeliğinin 31. Maddesi uyarınca Hükümet Komiserinin toplantılarına nezaret ve kanuna aykırı gördüğü huşularda şerhini düşmek görevi bulunmaktadır. Bilindiği üzere bu nevi şerhler ileride açılacak davalarda delil olarak kullanılabilmektedir. Genel kurul toplantılarda alınan kararların geçerlilik şartlarından biri de Bakanlık temsilcisinin toplantı tutanağını imzalamış olmasıdır. Müvekkil şirketin 19.07.2010 tarihli toplantı tutanağı incelendiğinde hükümet komiserinin yönetmeliğin 31. maddesi anlamında herhangi bir şerh düşmeden toplantı tutanağını imzaladığı görülmektedir. Ticaret Bakanlığı’nın 11.02.1975 tarih ve İç Ticaret Genel Müdürlüğü Şirketler Sayı 4/ 2236 genelgesinde : ” Adı geçen toplantılara ait zabıtnamenin Bakanlığımız komiseri tarafından imzası sadece bir merasimin ifası değildir. Alınan kararların kanun ve ana sözleşmeye uygunluğunun tespit ve kabul edilmesi bakımından Bakanlığımızı da ilzam edici bir mahiyet taşıdığı kabul edilmiştir” denildiğini, Komiser – Bakanlık Temsilcisi katılımı ile yapılan ve Bakanlık Temsilcisi tarafından imzalanan 30/09/2015 tarihli Genel Kurul Toplantı tutanağının hukukumuz bakımından kesin delil olduğunu, ” Komiser tarafından imzalanan bu tutanak HUMK 295. Maddesine göre aksi ispat oluncaya kadar kesin delil oluşturur. ” ( Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu – Türk Ticaret Kanunu’na göre Anonim Ortaklıklarda Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü sf. 111 ) Toplantının % 100 nisapla ve toplantıya ya da gündeme ilişkin itiraz olmadan yapılmış olması sebebiyle toplantının ve toplantıda alınan kararların yoklukla malul olduğunun yerel mahkemece kabulünün doğru ve yerinde olmadığını, 31/10/2014 tarihinde ve/ veya sonrasında yapılmış keza burada davaya konu 30/09/2015 tarihli Genel Kurul toplantısında alınmış olan kararların yürütmesinin durdurulması yolunda bir ihtiyati tedbir kararı da olmadığını, Moroğlu’nun yukarıda adı geçen eserinin 89 sayfasında” Seçimine dair GK kararının iptali için açılan dava devam eden YK tarafından yapılan çağrı kural olarak geçerlidir. Çünkü iptal edilebilir kararlar mahkemece kesin hükümle iptal edilinceye kadar geçerlidirler. … seçimine dair karar sonradan kesin hükümle iptal edilen YK tarafından yapılan çağrının da yetkisiz kimseler tarafından yapılmış bir çağrı olarak yok sayılması gerekip gerekmediği sorulabilir. Görüşümce … hukuk güvenliği bakımından bu çağrının ve bu çağrı üzerine toplanan GK’nın almış olduğu kararların geçerli sayılması doğru olacaktır. ” denildiğini, aynı sayfanın dipnotunda yer alan Yargıtay 11. HD. 6.7.1978 E. 1978K. 1978/ 3158- 366 sayılı kararının da aynı yönde olduğunu, İptale tabi kararların mahkemece iptal edilinceye (kesinleşinceye) kadar geçerli olup o ana kadar hüküm ve sonuçlarını doğurduklarını, bu yüzden aleyhine iptal davası açılmış olsa dahi, alınan karaların icrasının bundan etkilenmeyeceğini, Yargıtay 11. HD, 6.1.2004, E.2004/13585, K.2004/11983 sayılı kararında da ” Somut olayda, iptaline karar verilen olağanüstü genel kurulda seçilen yönetimin faaliyetinin engellenmesine yönelik mahkemece verilmiş bir tedbir kararı da bulunmamaktadır. Dolayısıyla iptal davasının kesinleşmesi anına kadar yapılan işlemlerin ve yetkisiz oldukları gerekçesiyle çağrısını yaptıkları genel kurulların yok hükmünde kabul edilmesi doğru değildir. ” denilerek bu ilkenin benimsendiğini, Yargıtay 11. HD’nin 21.10.2015 tarih ve 3475/ 10856 sayılı kararında; ” … Anonim şirketlerde genel kurulu toplantıya çağırmaya salahiyetli olanlar; yönetim kurulu, denetim kurulu ve ayrıca TTK’nın 367. maddesi gereğince mahkemeden izin alan pay sahipleri olup, davete yetkili olmayanın yapmış olduğu çağrı nedeniyle yapılan genel kurulda alınan kararlar yok hükmündedir. Davacı tarafça, çağrıya dair mahkeme kararının bozulduğu ve 18/04/2003 tarihli kararın bu nedenle yoklukla malul olduğu iddia edilmiş ise de, bundan sonraki tarihlerde yapılan ve dava konusu olan genel kurullarda çağrıyı kimin veya kimlerin yaptığı ve bu genel kurula çağrıda ne gibi bir usulsüzlük bulunduğu açıklanmamıştır. Bu durumda, yetkisiz kimselerin daveti üzerine toplanan genel kurulda alınan kararların TTK’nın 370. Maddesindeki halin gerçekleşmemiş olması koşuluyla yoklukla malul olduğu gözetilmek suretiyle dava konusu edilen her üç genel kurul kararı da bu doğrultuda incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken, yazılı olduğu şekilde ve eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. … ” denildiğini, 31/10/2014 tarihli Genel Kurulda seçilmiş Yönetim Kurulu tarafından, 31/10/2014 tarihli Genel Kurul kararlarıyla ilgili henüz daha ortada kesinleşmiş bir iptal ya da butlan kararı yükken usul ve işin esasına uygun olarak çağrı yapılmak suretiyle Genel Kurul çağrısı yapıldığını ve 30/09/2015 tarihinde de % 100 nisapla bu Genel Kurulun Bakanlık Temsilcisi katılımı ile gerçekleştiğini, Yerel mahkemenin istinaf ettikleri kararında kendileri tarafından sunulan uzman görüşünün özetlendiğini, ancak yargılama sırasında ve hüküm tesis edilirken bu uzman görüşünün de görmezlikten gelindiğini, Prof. Dr. … tarafından hazırlanan uzman görüşü/ hukuki mütalaada 30/09/2015 tarihli genel kurul toplantısının, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin (E2015/121) 2021/8 E – 2021/246 K sayılı 15/04/2021 tarihli kararının kesinleşmesi halinde kesinleşecek o kararın bu davaya ( 30/09/2015 tarihli kurul kararlarına ) etkisini ayrı ayrı incelediğini, “Yönetim kurulunun çağrı yapılmasına dair kararı çağrı usulünün bir parçası olduğundan, çağrıyı yapan yönetim kurulunun seçimine ilişkin kararın sonradan iptal edilmesi veya bu kararın geçersiz olduğunun tespit edilmesi halinde ortaya çıkan sakatlık da çağrı üsulüne ilişkin olacaktır. Şayet daha sonra yapılan genel kurul toplantılarında bütün pay sahipleri mevcut ise ve bunlardan hiç biri toplantının yapılmasına itiraz etmemişse, yani çağrısız genel kurulun şartları oluşmuş ise, bu halde çağrıyı yapan yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin kararın herhangi bir nedenle geçersiz olması, daha sonra yapılan çağrısız genel kurulda alınan kararların geçerliliğini etkilemeyecektir (…, Seçimi Sakat Olan Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin ve Limited Şirket Müdürlerinin Genel Kurulu Toplantıya Çağrı Yetkisi Var Mıdır?, Prof. Dr…., İstanbul 2018, s. 505). … İnşaat’ın, 31.10.2014 tarihinden sonra, bu tarihte seçilen yönetim kurulu Üyeleri tarafından yapılan çağrıya dayalı olarak gerçekleştirdiği sonraki genel kurul toplantılarında, toplantıya katılım oranı sermayenin % 100’ü olarak tecelli etmiş ve tüm pay sahipleri bu toplantılarda temsil edilmiştir. Bu durumda, … İnşaat bünyesinde 31.10.2014 tarihinden sonra gerçekleştirilen toplantıların çağrısız genel kurul için aranan tüm pay sahiplerinin iştirakine yönelik yasal koşulu sağladığını, bu nedenle çağrıyı yapan yönetim kurulunun seçimine ilişkin karardaki hukuki sakatlığın 31.10.2014 tarihinden sonraki genel kurul toplantılarında alınan kararların geçerliliğini etkilemeyeceğini kabul etmek gerekmektedir. … Hakkındaki seçim kararının geçerliliğine ilişkin derdest bir dava bulunan yönetim kurulu üyeleri, TTK m. 449 hükmüne dayanılarak verilmiş tedbir mahiyetinde bir “yürütmenin geri bırakılması” kararı mevcut olmadığı sürece, dava sürecinde şirketin yönetim ve temsil işlerini yürütme yetkisine sahiptir ve ticaret sicilinde yönetim kurulu üyesi olarak tescil edilmiş durumda bulunmaktadır. … Yargıtay kararlarında da çağrıyı yapan yönetim kurulunun seçimine ilişkin kararın sonradan iptal edilmiş olmasının tek başına genel kurul kararlarını etkilemeyeceği kabul edilmektedir (bkz Yargıtay 11. HD, E. 2001/3620, K. 2001/5424, T. 14.06.2001, Erişim yeri: www …com, Erişim tarihi: 02.01.2020. Yargıtay’ın aynı yöndeki bir başka kararı için bkz. Yargıtay 11. HD, E. 1978/3158, K. 1978/3661, T. 0607.1978. Erişim yeri: www …com, Erişim tarihi: 02.01.2020.) Yargıtay, yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin karara iptal davası açılmış olsa dahi, iptal kararı verilene ve bu karar kesinleşene kadar yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırmaya yetkili olduğunu kabul etmektedir. Yargıtay’ın vermiş olduğu bir kararda, yönetim kurulunun seçimine ilişkin genel kurul kararının geçersiz olması ihtimalinde dahi ilgili yönetim kurulu üyelerinin genel kurulu toplantıya çağırmaya yetkili oldukları açık şekilde ifade edilmiştir: “…(Görev süresinin bitmesi, seçimin iptaline ya da butlanına karar verilmesi, o yönetimin çağrısıyla toplanan genel kurulda alınan kararların salt bu nedenle iptali ya da butlanı sonucunu doğurmaz. Çağrıda usulsüzlük, iptal nedenidir… ” (İlgili karar için bkz. Yargıtay 23. HD, E. 2015/4261, K.2015/5856, T.14/9/2015. Erişim yeri: www.l…com.tr., Erimiş tarihi: 02/01/2020.) … Yönetim kurulu üyelerinin seçimine dair – kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına yönelik ihtiyati tedbir kararı tesis edilmemiş ise, seçilen kimselerin kararın iptaline hükmedilinceye ve hu karar kesinleşinceye Şirket’te görevlerini yerine getirecekleri tartışmadan ari bir meseledir. Bu kişiler, seçim kararının iptaline ilişkin karar kesinleşene kadar hukuken geçerli şekilde yönetim kurulu üyeliği sıfatından doğan yetkileri kullanacaklar, dolayısıyla genel kurulu taplantıya çağırmak için de yetkili kabul edileceklerdir. Sonradan verilen iptal kararının, yönetim kurulunun iptale ilişkin mahkeme kararı kesinleşmeden önce davet yaptığı genel kurul toplantılarını etkileyebilmesi mümkün değildir. Diğer yandan, yönetim kurulunun seçimine dair kararın yok hükmünde veya batıl olduğunun tespiti halinde de farklı bir sonuca varmak için haklı bir gerekçe bulunmamaktadır. Zira seçim kararı yok hükmünde veya batıl nitelikte olsa dahi, seçimi müteakiben yönetim kurulu üyelerinin şeklen de olsa şirketi idare ve temsile yetkili oldukları şeklinde hukuki bir görünüş yaratılmıştır. Genel kurulun toplanmasına ilişkin süreç sadece Şirket’in iç işleyişini ilgilendirmektedir ve yönetim kurulunun vazifesi genel kurulun toplanma sürecini başlatmaktan ibarettir. Seçimlerine ilişkin genel kurul kararının geçersiz olduğu sonradan tespit edilen yönetim kurulu üyelerinin de, TTK m 449 hükmünde öngörülen yürütmenin geri bırakılmasına ilişkin bir tedbir kararı mevcut olmadığı sürece, geçersizlik hali kesin hükürm ile tespit edilinceye kadar, şeklen yönetim kurulu üyesi sıfatına sahip olarak yaptıkları genel kurul davetinin geçerli bulunduğu ve böyle bir davete dayanarak yapılan genel kurul taplantılarında alınan kararların, başkaca bir hukuka aykırılık mevcut olmadığı takdirde geçerli sayılmaları gerektiği sonucuna ulaşmak gerekir. Nitekim yönetim kurulunun çağrıya ilişkin kararının geçersiz olması halinde, o yönetim kurulu kararına dayanılarak yapılan genel kurul toplantısında alınan kararlar hakkında pay sahibine ancak iptal davası açma hakkı verilebileceği yönünde Yargıtay kararları mevcuttur: ” … Dairemizin istikrar kazanan uygulamasına göre, genel kurula çağrının usulsüz olması ve genel kurulu toplantıya çağıranların yetkisiz olmasının yapılan genel kurulun hükümsüz sayılmasını gerektirmeyeceği, ancak usulüne uygun çağrı yapılmayan ortaklara dava hakkı sağlayacağı ve alınan kararların yasa, anasözleşme ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olması halinde iptal edilebileceği kabul edilmektedir…” (İlgili karar için bkz. Yargıtay 11. HD., E. 2002/7827, K. 2002/11447, T. 10.12.2002). ..Davalı AŞ’nin asıl yetkili organı olan genel kurulun bu çağrıya uyması ve toplanması ile çağrıya geçerlilik kazandırmış olduğunun kabulü gerekir. Esasen, genel kurulun toplantıya çağrılmasının usule uygün yapılmadığı kabul edilse bile, bu husus (e)TK’nun 381/1. (mevcut TTK m. 446/1/b) maddesi uyarınca ancak hak sahiplerine bir iptal davası açma hakkı bahşeder.” (İlgili karar için bkz. Yargıtay 11. HD, E. 1991/2632, K. 1991/5437, T.17.10.1991. Her iki kararın da alındığı yer için bkz. Moroğlu,a.g.e.,s. 106-107). Bu bakımdan, 31.10.2014 tarihinde yapılan genel kurulda alınan yönetim kurulunun seçimine ilişkin kararın geçersiz olduğu sonucuna varılsa dahi, bu husus tek başına yönetim kurulunun daveti üzerine yapılan sonraki genel kurul toplantılarında alınan kararların geçersiz. sayılması sonucunu doğurmayacaktır. Yönetim Kurulunun çağrıya ilişkin kararındaki hukuka aykırılık halinin pay sahibine ancak iptal davası açma hakkı tanındığı sonucuna ulaşılabilir ve iptal davasında, ilgili genel kurul kararlarının kanuna, esas sözleşmeye ya da dürüstlük kuralına aykırı olduğunun ispatı aranmak gerekir. … Son olarak belirtmek gerekir ki, … İnşaat bünyesinde 31.10.2014 tarihinden sonra yapılmış olan genel kurul toplantılarına katılmış ve bu toplantılarda oy kullanmış olan pay sahiplerinin, bu genel kurul toplantılarına davet için yönetim kurulu tarafından alınan kararların geçersiz olduğunu, zira yönetim kurulunun seçimine ilişkin kararın geçersiz bulunduğunu ileri sürmek suretiyle bu kararların geçersizliğinin tespiti için dava açma yoluna gitmeleri hakkın kötüye kullanılması anlamına gelecektir. ” şeklinde doktrine ve içtihatlara dayanan tespit ve açıklamalarda bulunduğunu, Bilirkişilerin de, mahkemenin de uzman görüşünü dikkate almadığını, yerel mahkemenin bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkiyi gidermediğini, değerlendirmeye de almadığını, sadece uzman görüşünü gerekçeli kararda özetlemekle yetindiğini, Yargıtay 15. HD 2015/5127 Esas – 2016/4635 Karar ve 10/11/2016 tarihli ilamı ile Yargıtay 15. HD 2017/2121 Esas – 2018/1651 Karar ve 19/04/2018 tarihli ilamın dikkate alınması gerektiğini, Yerel mahkemenin, doğrudan ve yalnızca ” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin (08/11/2018 tarih ve 2016/13709 Esas – 2018/K sayılı bozma ve 2019/926 E – 2020/5442 K sayılı karar düzeltme isteminin reddine ilişkin 26/11/2020 tarihli ) ilamı ile geçersiz olduğu belirtilen davalı şirketin 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda yönetim kurulu seçimine ilişkin karar da dahil olmak üzere tüm kararların geçersizlik müeyyidesine tabi alması sebebi ile dava konusu genel kurulu toplantıya çağıran yönetim kurulunun yetkisini de ortadan kaldırdığı, 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda seçilen yönetim kurulu üyeleri alınan kararın geçersizliği nedeniyle bu sıfatlarını yitirdiklerinden dava konusu 2014 yılına dit olağan genel kurulu toplantıya çağırmaya yetkilerinin de bulunmadığı, olmayan bir yönetim kurulu kararına göre toplanan genel kurulun da yoklukla malul olduğu … Çağrısız genel kurul koşullarının da bulunmadığı ” gerekçesiyle 30/09/2015 tarihinde gerçekleştirilen 2014 Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan 4, 5 ve 6 nolu kararların yoklukla malul olduklarının tespitine karar verdiğini, 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda seçilen yönetim kurulunun yukarıda açıklandığı üzere seçilen yönetimin faaliyetinin engellenmesine yönelik mahkemece verimiş bir tedbir kararı bulunmadığı, dolayısıyla iptal davasının kesinleşmesi anına kadar yapılan işlemlerin ve yetkisiz oldukları gerekçesiyle çağrısını yaptıkları genel kurulların yok hükmünde kabul edilmesinin doğru olmadığını, 30.09.2015 tarihinde gerçekleştirilen 2014 Olağan Genel Kurul Toplantısının %100 nisapla ve Bakanlık Temsilcisinin katılımıyla yapılmış bir toplantı olduğunu, salt olarak 31.10.2014 tarihli Genel Kurul kararları ile ilgili diğer bir Mahkeme tarafından verilmiş kararın esas ve yeterli görülerek karar tesis edilmesinin doğru olmadığını, Uzman Görüşünde doktrin ve yargı kararlarına işaret edilerek açıklandığı ve yukarıda kararlarla örneklendiği üzere 30.09.2015 tarihinde 2014 yılı faaliyet dönemine ilişkin Olağan Genel Kurul Toplantısı için çağrı yapan Yönetim Kurulunun farz-ı işaret edilerek açıklandığı ve yukarıda kararlarla örneklediğimiz üzere 30.09.2015 tarihinde 2014 yılı faaliyet dönemine ilişkin Olağan Genel Kurul Toplantısı için çağrı yapan Yönetim Kurulunun farz-ı muhal yetkisiz olduğu kabul edilecek olsa dahi bu toplantının % 100 nisapla yapılmış olması karşısında yerel mahkemenin Çağrısız genel kurul koşullarının da bulunmadığı kanısına neden ve nasıl vardığı, hangi koşulun bulunmadığı hususlarının anlaşılamadığını, çünkü bu gerekçenin hem yetersiz olduğunu, hem de doğru ve haklı olmadığını, Açıklanan ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle; yerel mahkeme kararına karşı istinaf başvurularının kabulü ile bu kararın işin usul ve esasına aykırı olması sebebiyle kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava davalı şirketin 30/09/2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan 4, 5, 6 nolu kararların iptalini istemine ilişkin olup, mahkemece anılan kararların yoklukla malul olduklarının tespitine karar verilmiş, davalı vekilince karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dava konusu olağan genel kurul toplantısına çağrının, davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 nolu karar ile davalı şirkette 2 vıl süre ile görev yapmak üzere seçilen yönetim kurulu üyeleri …, … ve … tarafından yapıldığı, 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmasına dair yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti, ayrıca bu karara istinaden yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 ve 5 nolu kararların iptali talebi ile açılan davanın İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/121 Esas sayılı dosyasında devam ettiği, dairemizin 2018/902 Esas 2019/883 Karar sayılı ilamı doğrultusunda, İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesi’nde devam eden yargılamanın, eldeki dava bakımından ilk derece mahkemesince bekletici mesele yapılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/121 Esas, 2016/211 Karar sayılı kararı ile davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan 5 nolu kararının iptaline, fazla talebin reddine karar verilmiş, Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 2016/13709 esas, 2018/6884 karar sayılı 08/11/2018 tarihli ilamı ile, 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının yapılmasına dair 09/10/2014 tarihli yönetim kurulu kararının TTK’nın 390/4 ve 392/7. maddeleri gereğince geçersiz olduğu, geçersiz yönetim kurulu kararına dayalı yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların da geçersiz olduğu gerekçesi ile bozma kararı vermiş, ilk derece mahkemesi tarafından bozmaya uyularak dava konusu 09/10/2014 tarihli yönetim kurulu kararı ile 31/10/2014 tarihli genel kurul toplantısında alınan ve dava konusu edilen 3 ve 5 nolu kararların batıl olduğunun tespitine karar verilmiştir. İstinaf konusu eldeki davada ilk derece mahkemesince; bekletici mesele yapılan İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesi yargılamasında mahkemece bozmaya uyulmasına ve yönetim kurulu seçimine ilişkin kararın geçersizliğine karar verildiği, bu kararın usuli müktesep hak teşkil ettiği, bozmaya uyma sonucunda verilen kararın kesinleşmesinin beklenilmesine gerek olmadığı gerekçesi ile hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Bu husus davalı vekili tarafından istinaf sebebi yapılmıştır. Öte yandan istinaf konusu karar dairemize intikal ettikten sonra, İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bozmaya uyarak verdiği ikinci karar Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 2021/5189 esas, 2022/332 karar sayılı 28/02/2022 tarihli ilamı ile onanmış, onama kararına karşı yapılan karar düzeltme başvurusunun da Dairece reddi üzerine karar, 08/09/2022 tarihinde kesinleşmiştir. Bu nedenle davalı vekilinin bekletici mesele yapılan karar kesinleşmeden hüküm kurulduğu yönündeki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Somut olayda davalı şirketin toplam sermayesi 29.600,000,00 TL olup, toplam hisse adedinin de 5920 adet miktarında bulunduğu, bunun 592 adet paya tekabül eden 2.960.000,00 TL’sinin …’a, 592 adet payına tekabül eden 2.960.000,00 TL’sinin …’a, 829 adet paya karşılık 4.145.000,00 TL’sinin …’a, 1214 adet paya karşılık 6.070.000,00 TL’sinin …’a, 2.693 adet paya karşılık 13.465.000,00 TL sermayesinin de … Holding A.Ş’ye ait olduğu, toplantının iki ortağın vekaleten bir ortağın vesayeten diğer iki ortağın da asaleten katılımıyla gerçekleştirildiği ve kararların davacı …’ın 2.960.000,00 TL sermayesine karşılık gelen 592 adet olumsuz oy dışında, katılanların olumlu oyuyla oyçokluğuyla kabul edildiği anlaşılmıştır. Davalı vekilince şirket pay sahiplerinin tamamının toplantıda temsil edilmiş oldukları, toplantı çağrısını yapan yönetim kurulunun seçildiği 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurul kararının, 30/09/2015 tarihli genel kurula çağrının yapıldığı tarihte henüz iptal edilmemiş olduğu, tedbiren icrasının da durdurulmadığı, çağrıda usulsüzlük bulunmadığı, aksi düşünülse dahi somut olayda TTK’nun 416 maddesinde düzenlenen çağrısız genel kurul koşullarının oluştuğu, yahut olsa olsa çağrı usulsüzlüğünden bahsedilebileceği, bu durumun da yokluğa sebebiyet vermeyeceği hususları istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür. İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kesinleşen kararı ile 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan yönetici seçimine ilişkin kararın, toplantı yapılmasına ilişkin yönetim kurulu kararının geçersizliği nedeniyle, geçersiz olduğu tespit edilmiştir. Genel kurulun, yasaya ve esas sözleşmeye göre yetkili olmayanlar tarafından toplantıya çağrılması halinde, o genel kurulda alınan kararlar yok hükmünde kabul edilir. (bkz. Hasan Pulaşlı, Şirket Hukuku Genel Esaslar, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, Ankara 2021, s. 354) Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin yerleşik uygulaması da; genel kurulun toplanması için çağrı yapan kişi ya da kurulun toplantıya çağrı yapmaya yetkili olmaması halinde yapılan çağrının yok hükmünde olduğu, bu çağrı üzerine toplanan genel kurulda alınan kararların da yok hükmünde olduğu yönündedir(bkz. Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 2020/1052 esas, 2022/763 Karar sayılı 01/02/2022 tarihli, 2015/3475 esas 2015/10856 karar sayılı, 21/10/2015 tarihli; 2005/14116 esas, 2007/5618 karar sayılı, 10/04/2007 tarihli kararı ). TTK’nun 416 maddesi, çağrısız genel kurul toplantısı yapılması için, pay sahiplerinin tamamının ortak iradesini arar. Dolayısıyla çağrısız genel kurulun varlığından bahsedebilmek için pay sahiplerinin tamamının toplantıya katılmış olması yeterli değildir. Bir kez toplantı çağrısı yapılmış ise artık çağrılı genel kurula ilişkin TTK’nun 410 ila 415 maddelerinde düzenlenen usule uyulması zorunlu olup, çağrısız genel kurula ilişkin TTK’nun 416 maddesi usulünün uygulanması ihtimali ortadan kalkar. TTK’nun 410/1 maddesi uyarınca genel kurulu toplantıya çağırma yetkisi ve görevi yönetim kuruluna ve görevleri ile ilgili konularla sınırlı olmak üzere tasfiye memurlarına aittir. Somut olayda davalı şirketin dava konusu genel kurulu toplantıya çağıran yönetim kurulu üyeleri …, … ve …31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurul kararıyla yönetici seçilmişlerdir. Bu olağanüstü genel kurul toplantısının geçersiz yönetim kurulu kararına istinaden yapıldığı, genel kurulda alınan kararların da bu sebeple geçersiz olduğu, dolayısıyla anılan kişilerin yönetim kurulu üyesi sıfatını kazanmadıkları kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit hale gelmiştir. Şu halde eldeki davaya konu 30/09/2015 tarihli olağan genel kurul toplantı çağrısının çağrı yapmaya yetkili yönetim kurulu tarafından yapıldığından bahsedilemeyeceğinden, bu toplantı da alınan kararlar da yok hükmündedir. Çağrı usulsüzlüğü, çağrı yapmaya yetkili kişilerin, TTK’nun 411, 413 ve 414 maddesindeki usullere riayet etmemeleri halinde değerlendirilebileceğinden, somut olayda usulsüz çağrıdan bahsetmek de mümkün değildir. İzah edilen sebeplerle mahkemenin kabül ve gerekçesi isabetli olup, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde bulunmamıştır. Davalı vekilinin, dosyaya sunulan hukuki mütalaa ile bilirkişi heyet raporu arasındaki çelişkinin giderilmediğine yönelik istinaf sebebi ise; dosyaya sunulan mütalaanın teknik değil hukuki mahiyette olduğu, bilirkişi raporunda yer alan hukuki tespitlerin de mahkemeyi bağlamayacağı, zira hukuku uygulama yetki ve görevinin münhasıran mahkemeye ait olduğu anlaşılmakla yerinde bulunmamıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,2 TL harcın istinaf eden davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 26/01/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.