Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1510 E. 2023/979 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1510 Esas
KARAR NO: 2023/979 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2021/804 Esas – 2022/34 Karar
TARİHİ: 18/01/2022
DAVA: Tespit
KARAR TARİHİ: 08/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, şirket ortaklarının kağıt üstünde … ve davalı … olduğunu fakat şirketin asıl tek hissedarı ve yetkilisinin … olduğunu, 2002 yıllında davalı …’in işlerinin kötü gitmesi nedeniyle, kardeşi … tarafından şirkete kar ortağı olmak üzere davet edildiğini ve şirketin ön muhasebesi ile ilgilenme işinin ve müdürlük görevinin yılında ona verildiğini,2015 yılında ise şirket defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı ve …’in hesabına yüklü para çıkışı yapıldığının görüldüğünü, bu nedenle …’in müdürlük görevine son verilerek, şirketteki paylarının dava dışı …’ya devredildiğini, … ile davalı …’ın kardeş olması nedeniyle sulh olmak için uğraşıldığını, fakat davalı …’ın şirket eski mali müşaviri ve diğer davalı … ile sahte evrak düzenleyerek, defterlerin …’e teslim edilmiş gibi gösterildiğini, bu konuda savcılık soruşturması bulunduğunu fakat sahte belge ve …’in tanıklığı nedeniyle KYOK kararı verildiğini, …’un şirketteki görevinden azledildiğini, şirket yetkilisi ve mali müşavir … ile davalı … arasında yazışmalar bulunduğunu bu yazışmalarda 2005-2010 defterlerinin teslim edilmediği hususunun açık olduğunu, teslime ilişkin belgede defterlerin …’e teslim edildiğinin yazılı olduğu, belge tarihinin mevcut olmadığını, …’in müdürlük görevinden 16.03.2015’de ayrıldığını, bu nedenle tesliminde en geç bu tarihte gerçekleşmiş olabileceğini,… ile yapılan 13.02.2017 ve 21.11.2016 tarihli e-postalarda ise …’un 2011-2015 defterlerini elden teslim ettiği fakat teslim tutanağını henüz imzalamadığının yazılı olduğu, …’un defterlerin hala kendisinde olduğu hususunu ikrar ettiğinin açık olduğu zira görev süresinin de 2016 Ekim ayında sona erdiğini yani defterlerin 2015 Mart ayından önce teslim edilmesinin anlamının bulunmadığını, teslim tutanağında şirket kaşesinin de bulunmadığını, …’un CBS’de defterleri her yıl teslim ettiğini oysa …’in ayrılmadan kendisinden topluca teslim aldığını beyan ettiğini, bu beyanlar ve taraf beyanları arasında da çelişki olduğunu iddia ederek, davacı şirketin 2005-2010 yıllarına ait ticari defterlerinin davalıların elinde olduğu hususunun tespiti ile defterlerin davacı şirket tarafından şirkete iade edilmesine karar verilmesi talep edilmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, şirketin 2015 yılı Mart ayında taşındığını, defterleri davalı şirket merkezine getirildiğini ve teslim hususunda tutanak imzaladıklarını, davacının tüm defterleri incelediğini, bu hususta bir takım toplantılar yaptığını fakat kendisine haber verilmediğini, defterlerin zaten şirket merkezinde tutulmak zorunda olduğunu, defterlerin 10 yıllık muhafaza süresinin dolduğunu, şirketin saklamakla yükümlü olduğu defterleri kendisinden istemesinin hakkaniyete uygun düşmediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, …’e 2015 yılı Mart ayında taraflar arasındaki anlaşmazlık nedeniyle şirketten el çektirildiğini, bu süreçte …’in kalan hak ve alacaklarının kendisine verilmesinin kararlaştırıldığını, buna ilişkin hesaplamaları kendisinin yaptığını, şirket merkezinin taşınması nedeniyle evrakları …’e … huzurunda teslim ettiğini, hisse devri sonrasında hesabın bir türlü çıkarılamadığını, 2015 yılı 6 ve 7. Ayların hesap kontrolünün yapıldığını, bu kontrollerin 2016 yılının 10.ayına kadar sürdüğünü, …’in şirkette bulunan hakkı nedeniyle dava açması nedeniyle karşı tarafın bu iddiaları ortaya attığını, 2016 yılında şirketten ayrılırken defterlerin bir kısmını elden bir kısmını ise kargo vasıtası ile davacıya ilettiğini iddia ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/01/2022 tarih 2021/804 Esas – 2022/34 Karar sayılı kararında; “Davalılardan …’in davacı şirket ortağı olduğu, şirket ortağı kardeşler arasında yaşanan uyuşmazlıklar neticesinde 2015 yılında ortaklıktan ayrıldığı, …’un davacı şirket muhasebecisi olduğu, …’in ortaklıktan ayrılmasından sonra bir süre daha muhasebecilik görevine devam ettiği ve 2016 yılında davacı şirket ile olan sözleşmesinin feshedildiği, davalı …’in ortaklıktan ayrılmasından sonra şirket hesaplarının kontrol edilmesi ve hesaplamaların yapılması için şirket ortakları ve davalıların birkaç kez toplantı gerçekleştirdiği ve şirket defterlerinin ve kayıtlarının incelendiği hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. … ile … arasındaki mesajlarda talep edilen evrakların öncelikle mizana, SGK bildirgeleri gibi belgelere ilişkin olduğu, defter tesliminin talep edildiği fakat dava konusu defterlerin eksik olduğuna ve istendiğine dair bu yazışmalarda açık bir talebin mevcut olmadığı, davalı …’in de defterlerin gönderildiği ve kendisine teslim hususunda tutanakların gönderilmediğini beyan ettiği, davalının savunmasının, önceki yıllara ait olarak elden teslim edilen defterlere ilişkin teslim belgesi alması gerektiğinden bu talebi yaptığı yönünde olduğu, dolayısıyla mesajlarda bahsi geçen defterlerin 2015 ve 2016 yılına ait olması mümkün olduğu gibi davalının muhasebecilik görevinin, defterlerin ortak …’e teslim edildiği iddia edilen 2015 yılından sonra da devam ettiği göz önüne alınarak, sözleşmesinin feshinden sonra defterlerin teslimine ilişkin yeniden tutanak talep etmesinin ihtimal dahilinde olduğu değerlendirilmiştir. … ile yapılan e-posta yazışmalarında ise dava konusu defterlerin eksik olduğu ve kendilerine teslim edilmesinin istendiği görülse de, davalının defterleri teslim ettiği yönünde cevap verdiği, söz konusu yazışmalarda açık bir ikrarın mevcut olmadığı, aksine defterlerin teslim edildiği hususunda ısrarcı olunduğu görülmüştür. Davalı tanığı …’in defterlerin …’e teslim edildiğine şahit olduğu, tanık …’ın defterlerin 2015 yılında şirkette …’un odasında gördüğü, tanık …’in 2016 yılı Ekim ayında yapılan toplantı da şirket defterlerinin mevcut olduğu, tanık …’ın …’dan dava konusu defterlerin iadesinin istendiği fakat 2011 yılı öncesi defterlerin teslim edilmediği, tanık …’ın 2016 yılında …’dan defterlerin teslim edilmesinin istendiği şeklinde görgüye dayalı ifadesinin mevcut olduğu, davacı şirket yetkilisi …’in isticvabında, …’in ortaklıktan ayrılmasından sonra defterleri inceleyerek hesap açığı tespit ettiklerini, defterlerin davalı …’un odasında olduğunu, daha sonra istendiğini fakat kendisinin defterlerin elinde olmadığını, …’in isticvabında 2015 yılında …’dan aldığı defterleri …’e teslim ettiğini beyan ettiği görülmüştür. Bu kapsamda; davalıların defterlerin elden teslim edildiği hususunda savcılıkta verdikleri ifadeler birbirine paralel olmakla birlikte, teslime ilişkin bir tutanak düzenlenmiş, teslim hususunda davalı tanığı … görgüye dayalı ifade vermiştir. Davalıca inkar edilmeyen mesaj ve e-postalarda, davalıdan talep edilen defterlerin hangi yıllara ait olduğu belirtilmemekle, davalı …’un söz konusu defterlerin iade edildiğini beyan ettiği görülmekle defterlerin gönderildiği fakat kendisine tutanak teslim edilmediği hususundaki beyanlarının ise defterlerin daha önce gönderilmediyse bile artık gönderildiği hususuna delalet bir beyan olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte davalının 2016 yılına kadar şirket muhasebecisi olarak çalışmaya devam ettiği, sözleşmenin feshi neticesinde tüm defterlerin teslimi yönünde teslim tutanağı talep ettiği hususunda savunma yaptığı, tanıklardan …’ın defterlerin teslim edildiği hususunda görgüye dayalı beyanda bulunduğu, tanıkların bir kısmının toplantı esnasında defterlerin mevcut olduğunu beyan ettiği, defterlerin teslimine yönelik tartışmaya şahit olan tanığın beyanından teslimi istenen defterlerin hangi yıllara ait olduğunun anlaşılamadığı, defterlerin istenmesine rağmen teslim edilmediği yönündeki diğer tanık beyanlarının da defterlerin teslim edilmediği hususunu ispata yarar nitelikte görülmemesi, tarihsiz olmakla birlikte sahteliği saptanmamış bir teslim tutanağının mevcudiyeti, şirket hesaplarının 2015 yılından itibaren çeşitli zaman dilimlerinde defterler incelenerek kontrol edildiği hususları birlikte değerlendirilmiş, defterlerin teslim edilip edilmediği hususunda taraf ve tanık beyanlarının çeliştiği, savcılık ifadeleri, telefon mesajları, e-posta yazışmalarında da defterlerin teslim edildiği yönünde davalı beyanlarının bulunduğu, defterlerin 2015 yılında teslim edildiği iddiası sonrasında 2016 yılında defter teslimine ilişkin belge talep edilmesi hususunun çelişkili olduğu düşünülse bile yukarıda belirtilen tüm deliller kapsamında, davalıların dava konusu defterleri teslim etmediğini ispat edecek kuvvette bir delilin birlikte ya da ayrı ayrı dosyada mevcut olmaması nedeniyle, davacının davasını ispat edemediği değerlendilerek davanın reddine karar verilmiştir.”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, istinaf mahkemesince kaldırılan; yerel mahkemenin ”defterlerin davacı şirkete teslim edilmediği hususunun ispatlanamaması” şeklindeki ilk ret kararının gerekçesi ile yeniden verilen ret kararının gerekçesinin aynı olduğunu, teslim edilmediğini iddia ettikleri 2005-2010 yıllarına ait ticari defterlerin tutulması ve muhafazası yükümlülüğünün o dönemde şirket mali müşaviri ve şirket müdürü olan davalılarda olduğunun kuşkusuz olduğunu; dolayısıyla HMK’nın 190 vd maddeleri gereğince defterlerin görevi sırasında yahut sonrasında şirkete teslim edildiğini ispat yükünün de davalılar üzerinde olduğunu, Davalılar tarafından dosyaya sunulan tarihsiz ”Evrak ve Belge Teslim Tutanağı” başlıklı tutanakta tarih ve kaşe olmadığının, dolayısıyla HMK’nın 199 maddesi bağlamında bir belge niteliğine haiz olmadığının ve ispata yarar bir delil olmadığının da açık olduğunu; böyle bir belgenin davalılar arasında muvazaalı olarak istenildiği zaman düzenlenebileceğinin ortada olduğunu, Aynı şekilde, davalı eski şirket müdürü …’in, defterlerin tamamını 2015 yılında şirketten ayrılırken teslim ettiği savunmasına karşın diğer davalı eski mali müşavir …’un kabulünde olan 2016 yılına ait mail yazışmasında 2011-2015 yıllarına ait defterleri teslim ettiği ve buna ilişkin teslim tutanağının kendisine verilmediği yönündeki beyanlarındaki açık çelişkinin de dikkate alınmadığını, İstinaf mahkemesinin kaldırma kararında özellikle belirtilen, e-posta – sms yazışmaları ile tanıklarının görgüye dayalı beyanlarına yerel mahkemece yine gerekçelendirme yapılmaksızın itibar edilmediğini, Yerel mahkemenin bu gerekçesinin ispat hukukuna tamamen aykırı olduğunu; nitekim kanunen elinde bulundurma yükümlülüğü olan davalıların müvekkili şirkete defterleri teslim ettiğini ispat etmesinin gerektiğini; buna karşın davalılarca muvazaalı olarak oluşturulduğu aşikar olan teslim tutanağının sahte olduğunun tanıklar, E-POSTA ve SMS ile ispat edilmiş olmasının ve esasında tarih/kaşe bulunmaması nedeniyle de ispata yarar bir delil olmamasının yerel mahkemece göz ardı edildiğini, Dosya üzerinden görülen yargılamada, yerel mahkemece 25.06.2019 tarihli karar ile 2005-2010 yıllarına ait ticari defterlerin davalılarda olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini; taraflarınca istinaf kanun yoluna başvurulduğunu ve İstanbul BAM 13. Hukuk Dairesi’nin E. 2019/1811, K. 2021/1199 ve 16.09.2021 tarihli kararı ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak dosyanın mahkemesine iade edildiğini, Yerel mahkemece yeniden yapılan yargılama neticesinde yine aynı gerekçe ile ”davalıların dava konusu defterleri teslim etmediğini ispat edecek kuvvette bir delilin birlikte ya da ayrı ayrı dosyada mevcut olmaması” denilerek davanın reddine karar verildiğini; yerel mahkemece verilen bu kararın usule ve yasaya aykırı olduğunu, kaldırılmasını talep ettiklerini, Yerel mahkemenin kararına esas aldığı teslim tutanağının, ispata elverişli bir evrak olmadığı gibi belge niteliğini de haiz olmadığını; aksi düşünüldüğünde şirket kaşesi bulunmayan bir evrakın şirket adına hüküm doğurmasının mümkün olmadığını, Yerel mahkemece davalarının reddine dair kurulan hükmün gerekçesinde, ”tarihsiz olmakla birlikte sahteliği saptanmamış bir teslim tutanağının mevcudiyeti” denilmek suretiyle bu delilin sıhhatli olduğunun belirtildiğini; mahkemece, Evrak ve Belge Teslim Tutanağı başlıklı evrakın tarihsiz olduğu tespitine yer verildiğini ancak, bu belgenin bir ispat aracı olacağı yönünde bir kanaatten bahsedilmediğini, Yerel mahkemenin bu yaklaşımının usul hukukunda yerinin olmayacağını; nitekim bu teslim tutanağının amacının, ticari defterlerin teslimini ispat etmek olup, ne zaman ve kime teslim edildiğinin tam olarak belgenin amacını ortaya koymakta olduğunu; bahsi geçen tutanağın tarihinin davalı …’in müvekkili şirket müdürlüğünden ayrıldığı tarihten sonra olması halinde davalılar bakımından hiçbir delil niteliğine sahip olamayacağını ve hatta defterlerin davalılar elinde olduğunu ispat etmiş olacağını, Bir diğer hususun ise tutanakta şirket kaşesinin olmaması olduğunu; bu durumda, tutanağın belge niteliğini haiz olduğu düşünülse dahi bir davalıdan diğer davalıya defterlerin teslim edildiğini göstereceğini ve yine müvekkili şirkete teslim edilmediği hususunun sübut bulacağını, Ayrıca, dosyada mübrez e-posta/mail yazışmaları, sms yazışmaları ve görgüye dayalı müvekkili şirket tanıklarının beyanları bahsi geçen belgenin ”SAHTE” olduğunu ispata yeterli olduğunu; yerel mahkemece de kararın devamında ”defterlerin 2015 yılında teslim edildiği iddiası sonrasında 2016 yılında defter teslimine ilişkin belge talep edilmesi hususunun çelişkili olduğu düşünülse bile” şeklinde bu durumu kabul ettiğini ancak kendi içerisinde çelişkili bir hüküm kurduğunu, Davalıların gerek görülen dosyadaki gerekse savcılık dosyasındaki savunmalarının dahi çelişkili olduğunu; davalı eski şirket müdürü …’in defterlerin 2015 yılında toplu olarak teslim edildiğini iddia etmekte olduğunu, diğer davalı eski mali müşavirin ise her sene sonunda defterleri şirkete teslim ettiğini ileri sürmekte olduğunu, Yerel mahkemece, davalarını ispata yeter delilin fazlasıyla bulunmasına karşın davalıların savunmasını kararına esas almasının ispat hukukuna aykırı olduğu gibi usul ekonomisine de aykırı olduğunu; aynı doğrultuda, davalıların savunmalarının kendi içerisinde bile çelişki içerdiğinin de göz ardı edilmesine hiçbir açıklama bulmanın mümkün olmadığını, Gerek savcılık dosyasındaki davalıların ifadelerinde, gerekse görülen dosyadaki davalıların savunmalarında; müvekkili şirketin eski müdürü …’in tarafından ticari defter ve belgelerin tamamının şirket müdürlüğünü devrettiği tarihte şirkete toplu olarak teslim edildiğinin ileri sürülmekte olduğunu, diğer davalı olan eski mali müşavir … tarafından ise ticari defter ve belgelerin her sene sonunda müvekkili şirkete teslim edildiğinin ileri sürülmekte olduğunu, Dolayısıyla davalıların savunmalarının kendi içerisinde dahi çelişki içerisinde olduğunu; bu savunmalara neden itibar edildiğine de herhangi bir açıklama bulmanın mümkün olmadığını; nitekim davalı … ile yapılan (2016-2017) mesajlaşmalarda birçok eksik evrakın ısrarla gönderilmesinin istenilmekte olduğunu, mail yazışmalarında açık şekilde 2005-2010 yılları defterlerinin istenilmekte olduğunu ve … tarafından sadece ve sadece 2011-2015 yıllarına ait defterlerin iade edildiğinin ileri sürülmekte olduğunu, Yerel mahkemece varsayımlarla yola çıkılarak usul hukuku kurallarının hiçe sayılır şekilde verilen ret kararının hukuka aykırı olduğunun izahtan vareste olduğunu, Kanunen defterleri tutma ve saklama yükümlülüğünün davalılar üzerinde olduğu 2005-2010 yıllarına ait ticari defterlerin müvekkili şirkete teslim edildiğini ispat etme yükümlülüğünün davalılar üzerinde olduğunu; davalılarca sunulan teslim tutanağının sahte olduğunun, dosyada mübrez sms ve e-posta yazışmaları ile sabit olduğunu; yerel mahkemece ispat yükünü yer değiştirir şekilde verilen kararın kaldırılması gerektiğini, Yerel mahkemece, 2005-2010 yıllarına ait ticari defter ve belgelerin davalılar elinde olduğunu ve müvekkil şirkete teslim edilmediğinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, 2005-2010 yıllarında müvekkil şirketin ticari defter ve belgelerini tutma ve saklama yükümlülüğünün kanunen davalılar üzerinde olduğunu; dolayısıyla karine olarak bahsi geçen defter ve belgelerin davalılar üzerinde olduğunun kabul edilmesi gerekmekte olduğunu; defter ve belgeleri müvekkili şirkete teslim ettiklerini davalıların ispat etmesi gerektiğini; davalılar tarafından sunulan Evrak ve Belge Teslim Tutanağı başlıklı tutanağın tarihsiz/kaşesiz olduğunun ve dolayısıyla ispata elverişli delil olmadığının açık olmasının yanı sıra bahsi geçen belgenin davalılar tarafından düzenlendiği gözetildiğinde, muvazaalı olarak sonradan düzenlenebileceğinin de aşikar olduğunu; aynı şekilde, bu belgenin tarihli ve kaşeli olması halinde dahi muvazaa iddialarını sübuta erdirir sms, e-posta yazışmaları ile görgüye dayalı tanık anlatımlarının yine yerel mahkemece dikkate alınmadığını, Usul hukuku kuralları bağlamında, bahsi geçen defterleri tutma ve saklama yükümlülüğü altında olan davalıların bu defter ve belgeleri müvekkili şirkete teslim ettiğini ispat etmek zorunda olduğunu ve teslime ilişkin ispata elverişli bir delil sunamadığı gözetilerek davalarının kabulüne karar verilmesi gerekirken ispat yükünü yer değiştirir şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalının kabulünde olan sms ve e-posta yazışmalarında kendisi tarafından 2011-2015 yıllarına ait ticari defterlerin teslim edildiğinin belirtildiği gibi müvekkili şirket yetkilisi tarafından kendisine 2005-2010 yıllarına ait ticari defterlerin eksik olduğunun bildirilmekte olduğunu; sms yazışmalarında da davalının aylarca müvekkili şirketi oyaladığının dolayısıyla iyi niyetli olmadığının açık şekilde görülmekte olduğunu; aynı doğrultuda, doğrudan hangi yıllara ait eksiklerin olduğunu bilen tanıklarının anlatımının da davalarını ispata yeter nitelikte olduğunu, Yerel mahkemece ispat hukukuna aykırı şekilde ”defterlerin davalılarda olduğunu ve müvekkil şirkete teslim edilmediğini” ispatı yükünün taraflarında olduğu yönünde görüşte bulunulduğunu ve ispat yükünün davalılar üzerinde ise de; dosyada mübrez sms, e-posta yazışmaları ve görgüye dayalı tanık anlatımları ile (2005-2010) defterlerin davalılarda olduğunun da ispat edilebilmekte olduğunu, Davalılardan … ile müvekkili şirket yetkilileri arasındaki E-Posta ve SMS yazışmalarında; 2016 yılında, 2005-2010 yıllarına ait defterlerin eksik olduğunun kendisine bildirildiğini ve davalıca da cevaben 2011-2015 yıllarına ait defterlerin teslim edildiğinin ancak teslim tutanağının kendisine verilmediğinin belirtilmekte olduğunu; dolayısıyla sadece bu e-posta yazışmalarından dahi dava konusu defterlerin davalı elinde olduğunun ispat edilmekte olduğunu, Yine SMS yazışmalarında Ekim 2016’dan Şubat 2017’ye kadar aylarca davalı …’un müvekkili şirketi oyaladığının görüldüğünü ve niyetinin iyi olmadığının bu SMS yazışmalarından dahi anlaşıldığını; aynı şekilde Şubat 2017’de gönderdiği bir smste 2011-2015 defter ve belgelerinin teslim edildiğini ve tutanağın kendisine gönderilmediğini tekrar belirtmekte olduğunu; dolayısıyla, e-posta yazışmalarında kendisine bildirilen 2005-2010 yıllarına ait defter ve belgelerin halen davalı elinde olduğunun SMS yazışmalarından da aşikar şekilde görüldüğünü, Bir diğer delilleri olan tanıklarından …’ın vergi dairesinde çalışmakta olduğunu ve ticari defter ile belgeleri ayırt edebilecek bilgiye olduğunu; alınan ifadesinde, eksik olan defter ve belgeler için … ile görüştüğünü, ofisinde kenarda durduğunu gördüğünü beyan ettiğini; yine tanıklarından …’ın o dönem şirketin avukatlığını yapmakta olduğunu ve ticari defter ile belgeleri ayırt edebilecek bilgiye sahip olduğunu; alınan ifadesinde, defter ve belgelerin davalı …’da olduğunu, kendisi ile iletişim kurduğunu, 2011 yılı ve sonrasını iade ettiğini ancak 2010 yılı ve öncesini iade etmediğini beyan ettiğini; yine tanıklarından …’ın alınan ifadesinde, 2016 yılında şirket yetkilisi ile davalı … arasındaki tartışmaya şahit olduğunu, defterleri neden getirmediğinin ve oyalandığının kendisine sorulduğuna şahitlik ettiğini beyan ettiğini; dolayısıyla, alınan tanık beyanları ile de 2016 yılında halen dava konusu ticari defter ve belgelerin davalı …’da olduğunun ispat edilebilmekte olduğunu, Ancak yerel mahkemece kararında yer verilen ”defterlerin istenmesine rağmen teslim edilmediği yönündeki diğer tanık beyanlarının da defterlerin teslim edilmediği hususunu ispata yarar nitelikte görülmemesi” şeklindeki açıklamasının gerekçesinin anlaşılabilir olmadığını; … ile …’ın doğrudan görgüye dayalı olan ifadeleri ve ticari defter ile belgeleri ayırt edebilecek bilgiye sahip olmalarına rağmen neden bu ifadelere itibar edilmediğinin gerekçelendirilmesi gereken bir konu olduğunu, Yine yerel mahkemenin kararının devamında yer verilen ”tanıkların bir kısmının toplantı esnasında defterlerin mevcut olduğunu beyan ettiği, defterlerin teslimine yönelik tartışmaya şahit olan tanığın beyanından teslimi istenen defterlerin hangi yıllara ait olduğunun anlaşılamadığı,” şeklindeki açıklamasının da HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediğini göstermekte olduğunu; kronolojik olay örgüsünün mahkeme tarafından anlaşılmadığının hükümdeki bu kısımdan anlaşıldığını; aile arasındaki toplantıların bir değil birden fazla kez yapıldığını ve tarafların katıldığı bahsi geçen toplantının davalı …’in görevden ayrılmasından sonra diğer davalının mali müşavirlik görevinin bitmesinden önce yapıldığını; dolayısıyla bahsi geçen toplantıda defter ve belgelerin ortadan kaybolması gibi bir durumun olmamasıyla birlikte, bilakis taraflarının iddiasının görevinin bittiği tarihten sonra müvekkili şirkete iade edilmediği noktasında olduğunu; aynı şekilde yerel mahkemenin tanıkları …’ın ifadesinde teslimi istenen defterlerin hangi yıllara ait olduğunun anlaşılamadığı yönündeki açıklamasının da HMK’nın 31. maddesi gereğince davayı aydınlatma yükümlülüğüne aykırı olduğunu; …’ın ifadesinin alındığı 25.06.2019 tarihli celsede, kendisine bu yönde bir açıklama yaptırılmadığının tutanaktan anlaşıldığını; bu yönde bir eksiklik bulunuyor olması halinde mahkemece bu eksikliğin giderilmesi amacıyla tekrar tanığın beyanına başvurmasının mümkün olduğunu; esasında İstanbul BAM 13. Hukuk Dairesi’nce kararın kaldırılmasının nedeninin de HMK’nın 31 maddesine aykırı davranılması olduğunu, İleri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, müvekkili şirkete ait ticari defter ve belgelerin 2005-2010 yıllarına ait olan kısmının davalıların elinde olduğunun tespitine ve davalılardan alınarak müvekkili şirkete iadesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davacı şirketin 2005-2010 yılları arası ticari defterlerinin, davalı şirketin eski ortak ve müdürü olan davalı … ile muhasebecisi olan davalı …’un uhdesinde tutulduğu iddiasına dayalı olup, defterlerin davalılarda olduğunun tespiti ile davacıya iadesi istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesi tarafından; dairemizin 2019/1811 Esas, 2021/1199 Karar sayılı, 16/09/2021 tarihli ilamı doğrultusunda tüm tanıkların dinlenildiği, dosyaya mübrez SMS ve e-mail yazışmaları, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/42063 Soruşturma dosyası kapsamındaki ifadeler ile dayanılan tüm delillerin tartışılıp değerlendirildiği, davacı şirketin iadesini istediği defterlerin davalılarda bulunduğunun kanıtlanamadığı gereçkesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, davacının delil olarak dayandığı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/42063 Soruşturma dosyasında iş bu davanın davalıları olan şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, soruşturmada şüpheli sıfatıyla ifade veren her iki davalının da defterlerin teslim edildiğini savundukları, davacının delil olarak dayandığı … ile davalı … arasındaki sms yazışmalarında mahkeme gerekçesinde belirtildiği üzere, şirketin 2005 ila 2010 yılları ticari defter ve belgelerinin davalılar uhdesinde olduğu ve tesliminin istendiğine ilişkin bir diyalog bulunmadığı, yine davalı … ile davacı şirket yetkilisi … arasındaki e-mail yazışmalarında, ….tarafından 2005 ila 2010 yılı defterlerinin eksik olduğunun iddia edildiği, ancak davalı … tarafından bu iddianın kabul edilmediği, diğer davalı … ile davacı şirket yetkilileri veya ortakları arasında gerçekleştiği iddia olunan herhangi bir yazışmanın ve görüşmenin delil olarak dosyaya sunulmadığı, mahkeme gerekçesinde dinlenen tüm tanık anlatımlarının irdelendiği ve gerekçede belirtildiği üzere, tanık … dışındaki diğer tanıkların defterlerin fiziken teslimine dair doğrudan görgüye dayalı bilgilerinin bulunmadığı, tanık …’in ise defterlerin … tarafından, şirket ortağı …’e fiziken teslim edildiğine dair beyanda bulunduğu, davalı …’in 2015 yılında şirket ortaklığının ve müdürlük görevinin sona erdiğinin, akabinde aynı yıl içerisinde davacı tarafından şirketin defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapıldığının ve usulsüzlükler tespit edildiğinin, diğer davalı …’dan bir yıl daha muhasebe hizmeti alındığının dava dilekçesinde beyan edildiği de nazara alındığında, davacı şirketin TTK’nun 82 maddesi uyarınca tutmak ve saklamakla yükümlü olduğu ticari defterlerinin davalılar uhdesinde bulunduğunu ispatla yükümlü olduğu, mahkemece davalıların defterlerin kendilerinde olmadığını ispat ettikleri gerekçesi ile değil, davacı şirketin defterlerin davalılarda bulunduğunu ispat edemedikleri gerekçesi ile davanın reddedildiği, şu halde dosyaya davalılarca sunulan tarihsiz teslim tutanağının hükme esas alındığı yönündeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da mevcut olmadığı anlaşılmış, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 08/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.