Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1502 E. 2023/415 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1502 Esas
KARAR NO: 2023/415 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/216 – 2022/337 Karar
TARİHİ: 31/03/2022
DAVA: Şirketin İhyası
KARAR TARİHİ: 09/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, dava dışı borçlu şirket …San. Ve Tic.Ltd.Şti. tarafından düzenlenen 30.09.2013 keşide tarihli 24.340,00-TL bedelli bir adet çekin müvekkiline ciro edildiğini, müvekkili tarafından 30.09.2013 tarihinde süresinde ibraz edilmiş olup çek bedelinin karşılıksız çıkması üzerine icra takibine girişildiğini, 25.10.2013 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … E. sayılı dosyası ile başlatılan takip kapsamında düzenlenen ödeme emrinin 25.02.2014 tarihinde borçlu şirkete tebliğ edildiğini, borçlu şirkete yapılan ödeme emri tebligatı akabinde yasal süresi içerisinde itiraz edilmeyerek takibin kesinleştiğini, takip dosyası kapsamında işlemler yürütülürken borçlu şirketin davalı İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından ticaret sicilinden re’sen terkin edildiğinin fark edildiğini, icra takibinin henüz sonuçlandırılamadığını ve müvekkilinin haklı alacağına ulaşamamış olması nedeniyle borçlu şirketin ihyasını isteme zarureti hâsıl olduğunu, ihya taleplerinde hukuki yarar bulunduğunu, icra takibi kapsamında düzenlenen ödeme emrinin borçluya tebliği akabinde süresi içerisinde itiraz edilmemesi üzerine kesinleşen ve hali hazırda icra-i faaliyetleri devam eden İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … E. sayılı takip dosyalarının mevcut olması, takibe dayanak borç bedelin henüz tahsil edilememiş olması nedeniyle borçlu şirketin ihyasını talep etmelerinde hukuki yararlarının bulunduğunu belirterek açıklanan nedenler ile davacı müvekkilinin ihyası istenen … İnş. …San. Ve Tic.Ltd.Şti.’nden olan alacağına istinaden derdest edilen … İcra Müdürlüğü’ nün … E. sayılı dosyasının neticelendirilmesi için, davanın kabulüne, dava dışı …San. Ve Tic.Ltd.Şti.’nin ihyasına ve terkin kaydının iptali ile tesciline, tüm yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin ihyası talep edilen dava dışı borçlu şirkete hukuka aykırı olarak re’sen terkin işlemi yaparak iş bu davanın açılmasına kendi kusuru ile sebebiyet veren davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, Ticaret Sicili Müdürlüğü’nün Ticaret Sicili’ne tescil konusundaki taleplerinin ilgili yasanın kendisine verdiği yetki ve görev alanı içinde değerlendirir ve sonuca bağlar; yargı merci gibi hareket edemez. “..Sicil müdürünün tescil için aranan kanuni şartların var olup olmadığını incelemekle yükümlü olduğunu, tüzel kişilerin tescilinde, özellikle şirket sözleşmesinin, emredici hükümlere aykırı olup olmadığı ve söz konusu sözleşmenin kanunun bulunmasını zorunluluk olarak öngördüğü hükümleri içerip içermediğini incelediğini, tescil edilecek hususların gerçeği tam olarak yansıtmaları, üçüncü kişilerde yanlış izlenim yaratacak nitelik taşımamaları ve kamu düzenine aykırı olmamaları şarttır.” (TTK m. 32). Yasal şartlar oluşmuşsa yapılan işlemle ilgili tescil kararı vereceğini aksi hâlde, gerekçe göstererek tescil talebini reddeceğini, Müvekkili Ticaret Sicili Müdürlüğünün re’sen terkin işleminin, “6102 sayılı Kanunun Geçici 7’nci maddesi”, “Münfesih Olmasına Veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler İle Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ’in 5’inci maddesi”, “6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 20/1 maddesi” ve “Anonim ve Limited Şirketlerin Sermayelerini Yeni Asgari Tutarlara Yükseltmelerine ve kuruluşu ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tabi Anonim Şirketlerin Belirlenmesine İlişkin Tebliğ’in 7. maddesi” kapsamında olup, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını, müvekkili Ticaret Sicil Müdürlüğüne … ticaret sicil numarası ile kayıtlı bulunan … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi’nin dosyasında yapılan incelemede, şirketin “6102 sayılı Kanunun Geçici 7’nci maddesi”, “Münfesih Olmasına Veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler İle Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ’in 5’inci maddesi”, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 20/1 maddesi ve Anonim ve Limited Şirketlerin Sermayelerini Yeni Asgari Tutarlara Yükseltmelerine ve Kuruluşu ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tabi Anonim Şirketlerin Belirlenmesine İlişkin Tebliğ’in 7. maddesi kapsamında; “vergi kaydının terkin edildiği” ve “adresinin tespit edilemediği” hususunun belirlenmesinin ardından, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7’nci maddesi ile “Münfesih Olmasına Veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler İle Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ”in 5’inci maddesi gereğince re’sen terkin kapsamına alındığı, tebligat ve ilan prosedürlerinin yerine getirilmesinin ardından 09.10.2015 tarihinde sicil kaydının re’sen terkin edildiğinin anlaşıldığını, müvekkili Ticaret Sicil Müdürlüğü’ nün, mahkeme hükmü olmaksızın bir şirketi tekrar sicile tescil yükümlülüğü bulunmadığını, müvekkilinin davanın açılmasına sebep olmadığını, bu nedenle müvekkili Ticaret Sicili Müdürlüğünün, “yargılama giderleri” ve “vekâlet ücreti”nden sorumlu tutulamayacağını belirterek açıklanan nedenler ile davanın reddine, mahkeme aksi kanaate ise müvekkili aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmemesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 31/03/2022 tarih 2022/216 – 2022/337 Karar sayılı kararında; “Dava,6102 sayılı TTK’nın geçici 7.maddesi uyarınca Ticaret Sicil Müdürlüğü’nce re’sen terkin edilen anonim şirketin ihyası davasıdır. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden gönderilen sicil kayıtları incelendiğinde;… sicil nosunda kayıtlı … SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ’nin 6102 sayılı TTK’nun geçici 7.maddesi uyarınca ve 30/12/2012 tarih 28513 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ” Münfesih olmasına veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicil Kayıtlarının Silinmesine İlişkin tebliğin 7.maddesi uyarınca;adresi tespit edilemeyen şirketlerin resen terkin edileceğine dair uygulama kapsamında, şirketin 09/10/2015 tarihinde sicilden resen terkin edildiği, il görülmüştür. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından gönderilen sicil kayıtları incelendiğinde ihyası istenen şirketin terkin olmadan önce merkez adresinin Çatalca ilçesi sınırları içerisinde kaldığı, buna göre mahkememizin 6102 sayılı TTK’nun 547/1 maddesi anlamında kesin yetkili olduğu anlaşılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesinde şirketlerin hangi şartlarda ve usullerde tasfiye ve ticaret sicilinden re’sen kayıtlarının silinmesinin düzenlendiği, aynı maddenin 4.fıkrasının “a” bendinde; kapsam dâhilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirket veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanacağı, yapılacak ihtarın, ilan edilmek üzere Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğüne aynı gün gönderileceği, ilanın, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, ilan tarihinden itibaren otuzuncu günün akşamı itibarıyla, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılmış tebligat yerine geçeceği, aynı maddenin 11.bendinde ise; dördüncü fıkra uyarınca yapılan ihtar ve ilana rağmen süresi içerisinde cevap vermeyen veya tasfiye memuru bildirmeyen veyahut durumunu kanuna uygun hale getirmeyen veya faaliyette bulunduğunu adres ve kanıtları ile birlikte bildirmeyen şirketin unvanının ticaret sicilinden re’sen silineceği düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta şirketin 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi kapsamında kaldığından bahisle davalı sicil müdürlüğünce ihtarname hazırlandığı ve ihtarnamenin Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlandığı, ancak ihyası istenen şirket yetkilisine tebligat yapıldığına ilişkin herhangi bir bilgi belgenin veya tebligatın dosyaya sunulmadığı gibi dosyaya sunulan ihyası istenen şirkete çıkartılan tebligatın ise adresin kapalı olması nedeniyle bila tebliğ iade edildiği anlaşılmaktadır. 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesinin 4/a bendi uyarınca terkin işlemi öncesinde yapılması öngörülen ihtarın öncelikle şirkete ya da şirketin yetkisine tebliğ edilmeksizin doğrudan Ticaret Sicil Gazetesinde ilan suretiyle yapılan ihtar usule aykırıdır. Bu nedenle dava konusu ihyası istenen şirketin terkin işleminin hukuka uygun olmadığı açıktır. Öte yandan 5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İle Odalar Ve Borsalar Kanunun 10/3.maddesinde; “Oda yönetim kurulu kararını takip eden yılbaşından itibaren iki yıl içinde, ilgilinin üyesi bulunduğu odaya müracaatla adres ve durumunu bildirmemesi halinde, oda yönetim kurulunun teklifi ve meclis kararıyla ticaret sicil kaydının re’sen silinmesi için ticaret sicil memurluğuna ihbarda bulunulur. İhbarı takip eden ayın ilk günü itibarıyla oda kaydı silinmiş sayılır. Bu süre içerisinde durumunu bildiren üyelerin aidat tahakkukları başlatılır. Ancak bu durumda olanlar tüm aidat borçlarını ödemedikçe seçmen listelerine tekrar kaydedilemeyeceği, hükmünü içermektedir. 30/12/2012 gün ve 28513 sayılı resmi gazetede yayınlanan ” Münfesih olmasına veya sayılmasına rağmen tasfiye edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin” Tebliğ’in 1. maddesinin “d” bendinde; “18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun 10 ve 32 nci maddelerine göre adreslerinin ve durumlarının tespit edilememesi nedeniyle ilgili odadaki üyelikleri askıya alınan ve oda yönetim kurulu kararını takip eden yılbaşından itibaren iki yıl sonunda oda kaydı silinerek, sicil kaydı silinmek üzere Müdürlüklere bildirilen şirketler ve kooperatifler.” ifadesi ile kanunda olmayan bir hali tebliğ ile düzenlemiştir. 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesinde; “01/07/2015 tarihine kadar aşağıdaki hâlleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtlarının silinmesi, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılır” denilmek sureti ile ancak kanun metninde sayılan halleri tespit edilen şirketin tasfiyesi TTK hükümlerine uyulmaksızın anılan maddedeki usule göre tasfiye edileceği belirtilmiştir. Diğer bir anlatımla bu maddede belirtilen sınırlı hallere mühhasıran özel bir tasfiye yöntemi getirilmiştir. Bu nedenle tadadi nitelikteki (numerus clausus) bu haller dışındaki durumlarda geçici 7. maddeye göre değil TTK veya ilgili kanunlardaki tasfiye usulünü uygun tasfiye yapılacaktır. Maddenin geçici ve istisnai oluşu göz önüne alındığında anılan maddeki sayılan hallerin tadadi olduğu ve genişletilmeye tabi tutulamayacağı veya genişletici yorumda bulunulamayacağı açıktır. Kanunun istisnai tasfiye usulüne (geçici 7. Maddeye göre) tabi olacağını belirtmediği bir hal ikincil bir düzenleme ile de olsa geçici 7. madde kapsamına alınamaz. Hukuk Genel Kurulu’nun 14/06/2017 tarih ve 2017/4-1358 esas 2017/1193 karar sayılı kararında; “…Diğer taraftan normlar hiyerarşisi dikkate alındığında daha alt basamakta yer alan ve tamamen idarenin düzenleyici tasarrufu niteliğinde olan yönetmelikle, daha üst basamakta bulunan ve yasama organı tarafından objektif, soyut ve genel nitelikte bir yasama tasarrufu niteliğinde bulunan kanuna aykırı düzenleme getirilmesi mümkün değildir. Yönetmelik kaynağını kanundan alır ve ancak kanunun uygulanmasını gösterir. Kanunda bulunmayan bir düzenlemenin, yönetmelikle ihdası ve bu yolla kanunun önüne geçen bir uygulamanın benimsenmesi hukukun genel teorisine de aykırıdır” denilmek sureti ile yönetmeliğin kanunla çelişen hükümlerinin değil kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Özetle ikincil düzenlemeler dayandıkları kanun maddelerine aykırı olamaz ve çelişen hallerde ikincil düzenleme hükümleri dikkate alınmaz ve kanun hükümleri uygulanır. Doktrinde de bu çelişkiye dikkat çekilerek tebliğdeki düzenlemenin kanuni dayanağının bulunmadığı ve kanundaki sayımın sınırlı olduğu vurgulanmıştır. ( … Anonim Şirketlerin İnfisahı, sayfa 350-351, dipnot 251 atfı Çalışkan s. 200; Şengül Al Kılıç, Anonim Şirketlerde Tasfiyeden Dönme, sayfa 168 dipnot 418-aynı yöndeki atıf Karaman Coşgun s.316,) Davalı Ticaret Sicil Müdürlüğünce ihyası istenen şirketin adresinin tespit edilememesi sebebi ile silinme hususu kanunda tadadi olarak sayılan hallerden olmadığından yapılan terkin işlemi bu nedenle de usul ve yasaya aykırıdır. 6102 Sayılı TTK’nun geçici 7. maddesinin 15. fıkrası son cümlesi uyarınca, şirket alacaklıları ve hukuki menfaati bulunanlar haklı sebeplerle dayalı olarak silinme tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak şirketin ihyasını isteyebilirler. Eldeki dava ihyası istenen şirketin sicilden re’sen terkin edildiği 09/10/2015 tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre dolduktan sonra 17/09/2021tarihinde açılmıştır. Şu halde davanın açıldığı tarihte anılan madde uyarınca dava açma süresi dolmuş ise de, davalı Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün TTK’nun Geçici 7. maddesi kapsamında kalmayan bir şirket hakkında bu maddeyi işlettiği anlaşıldığından yasada öngörülen 5 yıllık hak düşürücü sürenin somut olayda uygulanması mümkün görülmemiştir. Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; şirketin adresinin tespit edilememesi ve bu hali ile TTK’nın geçici 7. maddesi kapsamında kaldığının tespiti üzerine, davalı sicil müdürlüğünce 2 aylık süre içinde münfesih olma sebebinin ortadan kaldırılması, için ihtarname hazırlandığı ve ihtarnamenin Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı,bu kapsamda hazırlanan tebligatın bila tebliğ iade edildiği,yasal zorunluluk olmasına rağmen şirket yetkilisine tebligat yapılmadan ilan ile yetinilerek terkin işleminin yapıldığı,ayrıca ihyası talep edilen şirket hakkında terkinden önce yürüyen bir icra takibinin bulunduğu,,derdest dosyası bulunan şirketin sicilden resen terkin edilemeyeceğine ilişkin yasal düzenlemeye aykırı davranıldığı,ayrıca şirketin Kanun’da belirtilmeyen bir sebepten ötürü sicil kaydının silindiği,buna göre davalı sicil müdürlüğünün işleminin usulsüz olduğu,ihyası talep edilen şirket aleyhine girişilen icra takibinin sonuçlandırılması için şirketin ihyasının zorunlu olmasına göre davacının hukuki yararının bulunduğu gözetilerek; davanın kabulü ile davalı Müdürlüğün işleminin kaldırılarak dava dışı resen terkin edilen şirketin ihyasına,ihyası istenilen şirketin terkin sebebi gözönüne alınarak tasfiye memuru atanmasına yer olmadığına, keyfiyetin karar kesinleştiğinde tescil ve ilanına,yukarıda açıklandığı üzere davalı ticaret sicil müdürlüğü 6102 sayılı TTK’nun geçici 7. maddesinde öngörülen usul ve şartlar gerçekleşmeden ihyası istenen şirketi ticaret sicilinden re’sen terkin etttiği,bu durumda davalının usulsüz terkin işlemi ile işbu davanın açılmasına sebebiyet verdiği gözetilerek davalı aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.”gerekçesi ile, Davanın KABULÜNE, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 806479-0 sicil numarasında kayıtlı iken sicilden resen terkin olan … İnşaat Emlak Otomotiv Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin tüzel kişiliğinin İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyası ile sınırlı olmak üzere İHYASINA,Keyfiyetin karar kesinleştiğinde TESCİL VE İLANINA, tescil ve ilan masraflarının ileride davalı şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça KARŞILANMASINA, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; 09.10.2015 tarihinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca, re’sen ticaret sicilinden terkin edilen … Emlak Otomotiv Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nin ihyasına, müvekkilinin Ticaret Sicili Müdürlüğü aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmiş olup; müvekkili Ticaret Sicili Müdürlüğü’nün, dava konusu işlemi hukuka uygun olduğu hâlde, müvekkilİ müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin aşağıda açıklanacağı üzere hukuka aykırı olduğunu; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep ettiklerini, Müvekkili müdürlüğün dava konusu şirketi re’sen terkin etmesine ilişkin işlemlerinin hukuka uygun olduğuna ilişkin açıklamalarının aşağıdaki şekilde olduğunu, Mevzuat gereğince ve mevzuata uygun olarak, dava konusu şirketi sicilden terkin eden müvekkilinin davanın açılmasında, kanun gereği zorunlu işlem tesis eden taraf olmak (yasal hasım olmak) dışında, davanın açılmasına sebep verdiğinden hiçbir biçimde bahsinin mümkün olmadığını, Şöyle ki; mevzuat gereğince işlem yapan müvekkilinin tesis ettiği işlemin hukuka uygun olduğunu ve mevzuatta, re’sen terkine ilişkin tüm prosedürü yerine getirdiğinin belirtilmesi gerektiğini; gerçekten de; dava konusu olayda, müvekkilin re’sen terkine ilişkin işlemlerinde hiçbir eksiklik olmadığından ve dava konusu re’sen terkin işlemi, re’sen terkin işlemlerine ilişkin TTK geçici m. 7 ve buna ilişkin ikincil mevzuata uygun bulunduğundan; kanun gereği işlem tesis etmesi zorunlu olan müvekkili aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Bu noktada; derdest davası/icra takibi olan şirketler hakkında işlem yapılamamasının da, ancak, bu hususun, müvekkile bildirilmesi ile mümkün olabilecek nitelikte olduğunun belirtilmesi gerektiğini, (mevzuat gereğince re’sen terk kapsamına giren binlerce şirketten hangisinin derdest davası bulunduğunun, müvekkilin gerek teknik gerekse fiili olarak saptamasının mümkün olmadığını ve bundan dolayı re’sen terkin kapsamına alınmış ve devam eden davası bulunan şirketlerden, ancak bu hususu bildirenlerin kaydının silinmediğini, Buna göre; dava konusu şirketin sicil dosyasında yapılan incelemede devam eden davası/icra takibi bulunduğuna ilişkin herhangi bir bildirim yapılmadığının saptandığını, Son bir husus olarak; müvekkili Müdürlüğün, re’sen işlem yapma yetkisinin çok sınırlı hâllerde mevzuatta öngörüldüğünü ve bu hususun düzenlenmediği hiçbir hâlde, müvekkilin, re’sen tescil işlemi yapamayacağı gibi, sicil kayıtlarını re’sen düzeltemeyeceğinin de belirtilmesi gerektiğini; diğer bir ifadeyle, sicil kayıtlarından re’sen terkin edilen dava konusu şirketin, sicil kayıtlarını bir kez silen müvekkilinin, bu kayıtları, herhangi bir mahkeme kararı bulunmaksızın düzeltmesinin hukuken mümkün olmadığını; yani müvekkilinin sulh olma yetkisinin bulunmadığını, Müvekkil Ticaret Sicili Müdürlüğünün, re’sen işlem yapma yetkisinin, kanunda açık bir biçimde düzenlenmiş hâllerde bulunması ve fakat bu istisnai hâller dışında, bir mahkeme kararı bulunmaksızın tescil edilmiş herhangi bir olguyu değiştirmesinin, mevzuat gereğince mümkün olmamasına (ve dava konusu olay bakımından da re’sen işlem yapma yetkisi bulunmamasına) binaen; dava konusu şirketin sicil kaydını, mevzuata uygun biçimde re’sen terk eden müvekkilinin, dava konusu şirketin kaydını, herhangi bir mahkeme kararı bulunmaksızın açamayacağını; gerçekten de, müvekkilin mevzuata uygun biçimde, kanun gereğince re’sen terkin edilmesi gereken dava konusu şirketi, hukuka uygun biçimde terkin ettikten sonra, herhangi bir mahkeme kararı bulunmadan yeniden (re’sen) tescil etmesinin hukuken imkânsız olduğunu; dava konusu şirketin sicil kaydının re’sen müvekkili tarafından açılmasına ilişkin yetkisinin bulunmadığını; anılan geçici m. 7’de, bu şirketlere karşı ihya davası açılabileceğinin düzenlendiğini; müvekkilin re’sen terkin ettiği şirketleri, herhangi bir mahkeme kararı bulunmadan, yeniden tescil etmesinin mümkün olmadığını, yani müvekkilin re’sen terkin ettiği şirketlerin yeniden sicil kaydının açma konusunda herhangi bir tasarruf yetkisinin bulunmadığını, Davacının, dava konusu şirket hakkında dava/icra takibi bulunduğuna dair sicil kayıtlarına intikal eden hiçbir bildirimi bulunmamasına rağmen ve işbu husus değerlendirilmeden karar verilmesi ve yine, dava konusu şirketin kaydının silinmesine ilişkin sorumluluğu bulunanların değil de, mevzuat gereğince yapması gereken işlemleri eksiksiz yapan müvekkili aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Mahkemenin, “adresin tespit edilememesi” hususunun re’sen terkin sebebi olmadığı şeklindeki değerlendirmesinin hukuka aykırı olup; buna ilişkin açıklamalarının aşağıda yer aldığını, Mahkemece, “adresin tespit edilememesi”nin tek başına sicil kaydının terkini sebebi olmayacağı kanaatiyle müvekkili Müdürlüğün terkin işleminin usulsüz olduğu bu nedenle de, müvekkili Müdürlüğün yargılama giderleri ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulmasına karar verildiğini, Mahkemece, hukuk kurallarının uygulanmasında hataya düşüldüğünü; TTK geçici 7/1-b hükmüne göre, “bu kanunun yürürlük tarihinden önce veya 1/7/2015 tarihine kadar münfesih olan anonim ve limited şirketler”in de TTK geçici 7. madde kapsamında re’sen sicilden terkin edilmesinin hüküm altına alındığını; nitekim dava konusu şirketin, TTK m. 529/1-f hükmü gereğince münfesih sayılan bir şirket olduğunu, TTK geçici 7. madde kapsamında re’sen terkin edilmesi gereken şirketlerin, 01.07.2015 tarihinden önce herhangi bir şekilde münfesih olan ve/veya sayılan şirketler olup; 5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İle Odalar ve Borsalar Kanunu’nun “Değişikliklerin bildirilmesi” başlıklı 10. maddesine göre de, “Odalara kayıt zorunluluğu bulunanlar, durumlarında meydana gelen ve Türk Ticaret Kanununa göre tescil ve ilânı gereken her türlü değişikliği, gerçekleşmesinden itibaren bir ay içinde, kayıtlı oldukları odalara bildirmek zorundadır. Ticaret siciline tescili zorunlu olup da yasal şekil ve sürede tescil ettirilmemiş olan bir hususu haber alan ilgili oda, bu yasal zorunluluğu yerine getirmeyenlerin durumlarını gerekli sicil değişikliklerinin yapılması için ilgili ticaret sicil memurluğuna bildirir. ticaret sicil memurluğu, bu bildirim üzerine gerekli işlemleri yapmakla yükümlüdür. İçinde bulunulan yıldan önceki iki yıldan itibaren adresleri ve durumları tespit edilemeyenler ile bu süre zarfında aidat ödemeyen üyelerin isimleri, oda yönetim kurulu kararıyla, meslek grupları ve seçmen listelerinden silinir; aidat tahakkukları durdurulur. Bu fıkra hükmünün gereğinin her yılın ocak ayı içinde yerine getirilmesinden oda yönetim kurulu sorumludur. Yukarıdaki fıkrada anılan oda yönetim kurulu kararını takip eden yılbaşından itibaren iki yıl içinde, ilgilinin üyesi bulunduğu odaya müracaatla adres ve durumunu bildirmemesi halinde, oda yönetim kurulunun teklifi ve meclis kararıyla ticaret sicil kaydının re’sen silinmesi için ticaret sicil memurluğuna ihbarda bulunulur.” şeklinde ifade edildiğini, Açıklanan hususların doğru ve müvekkili müdürlüğün terkin işleminin hukuka ve mevzuata uygun olduğu kanaatine “6102 sayılı ttk’nın 529. maddesinin son fıkrasında, diğer hallerin dışında kanunlarda öngörülen diğer hallerde de şirketin sona ereceği, anılan kanunun 533. maddesinde ise 529. madde uyarınca sona eren şirketlerin tasfiye haline gireceği düzenlenmesinin” dikkate alınması suretiyle de ulaşabileceğini; 5174 sayılı kanun’un 10. maddesinde belirlenen hâllerin gerçekleşmiş olması hâlinde, şirketin münfesih hâle geldiğinin, bir diğer söyleyişle sona erdiğinin açık olduğunu; esasen, 6102 sayılı ttk’nin geçici 7. maddesindeki düzenlemenin, maddede belirtilen hâllerin her biri bakımından münfesih olan yahut münfesih sayılan şirketlerle ilgili olduğu ve hukuken sona ermiş olmakla birlikte tasfiyesi cihetine gidilmeyen yahut tasfiye işlemleri tamamlanamayan şirketlerin hukuk sistemlerinden temizlenmesi amacına matuf olduğunun izahtan vareste olduğunu, Yukarıda yer alan kanuni hükümler ve açıklamaları kapsamında müvekkili müdürlükçe tesis edilen re’sen terkin işleminde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmamakta olduğunu; mahkemece hukuk kurallarının uygulanmasında hataya düşüldüğünü, eksik inceleme ve değerlendirme sonucunda müvekkili Müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedildiğini, Nitekim görülen davaya emsal teşkil eden bir Bölge Adliye Mahkemesi kararında da müvekkilin terkin işleminin hukuka ve mevzuata uygun olduğunun saptanarak; aleyhe yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmediğini, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 03.04.2018 tarihli, E. 2018/506 K. 2018/525 sayılı ilâmının bu şekilde olduğunu, Mahkemenin terkin sebebine ilişkin kanaat ve hükmü hatalı olduğu gibi gerek ihtar prosedürünün usule aykırı olduğunun kabul edilerek gerekse de derdest icra takibi nedeniyle müvekkili aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu; nitekim aşağıda yer alan içtihatlardan da anlaşılacağı üzere, yerleşik uygulamanın da bu yönde olduğunu, Davacı dilekçesi incelendiğinde; dava konusu şirket hakkında ikame edilen icra takibinde (İstanbul … İcra Müdürlüğünün… E. sayılı dosyası) taraf teşkilinin sağlanması için görülen davanın açıldığı, buna göre ihya (ek tasfiye) davasına dayanak teşkil eden icra takibinin, dava konusu şirketin ticaret sicilinden terkin edildiği tarih ve ihya (ek tasfiye) davasının da 5 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılmış olması karşısında görülen davada uygulanması gereken hukuk kuralının TTK m. 547 olduğunu, Bu noktada mahkemenin ihtar ve ilan prosedürünün de mevzuata aykırı olduğu şeklindeki kabulünün de hukuka aykırı olduğunu, Dava konusu şirketin ticaret sicilinden terkin edileceği hususunun, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu Geçici m.7/f.4-a kapsamında olduğunu, bu kapsama giren tüm şirketlerle birlikte Ticaret Sicil Gazetesinde ilan da edildiğini, Diğer yandan; işbu ilanın da, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu geçici madde 7/f.4-a’da, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılmış tebligat hükümleri yerine geçtiği hükme bağlandığından; müvekkili tarafından davaya konu şirkete yapılan ihtarın (bildirimin), dava konusu şirketin eline ulaşmadığı bir an için kabul edilse dahi, müvekkilin re’sen terkine ilişkin prosedürde bir eksik işlem yaptığından bahsetmenin mümkün olamayacağını; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.7/f.4-a’da, “Kapsam dahilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirkete veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanır. Yapılacak ihtar, ilan edilmek üzere Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğüne aynı gün gönderilir. İlan, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, ilan tarihinin otuzuncu günün akşamı itibarıyla, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri yerine yapılmış tebligat yerine geçer.” denilmek suretiyle, ilgiliye ihtarın ulaşmadığı durumlarda, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesindeki ilanının, ilan tarihinin otuzuncu günü itibariyle, 7201 sayılı Tebligat Kanununa uygun bir bildirim olduğu hususunun vurgulandığını; buna göre de, mezkur hüküm gereğince, davacının kendisine, müvekkili Müdürlük tarafından yapılan bildirimlerin (ihtarın), dava konusu şirkete ulaşmamış dahi olsa, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesindeki ilanının Tebligat Kanuna uygun bir bildirim olduğunun kabul edilmesi gerektiği ve re’sen terkin sürecinde bir eksiklik bulunmadığının tespiti gerektiğinin açık olduğunu; buna göre de, ilanın bulunması karşısında, müvekkilin eksik bir işleminden bahsin dahi mümkün olmadığını, Aşağıda yer alan Yargıtay kararının da yukarıda açıklanan hususun ve müvekkil Müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini doğruladığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01.07.2020 tarihli, E. 2020/1551 K. 2020/3396 sayılı ilâmının aşağıdaki şekilde olduğunu, “…dosya içinde yer alan ticaret sicil evrakında davalı müdürlüğün ihyası istenen şirketin sicil kayıtlarındaki adresine tebligat çıkarıldığı, tebligatın “Bu sokak yok” şerhi ile bila döndüğü, 07/10/2013 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde ilan yapıldığı ve 28/01/2014 tarihinde şirketin terkin edildiği anlaşılmaktadır. İhyası istenen şirkete gönderilen tebligat yapılamamış ise de 6102 sayılı TTK’nın geçici 7/4. maddesindeki usul dairesinde ilan tarihine göre tebliğ tarihi belirleneceğinden, dava konusu terkin işleminde usulsüzlük bulunmamakta olup, aksi gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” Ayrıca da, davacının dava konusu şirket bakımından üçüncü kişi konumunda olduğu da gözetildiğinde mahkemece, müvekkili Müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Nitekim diğer tüm hususlar bir yana, Kanun koyucunun TTK Geçici 7. maddede yalnızca “devam eden davaları” bulunan şirketler bakımından düzenleme getirdiğini ve yine “ticaret sicilinden unvanları silinecek şirket veya kooperatiflerin borçlarının bulunmasının re’sen terkine engel teşkil etmeyeceğini” de açıkça düzenlediğini, (TTK Geçici m. 7/12). buna göre, ihya (ek tasfiye) talebinin dayanağının icra takibi olması karşısında da müvekkili müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14.10.2020 tarihli, 2020/2299 E., 2020/4113 K. sayılı ilâmının aşağıdaki şekilde olduğunu, “…davacının TTK.’nın geçici 7. maddesinin 15. fıkrasına dayalı olarak eldeki davayı açtığı, geçici 7. maddede gösterilen şartlar gerçekleşmeden şirketin terkin edildiğini ileri sürmediğine göre, mahkemece davalının tesis ettiği işlemin hatalı olduğu kabul edilerek yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 04.11.2021 tarihli, E. 2021/1753 K. 2021/1571 sayılı ilâmının aşağıdaki şekilde olduğunu, “Davacının TTK.’nın geçici 7. maddesinin 15. fıkrasına dayalı olarak eldeki davayı açtığı, davacı, davalı ticaret sicil müdürlüğünün yapmış olduğu resen terkin işleminin TTK geçici 7. Maddesinde öngörülen usule aykırı olduğunu iddia etmediği anlaşılmıştır. Buna göre davalı ticaret sicil müdürlüğü ihya davasının açılmasına haksız işlemi nedeniyle sebep olmamıştır. İhya davasının açılmasına davalının sebep olduğu ispatlanamadığından kanuni hasım olması nedeniyle davalının yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Mahkemece davalının tesis ettiği işlemin hatalı olduğu kabul edilerek yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi yerinde olmayıp davalı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/2299 Esas – 2020/4113 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.)” Dava konusu şirketin ticaret sicilinden re’sen terkin edildiği sırada hakkında derdest bir davası/icra takibi bulunsa dahi bu hususun, başlı başına müvekkili müdürlüğün kusurlu olduğu ve davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden bahsedilmesine sebep teşkil etmediğini; gerçekten de, dava konusu şirketin sicil dosyasında yapılan incelemede; bu hususta herhangi bir bildirimde bulunulmadığını, müvekkili müdürlüğün re’sen terkin kapsamında yer alan şirketlerden hangisinin derdest davası veya icra takibi bulunduğunu saptayacak sistemle entegrasyonu bulunmaması, bu hususu tespit etmenin hukuken ve fiilen mümkün olmaması karşısında ve son olarak aşağıda yer alan içtihatlar da gözetilerek müvekkil müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka ve nesafet kurallarına aykırılık teşkil edeceğini; oysa cevap dilekçemizdeki bu savunmamıza sayın mahkemece hiçbir şekilde değerlendirilmemiş; böylelikle müvekkil müdürlüğün hukukî dinlenilme hakkı ihlâl edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.09.2020 tarihli ilâmında da (2020/2213 E. 2020/3665 K.) anılan hususa işaret edilerek; müvekkili Müdürlüğün ancak ve ancak bu hususta bildirimde bulunulmuş olmasına rağmen dava konusu şirketin ticaret sicilinden re’sen terkin edilmiş olması hâlinde yargılama giderleri ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulabileceğine karar verildiğini; dava dilekçesinde müvekkili Müdürlüğe bu hususta bir bildirimde bulunulduğu iddia edilmediği gibi dava konusu şirketin sicil dosyasında da bu yönde bir evraka rastlanılmadığını, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 15.04.2021 tarihli ve E. 2019/825 K. 2021/494 sayılı ilâmının aşağıdaki şekilde olduğunu, “Davalı vekili, aleyhine hüküm verilen davalı Sicil Müdürlüğünün vekalet ücreti ve yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürmüştür. Ancak, yasal hasım konumunda olan davalı Sicil Müdürlüğünün, şirketin terkin işlemlerinin yapıldığı tarihte, şirket hakkındaki derdest davadan haberdar olduğuna ve bu hususta bilgilendirildiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı gibi terkin işleminin usulsüzlüğüne dair başkaca bir sebep ve delil de ileri sürülmediğinden; yasal hasım konumunda olan ve davanın açılmasına sebebiyet vermediği anlaşılan davalının yargılama giderlerine mahkum edilmemesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 17.06.2021 tarihli ve E. 2020/1527 K. 2021/772 sayılı ilâmının aşağıdaki şekilde olduğunu, “Yasal hasım konumunda olan davalı Sicil Müdürlüğünün, şirketin terkin işlemlerinin yapıldığı tarihte, şirket hakkındaki derdest davadan haberdar olduğuna ve bu hususta bilgilendirildiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı gibi terkin işleminin usulsüzlüğüne dair başkaca bir sebep ve delil de bulunmadığından; yasal hasım konumundan olan ve davanın açılmasına sebebiyet vermediği anlaşılan davalının yargılama giderlerine mahkum edilmemesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvuru nedeni yerinde görülmemiştir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 04.06.2021 tarihli ve E. 2019/1120 K. 2021/687 sayılı ilâmının aşağıdaki şekilde olduğunu, “Yasal hasım konumunda olan davalı Sicil Müdürlüğünün, şirketin terkin işlemlerinin yapıldığı tarihte, şirket hakkındaki derdest davadan haberdar olduğuna ve bu hususta bilgilendirildiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı gibi terkin işleminin usulsüzlüğüne dair başkaca bir sebep ve delil de ileri sürülmediğinden; yasal hasım konumunda olan ve davanın açılmasına sebebiyet vermediği anlaşılan davalının yargılama giderlerine mahkum edilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 09.02.2018 tarihli, e. 2017/1101 K. 2018/114 sayılı ilâmının aşağıdaki şekilde olduğunu, “İhyası istenen şirketin, TTK geçici 7.maddesindeki yasal prosedüre uyulmak suretiyle terkin edildiği anlaşılmaktadır. Davalının, terkin işlemlerinde her hangi bir usulsüzlük yapmadığı, yasal çerçevede terkin işlemini yaptığı anlaşılmaktadır. Salt davanın reddini istemiş olması, yargılama giderlerine mahkumiyet için yeterli değildir. Ticaret sicili müdürlükleri ihya davalarında yasal hasım konumunda olduğundan, sicilden terkin işlemlerini yasa ve tüzük hükümlerine uygun yapmış olan sicil müdürlüğü yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Yargıtay nin 2005/13309 E.2007/837 K. sayılı emsal nitelikli kararında da Ticaret Sicili Müdürlüğünün yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilmiştir. Yargıtay ‘ nin 2016 / 2926 Esas 2016 / 3585 Karar ve 04.04.2016 tarihli kararı da bu doğrultudadır. Davalı Ticaret Sicil Memurluğu bu davada yasal hasım olduğundan yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulamayacağından, davanın kabulü halinde de davalı lehine vekalet ücretine hükmedilemez.” Dava konusu şirketin, başta TTK M. 529/1-f hükmü olmak üzere, 5174 sayılı kanunun 10. maddesi ve ttk geçici madde 7/1-b hükümlerine gereğince hukuka ve mevzuata uygun bir şekilde (yukarıda açıklandığı ihtar prosedürünün de hukuka uygun olarak gerçekleştirilmesi karşısında) ticaret sicilinden re’sen terkin edilmesine ve emsal içtihatlara rağmen, eksik inceleme ve değerlendirmeyle dava konusu şirketin terkin işlemlerinin hatalı olduğunun kabul edilmesi, yukarıda açıklandığı üzere ve bu kapsamda, TTK geçici m. 7/2’ye aykırı bir durumun da bulunmamasına rağmen müvekkili müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmesi, cevap dilekçelerinde yer alan hususların ve müvekkili müdürlük lehine olan savunmalarının hmk m. 297 hükmü gözetilmeksizin ve müvekkili müdürlüğün hukukî dinlenilme hakkı ihlâl edilerek karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ve işbu kararın dairemizce kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek, yukarıda arz edilen ve inceleme sırasında re’sen tespit edilecek diğer nedenler de göz önüne alınarak; Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/337 sayılı kararının kaldırılarak, talepleri doğrultusunda karar verilerek; müvekkili Müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmemesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca sicilden re’sen terkin edilen şirketin derdest icra takibi bulunması sebebiyle tüzel kişiliğinin ihyası talebine ilişkindir. İhyası talep edilen şirketin, TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca 31.07.2013 tarihinde İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından 09/10/2015 tarihinde, adresin tespit edilememesi gerekçesi ile sicilden re’sen terkin edildiği, davacı tarafından ihyası talep edilen şirket aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı ilamsız icra takibi başlatıldığı, takibin halen derdest olduğu anlaşılmıştır.Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesinde ” Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde aşağıdaki hâlleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtlarının silinmesi, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılır. Davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları bulunan şirket veya kooperatiflere bu madde hükümleri uygulanmaz.” denilmek sureti ile kanun metninde sayılan halleri tespit edilen şirket ve kooperatiflerin tasfiyesinin TTK hükümlerine uyulmaksızın anılan maddedeki usule göre yapılacağı belirtilmiştir. Diğer bir anlatımla bu madde ile belirtilen sınırlı hallere münhasıran özel bir tasfiye yöntemi getirilmiştir. Mezkur maddenin 15. fıkrası ile “Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.” düzenlemesi getirilerek hukuki menfaatleri bulunanlar ile alacaklılara şirket ve kooperatifin ihyası için dava açma hakkı tanınmıştır. Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde ticaret sicil müdürlüğü tarafından şirket veya kooperatifin sicil kaydı re’sen terkin edilmekle birlikte bu işlemden önce TTK’nın geçici 7/4-a maddesi uyarınca, kapsam dâhilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine, sicil kayıtlarına göre şirket veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere ve ilan edilmek üzere aynı gün Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğü’ne ihtar gönderilmesi gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta şirketin, 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi kapsamında kaldığından bahisle davalı sicil müdürlüğünce 09/10/2015 tarihinde sicilden terkin edildiği ancak şirket yetkisine tebligat yapılmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan mahkeme gerekçesinde isabetle belirtildiği üzere; adresin tespit edilememesi hali, TTK’nun geçici 7 maddesinde sayılan münfesih olma veya münfesih sayılma sebepleri arasında yer almamaktadır. Bu hal 30/12/2012 tarihli ve 25513 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ” Münfesih olmasına veya sayılmasına rağmen tasfiye edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin” Tebliğ’in 1. maddesinin “d” bendinde düzenlenmekte olup, kanunda yer alamayan bir münfesih sayılma sebebinin tebliğ ile düzenlenmesi mümkün değildir. Şu halde yapılan terkin işleminin hem dayandığı sebep hem de izlenmesi gereken usul bakımından yasaya uygun olmadığı, geçici 7. Maddesi kapsamında kabul edilemeyeceği, beş yıllık hak düşürücü sürenin de bu nedenle işlemeyeceği, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Dava dilekçesinde; re’sen terkin işleminin usulsüz olduğu, davanın açılmasına kendi kusuru ile sebebiyet veren davalının yargılama giderleri ve vekalet ücreti ile sorumlu tutulması gerektiği ileri sürülmüş ve yapılan terkin işleminin usule uygun olmadığı tespit edilmiş bulunduğundan, ilk derece mahkemesince davalı aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesin de de isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 80,70.TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 09/03/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.