Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1473 E. 2022/1757 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1473
KARAR NO: 2022/1757
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/01/2020
DOSYA NUMARASI: 2014/490 Esas – 2020/76 Karar
DAVA: Şirket Ortağı Olunmadığının Tespiti ve Alacak (İstirdat)
KARAR TARİHİ: 24/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili davacı tarafın yüksek faiz getireceği ve istendiği an geri ödeneceği garantisi ile davalı tarafa 44.550,00 DM miktarında para verdiğini, para yatırma makbuzu geri alınarak daha sonra yerine düzenlenen ortaklık durum belgesi adlı belge ile 44.550,00 DM parasının olduğunun bildirildiğini, müvekkilinin davacı tarafa yatırdığı para karşılığı belge verildiğini, bu parasının müvekkiline iadesinin gerektiğini ancak müvekkili davacı tarafın verdiği paraları geri istemesine rağmen davalı tarafça müvekkilinin parasının iade edilmediğini, davalı tarafın Bankacılık Kanunu ‘na aykırı şekilde mevduat topladığını, SPK’ya aykırı olarak aracılık faaliyetinde bulunup hisse senetlerini halka arz ettiğini, davalı şirket veya şirketlerin yöneticilerinin cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak vs. suçlarından değişik ceza dava dosyalarında yargılandıklarını, birçok devlet kuruluşunca davalı tarafın denetlendiğini ve denetlemelere ilişkin birçok rapor düzenlendiğini, davalı şirket veya şirketlerin ticari defterlerinin de usulüne uygun tutulmadığını, diğer davalı gerçek kişi …’ın da şirket veya şirketlerin yöneticilerinden olması nedeniyle müvekkili davacı tarafı zarara uğrattığını ve müvekkiline karşı sorumlu olduğunu beyanla müvekkili ile davalı taraf arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ayrıca fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davalı tarafa verilen paradan şimdilik 5.000,00 TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar … ve … İnşaat A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile; davacı tarafın …’nin pay defterinde kayıtlı ortak olduğunu, TTK’nın 417. maddesi gereğince şirket pay defterinde kayıtlı hisse senedi sahibi olması nedeniyle davacı tarafın şirket ortağı sıfatını kazandığını, TTK’nın 329 ve 405. maddeleri gereğince şirket ortaklarının hisse bedellerini şirketten geri istemeleri mümkün olmadığı gibi, şirketin de kendi paylarını temellük etmesinin mümkün olmadığını, davacı tarafın şirket ortağı olduğuna dair elinde halen varsa hamiline hisse senetlerini üçüncü şahıslara devretme hakkının olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her an geri alabileceği garantisi ile para verdiğine ilişkin iddianın gerçek olmadığını, bu iddianın bağlayıcı yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiğini, müvekkili şirket veya şirketlerin davacı taraftan para almadığını, davacı tarafın dayandığı belge veya belgelerdeki imzaların müvekkili şirketle veya şirketlerle hiç bir ilgisinin olmadığını, belge veya belgelerdeki imza veya imzaların müvekkili şirket veya şirketlerin yetkililerine ait olmadığını, belge veya belgelerin içeriğini kabul etmediklerini, bu belge veya belgelerde dahi şirket hisse senedi alındığının yazılı olduğunu, bu belge veya belgelerin delil değerinin olmadığını, davacı tarafın hata veya hileye maruz kaldığı ile ilgili talep ve beyanlarının Borçlar Kanunu’nun 31. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle dinlenemeyeceğini, kaldı ki müvekkili şirketin veya şirketlerin davacı tarafa yönelik hata veya hile olgusu içerir bir davranışının olmadığını, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her hangi bir para vermediğini, sunulan delillere göre davacı tarafın şirket paylarını üçüncü kişilerden edindiğini, davacı tarafın iyi niyet kurallarına aykırı davranarak işbu davayı açtığını, üçüncü kişilerden aldığı şirket hisseleri nedeniyle şirketin kâr ve zararına ortak olduğunu, iyi niyet kurallarına aykırı davranamayacağını, ayrıca Borçlar Kanunu’nun 126. maddesi gereğince şirket ile ortaklar arasındaki davaların 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, varsa davacı tarafın dayandığı belgelerde geçen düzenleme tarihinden veyahut bir an için iddianın doğruluğu halinde bile iddiaya konu paranın verildiği tarihten, dava tarihine kadar zamanaşımı süresinin geçtiğini, hatta olayda uygulanması mümkün olmayan sebepsiz zenginleşme ile ilgili Borçlar Kanunu’nun 66. maddesindeki bir yıllık ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin de geçtiğini, yine haksız fiiller ile ilgili zamanaşımı süresinin dahi geçtiğini beyanla davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin hak düşürücü süre ve zamanaşımına uğradığından bahisle davanın öncelikle hak düşürücü süre veya zamanaşımı yönünden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirket adına verilen cevap dilekçesindeki hususları tekrarla davalı şirketin veya şirketlerin eski ve/veya halen yöneticisi olan gerçek kişi müvekkili veya müvekkillerinin, şirket yöneticisinin sorumluluğu kuralı gereğince herhangi bir sorumluluklarının olmadığını ve davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin hak düşürücü süre ve zamanaşımına uğradığını beyanla davanın öncelikle hak düşürücü süre veya zamanaşımı yönünden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/01/2020 tarih ve 2014/490 Esas – 2020/76 Karar sayılı kararı ile; “…Yukarıda belirtilen 7194 sayılı yasa ile 3332 sayılı yasaya eklenen, geçici madde 4’ün ikinci fıkrasına göre; Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” düzenlemesine göre; mahkememizce dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiş, davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilerek ve yargılama gideri davalı üzerinde bırakılarak aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” gerekçeleri ile davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; müvekkilinden yüksek kar vaat edilerek ve parasını her an geri çekebileceği garantisi ile para tahsil edilmiş olduğunu, davalılarca Bankacılık, Sermaye Piyasası mevzuatı başta olmak üzere kanuna aykırı faaliyet yürütülmüş olduğunu, yürütülen faaliyetin Yargıtay’ın benzer dosyalarda vermiş olduğu yüzlerce emsal kararı uyarınca haksız fiil olduğunu, bu gerekçe ile açılan davaların tümünün kabul edildiğini ve davalılarca ödeme yapıldığını, müvekkili adına açılmış olan dava sürerken 05.12.2019 tarihinde 7194 sayılı Kanunun kabul edildiğini ve 07.12.2019 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdiğini, Kanunun 41. maddesi ile Sermaye Piyasası Kanunu’na eklenen geçici 4. madde ile sayılan koşulları taşıyan ortaklıkların Sermaye Piyasası Mevzuatı düzenlemelerine tabi olmayacağı, bu ortaklıklara para yatıranların ortak kabul edileceği ve açılan davalarda karar verilmesine yer olmadığına karar verileceği gibi düzenlemelerin yer aldığını, söz konusu kanun uyarınca müvekkilinin davasının reddedildiğini, kararın hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilmekte olduğunu, söz konusu kanun düzenlemesi uyarınca silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini, süren bir davada bu tür bir düzenleme ile davasını kazanacağı kesin olan müvekkilinin davasında karar dahi verilmediğini, alacağına kavuşmasının engellendiğini, Anayasa Mahkemesi’nin bir dava sürerken kanun değişikliği yapmak suretiyle beklenen sonucun engellenmesini Anayasa’ya aykırı bulduğunu, kanunun bu anlamda müvekkilinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini, Yargıtay’ın aynı davalarda vermiş olduğu yüzlerce emsal kararda yürütülen faaliyeti açıkça haksız fiil olarak nitelendirmiş olduğunu, yürütülen faaliyet ve sonucu hakkında tartışılacak herhangi bir konu kalmadığını, müvekkili adına açtıkları davanın bu nedenle diğer yüzlerce dava gibi kazanılacağı hususunun tartışmasız olduğunu, 7194 sayılı Kanun ile müvekkilinin kazanacağı davanın engellendiğini, 7194 sayılı Kanunun 41. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin kararları uyarınca tartışmasız şekilde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu, Mahkemenin bu kanun düzenlemesine karşı iptal istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne itiraz ederek soyut norm denetimi yapılmasını talep etmesi ve bu süreç içinde davayı geri bırakması gerektiğini, bu davaların Anayasa Mahkemesi’ne kadar giderek tekrar yargılama için geri dönmesi durumunda süre yönünden de adil yargılama hakkının ihlal edileceğini, Anayasa Mahkemesi’nin kararları uyarınca süren bir davada dava usulüne ilişkin bir kanun değişikliğinin, adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu, bu nedenle Anayasa’ya aykırılık iddialarının ciddi ve temelli olduğunu, Mahkemece Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmaması durumunda devletin gereksiz yere tazminat ödemesine neden olunacağını, ayrıca müvekkilinin hakkına kavuşmasının da gecikeceğini ve hatta bu süreçte ortaklığın iflas etmesi vs nedenleri ile riske gireceğini, şirketin yönetim kurulu başkanı hakkındaki davanın devam etmesi gerektiğini, Mahkemenin davalılardan … hakkında da 7194 sayılı Kanunun 41. maddesi uyarınca davada karar vermediğini, oysa ki kanun, ortaklıklar hakkında olup şirket yöneticilerinin bu madde kapsamına girmesinin mümkün olmadığını, … hakkında 7194 sayılı Kanunun uygulanmasının mümkün olmadığını, açılan davada … hakkında karar verilmesi gerektiğini, gerekirse davanın … yönünden ayrılması gerektiğini, yargılama giderleri bakımından kararın hatalı olduğunu, ilk derece mahkemesi kararında lehlerine 11 TL yargılama giderine hükmedilmiş olduğunu ancak yapılan yargılama sürecinde mahkeme dosyasında kendileri tarafından daha fazla yargılama gideri yapıldığını beyanla Mahkemece 7194 sayılı Kanunun 41. maddesinin Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne itiraz edilerek soyut norm denetimi yapılmasını talep etmesini, ilk derece mahkemesi kararının yargılama giderleri bakımından ortadan kaldırılmasını talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili talebine ilişkindir. Davacı taraf, davalı şirkete tahsilat makbuzları ve hisse senetleri karşılığında 44.550,00 DM (Alman Markı) tutarında para verdiğini, davalının paranın istenildiği an geri alınabileceğini ve yüksek faiz getireceğini vadettiğini, davalının para toplama faaliyetlerinin Bankalar Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, TTK ve TBK hükümlerine aykırı olduğunu, verilen hisse senetlerinin geçerli olmadığını beyan ederek ortaklık ilişkisinin bulunmadığının tespitini ve verdiği bedelin iadesini talep etmiş, Mahkemece yargılama sırasında yürürlüğe giren 7194 sayılı kanunun 41. maddesi uyarınca 3332 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. maddenin ikinci fıkrasına uyarınca davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve karar karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’nun 41. Maddesinde; 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, iş bu geçici 4. maddede; ”31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.1.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun’un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği kabul edilmiştir. Aynı davalılara karşı farklı davacılar tarafından açılmış dosyalarda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nce verilen bozma kararları uyarınca Ankara BAM 21. Hukuk Dairesi’nin emsal kararlarına göre; davalı şirketin Sermaye Piyasası Kurulu’nun 21/11/1996 tarih ve 50/1475 sayılı kararı ile şirket payları sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayıldığı, 23/11/2012 tarihinde ise şirketin paylarının borsada işlem görmeye başladığı, şirketin 31/12/2014 tarihine kadar pay sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayılan ancak borsada işlem gören şirketler kapsamına girdiği ve bu nedenle Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında kaldığı, davacının davalı şirketin ortağı olarak kabul edilmesi gerektiği, her ne kadar davacı tarafça, davalı …’ın anılan yasal düzenleme kapsamında sayılamayacağı iddia edilmiş ise de, dava dilekçesi ile gerek davalı şirket gerekse adı geçen davalı ile ilgili olarak aynı hukuki sebepler ve aynı vakıalara dayanıldığı, ortaklık haklarına dayanılarak bir talepte bulunulmadığı, aksine ortaklık ilişkisinin bulunmadığının tespitinin talep edildiği, yasal düzenlemede dava sebepleri yönünden bir belirleme yapılmış iken, davanın tarafları yönünden bir sınırlandırma yapılmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin esasa ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Davacı vekili, 7194 sayılı yasanın 41. maddesinin Anayasa’nın birçok maddesine aykırı olduğunu iddia ederek somut norm denetimi yolu ile Anayasa’ya aykırı yasa maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını talep etmiş ise de, Dairemizce Anayasa’ya aykırılık iddiası uygun görülmemiştir. Mahkemece davacının 11 TL yargılama gideri yaptığı tespit edilerek, bu tutarın davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş ise de, dairemizce yapılan inceleme neticesinde davacı tarafın tebligat ve müzekkere masrafı olarak toplam 228,00 TL yargılama gideri yaptığı anlaşıldığından, bu yöndeki istinaf sebebi haklı görülmüştür. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun yargılama giderleri yönünden kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/01/2020 tarih ve 2014/490 Esas – 2020/76 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 2-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 24,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 56,4 TL eksik harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye gelir KAYDINA, 3-Davacının yaptığı 228,00 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE, 4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 6-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 7-İstinaf aşamasında davacı tarafından sarf edilen 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 113,00 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş-dönüş gideri olmak üzere; toplam 333,7‬ TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 8-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, 9-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/11/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.