Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1470 E. 2023/79 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1470 Esas
KARAR NO : 2023/79 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
KARAR TARİHİ: 26/01/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili olan …in 18.03.2013 tarihinde alınan karar ile 19.03.2013 tarihinde noter tasdiki yapılmak suretiyle… Hız. Tic. Ltd. Şti.’ni …ve…’dan satın aldığını 26.03.2013 tarihinde ticaret sicil gazetesinde ilan edildiğini, şirketin tek yetkilisi ve sahibi olduğunu, daha önce şirket adına hesap açılan tüm bankalara kimliği ve imza sirküleri ile müracaat ederek hesapların tek yetkilisi ve sorumlusu olduğunu bildirdiğini, 11.03.2014 tarihinde şirketin unvanını …. İnternet Hız. Tic. Ltd. Şti. olarak değiştirdiğini ve sicil gazetesi ile imza sirkülerlerini bankalara teslim ettiğini, müvekkilinin banka hesapları üzerinde işlem yapmak, para alıp vermek üzere hiç kimseye yetki belgesi ve vekaletname adı altında bir evrak vermediğini, 2013-2015 yılları arasında banka şubelerinden şirket hesap hareketlerini istediğinde kendisine verilmediğini, şubede işlem yapan personel ve kendi muhasebesi tarafından oyalandığını ve kandırıldığını,…nın hesaplardaki paraları kendisine, annesi …, Kardeşi … Karısı … adına olan şirketlerin hesaplarına düzenli olarak ve çeşitli rakamlarda EFT/Havaleler yapmak suretiyle şirketin içini boşalttığını, bu hususlarda İstanbul Anadolu 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/334 E. Sayılı dosyasının derdest olduğunu, 2016 yılında savcılığa suç duyurusundan sonra gelen bilirkişi raporu ile bankalarında bu dolandırıcılık işine taraf olduğunu öğrendiğini, davalı bankanın müvekkilinden habersiz EFT/Havaleler yaptığını, vadeli ve döviz hesapların açılıp kapatıldığını, unvan değişikliği sonrasında eski şirket hesaplarına para gönderildiğini, davalı banka tarafından savcılık dosyasına sunulan hesap hareketleri incelendiğinde toplam 415.340.- TL usulsüz EFT yapıldığını, vadeli hesap açılıp kapatıldığını, vadesiz hesaptan 308.000.- TL… İlaç Ltd. Şti. firmasına EFT yapıldığını, 600.000 TL nakit çekim işleminin talimat olmaksızın yapıldığını, çek karnesi verildiğini, çeklerde müvekkilinin imzasının bulunmadığını, bankanın gereken dikkat ve özeni göstermediğini, Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu açısından banka şube müdürlerinin ticari mümessil olarak kabul edildiğini bu nedenle şube müdürlerinin bu usulsüzlüklerden sorumlu olacağını, ayrıca işlemleri yapan personelin de sorumlu olacağını, müvekkilinin uğradığı zararın bankanın tazmin yükümlülüğünün olduğunu tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla haksız eylemleri ile 3. Şahısların haksız kazanç elde etmesine neden olan davalı tarafından şimdilik 100.000 TL bedelin davacıya ödenmesine, hükmedilecek bedele son işlem tarihi olan 27.10.2015 tarihinden itibaren ticari faiz işletilmesine, zarara sebebiyet verilen alacak miktarı kadar maddi tazminatın tarafımıza ödenmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davanın yetkili mahkemede açılmadığını, zamanaşımına ilişkin itirazlarının olduğunu, davacının zarara uğradığını iddia ettiği tutarları öncelikle eski ortaklarından talep etmesi gerektiğini, husumet yönünden itiraz ettiklerini, davacı firma ortaklık yapısının değiştiğini gösterir herhangi bir belge sunmadığı gibi önceki imza yetkililerinin değiştiğine dair bildirimde bulunmadığını, müvekkili olan bankanın tüm işlemleri kendisine bildirilen davacıya ait olan imza ve şirkete ait kaşelere istinaden gerçekleştirdiğini, davacıya hesap hareketlerinin verildiğini, günlük olarak mail adresine hesap ekstrelerinin gönderildiğini, imza sirkülerine uygun talimatlar ile işlemlerin yapıldığını, davacının aynı tarihte yapılan başka işlemlere itiraz etmediğini, kısa süre içerisinde yapılan bu işlemlerden de haberdar olmasının gerektiğinin açık olduğunu, bahse konu davada davacının zararı varsa zararın doğumuna kendisinin ağır kusurunun sebebiyet verdiğini, davacı tarafın özenli davranmayarak istediği her an denetim yapabileceğini, hesabını denetlemeyerek yasanın kendisinden beklediği özeni göstermemiş olduğunu, müvekkili olan banka ile gerçek ya da tüzel kişiler adına hesap açılması ve hesaba ilişkin tüm koşulların belirlenmesi amacıyla hesap açtırılan şahıslar ve firmalar arasında BBHS/THS sözleşmesi imzalandığını, müvekkili banka ile davacının imzalamış oldukları ticari hizmet sözleşmesinin 291. Maddesinin c bendine göre müvekkili olan bankaya gönderilen talimatlarında; “banka, faks talimatlarındaki imzaları bankadaki örnek imzalarla karşılaştırılacak, ilk bakışta fark edilmeyecek sahte imzalardan sorumlu olmayacaktır.” hükmünün yer aldığını, davacının hesabından usulsüz talimatla işlem yapılmasının söz konusu olmadığını, davacının bilgisi ve açık talimatları ile işlemler yapıldığından iş bu davanın reddini ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 25/05/2022 tarih 2020/703 Esas – 2022/382 Karar sayılı kararında;
“Dava, tazminat istemine ilişkindir.
Bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, Ahmet: Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. (YHGK 2017/11-129 E., 2019/961 K.)6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2’nci maddesi gereğince; tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Nitekim bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklıdır. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları ve açtıkları çek hesapları ile çek hamillerini sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir (Yılmaz, Süleyman; Hukuki Açıdan İnternet Bankacılığı, Ankara, 2010, s. 152). Birer itimat kurumu olan bankaların aldıkları mevduatları ve kullandırdıkları kredileri sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar.Tüm dosya kapsamı, toplanan ve değerlendirilen tüm deliller ile hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre; davacının, davalı banka nezdinde bulunan mevduat hesapları üzerinde şirket yetkilisinin rızası dışında yapılan işlemler neticesinde zarara uğradığı iddiasıyla işbu davayı açtığı, davacı … İnternet Hız. Tic. Ltd. Şti.nin 29.02.2012 tarihinde …taklığında… İnternet Hız. Tic, Ltd. Şti. ünvanıyla kurulduğu, 14.08.2012 tarihinde …ve 19.09.2012 tarihinde …nın firma ortaklığından ayrıldığı, Daha sonra tek ortak …nın firma ortaklığını …’e devrederek firma ortaklığından ve müdürlüğünden ayrıldığı, davacı şirketin ortaklık yapısı ve şirketin temsil ve ilzam yetkilerinin 18.03.2013 tarihinde değiştiği, vaki değişikliğin 26.03.2013 tarihinde Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlandığı ve davacı şirketin ortaklık, temsil ilzam yetkilerinin davalı bankaya 03.04.2013 tarihinde bildirildiği, bu hususun bankanın kendi teftiş kurulu raporu ile de tespit edildiği, dolayısıyla artık davalı bankanın yapılan usulsüz işlemden tamamen sorumlu olması gerektiği, İmza sirkülerinin tamamının çok sayfalı olması, ilk sayfasının faks marifeti ile bankaya ulaşmış olmasının banka lehine değerlendirilemeyeceği, zira ilk sayfada bile vaki değişikliklerin yer aldığı, objektif özen yükümlülüğü kapsamında bu aşamada artık bankanın gerek herkese açık olan sicil kayıtlarından, gerekse davalı şirketten değişen yetki belgelerinin talep edilmesi gerektiği, mahkememizce hükme esas alınan bilirkişi kök ve ek raporunda dava konusu bankacılık işlemleri tek tek irdelenmek suretiyle davalı bankanın sorumluluğuna gidilebilecek kalemlerin belirlendiği, hükme esas alınan, denetime elverişli bilirkişi raporunda detaylıca açıklandığı üzere dava konusu 10 farklı işlemden 2’sinde (25.04.2013 tarihli 265.240,00 TL bedelli işlem ve 20.04.2015 tarihli 600.000,00 TL bedelli) davalı bankanın toplam 865.240,00 TL sorumluluğu bulunduğunun belirlendiği, objektif özen yükümlülüğü kapsamında bankanın en üst düzeyde tedbir alma yükümlülüğü altında bulunduğundan tüm işlemlerde, özellikle de yüksek tutarlı nakit çekim talimatında davalı şirket yetkilisinden mutlaka teyit alması ve talimat araması, ayrıca işlem prosedürü protokollerinin tavizsiz uygulanması gerektiği sonuç ve kanaatiyle hükme esas alınan gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi kök ve ek raporu doğrultusunda davalı bankanın özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle davacının dava konusu 25.04.2013 tarihli 265.240,00 TL bedelli işlem ve 20.04.2015 tarihli 600.000,00 TL bedelli işlem toplamı 865.240,00 TL tutarında maddi zarara uğradığı, basiretli bir tacirden beklenmesi gereken davranışa aykırı hareket eden davacının ise takdiren %40 oranında mütefarik kusurlu olduğunun kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile,
-Davanın kısmen kabulü ile 100.000 TL’nin 27/10/2015 tarihinden, 419.144,00 TL’nin ise 24/03/2022 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu kaldırılması gerektiğini ve davanının reddine karar verilmesi gerektiğini,
Hükme esas alınan bilirkişi raporunun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını; bilirkişilerin hukuki görüş bildirmesinin kabulü mümkün olmadığı gibi değerlendirmelerinin de yanlış ve çelişkili olduğunu, hükme esas alınmasının mümkün bulunmadığını;Bilirkişiler tarafından 20.04.2015 tarihli 600.000 TL tutarlı nakit çekim işlemine ilişkin Müvekkili Banka’ya verilen talimat üzerindeki imzanın şirket yetkilisi …’e ait imza ile benzer olduğunu ancak imzanın sahte/taklit olduğunun çıplak gözle de anlaşılabildiğinden bahisle, davalıya kusur atfedilmişse de, bu değerlendirmenin kabulünün mümkün olmadığını; bilirkişilerin hangi yetkinlik ve uzmanlık ile bu değerlendirmede bulunduklarını anlamanın mümkün olmadığını; bu hususun ancak adli tıp vb. kurumlarca değerlendirilebileceğini, bilirkişilerin uzmanlık alanında olmadığını, bilirkişinin uzmanlık alanının dışında değerlendirmesini dayanak alarak 600.000 TL tutarlı işlemden Müvekkili Banka’nın sorumlu olduğu yönündeki değerlendirmesinin de kabulünün mümkün olmayacağını, Tesis edilen işlemin davacının talimatı ile gerçekleştirildiğini; kaldı ki …e ait nüfus cüzdanının ön ve arka sayfasının dekont ile müvekkili banka sistemine taranmış olduğunun görüldüğünü, ayrıca söz konusu işlemin davacı tarafından muhasebeleştirildiğini; davacı tarafından talimatla talep edilmiş ve muhasebeleştirilmiş işlem tutarının müvekkili banka üzerine yıkılmaya çalışıldığını,Müvekkili bankanın ancak fax talimatların da bulunan imzaları örnek imzalarla karşılaştırabilirken, makul bir dikkatle incelendiğinde ilk bakışta fark edilemeyecek şekilde düzenlenmiş sahte imzaları tespit etmeye yarayacak bir incelemeyi yapmaktan sorumlu tutulamayacağı gibi bu minvalde inceleme yapmaya yarayacak metodlara da vakıf olamayacağının açık olduğunu; davanın tümü ile reddi gerektiğini, Davaya konu işlemlerin, davacı şirketin imza sirkülerinde yer alan imzalar ile uyumlu olduğunun ve çıplak gözle bakıldığında da imza sirkülerinde yer alan imzalar ile uyumlu olduğunu iğfal kabiliyeti olan talimatlara istinaden gerçekleştirildiğini, Bilirkişilerin açıkça yetkisini, görevini aşar mahiyette ve hakimin yerine geçerek hukuki görüş bildirdiklerini; 6100 sayılı hmk’nın 279/4 maddesi gereği bilirkişi heyetince hukuki nitelendirme ve değerlendirme yapma yasağına aykırı tanzim olunan raporun nazara dikkate alınmamasının talep olunduğunu, Bu hususun HMK’nun 266 ve 279 maddelerine aykırı olduğunu, mahkemenin, çözümü özel ya da teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurdabileceğini, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün konularda bilirkişinin dinlenemeyeceğini; bilirkişinin hukuki sorunlar hakkında görüş bildiremeyeceğini, delilleri takdir yetkisinin de olmayacağını; davaya konu uyuşmazlıkta müvekkili bankaya, farklı erişim kanalları üzerinden işlem gerçekleştirilmesi sebebi ile müterafık sorumluluk atfedildiğini ve bilirkişinin raporunu sadece bu temel üzerine dayandırmış olduğunu, görev ve yetkisini aşarak hukuki değerlendirmede bulunduğu gibi değerlendirmesinin de yanlış olduğunu, Davacının müvekkili bankadaki hesap hareketlerinden, aynı tarihte gönderilmiş olan diğer talimatlara itiraz etmemesinin, itiraz edilen işlemlerden uzun bir sürenin geçmiş olduğu hususu dikkate alındığında işlemlerden zamanında veya kısa bir süre içerisinde mutlaka haberdar olması gerektiğinin açık olduğunu, Davacının dava dilekçesinde, 2013-2015 yılları arasında firma hesaplarından bilgileri dışında sahte evraklarla para transferi işlemleri ve para çekme işlemlerinin yapıldığını, çek karnesi teslim edildiğini ve çek kullanıldığını iddia ederek müvekkili banka aleyhine haksız ve hukuki dayanaktan yoksun işbu davayı açtığını ancak; tanzim edilen bilirkişi raporlarında sorumluluk yönünden yapılan değerlendirmelerde, 2013-2015 yılları arasında yapılan 10 adet işlemden müvekkili bankanın sorumlu olmadığı, kabul anlamına gelmemekle birlikte 2 adet işlemden sorumlu olduğu tespitinin yapılmış olduğunu; davacının dava dilekçesinde 2013-2015 yılı arasındaki bütün işlemlerin yetkisiz şekilde yapıldığını belirtmesine rağmen, tanzim edilen bilirkişi raporları sonrasında bu beyanları kabul ettiğini, herhangi bir itirazda bulunmadığını; davacının, hem açık hem de zımni rıza göstermek suretiyle onayladığı işlemlerin bilgisi dahilinde olduğunun açık olduğnu; davacının kötü niyetli olup , müvekkili bankadan haksız kazanç elde etmeye çalıştığını, Davacı tarafından, 03.04.2013 tarihinde müvekkili banka sistemine sadece davacının imzasını gösterir …Grup adına düzenlenmiş 22.03.2013 tarihli, imza sirkülerinin ilk sayfası taranmış bir şekilde gönderildiğini ancak; önceki ortaklık yapısının değiştiğini gösterir herhangi bir ek göndermediğini; bununla beraber, önceki imza yetkililerinin değiştiğine dair herhangi bir bildirimde de bulunmadığını; buna göre imza yetkilisinin değiştiğini bilmeyen müvekkili bankanın bu işlemlerden de sorumlu tutulmaması gerektiğini; bilirkişinin gönderilen tek sayfa ile müvekkili bankanın değişikliği anlayabileceğine ilişkin değerlendirmesinin kabulü mümkün olmadığını,
Müvekkili bankanın, davaya konu tüm işlemleri, kendisine bildirilen , davacıya ait olan imza ve şirkete ait kaşelere istinaden gerçekleştirdiğini; davacının bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğini; işbu nedenlerle de müvekkili bankaya kusur yükletilemeyeceğini, Davacının; müvekkili banka şubelerinden şirketinin hesap hareketlerini istediğinde verilmediği, talepte bulunduğunda şube tarafından kandırıldığı ve oyalandığı şeklindeki iddialarının tamamen mesnetsiz ve afaki olduğunu; davacının bu iddiasını ispatlar delil sunmamakta olduğunu, haksız davasına mesnetsiz deliller yaratmaya çalışmakta olduğunu,
Davacının hesap hareketlerini kurumsal internet bankacılığı aracılığı ile de öğrenebilmekte olduğunu, Davaya konu işlemin, davacı şirketin imza sirkülerinde yer alan imzalar ile uyumlu olduğunu ve çıplak gözle bakıldığında da imza sirkülerinde yer alan imzalar ile uyumlu imzalar olduğunu iğfal kabiliyeti olan talimatlara istinaden gerçekleştirildiğini; bu durum müşteri ile banka arasındaki çalışmalardaki teamülün faks talimatı ile çalışılmak olduğunu gösterdiğini, Davacının, bilgisi ve onayı dahilinde işlemler yaptırdığı halde, tamamen kötüniyetli olarak hareket ederek, haksız işbu davayı ikame ettiğini; davacının müvekkili bankadaki hesap hareketlerinden, aynı tarihte gönderilmiş olan diğer talimatlara itiraz etmediği, dava konusu işlemlerin üzerinden uzun bir sürenin geçmiş olduğu hususu dikkate alındığında, işlemlerden zamanında veya kısa bir süre içerisinde mutlaka haberdar olması gerektiğinin açık olduğunu; yetkisiz olarak yapıldığı iddia edilen işlemler ile ilgili davacının uzun süre sessiz kalmasının, davacı ve müvekkili banka arasında bir teamülün oluşmasına sebebiyet verdiğini; davacının yapılan işlemlere hiç bir itirazının olmadığını, yapılan işlemleri benimsediğini, Y.11.HD’nin 20.02.2020 tarihli 2018/4414 E. , 2020/1829 K sayılı kararında“…davacı ile hakkındaki dava tefrik olunan …’un bir dönem aynı şirketin ortağı oldukları, davacı tarafından geniş yetkiler içeren vekaletnamelerle de vekil tayin ettiği anlaşılan … tarafından 2001-2006 yılları arasında davacının dava konusu yaptığı işlemlere itiraz edilmediği, usulsüz işlemler yapıldığı iddia edilen (22.08.2001-11.08.2006 tarihleri arasında) bizzat davacı tarafından da bu süreçte birçok işlemler yapılıp, son olarak hesabın 06.11.2006 tarihinde davacı tarafından yapılan para çekme işlemi ile sıfırlandığı, davacı tarafından davanın, dava konusu yapılan ilk işlem tarihinden 9 yıla yakın bir süre geçtikten sonra 19.04.2010 tarihinde açıldığı, dava konusu yapılan işlemlerin tutarları da gözetildiğinde, davacı ile davalı arasında işlemlerin yapılış şekline ilişkin teamülün oluştuğu, işlemlerin yapılış süreci, davacının ticari hayattaki konumu ve tecrübesi de dikkate alındığında sahte olduğunu iddia ettiği ve oldukça yüksek tutarlı işlemlerde bilgi sahibi olmamasının taraflar arasındaki ilişkiye ve hayatın olağan akışına aykırı bulunduğu, bu durumda davacının bir dönem şirket ortaklığı da kurduğu ve geniş yetkilerle vekil tayin ettiği anlaşılan … tarafından bilgi ve onayı dışında yapıldığını ileri sürdüğü işlemlere zımnen icazet verdiğinin kabulü …” denildiğini, Bahse konu davanın müvekkili banka aleyhine kusur sorumluluğu nedeniyle açıldığını; davanın aleyhlerine kusur nedeniyle açılmış olması nedeniyle davacının öncelikle zararını, zararının müvekkili bankanın hukuka aykırı fiili nedeniyle doğduğunu ispat etmesinin gerektiğini; somut olayda, banka ile davacı şirket arasındaki işlemlerde faks talimatları ile çalışıldığını, şirketten gelen faks talimatlarına istinaden gerçekleştirilen eft işlemlerinin talimatlar üzerine yapıldığını, imzaların ise yetkili imzaları ile birebir örtüştüğünün görüldüğünü, Davacının bir zararının olmadığını; bahse konu davada davacının zararı varsa zararın doğumuna kendisinin ağır kusurunun sebebiyet verdiğini; davacı tarafın işlerinde özenli davranmayarak, istediği her an denetim yapabileceği hesabını denetlemeyerek yasanın kendisinden beklediği özeni göstermediğini ve böylelikle (bir zarar var ise) zararın doğumuna kendisinin sebep olduğunu, MK 3/2 hükmü gereği kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamayacağı gibi bahse konu zararın tazminini üçüncü kişiden de bekleyemeyeceğini, (BK/44)Müvekkili banka ile gerçek ya da tüzel kişiler adına hesap açılması ve hesaba ilişkin tüm koşulların belirlenmesi amacıyla hesap açtırılan şahıslar ve firmalar arasında BBHS/THS sözleşmesinin imzalandığını; müvekkili bankanın davacı ile imzalamış oldukları Ticari Hizmet Sözleşmesinin 291.maddesinin c bendine göre müvekkil bankaya gönderilen talimatlarında ;”Banka, faks talimatlarındaki imzaları bankadaki örnek imzalarla karşılaştırılacak, ilk bakışta farkedilmeyecek sahte imzalardan sorumlu olmayacaktır.” hükmünün yer aldığını, Ticari Hizmetler Sözleşmesinin “Faks Talimatları” başlığının 15.10.1-3 maddelerinde: “Müşteri yetkililerince imzalanmış talimatların, Bankaya faks yoluyla iletilmesi halinde Banka kendi ihtiyarında olmak üzere, kendi faks cihazı tarafından üretilen belgeyi yazı aslı gibi kabul ederek, faks teyidi aramaksızın veya beklemeksizin ilgili talimatı yerine getirmeye yetkilidir. Müşteri, Banka’nın şüpheye düştüğü ve kendisine faks ile gelmiş olan talimatını işlem güvenliği amacıyla, şüpheyi giderecek teyitleri almadıkça yerine getirmeyeceğini, Banka’ya faks ile ulaşan talimat ile işlem gerçekleştikten sonra ulaşan yazı aslı arasında fark olduğunda, Banka’ya ilk ulaşan faks talimatının esas alınacağını kabul eder. Talimatlar Sözleşmenin sonunda bildirilen veya Banka’ya yazılı olarak belirtilen faks numaralarından iletilecektir. Faks numaralarının değişmesi halinde Müşteri bu durumu yazılı olarak Banka’ya derhal bildirecektir.” hükmünün, yine aynı sözleşmenin 15.10.5. maddesinde ise “Banka Müşterinin faks talimatını aldığında üzerindeki imzaları makul bir dikkat çerçevesinde karşılaştıracak ve uygunluğunun belirlenmesi halinde de yazılı teyidi beklemeksizin yerine getirecektir.” hükümlerinin mevcut olduğunu; bu minvalde sorumluluk atfedilen işlemler incelendiğinde davacı tarafından Müvekkil Banka’ya faks çekilmek sureti ile talimat verilmiş olup talimatına istinaden işlemlerin gerçekleştirildiğini; gerek sözleşme maddeleri gerekse davacı ile Müvekkili Banka arasında işlem tesisine ilişkin oluşmuş teamül gereği tesis edilen işlemlerde bilirkişilerin iddiasının aksine usule aykırılık bulunmadığının ortada olduğunu; söz konusu işlemlerin davacı şirket tarafından muhasebeleştirilmiş olduğunu davacının davasının reddi gerektiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/19-361esas, 2021/772 karar sayılı, 15.6.2021 tarihli ilamında; “Bankalar, özel yasa ile kurulan ve ekonomik alanda çeşitli imtiyazlar tanınan kuruluşlardır. Güven kuruluşları olan bankalar, yaptıkları faaliyetle ilgili olarak mevduat sahibinin ve müşterilerinin zarar görmemesi için gerekli tüm tedbirleri almak ve topladıkları mevduatı sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar. Bu hususta objektif özen borcu altında olan bankalar, hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Hafif kusurlar dahil her türlü kusurundan sorumlu olan bankaların, hafif kusurundan kaynaklanan sorumluluklarına ilişkin yapacakları sorumsuzluk anlaşmaları hâkim tarafından geçersiz sayılabilecektir.
Taraflar arasındaki Bankacılık Hizmet Sözleşmesinin 1/e maddesinde faks talimatı ile işlem yapılacağı kararlaştırılmış ve bu işlemlerden uğranılan zarardan bankanın sorumsuzluğuna ilişkin hükümlere de yer verilmiştir. Bankalar BK 99/2. madde kapsamında kuruluşlardan olduğundan hafif kusurdan sorumsuzluğa ilişkin anlaşmalar doğrudan geçerli sayılamaz ise de somut olayda bankaya yüklenebilecek hafif de olsa kusur bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekir. Faks talimatı ile işlem yapmayı isteyen ve bu konuda hüküm bulunan sözleşmeyi imzalayan davacı şirketin gerçeğe aykırı sahte talimatların faks ile yollanmaması için tedbirleri de kendisinin alması gerekir. Bu kapsamda gerek çalıştırdığı personel ile gerekse faksın yetkili olmayan kişilerce kullanılmaması ve gerçeğe aykırı, iradeyi yansıtmayan talimatların yollanmaması için gerekli tedbirleri almakla da yükümlüdür.Sözleşmedeki hükme göre banka imza karşılaştırması yapmakla yükümlü ise de bu karşılaştırma yine faks ile yollanan belgedeki imza ile olacağından ıslak imzalı belge üzerinden bir karşılaştırma yükümlülüğü öngörülmediği gibi gönderilen faks belgenin telefonla teyidinin alınacağı da kararlaştırılmamıştır. İncelemenin fotokopi niteliğini taşıyan belge ile yapılacak olması ve başka belgeden yerleştirilen gerçek imzalarla sahte talimatların kolayca oluşturulma ihtimali bulunması banka müşterisinin tedbir alma yükümlülüğünü daha da artırmaktadır. Sözleşmede faks talimatıyla ilgili işlem yapma konusunda parasal bir limit de getirilmemiş olduğundan faks talimatıyla çekilen kredinin yüksek olması da bankaya bir kusur olarak yüklenemez.Belirtilen nedenlerle aralarındaki faks anlaşmasına uygun olarak işlem yapan bankanın somut olayda kusurlu sayılmasını gerektirir bir hususun varlığı ispatlanmamış olduğu için Özel Daire kararında belirtilen nedenlerle hükmün bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan bankanın kusurlu olduğunu kabul eden direnme kararının uygun olduğu yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.” denildiğini, Davacı firmanın tacir olduğunu; objektif özen ölçüsüne göre basiretli bir tacir gibi davranarak ileride doğması muhtemel zararları öngörmekle yükümlü olduğunu; aksi takdirde ise davaya konu zararlara davacının basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gerektiğinden kendisinin katlanmasının gerektiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun m.18 ve devamında anonim şirketlerin tacir olduklarının açıklandığını ve tacire, bütün ticarî faaliyetlerinde, basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğünün getirildiğini; buna göre, basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümünün aslında objektif bir özen ölçüsü getirmekte olduğunu ve aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özeni göstermesinin gerekli olduğunun kabul edilmekte olduğunu; tacirin, tüm bu hukukî ve fiili işlemlerini yaparken, ticari hayatın gerektirdiği tüm tedbirleri alması gerektiğini, çalışanlarını özenle seçmesi gerektiğini ve meydana gelebilecek değişmeleri önceden tahmin etmeye çalışarak yükümlülük altına girmesi gerektiğini, davacı firmanın, tacir sıfatına haiz olup; basiretli bir tacir gibi tüm bu hukukî ve fiili işlemlerini yaparken, ticari hayatın gerektirdiği tüm tedbirleri alması gerektiğini ve ileride doğması muhtemel zararları öngörmekle yükümlü olduğunu; ceza davası iddianamesinde de yer verildiğini, davacı adına kaşe imza çıkartıldığını ve para aktarım talimatlarının girildiğini; yine raporda da belirtildiğini, söz konusu her tutarın muhasebeleştirildiği; gerek basiretli bir tacir gibi davranması gereken gerekse çalışanlarını özenle seçmesi gereken davacının kusurlu davranışlarından müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını; bu minvalde davacının talimatı dışında işlem tesis etmeyen müvekkili bankaya kusur atfedilemeyecek olduğunu; davacının iddia ettiği gibi bilgisi dışında talimatlar verilmişse buna sebebiyet veren gerekli önlemleri almayan ve basiretli bir tacir gibi davranmayanın davacı olduğunu; bu nedenle de basiretli bir tacir gibi ifa borcunu yerine getirmeyen tacir sıfatına haiz davacı firmanın, ortaya çıkan maddi zarardan ağır kusuru ile sorumlu olduğunun izahtan vareste olduğunu; buna göre davanın reddi gerektiğini,Davaya konu somut uyuşmazlıkta müvekkili banka tarafından gerçekleştirilen tüm işlemlerin yasal mevzuat, sözleşme ve bankacılık uygulamalarına istinaden gerçekleştirildiğini; bunun doğal bir sonucu olarak da davacının zararından ya da müvekkili bankanın sebepsiz zenginleşmesinden söz etmenin olası olmadığını; Huzurdaki davanın Türk Medeni Kanunu’nun 2. ve 3. maddesine tamamen aykırı olduğunu, davacının davasını kötü niyetle bir şekilde müvekkili bankaya karşı ikame etmiş olduğunu; Türk Hukukunda yasaların kötü niyeti korumadığını; MK 3/2 hükmü gereği kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyiniyet iddiasında bulunamayacağını, bahse konu zararın tazminini üçüncü kişiden de bekleyemeyeceğini, Davacının, bilgisi ve onayı dahilinde işlemler yaptırdığı halde, tamamen kötüniyetli olarak haksız işbu davayı ikame ettiğini; davacının kendi kusurundan dolayı uğradığını iddia ettiği zararını müvekkili bankadan tahsil etmeye çalışmasının iyiniyet kaidelerine aykırı olduğunu, Davanın açılmasına müvekkili banka sebebiyet vermediğini, yargılama giderleri ve vekalet ücreti hususlarında müvekkili bankanın sorumlu tutulamayacağını; bu sebeplerle davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin tümüyle davacı üzerinde bırakılmasını talep ettiklerini, İleri sürerek, yerel mahkemenin 25/05/2022 tarihli kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karar kesinleşene kadar icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle,Yerel mahkemenin kararı hukuka ve hakkaniyete uygun olmakla birlikte; …basiretli bir tacirden beklenmesi gereken davranışa aykırı hareket eden davacının ise takdiren %40 oranında mütefarik kusurlu olduğunun kabulü ile … kısmına dolayısı ile müvekkili davacıya kusur atfedilmesi hususuna karşı istinaf kanun yoluna başvurduklarını, İşbu dava dosyasına konu usulsüz işlemleri gerçekleştiren şirketin eski yetkilileri ve işlemlerle ilgili diğer gerçek kişiler hakkında İstanbul Anadolu 16. Ağır Ceza Mahkemesi 2019/334 e. Dosyasında “Özel Belgede Sahtecilik, Tacir veya Şirket Yöneticileri ile Kooperatif Yöneticilerinin Dolandırıcılığı – Türk Ceza Kanunu 158/1.h, Türk Ceza Kanunu 207/1” suç iddiaları ile görülen kamu davasının açılmasına sebep ekte sunacakları İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı 2016/39117 soruşturma numaralı iddianamesinde şu ifadelerin yer aldığını: “… her ne kadar bahse konu şirket müştekinin adına kayıtlı olsa da müşteki ile şüpheliler …ı arasında fiili ortaklığın bulunduğu, bu fiili ortaklık kapsamında şüpheli …ın şirketi yönetimi, şüpheli ….nın mali ve idari işler, şüpheli …’nın ise internet yolu ile yapılan satışlar için Call Center işleri ile iştigal ettiği, fiili ortaklığın bir süre devamının ardından şüpheliler tarafından müşteki …’in adına kayıtlı bulunan şirketin yönetiminden uzaklaştırıldığı ve şirketi fiilen adı geçen şüphelilerin yönetmeye başladığı, bunun üzerine müştekinin şirketin mali durumu ile ilgili olarak bilgi almak amacı ile şüpheli … ile birlikte şirketin banka talimatları ve işlemlerini yürüten kişi olan şüpheli … ile görüştüğü, görüşmede şüpheli ….’ın şirket ile ilgili bilgileri yalnızca şüpheliler ….’ya verebileceğini söyleyerek müştekiye bilgi vermediği, ardından müştekinin aynı konularla ilgili bilgi almak amacı ile şüpheli … ile görüştüğü ancak şüpheli…den de bilgi alamadığı, bu olayların ardından müştekinin herhangi bir evraka ya da işleme imza atmaması ve onay vermemesine rağmen şirket ile ilgili işlemlerin devam ettiğini fark ettiği, bunun üzerine bilgi almak amacı ile adına kayıtlı olan şirketin çalıştığı bankalara gittiği, burada da banka çalışanları tarafından şirket işleri ile ilgili olarak şüpheliler …ve …nın banka muhatabı olduğu, başka şahıslara bilgi verilemeyeceği cevabını aldığı, bu esnada müştekinin … Bankası-Ihlamurkuyu Şubesinde yapmış olduğu görüşmede, adına kayıtlı olan şirketin internet şifrelerinin şüpheli … tarafından alındığı ve bu sayede adı geçen şüphelilerin kendilerine ve anneleri olan şüpheli .. .ı’ya ait şirketlere malvarlığı aktarımında bulunulduğu bilgisini edindiği, bunun üzerine müştekinin internet şifrelerinin iptalini istediği, ancak talebinin imzalı dilekçe ile banka genel merkezine başvurulması gerektiği gerekçesi ile reddedildiği, ardından müştekinin aynı talebini imzalı dilekçesi ile yenilediği, bu kez de talebinin dilekçe üzerindeki imza ile banka sistemine kayıtlı imzanın birbirini tutması nedeni ile reddedildiği, müştekinin para aktarım talimatlarını incelemesi neticesinde talimatlar üzerindeki imzanın kendi ıslak imzası olmadığını, adına sahte kaşe imza çıkarıldığını, ve bu sahte kaşe imza ile bilgi ve rızası dışında adı geçen şüphelilerce başka şirketlere para aktarımı yapıldığını fark ettiği….
… müştekinin adına kayıtlı şirket hesapları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde tanzim edilen bilirkişi raporuna göre, kaşe imza ile yapılan 353 işlem tespit edildiğinin belirtildiği, yanı sıra müşteki adına kayıtlı şirket hesabından, yukarıda belirtilen şirket hesaplarına fazla sayıda para aktarımı yapıldığı, para aktarımına ilişkin herhangi bir fatura ya da benzeri belgenin ibraz edilmediği, böylelikle tüm dosya kapsamından, şüphelilerin iştirak iradesi içerisinde üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair yeterli şüpheye ulaşılmakla iddianamenin tanzimi yoluna gidilmiştir…”
Müvekkilinin şirket yönetiminden eski ortaklar ve şirketle ilgili işlemlerde yer alan diğer ilgililer ve onların talimatları doğrultusunda davalı banka personellerince uzaklaştırıldığı, bilgisiz bırakıldığı hususunun sabit olduğunu; hal böyle olunca müvekkilinin basiretli tacir gibi hareket etmediği, bu nedenle de davalı banka ile müterafik kusurlu olunduğu yönündeki tespiti kabul etmediklerini,
Gerekçeli kararda müvekkilinin %40 kusurlu olduğuna dair yapılan tespitin gerekçesine yer verilmediğini; taraflarınca müvekkili davacının tam olarak hangi eylemleri ile basiretli bir tacire uygun harekette bulunduğunu, bu doğrultuda neden %40 sorumlu tutulduğunun anlaşılmadığını; nitekim usulsüz işlemlere ilişkin ortada sorumlu gerçek kişilerin dolandırıcılık ve özel evrakta sahtecilik suçlamaları ile yargılandıkları bir ağır ceza dosyası mevcut iken ve müvekkilinin dolandırıldığı hususu sabit iken nasıl olur da müvekkilinin basiretli tacir olarak hareket etmediğinin tespit edildiğinin anlaşılabilir olmadığını; işbu sebeple yerel mahkeme kararında yer alan müvekkili şirketin de gerçekleşen işlemlerde müterafik kusurlu olduğu tespitine itiraz ettiklerini, İstinaf konusu ettikleri bir diğer hususun da 04.08.2021 tarihli bilirkişi kök raporunda yer alan 2,8 ve 9 numaralı işlemlerden de davalı yanın sorumlu tutularak dava tarihi itibarıyla işleyecek ticari faizi ile birlikte taraflarına verilmesi gerekirken, yalnızca 3 ve 7 numaralı işlemlerden sorumlu tutulduğunu; bilirkişi kök raporunda ilgili işlemlerin ticari faaliyet kapsamında olması nedeniyle usulsüz işlem olmadığı kabul edilerek davalı bankanın sorumluluğuna gidilmediğini; dosya içerisinde mukim 12.05.2022 tarihli beyan dilekçelerinde ayrıntısı ile yer verdikleri üzere ilgili işlemlerin gerçekleştirildiği şirket yetkililerinin – yukarıda bahsi geçen ağır ceza dosyasında sanık olan isimler- müvekkili şirket ile ticari ilişki içerisinde bulunmadıklarını ikrar ettiklerini buna rağmen ticari bir işlem gerçekleştirildiğini ve müvekkili şirketin mal varlığı usulsüz şekilde diğer şirketlere aktarılmamış gibi alacak kalemlerine eklenmemelerinin taraflarınca kabulünün mümkün olmadığından itiraz ettiklerini, İleri sürerek, istinaf başvurularının kabulüne, dava konusu tüm usulsüz işlemlerden davalı yanın kusurlu olduğunun tespiti ile; 04.08.2021 tarihli bilirkişi kök raporunda yer alan 2,8 ve 9 numaralı işlemlerden de davalı tarafın sorumlu tutularak sonuçta ilgili kök raporda yer alan 2,3,7,8 ve 9 numaralı işlemlerden davalı tarafın sorumlu olduğuna hükmedilerek, hükmedilecek bedele son işlem tarihi olan 27.10.2015’den itibaren ticari faiz işletilmesine, zarara sebebiyet verilen alacak miktarı kadar maddi tazminatın taraflarına ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Dava; davacı şirketin davalı banka nezdindeki hesabından şirketi temsil ve ilzama yetkili olmayan kişilerin talimatı ile usulsüz para transferi, çek karnesi verilmesi gibi işlemlerin yapıldığı iddiası ile, usulsüz işlemlerin ve bundan ötürü uğranılan zararın tespiti ve tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İlk derece mahkemesi tarafından, taraflarca gösterilen delillerin bir kısmının toplandığı, İstanbul Anadolu 16 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/334 Esas sayılı dosyası örneğinin, davacı şirket ile davalı banka arasındaki Ticari Hizmetler Sözleşmesinin, davacı şirketin davalı banka nezdindeki hesapların ait 2013-2015 yılları arası hesap hareketlerinin, yine bu hesaplara ait açılış, ödeme ve kapanış fişlerinin ve varsa ilgili talimatların okunaklı örneklerinin, 24.11.2015 tarihi ve sonrasında davacıya teslim edilen çek karnelerinin talep ve teslim tutanaklarının,davalı banka nezdinde teftiş raporunun, İstanbul Anadolu 21 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/182 esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporlarının örneklerinin celbedildiği, davacı şirketin sicil kayıtlarının celbi için yazılan yazıya cevap verilmediği, dosya kapsamı deliller ile davacı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde bankacı ve mali müşavir bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılarak kök ve iki ek rapprun alındığı, kök ve her iki ek raporda da aynı tespitlerin bildirildiği anlaşılmıştır. Mahkemece alınan kök ve ek bilirkişi raporunda bilirkişiler tarafından; davacı şirketin davacı banka nezdindeki hesaplarında 2013- 2015 yılları arasında talimat ile yapılan işlemler incelenmiş, toplam on işlemden 25/07/2013 tarihli 265.240,00-TL tutarlı …’e ödeme yapılması işlemi ile 20/04/2015 tarihli 600.000,00-TL tutarlı nakit çekim işlemi bakımından davacı bankanın sorumlu olduğu, incelenen on işlemin tamamının davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarına işlenmiş olduğu, bankanın sorumlu olduğu kabul edilen 25/07/2013 tarihli işlem talimatında şirket eski ortağı olan …ya ait imzaya benzer bir imza ile davacı şirket kaşesinin bulunduğu; 20/04/2015 tarihli nakit çekim işlemine ait dekont üzerindeki imzanın ise davacı şirketin mevcut yetkilisi ….in imza sirkülerindeki imzaya benzer olduğu, ancak imzanın sahte/taklit olduğunun çıplak gözle anlaşılabildiği rapor edilmiş, mahkemece de bu iki işlem yönünden bilirkişi raporundaki tespitler hükme esas alınarak ve müterafik kusur indirimi yapılarak dava kısmen kabul edilmiştir.İstanbul Anadolu 21 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/182 esas sayılı dosyasında alınan ve dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporu kapsamından, iş bu dava davacısının yine bu davada ileri sürdüğü eylemlere dayalı olarak …ve …, …ve … aleyhine maddi tazminat davası açtığı, davanın akıbetinin bilinmediği, dosyada mevcut belgelere göre derdest olduğu anlaşılmıştır. UYAP üzerinden bir örneği dosya arasına alınan İstanbul Anadolu 16 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/334 esas sayılı dosyası kapsamından; davacı şirket yetkilisi …’in şikayeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda iddianame tanzim edildiği, davacı şirketin eski ortaklarının, davacı şirket mali müşavirinin, davacı şirket yazılım birimi çalışanının da aralarında bulunduğu yedi sanık hakkında özel belgede sahtecilik, tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı suçlarından, iş bu davada ileri sürülen eylemlere dayalı olarak açılan kamu davasında ilk duruşmanın yapıldığı, daha sonraki işlemlere ilişkin mahkemece akıbet sorulmadığı, dosyadaki belgelere göre davanın halen derdest olduğu, adli soruşturma kapsamında da herhangi bir sahtelik incelemesinin yapılmadığı, bu amaçla alınmış bir bilirkişi raporu bulunmadığı anlaşılmıştır. Yine ceza davasında davalı banka çalışanlarından herhangi biri aleyhine kamu davası açılmadığı görülmüştür. İş bu davada ileri sürülen iddia; şirket eski ortaklarının sahtecilik yaparak şirketin davalı banka nezdindeki hesaplarından usulsüz şekilde üçüncü kişilere, iştirak halinde para transferi yaptıkları, bankanın da özen yükümlülüğüne aykırı davranarak talimatları yerine getirip şirketin zararına neden olduğu yönünde olduğuna; ceza davasında devam eden yargılamada şirket eski ortaklarının da aralarında bulunduğu sanıkların, kendilerine isnad edilen usulsüz eylemler nedeniyle yargılandıkları açık olduğuna göre; ceza yargılamasında sanıklar yönünden kabul edilecek maddi olguların hukuk hakimini bağlayacağı da nazara alınarak, ilk derece mahkemesince ceza davasında devam eden yargılamanın sonucunun bekletici mesele yapılması gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur. Kabule göre de; 20/04/2015 tarihli nakit para çekim işlemine ilişkin dekont üzerinde yer alan imzanın şirket yetkilisi …’e ait imzaya benzer olduğu, ancak imzanın sahte/taklit olduğunun çıplak gözle anlaşıldığı yönündeki tespit bankacı ve mali müşavir bilirkişilerin uzmanlık alanında olmayıp, mahkemece HMK’nun 211 maddesinde düzenlenen usule uygun şekilde, dekont aslı, …’e ait 20/04/2015 tarihi ve öncesine ait ıslak imzalı tatbiki medar belge asılları getirtilerek, gerekli görülmesi halinde yazı ve imza incelemesi konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınması gerekirken, davalı vekilinin bilirkişi raporlarına bu yönde yaptığı itirazlar dikkate alınmaksızın, bu alanda uzman olmayan bilirkişilerin yaptığı tespit esas alınarak hüküm kurulması isabetsiz olmuş davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde bulunmuştur. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, kaldırma sebebine göre davacı vekilinin istinaf sebepleri ile davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına, dosyanın kaldırma kararı gereği mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/05/2022 tarih ve 2020/703 Esas – 2022/382 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf sebepleri ile davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına,
3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran tarafa iadesine,
4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine,
6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/01/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.