Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1468 E. 2022/1310 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1468
KARAR NO: 2022/1310
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/12/2019
NUMARASI: 2016/1293 Esas – 2019/1582 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 30/12/2016
KARAR TARİHİ: 29/09/2022
Dairemizden verilen 01/10/2020 tarih ve 2020/1138 Esas – 2020/1024 sayılı karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 09/05/2022 tarih ve 2020/8469 Esas 2022/3626 Karar sayılı ilamıyla bozulmakla; dosya incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında … Mahallesi, … Bulvarı, No:… İzmit/Kocaeli adresinde ve Kocaeli İli, İzmit İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parselde kayıtlı gayrimenkul üzerinde bulunan akaryakıt istasyonunun işleticiliği hususunda, 17.05.2013 tarihinde Bayilik Sözleşmesi ve yine aynı tarihli Çerçeve Protokolü akdedildiğini, davalı şirketin Bayilik Sözleşmesi ve Çerçeve Protokolü’ne ilave olarak düzenlemiş olduğu Ürün Alış Taahhütnamesi ile yıllık asgari 3.027 ton beyaz ürünü …’den almayı, eksik kalan ton üzerinden 14-USD tutarınca kar mahrumiyetini ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, Çerçeve Protokol’ün 12. maddesi ile davalı şirketin Bayilik Anlaşması, taahhütlerinin, mevzuatın herhangi bir hükmünün kısmen ya da tamamen ihlal edilmesi, …’den satın aldığı ürün bedellerini ve hizmet bedellerini vadesinde ödememesi halinde, …’in anlaşmayı haklı nedenle fesih hakkının haiz olduğunu, anlaşmanın … tarafından feshedilmesi, anlaşma ve eklerinin bayi tarafından süresinden önce feshedilmesi veya fesih sonucunu doğuracak şekilde hareket edilmesi halinde, 250.000,00-USD tutarındaki cezai şartın müvekkiline ödeneceğinin düzenlendiğini, davalı şirketin, ekonomik dar boğaza girdiklerini, kar marjının düştüğünü ve giderlerinin karşılanamadığını öne sürerek sözleşmeyi tek taraflı ve haksız olarak feshettiğini, davalının müvekkilinden toplam 10.250 ton ürün almayı taahhüt etmiş olmasına rağmen sözleşme süresince toplam 2.817 ton ürün aldığını, dolayısıyla davalının taahhüdünü yerine getirmeyerek alması lazım gelen 7.443 ton ürün aldığını, söz konusu taahhüt çerçevesinde kar kaybının mevcut olup, davalının eksik ton başına 14-USD ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, bu durumda mevcut kar kayıplarının 104.061,00-USD olduğunu belirterek, Çerçeve Protokolü’nün 12. maddesi uyarınca tahakkuk eden 250.000,00-USD cezai art alacağının şimdilik 1.000,00-USD’sinin temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline, Ürün Alım Taahhütnamesi uyarıca eksik kalan ürün miktarı için hesaplanan 104.061,00-USD kar mahrumiyeti alacağının şimdilik 1.000,00-USD’sinin temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı tarafa usulüne uygun tebligat yapıldığı, davalının davaya cevap vermediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/12/2019 tarih ve 2016/1293 Esas – 2019/1582 Karar sayılı kararı ile; ” Taraflar arasında düzenlenmiş bulunan 15/05/2013 Tarihli Standart Bayilik Sözleşmesi, protokol, Ürün alım taahhütnamesi, ihtarname, ticaret sicil kayıtları defter ve kayıtlar, vergi dairesi beyannameleri ve dayanılan diğer deliller celp edilip incelenmiş, tüm dosya kapsamı ile ticari defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonucu bilirkişi raporu alınmış ve tüm deliller toplanmıştır.İhtilaf, taraflar arasında imzalanan, sözleşme, protokol ve taahhütname uyarınca, davalı tarafından fesih edilen sözleşme kapsamında, davacının, davalıdan, cezai şart ve kâr mahrumiyeti alacağı olup olmadığı, alacaklı ise miktarının tespiti konularından kaynaklanmakta olup ispat yükü davacıda bulunmaktadır. Ancak alacak miktarının tespiti için takip dayanağı belgelerin incelenmesi hukuk dışında özel ve teknik bilgiyi gerektiren haller olduğundan 6100 sayılı HMK m.266 gereği mahkemenin tarafların talebi yahut kendiliğinden vereceği karar ile bu hususların bilirkişiye tespit ettirilmesi mümkündür.Tüm deliller toplandıktan sonra, bilirkişilerden rapor alınmasına karar verilmiş, bilirkişiler SMMM/Bağımsız Denetçi … ve Akaryakıt-LPG Sektör Uzmanı … tarafından hazırlanan 10/01/209 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; “…Sayın Mahkeme, davacının ilgili yıllar itibariyle kar mahrumiyeti-cezai şart talep edebileceğine karar vermesi halinde; herhangi bir nam ve ad altında “kar mahrumiyeti-cezai şart” adı altında kesilen faturalarda KDV’nin hesaplanmaması gerektiği, Çerçeve Protokol’ün 12. maddesi gereğince, davalı tarafın 02.07.2015 tarihli Noter tebligatında konu ettiği unsurları mahkeme “haklı neden” olarak görmez ve bayi tarafından süresinden önce feshedilmesi olarak değerlendirir ise, 250.000,00-USD tutarındaki cezai şartı davalıdan isteyebileceği, kar mahrumiyetinin talep edebileceğine sayın mahkeme değerlendirmesi durumunda, a) tüm sözleşme süresince (17.05.2013-01.11.2016) hesaplanan kar mahrumiyeti tutarı (USD) : 107.192,97, b) 02.07.2015 tarihli Noter ilanının mahkemece haklı neden olarak değerlendirilmesi halinde, sözleşme başlangıcından, Noter ihtarına kadar (17.05.2013-02.07.2015) talep edilebilecek kar mahrumiyeti tutarı (USD): 51.031,76, Ürün Alım Taahhütnamesi 12. maddesi gereği, kar mahrumiyeti tutarının ödeme gününde uygulanmakta olan merkez bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığında olacağı, mevcut cari hesaptan dolayı davacının 5.308,53-TL davalıdan alacaklı olduğu kanaatine varılmış olmakla birlikte, Çerçeve Protokolü’nün 12. maddesi uyarınca tahakkuk eden 250.000,00-USD cezai şart alacağının şimdilik 1.000,00-USD’sinin temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte, Ürün Alım Taahhütnamesi uyarınca eksik kalan ürün miktarı için hesaplanan 104.061,00-USD kar mahrumiyeti alacağının şimdilik 1.000,00-USD’sinin temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte, davalıdan tahsilini talep etmiştir…” sonuç ve kanaatine ulaşıldığını mütalaa ettikleri anlaşıldı. Toplanan deliller ve düzenlenen Bilirkişi raporu ile belirlendiği üzere davacı tarafın ibraz edilen defterlerinin 6102 Sayılı Kanunun 64.md/3f kapsamında usulüne uygun tutulduğu,6100 Sayılı Kanunun 222.md uyarınca davacı tarafın lehine delil olma niteliğinin bulunduğu, davacının, sonlanan bayilik yerine bölgede ne kadar süre ile yeni bayilik oluşturabileceği esas alınarak, davacının talebi mümkün kâr yoksunluğundan kaynaklanan zararının ve davacının cezai şart alacağı talep edip edemeyeceği ve edebilecek ise sözleşme kapsamında talebi mümkün cezai şart alacağının tahsilinin davalının ekonomik mahvına neden olup olmayacağı hususunda yeniden rapor alınması gerekmiş ve Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı Alemdar Vergi Dairesi’ne müzekkere yazılarak, davalının 2014,2015,2016, 2017 ve 2018 yılı Kurumlar Vergi Beyannameleri istenilmiş, vergi dairesince verilen cevabi yazı ile “…davalının 31/03/2018 tarihinde adresinde bulunmaması nedeniyle dairemizce re’sen terk ettirildiği ve ödevlinin Kurumlar Vergi Beyannamesi vermediği tespit edilmiş…” ve 2014,2015,2016, ve 2017 yıllarına ait Kurumlar Vergi beyannamelerinin gönderildiği görülmüştür. Davalının ticari defter ve belgeleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmak ve Bilirkişi Sözleşme Uzmanı Dr. …’in de heyete eklenmek suretiyle, aynı bilirkişi heyetinden alınan 21/06/2019 tarihli ek raporda; “…davalı tarafça mahkeme kaleminde ki inceleme gününde ticari defter ve belgeleri sunulmamıştır. Davalının ekonomik mahvına neden olup olamayacağı ile ilgili davalıya ait gelir idaresinden alınma mali verilere istinaden firmanın yeterli öz kaynağa sahip olmadığı ve mevcut durumda davalının gayri faal/tabela firması olduğundan firmanın varlıklarının sıfır olduğu, dava tarihi itibari ile davalının hisselerinin tamamının “… A.Ş. (Vergi No:… Tel:…) Hisse=%100″ elinde olduğu, nihai takdir sayın mahkemeye ait olmak kaydıyla; davacı her ne kadar asgari alım miktarı konusundaki taahhüde uyulmadığı için 17.05.2013-01.11.2016 yılları için kar kaybından kaynaklanan tazminat ve cezai şart alacağı talebinde bulunmuş ise de taraflar arasındaki Bayilik Sözleşmesi ve eki Protokol kapsamında davalı şirketin kabul ettiği cezai şart düzenlemesi TBK’nın 179/2. maddesinde yer alan ifaya eklenen ceza koşulu niteliğindedir. Bu kapsamda, alacak şartları oluştuktan sonra, alacaklının vazgeçmesi ya da herhangi bir çekince ileri sürmeden karşı tarafın edimlerini kabul ederek ya da kendi edimini yerine getirerek sözleşme hükümlerinin uygulanmasına devam edilmesi halinde artık cezai şart istenmesi mümkün değildir. Olayımızda davalının 17.05.2013-16.05.2014 döneminde, 17.05.2014-.16.05.2015 döneminde eksik alım yapılmış olmasına rağmen davacının herhangi bir çekince ileri sürmeden fesih tarihine kadar ödemeleri kabul ederek davalıya ürün teslimine devam ettiği anlaşılmış olup, bu durumda, herhangi bir çekince ileri sürülmeden ve uzun süre istenmemiş olan bu döneme ait kar mahrumiyetinin sözleşme feshedildikten sonra dava tarihi itibariyle istenebilmesinin mümkün olmadığı, davalının afaki gerekçelerle sözleşmeyi 02.07.2015 tarihinde fesih ettiği, akabinde davacı tarafından huzurdaki davanın açıldığı ve kar mahrumiyeti talebinde bulunulduğu düşünüldüğünde, davacının 17.05.2015-01.11.2016 dönemi için kar mahrumiyeti talebinde bulunabileceği, sonuç olarak 17.05.2015-01.11.2016 döneminde davacı yanın toplam 61.883,49-TL kar mahrumiyeti talebinde bulunabileceği, Bayilik sözleşmesinin süresinden önce fesih edilmesi konusunda ise, davalının fesih ihtarnamesinde gösterdiği sebeplerin afaki kaldığı göz önüne alındığında, davalının fesih işleminin sözleşme kapsamına uygun olmadığı, devam eden bayilik ilişkisinin erken feshinden söz edilebileceği, bu kapsamda davacının taraflar arasında münakit sözleşme ve ek protokolü erken fesih nedeniyle davalıdan cezai şart talebinde bulunabileceği, şartları oluştuğu takdirde hakimin cezai şart miktarında indirime gidebileceği kanaatine varılmış olmakla birlikte, Çerçeve Protokolü’nün 12. maddesi uyarınca tahakkuk eden 250.000,00-USD cezai şart alacağının şimdilik 1.000,00-USD’sinin temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte, Ürün Alım Taahhütnamesi uyarınca eksik kalan ürün miktarı için hesaplanan 61.883,49-USD kar mahrumiyeti alacağının şimdilik 1.000,00-USD’sinin temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte, davalıdan tahsilini talep etmiştir…” sonuç ve kanaatine ulaşıldığını mütalaa ettikleri anlaşıldı.Taraflar arasında düzenlenmiş bulunan 15/05/2013 Tarihli Standart Bayilik Sözleşmesi başlıklı bayilik sözleşmesi ve aynı tarihli protokol incelenmiş, bayilik sözleşmesinin süresinin 3 yıl olarak belirlendiği görülmüştür. Davalı Tarafça davacı taraf adına keşide edilip gönderilen Beyoğlu …Noterliğinin 02/07/2015 Tarihli ihtarnamesi incelenmiş, ihtarname ile ”…15/05/2013 tarihli bayilik sözleşmesini, şirketimizin ekonomik sebeplerle dar boğaza girmesi, …elde edilen kâr marjının azalması, elde edilen kârın giderleri karşılayamaması nedeniyle, tek taraflı, haklı ve geçerli nedenlerle … feshettiğimizi …ihtaren ve ihbaren bildiririz…” şeklinde ihtarda bulunulduğu görülmüştür. Tüm deliller toplanmış, tüm dosya kapsamı incelenmiş, taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında, davalının, 02/07/2015 tarihinde sözleşmeye aykırı olarak, sürelere riayet etmeden, sözleşmeyi haksız olarak feshettiği anlaşılmıştır. Taraflar arasında imzalanan sözleşme ve Ürün alım taahhütnamesi kapsamında, davalının tarafın her yıl için 3.027 ton alım taahhüdünde bulunduğu, davacı tarafın incelenen Ticari defter ve kayıtlarına göre, davalının 17/05/2013-16/05/2014 ve 17/05/2014-16/05/2015 tarihleri arasında eksik alım yapmış olmasına rağmen davacının sonraki dönemlerinde davalıya ürün sattığı, eksik alım yapılan bu dönemlere ilişkin ihtirazi kayıt ileri sürmeden ürün vermeye devam ettiği anlaşıldığından bu dönemler için kâr mahrumiyeti ve cezai şart talebinde bulunamayacağı anlaşılmıştır. Taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında sürecin, 17/05/2013-01/11/2016 tarihleri arası olduğu, davalının sözleşmeyi 02/07/2015 tarihinde sözleşmeye aykırı olarak, haksız olarak feshettiği, bu nedenle davacının 17/05/2015-01/11/2016 dönemi için kâr mahrumiyeti talebinde bulunabileceği, davalının 17/05/2015-16/05/2016 döneminde 3.027 ton alım taahhüdünde bulunduğu ve 0 ton alım yaptığı, her bir ton ürün için 14-USD. olmak üzere bu dönem için, 42.378-USD.; 17/05/2016-01/11/2016 döneminde 1.393,249 ton alım taahhüdünde bulunup, 0 ton alım yaptığı her bir ton için 14-USD. olmak üzere bu dönem için 19.505,49-USD; 17/05/2015-01/11/2016 tarihleri arasında toplam 61.883,49-USD. kâr mahrumiyetinin bulunduğu bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılmış ve davacının 1.000-USD. kâr mahrumiyeti isteminde bulunması nedeniyle, taleple bağlı kalınarak 1.000-USD. kâr mahrumiyetinin 30/12/2016 dava tarihinden itibaren fiili ödeme tarihine kadar, 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince USD cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle, davalıdan tahsili gerektiği kabul edilmiş; Davacının Cezai Şart talebinin sözleşmesel dayanağının; 15/05/2013 Tarihinde düzenlenmiş bulunan ”Protokolün” 12.md.si olduğu, protokol kapsamında, sözleşmenin 9.maddesinde belirtilen sürelere riayet edilmemesi halinde cezai şart talep edilebileceğinin belirtildiği, davalının sözleşmenin 17/05/2013-16/05/2015 döneminde, asgari alım taahhüdünü yerine getiremediği ve taraflar arasındaki ticari ilişkinin sözleşmenin feshedildiği tarihe kadar aksamadan yürüdüğü ve davalının yıllık alım taahhütlerini yerine getirmemesine rağmen davacının bu yönde herhangi bir itirazının bulunmadığı, ödemeleri kabul ederek yeni yıllarda sözleşmeyi devam ettirdiği, bu sebeple eksik alımı benimsediği, ihtirazi kayıt koymaksızın ödemeleri kabul ettiği, buna göre davalı tarafından yapılan eksik alımı benimsediği ve sözleşmeyi bu anlamda tadil ettikleri, 17/05/2013-16/05/2015 tarihleri arasında davacının cezai şart alacağından zımnen feragat ettiği, davalının bayilik sözleşmesini sözleşmeye aykırı olarak haksız feshettiği, bu kapsamda sözleşmede belirlenen 250.000-USD. cezai şart tutarı üzerinden, davacının 17/05/2015-01/11/2016 tarihleri arasında 124.999,99-USD. cezai şart talebi edebileceği, davacının talep edebileceği cezai şart miktarının davalı tarafın ekonomik mahvına sebep olmayacağı bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılmış ve davacının 1.000-USD. cezai şart isteminde bulunması nedeniyle, taleple bağlı kalınarak 1.000-USD. cezai şartın 30/12/2016 dava tarihinden itibaren fiili ödeme tarihine kadar, 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince USD cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle, davalıdan tahsili gerektiği kabul edilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”gerekçeleri ile; ” Davacının davasının kabulü ile, 1-1.000-USD. kâr mahrumiyeti alacağının, 30/12/2016 dava tarihinden itibaren fiili ödeme tarihine kadar, 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince USD cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle, davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 2-1.000-USD. cezai şart alacağının, 30/12/2016 dava tarihinden itibaren fiili ödeme tarihine kadar, 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince USD cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle, davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Sözleşmenin davalı tarafından süresinden önce ve haksız şekilde feshi nedeniyle doğmuş olan 250.000,00 USD’lik cezai şart alacaklarının, kar mahrumiyeti alacaklarından farklı maddi şartlara bağlandığını ve niteliği gereği bölünmesinin mümkün olmadığını, buna rağmen ilk derece mahkemesi tarafından “kar mahrumiyeti” taleplerinin aynı şartlar dahilinde değerlendirilerek bölümlere ayrılması ve indirilmesinin açıkça hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, İlk Derece Mahkemesi kararında; taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından süresinden önce ve haksız şekilde feshedildiği olgusunun isabetli bir şekilde tespit edildiğini, taraflar arasındaki Çerçeve Protokol’ün 12. maddesi uyarınca bu durumda sözlemeyi haksız olarak fesheden bayinin müvekkile 250.000,00 USD tutarında cezai şart ödemekle yükümlü olduğu hususunun da yine kararda aktarılmış olduğunu, ancak bu alacaklarının tespitinde, tamamen farklı maddi şartlar çerçevesinde kararlaştırılmış olan kar mahrumiyeti alacakları bakımından yapılan değerledirme usulünün uygulanmış olmasının anlaşılamadığını, Kar mahrumiyeti alacakları bakımından yapılan değerlendirmenin de kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, bu hususta yapılan değerlendirmede mahkemenin, TBK md. 179/2’de düzenlenmiş olan, dönemsel edimlerin yerine getirilmemesi sonucu için kararlaştırılmış “ifaya ekli cezai şart” kurumu çerçevesinde değerlendirme yaptığını ve anılan kanun hükmünde öngörülen ihtar veya çekincenin yokluğu nedeniyle sadece son sözleşme yılına ilişkin talepte bulunulabileceği yönünde hüküm kurduğunu, TBK md. 179/2 hükmünün uygulanmasının maddi dayanağının, davalının ürün alım taahhüdünün sözleşme yıllarına yayılacak şekilde düzenlenmesi olduğunu, bir başka ifadeyle “ifaya eklenen cezai şart” olarak kabul edilmiş olan taahhütname hükümlerinin, sözleşmenin ifası sürecine yayılan maddi şartlara bağlanmış durumda olduğunu, Oysa, Çerçeve Protokol’ün 12. maddesine dayalı olarak talep etmiş oldukları cezai şart taleplerinin maddi dayanağının, davalının sözleşmeyi süresinden önce ve haksız şekilde sona erdirmiş olması olduğunu, dolayısıyla burada sözleşme süresine yayılmış bir edimin dönemden döneme yerine getirilmemesinden söz edilmediğini, cezai şartın, davalının sözleşmeyi haksız feshi şeklindeki ” ani ” nitelikteki bir hukuki olaya bağlanmakta olduğunu, İlk Derece Mahkemesi kararı gerekçesinde bu talepleri hakkında: “Davacının Cezai Şart talebinin sözleşmesel dayanağının; 15/05/2013 Tarihinde düzenlenmiş bulunan ”Protokolün” 12.md.si olduğu, protokol kapsamında, sözleşmenin 9.maddesinde belirtilensürelere riayet edilmemesi halinde cezai şart talep edilebileceğinin belirtildiği, davalının sözleşmenin 17/05/2013-16/05/2015döneminde, asgari alım taahhüdünü yerine getiremediği ve taraflar arasındaki ticari ilişkinin sözleşmenin feshedildiği tarihe kadar aksamadan yürüdüğü ve davalının yıllık alım taahhütlerini yerine getirmemesine rağmen davacının bu yönde herhangi bir itirazının bulunmadığı, ödemeleri kabul ederek yeni yıllarda sözleşmeyi devam ettirdiği, bu sebeple eksik alımı benimsediği, ihtirazi kayıt koymaksızın ödemeleri kabul ettiği,buna göre davalı tarafından yapılan eksik alımı benimsediği ve sözleşmeyi bu anlamda tadil ettikleri, 17/05/2013-16/05/2015 tarihleri arasında davacının cezai şart alacağından zımnen feragat ettiği, davalının bayilik sözleşmesini sözleşmeye aykırı olarak haksız feshettiği, bu kapsamda sözleşmede belirlenen 250.000-USD. cezai şart tutarı üzerinden, davacının 17/05/2015-01/11/2016 tarihleri arasında 124.999,99-USD. cezai şart talebi edebileceği,…” şeklinde değerlendirme yapılmış olduğunu, kararda davadaki iki taleplerinin birbirine karıştırıldığının görülmekte olduğunu, bu karışıklık nedeniyle, maktu şekilde belirlenmiş olan cezai şart taleplerinin sözleşme dönemlerine göre dönemlere ayrılarak değerlendirildiğini ve hukuka, hakkaniyete ve taraflar arasındaki sözleşmelere açıkça aykırı sonuca ulaşıldığını, Cezai şartın davalının mahvına neden olmayacağı hususunun bilirkişi raporları ile tespit edilmiş olduğunu, dolayısıyla cezai şartta indirim yapılmasının hiçbir nedeninin bulunmadığını, buna rağmen yukarıda aktarıldığı şekilde cezai şart alacaklarının sadece 17/05/2015 – 01/11/2016 aralığı bakımından talep edilebileceği yönündeki karar gerekçesinin düzeltilmesi için istinaf yoluna başvurma gereği doğduğunu, kararın bu yönden tüm cezai şart taleplerinin kabulü yönünde düzeltilmesini talep ettiklerini, İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflar arasındaki “Ürün Alım Taahhütnamesi” hükümleri dikkate alınmaksızın; emredici nitelikte olmayan ve somut olaya uygulanma kabiliyeti olmayan TBK md. 179/2 hükmüne göre çekince konulmaması nedeniyle sadece son sözleşme yılına göre hesaplama yapılmış olmasının hukuka aykırı olduğunu ve kararın bu yönden de düzeltilmesi gerektiğini, TBK md. 179/2’ye atıfla tedarikçinin her yılın ürün vermeye devam etmeden çekince koyması gerektiğine ilişkin içtihadın somut olaya uygulanma imkanı bulunmadığını, Yargıtay içtihatlarında da vurgulandığı üzere TBK 179/2 hükmünün emredici nitelikte olmadığını ve somut olayda davalı tarafından verilen taahhütle aksi yöndeki hükmün geçerli şekilde kararlaştırılmış olduğunu, Yargıtay içtihatlarında ve doktrinde, çekince konulması gerekliliğine ilişkin TBK md. 179/2 hükmünün emredici nitelikte olmadığı ve taraflar arasında aksi yönde hüküm öngörülebileceği hususunun açıkça ifade edilmekte olduğunu, huzurdaki davaya konu Ürün Alım Taahhütnamesinde de aksi yöndeki hükmün geçerli şekilde kararlaştırılmış olması karşısında İlk Derece Mahkemesi’nin değerlendirmesinin somut olaya uygun olmadığı hususunun görülmekte olduğunu ve kararın bozulmasına karar verilmesi gerektiğini, Yerleşik Yargıtay içtihatlarında TBK md. 179/2 hükmünün emredici nitelikte olmadığı hususunun vurgulanmakta olduğunu, yine aynı yöndeki içtihatlarında Yüksek Mahkemenin, taraflar arasında Ürün Alım Taahhütnamesi bulunması halinde bu hükümlere göre sonuca gidilmesi gerektiğinin de açıkça ifade edilmekte olduğunu: “…Kanun, 179. maddenin 2. fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. T.B.K.nun 179/11. madde hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler.” (Yargıtay 19. HD 2013/14654 E. 2013/19950 K.) “Cezai şarta dair hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler.”(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, E. 2017/3-998, K. 2017/1459, T. 29.11.2017) “TBK’nun 179/II. maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.” Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nun 179/II. maddesi değil, 179/I. maddesi hükmü uygulanacaktır. Zira Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. maddesi hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren F. age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. A. age sh. 579 vd.; G. Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740) …Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler.” YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ, E. 2017/3732, K. 2019/4342, T. 12.9.2019 “…Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere ve özellikle Taahhütname başlıklı belgede, “…’nn cezai şart tutarını dilerse her anlaşma yılı sonunda, dilerse anlaşma süresi sonunda toplam olarak talep etmesine muvafakat ettiğimizi beyan, kabul ve taahhüt ederiz.” denilmiş olmasına göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisie uymayan davalı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE, 9,40-TL harç ve takdiren 315,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyen davalılardan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 31.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.”YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ 31.05.2018 T., 2017/1145 E. 2018/3125 K. Doktrin görüşlerinin de aynı yönde olduğunu: “…TBK m. 179 hükümleri emredici değildir. Taraflar aralarında anlaşarak, bir borcun ifa edilmemesi veya kötü ifa edilmesi halinde hem ifanın veya ifa etmeme tazminatının hem de cezanın istenebileceğini kararlaştırabilirler. … İfayla birlikte cezanın istenebileceğini düzenleyen hüküm de emredici değildir. Taraflar bunlar dışında bir borç ihlalinde de hem ifanın hem de cezanın istenebilmesini kararlaştırabilirler.” (Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, Vedat Kitapçılık, 2013, s. 528) “Ceza koşulu TBK madde 177-182 arasında düzenlenmiştir. Bu hükümler emredici nitelikte değildirler. Bunun tek istisnası ceza miktarının indirilmesiyle ilgili hükümlerdir. …TBK m.179/II de yedek hukuk kuralıdır, aksine sözleşme yapılabilir.” (Erol Cansel/Çağlar Özel, Türk Borçlar Hukukunda Ceza Koşulu, https://…-%C3%87.-%C3 96ZEL.pdf ) Aksinin kararlaştırılabilmesinin, sözleşmelerin öncelikle bu açıdan incelenmesini ve tarafların iradesi tespit edildikten sonra huzurdaki olaya göre yargılama yapılmasını gerektirmekte olduğunu, tacir olan tarafların, ürün alım taahhüdünün içeriğini sözleşme serbestisi içerisinde kanundaki hükümden farklı olarak ve geçerli şekilde kararlaştırmış olduklarını, dava konusu Taahhütname’de eksik kalan ürün miktarı için hesaplanacak kar kaybının sözleşmenin ifasıyla birlikte ya da sözleşmenin her ne sebeple sona ermesini mütakip talep edilebileceği hususunun açıkça düzenlenmiş olduğunu, bu kapsamda davalının eksik alımdan kaynaklanan kar mahrumiyeti alacağının tamamını tazmin etmekle yükümlü olduğunun aşikar olduğunu, Davaya dayanak Ürün Alım Taahhütnamesi’nin (g) bendinde: “….’nin anılan kar mahrumiyeti tutarını mutabakatımız dahilinde anlaşma süresi sonunda toplam olarak talep etmesine muvafakat ettiğimizi,” (h) bendinde: ” feragatname verilmedikçe …in herhangi bir hak ve alacağından feragat etmiş sayılmayacağı, … Beyan, kabul ve taahhüt ederiz.” hükümlerinin yer almakta olduğunu, burada görülmekte olduğu üzere davalının sözleşme süresinin sonunda dava konusu borcu ödemekle yükümlü olup, hukuken geçerli olarak kararlaştırılan bu şartlar doğrultusunda ayrıca ihtar göndermeye gerek olmadığını, TBK m. 179/2’nin dava konusu talepte uygulanma olanağı bulunmadığını, Kararda TBK 179/2’nin uygulanacağı ifade edilmişse de bunun hukuken kabul edilebilir bir yönü bulunmadığını, anılan kanun hükmünün hatalı değerlendirildiğini, kararda ve bilirkişi raporlarında bahsedilen içtihatlarda, “ifayla birlikte istenen cezai şart” alacağı talebine ilişkin esasların tartışılmakta olduğunu, TBK m. 179/2 hükmünün de, alacaklının cezai şartın yanında borcun ifasını da istediği durumlara özgü olduğunu, burada kanun koyucunun alacaklının her iki talepte aynı anda bulunarak sözleşmeden aşırı menfaat elde etmesini denetim altına almak ve dürüstlük kuralına aykırı hareketleri önlemek istediğini, oysa, huzurdaki davaya konu taleplerinin ” ifa”yı içermediğini, davada, davalının hukuka aykırı tutumu nedeniyle sona eren sözleşmede verilen taahhüte göre hesaplanacak “kar mahrumiyeti” alacaklarını talep etmekte olduklarını, dolayısıyla TBK m.179/2 hükmünün, emredici nitelikte olmamasının yanında, dava konusu olaya uygulanma kabiliyeti de bulunmadığını beyanla; Açıklanan ve re’sen göz önünde bulundurulacak nedenlerle; İstinaf taleplerinin kabulü ile; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17.12.2019 tarih ve 2016/1293 E – 2019/1582 K sayılı kararında yapılacak istinaf incelemesi sonucunda karar gerekçesindeki hukuka aykırılıklar düzeltilerek davanın taleplerinin tümü yönünden kabulüne, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemiz 01/10/2020 tarih veç 2020/1138 E- 2020/1024 K sayılı ilk kararı ile; ” Dava kısmi dava olup, ıslah yapılmamıştır. Mahkemece de talep gibi 2.000 USD’nin tahsili yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargılamaya hakim olan ilkelerin düzenlendiği HMK’nın ikinci bölümünün 26. maddesinde hakimin tarafların talep sonucu ile bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği belirtilmiştir. Davacı, mahkemede yargılama konusu yapılmayan (talep sonucu olmayan) kısma yönelik olarak ve buna ilişkin verilmemiş karar ve gerekçesi yönünden istinafa başvurmuş ise de, yargılama konusu olmayan hususa ilişkin olarak ve buna yönelik mahkeme gerekçesine karşı istinaf yoluna başvurulamayacağından davacının istinaf dilekçesinin usulden reddine karar vermek gerektiği ” gerekçeleri ile; ” 1-Davacının istinaf taleplerinin 6100 sayılı HMK’nın 352/1 maddesi gereğince USULDEN REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 09/05/2022 tarih ve 2020/8469 Esas – 2022/3626 Karar sayılı ilamı ile; ” Dava, bayilik sözleşmesinin süresinden önce feshi nedeniyle cezai şart ve kar mahrumiyeti alacağına ilişkindir. Davacı dava dilekçesinde, 250.000 USD cezai şart alacağı ve 104.061 USD kar mahrumiyeti alacağı olduğunu beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 USD cezai şart ve 1.000 USD kar mahrumiyeti alacağının tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, davacının kar mahrumiyeti bakımından 61.883,49 USD, cezai şart bakımından 124.999,99 USD talep etmekte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 1.000 USD kar mahrumiyeti, 1.000 USD cezai şartın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, karara karşı, davacı vekili cezai şartın değerlendirme şekli ve hesaplanma usulü bakımından hata yapıldığı iddiasıyla bu istem için gerekçe yönünden istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın redle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı kısmi dava kısmen kabul kısmen redle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir. Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.03.2015 gün ve 2013/7-1728 Esas, 2015/1036 Karar sayılı ilamı).Kısmi eda istemli davalarda, mahkemece eda istemi yönünden davanın tam kabulüne karar verilmiş olsa bile, mahkeme kararının gerekçesinde davacının talep etmekte haklı olduğu alacak miktarlarının tamamı tespit edildiğinden, bu tespit hükmü taraflar açısından maddi anlamda kesin hüküm oluşturacaktır. Mahkemelerin karar gerekçesinde alacak miktarlarını külli olarak tespit ettiği durumlarda, tarafların tespit hükmü için kararı gerekçe ya da miktar yönünden istinaf ve temyiz kanun yollarına götürmekte hukuki yararları bulunmaktadır. Bu durumda davacının, cezai şart istemi yönünden mahkemece tespit edilen kısım için gerekçe ve miktar yönünden istinaf kanun yoluna başvurma hakkına sahip olduğu anlaşılmakla Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davacının istinaf istemlerinin esastan incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde hatalı değerlendirmeye dayalı şekilde karar verilmesi isabetli olmamış olup, bu nedenle davacının istinaf istemlerinin usulden reddine ilişkin kararın bozulması gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; “Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ” karar verilmiş olup; Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesi ve çerçeve protokolün süresinden önce ve haksız şekilde feshedildiğinden bahisle cezai şart ve ürün alım taahhütnamesi uyarınca eksik ürün alındığından bahisle kar mahrumiyeti taleplerine ilişkindir. Taraflar arasında imzalanan 17.05.2013 tarihli bayilik sözleşmesi ve çerçeve protokol, davalı tarafından 02.07.2015 tarihli Noter ihtarnamesi ile, şirketin ekonomik olarak dar boğaza girmesi, elde edilen kar marjının azalması, elde edilen karın giderleri karşılayamaması gerekçeleri ile tek taraflı olarak feshedilmiş, davacı tarafından somut dava ile, sözleşmenin süresinden önce ve haksız olarak feshedilmesi sebebi ile çerçeve protokolün 12. maddesinde düzenlenen 250.000 USD tutarındaki cezai şart bedelinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 USD’nin ve taraflar arasındaki ürün alım taahhütnamesi uyarınca davalının alması gereken 7.443 ton eksik ürün nedeniyle oluşan 104.061, USD kar mahrumiyetinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 USD’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan tahsili talep edilmiş, Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, sözleşmenin 17.05.2013 ila 01.11.2016 tarihleri arasında geçerli olduğu, davalı tarafından 02.07.2015 tarihinde haksız olarak feshedildiği, davacının 17.05.2015 ila 01.11.2016 arasındaki dönem için kar mahrumiyeti talebinde bulunabileceği, buna göre toplam 61.883,49 USD kar mahrumiyetinin bulunduğu gerekçesi ile taleple bağlı kalınarak 1.000 USD kar mahrumiyetinin davalıdan tahsiline, cezai şart talebi yönünden ise; davacının, davalının yıllık alım taahhütlerini yerine getirmemesine rağmen herhangi bir itirazda bulunmadığı, 17.05.2013 ila 16.05.2015 tarihleri arasındaki cezai şart alacağından zımnen feragat ettiği, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle davacının 250.000 USD cezai şart tutarı üzerinden 17.05.2015 ila 01.11.2016 tarihleri arasına tekabül eden 124.999,99 USD’yi talep edebileceği, belirlenen cezai şart miktarının davalının ekonomik mahvına sebep olmayacağından bahisle taleple bağlı kalınarak 1.000 USD cezai şart bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Uyma kararı verilen Yargıtay bozma ilamında; davanın, bayilik sözleşmesinin süresinden önce feshi nedeniyle “cezai şart” ve “kar mahrumiyeti” alacağına ilişkin olduğu tespit edildikten sonra, “davacı vekili tarafından cezai şartın değerlendirme şekli ve hesaplanma usulü bakımından hata yapıldığı iddiası ile “bu istem yönünden” gerekçenin istinaf edildiği ve davacının “cezai şart istemi” yönünden mahkemece tespit edilen kısım için gerekçe ve miktar yönünden istinaf kanun yoluna başvurma hakkına sahip bulunduğu” denilmek suretiyle, dairemizce istinaf başvurusunun usulden reddine dair verilen kararın esastan inceleme yapılmak üzere kaldırılmış olması karşısında, bozma ilamının kapsamına göre, cezai şart talebi yönünden yapılan değerlendirme neticesinde; taraflar arasında imzalanan çerçeve protokolün “protokol hükümlerinin ihlali” başlıklı 12. maddesinde; “… iş bu protokol, standart bayilik anlaşması ve eklerinin Lukoil tarafından yukarıda açıklanan şekilde feshedilmesi ve/veya Bayi’nin iş bu anlaşma ve eklerini, 9. maddede yazılı sürelere riayet etmeksizin feshetmesi veya fesih sonucu doğuracak şekilde hareket etmesi halinde; …’e standart bayilik anlaşmasından kaynaklanan tüm hakları ve diğer cezai şartları talep hakları saklı kalmak kaydıyla fesih tarihinde 250.000 USD miktarında cezai şartı, ifa tarihinde uygulanmakta olan T.C. Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığı olarak ödemeyi… kabul etmiştir.” denilmek suretiyle, sözleşmenin davalı tarafından haksız ve süresinden önce feshedilmesi sonucunda ödenecek cezai şart bedeli açık şekilde düzenlenmiştir. İlk derece mahkemesince, cezai şart talebi yönünden yapılan değerlendirmede, davalı tarafından sözleşmenin süresinden önce ve haksız olarak feshedildiği kabul edilmekle birlikte, kar mahrumiyeti talebi ile ilgili yapılan değerlendirmede olduğu gibi davacının, davalının yıllık ürün alım taahhüdüne uymaması karşısında sessiz kalması nedeniyle tüm cezai şart bedelini talep edemeyeceği, ancak fesih tarihi ile sözleşme sonu arasında kalan süre yönünden, bilirkişi raporlarında yer almayan ve nasıl yapıldığı açıklanmayan hesaplama neticesinde belirlenen 124.999,99 USD cezai şart bedelini talep edebileceği, alınan bilirkişi ek raporunda davalının yeterli öz kaynağa sahip olmadığı, mevcut durumda gayri faal ve varlıklarının sıfır olduğu tespitine rağmen, raporun aksine belirlenen cezai şart miktarının davalının ekonomik mahvına sebep olmayacağı gerekçesi ile talebin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 09/05/2022 tarih ve 2020/8469 Esas – 2022/3626 Karar sayılı ilamı dikkate alınarak davacının, ürün alım taahhütnamesi ile ilgili olmayan çerçeve protokolün 12. maddesinde açıkça sözleşmenin feshi ile ilgili olarak düzenlenen cezai şart bedelini, sözleşmenin haksız şekilde ve süresinden önce feshedilmesi nedeniyle talep edebileceği ancak alınan bilirkişi ek raporundaki tespitler uyarınca, 250.000 USD cezai şart bedelinin davalının ekonomik olarak mahvına sebep olacağı ve bir miktar indirilmesi gerektiği kanaatine varılmış olup, kararın davalı tarafça istinaf edilmemiş olması nedeniyle aleyhe bozma yasağı kapsamında davacının ilk derece mahkemesinin gerekçesinde kabul edilen 124.999,99 TL cezai şart bedelini talep edebileceği anlaşıldığından ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davacının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca hükmün kaldırılmasına ve yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/12/2019 tarih ve 2016/1293 Esas – 2019/1582 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 1-1.000-USD. kâr mahrumiyeti alacağının, 30/12/2016 dava tarihinden itibaren fiili ödeme tarihine kadar, 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince USD cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle, davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,2-1.000-USD. cezai şart alacağının, 30/12/2016 dava tarihinden itibaren fiili ödeme tarihine kadar, 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince USD cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle, davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 3-Alınması gereken 484,11 TL ilam harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 121,07 TL harcın mahsubu ile bakiye 363,04 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edildiği anlaşılan 29,20-TL başvurma harcı + 121,07-TL peşin harç + 160,20-TL tebligat-müzekkere + 3.600,00-TL bilirkişi giderleri olmak üzere toplam 3.910,47-TL yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediği anlaşılmakla; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan 7.089,20 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-İstinaf yönünden Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 54,40 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 8-İstinaf yönünden davacı tarafından sarf edilen 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 31,5 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş- dönüş masrafı olmak üzere; toplam 180,1 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 9-İstinaf yönünden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. Kısım 2. Bölüm 17/b maddesine göre hesap ve takdir olunan 5.500,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 10-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dair olarak, hazır olan davacı vekilinin yüzüne karşı davalı yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.29/09/2022