Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1425 E. 2022/1811 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1425 Esas
KARAR NO: 2022/1811 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2021/179 Esas – 2022/20 Karar
TARİHİ: 14/01/2022
DAVA: Alacak (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/12/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirket ile davalı arasında, davalının müvekkili şirkette çalıştığı dönemde yapılan ve “…” isimli 1000 adet güvenlik ürününe yönelik görüşmelere, sözlü taahhütlere istinaden müvekkili şirketin davalıya henüz ürünleri teslim almadan 135.905,90 TL ödeme yaptığını, davalının ise ürünlerin müvekkiline teslim edilmesini taahhüt etmesine rağmen taahhüdünü yerine getirmeyip ürünü teslim etmediği gibi bu hususa dayalı yapılan ödemeleri de müvekkili şirkete iade etmediğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 135.905,90-TL’nin müvekkili firma tarafından davalı tarafa ödendiği tarihten işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili ile davacı arasında bahse konu ürünlerin alımına dair bir sözleşme olmadığı gibi hiçbir hukuki ilişkinin de olmadığını, müvekkilinin paydaşı olduğu … Ltd. Şti ile, davacının birleşme yolu ile bünyesine kattığı … Tic A.Ş. arasında hukuki bir ilişki olabileceğini, uyuşmazlık konusu ürünün müvekkiline ait bir ürün olmadığını, marka ve patentinin … Tic Ltd. Şti’ne ait bir ürün olduğunu, müvekkilinin sadece bu şirketin paydaşı olduğunu, ekli faturalardan anlaşılacağı üzere ürünlere istinaden faturaların … Ltd.Şti ve …Ltd.Şti tarafından düzenlendiğini, bu nedenle davaya konu iddiaların muhatabının … Tic Ltd. Şti ve … Ltd. Şti. Olduğunu, davanın bu şirketlere karşı açılması gerekirken şirket paydaşı müvekkiline karşı açılmasının usulen hukuka uygun olmadığını, davanın ikmalinde dava şartı yokluğu söz konusu olup davanın usulen reddi gerektiğini, davacı tarafın sözleşmeden bahisle bulunduğu talepte öncelikle sözleşmenin varlığını ispatlamak zorunda olduğunu, taraflar arasında bir sözleşme ve sözleşmeye dayalı alacak olmadığını, kaldı ki davacının birleşme yoluyla bünyesine kattığı …AŞ tarafından İstanbul 11.ATM 2018/897 E dosyasında açılan davanın usulden reddedildiğini, İstanbul 6 ATM 2016/985 E dosyasında açılan davanın ise takip edilmediğinden açılmamış sayılmasına karar verildiğini, müvekkilinin bu anlamda sorumluluğu olmadığı bilinmesine rağmen ısrarla müvekkiline karşı davalar derdest edilip takipsiz bırakılarak yeniden davalar açıldığını, kabul anlamına gelmemekle davanın tipik bir sebepsiz zenginleşme advası olduğu ve bu iddianın müruruzaman ile malul olduğunu, kesin delille ve senetle ispatı gerektiğini, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini belirterek, haksız ve kötü niyetli olarak açılan alacak davasının dava şartı yokluğu sebebi ile usulden reddine, aksi kanaat tezahürü halinde tahkikatın yapılarak davanın esastan reddine,HMK md 329 gereği kötüniyetle dava derdest edildiği için müvekkili ile arasında vekalet sözleşmesiyle belirlenen akdi vekalet ücretinin tamamının davacıya tahmiline, HMK md 330 gereği vekalet ücretinin ve yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 14/01/2022 tarih 2021/179 Esas – 2022/20 Karar sayılı kararında;” Dava, dava dilekçesindeki beyana göre, taraflar arasında davalının davacı şirkette çalıştığı dönemde sözlü mal alım-satım sözleşmesi bulunduğu, bedelin peşin ödenmesine rağmen malın teslim edilmediği iddiasıyla bedelin iadesi istemine ilişkin alacak davasıdır. Davacı vekilince son duruşmada ise davanın sebepsiz zenginleşme nedenine dayalı açıldığı beyan edilmiştir.Dava dilekçesi ekinde sunulan ticaret sicil gazetesi ilanları, dekontlar, cevap dilekçesi ekinde sunulan faturalar, noter ihtarı, davalının celbedilen ticaret sicil ve vergi dairesi mükellefiyet kayıtları ile SGK hizmet dökümü, dava dışı …Ltd. Şti ile …Ltd Şti ticaret sicil kayıtları, İstanbul 11 ATM 2018/897 E ve İstanbul 6 ATM 2016/985 E Uyap kayıtları incelenmiştir. Dava dilekçesine ekli TSG ilanı ile dekontların, VD ve SGK cevaplarının, celbedilen dava dışı şirketlerin ticaret sicil kayıtlarının, Uyap kaydı celbedilen dava dosyalarının incelenmesi sonucunda, davacı şirketin dava dışı …AŞ’yi 06/04/2018’de birleşme-külliyen devir suretiyle devraldığı, …AŞ’nin ticaret sicil kaydının bu devir nedeniyle terkin edildiği, … AŞ tarafından davalıya karşı aynı taleplerle İstanbul 6 ATM 2016/895 E dosyasında açılan davanın takipsiz bırakıldığından açılmamış sayılmasına karar verildiği, İstanbul 11 ATM 2018/897 E dosyasında açılan davanın ise, dava tarihi itibariyle …AŞ’nin ticaret sicil kaydı terkin edilmiş durumda olduğundan ehliyet yokluğundan usulden reddine karar verildiği, kararların kesinleşmiş durumda olduğu, sonrasında Mahkememizde iş bu davanın açılmış olduğu, ekli dekontlara göre dava konusu para aktarımlarının 30/04/2015 ila 28/08/2015 tarihleri arasında yapılmış olduğu, davalı …’ın 13/04/2015 ila 08/04/2016 tarihleri arasında davacı şirkette iş akdiyle bağlı şekilde çalışmış olduğu, yapılan ödemelerin davalının davacı şirkette iş akdiyle çalıştığı dönem içinde yapılmış ödemeler olduğu, davalının bu tarihlerde ve sonrasında herhangi bir vergi mükellefiyetinin bulunmadığı, 07/08/2015 tarihinden itibaren dava dışı …Ltd Şti’de şirket ortağı olduğu, tacir sıfatının bulunmadığı tespit edilmiştir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5/1-a maddesine göre, “6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemelerinde bakılır.” 7036 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan 5521 sayılı Kanunun 1. maddesinde ise iş mahkemelerinin görev tanımı “İş Kanununa göre işçi sayılan kimseler ile işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi” şeklinde yapılmıştı. Dava tarihinde yürürlükte olan 7036 sayılı Kanunun 5/1-a maddesi ile, iş mahkemelerinin görev alanı genişletilerek, mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinden farklı olarak, İş Kanunu kapsamında kalmayan ancak TBK’nın hizmet sözleşmesi hükümlerine tabi hizmet sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar da iş mahkemelerinin görev alanına alınmış, ayrıca 5521 sayılı Kanunda “iş akdinden veya İş Kanunundan kaynaklanan hak iddiaları” şeklinde sınırlandırılmış olan “konu bakımından görev” kısmı da genişletilmek suretiyle, “sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıkları” şeklinde tanımlanarak, İş Kanunu dışında her türlü kanundan doğan hukuk uyuşmazlıkları da iş mahkemelerinin görev alanına dahil edilmiştir. TTK md 4 uyarınca bir davanın asliye ticaret mahkemesi görevine girmesi için, ya mutlak ticari dava ya da her iki tarafın tacir olduğu ve her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendiren uyuşmazlıklara ilişkin nispi ticari dava niteliğinde olması zorunludur. İş bu davanın hukuki nedeni ise ister sözleşmeye bağlı alacak isterse sözleşme ilişkisi olmamakla birlikte sebepsiz zenginleşme nedenine dayalı açılmış olduğu kabul edilsin, mutlak ticari dava veya nispi ticari dava niteliği taşımamaktadır. TTK md 4’te sayılan mutlak ticari dava türlerinden olmadığı gibi davalının tacir sıfatı ve dava konusu ödemelerin yapıldığı tarihte herhangi bir ticari işletmesi bulunmadığından nispi ticari dava da olmamakla, asliye ticaret mahkemeleri yargılamada görevli değildir. Dava konusu ödemelerin yapıldığı tarihte davalının davacı şirkette iş akdiyle bağlı çalışan sıfatıyla çalışmakta olduğu resmi SGK kayıtlarıyla tespit edildiği gibi bu husus davacının da kabulünde olduğundan, 7036 sayılı Kanun gereği yargılamada ihtisas mahkemesi sıfatıyla iş mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmakla, görev konusu kamu düzeninden ve yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gereken dava şartı olduğundan, aşağıdaki şekilde HMK md 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın görev yönünden dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir.”gerekçesi ile, -Mahkememizin görevsizliği sebebiyle 6100 Sayılı HMK. 115/2 maddesi gereğince davanın görev yönünden dava şartı yokluğundan, usulden reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davaya konu ‘…’ cihazına yönelik müvekkili şirketinin davalı hesabına gerçekleştirdiği ödemelerin, müvekkili şirketi ile davalı taraf arasındaki işçi-işveren ilişkisi ile hiçbir ilgi ve ilişkisinin olmadığını; müvekkili şirketin davalıya güvenerek ‘… ürünü satışı’ ile ilgili ticari olarak anlaşmaları zamanında davalı tarafın müvekkili şirketi bünyesinde çalışmadığını; aralarında herhangi bir iş akdinin bulunmadığını, Müvekkili Firma ile davalı tarafın … cihazının satımına dayalı anlaşmaya varıldığı zaman dilimi içerisinde davalı taraf ile herhangi bir şekilde işçi-işveren bağının kurulmadığını; bu anlaşma esnasında ve neticesinde Müvekkili Firmanın, davalının … cihazını satacağına ve karşılığında bir kazanç elde edileceğine dair bir güven nedeni ile davalı tarafa ön ödeme-avans niteliğinde) ödemeler gerçekleştirdiğini; bunun karşılığında ise davalı tarafın, taahhüdünü yerine getirmediğini ve ürünlerin satışını yapmadığını; bununla birlikte, Müvekkili Firmanın ön ödeme olarak banka dekontları aracılığı ile davalının kendi hesabına yaptığı ödemeleri de Müvekkili firmaya bugüne dek iade etmediğini; Müvekkili Firmanın alacağını elde etme amacıyla işbu davayı açtığını; bu hususta, müvekkili firma ile davalı arasında iş ilişkisi ve/veya hizmet ilişkisi ve dahi bağımlılık unsuruna dayalı herhangi bir ilişkinin söz konusu olmadığını; taraflar arasında önceden gerçekleşen buna dayalı oluşturulan güvene istinaden davalı tarafa yapılan ödemelerin söz konusu olduğunu, Müvekkili Firma ile davalı arasında herhangi bir bağımlılık unsurunun bulunmadığını, aralarında iş akdinden kaynaklanan bir uyuşmazlığın da bulunmadığını,
Yargıtay’ın 13.Hukuk Dairesinin 2016/5947E. 2016/11723 K.Sayılı kararında ”… Davacı şirket, davalının Irak Elektrik Bakanlığı’ndaki bir kısım işleri için danışmanlık yaptığını, davalıya şirket adına takip ettiği işlerde kullanmak üzere masraf avansı ödendiğini, gönderilen meblağın ancak bir kısmı için harcama belgesi sunulduğunu, belgelenemeyen ve iade edilmeyen meblağ yönünden icra yoluyla takip başlatıldığını, ancak davalının haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptalini ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Davalı, davacı şirket ile aralarında işçi-işveren ilişkisi bulunduğunu, Irak’ta yapılacak enerji işinden sorumlu proje koordinatörü olduğunu, davanın İş Mahkemesinde görülmesi gerektiğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davalının, davacı şirkette Irak bölge koordinatörü olarak çalıştığı, başka kurumda çalışmadığı, taraflar arasında işçi işveren ilişkisi bulunduğu, davanın konusunun davalıya verilen iş avansı olduğu, davaya bakmakta İş Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesiyle HMK’nun 114 ve 115/2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle davacının davasının görev yönünden usulden reddine, mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Bu itibarla, uyuşmazlığın çözümünde genel yetkili mahkemeler görevli bulunduğundan mahkemece görevli olduğu gözetilerek işin esasına girilmek suretiyle davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. Somut olayda, taraflar arasındaki işin niteliği, tarafların sorumlulukları hususu birlikte değerlendirildiğinde, hukuki ilişkinin, Borçlar Kanunu kapsamında düzenlenen hizmet sözleşmesine ilişkin olduğu, böylece taraflar arasında 4857 sayılı yasa bağlamında işçi işveren ilişkisi bulunmadığı işçinin işverene bağımlılık unsurunun gerçekleşmediği, dolayısıyla iş akdinden kaynaklanan bir uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmaktadır.” şeklinde belirtildiğini; aralarındaki işçi-işveren ilişkisinden kaynaklanmayan hususlarda iş mahkemesinin görevli olunamayacağının vurgulandığını, Bir davanın İş Mahkemesinde görülebilmesi için, işçi sayılan kişilerle işveren veya işveren vekilleri arasında ” iş akdinden” veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlığın bulunması gerektiğini, Mahkemenin belirttiği ”…Hizmet sözleşmesi ile ilgili hususlarda görevli mahkemenin İş Mahkemesi…” olması gerektiğine dair kararın hukuka aykırı olduğunu; gerçek durumu yansıtmadığını; davaya konu gerçekleşen ön ödemelerin müvekkili firma ile davalı taraf arasındaki hizmet ilişkisi ile hiçbir ilgi ve ilişkisinin olmadığını, Müvekkili başvurucu şirket ile … arasında ”… adında bir güvenlik ürününe yönelik görüşmelere, sözlü taahhütlere güvenerek” müvekkili şirket, ”davalının taahhüt ettiği ürünleri henüz teslim almadan” karşı taraf’ın hesabına oldukça yüklü miktarda ödeme yapmasına rağmen, karşı tarafın bahse konu ürünleri müvekkili şirkete teslim etmediği gibi bu hususa dayalı yapılan ödemeleri de şirkete iade etmediğini, Karşı tarafın güvenlik ile ilgili bir cihaz olan ”…” isimli 1000 adet ürünün ödemesini uhdesine almış olmasına rağmen, müvekkili şirkete söz konusu ürünün teslimini gerçekleştirmediğini; müvekkilinin, karşı tarafa yüklü miktarda ödemeyi, söz konusu ürünlerin davalı tarafça kendisine teslim edileceğine olan inancına, aralarındaki sözlü uzlaşı ve görüşmelere istinaden gerçekleştirdiğini; karşı tarafın almış olduğu tüm ödemelerin karşılığında, müvekkili şirkete ürünleri teslim etmediğini; bu nedenle, karşı tarafın müvekkili şirkete borcunun bulunduğunu; müvekkili firma tarafından davalıya yapılan ödemelerin, banka dekontları ile de sabit olduğunu, Müvekkili firmanın, ödemeyi davalının kendi hesabına yapmış olmasına rağmen, davalının, edimini ifa etmediğini aynı zamanda söz konusu ürünü müvekkili şirket’e teslim etmediğini ve üstelik müvekkil şirket’in banka aracılığı ile ödediği tutarı da müvekkili şirket’e bu zamana kadar iade etmediğini; işbu davayı ikame etme gereğinin hasıl olduğunu ve usul ekonomisi ilkelerine güvenerek alacağını elde etme gayesine dayalı söz konusu paranın iadesini Asliye Ticaret Mahkemesi huzurunda talep ettiğini, İleri sürerek mahkemenin 2021/179E. -2022/20K. sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde ‘kaldırılmasını’, ve talepleri doğrultusunda ‘davalarının kabulüne’ karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taraflar arasında varlığı iddia olunan, “…” isimli 1000 adet güvenlik ürünün satışına yönelik hukuki ilişkide; davalıya avans ödemeleri yapılması, ancak davalının ürünleri temin ve teslim etmemesi nedeniyle, ödenen bedellerin iadesi istemli alacak davasıdır. Davalı tarafça; taraflar arasında bir satış ilişkisi bulunmadığını, davalının ortağı olduğu dava dışı … Tic Ltd. Şti ile, davacının birleşme yolu ile bünyesine kattığı … Tic A.Ş. Ve davacı arasında hukuki bir ilişki olabileceğini, … isimli ürünün dava dışı … Şirketi’nin ürünü olduğu, pasif husumet yokluğundan davanın reddi gerektiği savunulmuştur. Davalının gerçek kişi tacir kaydının bulunmadığı, birinci sınıf tacir olmadığı, Ticaret Sicil Müdürlüğü ve Vergi Dairesi yazı cevaplarından anlaşılmıştır. Mahkemece davacı şirketin dava dışı …AŞ’yi 06/04/2018’de birleşme-külliyen devir suretiyle devraldığı, …AŞ’nin ticaret sicil kaydının bu devir nedeniyle terkin edildiği, … AŞ tarafından davalıya karşı aynı taleplerle İstanbul 6 ATM 2016/895 E dosyasında açılan davanın takipsiz bırakıldığından açılmamış sayılmasına karar verildiği, İstanbul 11 ATM 2018/897 E dosyasında açılan davanın ise, dava tarihi itibariyle …AŞ’nin ticaret sicil kaydı terkin edilmiş durumda olduğundan ehliyet yokluğundan usulden reddine karar verildiği, kararların kesinleşmiş durumda olduğu, sonrasında iş bu davanın açılmış olduğu, ekli dekontlara göre dava konusu para aktarımlarının 30/04/2015 ila 28/08/2015 tarihleri arasında yapılmış olduğu, davalı …’ın 13/04/2015 ila 08/04/2016 tarihleri arasında davacı şirkette iş akdiyle bağlı şekilde çalışmış olduğu, yapılan ödemelerin davalının davacı şirkette iş akdiyle çalıştığı dönem içinde yapılmış ödemeler olduğu, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5/1-a maddesine göre, “6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklara iş mahkemelerinde bakılacağının düzenlendiği gerekçesi, eldeki uyuşmazlıkta da görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu gerekçesi ile görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlenmiş, anılan kanunun 5.maddesinde asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya uyuşmazlığın ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olmasını sağlamaz. Başka ifade ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Somt olayda; dava dilekçesine ekli dekontlar incelendiğinde; davacının davalıya 30/04/2015 ila 28/08/2015 tarihleri arasında yaptığı ödemelere ilişkin “… ödemesi” açıklamasının bulunduğu, dava dilekçesinde taraflar arasında şifahi satış ilişkisinin kurulduğunun iddia olunduğu, davalının da taraflar arasında satış ilişkisi kurulmadığı, satış ilişkisinin davalının ortağı olduğu … Şirketi ile davacı arasında kurulmuş olabileceği, zira … ürününün … firmasına ait bir ürün olduğu savunulmuş olduğuna, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, İş Kanununa göre işçi sayılan kimseler ile işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan bir uyuşmazlık olmadığı gibi, TBK’da düzenlenen hizmet sözleşmesinden de kaynaklanmadığına, tarafların bu yönde bir iddia ve savunması bulunmadığına göre, davalıya yapılan ödemelerin, davalının davacı şirkette çalıştığı dönemde yapılmış olduğu gerekçesi ile İş Mahkemeleri’nin görevli olduğunun kabulü isabetsiz olmuş, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi haklı bulunmuştur. Öte yandan; uyuşmazlığın dayanağı hukuki ilişki satış ilişkisi olup, satış sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, TTK’nun 4. Maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olmadığı gibi, aynı maddenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na atıfla mutlak ticari dava konusu kabul ettiği sözleşmelerden de değildir. Celbedilen sicil ve vergi dairesi kayıtlarından davalı gerçek kişinin tacir olmadığı anlaşılmış olup, her iki tarafın tacir olmadığı eldeki dava nispi ticari dava mahiyetinde de bulunmayıp, davaya bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne aittir. Mahkemece görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu nazara alınmaksızın, yanılgılı değerlendirme ile İş mahkemeleri’nin görevli olduğuna karar verilmesi isabetsiz olmuş, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 355, 353/1-a3 maddeleri uyarınca kaldırılmasına, dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmek üzere ilk derece mahkemesi’ne iadesine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun usulen KABULÜ ile; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/01/2022 tarih ve 2021/179 Esas – 2022/20 Karar sayılı kararının HMK’ nın 353/1-a3 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 2-Kayıtların kapatılarak dosyanın görevli İSTANBUL ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİ’NE gönderilmek üzere kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 01/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.