Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1293 E. 2023/55 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1293 Esas
KARAR NO: 2023/55 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2014/1082 Esas – 2021/1241 Karar
TARİHİ: 17/11/2021
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 19/01/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin davalı şirketten hisse alarak ortak olduğu, ne var ki bu ortaklığın kağıt üzerinde kalan bir ortaklıktan öteye gitmediğini, toplantılara katılmadığını, şirket adına işlem yapmadığını, evrak imzalamadığını ancak ortak olduğu tarihten sonraki yönetim kurulu kararlarında ve Genel Kurul toplantılarında hazır olmamasına rağmen hazırmış gibi işlem yapıldığını, tutanakların imzalandığını, yönetim kurulu başkan yardımcılığına seçildiğini, kimi kararlarda oy toplayıcısı gösterildiğini öğrendiğini, söz konusu kararlar incelendiğinde çıplak gözle dahi fark edilecek ölçüde farklılıklar olduğunun görüleceğini, TTK madde 391’de pay sahiplerinin özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, yönetim kurulu karlarının batıl olduğunun düzenlendiğini, aynı şekilde TTK’nın 447. maddesinde pay sahibinin genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilmez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespitinin istenebileceğiin hüküm altına alındığını beyanla müvekkilinin ortaklığa giriş tarihinden sonraki yönetim kurulu kararları ile genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti ile yönetim kurulu üyesi olmadığının tespitine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket süresi içerisinde davaya cevap vermemiş, davalı vekili aşamalardaki beyanlarında davanın reddini savunmuştur.Davacı vekili 30/12/2013 tarihli talep açıklama dilekçesi ile; davalı şirketin 21.07.2004 tarihli yönetim kurulu kararı, 11.08.2005 tarihli yönetim kurulu kararı, 01.09.2005 tarihli yönetim kurulu kararı, 25.08.2006 tarihli yönetim kurulu kararı, 01.11.2009 tarihli yönetim kurulu kararı, 12.04.2010 tarihli yönetim kurulu kararı, 27.07.2010 tarihli yönetim kurulu kararı 01.11.2010 tarihli yönetim kurulu kararı, 23.05.2011 tarihli yönetim kurulu kararı, 01.10.2012 tarihli yönetim kurulu kararı, 23.01.2013 tarihli yönetim kurulu kararı, 19.09.2013 tarihli yönetim kurulu kararları ile; Ticaret sicil gazetesinde ilan edilen genel kurul kararları; 29.03.2004 tarihli genel kurul kararı, 24.05.2005 tarihli genel kurul kararı, 11.07.2005 tarihli genel kurul kararı, 25.08.2006 tarihli genel kurul kararı, 13.10.2008 tarihli genel kurul kararı, 09.10.2009 tarihli genel kurul kararı, 26.07.2010 tarihli genel kurul kararı ve 18.11.2013 tarihli genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesinin 17/11/2021 tarih 2014/1082 Esas 2021/1241 Karar sayılı kararında;”…Talebe konu bir kısım yönetim kurulu kararları aslı temin edilemediğinden incelenememiş, ancak davacı vekilinin son rapora yönelik beyanında “yapılan incelemeler 2014 yılından bu yana yürütülmekte olup anılan dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarının tamamı imzaların sahte olduğunu doğrular niteliktedir. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Yargılama sürecinin uzaması hem davacı yan hem de davalı yan bakımından belirsizlikleri beraberinde getirdiğinden hak kayıplarının oluşmasına neden olmaktadır. Bu sebeple dosya kapsamında alınan bilirkişi raporları doğrultusunda haklı davamızın kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.” şeklindeki talebi dikkat alınmış, mevcut raporlar kapsamında değerlendirme yapılarak karar verilmiştir.Bu çerçevede alınan raporlar ile davaya konu yönetim kurulu kararlarından 25/08/2006, 01/11/2009, 12/04/2010, 27/07/2010, 01/11/2010, 23/05/2011 tarihli olanlar ile, yine davaya konu genel kurul kararlarından 29/03/2004, 24/05/2005, 11/07/2005, 25/08/2006, 13/10/2008, 09/10/2009, 26/07/2010 tarihli olanlarda davacıya atfen atılan imzaların davacının eli ürünü olmadığı yapılan teknik incelemeler ile tespit edilmiş olmakla ve bu hususta Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/2005 esas ve 2018/7847 karar sayılı ilamı gözetilerek, anılan kararların yoklukla malul olduğunun tespitine dair karar vermek gerekmiş, temin edilemediğinden incelenemeyen kararlar, davacının eli ürünü olduğu belirlenen 11/08/2005 tarihli yönetim kurulu kararı ile dava tarihinden sonra alınan 18/11/2013 tarihli genel kurul kararı yönünden ise istemin reddine dair karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; mahkemece temin edilemeyen kararlardan davalı şirketin sorumlu olduğunu, incelenemeyen kararlar bakımından talebin reddine karar verilmesinin yerinde olmadığını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ticari defter tutma ve saklama yükümlülüğüne ilişkin özel hükümlere yer verildiğini ve buna aykırı davrananlar için birtakım cezaların öngörüldüğünü, TTK’nın tutulmasını zorunlu kıldığı bu defterlerden birisinin de yönetim kurulu karar defteri olduğunu, TTK’da yönetim kurulu karar defterinin ticari defterlerden olduğunun açıkça vurgulandığını, Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’de yönetim kurulu karar defterinin, “Anonim şirketlerde yönetim kurulunun, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticinin veya yöneticilerin şirket yönetimi ile ilgili olarak aldığı kararların yazılacağı ciltli ve sayfa numaraları teselsül eden defter” olarak tarif edildiğini, bu doğrultuda TTK hükümleri ile Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ hükümleri vasıtası ile anonim şirketlerin yönetim kurulu karar defteri tutmakla ve saklamakla yükümlü olduklarının hükme bağlandığını, bu çerçevede, anonim şirketlerde yönetim kurulunun, şirket yönetimi ile ilgili kararlarının deftere kaydedilmesi ve kararlarda karar tarihinin, sayısının, toplantıda hazır bulunanların, kararın içeriğinin ve üyelerin imzalarının bulunmasının şart olduğunu, TTK’ya göre, yönetim kurulu karar defterinin son kayıt tarihinden itibaren on yıl boyunca saklanması gerektiğini, huzurdaki dava bakımından taraflarınca yokluğunun tespit edilmesi istenen kararlar bakımından İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne yazı yazıldığını, sicil müdürlüğü uhdesinde bulunan noter onaylı suretlerin bir listesini müzekkere cevabında bildirdiğini ve bu kararlar üzerinde inceleme yapıldığını, sicil müdürlüğünden temin edilemeyen kararlar bakımından davalı şirkete karar asıllarını sunması için süre verildiğini ancak davalı tarafın karar asıllarını mahkemeye sunmadığını, 03.07.2019 tarihli duruşmanın 2 numaralı ara kararında “İspat yükünün davalı üzerinde olduğu da hatırlatılarak davalı şirketin Temmuz 2004-2013 dönemine ilişkin tüm yönetim kurulu kararlarının asıllarının mahkememize sunulması için davalı vekiline iki hafta kesin süre verilmesine aksi halde sahtelik iddiasının kabul edilebileceğinin ihtarına” denilmek sureti ile anılan kararların mahkemeye sunulması bakımından sorumluluğun davalı şirkete yükletileceğinin hükme bağlandığını, müvekkilinin anılan kararların aslını temin etme yükümlülüğü bulunmadığı gibi kurul kararlarına katılmaması sebebi ile kendisinde bir nüshasının bulunma ihtimali de olmadığı ve şirket ile fiilen ilişiği de bulunmadığında, şirket kararlarının temin edilememesi sorumluluğunun müvekkiline yükletilemeyeceğini, bir an için aksi düşünülse dahi davalı şirketten temin edilemeyen genel kurul kararları bakımından Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları İle Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmeliğinin saklama müddeti başlıklı 31. maddesi uyarınca incelemenin yapılmamış olmasının hatalı olduğunu, anılan madde hükmünde genel kurul toplantısına ilişkin belgelerin Bakanlıkça/İl müdürlüğünce beş yıl süreyle saklanmasının gerekli olduğu düzenlenmekte olup anılan kuruma müzekkere yazılarak kararlar celp edilmeksizin hüküm kurulmuş olduğundan kararın eksik incelemeye dayandığını, davanın konusu dışında kalan genel kurul kararı bakımından karar verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi gerektiğini, yerel mahkemece “dava tarihinden sonra alınan 18.11.2013 tarihli genel kurul kararı yönünden ise istemin reddine karar vermek gerekmiştir” şeklinde hüküm tesis edilmiş ise de, anılan kararın huzurdaki davanın açılma tarihinden sonra alınan bir karar olması sebebi ile işbu davaya konu edilebilmesi mümkün olmadığından, bu hususta karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması gerektiğini, açıklanan nedenle bahsi geçen karar bakımından talebin reddine karar verilmesinin yerinde olmadığını, yerel mahkeme kararında “…davacının eli ürünü olduğu belirlenen 11.08.2005 tarihli yönetim kurulu kararı” yönünden davanın reddine karar verildiğini, anılan kararın inceleme konusu yapıldığı bilirkişi raporuna karşı itirazları 21.12.2020 tarihli dilekçe ile sunulmuş ise de bu itirazlar dikkate alınmadan hüküm tesis edildiğini beyanla İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1082 Esas 2021/1241 K. sayılı kararının kaldırılmasına, davanın tüm talepleri yönünden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; yerel mahkemece davalı müvekkili şirketin bazı yönetim kurulu kararları ile genel kurul kararlarının, bu kararlarda davacının imzası bulunmaması nedeniyle, yoklukla malul olduğuna karar verildiğini, bu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı, davalı şirketin küçük ortağı olup bu kararlara muhalif oy kullansa dahi karar alınmasına mani olacak oy oranına sahip olmadığını, iptaline karar verilen genel kurul toplantısında alınan kararlara hükümet komiserinin katıldığını, sahte imza kullanımının imkansız olduğunu ve sahte imza kullanımını gerektiren bir hususun bulunmadığını, yönetim kurulu ve genel kurul toplantılarına davacının katıldığını, davacı yerine atılan imzaların kendi eli ürünü olmamasının, davacının yerine diğer katılanlarca atılan imzalar sebebiyle olmadığını, zaten buna ihtiyaç da olmadığını, davacının muhalif kalmasının neticeye etkili olmadığını, davacının bu imzaları kendisi atmamış olsa dahi bir başkasına attırmış olmasının imkan dahilinde olduğunu, bu imzaların davacı eli ürünü olmamasının, yasanın bu kararların iptali için aradığı “kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, şirketin temel yapısını bozan, sermayenin korunmasını sağlayan “ sebeplerden olmadığını beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirket yönetim kurulu kararları ile genel kurul kararlarının sahte imza atılmak suretiyle alındığından bahisle batıl olduğu ve yönetim kurulu başkan yardımcısı olmadığının tespiti talebine ilişkindir.Davacı, 2014 yılından bu yana davalı şirketin ortağı olduğunu, şirketin yönetim kurulu toplantıları ile genel kurul toplantılarına katılmadığı halde, hazır bulunmuş gibi işlem yapıldığını, alınan yönetim kurulu kararlarının TTK’nın 391. maddesi, genel kurul kararlarının ise 447. maddesi uyarınca batıl olduğunu iddia etmiş, davalı taraf süresi içerisinde davaya cevap vermemiş ancak yargılama sırasında davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne, 18/11/2013 tarihli genel kurul kararlarının davadan sonraki tarihe ilişkin olması sebebiyle iptali talebinin reddine, bunun dışındaki tüm genel kurul kararlarında davacı adına atılan imzaların davacının eli ürünü olmaması sebebiyle yoklukla malul olduklarının tespitine, yönetim kurulu kararlarından bir kısmının aslı sunulmadığı ve imza incelemesi yapılamadığından talebin reddine, incelenen kararlardan ise 11/08/2005 tarihli olan hariç olmak üzere tümünde davacı adına atılan imzaların eli ürünü olmadığı gerekçesi ile yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmiş, karara karşı her iki taraf vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. (HMK 219) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmi bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkar eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir (HMK 220/3). Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in 5/3. maddesi uyarınca anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler yönünden pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defterinin tutulmasının zorunludur.Mahkemece 03.07.2019 tarihli 20 nolu celsede, “ispat yükünün davalı üzerinde olduğu da hatırlatılarak davalı şirketin Temmuz 2004 – 2013 dönemine ilişkin tüm yönetim kurulu kararları asıllarının mahkememize sunulması için davalı vekiline 2 hafta kesin süre verilmesine, aksi halde sahtelik iddiasının kabul edilebileceğinin ihtarına” şeklinde karar verildiği, duruşma tutanağının davalı vekiline tebliğ edildiği, 10.02.2021 tarihli, 23 nolu celsede “davalı şirket tasfiye memuru adına ihtarlı davetiye çıkarılarak davaya konu 01/09/2005, 01/10/2012, 23/01/2013 ve 19/09/2013 tarihli YK kararları ile 18/11/2013 tarihli genel kurul kararı aslını mahkememize sunması için 2 hafta kesin süre verilmesine,” şeklinde karar verildiği, kararın tasfiye memuruna tebliğ edildiği, anılan kararların sunulmadığı anlaşılmıştır. Davacının kendisi tarafından imzalanmadığını iddia ettiği yönetim kurulu kararlarının, davalı tarafından tutulacak yönetim kurulu karar defterine kaydedilmesi gerektiği ve dolayısıyla HMK’nın 219. maddesi uyarınca davalı tarafından ibrazının gerektiği, Mahkemece, yönetim kurulu kararlarının ibrazı için davalı şirket vekiline verilen ilk sürede, açıkça hangi kararların sunulacağının belirtilmediği, davalı şirket tasfiye memuruna verilen sürede ise kesin sürenin sonuçlarının ihtar edilmediği ve verilen kesin sürelerin usulüne uygun olmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece davalı tarafa, incelenemeyen yönetim kurulu kararlarının ibrazı hususunda sonuçları da ihtar edilmek suretiyle usulüne uygun olarak süre verilmesi, kararların sunulması halinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, HMK’nın 219 vd madde hükümleri de gözetilerek tüm dosya kapsamına göre varılacak sonuç itibariyle karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve gerekçe ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusu haklı bulunmuştur. Sonuç olarak davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, davalı tarafın istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/11/2021 tarih ve 2014/1082 Esas – 2021/1241 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Davalının istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,3-Harçlar Kanunu gereğince taraflarca yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde kendilerine iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/01/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.