Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1262 Esas
KARAR NO: 2023/1885 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/188 Esas – 2022/196 Karar
TARİHİ: 23/03/2022
DAVA Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ: 30/11/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Davacıların davalı şirkette pay sahibi olduğunu, davalı şirketin İstanbul başta olmak üzere birçok yerde tekne ile yolcu taşımacılığı yaptığını, davalı şirketin çok sayıda gemisinin bulunduğu ve kiralama suretiyle elinde bulunan gemileri işlettiğini, davalı şirketin 19/06/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 10 ve 11 numaralı kararların hukuka aykırı ve hükümsüz olduğunu, bunların butlan yaptırımına tabi kararlar oldukları ayrıca davacının söz konusu kararlara muhalefet ettiğinin tutanağa geçirildiğini, ilan edilen 10 numaralı gündem ile alınan kararın uyumlu olmadığını, bu sebeple kararın geçersiz olduğu, 19.06.2022 tarihi itibariyle uygulanacaktır şeklinde karar alınmasının mümkün olmadığını, 10 numaralı karar geçersiz olduğundan 11 numaralı kararın da geçersiz olduğunu, her iki kararın TTK md.447 anlamında anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması ilkesine aykırı kararlardan sayılacağını, anonim şirket karının dağıtılmasına ilişkin genel kurallara aykırı biçimde şirket karı üzerinde tasarrufta bulunulduğunu, alınan kararın bu haliyle ana sözleşme ile düzenlenmesi gereken husus olması ve ağırlaştırıcı nisaplarla alınması gerektiğini, yeni nesil gemilere ilişkin farklı uygulamanın sebebinin belirtilmediğini, uygulamanın hangi sebeple 19.06.2022 tarihine ertelendiğinin anlaşılamadığını, alınan kararın belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırı olduğunu, ayrıca kararların dürüstlük kuralına ve eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, genel kurulun azınlığın zararına karar verme yetkisi bulunmadığı hususlarını belirterek 19.06.2019 tarihli genel kurulda alınan 10 ve 11 numaralı kararların yok hükmünde olduğunun tespitine veya butlanla malul olduğunun tespitine, bu yapılmadığı takdirde iptal edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, Davalı şirketin Şehir hatlarında yolcu taşımacılığı yaptığını, aynı zamanda turistik geziler düzenlediğini, anonim şirket yapısında olmasına rağnen kendine has özellikleri olduğunu, faaliyetlerini ortakların getirdiği 50.000-TL sermaye ile değil şirket ortaklarına ait olan ve şirket tarafından kiralanan gemilerle gerçekleştirdiğini, ayrıca kendi yaptırdığı 4 gemisinin de faaliyetlere konu edildiğini, gemilerin farklı özellikleri sebebiyle gelirin farklı dağıtıldığını, bu gelir dağıtımının Çalışma Yönetmeliği’ne istinaden gerçekleştirildiğini, genel kurul toplantı tutanağında da belirtildiği gibi davacının 10. Madde görüşülürken söz alarak düzenlemenin beş yıl sonra geçerli olmak üzere yürürlüğe girmesi gerektiğini belirttiğini, buna karşın üç yıl sonra yürürlüğe girmesinin kararlaştırıldığını, alınan kararların anonim şirket yapısını bozan nitelikle olmadığını, şirketin büyümesine engel olan yatırım yapmayan ortakları yatırım yapmaya teşvik eden düzenleme içerdiğini, davacının da buna itiraz etmediğini, sadece kendi önerisi olan beş yıllık süre kabul edilmediği için huzurdaki davayı açtığını, genel kurul tutanağında “yeni nesil gemiler hariç olmak üzere şirketin faaliyetlerinden elde edilen tüm gelirlerinin” ifadesi yerine “ortak sermaye ile yapılan faaliyetlerden elde edilen gelirler hariç olmak üzere şirketin tüm gelirlerinin” ifadesinin aynı anlama geldiğini, gündemde bulunmayan hususların görüşüldüğüne ilişkin muhalefet açıklamalarında davacının beyanının bulunmadığını, şirket yönetiminde gerekli olmadığı halde Bakanlık Temsilcisi çağırıldığını, alınan kararların şirketin ve ortakların menfaatine olduğunu, şirket ortakları arasındaki adaletsizliği gidermeyi amaçladığı, şirket gelirinin kar payı olarak değil hasılat payliışılması şeklinde gerçekleştirildiği, eşit dağılıma konu hasılatın şirket gelirinin sine ulaştığı ve yatırım yapmayan ortakların bu hasılattan eşit pay almalarının şirket elindeki gemilerin yenilenmesinin önüne geçtiğini, pay sahipleri arasında huzursuzluğa yol açtığı, şirket genel kurulunda şirket tarafından yapılan ortakların eşit katılımına tabi bulunan yeni nesil gemilerden kaynaklanan gelirin eşit paylaşılması kalan gelirin ise puanlama esasına göre şirkete sağlanan imkân dikkate alınarak yapılması yönünde karar verildiğini, bu karar alınırken davacının yürürlüğe giriş tarihi ile ilgili muhalefetinin bulunduğu ve ortakların üç yıllık geçiş sürecini kabul ettiklerini, davacıların maddenin özüne değil süreye itirazlarının bulunduğunu, çoğunluğun iradesine saygı duyulması gerektiği hususlarını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 23/03/2022 tarih 2019/188 Esas – 2022/196 Karar sayılı kararında;”Mahkememiz tarafından tarafların delil listesinde gösterdikleri tüm deliller celp ve incelenmiş ve dosya içerisine alınmıştır. Mahkememizde açılan işbu dava, davalı şirketin 19/06/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 10 ve 11 numaralı kararlarının yok hükmünde olduğunun tesbitine veya butlan ile malul olduğunun tesbitine, bunun mümkün olmaması halinde iptaline karar verilmesi istemidir. Nitelikli hesaplamalar alanında uzman (Ticaret Hukuku), bir yeminli mali müşavir ve bir mali müşavirden oluşacak heyete tevdii ile gerekli görülmesi halinde yerinde inceleme yetkisi de verilerek, rapor tanzim edilmesi için dosya bilirkişiye tevdii edilmiştir. Yeminli Mali Müşavir/Bağımsız Denetçi …, Ticaret Hukukundan Nitelikli Hesaplamalar Doç. Dr. …, SMMM-Bankacı … 25.06.2020 tarihli raporunda özetle;”Dava konusu …SAN. VE TİC. A.Ş.nin 19.06.2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 10 ve 11 numaralı kararların, organ sıfatıyla genel kurulun yetkisi kapsamında kararlar olmadığını, bu kararlar ile öngörülen hususların genel kurul tarafından yönetim kuruluna yönelik talimat niteliğinde bulunduğunu, organ olarak genel kurul tarafından verilen böylesi bir kararın butlanından söz edilemeyeceğini, özellikle alınan kararların ortaklar arasında eşit işlem ilkesine aykırılık oluşturmayacağını, organ olarak yönetim kurulana talimat niteliğinde verilen kararın iptal edilebilir olduğundan söz edilemeyeceğini, özellikle verilen talimatın kanuna, şirket esas sözleşmesine veya dürüstlük kuralına bulunmadığını yönünde görüş bildirmişlerdir. Davacı vekilinin beyan ve itirazlarının değerlendirilerek bilirkişi kurulundan, 2 mali müşavir olduğu görülmekle, mali müşavir bilirkişilerin çıkartılarak yerine 2 adet Ticaret Hukukçusu Prof. Unvanlı bilirkişiler ilave etmek suretiyle itirazları karşılar nitelikte ek rapor alınmasına karar verilerek Dr. Ticaret Hukuku Öğretim Üyesi …, Ticaret Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. …, Ticaret Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. … 22.01.2021 tarihli raporlarında; “Genel kurul toplantısına ilişkin gündem maddesininİ oluşturularak çağrıda bulunulması, yapılan çağrı sonucunda pay sahiplerinin genel kurula katılarak gündem maddelerini oylamaları ve bir takım kararlar almaları nedeniyle, genel kurul kararlan için şeklen de olsa kurucu unsurlar olan “kurur ve “karar” birlikte bulunduğundan alınsın kararların yokluğundan söz edilemeyeceğini, Kar payı alacağının ancak karın gerçekleşmesi/kar dağıtımında kullanılabilecek serbest yedek akçelere sahip olunması ve genel kurulun karın dağıtılması konusunda karar alması halinde oluşabileceği, ancak somut olayda alınan 10 numaralı karar da ” 19. 06.2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ve başkaca bir karara gerek kalmaksızın…19.06.2024 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere” denilerek elde edilen gelirin (karın) dağıtılması konusunda genel kurulun karar alma yetkisinin belirtilen tarihlerden sonra kaldırılmış olması, ilgili yıllarda net kar yada kar dağıtımında kullanılabilecek serbest yedek akçe bulunup bulunmadığı tespit edilmeden, şirket gelirinden ayrılması zorunlu kanuni yedek akçe ve diğer kalemler ayrılmadan şirketin gelirinin dağıtımı Genel kurul toplantısına ilişkin gündem maddesinin oluşturularak çağrıda bulunulması, yapılan çağrı sonucunda pay sahiplerinin genel kurula katılarak gündem maddelerini oylamaları ve bir takım kararlar almaları nedeniyle, genel kurul kararlan için şeklen de olsa kurucu unsurlar olan “kurur ve “karar” birlikte bulunduğundan alınsın kararların yokluğundan söz edilemeyeceğini, Kar payı alacağının ancak karın gerçekleşmesi/kar dağıtımında kullanılabilecek serbest yedek akçelere sahip olunması ve genel kurulun karın dağıtılması konusunda karar alması halinde oluşabileceği, ancak somut olayda alınan 10 numaralı karar da ” 19. 06.2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ve başkaca bir karara gerek kalmaksızın…19.06.2024 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere” denilerek elde edilen gelirin (karın) dağıtılması konusunda genel kurulun karar alma yetkisinin belirtilen tarihlerden sonra kaldırılmış olması, ilgili yıllarda net kar yada kar dağıtımında kullanılabilecek serbest yedek akçe bulunup bulunmadığı tespit edilmeden, şirket gelirinden ayrılması zorunlu kanuni yedek akçe ve diğer kalemler ayrılmadan şirketin gelirinin dağıtımına karar verilmiş olması, şirket gelirinin paylaşımının sermaye payına göre değil şirkete kiralanan gemi büyüklüğüne göre yapılması; genel kurul kararlarının butlanına ilişkin TTK, m, 447/1-c hükmünde öngörülen “anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı”lık oluşturduğu, dolayısıyla alınan kararın batıl olduğunun kabulü gerektiği,Genel kurul toplantısında gündemde yer aldığı şekliyle genel kurul toplantısının yapıldığı yıla ilişkin gelirlerin dağıtılması konusunda karar alınması gerekirken, gündemde yer almayan şekilde ileri tarihlere yönelik olarak karar alındığı, dolayısıyla anılan 10 numaralı kararın TTK. m. 413 hükmüne aykırılık nedeniyle iptali şartlarının da gerçekleştiği, yönünde görüş bildirmişlerdir.Bilirkişilerden Prof. Dr. … “Kök raporda belirtilen gerekçelerle, butlanının tespiti veya iptali talep edilen kararların şirket karının dağıtımına ilişkin bulunmadığı düşüncesiyle, sayın heyet üyelerinin görüşlerine muhalif kaldığımı belirtirim” şeklinde muhalefet şerhi vermiştir.Dosyamızda alınan raporlar arasında çelişki bulunduğu görülmekle raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından davalı yanın 2. rapora itirazları da göz önünde bulundurularak 3.heyetten mahkememizin daha önceki aldığı raporlar tartışılarak hangi rapordan ne sebeple hangi tespitlerin doğru olduğu belirlenerek varsa ayrıldıkları sebepler de raporda tartışılarak alınan genel kurul kararlarının kanun, ana sözleşme, iyi niyet kurallarına aykırı ise aykırılık sebepleri raporda gösterilmek suretiyle, rapor tanzim edilmesi için bilirkişi incelemesi yapılmasına davalı vekilince 3.heyete dosyanın talep edilip bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr. …, Doç. Dr. … 03/01/2022 tarihli raporlarında;”Dava konusu olayda genel kurulda alınan 10 numaralı kararın kararın kar dtağıtımına ilişkin olmasından hareketle; kar dağıtımı konusunda yetkili organ olan genel kurulun karar alma yetkisinin kaldırılması, kanunda ve esas sözleşmede belirtilen şekilde kar dağıtımı usulü benimsemek yerine yönetim kurulunca hazırlanan Çalışma Yönetmeliğinde belirlenen şekilde (gemi büyüklüğüne göre paylaşım yapılması) gelirlerin dağıtılması, bu hususta alınan kararların TTK m.447/1-c uyarınca “anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine” aykırılık taşıması nedeniyle batıl olduğu, Gündemde yer aldığı şekilde genel kurul toplantısının yapıldığı yıla ilişkin gelirlerin dağıtılması konusunda karar almak gerekirken gündemde yer almayan şekilde ileri tarnihli kararlar alınması sebebiyle, davacıların 19.06.2019 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantı tutanağına muhalefet şerhi koymaları ve üç aylık iptal davası açma süresinde (19.09.2019) de dava açmaları sebebiyle iptal koşullarının da oluştuğu, Bir diğer dava konusu 11 numaralı kararın 10 numaralı karar bağlı olması sebebiyle, 10 numaralı kararın yukarıda belirttiğimiz üzere hükümsüz olması sebebiyle 11 numaralı kararın da aynı gerekçelerle iptal koşullarının oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır.” yönünde görüş bildirmişlerdir.Mahkememizce yapılan değerlendirmede;Davacı şirket ortakları işbu davada 19.06.2019 tarihli genel kurulda alınan kararlarda 10 ve 11 nolu kararların öncelikle yok hükmünde bulunduğunun veya butlanla malul olduğunun tespitini yada iptaline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.Öncelikle belirtmek gerekir ki, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali;Anonim şirketlerde, şirket genel kurullarında alınan kararların iptali 6102 sayılı TTK.nın 445 ve 446. Maddesinde düzenlenmiş olup, TTK 445. Maddesi gereğince, 446. Maddede belirtilen kişiler tarafından kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine karar tarihinden itibaren 3 ay içerisinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde davanın açılabileceği düzenlenmiştir.Davacıların davalı şirketin ortakları olduğu ve TTK 446. Maddesi gereğince dava açma hakkı sahibi oldukları, davanın 19.06.2019 tarihinde yapılan genel kurul kararlarına karşı 19.09.2019 tarihinde 3 aylık yasal süresi içerisinde açıldığı tartışmasızdır.Davacının işbu dava konusu kararlar yönünden yokluk malul olduğunu tespitine ilişkin talepleri bakımından Mahkememizce yapılan değerlendirmede, Mahkememiz tarafından deliller toplandıktan sonra dosya kendilerine tevdi edilen bilirkişi kurullarından ilk dosya kendisine tevdi edilen …, işbu kararları, genel kurulu organ sıfatıyla yetkisi kapsamında kararlar olmadığını, bu kararlar ile öngörülen hususların genel kurul tarafından yönetim kuruluna talimat niteliğinde bulunduğunu, bu nedenle eşit işlem ilkesine aykırı olmadığı gibi organ olarak yönetim kuruluna talimat niteliğinde verilen kararların iptalinden söz edilemeyeceği belirtilmiştir. Mahkememizce itirazlar üzerine alınan ve bilirkişiler … tarafından tanzim edilen 22.01.2021 günlü raporda ise “Genel kurul toplantısına ilişkin gündem maddesininİ oluşturularak çağrıda bulunulması, yapılan çağrı sonucunda pay sahiplerinin genel kurula katılarak gündem maddelerini oylamaları ve bir takım kararlar almaları nedeniyle, genel kurul kararlan için şeklen de olsa kurucu unsurlar olan “kurul ve “karar” birlikte bulunduğundan alınsın kararların yokluğundan söz edilemeyeceğini” ve itiraz üzerine 3. bilirkişi kurulu heyeti kararların yokluğuna ilişkin bir tespit yapmamıştır. Bu nedenle Mahkememizce dosya kapsamına uygun 22.01.2021 günlü raporda tespit edildiği gibi, alınan genel kurul kararlarının, kanuna ve ana sözleşmeye aykırılığı tespit edilemediğinden ve kamu düzenine aykırı bir hususta kararlarda yer almadığından şeklende olsa genel kurul kararı niteliğini taşıdıklarından, usulüne uygun olarak toplanan ve karar alma yeter sayısı ile alınan kararların yokluğundan söz edilemeyeceği de mahkememizce benimsenmiştir.Mahkememizce dava konusu 10 ve 11 nolu kararlar yönünden, butlan ve buna dayalı işbu kararların iptali koşullarının oluşup oluşmadığının tespiti yönünden, gerek 2 nolu 22.01.2021 günlü bilirkişi kurulu, gerekse 3 nolu 03/01/2022 günlü dosyaya sunulan raporlarda belirtildiği gibi dava konusu 16.09.2019 günlü genel kurulda alınan 10 nolu kararın “19.06.2024 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere” denilerek elde edilen gelirin (karın) dağıtılması konusunda genel kurulun karar alma yetkisinin belirtilen tarihlerden sonra kaldırılmış olması, ilgili yıllarda net kar yada kar dağıtımında kullanılabilecek serbest yedek akçe bulunup bulunmadığı tespit edilmeden, şirket gelirinden ayrılması zorunlu kanuni yedek akçe ve diğer kalemler ayrılmadan şirketin gelirinin dağıtımına karar verilmiş olması, şirket gelirinin paylaşımının sermaye payına göre değil şirkete kiralanan gemi büyüklüğüne göre yapılması; genel kurul kararlarının butlanına ilişkin TTK, m, 447/1-c hükmünde öngörülen “anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı”lık oluşturduğu, dolayısıyla alınan kararın batıl olduğunun kabulü gerektiği,Genel kurul toplantısında gündemde yer aldığı şekliyle genel kurul toplantısının yapıldığı yıla ilişkin gelirlerin dağıtılması konusunda karar alınması gerekirken, gündemde yer almayan şekilde ileri tarihlere yönelik olarak karar alındığı, dolayısıyla anılan 10 numaralı kararın TTK. m. 413 hükmüne aykırılık nedeniyle iptali şartlarının da gerçekleştiği” belirlenmiş olup, gerçekten de işbu kararların TTK 447/1-c maddesinde öngörülen anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırılık teşkil eden kararlar olduğu, bu nedenle 10.madde ve buna bağlı olarak dava konusu 11 nolu gündem maddesinde alınan kararın batıl olması sebebiyle dava konusu işbu 2 maddenin iptali gerektiği Mahkememizce de benimsenmiştir. Mahkememizce alınan 3 nolu bilirkişi kurulunun tanzim ettiği ve dosyaya sunulan 03.01.2022 tarihli raporda da genel kurulun 10 ve 11.maddelerinde alınan kararın aynı sebeplerle batıl olduğu ve iptali gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu nedenlerle, Mahkememizce 2 ve 3 nolu raporda belirtildiği gibi genel kurulun 10 ve 11 nolu ara kararları yönünden; kararları, kar dağıtımı konusunda yetkili organ olan genel kurulun karar alma yetkisinin kaldırılması, kanunda ve esas sözleşmede belirtilen şekilde kar dağıtımı usulü benimsemek yerine yönetim kurulunca hazırlanan Çalışma Yönetmeliğinde belirlenen şekilde (gemi büyüklüğüne göre paylaşım yapılması) gelirlerin dağıtılması, bu hususta alınan kararların TTK m.447/1-c uyarınca “anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine” aykırılık taşıması nedeniyle batıl olduğu, Gündemde yer aldığı şekilde genel kurul toplantısının yapıldığı yıla ilişkin gelirlerin dağıtılması konusunda karar almak gerekirken gündemde yer almayan şekilde ileri tarnihli kararlar alınması sebebiyle, davacıların 19.06.2019 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantı tutanağına muhalefet şerhi koymaları ve üç aylık iptal davası açma süresinde (19.09.2019) de dava açmaları sebebiyle iptal koşullarının da oluştuğu, Bir diğer dava konusu 11 numaralı kararın 10 numaralı karar bağlı olması sebebiyle, 10 numaralı kararın yukarıda belirttiğimiz üzere hükümsüz olması sebebiyle 11 numaralı kararın da aynı gerekçelerle iptal koşulları oluştuğu sonucuna varılmış olup, aşağıdaki gibi hüküm tesis etmek gerekmiştir.”gerekçesi ile, “1-Davacının açtığı, DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE;a)Davacı yanı dava konusu ettiği genel kurul kararlarının butlanla malul olduğunun tespitine ilişkin isteminin REDDİNE,b) Davalı şirketin 19/06/2019 günlü genel kurulunda alınan 10 ve 11 nolu kararlarının, 6102 sayılı TTK’nın 413/2 ve 422. Maddeleri gereğince İPTALİNE,2-Karar ve ilâm harcı olan 80,70-TL harçtan peşin alınan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30-TL harcın DAVALIDAN TAHSİLİ İLE HAZİNEYE GELİR KAYDINA, -Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40-TL peşin nisbi harç, 44,40-TL başvuru harcı olmak üzere toplam 88,88-TL harcın DAVALIDAN TAHSİLİ İLE DAVACIYA VERİLMESİNE, 3-Davacı tarafından yapılan 8.750,00-TL bilirkişi ücreti, 192,20-TL posta,tebligat masrafı olmak üzere toplam 8.942,20-TL yargılama giderlerinden taktiren 4.471,10-TL yargılama giderlerinin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, kalan yargılama giderlerinin davacı ÜZERİNDE BIRAKILMASINA, 5-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 5.100-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,6-Davalı tarafından yapılan 22-TL vekalet suret harçları, 3.000,00-TL bilirkişi ücreti, 22.TL posta posta, tebligat masrafı olmak üzere toplam 3.022,00-TL yargılama giderlerinden taktiren 1.511,00-TL yargılama giderlerinin davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE, kalan yargılama giderlerinin davalı ÜZERİNDE BIRAKILMASINA, 7-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 5.100-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE,” karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf, davacılar vekili tarafından katılma yolu ile istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Yerel mahkemece, dosyaya sundukları Prof. Dr. … tarafından düzenlenen hukuki mütalaa ile hükme esas alınan bilirkişi raporu arasındaki çelişki giderilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 293. maddesinde Hukuki Mütalaanın/ Uzman Görüşü açıklandığını; işbu maddenin: “Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler.” şeklinde düzenlenmiş olup madde gerekçesi de incelendiğinde kanun koyucunun amacının net bir şekilde anlaşılmakta olduğunu; anılan hükmün gerekçesinde: “…Gerekli hâllerde bilirkişiye başvurulmasına mahkeme kendiliğinden veya talep üzerine karar verebilir. Ancak, tarafların bilirkişi dışında uzmanından bilimsel nitelikli görüş almaları da mümkündür. Böylelikle, özel ve teknik konularda da tarafların uzman görüşünden yararlanmaları ve iddia veya savunmalarını bu görüşlerle desteklemeleri mümkün olacaktır.” ifadelerine yer verilmekte olduğunu; bu bağlamda, somut uyuşmazlık bakımından alınan bilirkişi raporlarındaki çelişkileri gidermek ve hukuki olarak konuyu aydınlatmak amacıyla; taraflarınca, … San. Ve Tic. A.Ş adına yapılan başvuru üzerine Prof. Dr. … tarafından hazırlanan Hukuki Mütalaanın dava dosyasına ibraz edildiğini; Hukuki Mütalaa kapsamında da kısaca: “Anonim ortaklık yönü itibariyle, denizde yolcu taşımacılığı işi ile iştigal etmek üzere kurulan Avrasyanın bu faaliyeti yapabilmek için ihtiyaç duyduğu gemileri kendi ortaklarıyla akdettiği gemi kira sözleşmeleri gereğince tedarik etmesinin ve bu sözleşme uyarınca bedel ödemesinin geçerli bir işlem oluşturduğu, Gemi kira sözleşmeleri kapsamında tekne sahiplerine ödenen bedelin/hakedişin BK m. 27deki sınırlamalara uygun davranmak şartıyla taraflar arasında serbestçe belirlenebileceği, Avrasya bakımından bu bedeli belirlemenin münhasıran yönetim kurulunun yetkisi içinde kaldığı, sorunun genel kurula getirilmesinin sadece istişare mahiyeti taşıdığı, bu kararların hükümsüzlüğünün ileri sürülmesinin düşünülemeyeceği, Anonim ortaklıkta kârın faaliyet gelirlerinden giderlerin çıkartılması suretiyle belirleneceği, bu bağlamda gemi kira sözleşmeleri uyarınca tekne sahiplerine ödenen kira bedeli/hakkedişin anonim ortaklık hesapları bakımından “gider” niteliği taşıdığı, hiçbir şekilde “kâr” dağıtımı olarak tanımlanamayacağı, Dolayısıyla dava konusu kararların TK m. 408/2-(d) gereğince genel kurulun devredilemez yetkileri arasında sayılan “yıllık kâr üzerinde tasarruf”ta bulunma işlemi ile en küçük bir ilgisinin bile kurulamayacağı,” hususları ile diğer hususların mütalaa edildiğini, Yukarıda bahsedilen hukuki mütalaadaki bu değerlendirmelerin, yerel mahkeme tarafından hatalı olarak gerekçeli kararda değerlendirmediğini; hiçbirisinin dikkate alınmadığını ve hükme esas alınan bilirkişi raporu ile hukuki mütalaa arasındaki çelişkilerin giderilmediğini; salt taraflarınca itiraza uğrayan Bilirkişi Raporlarındaki hatalı tespitlerin hükme esas alınarak karar verildiğini; aşağıda yer verilen Yerleşik Yargıtay Kararları uyarınca, mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkan bilirkişi raporu ile taraflardan biri tarafından dosyaya sunulan uzman görüşü arasında çelişkiler bulunması halinde, çelişkilerin giderilmesi amacıyla dosyanın “yeni bir bilirkişi heyetine” tevdii edilmesi gerektiğine hükmettiğini ve bunun gerekçesi olarak, uzman görüşü sunan tarafın adil yargılanma hakkının ihlali oluşabileceğine vurgu yapıldığını ve esaslı itiraza uğrayan rapora dayanılarak uzman görüşün gerekçeli kararda değerlendirilmeden tartışılmadan karar verilmesininin bozma sebebi olarak görüldüğünü (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2015/5127 E. ve 2016/4635 K. sayılı ve 10.11.2016 tarihli kararı, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2020/3360 E., 2021/1893 K. sayılı ve 22.4.2021 tarihli kararı, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin, 2017/1693 E.,2017/2361 K. sayılı ve 11.10.2017 tarihli kararı) Yukarıda yer verilen içtihatlarda ifade edildiği üzere Yargıtay’ın açık bir şekilde, uzman görüşünün mahkemece atanan bilirkişi raporuyla çelişmesi durumunda uzman görüşünün değerlendirme dışı bırakılamayacağını içtihat ettiğini; tarafların davada alınan bilirkişi raporuna uzman görüşüne dayanarak itiraz etmesi durumunda bu itirazların mahkemece değerlendirilmesinin hukuki dinlenilme hakkının bir gereği olduğunu; Yargıtay’ın da, bilirkişi raporu ile uzman görüşün arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla yeni bir bilirkişi raporu alınması ve uzman görüşünün gerekçeli olarak değerlendirilip tartışılmasını hukuki dinlenilme hakkıyla ilişkilendirdiğini, bu kapsamda, yerel mahkeme tarafından taraflarının hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilerek dosyada mübrez hukuki mütalaa değerlendirilmeden ve bilirkişi raporları ile uzman görüş arasındaki çelişki giderilmeden karar verilmesinin hatalı olup kararın kaldırılmasını talep ettiklerini, Dava konusu genel kurul kararının, anonim ortaklıkta “kar dağıtımına” ilişkin bir karar olmadığını; işbu durum dosya kapsamında alınan kök raporda ve hukuki mütalaada isabetle tespit edildiğini; yerel mahkemece, Türk Ticaret Kanununun amir hükümlerinin hiçe sayılarak verilen hükmün kaldırılması gerektiğini, Müvekkil Şirket’in, gelirlerinin önemli bir kısmını ortaklarından kiraladığı tekneleri işletmek suretiyle elde etmekte olduğunu; ayrıca eşit sermaye ile inşa ettiği ve “Yeni Nesil” olarak ifade edilen teknelerle de faaliyet göstermekte olup bu teknelerden elde ettiği hasılatı “ortak sermaye ile elde edilen gelirler” olarak tanımlamakta olduğunu; ortaklarından kiraladığı teknelerle elde ettiği hasılatı/geliri (önemle belirtmek gerekir ki durumun kar olmadığını) “Çalışma Yönetmeliği” ile belirlenen puanlama esaslarına göre hesaplanan hak edişleri tutarında ödemekte olduğunu ve bu ödeme karşılığında fatura alıp hizmet maliyeti oluşturmakta olduğunu; dolayısıyla, faaliyet gelirlerini hak ediş yoluyla öderken şirket ortaklarından aldığı hizmetlerin karşılığını ödemekte olduğunu; bu bağlamda, dosya kapsamındaki tüm dilekçelerinde de beyan ettiklerini tekne sahiplerine ödenen kira bedeli/hakedişin anonim ortaklık hesapları bakımından “gider” niteliği taşıdığı, hiçbir şekilde “kâr” dağıtımı olarak tanımlanamayacağının açık olduğunu, 19.06.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında da alınan 10. ve 11. No.lu kararlar ile ortakların “ortak olmaktan kaynaklanan haklarına”, pay sahipliklerine ya da ana sözleşme ile düzenlenen kar dağıtımına ilişkin bir düzenleme yapılmamakta olduğunu, ortaklık ilişkisinden ve ortak olma sıfatından bağımsız olarak Şirketin 3. kişilerden charter sözleşmesi kapsamında işletenliğini aldığı gemilerin elde ettiği gelirlerin paylaşılma esaslarına ilişkin düzenleme yapılmakta olduğunu; bu düzenlemenin, anonim ortaklık hukukundan bağımsız olarak tamamen ayrı bir özel hukuk sözleşmesi niteliğinde olduğunun anlaşıldığını; bu bağlamda, anonim ortaklık yönü itibariyle, denizde yolcu taşımacılığı işi ile iştigal etmek üzere kurulan Müvekkil Şirketin bu faaliyeti yapabilmek için ihtiyaç duyduğu gemileri kendi ortaklarıyla akdettiği gemi kira sözleşmeleri gereğince tedarik etmesinin ve bu sözleşme uyarınca bedel ödemesinin geçerli bir işlem olup “kar dağıtımı” ile ilgisinin bulunmadığını, Fakat Yerel Mahkeme tarafından hatalı olarak “gemi kira sözleşmesi” gereği ödenen bedellerin TTK hükümleri kapsamında kâr dağıtımı olarak nitelendirilmesinin hukuki zeminde hiçbir izahının bulunmamakta olduğunu; Genel Kurulu “kar dağıtımı” adı altında karar almaktan geri tutacak bir şeyin olmadığını; şirket genel kurulunda iradenin bu yönde olması halinde zaten buna dair karar verileceğini ve şirket kar payının dağıtacağını, 19/06/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 10. ve 11. No.lu kararların kar payı dağıtımına ilişkin olmadığını; gemi sahiplerine yapılan ödemelerin, Çalışma Yönetmeliğinde yer alan puanlama sistemi esas alınarak hazırlanan hakkedişler üzerinden gerçekleştirildiğini; bu yönüyle de dava konusu genel kurul kararının şirket esas sözleşmesine ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığını; bu kararların hiçbir şekilde kar dağıtımı konusunda yetkili organ olan genel kurulun karar alma yetkisini kaldırdığından söz edilemeyeceğini, çünkü söz konusu kararların uzaktan yakından kar payı dağıtımına ilişkin olmadığını, 2019 yılı Olağan Genel Kurul Gündeminde yer alan “yeni nesil gemiler” ifadesi ile “ortak sermaye”nin aynı anlama geldiğini; Müvekkili Şirketin, 2015 yılında davacı …ün yönetim kurulu başkanı olduğu dönemde ortakların hakkedişlerinden kesinti yapılarak ortak kaynak oluşturmak suretiyle 2016, 2017 ve 2018 yıllarında toplam dört adet yeni nesil gemi inşa ettirildiğini; işbu gemilerin, ortak sermaye ile inşa ettirilen “yeni nesil gemiler” olarak anıldığını; bu kapsamda Müvekkil Şirket tarafından son 5 yıllık süreçte kendi öz varlığını gemiler elde etmek üzere yatırım kararı aldığı, bu yatırımdan elde edilen ve ortaklara dağıtılacak hasılat üzerinde kesintiler yapmak suretiyle dört ayrı gemiyi (yeni nesil gemi) mülkiyetine dahil ettiği ve halen bu gemilerden de gelir sağladığı da açık olmakla birlikte ortak sermaye oluşturmak maksadı ile yeni nesil gemilerin kullanıldığını, Ortak sermaye ile yapılan işlerden elde edilen gelirler dışındaki tüm gelirler denilmek suretiyle hangi hasılatın puanlama esasına göre dağıtılacağının ifade edildiğini; bu karar kar dağıtımı ile ilgili bir karar olsaydı böyle bir ayrıma gidilemeyeceğinin de aşikâr olduğunu; şirket karının, bilanço ve gelir tablosunda gösterilen ticari kar olduğunu; şirketin çeşitli faaliyetler nedeniyle farklı gelirleri olmasının hayatın olağan durumuna uygun olduğunu ancak şirketin karının tüm ticari faaliyetlerden giderlerin düşülmesi akabinde tek kalemde hesaplanan ticari karı olduğunu,Hukuki Mütalaada da bu durumun ÖZETLE,”…dosyaya sunulan son bilirkişi raporunda tekne sahiplerine “gemi kira sözleşmesi” gereği ödenen bedellerin TK hükümleri kapsamında kâr dağıtımı olarak nitelendirilmesinin hukuken en küçük bir temeli bile bulunmamaktadır. O kadar ki raporun 9. sayfasında bilirkişiler “Esasen bu şirkette gemi sahiplerine bir kira ya da işletme bedeli ödendikten sonra kalan kârın paya göre dağıtılması gerekirdi.” diyerek yaptıkları açıklamaların tamamını kendileri çürütmüştür. Zira somut olayda gemi sahiplerine yapılan ödeme zaten “kira” bedelinden başka bir şey değildir. Tekne sahiplerine yapılan ödeme, gemi kira sözleşmesinin “Kira Bedeli ve Ödenmesi” kenar başlıklı 4. maddesindeki “Geminin kira ücreti hak ediş hesabına göre her ayın sonunda kesilecek fatura karşılığı ödenecektir.” hükmü kapsamında bir tekne sahibinin kira alacağı olarak kendisine ödenmektedir.” şeklinde belirtildiğini, Bu kapsamda, Yerel Mahkemece; 1 no.lu bilirkişi raporunda yer alan tespitler ve Hukuki Mütalaadaki tespitler irdelenmeden ayrık görüş içeren 2 nolu rapor ve 3 nolu bilirkişi raporları esas alınarak dava konusu kararlarının kar dağıtımına ilişkin olduğunun kabulü ile hüküm kurulmasının hukuki olarak hatalı olduğunu; Kök bilirkişi raporunun ve iki nolu bilirkişi raporundaki ayrık görüşün hukuki bakımdan yerindeliğini tevsik eden ve Prof. Dr. … tarafından hazırlanan hukuki mütalaada dava konusu genel kurul toplantısında alınan 10 ve onunla ilintili 11 no.lu kararın, genel kurulun yetki alanına giren bir husus olmadığının ortaya konulduğunu, kararın anonim ortaklık hukuku bakımından salt istişari mahiyet taşımakta olduğunu; dolayısıyla böyle bir karara karşı bir hükümsüzlük davası açılmasının da hukuki bir temelinin olmadığını; gemi kira sözleşmeleri gereği ödenmesi gereken kira bedelini/hakedişi belirlemek konusunda avrasyada yetkili olanın yönetim kurulu olduğunu; bu durumun yerel mahkeme tarafından göz ardı edildiğini, Yerel Mahkeme tarafından 3 nolu bilirkişi raporu hükme esas alınarak Genel Kurul kararının -hatalı yorum doğrultusunda- kar dağıtımına ilişkin olduğunun kabulü ile kanunda ve esas sözleşmede belirtilen şekilde kar dağıtım usulünü benimsemek yerine yönetim kurulunca hazırlanan Çalışma Yönetmeliğine göre gelirlerin dağıtılmasının ve kar dağıtımı konusunda yetkili organ olan genel kurulun karar alma yetkisinin kaldırılması sebebiyle TTK 447 uyarınca “anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine” aykırılık taşıması sebebiyle batıl olduğu sonucuna ulaşıldığını, Fakat TTK m. 447 gereğince bir genel kurul kararının butlanla malul olmasından söz edilebilmesi için genel kurul kararının en azından bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerektiğini; oysa somut olaydaki genel kurul kararı, anonim ortaklık hukuku yönüyle gemi kira sözleşmelerinde ödenecek kira bedeli/hakedişi belirlemek yönetim kurulunun yetkisi içinde kaldığı için ortada iptali veya butlanının tespiti mümkün bir genel kurul kararının bulunmamakta olduğunu, Davacının, -davaya konu ettiği- genel kurul kararının içeriği itibariyle anonim ortaklık hukukundan bağımsız, pay sahipliği ile ilintili olmayan bir karar olup genel kurul kararının iptali konulu bir davaya konu edilemeyeceğini, Müvekkili Şirketin 19.06.2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 10 ve 11 numaralı kararların; istişari mahiyette ya da bir diğer deyişle tavsiye mahiyetinde kararlar olduğu, organ olarak genel kurul tarafından verilen böylesi bir kararın butlanından veya iptalinden söz edilemeyeceği, özellikle alınan kararların ortaklar arasında eşit işlem ilkesine aykırılık oluşturmayacağı, istişari mahiyette bir kararın iptal edilebilir olduğundan söz edilemeyeceği, dava konusu genel kurul kararlarının kanuna, şirket esas sözleşmesine ve dürüstlük kuralına aykırı bulunmadığı, hususlarının tereddüde mahal bırakmayacak şekilde bir nolu bilirkişi raporu ve Hukuki Mütalaa ile ortaya konulduğunu, Bu sebeple yerel mahkeme tarafından dava konusu kararın “kar dağıtımına” ilişkin olduğu ve bu sebeple işbu yetkinin genel kurulun devredilemez yetkileri arasında olduğu yorumunun hata olduğunu; somut olayda, kar dağıtımına ilişkin bir karar bulunmaması sebebiyle genel kurulun karar alma yetkisinin kaldırılmasından söz edilemeyeceğini, Bu kapsamda somut olayda; TTKnın 445. maddesinde düzenlenen ve Anonim Şirketlerde Genel Kurul Kararlarının iptali ya da TTK m. 447de düzenlenen butlan sebeplerini içeren hallerin hiç birisinin bulunmamakta olduğunu, Ayrıca Yerel Mahkeme tarafından TTK 447/1-c hükmü uyarınca kararın batıl olduğu belirtilerek çelişkili olarak iptaline karar verilse de (yerel mahkemece hukuki kavram çelişkisi yaratarak dava konusu kararın batıl olması sebebiyle iptal edilebilir olduğu kanaatine varılmıştır, bu sebeple yerel mahkeme kararının hukuki olarak çelişkili olduğu ve her halükarda hükme esas alınmaması gerektiği de aşağıda açıklanmıştır.) her halükarda somut olayda; TTK m. 447de düzenlenen butlan sebeplerini içeren hallerin hiç birisinin de bulunmamakta olduğunu; gemi sahiplerine yapılan ödemelerin, Çalışma Yönetmeliğinde yer alan puanlama sistemi esas alınarak hazırlanan hakkedişler üzerinden gerçekleştirildiğini; Prof Dr. … tarafından hazırlanan Hukuki Mütalaa da bu durumun ayrıntılı olarak gerekçelendirildiğini ve açıklandığını ve kısaca:”İşte somut olaydaki çifte ortaklık ilişkisinde, anonim şirket yönü bakımından gemi kira sözleşmelerinde ödenecek bedelin/hakedişin belirlenmesi TK m. 374 gereğince yönetim kurulunun yetkisi içerisinde yer aldığından bu konunda genel kurulda yapılan görüşme ve alınan karar sadece istişari nitelik taşır.” “Görüldüğü üzere yönetim kurulu, genel kurulun görüşüne başvurmaksızın da gemi kira sözleşmesinde veya kira sözleşmesinde zikredilen hakkedişin nasıl hesaplanacağını belirleyen Çalışma Yönetmeliğinde değişiklik yapabilir. Dolayısıyla genel kurulun görüşüne başvurulması, biraz önce de dile getirildiği üzere, anonim ortaklık hukuku yönü itibariyle, istişare niteliğinde bir karar olmaktan başka bir anlam taşımaz. Hâl böyle olunca söz konusu kararın herhangi bir şekilde hukuka aykırılığının; bu bağlamda yokluk veya butlanı ya da iptal edilebilirliği de düşünülemez.””Benzer şekilde TK m. 447 gereğince bir genel kurul kararının “butlan”ından söz edilebilmesi için genel kurul kararının en azından bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir. Oysa somut olaydaki genel kurul kararı, biraz önce dile getirildiği üzere, salt istişari mahiyette olduğu, anonim ortaklık hukuku yönüyle gemi kira sözleşmelerinde ödenecek bedeli/hakkedişi belirlemek yönetim kurulunun yetkisi içinde kaldığı için ortada iptali veya butlanının tespiti mümkün bir genel kurul kararı bulunmamaktadır.” şeklinde belirtildiğini; söz konusu hukuki tespitlerin hiçbirisinin Yerel Mahkeme tarafından değerlendirmeye alınmadığını, Tüm bu sebepler doğrultusunda, Yerel Mahkemece dava konusu kararın iptaline karar verilmesinin hukuken hatalı olup Başkanlığımızca yapılacak inceleme neticesinde kaldırılarak davacının tüm talepleri bakımından davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, Ayrıca, gemilerin çalıştırılmasına karşılık olarak hasılatın paylaşımına ilişkin kararların, 2015 yılından beri uygulana gelen Çalışma Yönetmeliği’ne dayalı olduğunu ve Yönetmeliğin 2015 yılında davacı …ün yönetim kurulu başkanı olduğu dönemde çıkarılmış olup davacının bu sistemin kurucusu olduğunu dahi söylemenin mümkün olduğunu; durum bu denli netken, muğlaklık ya da dürüstlük kuralına aykırılıktan söz etmenin açıkça kötüniyetli olduğunu; hatta 3 no’lu bilirkişi raporunda,”…Ayrıca Hasılat dağıtımına ilişkin Puanlama esaslarının yer aldığı Çalışma Yönetmeliğinin davacı … Yönetim Kurulu başkanlığı yaptığı dönemde hazırlandığı ve yürüklüğe girdiği görülmüştür…” şeklinde isabetle tespit edilmiş olmasına rağmen Yerel Mahkeme tarafından işbu hususun hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmadığını, Davacıların halihazırda dava konusu ettikleri maddenin esasına dair bir itirazlarının olmadığını; bilakis, maddenin esas yönünden kabul edildiği anlamına gelecek şekilde yalnızca süre yönünden öneride bulunulduğunu; bu durumun, davacıların (özellikle davacı …ün) çelişkili davranış yasağına aykırı davrandığını ortaya koymakta olduğunu, Davacıların çelişkili davranış yasağını ihlal ettiğini gösteren tek durumun 19.06.2019 tarihli toplantıdaki ifadeleri/ teklifleri olmadığını; davacıların, yukarıda da ifade edildiği üzere şirketin kiraladığı gemilerden elde ettiği hasılat gelirlerini paylaşma sistemini bilmekte olduğunu / bu şekilde benimsemekte olduğunu; çelişkili davranış yasağının ihlal edildiğinin davalı şirket tarafından ileri sürülebileceğinin doktrinde de şu örnekle ifade edilmekte olduğunu; (“Kanımızca genel kurul toplantısında özel denetim yapılması aleyhine oy kullanmış bir paysahibi, TTK.m. 439 hükmünde öngörülen özel denetim davasını açtığı takdirde şirket, davacıya karşı çelişkili davranış yasağının (MK.m. 2/2) ihlal edildiği savunmasını öne sürebilecektir. Zira bu olasılıkta paysahibi, genel kurulda özel denetimin gerekli olmadığı yönünde oy kullanmışken bu kez mahkeme nezdinde bilakis özel denetimin gerekliliği doğrultusunda bir istemde bulunmaktadır.” (NILSSON OKUTAN Gül, Şirketler Topluluğunda Güvenden Doğan Sorumluluk, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi – 2013/2, s. 60.) bu hususların hiçbirisinin yerel mahkeme tarafından değerlendirilmemiş olup eksik inceleme ile tanzim edilen hükmün kaldırılmasını talep ettiklerini, Davaya konu genel kurul kararında gündeme aykırılık söz konusu olmadığını, yerel Mahkeme tarafından, “…gündemde yer aldığı şekilde genel kurul toplantısının yapıldığı yıla ilişkin gelirlerin dağıtılması konusunda karar almak gerekirken, gündemde yer almayan şekilde ileri tarihli kararlar alındığı…” şeklinde hüküm kurulduğunu fakat dosya kapsamındaki beyanlarında detaylı olarak belirtilmiş olduğu üzere toplantı sırasında gündem maddesinin aynı şekilde aktarıldığını ve gündemde belirtildiği şekli ile görüşmeye açıldığını; bu hususun 19.06.2019 tarihli toplantı tutanağı ile de sabit olduğunu, Somut olayda gündem maddesinin;”Yeni nesil gemiler hariç olmak üzere şirketin faaliyetlerinden elde edilen tüm gelirlerin yürürlükte bulunan Çalışma Yönetmeliğinin 2. Bölümünde düzenlenen Gemi Hakedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre dağıtılıp dağıtılmayacağının karara bağlanması” şeklinde belirlendiğini, Dava konusu edilen 26.06.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında kabul edilen metnin ise aşağıdaki gibi olduğunu; “19.06.2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ve başkaca bir karara gerek kalmaksızın ortak sermaye ile yapılan faaliyetlerden elde edilen gelirler hariç olmak üzere şirketin tüm gelirlerinin yürürlükte bulunan çalışma yönetmeliğinin 2. bölümünde düzenlenen gemi hakedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre dağıtılması” “Yeni nesil gemiler hariç olmak üzere” ifadesinin “ortak sermaye ile yapılan faaliyetlerden elde edilen gelirler hariç olmak üzere” ifadeleri birbirleri yerine kullanılan/ aynı anlama gelen ifadeler olduğunu; müvekkili şirketin, ortak sermaye ile kendisinin inşa ettirdiği, yani 3. kişilere ait olmayan ve üçüncü kişilerden kiralanmayan gemileri “yeni nesil gemiler” olarak tanımlamakta olduğunu; bu kapsamda yerel mahkeme tarafından bir kısım bilirkişi raporlarına itibar edilerek gündeme bağlı kalmama değerlendirmesinin bütünüyle mesnetsiz olduğunun salt bu açıklamayla dahi anlaşılmakta olduğunu, Bununla birlikte; toplantı sırasında gündem maddesinin aynı şekilde aktarıldığını ve gündemde belirtildiği şekli ile görüşmeye açıldığını; bu hususun 19.06.2019 tarihli toplantı tutanağı ile de sabit olduğunu; konunun, gündemin 10. maddesi aynen korunarak görüşmeye/değerlendirmeye açıldığını, pay sahiplerince konu hakkında fikirlerin beyan edildiğini ve nihai olarak konu hakkında bir karara varıldığını; bu madde kapsamında, gündem maddesinin birebir görüşüldüğüne hiç şüphe olmadığını, Bir an için gündem maddesi ile genel kurulda görüşülen hususların farklı olduğu düşünülecek olsa dahi aralarında doğrudan bağlantı bulunduğunun açık olduğunu; Başkanlığımızca da görüleceği üzere Genel Kurulda alınan 10 no.lu karar ile gündemin 10 no.lu maddesinin doğrudan doğruya bağlantılı olduğunu; Genel Kurulda görüşülmesi planlanan konunun temel olarak “şirketin faaliyetlerinden elde edilen tüm gelirlerin yürürlükte bulunan Çalışma Yönetmeliğinin 2. Bölümünde düzenlenen Gemi Hakedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre dağıtılıp dağıtılmayacağı” olup gerçekleşen toplantıda da bu hususun görüşüldüğünü ve netice olarak hasılatın gemi hakkedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre paylaşımına karar verildiğini; bir hususta karar almanın da tam olarak böyle bir şey olduğunu, Anonim şirket genel kurullarında gündem ile bağlantılı karar alınmasında hiçbir engel bulunmamakta olduğunu, kanun koyucunun anonim ortaklık genel kurullarında, ortakların oldu bittilerle karşılaşmaması için gündeme bağlılık ilkesini düzenlediğini, (TTK m. 413). bu çerçevede genel kurullarda kural olarak gündemde yazılan hususların görüşülebileceğini ancak genel kurul gündemindeki bir konuyla doğrudan bağlantılı bir maddenin görüşülmesinin de mümkün olduğunu; gündeme sıkı sıkıya bağlılık gibi bir kural olmadığı gibi gündem ile doğrudan ilişkili konularda karar alınabilmesi gerektiğini; Yargıtay da bir kararında, esas sermayenin artırılması dolayısıyla çıkarılacak yeni payların dağıtılması veya bu paylara ilişkin öncelik hakkının kısıtlanması yahut kaldırılması meselesinin sermaye artırımı konusunun tabii ve zaruri bir sonucu olduğunu kabul ederek, gündemde ayrıca gösterilmiş olmasına lüzum olmadığını, bu nedenle yeni payların dağıtılması konusunda alınan genel kurul kararının gündem dışı bir karar olarak nitelendirilemeyeceğini karara bağladığını, Dolayısıyla Yerel Mahkeme tarafından gündeme aykırılık oluştuğuna dair hükmünün hiçbir dayanağı olmayıp bu hususu gerekçelendiremediğini; bu kapsamda, eksik inceleme ve hukuken hatalı yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, Ayrıca Yerel Mahkemenin -hiçbir kabul anlamına gelmemek kaydıyla- hukuki kavram çelişkisi yaratarak dava konusu kararın batıl olması sebebiyle iptal edilebilir olduğu kanaat getirdiğini fakat butlan ve iptal edilebilirlik kavramlarının hukuken farklı nitelikte olup farklı sonuç doğurmakta olduğunu; bu kapsamda, yerel mahkeme tarafından hüküm kurulurken çelişkili hukuki gerekçelerde bulunulduğunu; salt bu sebebin bile kararın kaldırılması için yeterli olduğunu, Tüm bu sebepler doğrultusunda, yerel mahkeme kararında, dosyada mübrez hukuki mütalaa değerlendirilmediğinden ve hukuki mütalaa ve bilirkişi raporu arasındaki çelişki giderilmediğinden, dava konusu karar hiçbir surette kar dağıtımına ilişkin olmadığından, gemi kira sözleşmesi gereği ödenen bedeller TTK hükümleri kapsamında kâr dağıtımı olarak nitelendirilemeyeceğinden, genel kurul tarafından verilen tavsiye niteliğindeki kararın butlanından veya iptalinden söz edilemeyeceğinden, ilan edilen gündemin 10. ve 11. maddelerinin aynen gündemdeki gibi görüşüldüğünden, genel kurul kararlarının iptali ya da TTK m. 447 de düzenlenen butlan sebeplerini içeren hallerin hiç biri bulunmadığından, kararının kabul edilen talep bakımından kaldırılmasına, haksız davanın tüm talepler bakımından reddine karar verilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kabul edilen talep bakımından kaldırılmasına, davanın tümden reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraflara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekilinin katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle, davalı tarafın istinaf dilekçesinin yersiz ve kötü niyetli olduğunu; esas hakkındaki kararın sonuç itibariyle doğru olduğunu; sadece iptal sebebi yönünden düzeltme yapılması gerektiğini, butlan sebebiyle de iptale karar verilmesi gerektiğini, Ayrıca yerel mahkeme kararının vekalet ücreti yönünden de usule aykırı olduğunu; davacı aleyhine vekalet ücreti hükmedilmesinin hukuka uygun olmadığını; kararın sadece bu kısmının kaldırılması gerektiğini,Davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini, mahkemenin sanki birden fazla dava, birden fazla talep varmış gibi değerlendirme yaparak davanın kısmen reddine karar verdiğini ve devamında davacı aleyhine de vekalet ücretine hükmettiğini, Davacı tarafın netice-i talebinin, “davalı şirketin 19.06.2019 tarihli genel kurulunda alınan 10. Ve 11. Numaralı kararların yok hükmünde olduğunun tespitine veya butlanla malul olduğunun tespitine, bu yapılmadığı takdirde iptal edilmesine…” olduğunu, Mahkemenin ise, davanın kısmen kabulü ile; davacı yanı dava konusu ettiği genel kurul kararlarının butlanla malul olduğunun tespitine ilişkin isteminin reddine, davalı şirketin 19/06/2019 günlü genel kurulunda alınan 10 ve 11 nolu kararlarının, 6102 sayılı ttk’nın 413/2 ve 422. maddeleri gereğince iptaline, şeklinde karar tesis ettiğini, bu şekilde karar tesisi hatalı olduğu gibi, akabinde buradan yola çıkarak davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin de yanlış olduğunu, Davacının iki ayrı davası, iki ayrı talebinin olmadığını; dava konusu genel kurul kararının yok hükmünde sayılması veya batıl sayılması veya iptal edilmesi yönünde tek bir talebin söz konusu olduğunu; bu üç kavramın da hukuki değerlendirmeye tabi kavramlar olduğunu; yani olayın-işlemin hukuki tavsifine dair hususlar olduğunu, yoksa ayrı bir talep, ayrı bir dava sayılmasının mümkün olmayacağını; öte yandan, bunların üçünün de (yok hükmünde sayılması veya batıl sayılması veya iptal edilmesi) zaten hakimin iktidarında olan konular olduğunu; hukuki tavsifin sadece ve sadece hakimin egemenliğinde olduğunu, bilindiği üzere, bu tür davalarda butlan talep edilmese, sadece genel sebeplere dayalı iptal davası açılsa dahi hakim önüne gelen işlemin batıl olduğunu tespit ederse bu durumda davacının iptal talebiyle sınırlı olmayacağını ve işlemin batıl olduğuna da (talep olmasa bile) resen karar verebileceğini; nasıl ki bu durumda davanın kısmen kabulü, kısmen reddi söz konusu olmayacaksa ve davacı aleyhine vekalet ücreti doğmayacaksa görülen davada da bu söz konusu olmayacağını, Özetle, genel kurul kararının; yok sayılması, batıl sayılması, iptal edilmesi gibi hususların işlemin hukuki nitelendirmesi hakkında olduğunu; ayrı bir netice i talep olarak kabul edilmesinin doğru olmadığını, Mahkemenin, gerekçe kısmında işlemin batıl olduğunu saptamışken, hüküm kısmında hata yaptığını, dava konusu işlemlerin batıl olduğunu- gerekçenin doğru olduğunu, hüküm kısmında hata yapıldığını, işlemlerin yok hükmünde sayılması taleplerinin itibar görmediğini; mahkemenin bu konudaki gerekçesinin yerinde olduğunu; lakin, butlan konusunda karışıklığa düşüldüğünü, mahkemenin, gerekçesinde çok açık biçimde butlanı tespit ettiğini, buna rağmen hüküm kısmında hata yaptığını ve butlan talebini reddettiğini, mahkemenin belli ki “yok hükmünde sayılması” hususunu reddedecekken maddi hata yaparak butlanı da reddettiğini; oysa gerekçede butlanın varlığını saptadığını, Mahkeme kararının gerekçesine bakıldığında: “…gerçekten de işbu kararların TTK 447/1-c maddesinde öngörülen anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırılık teşkil eden kararlar olduğu, bu nedenle 10.madde ve buna bağlı olarak dava konusu 11 nolu gündem maddesinde alınan kararın batıl olması sebebiyle dava konusu işbu 2 maddenin iptali gerektiği Mahkememizce de benimsenmiştir. Mahkememizce alınan 3 nolu bilirkişi kurulunun tanzim ettiği ve dosyaya sunulan 03.01.2022 tarihli raporda da genel kurulun 10 ve 11.maddelerinde alınan kararın aynı sebeplerle batıl olduğu ve iptali gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu nedenlerle, Mahkememizce 2 ve 3 nolu raporda belirtildiği gibi genel kurulun 10 ve 11 nolu ara kararları yönünden; kararları, kar dağıtımı konusunda yetkili organ olan genel kurulun karar alma yetkisinin kaldırılması, kanunda ve esas sözleşmede belirtilen şekilde kar dağıtımı usulü benimsemek yerine yönetim kurulunca hazırlanan Çalışma Yönetmeliğinde belirlenen şekilde (gemi büyüklüğüne göre paylaşım yapılması) gelirlerin dağıtılması, bu hususta alınan kararların TTK m.447/1-c uyarınca “anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine” aykırılık taşıması nedeniyle batıl olduğu,”Mahkemenin pek çok açıdan işlemlerin batıl olduğunu tespit ettiğnii; hüküm kısmında hata yapıldığını; hüküm kısmında da TTK m.447/1-c uyarınca iptal kararı verilmesi gerekirken sehven sadece TTK’nın 413/2 ve 422. Maddeleri gereğince iptaline karar verildiğini: oysa butlan tespit edildiğine göre hüküm kısmında da işlemin butlan olduğunun tespitine ve butlan sebebiyle iptaline karar verilmesinin zorunlu olduğunu; sadece TTK’nın 413/2 ve 422. Maddeleri gereğince iptale karar vermekle yetinilemeyeceğini,TTK 447 maddesinde butlan yaptırımına tabi olacak bazı durumların sıralandığını; bu hallerin butlan sebeplerini sınırlı sayıda göstermekte olmadığını; bunun dışında genel hükümler uyarınca batıl olarak nitelendirilebilecek kararların da olabileceğini, TTK’nın, hem TBK hem de TBK’nın doğal bir parçası ve devamı olduğunu; dava edilen genel kurul hükümlerinin bu mevzuata uyarlı olmak zorunda olduğunu; dürüstlük kuralına, kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı işlemlerin hükümsüz olduğunu, TBK 27. maddeye bakıldığında: “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.” denildiğini, ancak TK’nın 445. maddesinde kanunun emredici hükümlerine aykırı GK kararlarının iptal davasına konu olacaklarının da ayrıca açıkça belirtildiğini, “Kanaatimce, TK m. 447’nin hukukumuza –butlan sebeplerini sınırlayıcı olmayacak şekilde belirlemiş olması yanında- getirdiği bir diğer katkı, emredici kanun hükümlerine aykırılığın sonucunu TK m. 445 uyarınca kesin bir tarzda iptale bağlaması ve BK m. 27’ye başvurma zorunluğuna son vermesidir.” (TEKİNALP, Ü., Emredici Hükümler Açısından Genel Kurul Kararlarının İptali ve Butlanı Sorunu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 2, Temmuz 2013, Sayfa: 13-18)””GK kararları şeklen uygun olsalar bile konusu bakımından TBK 27 eğer aykırı olması halinde batıldır. Kanun tarafından yasaklanmış bir durumu konu alan GK kararı emredici kurallara aykırıdır, ahlaka ve adaba da aykırı sayılır.” (KARAUZ, A. K., Anonim Şirket Genel Kurul Kararlarının Butlanı, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2, Aralık 2013, Sayfa: 77-100)””Temel yapıya aykırı olan hukuki düzenlemeler batıldır. Esas sözleşmeyi ihlal eden karar batıldır… Kanunun emredici olarak pay sahibine tanıdığı haklarla çelişkili olan karar batıldır. Bunları sınırlayan, kaldıran işlem batıldır… Pay sahibi olmayanlara kar dağıtılması gibi…” (ATİLA YÖRÜK, A. Y., Anonim Şirket Genel Kurul Kararlarında Yokluk ve Butlan, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 2, Temmuz 2017, Sayfa: 207-223)
Yukarıda aktarılanlar ışığında dava konusu kararlar ele alındığında, kararların hem TTK 447 hem TBK 27 prensiplerini ihlal etmekte olduğunu, öncelikle esas sözleşmeye aykırı olduğunu; anonim şirketin söz konusu olduğunu ve alınan iki kararın da esas sözleşmeyi bertaraf eder nitelikte olduğunu; esas sözleşmenin şirketin anayasası olduğunu; Genel Kurul’un, bu anayasayı değiştirmek yerine bu anayasayı geçersiz ve boş bir belge haline düşüren esaslı bir işlem yapmakta olduğunu, şirketin elbette esas sözleşmesini değiştirerek bazı paylar hakkında özel düzenleme yapabileceğini ve /veya özel imtiyaz verebileceğini ama bunun kanunu dolanmak suretiyle ve kanuna aykırı yöntemlerle yapılması mümkün ve doğru olmadığını; ayrıca, değiştirilmediği sürece esas sözleşmeye uymanın zorunlu olduğunu; burada ele alınan GK kararlarının hedefinin -ikrar da edildiği üzere- ortaklardan kiralanan gemilere dair olduğunu; yani, kira sözleşmesindeki hükümlerin esas sözleşmenin ve yasal sermaye paylarının yerini almakta olduğunu, Dava konusu iki GK kararının da anonim şirketin temel yasal yapısını bozacak nitelikte olduğunu; gerek gündem ilanında yer alan haliyle gerek kabul edilen haliyle maddelerin anonim şirketin yapısını bozacak nitelikte olduğunu; sanki adi ortaklık yapısı ile çalışan bir işletme gibi, sermaye şirketinin niteliği ve çalışma düzeni unutularak karar alındığını; anonim şirketin yasal statüsünün belli olduğunu ve yasa pay sahiplerinin hak ve yetkilerini de ortaya koymakta olduğunu; yasanın pay sahibine tanıdığı hak ve yetkilerin ihlal ve ihmal edilemeyeceğini, bunları bertaraf edici nitelikte GK kararı alınamayacağını, Bu kararların hem imkansız olduğunu, hem de aynı zamanda uygulanması yasak olan içerikte olduğunu; anonim şirketin yasal çerçevesi dikkate alındığında ve hatta esas sözleşme dikkate alındığında bu iki GK kararının yasal açıdan imkansız olduğunu ve yasanın bu tür işlemleri yasaklamakta olduğunu; anonim şirkette kanunen yasak olan hususlarda GK kararı alınamayacağını, Bu kararların belirsizlik ve muğlaklık da ihtiva etmekte olduğunu; kararlarda ve tekliflerde açıklık ve doğru düzgün izahatin de olmadığını; gündem maddesinde “yeni nesil gemiler hariç” tutulduğunu, bunun niçin böyle olduğunun belli olmadığını; kabul edilen halinde de keza, yürürlük için 19.06.2022 tarihi kararlaştırıldığını ama niçin bu tarihin seçildiğine dair bir izahat veya dayanağın mevcut olmadığını; bunların da ilerisinde şu cümleyi ticaret hukukunda, şirketler hukukunda izah etmenin imkansız olduğunu: “Ortak sermaye ile yapılan faaliyetlerden elde edilen gelirler hariç olmak üzere şirketin tüm gelirlerinin…” Anonim şirketin zaten kendi sermayesi ile faaliyet gösterdiğini ve geliri de kendi sermayesi ile yapılan faaliyetten doğduğunu; kast edilen başka bir şeyin ise bu kast edilenin ne olduğunun belli ve açık olmasının şart olduğunu; bu durumun hukuk güvenliğine aykırı olduğunu; hukuk kurallarının en temel özelliklerinden birinin de öngörülebilirlik olduğunu; hukuk güvenliğinin, “belirlilik ve öngörülebilirlik” gerektirdiğini, Dava konusu kararların pay sahiplerinin kişisel ve anayasa ile garanti edilen temel haklarına da aykırı olduğunu; onların vaz geçilmez haklarını da ortadan kaldırmakta olduğunu, Kararların hem meydana çıkış yöntemleri hem de içerikleri itibariyle dürüstlük kuralına aykırı olduğunu; TTK 445 “özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları” diyerek genel kurul işlemlerinde bu ilkenin altını çizmekte olduğunu; GK kararlarının konu, saik ve maksat itibariyle dürüstlük kuralına uyarlı olması gerektiğini, Anonim şirketin işleyiş kurallarının bertaraf edilemeyeceğini, bu davanın özünün, davalı şirketin sermaye şirketi olmasına rağmen gelir dağıtımını kira sözleşmelerini baz alarak yapmaya karar vermiş olması olduğunu; oylanan ve kabul edilen dava konusu Genel Kurul (GK) kararının aynen şu şekilde olduğunu:”19.06.2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ve başkaca bir karara gerek kalmaksızın ortak sermaye ile yapılan faaliyetlerden elde edilen gelirlerhariç olmak üzere şirketin tüm gelirlerinin yürürlükte bulunan çalışma yönetmeliğinin 2. Bölümünde düzenlenen gemi hakedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre dağıtılması.” Ancak, yollama yapılan bu “çalışma yönetmeliğinin 2. Bölümünde düzenlenen gemi hakedişlerinde uygulanan puanlama esasları”nın ortaklardan kiralanan gemilere ödenecek kira bedellerini düzenlemekte olduğunu, şirketin gelirinin paylaşımı ile şirketin kiralayana ödeyeceği kira bedelinin aynı şey olmadığını, dolayısıyla aynı kriterle hesaplanamayacağını, şirketin, kendisine gemi kiralayanlara ödeyeceği ücreti hesaplamak için gemi büyüklüğünü esas almasının normal ve doğal olduğunu, (Tarafların dilediği yöntemi seçebileceğini) ancak, şirketin, gelir/kazanç dağıtımında sermaye payları dışında herhangi bir kriter koymasının mümkün olmadığını, Çalışma yönetmeliğinin 2. Bölümünde kira bedellerinin düzenlendiğini; ononim şirkette Şirketin karını böyle dağıtmanın mümkün olmadığını, şirkete tekne kiralayan ortağın teknesinin büyüklüğünün burada bir kriter olamayacağını; burada tek kriterin söz konusu olabileceğini; onun da sermaye payı olduğunu, şirket gelirlerinin sadece ve sadece şirket sermaye pay oranlarına göre dağıtılacağını, YK’nın ve/veya GK’un kira konusunu düzenlemesi, ele alması, keyfine göre veya kiralayanlarla varacağı anlaşmaya göre bir norm koymasının mümkün, normal ve hukuki olduğunu; sorunun burada olmadığını, Sorunun şurada olduğunu: kira konusunun ayrı, şirketin gelirlerinin dağıtımının ayrı olduğunu; bunun tek ve aynı şey kabul ediyelemeyeceğini; şirketin dilediği kişiden dilediği tutara dilediği yöntemle gemi kiralayabileceğini ama şirket gelir dağıtımının bambaşka bir şey olduğunu, başka bir deyişle ortada iki ayrı hukuk, iki ayrı kanun olduğunu; kira konusunun anayasasının çalışma yönetmeliği ve kiralayanlarla yapılan sözleşmeler olduğunu; gelir dağıtımının anayasasının ise şirket esas sözleşmesi ve TTK olduğunu, Dava konusu gk kararlarının hem batıl hem de iptal edilebilir nitelikte olduğunu, GK kararları batıl sayılanların içerisine girmiyorsa (yani batıl değilse) de iptal davasına konu olmasının söz konusu olabileceğini; anonim ortaklıkların (AO) genel kurul (GK) kararlarının iptali sebepleri arasında kanuna aykırılığın da yer aldığını, (TTK m. 445). (Ünal Tekinalp)TTK 445 uyarınca “kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları” zaten iptal edilebileceğini, Şu izahatin son derece yol gösterici olduğunu: “Kanuna aykırılık yalnızca TTK hükümlerine değil yürürlükteki ilgili tüm mevzuat hükümlerine aykırılığı ifade eder. İptal davası, kanunda öngörülen şekil ve usullere aykırı genel kurul kararlarına karşı açılabileceği gibi kanunda açıkça yazılı olmayan, ancak – yasada kabul edilen istisnalar dışında – anonim şirketin temel ilkelerine özellikle pay sahipleri arasındaki eşitlik ilkesine aykırı olan GK kararlarına karşı da açılabilir.. Kanuna aykırılıktan sadece emredici hükümlere aykırılığı değil, esas sözleşme ile değiştirilmemiş ve bu nedenle geçerlilikleri korunmuş kanunun ihtiyari hükümlerine aykırılığın da anlaşılması gerekir. Emredici hükümlerin mutlak ve nisbi olarak ikiye ayrıldığı düşünüldüğünde mutlak emredici hükümlere aykırılığın yaptırımı yokluk veya hükümsüzlük olacaktır. Bu hükümler iptal davasına konu teşkil etmezler. O bakımdan iptal davasına konu teşkil eden hükümler ancak nisbi emredici hükümlerdir. Y.11. HD.06.07.1978 tarihli kararı da bu yöndedir : Bu itibarla yokluk veya mutlak butlan ile sakat olan kararların bu madde kapsamına gireceği düşünülemez. Kanuna aykırılığın yanında örf ve adet kurallarına aykırılık ile genel hukuk prensiplerinden olan pay sahiplerinin eşit muamelede bulunmasına aykırılıkta da kanuna aykırılıklı olarak iptal sebebi teşkil eder.Anonim ortaklık esas sözleşmesi şirketin anayasası mahiyetinde olup genel kurul kararları kanun hükümlerine ve esas sözleşme hükümlerine uygun olmalıdır. Esas sözleşmeye her türlü aykırılık iptal nedenidir.Şu halde bir GK kararı, kanun ve sözleşme hükümlerine uygun olsa dahi, objektif iyi niyet kurallarına aykırı düştüğü takdirde iptal edilebilecektir. Bu nedenle genel bir iptal sebebi olduğu söylenebilir.” (APALI, K., Anonim Şirketlerde Genel Kurul (GK) Kararlarının İptali ve Butlanı, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 88, Sayı: 1, Ocak 2014, Sayfa: 369-384) Davalının dayanak yapmaya çalıştığı özel mütalaa’nın TTK’dan bihaber bir mütalaa olduğunu, davalı tarafın istinaf dilekçesinde de çokça bu özel mütalaaya dayanmakta olduğunu; davalı tarafından sunulan özel mütalaanın hukuken ciddiye alınacak tek bir satır içermemesinin hukuk ve özellikle ticaret hukuku doktrini adına son derece üzücü olduğunu; hukukun elbette yoruma açık bir alan olduğunu ama yine de gerçeklerin, hukukun bu denli hiçe sayıldığı, eğilip büküldüğü bir mütalaa duyulmuş, görülmüş olmadığını; yargılama sisteminde “özel mütalaa” konusunun hep tartışmalı, hep dikkat edilmesi gereken bir alan olduğunu ama görülen mütalaanın herhalde parmakla gösterilecek derecede “olumsuz” bir örnek olduğunu, anılan mütalaanın, adeta başka bir bir hukuk sisteminde, başka bir ülkede gerçekleşen olay hakkında yazılmış gibi olduğunu; mütalaa ile Türk Ticaret Hukuku ve anonim şirketler hukuku arasında en ufak bir uyarlık söz konusu olmadığını, Mütalaada ileri sürülen tezlerin dayanaksız ve hukuk dışı olmakla beraber, bu haliyle bile davalı lehine olmadığını, tam tersine davayı sübuta erdiren bir nitelik taşımakta olduğunu; davalı tarafın bunu dahi anlamadığını, sunduğu mütalaanın kendi aleyhine olduğunu, söz konusu mütalaanın müellifinin sanki davanın, çalışma yönetmeliğini konu edindiğini veya ortaklarla (yani gemi kiralayanlar) kiracı şirket arasındaki ilişkiyi konu edindiğini zannetmiş gibi olduğunu; o yüzden ki mütalaada şu mantık dışı cümlenin yer almakta olduğunu, “kiralanan gemilerin hak edişlerini belirleme konusunda BK 27deki sınırlamalara uymak kaydıyla taraflar serbesttir.”Davanın, şirkete gemi kiralanmasını, kira ilişkisini ve kira hak edişlerini konu edinmekte olmadığını; davanın genel kurul kararları hakkında olduğunu, mütalaa okunduğunda adeta davanın kira konusunu düzenleyen Çalışma yönetmeliğinin iptali amaçlı açıldığının zannedildiğini, davanın, tam aksine, şirketin gelirlerinin kiraya dair esaslara yani çalışma yönetmeliğine başvurularak ele alınmayacağının konu edinmekte olduğunu, Davanın çalışma yönetmeliğini değil, yani ortaklarla olan kira ilişkisini değil, gelir dağıtımını düzenleyen GK kararını ele almakta olduğunu, GK kararının, şirketin tüm gelirlerinin kira hak ediş oranlarına göre dağıtılmasını kararlaştırdığını; dava edilenin de bu olduğunu, şirkete gemi kiralayan her kişinin şirket ortağı olması zorunlu olmadığı gibi, her şirket ortağının şirkete gemi kiralamasının da zorunlu olmadığını, Yine müellife göre, “gelir ile Kâr aynı şey değildir ve GK kararıdaki gelir sözcüğünün Kâr olarak nitelendirilmesi doğru değildir.” şeklinde olduğunu, sanki kâr demeyip gelir dediğimizde şirketin bunu keyfine göre dağıtması ve yasal kurallara bağlı kalmaksızın dağıtmasının mümkün olabilirmiş gibi düşünüldüğünü; adı ister gelir olsun ister kâr olsun, yasa ve ana sözleşmeye uymak zorunda olunduğunu, başka bir deyişle, adına gelir dedildiğinde de bunun kira sözleşmelerine göre dağıtamayacaklarını, Şirket gelir (adını ister kâr, ister kazanç koyalım fark etmez) dağıtımının ancak ve ancak sermaye payına göre yapılacağını; başka bir kriter konulamayacağını; anılan genel kurul kararının ise gelir dağıtımını kira sözleşmelerine göre yani gemi hakedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre yapmak istediğini; dava konusu GK maddesinin aynen şu şekilde olduğunu: “…şirketin tüm gelirlerinin yürürlükte bulunan çalışma yönetmeliğinin 2. Bölümünde düzenlenen gemi hakedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre dağıtılması.”Mütalaada bir başka çelişkinin de şu olduğunu; mütalaaya göre kiralanan gemilere ödenecek olan bedelin aslında gider niteliğinde olduğunu, yani GK kararındaki “…şirketin tüm gelirleri” ibaresinin gider manasında olduğunu; mütalanın müellifinin buna inanılmasını beklemekte olduğunu; müellifin sınır tanımamakta olduğunu, önce gelir sözcüğünün kâr anlamına gelmeyeceğini, kâr dağıtım kurallarına tabi değildir dediğini ama onun da yetmediğini gelir sözcüğünün bir anda gider oluverdiğini; müellife göre şirketin, “”…şirketin tüm gelirlerinin yürürlükte bulunan çalışma yönetmeliğinin 2. Bölümünde düzenlenen gemi hakedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre dağıtılması” derken şirketin giderlerinin dağıtılmasını kast ettiğini, GK kararında gelir ile kast edilenin kiraya verenlerin hak edişleri olmadığının GK kararının kendisinden de belli olduğunu, GK Kararı açıkça şirket geliri ve kira hak edişinin farklı şeyler olduğunu ve hak ediş kriterlerinin bundan böyle gelirlere de tatbik edileceğini söylemekte olduğunu, GK kararındaki şu cümleyi anlamamanın veya yanlış anlamanın imkansız olduğunu, “..şirketin tüm gelirlerinin yürürlükte bulunan çalışma yönetmeliğinin 2. Bölümünde düzenlenen gemi hakedişlerinde uygulanan puanlama esaslarına göre dağıtılması.”Bu karara bakıldığında, 2 unsur görüldüğünü: bir tarafta gemi kiralayanların kira hak edişleri olduğunu, (evet onlar kiraya verenler açısından kira bedeli, şirket açısından ise kira gideridir), diğer tarafta şirketin gelirlerinin olduğunu; dava konusu GK kararının, sadece kira bedelleri, yani kiralayanlara ödenen kira hak edişleri değil bundan böyle şirketin tüm gelirleri kiralardaki puanlama sistemine göre dağıtılacağını, Şirketin gelirinin paylaşımı ile şirketin kiralayana ödeyeceği kira bedelinin aynı şey olmadığını, dolayısıyla aynı kriterle hesaplanamayacağını, müellife göre anılan konunun münhasıran yk yetkisi altında olduğunu; bunu iddia etmek için önce bir yasaya bakmak gerektiğini; müellifinin yasaya bakmadığını: TTK 375’e bakıldığında, işbu davada yönetim kurulunun münhasır yetki alanına giren bir konunun mevcut olmadığının anlaşılacağını; 375. Madde Yönetim kurulunun (YK) devredilemez ve vazgeçilemez görev ve yetkilerini sıraladığını; 375’de sayılan unsurların görülen dava konusu GK kararı ile ilgisi olmadığını, Müellifin Ticaret Hukuku kurallarını hiçe sayma konusunda sınır tanımamakta olduğunu ve GK kararının istişari nitelikte olduğunu savunmakta olduğunu; müellifin şunun farkında değil gibi olduğunu, GK kararı böyle olsa dahi yine de dava edilebilir mahiyet taşımakta olduğunu, doktrinde ve Yargıtay içtihadında ifade edildiği üzere, Genel kurul kararının, ortaklık irade beyanı olduğunu ve böylelikle hukuki işlem niteliğinde olduğunu; dava konusu karar istişari olsaydı, yani iç ilişkiye yönelik olsaydı bile yine de bir hukuki işlem olduğunu ve dava edilmesinin mümkün olduğunu (bkz. Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, Oniki Levha Y.)Son olarak, mütalaanın biri anonim şirket diğeri adi şirket olmak üzere iki ayrı örgütlenme olduğunu ileri sürdüğünü, bu iddianın zaten davalı lehine bir görüş olmadığını; müellifin belli ki bunun davalı şirket lehine olduğunu zannetmekte olduğunu; bu tür iki ayrı organizma var olsa dahi, anonim şirketin dışındaki örgütlenmenin anonim şirket yapısını etkilemesine, değiştirmesine hukuken izin verilemeyeceğini, İleri sürerek, yukarıda izah edilenler ve resen saptanacak unsurlar gereğince, davalının istinaf taleplerinin reddiyle, yerel mahkeme kararının kaldırılarak; yerel mahkeme kararındaki iptal sebebinin (düzeltilerek) “davalı şirketin 19.06.2019 tarihli genel kurulunda alınan 10. Ve 11. Numaralı kararların batıl olduğunun tespitine ve butlan sebebiyle iptaline” karar verilmesini, davalı şirketin 19/06/2019 günlü genel kurulunda alınan 10 ve 11 nolu kararlarının, 6102 sayılı TTK’nın 413/2 ve 422. Maddeleri gereğince ayrıca iptaline karar verilmesini, vekalet ücreti yönünden bozma yapılarak, davacı aleyhine vekalet ücreti tesisi hükmünün kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı şirketin 19/06/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 10 ve 11 nolu kararların yok hükmünde olduklarının tespitine, bunun kabul edilmemesi halinde batıl olduklarının tespit edilmesine, bunun da kabul edilmemesi halinde iptallerine karar verilmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından davanın kısmen kabulü ile, dava konusu genel kurul kararlarının butlan ile malul olduklarının tespiti isteminin reddine, kararların 6102 sayılı TTK’nın 413/2 ve 422. maddeleri gereğince iptaline karar verilmiş olup, karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacılar; davalı şirket olağan genel kurulunda alınan 10 nolu kararın ilan edilen gündem ile müzakere ile alınan kararın farklı olması, genel kurul çağrı ilanında yer alan 10.maddeye ilişkin “yeni nesil gemiler hariç olmak üzere şirketin faaliyetlerinden elde edilen tüm gelirlerin” ibaresi ile genel kurul kararında yer alan “ortak sermaye ile yapılan faaliyetlerden elde edilen gelirler hariç olmak üzere şirketin tüm gelirlerinin” ibaresinin farklı olmaları, gündeme bağlılık ilkesinin ihlal edilmesi, bu madde için verilen iki ayrı önergenin oylanma usulünün hatalı olması, 11 nolu kararın doğrudan 10 nolu karar ile bağlantılı olması, kararların anonim şirketin temel yapısını bozucu ve sermayenin korunması ilkesine aykırı bulunmaları, sermaye şirketi gelirlerinin, adi ortaklık gelirleri gibi dağıtılması sonucunu veren kararların zımni ana sözleşme değişikliği mahiyetinde bulunmaları, ayrıca 10 nolu kararda “ortak sermaye ile edilen gelirle hariç olmak üzere tüm gelirler” ibaresinin muğlak ve öngörülemez olması, kararların dürüstlük kuralına, eşit işlem ilkesine aykırı olmaları nedeniyle öncelikle yoklukla malul olduklarının, bunun kabul edilmemesi halinde batıl olduklarının tespitini, bunun da mümkün olmaması halinde iptal edilmelerini talep etmişlerdir. Davacılar tarafından katılma yolu ile ileri sürülen istinaf sebepleri; dava dilekçesinde yapılan açıklamaları tekrarla, somut olayda aslında tek bir talep olduğu, mahkeme gerekçesinde kararların TTK’nun 447/1-c fıkrası uyarına batıl oldukları açıkça tespit edilmesine rağmen, hüküm fıkrasında, davanın kısmen kabulüne, kararların batıl olduklarının tespiti isteminin reddine, kararların iptaline karar verilmesinin ve davacılar aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu, kararın kaldırılarak düzeltilmesi ve kararların batıl olduklarının tespitine, tüm yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesi gerektiği yönündedir. Davalı yan; davalı şirketin kendine has bir yapısı olduğunu, şirketin toplu taşıma yanında turizm faaliyetleri de yaptığını, şirket sermayesinin 50.000,00-TL olduğunu; ancak faaliyetlerin esasen ortakların sahibi oldukları ve davalı şirkete kiraladıkları kırk adet yolcu gemisi ve yakın zamanda şirketin kendi adına yaptırdığı dört adet gemi ile gerçekleştirildiğini, ortaklara ait gemilerin yolcu taşıma faaliyetlerinden elde edilen hasılatın, davalı şirket genel kurulunca onaylanan bizzat davacılardan …’ün de imzası ile çıkan Çalışma Yönetmeliği’nin 2.bölümündeki “gemi hakedişlerinde uygulanacak puanlama” esaslarına göre ve VUK kapsamında fatura karşılığında ortaklara ödendiğini, zira gemilerin farklı büyüklükte ve farklı yolcu taşıma kapasitesine sahip olduklarını, ortakların gemilerinin yolcu taşıma dışındaki turistik gezi faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin ise ortaklara eşit dağıtıldığını, şirketin kuruluşundan beri gemi faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin paylaşımının bu şekilde yapıldığını, davacıların da bunu bildiğini, gezilerden elde edilen gelirlerin eşit paylaşılmasının, şirkete kiraladığı kendi gemisine yatırım yapan, gemisini yenileyen ortaklar ile yenilemeyen ortaklar arasında adil olmayan sonuçlara, yatırım yapan ortakların mağdur olmasına ve ortakların kendi gemilerine yatırım yapmaktan imtina etmesine, bu nedenle şirket faaliyetlerinin aksamasına neden olduğunu, dava konusu edilen genel kurulun 10 nolu kararı ile şirkete ortaklar tarafından kiralanan gemilerin yolcu taşımasından elde ettiği gelirler gibi bu gemilerin gezi faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin de Çalışma Yönetmeliği’nin ikinci bölümündeki hakediş cetveline göre yapılmasının amaçlandığını, yakın zamanda şirket adına yaptırılan dört adet geminin ise, bizzat davacı …’un yönetim kurulu başkanı olduğu dönemde oluşturulan fona tüm ortakların eşit olarak sundukları katkı ile finanse edildiğini, Çalışma Yönetmeliği’nde ortak sermaye ile yapılan ve davalı şirketin maliki olduğu bu dört yeni geminin gelirinin ne şekilde paylaşılacağının düzenlenmediğini, bu gemilerin yapımına tüm ortaklar eşit katkı sağladıklarından gelirlerinin de eşit paylaşılması gerektiğini, genel kurul çağrı ilanında yer alan 10.maddeye ilişkin “Yeni nesil gemiler hariç olmak üzere şirketin faaliyetlerinden elde edilen tüm gelirlerin” ibaresi ile, “ortak sermaye ile yapılan faaliyetlerden elde edilen gelirler hariç olmak üzere şirketin tüm gelirlerinin” ibaresinin aynı anlama geldiğini, gündem maddesi toplantıda müzakere edilirken, gelirlerin, yeni nesil gemilere benzer yatırımları da kapsayacak şekilde dağıtılmasını temin edecek şekilde karar alınmasını talep etmeleri nedeniyle bu şekilde karar çıktığını, yine maddenin yürürlüğü ile ilgili toplantıda iki ayrı önerge verildiğini, davacı …’un kararın beş yıl sonra yürürlüğe girmesini talep ettiğini, diğer önergenin ise üç yıllık süre talebi içerdiğini, her iki önergenin oylandığını, üç yıllık önergenin kabul edildiğini, 10. Madde ile bağlantılı olan 11. Madde için de yürürlük süresinin üç yıl olarak kabul edildiğini, davacıların iş bu davayı beş yıllık süre kabul edilmediği için açtıklarını, şirket halka açık olmamasına rağmen toplantının Bakanlık Temsilcisi huzurunda yapıldığını, kararların toplantı ve karar nisabına uygun şekilde alındıklarını, yokluk veya butlan sebepleri mevcut olmadığı gibi iptal koşullarının da oluşmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir. Davalılar tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri; cevap dilekçesinde yapılan açıklamaları tekrarla, ilk derece mahkemesinin dosyaya sundukları hukuki mütalaayı ve ilk bilirkişi raporu ile ikinci bilirkişi raporundaki ayrık görüşü değerlendirmeden, uzman görüşü ile hükme dayanak alınan son heyet raporu ile ikinci raporun çoğunluk görüşü arasındaki çelişki giderilmeden karar verildiği, gündeme bağlılık ilkesinin ihlal edilmediği, genel kurul toplantısında alınan 10 ve 11 numaralı kararların; istişari mahiyette kararlar oldukları, zaten yönetim kurulunu yetkisinde olan kararların, genel kurul tarafından istişare edilmiş olduğunu, dava konusu kararların kar dağıtımına ilişkin olmayıp, davalı şirketin kendine has özel yapısı nedeniyle ortaklardan kiralanan gemilerden elde edilecek hasılatın yine ortaklara kira bedeli olarak ne şekilde geri ödeneceğine ilişkin olduğu, davacıların şirketin kiraladığı gemilerden elde ettiği hasılat gelirlerini paylaşma sistemini bilmekte oldukları, buna rağmen alınan genel kurul kararlarının kar dağıtımına ilişkin olduğuna yönelik iddiaları ile çelişkili davranış yasağını ihlal ettikleri, ortada ne yok hükmünde, ne batıl ne de iptal edilebilir bir karar bulunduğu, davanın tümden reddi gerektiği, butlan ve iptal edilebilirlik kavramlarının farklı hukuki sonuçları olan iki ayrı kavram olduğu, mahkemenin gerekçede hukuki kavram çelişkisi yaratarak dava konusu kararların batıl olmaları sebebiyle iptali gerektiği sonucuna ulaştığı ve hüküm kurarken de çelişki oluşturduğu yönündedir. İlk derece mahkemesi tarafından gerekçede; dava konusu kararların, kurul ve karar koşulları mevcut olduğundan yoklukla malul olmadıkları; 10 nolu karar ile kar dağıtımı konusunda yetkili organ olan genel kurulun karar alma yetkisinin kaldırılması, kanunda ve esas sözleşmede belirtilen şekilde kar dağıtımı usulünü benimsemek yerine yönetim kurulunca hazırlanan Çalışma Yönetmeliğinde belirlenen şekilde (gemi büyüklüğüne göre paylaşım yapılması) gelirlerin dağıtılması yönünde olduğu, bu nedenle kararın TTK m.447/1-c bendi uyarınca, anonim şirketin temel yapısını bozar veya sermayenin korunması hükümlerine aykırılık taşır nitelikte olması nedeniyle nedeniyle batıl olduğu, 10 nolu karar ile bağlantılı 11 nolu kararın da, 10 nolu kararın batıl olması nedeniyle batıl olduğu, ayrıca gündemde yer aldığı şekilde genel kurul toplantısının yapıldığı yıla ilişkin gelirlerin dağıtılması konusunda karar almak gerekirken gündemde yer almayan şekilde ileri tarihli kararlar alınması sebebiyle, davacıların 19/06/2019 tarihli olağan genel kurul toplantı tutanağına muhalefet şerhi koymaları ve üç aylık iptal davası açma süresinde dava açmaları sebebiyle iptal koşullarının da oluştuğu belirtilmiş, ancak hükümde; davanın kısmen kabulüne, davacı yanın dava konusu ettiği genel kurul kararlarının butlanla malul olduğunun tespitine ilişkin isteminin reddine, davalı şirketin 19/06/2019 günlü genel kurulunda alınan 10 ve 11 nolu kararlarının, 6102 sayılı TTK’nın 413/2 ve 422. maddeleri gereğince iptaline karar verilmiş, hüküm ile gerekçe arasında açık çelişki oluşturulmuştur. 6100 sayılı HMK’nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı düzenlenmiş olup, yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların kanun yolu denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır. Kamu düzenine ilişkin bu husus kanun yolu denetimi esnasında re’sen dikkate alınmak durumundadır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; taraf vekillerinin, gerekçe ile hüküm fıkrası arasındaki çelişkiye yönelik istinaf sebebi yönünden istinaf başvurularının kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 355 maddesi uyarınca kaldırılmasına, taraf vekillerinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/03/2022 tarih ve 2019/188 Esas – 2022/196 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/11/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.