Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1056 E. 2022/896 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1056 Esas
KARAR NO: 2022/896 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/01/2022
NUMARASI: 2021/370 Esas 2022/10 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 01/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı müvekkili firmanın dava konusu olan … plaka sayılı 20 model … marka kamyonunu dava dışı … şirketinden 22 /09/2011 tarihinde satın almış olduğunu, davalı firmanın ise, satışa konu aracı üreten şirketin Türkiye temsilcisi olduğunu, aracın 23/09/2011 tarihinde trafikte tescili yapılarak trafiğe çıktığını, 31/08/2012 tarihinde …’ın, davacı müvekkili şirkette işyerinde şoför olarak çalışmakta iken çalışırken kullandığı 2012 model … marka, … plakalı araçla, Beykoz’ da bulunan eski karayolları arazisin hafriyat alımı için gittiğinde ve sırasını beklerken aracın camının bomba gibi bi gürültü ile patlaması sonucu, çalışanın aracın içinde diğer tarafa savrulduğu ve patlayan cam parçalarının çalışanın yüzüne saplanması sonucu ağır yaralandığı patlayan cam parçalarının çalışanın yüzüne ve gözlerine isabet etmesi sonucu, sağ gözü görme yeteneğini tamamen, sol gözünün ise %40 oranında kaybetmesi ile sonuçlanan iş kazası yaşandığını, kazada yaralanan … tarafından, İstanbul 17. İş Mahkemesinde açılan tazminat davasının sonunda, mahkemenin 26/12/2017 tarih, 2013/106 esas ve 2017/1088 karar sayılı kararı ile davacı şirket hakkında 139,098,49-TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminata hükmedildiğini, Söz konusu bu dava kapsamında alınan bilirkişi raporlarına göre,05/03/2015 tarihli raporda, davacı müvekkili firma, meydana gelen iş kazasında, iş güvenliği kapsamında alınması gerekli tedbirleri almadığından bahisle %70, …’ın ise %30 kusurlu bulunmasına karşın 12/10/2015 tarihli raporda, kazanın meydana gelmesinde, araçtaki üretim hatasının %100 oranında etkili olduğunu, müvekkili firmanın kusursuz olduğunun bildirildiği, itiraz üzerine alınan 23/ 05/2016 tarihli 3. raporda ise, ilk raporda olduğu üzere davacı şirket iş güvenliği tedbirlerini almamaktan ötürü yine %70 oranında kusurlu bulunmuş ve bu rapor hükme esas alındığını, mezkur kararın istinaf ve nihayetinde temyiz incelemesi sonunda, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin, 13/10/2020 tarih, 2020/6940 esas ve 2020/5913 karar sayılı ilâmı ile kesinleştiğini, kesinleşen bu hüküm neticesinde, davacı şirketin 18/11/2020 tarihinde kesinleşen karar çerçevesinde, …’a, meydana gelen iş kazası nedeni ile 393.500 TL ödemek durumunda kaldığını ve bu itibarla, davacının, meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun bulunmadığı iş kazası neticesinde, mahkeme kararı ile kazazedeye ödemek durumunda kaldığı tazminatın, olayın meydana gelmesinde kusurlu olduğu düşünülen davalı şirkete rücu edilmesini gerektirdiğini, dava şartı kapsamında, arabulucu aracılığı ile davalı tarafça yapılan görüşmelerde uzlaşmazlıkla sonuçlanmış olup dava şartı da yerine getirilmiş olduğunu davanın kabulünü talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacıya ait işyerinde 31.08.2012 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeni ile davacı aleyhine iş kazasından kaynaklı tazminat davası açıldığını, bu dava kapsamında alınan raporlardan 12.10.2015 tarihli raporda kazanın oluşumuna araçtaki üretim hatasının neden olduğu belirtildiğini, ancak yargılamayı yapan mahkemece bu rapora itibar edilmediği ve verilen kararın kesinleştiğini, daha sonra SGK tarafından davacı aleyhine ikame edilen davada alınan 21.12.2018 tarihli raporda yine raporda kazanın oluşumuna araçtaki üretim hatasının neden olduğu belirtildiğini, davacı şirketin huzurdaki davasına dayanak olarak ileri sürdüğü kazanın oluşumunda araçtaki üretim hatasının neden olduğu iddiasına ilk olarak 12.10.2015 tarihinde vakıf olduğu devamla 21.12.2018 tarihinde bir kez daha vakıf olduğu ancak yukarıda belirtilen sürede müvekkil şirkete ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediğini, dolayısıyla ihbar yükümlülüğünü yerine getirmesi gereken 12.10.2015 ve hatta 21.12.2018 tarihi itibariyle huzurdaki rücu talebine ilişkin 2 yıllık zamanaşımı süresinin sonra erdiğinin anlaşıldığını, huzurdaki davanın zamanaşımını nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiğini, davaya konu edilen iş kazasının oluşumunda davacı şirketin kusurlu ve sorumlu olduğu İstanbul 17. İş Mahkemesi 2013/106 ve 2017/1088 k. sayılı ilamı ile kesinleşmiş bulunduğunu, bu kesin hükmün varlığı esasen huzurdaki davaya konu edilen iş kazasının oluşu, kusur ve sorumluluk durumları bakımından kesin bir hüküm bulunduğunu ve artık bu hususta yargılama yapılamayacağı veya yapılsa dahi farklı kusur ve sorumluluk oranı belirlenemeyeceği anlamına geldiğini, davaya konu iş kazasının müvekkili şirket tarafından üretilmiş davaya konu aracın camındaki imalattan kaynaklandığı iddiası haksız ve mesnetsiz olduğunu, bilirkişilerin mütalaalarına dayanak olarak sundukları varsayımlarla fahiş derecede hatalı olduğunu, kazanın oluş şekli ile sabit olduğu üzere aracın kabinindeki sol ön camının kırılmış olduğunu, camın açılır kapanır özellikte hareketli bir yapıya sahip olduğunu ve teknik olarak raporda belirtildiği üzere gerilmesi, genleşmesi veya hatalı montaj nedeni ile patlamasının mümkün olmadığını, huzurdaki davanın mezkûr camın üreticisi … Fabrikaları A.Ş.’ye ihbarı gerektiğini, müvekkili şirketin imalat hatası nedeni ile patladığı iddia edilen camın üreticisi olmadığını, … Fabrikaları A.Ş.’den tedarik edildiğini, bu itibarla huzurdaki davanın … Fabrikaları A.Ş.’ye ihbar edilmesine ve ayrıca mezkûr camın özellik ve niteliklerine ilişkin ve bu nevi esnemelerde patlama ihtimaline ilişkin bilgi sorulmasına karar verilerek davanın zamanaşımı nedeniyle ve netice itibariyle esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/01/2022 tarih 2021/370 Esas 2022/10 Karar sayılı kararında; “Dava davacının dava dışı gürsoy otomotivden satın almış olduğu aracın ayıplı imal edilmiş olması iddiasına dayalı olarak ayıp nedeniyle davacının işçisine ödemiş olduğu tazminatın davalıdan rücuen tazmini istemine ilişkindir. Tüm dosya kapsamından; taşınır satışlarında ayıptan sorumluluk 6098 sayılı TBK nın 219 ve devamı maddelerinde düzelenmiş ve belirli şartlar dahilinde satıcının satılanda bulunan ayıplar nedeniyle alıcıya karşı sorumlulukları belirlenmiştir. Davacı alıcı satılanda bulunan ayıp nedeniyle uğramış olduğu zararın aracın üreticisi olan davalı tarafından tazminini talep etmiş ise de taraflar arasında sözleşmesel ilişkinin bulunmaması nedeniyle davalıya husumet yöneltilemeyeceğinden …”gerekçesi ile, Davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davacı müvekkilince, İstanbul 17. İş Mahkemesinin 2013/106 esas ve 2017/1088 sayılı kararı kapsamında, 31/08/2012 tarihinde meydana gelen iş kazasında yaralanan dava dışı …’a ödenen 393.500 TL’den fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı ile şimdilik 50.000 TL’nin, davalı firma tarafından satılan kamyondaki üretim hatası nedeni rücuan tahsili talebine istinaden açmış oldukları rücuan tazminat davasında, mahkemenin mezkur kararı ile “Davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile USULDEN REDDİNE” karar verildiğini, Mahkemenin gerekçeli kararına göre, ” … Davacı alıcı satılanda bulunan ayıp nedeniyle uğramış olduğu zararın aracın üreticisi olan davalı tarafından tazminini talep etmiş ise de taraflar arasında sözleşmesel ilişkinin bulunmaması nedeniyle davalıya husumet yöneltilemeyeceğinden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle …” davanın reddine karar verildiği ifade edilmekte olduğu, mahkeme kararında, taraflar arasında “sözleşmesel ilişki” bulunmaması, pasif husumet yokluğuna dayanak kılındığını, Mahkemenin istinafa konu iş bu kararı, hukuken hatalı ve sonucu itibari yanlış olduğunu, Davalı şirketin, dava konusu haksız fiil sorumluluğuna sebebiyet veren kamyonun üreticisi olması itibari ile davalı sıfatını haiz olduğunu, Dava dilekçesinde de açıklandığı üzere, davacı müvekkili firmanın, dava konusu olan … plaka sayılı 2012 model … marka kamyonu, dava dışı … şirketinden 22/09/2011 tarihinde satın aldığını, davalı firma ise, satışa konu aracın hem üreticisi ve ilgili marka sahibi şirketin Türkiye temsilcisi olduğunu, esas itibari ile bu husus, davalı şirketin de kabulünde olduğunu, (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 17/02/2016 tarih, 2014/1216 esas ve 2016/1817 karar sayılı ilamı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin, 10/09/2014 tarih, 2014/9236 esas ve 2014/13231 karar sayılı kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27/03/1995 tarih, 1994/6256 esas ve 1995/2596 karar sayılı ilâmın) Öte yandan, 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunun 5 ve 6. Maddelerinde, ürünün güvenli olması zorunlu olduğu, ürünün, bir kişiye veya bir mala zarar vermesi halinde, bu ürünün imalatçısı veya ithalatçısı zararı gidermekle yükümlü olduğu, düzenleme altına alındığını, Keza, Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk HAkkında Yönetmelik’ in 6. maddesinin ” Ayıplı bir malın, bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına veya bir malın zarar görmesine sebep olması halinde imalatçı / üretici doğan zararı, kusuru aranmaksızın tazmin etmekle yükümlüdür…” şeklinde olduğunu, Yine, Ürünlerin Piyasa Gözetimi Ve Denetimine Dair Yönetmelik’in ” Ürün güvenliği ve bu kapsamda üreticilerin ve dağıtıcıların yükümlülükleri” başlıklı 7. Maddesinde, üreticinin, piyasaya sadece güvenli ürünleri arz etmek zorunda olduğu, güvenli olmadığı tespit edilen ürünün kendisi tarafından piyasaya arz edilmediğini veya ürünün güvenli olmaması halinin ilgili teknik düzenlemeye uygunluktan kaynaklandığını ispatladığı takdirde ancak sorumluluktan kurtulabileceğinin düzenlendiğini, Dava konusu olayda da, davalı firma, TTK hükümlerine tabi olarak kurulmuş ve davada söz konusu olan kamyonun üretimini gerçekleştiren üretici konumunda olduğu, bunun dışında, taşımış olduğu “…” markası itibari ile de dünya çapında araç üreticisi bir firmanın Türkiye temsilcisi olması itibari ile de bu markanın garantisi altında hareket ettiğini, davacı müvekkili firmanın markanın vermiş olduğu güvene ve garantiye inanarak davalı şirketin kamyonunu satın almış ve sonrasında işyerinde meydana gelen ve kamyonun üretim hatasından kaynaklandığını düşündükleri sebepten ötürü çalışanına tazminat ödemek durumunda kaldığını, hal böyle iken, davalının bizzat üretici olması ve sahip olduğu markanın garantisini sunması itibari ile açıkça davalı sıfatını haiz olabilecekken taraflar arasında sözleşmesel ilişki bulunmadığı gerekçesi ile pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi, açıkça hukuka aykırı olup kararın kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, esas hakkında karar verilmek üzere mahkemesine iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, rücuen tazminat davasıdır. Mahkemece, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Taraflar tacir olup, Davalı … – … A.Ş. Tarafından ithal edilen davaya konu aracın davacı tarafından dava dışı … Otomotiv Şirketi’nden 22/09/2011 tarihinde satın aldığı anlaşılmıştır. Davacı tüketici olmadığı ve Tüketici Kanununun ithalatçıya getirdiği yükümlülükler ticari satışta söz konusu olmadığından, davalı … – … A.Ş. sadece garanti belgesinde taahhüt ettiği hususlarda sorumludur. Dosya içerisine ibraz edilmiş garanti belgesi olmadığı gibi davacı tarafça davaya konu aracın garanti belgesinin olduğunun iddia edilmediği gibi istinaf sebebi olarak da ileri sürülmediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesince davalı … – … A.Ş. hakkındaki davanın reddi kararı dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 01/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.