Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1034 E. 2023/1057 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1034 Esas
KARAR NO: 2023/1057 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/373 Esas – 2021/664 Karar
TARİHİ: 22/09/2021
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili …, İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü’ne … ticaret sicil numarası ile kayıtlı olup inşaat ve taahhüt işleri ile iştigal eden bir limited şirket olduğunu, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne … sicil numarası ile kayıtlı …’nde (eski unvan: … Limited Şirketi) müvekkili şirkete ait olan, 17.500 TL nominal bedelli, 700 adet payın 350.000 TL bedel karşılığında …’ya satılıp devredilmesine ilişkin Kadıköy … Noterliği’nin 08.01.2014 tarih ve … yevmiye numarası ile onayladığı hisse devir sözleşmesinin akdedildiğini, söz konusu hisse devir işleminin, İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü’nce 10.02.2014 tarihinde tescil edildiğini ve 14.02.2014 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilân edildiğini, dava dışı … ile müvekkili şirket arasında akdedilen 08.01.2014 tarihli hisse devir sözleşmesi uyarınca, …’nun 350.000 TL tutarındaki hisse devir bedelini müvekkili şirkete ödemeyi taahhüt ettiğini, noter huzurunda akdedilen sözleşmeyi müvekkili şirket adına imzalayan, müvekkili şirketin eski müdürü ve imza yetkilisi davalı …’un söz konusu hisse devir bedelini …’dan nakden ve tamamen aldığını beyan ve imza ettiğini, davalının nakden ve tamamen aldığını noter huzurunda beyan ve imza ettiği hisse devir bedelinin hiçbir zaman müvekkili şirkete teslim etmediğini, bu durum karşısında davalıya Beyoğlu … Noterliği’nden 30.04.2019 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnameyi keşide ederek, …’dan aldığı hisse devir bedelinin müvekkili şirket hesaplarına yasal faizi ile ödenmesinin, eğer bedel hiç tahsil edilememişse bu konuda yazılı bilgi verilmesinin talep edildiğini beyanla davalının, …’dan nakden ve tamamen aldığını beyan ve imza ettiği hisse devir bedeli olan 350.000 TL tutarındaki asıl alacağın davalının temerrüde düştüğü 08.01.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte, fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları saklı kalması kaydıyla davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; dava dilekçesinde davacı şirketin ortağı ve müdürü olan müvekkilinin, 08.01.2014 tarihinde, davacı şirketin … Ticaret Ltd. Şti.’deki hisselerini devrettiği ve bu devir işlemi sonucu tahsil ettiği hisse devir bedelini davalı şirkete ödemediği ileri sürülerek, bu alacağın tahsili talep edildiğine göre; bu davada talep edilen alacağın davacı şirketin ortağı ve müdürü olan müvekkilinden olduğunu ileri sürdüğü bir alacak olması sebebiyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 147. maddesinin dördüncü bendi gereği beş yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, dava dilekçesinde dava konusu alacağın 08.01.2014 tarihinde doğduğu ve bu tarihte temerrüde düşüldüğü iddia edildiğine göre 5 yıllık zamanaşımı süresinin 08.01.2019 tarihinde dolduğunu, iş bu davanın zamanaşımı süresinin dolmasından sonra 10.10.2019 tarihinde açıldığını, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, davacı şirketin hâkim ortağı olan …’nun, davacı şirketin azınlık ortağı olan müvekkilini sindirmek amacıyla müvekkili aleyhine bir şeyler bulabilmek adına sürekli olarak davacı şirketin eski kayıtlarını araştırdığını ve müvekkilinin açığı olduğunu düşündüğü hususlarla ilgili olarak müvekkili aleyhine davalar açtığını, yıllardır davacı şirketin azınlık ortağı ve müdürü olan müvekkili ile davacı şirketin hâkim ortağı arasında uyum içinde yürütülen ilişkide son yıllarda bozulma meydana geldiğini, 2012 yılından itibaren müvekkiline ücret ödenmemeye başlandığını, karşılıklı olarak birçok ihtarname keşide edildiğini, nihayetinde 22.01.2014 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında müvekkilinin müdürlük görevinden azledildiğini, azilden sonraki süreçte davacı şirketin bu dönemde aldığı tek bir iş nedeniyle oldukça yüksek tutarlarda zarar ettiğini, mali açıdan zora girdiğini, iş yapamaz hale geldiğini ve faaliyetlerini durdurduğunu, müvekkilinin, dava dilekçesinde belirtilen hisse devir işlemi ile ilgili olarak … isimli kişiden hiçbir şekilde hisse devir bedeli tahsil etmediğini, davacı şirketin hâkim ortağı olan … ile … isimli kişi arasında davacı şirketin … Ticaret Ltd. Şti.’deki ortaklığının sona erdirilmesi amacıyla görüşmelerin, davacı şirketin hâkim ortağı ile müvekkili arasındaki uyuşmazlıkların zirveye çıktığı dönemde, müvekkili dışında yürütültüğünü, davacı şirketin hâkim ortağı tarafından hazırlatılan hisse devir sözleşmesinin muhasebe sorumlusu vasıtasıyla müvekkiline haber gönderilerek, müvekkilinin bu sözleşmeyi müdür sıfatıyla imzalanmasının talep edildiğini, müvekkilinin de bu çerçevede anılan sözleşmeyi …’dan hiçbir şekilde devir bedeli tahsil etmeksizin imzaladığını, bu imza tarihinden günler sonra da müdürlükten azledildiğini, müvekkili tarafından davacı şirket aleyhine İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1120 E. Sayılı dosyası ile ortaklıktan çıkma davası açıldığını, buna karşı davacı şirketin de İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1413 E. sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine ortaklıktan çıkarma davası açtığını, davacı şirketin, bu dava konusu hisse devir işleminin yapılmasından 2 yılı aşkın bir süre sonra müvekkili aleyhinde açmış olduğu bu ortaklıktan çıkarma davasında bu dava konusu olayı ortaklıktan çıkarma sebepleri arasında göstermemiş olmasının, hakkın kötüye kullanılmasını teşkil eden bir dava olduğunu göstermeye yeterli olduğunu beyanla öncelikle zamanaşımı itirazı dikkate alınarak davanın zamanaşımı yönünden reddine, esasa ilişkin talepleri dikkate alınarak haksız ve mesnetsiz davanın reddine, mahkeme masrafları ile vekâlet ücretinin davalı şirkete yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 22/09/2021 tarih ve 2019/373 Esas – 2021/664 Karar sayılı kararında;”Mahkememizde açılan işbu dava, davacı şirketin 08.01.2014 tarihli Hisse Devir Sözleşmesi kapsamında davalının, hisseleri devralan dava dışı …’dan nakden ve tamamen aldığı ve ancak müvekkil şirkete teslim etmediği 350.000 TL tutarındaki hisse devir bedelinin, davalının temerrüde düştüğü tarih olan 08.01.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ilişkindir. Mahkememiz tarafından oluşturulan, Prof. Dr. …, Doç. Dr. … ve bağımsız denetçi mali müşavir … tarafından tanzim edilen 05/05/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Taraflar arasında yapılan Kadıköy … Noterliğinin 08.01.2014 tarih ve … yevmiye nolu hisse devir sözleşmesine göre hisse devir eden … Tic. Ltd Şti ‘nin, temsilen davalı … tarafından, hisse devir alan …’ya, davacı şirketin ortağı olduğu İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasına kayıtlı … Ticaret Ltd. Şti.’ deki 17.500,00-TL nominal değerli hissesine karşılık 350.000,00-TL bedel nakden almak suretiyle ve davalının bedeli ödediğini beyan etmek suretiyle, hisse devir bedelinin nakden ödendiği, devir sözleşmesinde davacıyı temsilen davalının müdür sıfatıyla imzasının bulunduğu, bu itibarla devir bedelinin davalı tarafından tahsil edildiği sonucuna varılabileceği, noterde resen hazırlanan bir belgede devir bedelinin nakden ödendiğinin yazılı olması nedeniyle, davalının bunun aksini ancak senetle ispatlayabileceği, dosya kapsamında bu yönde bir belgeye rastlanmadığı, davacı ticari defterlerinde …’nun dava konusu hisse senetleri nedeniyle borçlu gözüktüğü , zamanaşımı süresinin, 6098 sayılı TBK’ın 147/1-4 Maddesi gereğince, müdür ile ortaklık arasındaki alacaklar için huzurdaki uyuşmazlıkta 5 yıl olduğu, zamanaşımı süresinin sözleşmenin imzalandığı tarih olan 08.01.2014’ten itibaren işleyeceği kabul edildiğinde zamanaşımı süresinin 09.01.2019’da dolmuş olacağı, zamanaşımı süresinin davalının müdürlük sıfatının sona erdiği tarih olan 22.01.2014’ten itibaren işlemeye başlayacağının kabulü halinde ise sürenin 23.01.2019 tarihinde dolacağı yönünde rapor edilmiştir. …Ancak davalı, dava dilekçesinin 08/11/2019 tarihinde kendisine tebliği üzerine 2 haftalık süre içerisinde 22/11/2019 günlü cevap dilekçesinde açıkça zaman aşımı itirazında bulunmuş olup ,davalının davacı şirketin ortağı ve temsilcisi olması sebebiyle 6098 sayılı TBK’nın 147/1-4 maddesi gereğince ” Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ve ortak arasındaki bir ortaklığın müdürleri ile temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar” 5 yıllık zaman aşımı süresine tabi olup düzenlenmesi nedeniyle , davacı şirketin 08/01/2014 tarihinde devir edilen, hissenin devrinden sonra 22/01/2014 tarihinde davalıyı müdürlük görevinden azlettiği ve böylece şirket defter ve kayıtlarına yansımayan hisse devir bedelinin davacı tarafından davalıdan talep edilebilir hale geldiği, 22/01/2014 tarihinden itibaren başlayan 5 yıllık zaman aşımı süresinin 23/09/2019 tarihi itibariyle dolduğu, mahkememizde davanın ise 10/10/2019 tarihinde zaman aşımı süresinden sonra açıldığı benimsenmiş olup, davacı tarafından açılan davanın zaman aşımı nedeniyle reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki gibi hüküm tesis etmek gerekmiştir.”gerekçesi ile davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Mahkemece; huzurdaki davaya uygulanacak zamanaşımı süresinin hatalı tespit edildiğini, davanın hukuki sebebinin saklama sözleşmesinin ihlali olarak veya sorumluluk davası olarak kabul edilmesi halinde 15 yıl olacağının dikkate alınmadığını, hukukçu bilirkişiye başvurularak tanzim edilen bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, davanın esası olan hisse devir bedelinin müvekkili şirkete iade edilmediğinin Mahkeme tarafından kesin olarak tespit edildiğini, aşağıda açıkladıkları istinaf sebeplerinin Dairemiz tarafından takdir edilmesi neticesinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğini; Huzurdaki davanın hukuki sebebi, saklama sözleşmesi gereğince saklayanın koruma ve iade yükümlülüklerini yerine getirmemesi olup bu doğrultuda somut olaya uygulanacak zamanaşımı süresinin 10 yıl ve hatta TBK’nın 72. maddesi uyarınca 15 yıl olduğunu, saklama sözleşmesi kapsamında, saklayanın, saklatan tarafından verilen şeyi güvenli bir yerde saklatan yararına belirli bir süre saklamakla ve işbu süre sonunda saklatana geri vermekle yükümlü olduğunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 762. maddesi uyarınca para taşınır sair mal olup saklama sözleşmesinin konusu olabildiğini, somut olayı bu doğrultuda değerlendirmek gerekirse davalının davaya konu hisse devir bedelini müvekkili şirkete teslim etmediğini, TBK uyarınca saklayan sıfatını haiz davalının sözleşmeye konu taşınır olan hisse devir bedelini yâni ilgili parayı şirkete teslim etmekle saklama borcunu ifa etmiş sayılacağından, saklama sözleşmesine konu borç ifa edilmemiş olup bu ifa etmeme halinin de davaya konu alacağın kaynağını oluşturduğunu, somut olaya uygulanacak zamanaşımı süresinin TBK’nın 146. maddesinde açıklandığı üzere 10 yıl olduğunu, öte yandan 10 yıl olan zamanaşımı süresine ek olarak; TBK’nın 72. maddesi uyarınca tazminat borcu, ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, tazminat istemine bu zamanaşımının uygulanacağını, TBK’nın 72/1 maddesinin; “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” şeklinde olduğunu; Huzurdaki dava kapsamında davalı tarafından, müvekkili şirkete ait hissenin noterlik nezdinde devrinin yapıldığını ve bu devir karşılığında kendisine ödenen bedelin müvekkili şirkete iade edilmediğini, bu husus, TBK 561 vd. hükümleri kapsamında saklama sözleşmesinin ihlali olmakla birlikte 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) 155. maddesi uyarınca güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli halini oluşturduğunu, davalının, müvekkili şirkete ait olup muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan hisse devir bedelini kendisinin yararına tutarak, zilyedliğin devri olgusunu inkar ettiğini, TCK’da zamanaşımı sürelerinin TCK’nın 66. maddesinde düzenlendiğini, bu madde uyarınca somut olayda uygulanacak zamanaşımının 15 yıl olduğunu, hal böyleyken, davalı tarafından hisse devir bedelinin müvekkili şirkete iade edilmemiş olmasının TCK’nın 155. maddesi uyarınca suç teşkil ettiğinden bahisle TBK’nın 72. maddesi gereğince daha uzun olan, suça yönelik dava zamanaşımı süresinin huzurdaki uyuşmazlığa uygulanması gerektiğini, bu haliyle, huzurdaki uyuşmazlığa ilişkin dava zamanaşımının ne genel nitelikteki hüküm ne de özel nitelikte hüküm bakımından dolmadığının açık olduğunu, Yerel mahkemece davaya uygulanan zamanaşımı süresi hatalı olup kaldırılması gerektiğini; Bir an için huzurdaki davanın hukuki sebebinin, mahkemenin tespit ettiği gibi, “sorumluluk davası” olduğu tasavvurunda dahi somut olaya uygulanacak zamanaşımı süresinin TTK’nın 560. maddesi uyarınca 15 yıl olduğunu, Mahkemece gerekçeli kararda davanın hukuki sebebinin “sorumluluk davası niteliğinde” olduğunun tespit edildiğini, bu doğrultuda huzurdaki uyuşmazlığa uygulanacak sorumluluğa ilişkin hükümlerin 6102 sayılı TTK’nın 644/1-a atfı dolayısıyla TTK’nın 553. maddesi ve bunun doğal olarak tamamlayıcı hükümleri olan 554. vd maddelerinde düzenlendiğini, TTK’nın 644/1-a hükmü uyarınca anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen TTK’nın 553 vd. maddelerinin, limited şirketlere de uygulanacağını, TTK’nın 623. maddesi uyarınca limited şirketlerde yönetim ve temsil organı olarak müdürler kabul edilmekte olup TTK’nın 553. maddesinin limited şirketler bakımından müdürlerin sorumluluğuna ilişkin hükümlere bürüneceğini, bu hüküm kapsamında davalının, müdür sıfatıyla yükümlü olduğu kanundan doğan görevlerini ihlal ettiğini, sadakat ve bağlılık yükümlülüğünü düzenleyen TTK’nın 626. maddesi uyarınca limited şirkette müdürlerin görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde gözetmekle yükümlü olduğunu, huzurdaki davada müvekkili şirketin yönetim ve temsil organı olarak müdürü sıfatını haiz davalı tarafından alınan hisse devir bedelinin müvekkili şirkete hiçbir suretle iade edilmediğini ve bu hususun müvekkili şirket defter ve hesapları uyarınca açıkça tespit edildiğini; Sorumluluğa ilişkin hükümler tespit edilirken TTK’nın zamanaşımı başlıklı 560. maddesinin TTK’nın 553. maddesi ile birlikte bir bütün teşkil etmekte olup maddenin “Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı (…)” diye başlayan lafzının bu tespitin önemli bir kanıtı olduğunu, her ne kadar sorumluluk davasının tarafları ve sorumluluğun kapsamının TTK’nın 553. maddesinde açıklanmaktaysa da söz konusu sorumluluğa dair taleplerin yöneltilmesi bakımından zamanaşımının TTK’nın 560. maddesinde düzenlendiğini, sorumluluk davasının uygulanmasını kabul ederken sorumluluk davasında zamanaşımına ilişkin özel nitelikteki hükmü dışlamanın hukuka aykırılık teşkil edeceğini, Mahkemece TTK’nın sorumluluk davasına ilişkin bir bütün teşkil eden hükümlerinin somut olaya birlikte uygulanmadığını, bu doğrultuda, TTK’nın 553. maddesi kapsamında sorumlu olan davalıya yöneltilecek taleplere ilişkin zamanaşımı süresinin düzenlendiği TTK’nın 560. maddesinin açık hükmünün; “Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran /ftilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu Jill cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır. ” şeklinde olduğunu; TTK’nın 560. maddesi uyarınca, sorumluluk davasına uygulanacak zamanaşımı süresinin davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her halde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl olarak düzenlendiğini, Türk Ceza Kanunu’nda söz konusu fiile ilişkin daha uzun bir zamanaşımı süresinin bulunması halinde bu sürenin uygulanacağının kanun hükmünde açıkça ifade edildiğini, bir limited şirket müdürü tarafından gerçekleştirilen fiilin hem sorumluluk davasına konu olması hem de Türk Ceza Kanunu kapsamında suç olarak düzenlenmiş olması halinde hangi netice itibariyle daha uzun bir zamanaşımı öngörülmüşse, somut olaya da onun uygulanacağını; Huzurdaki dava kapsamında davalı tarafından gerçekleştirilen fiilin, TTK’nın 553. maddesi uyarınca sorumluluk davasına konu olmakla birlikte TCK’nın 155. maddesi kapsamında güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli halini oluşturduğunu, TCK’nın zamanaşımına ilişkin 66/1-d hükmü uyarınca da güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli haline uygulanacak zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğunu, TTK’nın 560. maddesinin özel hükmü gereğince daha uzun olan suça yönelik davanın zamanaşımı süresinin huzurdaki uyuşmazlığa uygulanması gerektiğini, huzurdaki davada zamanaşımı süresinin dolmadığının görüleceğini, Yerel mahkeme tarafından ceza zamanaşımına ilişkin kanun hükümleri ile bu doğrultuda sundukları itirazların hiçbirinin değerlendirilmediğini, bu hususlarda gerekçeli kararda açıklama dahi yapılmadığını, Yerel mahkeme tarafından kanunun açık hükmünün somut olaya uygulanmasından imtina edildiğinden bahisle kararın kaldırılması gerektiğini; Dosya kapsamında 05.05.2021 tarihinde bilirkişi raporu tanzim edildiğini ve rapor muhteviyatında esasen mahkemenin görev ve yetkisi kapsamında olması gereken hukuki değerlendirmelere yer verildiğini, bu doğrultuda raporda bilirkişiler tarafından görev sınırı aşılmak suretiyle ve hatalı biçimde somut uyuşmazlığa zamanaşımı yönünden TBK 147/1-4 hükmünün uygulanması gerektiği, zamanaşımı süresinin davalının müdürlük sıfatının sona erdiği tarihte başlaması gerektiği ve zamanaşımının dolduğu yönünde değerlendirmelerde bulunulduğunu; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 279/4 hükmü ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3/2 hükmü uyarınca bilirkişilerin özel veya teknik uzmanlık alanları dışında açıklama yapamayacağını ve hakim tarafından yapılması gereken hukuki değerlendirmelerde bulunamayacağının tartışmasız olduğunu, HMK’nın 266. maddesi uyarınca, bilirkişilik kurumuna ancak ve ancak çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde başvurulabileceğini;Yerel mahkemece atanan bilirkişilerden olan Sayın Doç. Dr. …r’in İstanbul Barosu’na ….sicil numarasıyla kayıtlı Avukat olup dosya kapsamında hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunun belgelendirilmediğini ve tanzim edilen raporda birçok noktada hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunulduğunu, gerekçeli karara esas teşkil eden bilirkişi raporunda görev sınırı aşılmak suretiyle ve hukuka aykırı birçok beyana yer verildiğini; Bölge Adliye Mahkemelerinin hukukçu bilirkişi tarafından hazırlanan ve hukuki değerlendirmeler içeren bilirkişi raporlarının esas teşkil ettiği kararların hukuka aykırı olduğuna ve kararın kaldırılması gerektiğine hükmettiğini, davalı tarafından alınan hisse devir bedelinin müvekkili şirkete iade edilmediğini, huzurdaki davaya konu hisse devir bedelinin davalı tarafından alındığını, bu hususun davalının imzasını haiz resmi belge ile ispatlı olduğunu, aksi durumun ise davalı tarafından aynı nitelikteki yazılı belge ile ispat edilemediğini ve davalı tarafından söz konusu devir bedelinin müvekkili şirkete iade edildiğine dair beyan bulunmadığı hususlarının tartışmadan uzak bir biçimde mahkemece tespit edildiğini, davalının söz konusu hisse devir bedelinin iade edilmediği hususunda bir itirazının bulunmadığını, bu bağlamda, huzurdaki dava kapsamında müvekkili şirketin eski müdürü olan davalı tarafından müvekkili şirket adına tesellüm edilen hisse devir bedelinin davalı tarafından zimmetine alındığını ve müvekkili şirkete hiçbir suretle iade edilmemiş olmasına rağmen, bu hisse devir bedelinin iade edilmemesi eylemine ilişkin kanunda yer alan özel nitelikli zamanaşımı süreleri dikkate alınmadan hüküm kurulduğunu beyanla İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25.10.2021 tarih 2019/373 E. 2021/664 K. sayılı kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı şirketin başka bir şirkette olan hisselerinin, dava dışı …’ya devri sözleşmesini davacı adına temsilcisi sıfatı ile imzalayan davalının, adı geçenden aldığı hisse devir bedelini davacı şirkete vermediği iddiası ile bedelin davalıdan tahsili talebine ilişkindir.Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dosya kapsamında; davacı şirketin Kadıköy … Noterliği’nin 08.01.2014 tarih ve … yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi ile dava dışı …’nde bulunan 700 adet hissesini, 350.000 TL bedel karşılığında dava dışı …’ya devrettiği, sözleşmenin davacı şirket adına devir tarihindeki müdürü olan davalı tarafından imzalandığı ve sözleşmede alıcı tarafından devir bedelinin nakden ve tamamen ödendiğinin beyan edildiği, davalının 22.01.2014 tarihinde alınan ortaklar kurulu kararı ile davacı şirket müdürlüğünden azledildiği, davacı tarafından devir bedelinin davalı tarafından alındığı ancak şirkete verilmediği iddia edilerek bedelin faizi ile tahsilinin talep edildiği, davalının yalnızca şirket yetkilisi olarak sözleşmeyi imzaladığını, bedeli ise almadığını iddia ettiği, Mahkemece alınan bilirkişi raporunda davacı şirketin ticari defterlerinde hisse satış bedeli olarak herhangi bir kayıt yapılmadığının, davacı şirketin devralan …’dan 350.000 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği sabittir. Dosya kapsamına göre davacının talebinin hukuki dayanağının belirlenmesi ve buna göre dava tarihi itibariyle zamanaşımının geçip geçmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Mahkemece verilen kararda, dava limited şirket ile müdürü arasındaki alacak davası olarak nitelendirilmiş ve dava tarihi itibariyle TBK’nın 147/4. maddesinde düzenlenen 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği kabul edilmiştir. Davacı taraf istinaf dilekçesinde, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin saklama sözleşmesi olduğunu iddia etmiştir. TBK’nın 561. maddesinde düzenlenen saklama sözleşmesi; saklayanın, saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına almayı üstlendiği sözleşmedir. Davacı şirket ile davalı arasında temsil ilişkisi dışında yapılmış bir sözleşme bulunmadığı gibi, davalı saklamak üzere davalıdan hisse bedeli de almamıştır. Bu nedenle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin saklama sözleşmesi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davacı, davalının alıcı taraftan kendisi adına aldığı bedelin ödenmesi talep etmiş, bu bedelin şirkete ödenmemesi nedeniyle zarara uğradığını iddia etmemiştir. Bu nedenle dava TTK’nın 644. maddesinin atfı ile 553. maddesi uyarınca açılmış bir sorumluluk davası da değildir. Taraflar arasındaki hukuki ilişki TBK’nın 502/2. maddesi uyarınca bir temsil/vekalet ilişkisi olup davalı şirket müdürü davacı adına aldığı bedeli TBK’nın 508. maddesi uyarınca davacıya vermekle yükümlüdür. Davacı kendisini temsilen/vekaleten yapılmış sözleşme nedeniyle davalıdan alacaklı olduğu iddiası ile bu alacağının tahsilini talep etmektedir. Buna göre dava TBK’nın 147/4 ve 147/5. maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir ve uzamış zamanaşımı süresi de bulunmamaktadır. Davacının alacağı, davalının müdürlük görevinden azledildiği 22.01.2014 tarihi itibariyle muaccel hale gelmiş olduğundan 10.10.2019 olan dava tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmuştur. HMK’nın 282. maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” yasal düzenlemesi yer almaktadır. Bu doğrultuda Mahkemece alınan bilirkişi raporu, dosya kapsamı ile bir bütün olarak değerlendirilmek suretiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Davacı vekilinin istinaf başvurusu haksızdır. Sonuç itibariyle mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğu ve kararda kamu düzenine aykırılık da bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 22/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.