Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/982 E. 2023/1648 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/982 Esas
KARAR NO: 2023/1648 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2020/676 Esas – 2021/44 Karar
TARİHİ: 19/01/2021
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 26/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin mümessili bulunduğu ve Tahran’da ticari faaliyet icra eden … şirketi ile davalılardan … şirketi arasında, müvekkiline ait şirketin İran/ Astara şehrinde kuracağı ince plastik folyo üretimi yapacak fabrikanın makinelerinin temin, tedarik, nakliye, montaj ve teslimi konularında 524.490,00 EURO bedel üzerinde anlaştıklarını, davalı firmanın 2012 yılı eylül ayında yapılması gereken teslimi gecikmiş şekilde 2012 yılı Eylül ayında yaptığını, teslim edilen makinelerin anlaşma hilafına son sistem değil, dünyada kullanılmayan çok eski ve demode bir sisteme sahip olduklarından hiçbir işe yaramadıklarını, üretim yapılamadığını, davalı tarafından teslimi taahhüt edilen makinelerin bir kısmının ise hiç teslim edilmediğini, davalının çalışmayan bir makineyi değiştirerek gönderdiğini, ancak bu makinenin de çin malı olup çalışmadığını, davalıya 533.000,00Euro bedelin ödendiğini, hiçbir borç kalmadığını, makinelerdeki ayıpların davalıya süresinde ihbar edildiğini, davali şirketin makineyi iade alarak yeisini vermeyi taahhüt ettiğini, ancak bu taahhüdün de yerine getirilmemesi üzerine tarafların son olarak bir araya gelip, 22/11/2012 tarihli “makine teslim alma taahhütnamesi ve bedel iadesi mutabakatı ” belgesi kapsamında; davalıların ayıplı malları 31/12/2012 tarihine kadar teslim alması ve 533.000 EURO bedelinin müvekkiline iade aksi halde 266.500 EURO cezai şart ödeneceği konusunda anlaştıklarını, yine sözleşme ile taraflar arasında Türk hukukunun uygulanacağının kararlaştırıldığını ve de sözleşmeden doğacak ihtilaflarda İstanbul ve Ankara Mahkemelerinin yetkili olacağının kararlaştırıldığını, buna rağmen davalıların makineyi iade almadıklarını, davalı …’nin de iade bedelinden ve cezai şart tutarından müteselsil sorumlu olduğunu taahhüt ettiğini, belirtilerek ve fazlaya ilişkin haklarının saklı tutarak; 533.000 EURO (1 EURO=2.327 TL’den 1.240.291,00 TL) ve 266.500 EURO (1 EURO=2.327 TL den olmak üzere 620.145,00 TL) cezai şartı alacağı toplamının şimdilik 30.000,00 TL sinin 01/04/2013 tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, dava konusu makinenin satışına ilişkin sözleşmede satıcının “… San. Tic. Ltd. Şti” alıcının da , “…Şirketi” olduğunu, eğer satışa konu makinenin iadesine yönelik bir anlaşma ve işlem olacak ise, bunun asıl sözleşmenin tarafları arasında olmasının gerektiğini, dosyaya sunulan ve davanın dayanağı olduğu belirtilen 22/11/2012 tarihli belge altındaki imzanın davalı şirket yetkilisi diğer davalı …’in eli ürünü olmadığını, kaldı ki imzası inkar edilen bu belgede dahi davacının değil … Şirketi’nin taraf olduğunu, bu yönden davanın aktif husumet yokluğu nedeni ile reddi gerektiğini, dava dayanağı belgede davalı …’nin sadece iade almaktan imtina halinde kararlaştırılan cezai şarttan müteselsil sorumlu tutulduğunun görüldüğünü, asıl sözleşmeye taraf olmayan birisinin cezai yaptırım ile sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, ayrıca dava konusu belgede … şirketi adına atılmış tek imza görünmektedir. Davalı …’yi şahsen sorumlu tutacak ayrı ve müstakil bir imza olmaması nedeniyle, davanın pasif husumetten de reddi gerektiğini, dava dayanağı olarak gösterilen belgede makinenin 31.12.2012 tarihinde iade alınacağının yazılı olduğunu, iade edilecek makine, iade edecek taraf elinde bulunduğundan iade işlemini bu tarafın yapmayı teklif etmesi gerektiğini, bu güne kadar davalılara iade konusunda bir talep dahi iletilmediğini, davacının imzası kabul edilmeyen belgedeki kendi yükümlülüğünü dahi yerine getirmediğini, dava konusu makinelerin “…” şirketinden, “…” şirketine 550.000,00-Euro bedelle satıldığını, ancak satış bedelinin henüz ödenmediğini, bedelin 133.000,00 EURO luk kısmı için, alıcı tarafından verilen İran çeklerinin karşılıksız çıktığını, ve halen ödenmediklerini, henüz satış bedeli ödenmeyen bir makinenin iade alınması ve ödenmeyen satış bedelinin iade kapsamında iade bedeli olarak kararlaştırılmayacağının ortada olduğunu, bu açıdan bakıldığında da dava dayanağı “mutabakat” belgesinin gerçek olmadığının anlaşıldığını, davalı …’nin bu belge tarihinde İran’da olmadığını, dava dayanağı belgeye göre makinelerin yaklaşık 8 ay kullanıldıktan sonra iade edileceğinin yazıldığını, ikinci el olmuş makinelerin iddia edildiği gibi aynı fiyattan iade alınmasının hayatın olağan akışına ters olduğunu, davalının bu şekilde bir mutabakat yapmasının her halde akla ve mantığa uygun olmadığını, davacı tarafından davalı şirkete, Ankara … Noterliğinin 29.03.2013 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile, usulsüz olarak ayıp ihbarı ile makinenin iade alınması talepli ihtarname gönderildiğini, bu ihtarnamede hiçbir şekilde 22.11.2012 tarihli mutabakat belgesinden bahsedilmediğini, bu durumında belgenin daha sonradan oluşturulduğunu ortaya koyduğunu, ihtarnamede malların iade edilmediğinin de kabul edildiğini, makinelerin davacının şirketine İRAN /ASTARA gümrüğünde “uluslar arası sgs şirketi “nin İran şubesi kontrolünde ve kontrolden sonra düzenlediği rapor ile birlikte teslim edildiğini, raporun makinenin sözleşmeye ve standartlara uygun olduğunu ve tam ve eksiksiz olduğunu gösterdiğini, alıcı firmanın, dava konusu makineyi …’ndan kredi kullanarak almak istediğini, bankanın, doğrudan kredi sağlamak yerine, alıcı firmanın %77 hissesini devir alarak alıcı firmaya ortak olduğunu, ve bankanın, makinenin davacının firmasında teslim alındığını, çalışır vaziyette olduğunu, gerekli özellikleri taşıdığını kendi müfettişlerine yerinde tespit yaptırarak onaylayıp, bu aşamadan sonra doğrudan satıcı … ya ödeme yaptığını, dava konusu makinenin halen aktif olarak kullanıldığını ve üretim yaptığını beyanla, mutabakat belgesi altındaki imza davalılara ait olmadığından, ayrıca makinede herhangi bir ayıp da bulunmadığından davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 19/01/2021 tarih 2020/676 Esas – 2021/44 Karar sayılı kararında;”Dava, sözleşme kapsamında iade edileceği belirtilen paranın ve de kararlaştırılan cezai şartın tahsili istemine ilişkindir. Davacı İran vatandaşı olup , bu ülke ile imza edilen 03.03.1926 tarihli sözleşme ile teminat hususunda muhafiyetin bulunduğu nazara alınarak HMK 88. Maddesi gereğince yabancılık teminatı istenmemiştir.Davalılara çıkaratılan dava dilekçesi tebligatları , davalı gerçek kişiye ve de şirkete ticaret sicilde yazılı şirket adresi ”… Mah … Cad ….sok No…. … İş Merkezi K:… D:… ”olduğu halde, ”… Mah … Cad ….sok No…. K:4/29 ” da tebliğe çıkartıldığı , şirkete Tebligat Kanunu 35.maddeye göre 29.05.2013 , gerçek kişiye ise mernis adresi olduğu belirtilerk aynı adreste 21/2. maddeye göre 19.08.2013 de tebliği edildiği , tebligatların bu haliyle yanlış adreslere çıktığı ve usulsüz olduğu , cevap ve öğrenme tarihinin dosya kapsamınca 13.02.2014 olduğu, süresinde cevap dilekçesi sunulduğu anlaşılmıştır.Davalı şirketin ticaret sicil kaydı celp edilmiş , 27/2/2007 – 27/2/2017 tarihleri arasında davalı … şirketin münferiden tek temsilcisi olduğu anlaşılmıştır.Davalı …’in dayanılan belge-sözleşmedeki imzaya itirazları üzerine örnek imzaları alınmış , resmi dairelerde gerekli belgeler toplanarak grafolog bilirkişi … 20.10.2014 tarihli rapor alınmıştır.Alınan bu raporada ;22.11.2012 tarihli ” MAKİNE TESLİM ALMA TAAHHÜTNAMESİ VE BEDEL İADESİ MUTABAKATI ” başlıklı belge altındaki imzanın …in elinden çıkmadığı bildirilmiştir.Davacı vekilinin rapora itirazı üzerine , davalı …’in yeniden imza örnekleri toplanmış ve imzaları talimat mahkemesi vasıtasıyla temin edilmiştir.Ankara Jandarma Krimnal Dairesinde alınan 11.08.2016 tarihli raporda; İnceleme konusu belge üzerinde “… LTD. ŞTİ.” kaşesi üzerinde atılı bulunan imza ile …’in mevcut mukayese imzaları (Mukayese Konusu belgelerin ikinci sırasında tanımlanan … Limited Şirketi kaşesi basılı 13.09.2012, 16.11.2012 tarihli belgeler üzerinde atılı bulunan imzalar hariç) arasında yapılan inceleme ve karşılaştırmada; söz konusu imzalar arasında başlangıç, bukle ve dönüş hareketlerinin yapılışı yönünden farklılıklar, buklesel hareketler ve bitim hareketinin yapılışı yönünden benzerlikler görülmesine rağmen, söz konusu imzalar arasında kanaat bildirmeye yetecek kaligrafik ve karakteristik bir uygunluk tespit edilemediği bildirilmiştir.Her iki rapor arasında çelişki bulunması nedeniyle İstanbul Teknir Üniversitesi , Mimar Sinan Üniversitesi yada Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi hocalarında oluşturulacak üç kişilik heyetten raporun alınması için İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmış, İstanbul Asliye 8. Ticaret Mahkemesince söz konusu üniversitelerden bilirkişilik yapacak öğretim görevlisi bulunmadığından , kendilerince resen atanan üç kişilik heyetten rapor alınmıştır. Alınan ve gönderilen bu raporda da; … Ltd Şti antetli 22.11.2012 tarihli belgede … Ltd Şti kaşesi üzerindeki imzanın mevcut mukayese imzalarına kıyasla …in eli ürünü olmadığı kanati bildirilmiştir.Tüm raporlar birlikte değerlendirildiğinde; dava dayanağı yapılan 22.11.2012 tarihli belgedeki imzanın davalı şirket yetkilisi eli ürünü olmadığı ve bu haliyle sözleşmenin kurulmadığı anlaşılmıştır. Davacı taraf, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığından, yemin hakkı hatırlatılmamıştır. Bu sebeple davalı şirketin sorumluluğunun bulunmayacağı anlaşılarak davanın reddine karar verilmiş; davalı …’ in ise şirketin yetkilisi olup, 22.11.2012 tarihli belgede kendi adına sorumluluğunu gösterir ayrı bir imzasının da yer almadığı görülerek, davalı … yönünden husumetten dolayı davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile, Davacının davasının REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, ilk derece mahkemesinin davalarının reddine dair tesis etmiş olduğu hükmün usul ve yasaya aykırı olduğundan kaldırılması gerektiğini;Müvekkilinin böyle bir alacağı ve akdi ilişkisi mevcut değilse davacı müvekkilin neden ülkemizdeki bir başka insana değil de davalılara alacak davası açma gereği duyduğunu; müvekkilin mümessili bulunduğu ve Tahran’da ticari faaliyet icra eden … şirketi ile davalılardan … Ltd. Şti. arasında, … Şirketinin İran’ın Astara şehrinde kuracağı ince plastik folyo üretimi yapacak(poliüretan malzemeyi PVC naylona(film kaplamaya tahvil edecek)olan fabrikanın makinelerinin son teknoloji türünden temin, tedarik nakliye, montaj ve teslimi konularında 524.490,00-Euro bedel mukabili karşılıklı edimleri havi kısmen yazılı sözleşme tanzim olunduğu, davalı Firma tarafından teslim süresine riayet edilmeyip, 2012 yılının nisan ayında teslim edilmesi gereken makinelerin Müvekkile 2012 yılının Eylül ayında teslim edildiği, Davalı Firma tarafından geç teslim edilmiş olan bu makinelerin de anlaşma hilafına son teknoloji değil, dünyada kullanılmayan çok eski ve demode bir sistem olması dolayısıyla hiçbir işe yaramadığı, bunun yanında Davalı tarafça teslimi taahhüt olunan makinelerden bir kısmının da hiç bir şekilde tedarik ve teslim edilmediği, aynı bağlamda Davalı Firmanın çalışmayan bir makineyi değiştirdiğinden bahisle Müvekkile gönderdiği, ancak bu makinenin de taahhüt hilafına Çin malı çıktığı ve çalışmadığı, Müvekkilin Davalı Firma ve Mümessili Davalıya karşı tüm edimlerin ifa ettiği ve makinelerin bedeli olan 533.000,00-Euro’yu Davalılara ödediği, makinelerdeki ayıpların Davalılara 6102 Sayılı TTK.’nın 23. maddesi yollamasıyla BK.’nın 231. maddesindeki yasal süre zarfında ihbar olunduğu, makinelerin demode olduğunun Davalının da kabulünde olduğu ve bu nedenle de Davalı …’nin makineleri iade alarak yenisini teslim etmeyi taahhüt ettiği, Davalının bu taahhüdüne de riayet etmediği ve son olarak Davalılarla Müvekkili arasında 22.11.2012 tarihinde makinelerin demode olması ve satıcı firmadan kaynaklı imalat ve montaj hataları dolayısıyla çalışmamaları sebebiyle, Davalı satıcı Firma tarafından 31.12.2012 tarihine kadar makinelerin iade ve teslim alınarak bedelinin Müvekkile ödenmesi hususunda davalarının müstenidatını teşkil eden “makine teslim alma taahhütnamesi ve bedel iadesi mutabakatı” başlıklı sözleşme tanzim olunduğu bu sözleşmeden de anlaşılacağı üzere Davalı Satıcı Firmanın, 31.12.2012 tarihine kadar makineleri iade ve teslim alarak bedeli olan 533.000,00-Euro’yu kayıtsız şartsız Müvekkile ödemeyi, aksi takdirde sözleşme bedeline ilaveten bedelin yarısı olan 266.500,00-Euro cezai şart ödemeyi kabul ettiği, bu meblağlardan Şirket tüzel kişiliğinin yanında şirket müdürünün de müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla sorumlu olduğunu bila kaydüşşart kabul ettiği tartışmasız olup, sübuta erdiğini; Davalıların da Müvekkille aralarındaki akdi ilişkiyi kabul etmekle birlikte sözde “müvekkilin kendilerine borçlu olduğu ve alacaklarını tahsil edemediklerinden bahisle ticari faaliyetini sonlandırdıklarını” süresinde sunmadıkları beyan dilekçesinde dile getirdiklerini; bu durumda taraflar arasında bir akdi ilişkinin mevcut olduğu ve dava müstenidatı belgenin de sahih olduğunu; bir yabancının kendi mevzuatlarını tam olarak bilmesi ve ona göre sözleşme tanzim etmesinin zaten düşünülemeyeceğini; somut olaydaki tek gerçeğin, yaklaşık 20 civarında değişik imza kullanan davalı …’nin, davalı firmanın için boşaltıp yeni kurduğu bir başka firma vasıtasıyla ticaretini devam ettirmekte olduğu ve bu yolla uluslar arası fuarlarda yeni kurbanlar aramış olması olduğunu; ne denli dürüst(!) bir işadamı olduğunun da, sabit bir ikametgah ve ticari faaliyet adresinin dahi mevcut olmamasından pekala anlaşılabilmekte olduğunu; yani Müvekkilinin böyle bir belgeyi hobi amaçlı almış olmadığı gibi, aralarında hiçbir ilişki mevcut olmayan Davalılara karşı da spor olsun diye dava açmadığını, Davaya konu alacağın müstenidatını teşkil eden “makine teslim sözleşmesi ve borç ödeme taahhütnamesindeki” imzannın davalılardan …’ye ait olup, bu hususun bilirkişi incelemesi ile sübuta ermiş olmasına rağmen, aleyteki rapora itibar edilmiş olmasının yasaya aykırı olduğunu; makina teslim alma taahhütnamesi ve bedel iadesi mutabakatı başlıklı, işbu davanın müstenidatını teşkil eden belgedeki imzanın, her yazışmasında farklı imza kullanmayı itiyat haline getirmiş olup, onlarca farklı karakterde imza kullanan davalı …’ye ait olup, bu imzayı Davalının, Müvekkili ve bir kısım tanıklar huzurunda bizzat attığını; sürekli yeni ve değişik Firmalar kuran, önceki firmasını borçlandırıp atıl hale getiren, yeni firma kurarak bu firma ile yurtdışı fuarlara katılan ve oralarda yeni kurbanlar arayan Davalının, bu tutumunu da adeta meslek edinmesi nedeniyle farklı kaligrafik imza atma konusunda uzmanlaştığını; dosyaya kazandırılan yirmi civarındaki imzalarını havi belgelerdeki imzaları arasındaki farktan da çıplak gözle dahi anlaşılacağı üzere davalının, bilinçli ve kasıtlı olarak farklı imzalar atmakta, adaletimizin bu konudaki zaafından(ki davalı bu eylemleri nedeniyle ne bir ceza almış, ne de bir kuruş geri ödeme yapmıştır.) ve hatta aymaz tutumundan da istifade ederek dolandırıcılık yapmakta olduğunu, imzaların da kendisine ait çıkmadığını, Jandarma Grafoloji Laboratuvarı’nca 13.07.2017 tarihinde tanzim edilmiş raporda “imzaların genel şekli, işlerlik derecesi, başlangıç hareketleri, buklelerin yapılışı, dönüş hareketleri, bitim hareketleri ve kaligrafik-karakteristik özellikleri itibariyle aynı şahıs eli ürünü olduğu kanaatine varıldığı” tespiti yapıldığını, ancak Mahkeme’nin bununla yetinmediğini ve “imza davalıya ait değildir” denilene kadar bilirkişi raporu almaya devam ettiğini, Sürekli şirket değiştirmesi ve mukayese imzalarından çıplak gözle de anlaşılacağı üzere; kasıtlı olarak farklı imzalar kullanması nedeniyle bu konuda tecrübeli olduğu tartışmasız olan davalının imza örneklerinin laboratuvar ortamında son grafolojik tekniklerle tektiki ile imzanın kendisine ait olduğu ve sürekli imza değiştirdiği; pekala tespit edilebilecekken, ne yazık ki ülkemizde bu basit işlemin dahi yapılamamakta olduğunu, Davalılardan …’nin bilinçli ve kasıtlı olarak 20 civarında birbirinden değişik imza kullanmasını lehine yorumlamanın yasaya aykırı olduğunu; Davalı …’nin, Davalı Firmanın içini boşaltıp yeni kurduğu bir başka firma vasıtasıyla ticaretini devam ettirmekte olduğunu, her borç sözleşmesine ayrı bir imza atmakta ve bu metotla kimseye borç ödememekte olduğunu; davalılara tebligatın 21. ve 35. maddelerine göre yapıldığı da nazara alındığında Davalı …’nin, sırf imzalarının kendisine ait olduğunun ispat edilememesi amacıyla bilinçli ve kasıtlı olarak her defasında değişik bir imza kullanması nedeniyle sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığı itirazının da, üç ayrı grafolojik tetkik ve bilirkişi incelemesi ile çözüldüğünü ve sözleşmedeki imzanın, değişik imza tersimi suretiyle müvekkili dolandırmayı baştan planladığı açık olan Davalıya ait olduğu sübut ermiş olduğundan, bir başka inceleme ve delil toplanmasına lüzum olmaksızın davalarının kabulüne karar verilmesi gerekirken, bu tutumunu lehine yorumlamanın en hafif tabirle adalet ayıbı olduğunu, Grafoloji bilirkişiliği yapan ve Ankara Adalet Komisyonu’nun da yeminli bilirkişisi olan …’ın bir yazısında da dile getirdiği üzere yazı ve imzanın kasıtlı olarak farklı atılması ve bunun sonucunda inceleme yapanın yanıltılmasının mümkün olduğunu, İmzanın, kişinin tanınmasında kimliğinin tespiti için parmak izi kadar önemli bir faktör olduğunu; kişinin beyinden gelen emirleri kol ve bilek yardımıyla resmederek aslında iç dünyasındaki kaligrafi ve karakteristik yapıyı yansıttığını; kişinin kendine has bu özellikleri bir başkasının taklit etmesinin nerdeyse mümkün olmadığını; yeter yazılarda da imzada olduğu gibi birtakım unsurların göze çarpacağını; kağıdın yüzeyindeki genel görünüme bakıldığında bir çok bulgunun elde edilebileceğini; sol aşağı, sağ aşağı yatık şekilde yazılmış olabileceği gibi, bazı harf karakterlerini iki, üç değişik biçimde tersim etme, ya da harf karakterlerinden bazılarını büyük harfle yazma yine değişik bir stil olarak büyük harf karakteri ile yazılmış kelimenin içinde küçük harf karakteri ile resmetmenin bir itiyadi özellik olduğunu; noktalama işaretlerini de doğru yerde kullanmamak ya da gereksiz yerde noktalama işareti kullanmanın da itiyadi özellikler içine gireceğini; değiştirme çabalarında harflerin birbirine bağlantılı yazmaları, birbirine yakınlıkları, yüksekliklerinin çabucak ayırt edileceğini; şahıs eğitimli biriyse ya da adli bir vakada bu anlatılanların manası kavramış biriyse yazılarını farklı yazmaya çalışacaklarını; bu eğilimleri genelde yavaş hızdan yoksun, baskı (kaleme uygulanan basınç) derecesi düşük, kendilerine düşünme payı ayırarak yuvarlak harfleri saat istikametine göre değiştirmeye çalışacaklarını, Kötü niyetli yazı yazma ve imza atma niyetine bürünenlerin yeni bir stil geliştirdiğini; bu yeni geliştirilen stilin alışılmış iradenin dışında insan alışkanlıklarının dışına çıkabileceği varsayımını da akla getireceğini ancak eski stil alışkanlıkların yeni stil yazımı etkileyebileceği ve bazı alışkanlıkların yeni stil yazımda da görülebileceğinin mümkün olduğunu; insan beyninin gelişmiş olduğunu, yeni yazı ya da imza stilinde her el hareketi için insanın kendini aşırı zorladığını ve yeni oluşması gereken el hareketleri için duraksamalar, el kaldırmalar, baskı ve hız düşmesi, mükerrer kalem hareketlerinin gözlemleniceğini; bu türden başarılı olabilen kişilerin nadiren görülebilirken başaramayan hemen tespit edilebilen yazı ya da imza değişikliği yapmaya çalışanlarında görülebilmektede olduğunu,Davalının bu tutumunun dahi sırf MK.’nın 2. maddesine muvacehesinde hakkın suistimali mahiyetini haiz olup, kimsenin de kendi kötüniyetinden sonuç elde etmesi düşünülemeyeceğinden; aleyhinde yorumlanması gerekirken aksi cihetle lehine yorumlanıp adeta ödüllendirilmesi yasaya aykırı olduğundan, kararın kaldırılması talebiyle istinaf kanun yoluna başvuru zaruretinin hasıl olduğunu, İleri sürerek, yukarıda arz ve izah olunan ve Yüce Dairece re’sen nazara alınacak nedenlerle; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/676-E, 2021/44-K sayılı ve 19.01.2021 günlü, “imzanın davalıya ait olmaması nedeniyle alacağın mevcudiyetini ispat edemedikleri” gerekçesiyle davalarının reddine dair tesis etmiş olduğu kararının usul ve Yasaya aykırılığı nedeniyle usuli ve maddi yönden tetkik edilerek; kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; makina satışı sözleşmesine konu emtianın ayıplı olması nedeniyle taraflarca imzalandığı iddia olunan 22/11/2012 tarihli “makine teslim alma taahhütnamesi ve bedel iadesi mutabakatı” başlıklı belgeye dayalı bedel iadesi ve cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemenin davanın reddine dair verdiği karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı yan; davalı şirket ile davacının temsilcisi olduğu İran’da mukim … Şirket’i arasında makina satışı ilişkisi bulunduğunu, satış bedeli olan 533.000,00-Euro’nun ödendiğini, teslim edilen makinaların sözleşmede kararlaştırılan vasıfları taşımayan eski ve demode makinalar olduklarını, davalı şirkete süresinde ayıp ihbarında bulunulduğunu, son olarak tarafların bir araya gelip 22/11/2012 tarihli “makine teslim alma taahhütnamesi ve bedel iadesi mutabakatı”nı imzaladıklarını, davalı …’nin de bu mutabakata müteselsil kefil olduğunu, mutabakat ile sözleşmede kararlaştırılan vasıfları taşımayan makinaların davalı şirket tarafından en geç 31/12/2012 tarihine dek iade alınacağının, 533.000,00-Euro’nun bu tarihe dek iade edileceğinin, aksi halde iade bedeli haricinde 266.500,00-Euro cezai şart ödeneceğinin kararlaştırıldığını, kararlaştırılan tarihte makinaların iade alınmadıklarını ve satış bedelinin geri ödenmediğini, bu nedenle cezai şart alacağının da doğduğunu ileri sürmüş, satış bedeli ve cezai şart alacağı toplamının şimdilik 30.000,00-TL’sinin, temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilerek davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiştir. Davalılar tarafından; davacının aktif husumetinin bulunmadığı, davalı …’nin pasif husumetinin bulunmadığı, davalı şirket ile davacının temsilcisi olduğu şirket arasında yapılan anlaşmaya uygun vasıflardaki makinaların dava dışı şirkete uluslararası denetim şirketi kontrolünden geçirilerek teslim edildiği, 550.000,00-Euro olan satış bedelinin 133.000,00-Euro’luk kısmı için verilen İran çeklerinin karşılıksız çıktığı, dolayısıyla satış bedelinin ödenmemiş olduğu, davalı şirketin ve yetkilisinin, dava dayanağı olarak gösterilen 22/11/2012 tarihli “makine teslim alma taahhütnamesi ve bedel iadesi mutabakatı”nı imzalamadıkları, belge altındaki imzanın davalı şirket yetkilisi … eli ürünü olmadığı, bu belgenin sonradan davacı tarafından oluşturulduğu, belge tarihinden sonra gönderilen 26/03/2013 tarihli ihtarnamede dahi böyle bir belgenin varlığından bahsedilmediği, davanın reddi gerektiği savunulmuştur. Dosya arasında, dava konusu belgenin dayanağı olduğu belirtilen satış sözleşmesinin bulunmadığı, tarafların da yazılı bir satış sözleşmesi bulunduğunu beyan ve iddia etmedikleri, davacının dava dayanağı olarak gösterdiği belgelerin 22/11/2012 tarihli mutabakat belgesi ile 23/06/2013 tarihli ihtarname olduğu anlaşılmıştır. Anılan mutabakat belgesinin birinci maddesinde, davalı şirketin, davacının temsilcisi olduğu şirkete teslim ettiği makinaların demode olmaları, davalı şirketten kaynaklanan imalat ve montaj hatalarından ötürü çalışmamaları nedeniyle, davalı şirketin tüm makineleri iade almayı ve bedelini iade etmeyi kabul ettiği; ikinci maddesinde, alıcı şirket temsilci davacının makinaları iadeye hazır olduğu, davalı şirketin makinaları 31/12/2012 tarihine dek iade alacağı ve 533.000,00-Euro’yu bu tarihe dek davacı …’ye iade edeceği; üçüncü maddesinde, davalı şirketin makinaları belirtilen tarihe dek iade almaması ve satış bedelini de iade etmemesi halinde, 266.500,00-Euro cezai şartı da davacı …’ye ödeyeceği, davalı şirket müdürü …’in cezai şart tutarından müteselsil sorumlu olduğu; dördüncü maddesinde bu mutabakat ile önceki tüm sözleşmelerin hükümsüz hale geldiği hususlarının yazılı olduğu anlaşılmıştır. Belge altında davalı şirket kaşesi üzerinde tek imza, dava dışı … şirketi kaşesi üzerinde tek imza bulunduğu görülmüştür. Davacının davalı şirkete gönderdiği 26/03/2013 tarihli ihtarnamede, davalı şirketin 2012 yılı Eylül ayında teslim ettiği makinelerin ayıplı olduğuna ilişkin daha önce ihbarda bulunulduğu, davalı şirketin de bu durumu kabul ettiği, yeni makinalar vermeyi taahhüt ettiği buna istinaden davalı şirkete 400.000,00-Euro nakit, 130.000,00-Euro çekle ödeme yapıldığı, ancak davalı şirketin yeni makine teslim etmediği, yazılı taahhüde istinaden ayıplı makinelerin 7 gün içerisinde teslim alınması, bedelin iade edilmesi, 200.000,00-Euro munzam zararın ödenmesi, aksi takdirde taahhüt edilen cezai şart alacağının da icra takibine konu edileceği hususlarının ihtar edildiği, ihtarnamenin davalı şirkete 01/04/2013 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından dava konusu belgede davalı şirket kaşesi altında bulunan ve davalı şirkete atfen atılmış imzanın, şirket yetkilisi ve davalı …’in eli ürünü olup olmadığının tespiti için, HMK’nun 211 maddesinde düzenlenen usule uygun şekilde belge aslının getirtildiği, huzurda imza örneklerinin alındığı, davalı …’ye ait belge tarihine yakın tarihlerde çok sayıda medar-ı tatbik belge aslı getirtildiği anlaşılmıştır. 20/10/2014 tarihli tek grafoloji uzmanı tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda belge altındaki imzanın davalı … eli ürünü olmadığı kanaatinin bildirildiği, itiraz üzerine Merkez Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği nezdinde iki uzman tarafından tanzim edilen 13/07/2017 tarihli raporda; incelenen on sekiz adet mukayese imza içeren belgeden üçü altındaki imzanın 22/11/2012 tarihli belge altındaki imza ile benzerlik gösterdiği, bunlar haricindeki mukayese imzalar ile 22/11/2012 tarihli belge altındaki imza arasında kanaat bildirmeye yetecek kaligrafik ve karakteristik bir uygunluk tespit edilemediği kanaatinin bildirildiği, bu rapora da itiraz edilmesi üzerine alınan üç kişilik grafoloıji uzmanından oluşan bilirkişi heyeti tarafından tanzim edilen 27/05/2019 tarihli raporda; 22/11/2012 tarihli belge altındaki davalı şirket kaşesi üzerinde yer alan imzanın davalı … eli ürünü olmadığı kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır. Davacı tarafından dosyaya; yazılı bir satış sözleşmesi, 26/03/2013 ihtarname tarihinden önce ayıp ihbarında bulunulduğuna ve satış bedelinin ödendiğine dair herhangi bir delil sunulmamış olması karşısında, davacının makinelerin sözleşmede kararlaştırılan şartlara uygun olmadıklarına dair iddiasını yalnızca 22/11/2012 tarihli belgenin birinci maddesindeki davalı kabulüne dayandırdığı sabittir. Nitekim 26/03/2013 tarihli ihtarnamede, mutabakat belgesine açıkça atıf yapılmamış olmakla birlikte içeriğine atıf yapıldığı anlaşılmaktadır. Şu halde davacının iddiasını ispatı, 22/11/2012 tarihli belge altındaki imzanın davalı şirket yetkisi eli ürünü olduğunun, diğer ifade ile bu anlaşma ile davalıların bağlı olduğunun ispatı koşuluna bağlıdır. Mahkemece, davacının da itirazları üzerine alınan ve hükme esas teşkil eden mukayese imzaların detaylı olarak incelendiği son bilirkişi heyet raporunda, belge altındaki imzanın davalı şirket yetkilisi eli ürünü olmadığının tespit edilmiş olması karşısında, davanın ispat olunamadığı açık olup, mahkemenin bu gerekçe ile davanın reddine karar vermesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı tarafından, Jandarma Kriminal raporunda, belge altındaki imzanın davalı şirket yetkilisi eli ürünü olduğu kanaati bildirildiği istinaf sebebi olarak ileri sürülmüş ise de; yukarıda açıklandığı üzere, anılan raporda bu yönde net bir kanaat belirtilmiş değildir. Davacı tarafından, davalı şirket yetkilisinin çok çeşitli imzalar kullanarak, imza incelemelerinde imzanın kendisine ait çıkmasını engelleyerek dolandırıcılık yaptığı yönündeki istinaf sebebi, davacının somut delile dayanmayan bu iddiasının aksinin, çok sayıda mukayese imza üzerinden grafoloji uzmanı bilirkişilerce yapılan detaylı inceleme neticesinde ortaya konduğu anlaşılmakla yerinde görülmemiştir. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi tarafından verilen karar usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55‬ TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 26/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.