Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/948 E. 2023/1122 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/948 Esas
KARAR NO: 2023/1122 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/400 Esas – 2020/934 Karar
TARİHİ: 24/12/2020
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ: 13/07/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesi ile; davalının, müvekkillerinin de ortağı bulunduğu İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sayısında kayıtlı … San. Tic. Ltd. Şti’nin ortağı ve yetkilisi olduğunu, bahsi geçen şirketin bir aile şirketi olmasına rağmen azınlık payları bulunan müvekkillerinin şirketten dışlanarak kayıtları inceleme, denetleme ve bilgi alma haklarının engellendiğini, 2009’dan beri yapılmış olması gereken genel kurul toplantılarının haber verilmediğini, şirket hakkında hiçbir bilgi verilmediğini, dava konusu şirketin 2009 yılından beri de kâr dağıtmadığını, davalının yönettiği müvekkillerinin de hissedarı bulunduğu şirketin kötü yönetildiğini, şirket üzerinden haksız kazançlar sağlandığını, yüksek miktarda kredi kullanıldığını, kullanılan kredilerin de şahsi menfaatler için sarfedildiğini, davalı tarafın yönettiği şirketin kötü yönetilip yönetilmediği, suiistimal yapılıp yapılmadığı, kredilerin yerinde kullanılıp, kullanılmadığı kredi kullanımının gerekli olup olmadığı, kasada, kayıtlarda gözüken paranın var olup, olmadığı, dolayısıyla zarar ve suiistimaller varsa miktarının, sorumlularının ve verilen zararın tespiti için “T.T.K. 644. maddesi yollaması ile limited şirketler için de geçerli olan, T.T.K. madde 553 gereği” inceleme ve tespit yapılarak son beş yıla ilişkin belirlenen hesaplanan zarar miktarının tespitini talep ettiklerini beyanla davalının yönettiği şirket sebebiyle zarara sebebiyet verip vermediğinin tespitine, sorumlular ve sorumluluk oranlarının da tespitine ve verilen zararın tespitine, sorumlunun verdiği zarardan itibaren ticari faizi ile birlikte tazminine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davaya konu şirketin kötü yönetilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davacının dilekçesinde kendisiyle çelişerek, şirketin kötü yönetildiğini, şirketin krediye ihtiyacı olmadığını ve uzun süredir kârlı gözüktüğünü ve kâr dağıtımı yapılması gerektiğinden bahsetmesi de ayrı bir çelişki olduğunu, davacıların Bakırköy … Noterliği’nin 31.03.2016 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesiyle, genel kurul yapılmasını, kâr dağıtımı v.s. gibi, dava konusu hususlardaki taleplerini ihtar ettiklerini ve Beyoğlu … Noterliği’nin 21.04.2016 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile bu talebe olumlu cevap verildiğini, davacıların işbu davadaki dayanak taleplerini, kar dağıtımı, inceleme v.s. hususları bu yollarla alması ve gerekirse bu hususlarda mahkemeden yetki almaları mümkün iken ve ihtara verilen cevap bu talepleri de cevaplanmış iken, ısrarla bu davayı açmalarının kötü niyetli olduğunu, bu anlamda, işbu talepler açısından muacceliyetin söz konusu olmadığını, bu nedenle de davanın reddinin gerektiğini, şirketin kötü yönetilmesi iddiasının, davacı …’ün, şirketin ortağı ve yetkilisi olarak yönetirken, şirketi ciddi zararlara uğratması, elde edilen gelirleri kendi yararına kullanması, şirketin paraları ile şahsı lehine menfaatler temin etmesi ve yaptığı olumsuz tasarruflar nedeni şirketi o dönemde gerçekten de enkaza çevirmesinden kaynaklı olduğunu, kaldı ki, bu sebeplerden çok sayıda davalar açıldığını ve şirketi kötü yöneten …’ün ibra edilmediğini, davacıların işbu dava ve açılan davaları bankalara ihbar ettirmeyi de hedefleyerek, şirketin kreditesini de bankalar açısından sorunlu ve kuşkulu hale getirmeye çalıştıklarını, şirketi asıl zor durumda bırakanın davacı … olduğunu, yaptığı zarar verici işlemlerle şirketi zarara soktuğunu, bu sebeplerle de söz konusu dönemde şirket zararda olduğundan kâr dağıtımı yapılmadığını, davacı …’ün şirket ortağı olduğu dönemde yapılan sermaye artışı sebebiyle şirkete borcu mevcut olup, söz konusu borcunu ödemediğini, davacı dışındaki şirket yöneticilerinin de genel kurulda ibra edildiğini, davacıların genel kurul toplantılarının yapılmadığı ve çağrıların yapılmadığı, şirket defterlerinin incelenmesine izin verilmediği iddiasının gerçekleri yansıtmadığını, şirketçe böyle bir tasarruf uygulanmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 24/12/2020 tarih ve 2016/400 Esas – 2020/934 Karar sayılı kararında; “…Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde açılan dava TTK 644 mad.yollaması ile 553 mad’ye göre yöneticinin sorumluluğu ve zararın tazmini istemine ilişkindir. TTK 644/1 mad.atfı ile limited şirketlerde de uygulanacak olan 553 mad’de ” Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri taktirde hem şirkette hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar ” hükmünü içermektedir. Buna göre dava dışı … San. Tic. Ltd. Şti’nin ticaret sicil kayıtları incelendiğinde davacıların ve davalının şirket ortakları olup davacılardan … ve davalının münferiden şirket yetkilisi oldukları, 13/10/2008 tarihinden itibaren şirket müdürlüğüne 10 yıl süre ile … ‘un seçildiği, daha önceki müdürün davacılardan … olup onun hakkında açılan İstanbul 29.ATM ‘nin 2011/173 E – 2013/278 K.sayılı sorumluluk ve tazminat davasında avans ödemelerinin somut belgelerle ispatlanamaması, cari hesap borcunun şirket yararına harcandığının ispat edilememesi ve şirket kasasına girmesi gereken nakitlerin münferit imza yetkisi kullanılarak kendi hesabına aktarması şirketi zarara sokması nedeniyle 4.331,358-TL tazminata hükmedildiği, bu borcun şirket defterlerinde “diğer alacaklar” hesabında halen mevcut olup ödenmediği, davacıların davalıya yönelik sorumluluk davasında ise bilgi edinme hakkının engellendiği, şirketten dışlandıkları, kar dağıtılmadığı ve genel kurul toplantılarına çağrılmadıklarına ilişkin 3 temel iddia ortaya koyarak şirketin kötü yönetildiği için davalının tazminata mahkum edilmesini talep etmişlerdir. Yaptırılan oldukça ayrıntılı ve denetime açık defter incelemesi sonucunda 2011-2015 tarihleri arasında özvarlıkların yükseliş kaydettiği, 2011-2012-2014-2015 yıllarında dönem karı elde ettiği, 2013 yılında faaliyet karı beyan edilmesine rağmen kısa vadeli borçlanma giderleri nedeniyle zarar oluştuğu, elde edilen karın dağıtılmadığı bunun yönetsel bir karar olup kar dağıtılsaydı dış borçlanma artacağından verilen kararın hukuka ve işletme politikasına uygun olduğu, ortaklardan alacaklar hesabında davalının haksız kazanç oluşturabilecek bir bedeli şirketten çekmediği, “diğer alacaklar hesabında” davacı … ‘ün 4.351,338-TL şirkete borcunun olduğu, bu borç ödenmiş olsaydı şirketin yabancı sermaye bağımlılığının azalacağının ve dış borç gereksiniminin düşeceğinin tespit edildiği, davalının şirket kaynaklarını kötüye kullandığı veya kendi menfaatine harcadığına ilişkin herhangi bir bulguya rastlanmadığı”sonuçlarına ulaşılmış olduğu görülmüştür. Buna göre muhasebesel veriler ışığında şirketin kötü yönetildiğinin söylenmesinin mümkün olmadığı, şirkete verilen bir zararın tespit edilemediği, her ne kadar davacıların şirketten dışlandıkları ve bilgi edinme haklarını kullanmalarına izin verilmediği belirtilmiş ise de bu yönde somut delil olmayıp açılan bir davada bulunmadığı, kar payının dağıtılmaması ve bu yönde alınan kararın şirketin menfaatine olup dış borçlanmanın önüne geçildiği, son olarakta davacıların genel kurul toplantılarına çağrılmadıkları iddia edilmiş ise de davacılardan … ‘ün de şirket yetkilisi olup mahkeme aracılığı ile genel kurulu toplantıya çağırabileceği yerde davacıların bu haklarını kullanmadıkları ayrıca genel kurulun toplanmaması nedeniyle oluşan zararın da tespit edilemediği davacılar tarafından açılan İstanbul 6.ATM ‘nin 2016/341 E- 2020/177 K.sayılı şirketin feshi davasında davacıların davalı şirketin kötü yönetildiği iddiasının yerinde olmadığı, kar payı dağıtılmamasının şirketin borç yükünü arttırmaması nedeniyle şirketin ve ortakların yararına olduğu, davacıların şirkete olan borcunun ödenmeden şirketin feshini talep etmelerinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu vurgulanarak şirketin feshi davasının reddedildiği, bu davada da kötü yönetim ve oluşabilecek zarar olgusuna rastlanmadığı, ispat edilemeyen sorumluluk davasının tüm bu nedenlerle reddine karar vermek gerektiği anlaşılmış olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile, davanın REDDİNE karar verilmiş ve verilen karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile; usul ve esas yönünden Yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğini, bilirkişi raporlarındaki teknik veriler ile bilirkişilerin değerlendirmesi arasındaki çelişkilerin itirazlarına rağmen giderilmediğini, Yerel mahkemenin verdiği ara karara uymayan davalı tarafı hoş gördüğünü, bilirkişilerin ek raporlarında davalının “yeni bir bilgi ve belge sunulmadığı gözetilerek” gerekçesiyle “kök raporun özünün muhafaza edildiği” sonucuna vardıklarını, dosyada mevcut bilirkişi raporlarına karşı beyan ve itirazlarını tekrar ettiklerini, bilirkişilerin raporlarındaki teknik verilerin dava konusu şirketin kötü yönetildiğini, hatta yönetimde istismar olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, bilirkişi raporlarında sadece; “Stoklar için ise 2014 yılında 14.007.704,60-tl iken 2015 yılında 11.992.907,19-tl’dir. Bir önceki yıla göre stoklarda 2.014.797,41-tl azalmasına rağmen 2015 yılında bir önceki yıla göre kullanılan kredi tutarı 5.437.544,00 TL’lik artış olmuştur” denilmiş olmasının şirketin kötü yönetildiğine bir delil olduğunu, ayrıca“31.12.2014 tarihli bilançosundaki verilere göre 2014 yılında yılında 15.234.786.-TL ciro yaparken aynı yıl 14.394.520.-TL lik kredi kullanılmıştır.” şeklindeki değerlendirmeyle şirketin cirosu kadar kredi kullanmasının nasıl doğru ticari faaliyet olabileceğini merak ettiklerini, şirketin kayıtlarında kar gözükmesine rağmen karın dağıtılmamış olması, kredi kullanılmasına rağmen aynı miktarda müşterilere iki buçuk milyon TL avans verilmiş olması, bu avans miktarının da nedense beş yıl süresiyle aynı kalmasının da şirket yönetiminin kötü olduğunun ispatı olduğunu; Yerel mahkemenin bir başka usul hatasının da; açılan dava süresi içinde şirketin kötü yönetilip yönetilmediğinin değerlendirilmesi gerektiği halde davalının kötü niyetli iddiasına gereksiz değer vermesi olduğunu, huzurdaki davada beş yıllık süre içinde kötü yönetimin olup olmadığının değerlendirilmesi olduğunu, dava süresi başlangıcı ve sonu verilerinin mukayesesinin yapılıp doğal enflasyon da göz önüne alıp değerlendirme yapılması gerektiğini, bilirkişi raporlarındaki verilerin (-sonuç hariç-) şirketin enflasyona teslim olduğunu, gereksiz kredi kullanıldığını, yapılan düşük karın dağıtılmadığını gösterdiğini, Yerel mahkemenin dava süresi öncesinde …’ün borcunun davanın reddinde önemli bir gerekçe oluşturulmasının hatalı olduğunu, kar etmek amacıyla kurulmuş ticari şirketlerin kar yapmayışı veya mevcut karın dağıtılmaması halinde varlık amaçlarının ortadan kalmış sayılması gerektiğini, az hissesi bulunan müvekkillerinin dava konusu şirketin hiçbir faaliyetinden, toplantılarından haberlerinin olmadığını, keyfi yönetilen, kar dağıtmayan şirketin feshinin ticari hayatın olan akışına uygun olduğunu, kar dağıtmamanın başlı başına kötü yönetim hatta şirket fesih sebebi olup bunun dağıtılmaması doğrudur diyen bilirkişi raporlarına itibar etmenin hukuki olarak hatalı olduğunu beyanla açıklanan nedenlerle ve resen dikkate alınacak hususlarla sair hakları saklı kalmak kaydıyla; Yerel mahkeme kararının istinafen bozulmasına veya kaldırılıp davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, limited şirket ortakları ve müdürü tarafından, diğer şirket müdürünün şirketi kötü yönettiğinden bahisle oluştuğu iddia olunan şirket zararının tahsili talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. 6102 sayılı TTK’nın 664/1-a maddesinin atfı ile 553. maddesi hükmüne göre kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal ettikleri takdirde hem şirkete, hem pay sahiplerine, hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. TTK’nın 555/1. maddesi uyarınca şirket ortakları, şirketin uğramış olduğu zararın şirkete ödenmesi talebi ile dava açabilirler. 560. maddesi uyarınca ise, müdürlere ve tasfiye memurlarına karşı açılacak tazminat davaları, davacının sorumluları ve zararı öğrendiği tarihten itibaren iki yılda, her halde zararın oluşumundan başlayarak 5 yılda zamanaşına uğrar. Kanun ile şirket yöneticileri yönünden getirilen hukuki sorumluluk bir kusur sorumluluğudur. Açılan tazminat davasında, davalı şirket müdürünün kusurlu işlem veya eylemi nedeniyle şirketin zarara uğradığını ispat yükü davayı açan şirket veya şirket ortağındadır. Bu noktada dava dilekçesi ile hangi işlem ve eylemler nedeniyle şirketin zarara uğradığının somutlaştırılması ve Mahkemece bu somut vakıalar üzerinde inceleme ve değerlendirme yapılması gerekir. Somut dosyada; davacılar tarafından davalı şirketin 2009 yılından bu yana yapılan genel kurullarından haberdar edilmedikleri, 2009 yılından bu yana kar payı dağıtılmadığı, davalının şirketten haksız kazanç sağladığı, şirketin ihtiyacı olmayan yüksek krediler kullanıldığı iddiası ile son beş yıllık faaliyetlerin denetlenmesi ve bu meyanda zararın tespiti ile tahsili talep edilmiş, Mahkemece verilen iddianın somutlaştırılmasına dair ara karardan sonra sunulan 01.08.2017 tarihli dilekçede zarar iddiasının; davalının yönettiği şirketin cirosunun çok üstünde kredi kullandığı, kredinin zaruri ihtiyaç için kullanılmadığı, kullanılan kredilerin hangi mal ve hizmet için verildiğinin belirsiz olduğu, kullanılan kredi miktarına oranla karın düşük olduğu, kar payı dağıtılmadığı, şirketin ticari faaliyetleri hakkında bilgi verilmediği iddialarına dayandırıldığı, somut zararlandırıcı bir işlem ve eylemden ziyade genel geçer başlıklar altında şirketin kötü yönetildiğinin iddia edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece dava dışı şirketin ticari defter ve kayıtları ile bilanço, mizan ve vergi kayıtları ile tüm dosya kapsamı üzerinde yapılan incelemeye göre alınan detaylı, denetime açık ve hükme elverişli bilirkişi kök ve ek raporlarında, davacıların tüm iddia ve itirazları incelenerek, şirketin nakit ihtiyacı içerisinde olduğunun, bu nedenle kredi kullandığının, kullanılan kredilerin şirketin ticari faaliyetleri için harcandığının, kar elde etmiş ise de likit kaynağa sahip olmaması sebebiyle kar payı dağıtamadığının, kar payı dağıtılmasının zararına olacağının, öz varlığını koruduğunun ve öz sermayesi ile faaliyet karını artırdığının, davacı …’ün 13.10.2008 tarihinden önce, şirketin müdürlüğünü yaptığı sırada şirketi zarara uğrattığından bahisle İstanbul 29. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/173 esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davası neticesinde verilen karar uyarınca ödemesi gereken 4.331.358 TL tazminatın tahsil edilememesinin de şirketi daha fazla dış kaynak kullanmak zorunda bıraktığının mütalaa edildiği, buna göre ticari kayıtlar ile davalının kusuru ile dava dışı şirkete zarar verdiğinin ispat edilemediği, davacıların şirket yönetimi ile ilgili bilgi alma, toplantıya çağrı gibi haklarını kullanabilecekken kullanmadıkları, kaldı ki bu sebeple şirketin ne şekilde bir zarara uğradığının da açıklanmadığı ve bu yönde bir delil sunulmadığı, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde Mahkemece ispat edilemeyen davanın reddine dair verilen kararda herhangi bir isabetsizlik olmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL harcın davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacılar üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 13/07/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.