Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/944 E. 2023/1121 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/944 Esas
KARAR NO: 2023/1121 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/963 Esas – 2020/662 Karar
TARİHİ: 10/12/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/07/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin çelik ham madde ithalat, imalat ve satışı işi yaptığını, davalının dönem dönem müvekkili firmadan çelik ham madde ürünleri sipariş ettiğini ve satın aldığını, yine dönem içinde müvekkilinin de davalıya torna makine işleri yaptırdığını, davalının yaptığı işleri fatura ederek müvekkiline olan borcundan düştüğünü, taraflar arasında işleyen mal hizmet alım satım ilişkisinin cari hesap şeklinde tutulduğunu, davalının müvekkili nezdinde iki adet cari hesap kaydının bulunduğunu, buna göre davalının her iki hesabın toplamı olarak müvekkiline takip tarihi itibariyle 17.020,72 TL borcunun bulunduğunu, bakiye borcun ödenmemesi üzerine davalı aleyhinde İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının süresi içinde borca, ferilerine ve tüm alacağa itiraz ettiğini ve iş bu davanın açılmasına sebebiyet verdiğini beyanla davanın kabulü ile takibe yapılan itirazın iptaline, davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkilinin torna ustası olarak faaliyet gösterdiğini, davacı şirket ile dava dışı … A.Ş. ve … Ticaret Ltd. Şti.’nin aynı kişiye ait olduğunu, fiilen tek şirket olarak hareket ettiklerini, bu üç şirket adına düzenlenen faturaların bedellerinin davacının ödeme tablosunda göründüğünü, müvekkilinin davacı tarafından verilen siparişlerin sevk irsaliyelerini davacı ve talep ettiği diğer şirketler adına düzenlediğini, çekişme konusunun müvekkili tarafından düzenlenen son üç fatura olduğunu, davacı tarafından alınmadığı iddia edilen ve bahsi geçen her üç faturanın 14/08/2018 tarihinde tanzim edildikten sonra tek zarf içerisinde kargo şirketi vasıtası ile gönderildiğini, ancak müvekkilinin davacı şirketin iyi niyetine inanarak ve iş yaptığı piyasada da adet olduğu üzere daha önceki faturalarda da olduğu gibi, söz konusu faturaları teslim ettiğini açıkça ispat edecek yöntemle gönderme veya belge talep etme ihtiyacı duymadığını, müvekkilinin faturaları kendi defterlerinde usulüne uygun olarak işlediğini ve vergi beyanında bulunduğunu, bu faturalardan ikisinde belirtilen ürünlerin daha öncede olduğu gibi davacı tarafından talep edilen diğer şirketlere teslim edildiğini, müvekkilinin malları davacının araç şoförlerine teslim ettiğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
KARŞI DAVA: Davalı/Karşı Davacı vekili karşı dava dilekçesi ile; müvekkilinin, davacının dava dilekçesinde belirttiği açık hesapta görünen faturalarına ilaveten davacı şirketin vermiş olduğu sipariş ürünleri üreterek davacı şirkete ve davacının fiili bütünlük içinde olduğu diğer şirketlere sevk irsaliyesi ile teslim ettiğini, dava dilekçesinde hesap listesinde görünmeyen 1.911,00 TL bedelli, 10.384,00 TL bedelli ve 8.566,80 TL bedelli faturaların toplam bedelinin 20.861,80 TL olduğunu, dava dilekçesinde görünen 17.020,72 TL’lik borcun mahsubu yapıldıktan sonra müvekkilinin 3.841,08 TL alacaklı olduğunu belirterek karşı dava bakımından müvekkilinin davacıdan (karşı davalıdan) 3.841,08 TL alacaklı olduğunun tespitine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı (karşı davalı)’ya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı/Karşı Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davalı tarafın yapmış olduğu itirazların haksız ve kötü niyetli olup, takibi geciktirmeye yönelik olduğunu, davacı ile dava dışı … A.Ş.’nin aynı kişiye ait, grup şirketleri olduklarını, zaten bu sebeple davalının müvekkili nezdinde iki ayrı cari hesabının ve müşteri kodunun bulunduğunu, iki hesaptan olan alacağın da davacı tarafından talep edildiğini, davalının cevap dilekçesi ile esasen müvekkiline borçlu olduğunu kabul ettiğini, davalının iddia ettiği üç faturanın müvekkilinin defterlerinde kayıtlı olmadığını beyan ederek karşı davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı-karşı davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 10/12/2020 tarih ve 2018/963 Esas – 2020/662 Karar sayılı kararında; “Asıl Dava, taraflar arasındaki ticari ilişki sebebiyle cari hesaptan kaynaklanan borç sebebiyle davacı tarafından davalı aleyhine yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.Karşı dava ise, davacının davalıya 3.841,80 TL alacaklı olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Davacı tarafından cari hesap alacağı olan 5.478,77 TL ve 11.541,95 TL olmak üzere toplam 17.020,72 TL asıl alacak ve 1.711,22 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 18.731,94 TL üzerinden davalı aleyhine icra takibi yapılmış, davalının itirazı üzerine takibin durması sebebiyle davacı tarafından itirazın iptali istemiyle işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda tarafların alacak ve borç durumlarının tespiti ile davalı aleyhine yapılan icra takibinin yerinde olup olmadığının tespiti hususunda dosya bilirkişiye tevdi edilmiş olup, sunulan raporda özetle; asıl dava yönünden, ticari defter ve kayıtlar ile cari hesapların incelenmesi sonucunda davacının davalıdan 11.541,95 TL anapara alacağının bulunduğu, karşı dava yönünden ise; davalı karşı davacının işletme defteri hesabı düzeyinde kayıt tutması dosya kapsamında sunulan deliller kapsamında cari hesap bakiyesinin tespitinin mümkün olmayacağı görüşlerine yer verilmiştir. Davacı- karşı davalının takip konusu faturaya dayalı cari hesap alacağına ve davalı – karşı davacının talebi yönünden tarafların alacak ve borç durum ve miktarlarına yönelik söz konusu bilirkişi raporu dosya kapsamına uygun bulunmuş olup, davacı karşı davacının takipteki işlemiş faiz yönünden talepte bulunmadığı gözetilerek asıl davanın kısmen kabulüne, alacağın varlığı ve miktarının takip aşamasında taraflar arasında çekişmeli olduğu, likit olmadığı gözetilerek icra inkar tazminatı talebinin reddine, karşı dava yönünden ise davalı- karşı davacının alacaklı bulunmadığı bilirkişi raporu ile tespit edildiğinden karşı davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı-Karşı Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; sevk irsaliyeleri ve irsaliyelerde imzaları olan tanık ifadelerinin mahkeme kararında göz önüne alınmadığını, karşı davada çekişme konusu olan ve müvekkili tarafından imal edilen ürünlerin, karşı davalının göndermiş olduğu şoförlere sevk irsaliyesi ile teslim edildiğini, irsaliyelerin teslim alan bölümüne araçların plakaları, şoförlerin adı soyadının yazıldığını ve şoförlerin imzalarının alındığını, müvekkilinin sevk irsaliyelerinin ıslak imzalı nüshalarını şoförlere teslim ettiğini, kendisinde fotokopili suretleri muhafaza ettiğini, dava sürecinde mahkeme tarafından yapılan yazışmada; şoförlerin karşı davalının çalışanları olduğu, araçların da karşı davalının araçları olduğu tespitinin yapıldığını, karşı davalının iş yerinin Tuzla’da, müvekkilinin iş yerinin Kartal’da olduğu göz önüne alındığında, müvekkilinin bu isimleri ve plakaları kendiliğinden bilebilecek ve yazabilecek durumda olmadığının ortada olduğunu, mahkemede tanık olarak ifadesi alınan şoförlerden …’nın “fotokopi suretteki imzanın ve yazının kendi yazısına benzediğini, bir kez davalı işyerine gittiğini ve bir ürün teslim aldığını ancak, bu ürünün dava konusu olan ürün olup olmadığını hatırlamadığını”, şoför …’ın: “imza ve yazının kendisine ait olduğunu, ancak ürünü hatırlamasının mümkün olmadığını”, şoför …’ın ise “yazı ve imzanın kendisine ait olmadığını, … plakalı aracın davacı şirkete ait olduğunu, aracı kullandığını tam olarak hatırlamadığını” ifade ettiğini, şoförlerin, imzaları ve ürünü almadıklarını kesin olarak reddetmediğini, her üç tanığın da, ifade verdikleri tarihte davacı şirketin çalışanları olduğundan bahisle şirket aleyhine ifade vermekte zorlanacakları göz önüne alındığında, ifadeleri ile irsaliyelerin fotokopi bile olsalar delil niteliğinde olduğunun kabulü gerektiğini; Hesap uzmanı olan bilirkişinin, raporun 10.sayfasının son paragrafında “fatura içerikleri ile irsaliye ürün içerikleri uygun olmakla beraber irsaliye tarihi ile fatura tarihi arasındaki 7 günlük yasal sürenin de aylarca aşıldığı görülmektedir”. değerlendirmesinde bulunduktan sonra NETİCE başlığı altında 12.sayfa 2nci paragrafta, önceki ifadeden farklı olarak “.. her 3 irsaliyede 7 günlük yasal sınırın aylar ve yıllar itibarı ile aşıldığı” ifadesi ile, çelişki yarattığını, aslında yasalara uygun olarak, irsaliyelerin her birinin, malın sevk edildiği tarihte tanzim edildiğini, teslim eden ve alan tarafından imzalandığını ve ürünün teslim edildiğine dair davada en önemli şeyin yasal deliller olduğunu, bilirkişinin hatalı ifadesi ile, sevk irsaliyeleri ve tanık ifadeleri hakkında, ısrarla üzerinde durmalarına rağmen, bilirkişi ve mahkeme tarafından herhangi bir değerlendirme yapılmadığını; Bilirkişinin müvekkilinin muhasebe kayıtları ile ilgili olarak “.. İşletme defteri hesabı düzeyinde kayıt tutan cari hesap bakiyesinin tespitinin mümkün olmadığı” değerlendirmesinin yanlış olduğunu, müvekkili tornacılık yapan küçük bir esnaf olup, muhasebe kayıtlarını mali müşavir vasıtası ile yasal olarak “işletme defteri” usulü ile tuttuğunu, defterlerin usulüne uygun olarak tutulduğunun ve davaya konu bütün faturaların kayıtlı olduğunun bilirkişi incelemesinde tespit edildiğini ve raporda da belirtildiğini, taraflarından idda edilen son 3 faturanın müvekkilinin muhasebe kayıtlarında göründüğünü, bir başka anlatımla, müvekkilinin muhasebe kayıtlarının, iddiaları ile tam olarak örtüştüğünü, yapılan ödeme ve tahsilatlarda taraflar arasında bir anlaşmazlık olmadığından bahisle, cari hesap tespiti için bir sorun bulunmadığını, bilirkişinin davacı şirket ve dilekçede bahsini ettikleri diğer iki şirketin, aynı işi yaptığını, aynı yerde faaliyette bulunduğunu, aynı aileye ait olduğunu ve sonuç olarak fiili bütünlük içinde bulunduğunu, her üç şirketle ilgili siparişlerin, ödemelerin, tahsilatların davacı şirket merkezinde tek elden yürütüldüğü iddialarıyla ilgili olarak, tarafsız olmayan ve hukuken de kabul edilemez değerlendirmede bulunduğunu; Bilirkişi Raporunda “Netice” başlığı altında 12.sayfa, son paragrafta “..oysa 3 firmanın farklı tüzel kişiliklerde, farklı vergi numaraları ile ticari şirketler olarak Limited şirket ve anonim şirket olarak unvanlarının bulunduğu, … tarafından her üç firmaya düzenlenen veya alınan faturaların bir bütün olarak kabul edilmesinin mümkün olamayacağı.. Bu nedenle … vekilinin karşı davasındaki alacak tespitinin kabul edilemez olduğu..” ifadesi ile hesap bilirkişiliğini aşarak, hukuki değerlendirmede bulunduğunu, ancak bu değerlendirmenin hukuken yanlış olduğunu, bilirkişinin bu ifadede sadece şirketin yasal statüsünü göz önüne aldığını, dilekçede belirttikleri fiili hususların tamamını görmezden geldiğini, her üç şirketin, aynı aileye ait olduğunu, aynı bölgede aynı işle iştigal ettiğini, davacı şirket ile … San. Ve Tic. A.Ş’nin adresinin aynı yer olduğunu, her iki şirketin yetkilisi … olup aynı kişi olduğunu, iki şirketin adeta iç içe olduğunun açık olarak ortada olduğunu; Her üç şirkete ait siparişlerin, ödemelerin, tahsilatların davacı şirket merkezinde tek elden yürütüldüğünü, her üç şirketin resmi muhasebe kayıtlarının yasal zorunluluk olarak ayrı ayrı kayıt edilmek zorunda olunduğundan bahisle bilirkişinin sadece davacı şirketin kayıtlarını incelemesi ve bu kayıtlarda diğer şirketlere ait faturaları görmemesinin normal olduğunu, davacı şirketin icra takibine ve dava dilekçesine ek olarak verdiği belgede iki tabloda iki cari hesap dökümünün bulunduğunu, tablolarda; “Client(müşteri): …” adının göründüğünü, bu tablolarda diğer tarafın adlarının yazılı olmadığını, üstteki tabloda Client(müşteri): …, alttaki tabloda Client(müşteri): … adının kayıtlı olduğunu, her iki tabloda Reporter (Raporu veren): …, Date(tarih): 03.02.2018 yazılı olduğunu, her iki tablonun formunun, başlıklarının, yazı karakterinin tıpatıp aynı olduğunu, buradan her iki hesabın aynı programda ve aynı kullanıcı tarafından tutulduğunun, tablo çıktıların aynı gün içerisinde alındığının açık olarak göründüğünü, bilirkişi incelemesinde bu tablolardan üsttekinin davacı şirkete, alttakinin ise … Tic. A.Ş’ye ait olduğunun belirtildiğini, bu hususlar göz önüne alındığında her iki şirketin müvekkili ile olan cari hesaplarının yasal muhasebe kayıtlarından ayrı olarak, tek bir programda ve aynı kullanıcı tarafından tutulduğunun ortada olduğunu, yukarıda bahsi edilen ek sayfada alttaki … Tic. A.Ş’ye ait tabloda müvekkilinin hesabına ödemenin 4 adet havale yapıldığının görüldüğünü, … Tic. A.Ş.’nin müvekkiline yaptığı her bir ödemenin davacı … Ltd. Şti. tarafından yapıldığının göründüğünü, … Tic. A.Ş.’ye ait Client Code:320.01.01.00333 cari hesap dökümünün, davacı tarafından dava dilekçesine davacı şirketin hesabıymış gibi, eklendiğini ve bakiyesinin alacak talebine dahil edildiğini, bilirkişinin davacı şirketin resmi muhasebe kayıtlarında bu kayıtları … San. Ve Tic. A.Ş.’ye ait olduğundan bahisle doğal olarak göremeyince; … San. Ve Tic. A.Ş’nin resmi adresinin ve yetkilisinin davacı şirket ile bire bir aynı olduğunu göz ardı ederek, hukuki değerlendirmeye yöneldiğini “bu kayıtların davacı tarafından sehven davaya dahil edildiğini” raporunda yazarak, tarafsız olmaktan uzaklaştığını, bu kayıtların yanlışlıkla yazıldığı değerlendirmesine nasıl ulaştığının izaha muhtaç olduğunu ve hukuken kabul edilebilir bir durum olmadığını; Davacı tarafın her üç şirketin aynı aileye ait olduğu, fiilen tek şirketmiş gibi aynı merkezden tek elden yönetildiği iddialarına, cevaba cevap dilekçesinde ve duruşmada hiç bir şekilde itiraz etmediğini, sessiz kalmayı tercih ettiğini, karşı davada konu olan her 3 faturada bahsi edilen ürünlerin, müvekkili tarafından davacı şirkete teslim edildiğini, bu ürünlerin davacının fabrikasında çekilmiş resimlerini dilekçe ekinde sunduklarını, resimlerde görünen kişinin davacı şirketin çalışanı … olduğunu, resimleri delil olarak yeni temin ettiklerinden dosyaya arz ettiklerini, bu konuda bilgisi ve görgüsü olan davacı çalışanı …’ün de tanık olarak dinlenmesini talep ettiklerini; Davacı şirketin icra takibinde alacağı için istediği %19,50 ticari faizin yasal olmadığını ve taleplerine rağmen mahkemece bu konuda karar verilmediğini, müvekkilinin tornacılık yaparak emeği ile geçinen ve yasal olarak küçük esnaf olduğunu, tacir olmadığından bahisle icra takibinde alacaklı-davacı tarafın gecikme faizi olarak yasal faiz talep etme hakkı varken, hukuka aykırı olarak ticari faiz talep ettiğini, bilirkişi raporunda 11.sayfada son paragrafta, müvekkilinin yasal esnaflık statüsü göz ardı edilerek, gecikme faizinin dava tarihine kadar ticari faiz oranı üzerinden hesaplandığını, bilirkişi raporunda bu hususa da itiraz ettiklerini, ek rapor alınması gerektiğini belirtmelerine rağmen mahkemece bu talebin kabul edilmediğini, her ne kadar mahkeme kararında, davacı tarafça faiz istenmediği için, bu konuda karar verilmemişse de icra takibinde geciken süre için yasal faiz yerine ticari faiz hesaplanacağından söz konusu mahkeme kararının bu bakımdan da eksik olduğunu beyanla Mahkemenin verdiği kararın bozularak esas dava bakımından davanın reddine, karşı dava bakımından müvekkilinin 3.841,80 TL alacaklı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava cari hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali, karşı dava cari hesaptan alacaklı olduğunun tespiti talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davalı-karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde; tacir olan her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları nispi ticari dava olarak tanımlandıktan sonra, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalar belirlenmiş ve son olarak yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi koşulu ile havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların da ticari dava olduğu kabul edilmiştir. TTK’nın 5. maddesinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü getirilerek görev hususunun kapsamı düzenlenmiştir. Buna göre bir davada Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olabilmesi için mezkur kanunun 4. maddesinde sayılan mutlak bir ticari dava olması veya her iki taraf tacir olup, uyuşmazlığın da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bir husustan doğması yahut yalnızca taraflardan birisinin ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia veya fikri haklara ilişkin bir davanın bulunması gerekmektedir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınmalıdır. Somut olayda; asıl ve karşı davada uyuşmazlığın dayanağı hukuki ilişki satış ilişkisi olup, satış sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar TTK’nın 4. maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olmadığı gibi, aynı maddenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na atıfla mutlak ticari dava konusu kabul ettiği sözleşmelerden de değildir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda davalı-karşı davacının işletme hesabına göre defter tuttuğu tespit edilmiş, davalı-karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde, davalı-karşı davacının tacir olmadığını, esnaf olduğunu beyan ederek Mahkemece hüküm altına alınan faiz oranı yönünden kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Dosya kapsamından, davalı-karşı davacının tacir ve davanın nispi ticari dava olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Öte yandan somut dosya kapsamında; davalı-karşı davacı tarafça, davacı-karşı davalı şirket ile dava dışı … Tic. A.Ş. ve dava dışı … Ticaret Ltd. Şti.’nin tek kişiye ait, ticari faaliyetlerini birlikte yürüten şirketler olduğu iddia edilmiş olup mübrez ticaret sicil kayıtlarına göre davacı-karşı davalı şirket ile dava dışı … San. ve Tic. A.Ş.’nin pay sahibi ve yetkilisinin aynı kişi olduğu, davacı-karşı davalı şirket tarafından icra takibinde iki ayrı kalem cari hesap alacağının talep edildiği ve bu kalemlerden birinin kendisinin davalıdan olan cari hesap alacağı, diğerinin ise dava dışı … Şirketinin davalıdan olan cari hesap alacağı olduğunun, dava dışı şirketin alacağının da kendisi tarafından talep edildiğinin beyan edildiği, davalı-karşı davacının cevap dilekçesinde davacı-karşı davalıya mal sattığını ve fakat irsaliyeleri onun istediği şirketler adına düzenlendiğini iddia ettiği, davacı-karşı davalının ticari defterlerinde kayıtlı olmayıp davalı-karşı davacının defterlerinde kayıtlı ve uyuşmazlık konusu olan üç adet faturanın davacı-karşı davalı adına düzenlendiği ve fakat bu faturaların bağlı olduğu irsaliyelerden birinin davacı, birinin dava dışı … Şirketi, bir diğerinin de dava dışı … Şirketi adına düzenlendiği, irsaliyelerin tamamının teslim alan kısmında plaka ve şoför adının bulunduğu, dosyada mübrez sicil kayıtlarından araçlardan ikisinin davacı-karşı davalı adına kayıtlı olduğunun görüldüğü, Mahkemece araç şoförlerinin tanık olarak dinlendikleri ancak dava dışı şirketlerin ticari defterlerinin incelenmediği, davalı-karşı davacı tarafından adı geçen şirketler adına düzenlenen irsaliyelerin bağlı olduğu faturaların ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığının, yine davanın tarafları arasında önceye dayalı olarak davalı-karşı davacının iddia ettiği gibi üç şirketin birlikte hareket etmesi şeklinde bir işleyiş olup olmadığının araştırılmadığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda Mahkemece, davalı-karşı davacının gerçek kişi tacir-esnaf kaydının bulunup bulunmadığı hususunun İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü ve İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odası’ndan sorulması, takip ve dava tarihi itibariyle bağlı bulunduğu vergi dairesinden hangi esasa göre defter tuttuğunun, ikinci sınıf tacir (esnaf) olup olmadığının araştırılması, eğer ikinci sınıf tacir (esnaf) ise; gerekirse daha önce rapor düzenleyen mali müşavir bilirkişiden VUK’un 177/2 fıkrasında düzenlenen hadlere göre, faaliyetinin esnaf faaliyeti sınırını aşıp aşmadığına yönelik ek rapor alınarak, öncelikle uyuşmazlık yönünden görevli olup olmadığının değerlendirilmesi, görevli olduğunun tespiti halinde ise; daha önce rapor düzenleyen mali müşavir bilirkişiden davacı-karşı davalı şirketin ticari defterleri ile dava dışı şirketlerin ticari defterlerinin birlikte incelenmesi ile davalı-karşı davacının alacağına dayanak olarak gösterdiği üç adet faturanın dava dışı şirketlerin ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, üç şirketin davalı-karşı davacı ile olan ticari ilişkilerinde tek şirket gibi hareket edip etmedikleri ve taraflar arasındaki ticari ilişkinin işleyişi yönünde böyle bir uygulamanın oluşup oluşmadığı hususunda rapor alınması, alınacak raporun davalı-karşı davacının alacak iddiası yönünden dinlenen tanıkların beyanları, irsaliyede geçen araç kayıtları, davacı-karşı davalının yukarıda açıklanan beyanı, davacı-karşı davalı şirket ile dava dışı şirketlerin sicil kayıtları ve tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirilmesi, karşı davada talep edilen hususların asıl davada savunma olarak ileri sürüldüğü de gözetilerek asıl ve birleşen dava yönünden sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi ve açıklanan şekilde araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı – karşı davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/12/2020 tarih ve 2018/963 Esas – 2020/662 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı – karşı davacı tarafından asıl ve karşı davada verilen kararlara yönelik olarak yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden davalı – karşı davacı tarafından asıl ve karşı davada verilen kararlara yönelik olarak yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde kendisine iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 13/07/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.